100 Soruda Mitologya - Behçet Necatigil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
100 Soruda Mitologya kimin eseri? 100 Soruda Mitologya kitabının yazarı kimdir? 100 Soruda Mitologya konusu ve anafikri nedir? 100 Soruda Mitologya kitabı ne anlatıyor? 100 Soruda Mitologya PDF indirme linki var mı? 100 Soruda Mitologya kitabının yazarı Behçet Necatigil kimdir? İşte 100 Soruda Mitologya kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Behçet Necatigil
Yayın Evi: K Kitaplığı
İSBN: 9789752960206
Sayfa Sayısı: 183
100 Soruda Mitologya Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Evrensel kültürün en önemli kaynaklarından birine heyecan verici bir yolculuk;
Yunan ve Latin mitologyalarının kişilerinden öykülerine, mekanlarından eşyalarına, yazarlarından yapıtlarına uzanan derin ve ayrıntılı bir inceleme...
Gözden geçirilmiş yeni basımı, genişletilmiş kaynakçasıyla bu kitapta Türkçe'nin en büyük ozanlarından biri, 100 soruda, eşsiz bir 'düşgücü' hazinesinin kapılarını aralıyor bizim için...
Edebiyatın, sanatın, felsefenin derin köklerine ilgi duyan herkes için.
100 Soruda Mitologya Alıntıları - Sözleri
- DELPHOİ - Yunanlıların kahinlik tapınaklarının en önemlisi. Yunanlılar ünlü delphoi kahininin insanlara kaderleri hakkında bilgi verebileceğine inanırdı. Kehanet tanrısı Apollon burada topraktaki bir yarığın üstünde, bir sandalyede oturan rahibe Pythia ile konuşurdu. Yarıktan uyuşturucu buharlar çıkar, Pythia'nın başını döndürürdü.Apollon'un sözcülüğünü yapabilmesi için gerekliydi bu sarhoşluk.
- Thebai kralı Laios'a Delphoi kâhinleri, erkek çocuğu olmamasını, olursa o çocuğun eliyle öldürüleceğini hatırlatmışlardı. Ama karısı İokaste, Laios'a bir oğlan doğurdu. Çocuğu, ayaklarını delerek Kithairon dağına bıraktılar. Çocuğu, dağda çobanlar buldular, ona Oidipus (şiş ayaklı) adını taktılar, alıp Korinthos'a getirdiler. Kral Polybos, onu kendi oğlu gibi büyüttü. Oidipus büyüyünce kendi soyu sopu üzerine şüpheye düştü. Delphoi tapınağına başvurdu, kâhin ona babasını öldürüp annesiyle evleneceğini bildirdi. Bu korkunç kaderden kaçınmak için, Oidipus, babası bildiği kral Polybos'un yurdu Korinthos'a dönmedi, Thebai yoluna saptı. Phokis'te bir üç yol ağzında, Delphoi'ye gitmekte olan asıl babası Laios'la karşılaştı. Yol vermek meselesi yüzünden aralarında kavga çıktı; Oidipus, Laios'u öldürdü; onun kim olduğunu bilmiyordu. Thebai önlerine varınca Sphinks adlı canavarın sorduğu bilmeceyi çözdü, şehri canavardan kurtardı. Mükâfat olarak Oidipus'u Thebai'ye kral yaptılar, kraliçe İokaste'yi de Oidipus'a verdiler. Oidipus, kendi öz annesiyle evlendiğini bilmiyordu. Annesinden Eteokles, Polyneikes adlarında iki oğlu, Antigone ve İsmene adlarında iki kızı oldu. İşlenen bu günah yüzünden şehirde bir veba salgını başgösterdi. Delphoi tapınağına kurtuluş çaresini sordular; kâhinlerden, Laios'un katilinin cezalandırılması gerektiği cevabı alındı. Kâhin Teiresias durumu açıkladı. Oidipus'un araştırmaları da Teiresias'ın dediklerinin doğruluğunu ortaya koyunca İokaste kendini astı, Oidipus kahrından gözlerini kör etti. Oğulları, babalarını kovdular, o da saltanat kavgasında birbirinizi öldüresiniz diye onlara beddua etti (Thebai'ya karşı yediler); sonra da kızı Antigone ile birlikte yollara düştü, dilene dilene sonunda Attika'daki Kolonos şehrine vardı, orada barındı, orada öldü.
- Kronos ile Rheia’nın kızı olan Hera, Zeus’un kardeşi ve karısıdır. Tanrıçaların en güçlüsü de odur: Kadınları korur, evlenmeleri sağlar, karı-koca bağlarının kopmamasına, törenlerin bozulmamasına dikkat ederek, evlilikleri kollar.Hera, Olympos’un kraliçesidir. Bütün öteki tanrılar ve tanrıçalar, Zeus’a gösterdikleri saygıyı ona da gösterirler. Fırtınalara, denizlere, bulutlara Hera’nın da sözü geçer; şimşek ve yıldırımlan Hera da kullanır, Zeus, en gizli kararlarından Hera’yı haberdar eder, ona akıl danışır. ... Kocasının üstüne titreyen kıskanç Hera, erkeğin ev dışında başka sevgilileriyle istediği gibi düşüp kalktığı Yunan şövalyelik çağının karı-koca ilişkilerini temsil eder.
- Dionysos'un yanında gezip dolaşan, taşkın, atak, sarkıntıdan hoşlanır, at kulaklı, at kuyruklu, at ayaklı yarı insanlar. Yaşlılarına Silenler adı verilir. Silenos, Satyr'lerin babaları sayılır.
- Türklerin yaradılış mitosları Şaman dinine bağlı Altay Türklerinde görülüyor; Şaman dini dünyanın yaradılışı üzerine tasarlanmış mitoslara dayanır.
- MOİRA'LAR: Kader tanrıçaları. Homeros'ta bir yada birkaç moiradan söz edilir, ama adları söylenmez. Hesiodos bunları üç kız kardeş diye tanıtır : Klotho kader ipliğini eğirir, Lakhesis kader dağıtır, Atropos bildiğinden şaşmaz, ömür ipliğini keser.
- PANDORA — İlk kadın. Prometheus ateşi çalıp insanlara vermiş, Zeus da o âna kadar rahat, mutlu yaşıyan insanları cezalandırmak için Hephaistos’a güzel bir kadın yapmasını emretmişti; bu kadın Pandora’dır. Tanrılar onu her türlü göz alıcı güzelliklerle süslet'ip bezeyerek (bütün tannlann armağanı anlamına Pandora adı buradan geliyor) Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a eş olarak yeryüzüne yolladılar.
- OLYMPOS — Birçok Yunan dağlarına verilen Olympos adı. En başta Thessalia’daki, Yunanistan'ın en yüksek dağına (2916 m.) alem olmuştur. Yunan tanrılarının bu dağda oturdukları kabul edilirdi. Hephaistos, tanrılara Olympos dağında saraylar kurmuştu. Ama Olympos’un sahici bir dağ olmayıp gökyüzünde ideal bir yer olduğu düşüncesine daha Homeros destanlarında rastlanır. Birinci derecede Olympos tannlan 12 tane kabul edilirdi: Zeus, Hera, Poseidon, Demeter, Apollon, Artemis, Ares, Aphrodite, Hermes, Athena, Hephaistos. Hestia.
- NARKİSSOS (Lat. Narcissus) — Irmak tanrısı Kephissos’un güzel oğlu Narkissos, kendisine âşık olan, dağ nymphe’lerinden Ekho (yankı)'yu hor gördüğü, aşkına karşılık vermediği için cezalandırıldı: Bir pınara eğilmişti, suda kendi yüzünü gördü, kendi hayaline vuruldu, dindirilemez bir özlem içinde oracıkta eridi, yerinde bir nergis açtı.
- AMAZONLAR — Kapadokia’da Thermodon (Terme- çayı) ırmağı kenarındaki başkent Themiskyra çevresinde (Kuzey-doğu Anadolu) yaşayan savaşçı kadınlar milleti. «Memesizler» anlamına gelen kelime, bu kadınların savaştan yayı daha iyi gerebilmek için sağ memelerini kesmeleri âdetine bağlanıyor. "Herakles ile Theseus" onlarla savaşmışlar, Amazonlar öc almak için Attika’ya sefer etmekten yine de yılmamışlardı.
- Başlangıçta KHRONOS evreni(zamanı) yarattı. Evrenden tanrı PHANES doğdu. Hem erkek hem dişi olan Phanes, NYKS'i (gece) doğurdu.Onunla birleşerek, GAİA(toprak), URANOS(gök) ve KRONOS'u dünyaya getirdi. Kronos'un oğlu ZEUS, Phanesi yıtarak dünya egemenliğini eline geçirdi. Zeus, kızı PERSEPHONE-DEMETER ile birleşip DİONYSOS-ZAGREUS'u yarattı. Dionysos-Zagreus , TİTANLAR tarafından parçalandı, yutuldu. Bunun üzetine Zeus, yıldırımların aleviyle Titanları mahvetti. Ama Titanların külünden İNSAN meydana geldi. İnsan soyunda Titanların kötü, yutulmuş Dionysos 'un tanrısal iyi huyları birleşti...
- PANDORA — İlk kadın. Prometheus ateşi çalıp insanlara vermiş, Zeus da o âna kadar rahat, mutlu yaşıyan insanları cezalandırmak için Hephaistos'a güzel bir kadın yapmasını emretmişti; bu kadın Pandora'dır. Tanrılar onu her türlü göz alıcı güzelliklerle süsleyip bezeyerek (bütün tanrıların armağanı anlamına Pandora adı buradan geliyor) Prometheus'un kardeşi Epimetheus'a eş olarak yeryüzüne yolladılar. Tanrılar bütün acıları, kötülükleri bir fıçıya doldurmuşlar, fıçıyı Pandora'ya vermişlerdi, içini çok merak ettiği için Pandora, fıçının kapağını açtı. Bütün felâketler, üzüntüler fıçıdan çıkarak dünyaya yayıldılar; fıçıda sadece ümit kaldı.
- Mitos (mythos), Yunancada söz, öykü anlamına gelir. Mitoslar, ilkel insan topluluklarının, evreni, dünyayı ve doğa olaylarını kişileştirerek yorumlamak, henüz sırrını çözemedikleri yaşamın ve evrenin çeşitli görüntülerini bir anlam kolaylığına bağlamak gereksiniminden doğmuş öykülerdir.
- ZEUS — Yunan tanrılarının en güçlüsüdür. Zeus; çevresi ve etkisi en geniş olanı. Zeus’u Yunanlılar Balkan yarımadasına göçleri sırasında getirdiler. Zeus için, tanrıların ve insanların babası diyorlardı. Göçmen Yunanlıların Zeus’u ile Yunanistan’ın yerli halkının tanrıları arasında bazı ilişkiler kuruldu. Yerli Argos tanrıçası Hera, Zeus'un karısı oldu; en eski tanrılar, Zeus’un kardeşleri bilindi (Hera, Hades, Poseidon). Girit, Asya ve Trakya’dan alınma yenice tanrılar ("Athena, Apollon, Arlemis, Ares, Dionysos..) Zeus’un çocukları sayıldılar. Bir Girit mitosuna göre Zeusun doğuşu şöyle olmuştu: Kronos, tacını tahtını elinden almasınlar diye, Rheia’nın doğurduğu -çocuklarını yutardı. Zeus doğunca Rheia, Kronos'a doğurduğu çocuk yerine bir kaya parçası yutturdu, çocuk Zeus’u Girit’te bir mağarada gizlice büyüttü ("Amaltheia, "Kureta’lar). Zeus büyüyünce Kronos’u tahtından indirdi. Dünya egemenliğini, kardeşleri Poseidon ve Hades ile bölüştü: Poseidon’a denizleri, Hades’e yeraltı ülkesini verdi. Zeus’un dört oğlu Apollon, Ares, Hephaistos ve Hermes'tir.
- PHOSPOROS (Lat. Lucifer) Sabah yıldızı. Aphrodite, güzelliğine vurulup kaçırdığı delikanlı Phosporos'u sabah yıldızı yaptı.
100 Soruda Mitologya İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Soru cevap şeklinde hazırlanmış bir içerikten oluşan kitabı belli bir sayfaya kadar okudum. Fakat 100 soruluk kitabın 48. sorusuna geldiğimde okumayı bıraktım. Çünkü kitap bu kısımlarda bir sözlük haline gelmeye başladı. Sonraki sayfalara da hızlıca göz attığımda "sözlükvari" içeriğinin devam ettiğini gördüm. Halihazırda aynı yazara ait "Küçük Mitologya Sözlüğü"nü de edinmiştim zaten.. Kronolojisi olmayan ve rastgele terimleri, kişileri ya da yerleri çoğunlukla kısa maddeler halinde açıklayan içerikleri seviyorsanız severek okuyabilirsiniz. Mitolojiyi öğrenmek için doğru bir başlangıç kitabı olduğunu düşünmüyorum aksine daha çok kafa karışıklığı yaratarak başlangıç seviyesindeki mitoloji meraklısı kimseleri bu alandan soğutacağını düşünüyorum. (Konuyu sevdirici bir mitoloji başlangıcı için bkz: Say Yayınları, Derman Bayladı - Tanrıların Öyküsü) (Hüseyin Çelikoğlu)
100 Soruda Mitologya - Behçet Necatigil: Yazarı tanıyarak incelemeye başlayalım: Behçet Necatigil, modern Türk şiiri tarihinde yer etmiş önemli bir çevirmen ve öğretmendir. Hakkında daha fazla bilgi vermeye lüzum görmüyorum. Burayı hızlıca geçelim. Ve eserine gelelim; Behçet Necatigil bu eserinde, mitolojinin ana hatlarını anlatmaya çalışmış: mesela Mit nedir, epos nedir, mitoloji nedir gibi bu soruları uzatıp gidiyor. Fakat, şöyle bir sıkıntı var, ben bu eseri okumadan önce Türk mitolojisine ağırlık vereceğini düşünürken, Behçet Necatigil yalnızca birkaç Türk destanının adını vermekle yetinmiş, ve ağırlıklı olarak Yunan mitolojisini anlatmış: Zeus, Poseidon, Hera, Amazonlar, Olimpos gibi. Kitabı okurken aklıma şöyle bir soru geldi: Bir Türk aydını neden Yunan mitolojisini halka anlatsın? Bu Batı'ya, antik Batı'ya hayranlık neden? diye düşünürken, bu sorularımın cevabını, yazarın 100. sorusundaki cevabında bir paragraf halinde buldum: "... İlk sorularınızdan biri Yunan-Latin mitologyası neden gerekli sorusuydu... Son yıllarda çeviri çalışmaları yanında antik tragedya yazarlarının yapıtları dâ sahnemizde "büyük ilgi" gördüler... Son zamanlarda şiirimizde gördüğümüz kullanılışlarıyla Hellen mitologyası, "bizim sanatçılarımıza da kişisel yaratışlar için" belli başlı bir imkân olmaktadır..." Yazar böyle diyor. Parça parça özetini aktarmaya çalıştığım bu bölümde yazar özetle şöyle diyor: Batı mitolojilerini kendi kültürümüze çevirdik çünkü hem büyük ilgi vardı hem de sanatçılarımızın ihtiyacı vardı, demeye getiriyor. Mâkul bir cevaptır. Yazar Behçet Necatigil Anadolu-Türk mitolojilerini incelemek isteyenlere bir isim öneriyor: Murat Uraz'ın Türk Mitolojisi adlı kitabı. Kaynak veriyor incelemek isteyenlere. Bu arada şunu belirtmeden geçemeyeceğim, büyük Türk aydınlarından rahmetli Cemil Meriç, Yunan edebiyatı için şöyle derdi: "Yunan edebiyatı, bir fuhuş edebiyatıdır." Behçet Necatigil'in bu eseri sayesinde Yunan mitolojisini inceleme fırsatı buldum ve üstad Cemil Meriç haklıdır diyorum. Yunan mitolojisi, bir fuhuş mitolojisidir. En kahramanlık destanlarında bile zevzeklik ve cinsellik daima var. Ve rahmetli Cemil Meriç'in bir uyarısı daha var bize: "Olimpos Dağı'nın çocukları Hira Dağı'nın evlatlarını asla kabullenmeyecektir..." Üstadı bırakalım ve Behçet Necatigil'e geri dönelim. Bu eseri gerçekten güzel fakat başlığın değişmesi gerekiyor: "Yunan Mitolojisine Giriş" şeklinde bir başlık koyabilirdi. Mevcut başlık okuru yanıltabilir. Mesela beni yanılttı. Misalen ben, Türk mitolojisini bekliyordum. Ama yine de 9/10 veriyorum. Bulursanız kesinlikle okumanızı tavsiye ederim. (Cemil Meriç)
——————————————————— ELEKTRONİK KİTAPLAR DİZİSİ - 1 ——————————————————— Mitos, (mitoloji veya mitologya) herkesin duyduğu az da olsa bildiği ve yaradılışa dair hikayelerdir. Dünya'da en çok Yunan Mitolojisi bilinmektedir. Çok zengin bir altyapıya sahip bu mitoloji hem semitik hem de anti-semitik dinler başta olmak üzere yazılı edebiyatı, tiyatroyu, şiiri, heykeli, resimi, sinemayı, müziği (yani bütün sanat dallarını) derinden etkilemiştir ve mitolojiden fazlasıyla yararlanılmıştır. Hal böyle olunca da mitoloji konusunda yetersiz bilgiye sahip olmak, diğer sanat yapıtlarında yer alan ögelerin tam anlaşılmasına engel oluyor. Mitoloji'nin çok derin bir yapısı, aşırı karaktere sahip olması da onu anlamakta güçlük çekmemize neden olmaktadır. İş böyle olunca, daha anlaşılır bir eser arayışına giriyoruz. İşte bu elimizdeki eser tam da bu amaçla bulunmaz bir nimettir. Özellikle mitolojiye derinlemesine girmek istemeyenler ama bilgi sahibi de olmak isteyen okurların özellikle okuması gereken bir eserdir. (Mehmet Admış)
100 Soruda Mitologya PDF indirme linki var mı?
Behçet Necatigil - 100 Soruda Mitologya kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de 100 Soruda Mitologya PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Behçet Necatigil Kimdir?
Behçet Necatigil, 16 Nisan 1916'da İstanbul'un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa'da doğdu.
Kastamonu'lu olan babası Mehmet Necati Gönül, dersiam vaizdi. Uzun yıllar İstanbul'da, Beyoğlu ilçesinde müftülük yaptıktan sonra Sarıyer müftülüğünden emekli oldu.
Annesi Fatma Bedriye Hanım, Geyve'li müderris hafız İbrahim Hakkı Efendi'nin kızıydı. Sanatkâr ruhlu, duyarlı bir hanım olan annesi Fatma Bedriye Hanım (1896-1918), "mide humması" olarak tanımlanan hastalığının nekahat dönemindeyken, yaşadıkları konak, büyük Fatih yangınında yandı ve Bedriye Hanım yangından son anda kurtarılabildi. Geçirdiği hastalık nedeniyle çok zayıf düşen bünyesi, bu yangının şokunu atlatamadı ve Necatigil, iki yaşındayken annesini kaybetti. Bir süre Karagümrük'te oturan anneannesi ile birlikte yaşadı. Bir yıl sonra babası, Beşiktaş'ta bir saray memurunun kızı olan Saime Hanım'la evlenince, Necatigil için anneannesinin evi ile babasının evi arasında geçecek bir dönem başladı.
Babası Necati Efendi'nin ikinci evliliğinden iki kızı oldu (Sabahat, 1921 ve Fahamet, 1923). Behçet Necatigil ilkokula başlayacağı yıl, anneannesinin de hastalanması üzerine, Karagümrük'ten Beşiktaş'a, babasının yanına geri döndü ve 1923'de Beşiktaş Cevri Usta Okulu'na başladı.
Babasının Singer Dikiş Makineleri firmasında müfettiş olarak işe başlaması ve ailesiyle birlikte Kastamonu'ya taşınmasıyla, Necatigil ilkokul son sınıfı Kastamonu Muallim Tatbikat Mektebi'nde okudu ve 1927'de mezun olarak Kastamonu Lisesi'nde ortaöğrenimine başladı.
Ancak, yıllar önce yetersiz beslenme ve bakımsızlık nedeniyle başlamış olan hastalığı "adenit tüberküloz" yüzünden öğrenimine ara vermek zorunda kaldı. Aile yeniden İstanbul'a taşındı. İstanbul'da ameliyatlar ve elektrik tedavileriyle geçen uzunca bir süreden sonra öğrenimine 1931 yılında Kabataş Lisesi'nde, orta ikinci sınıftan yeniden başladı ve 1936'da okulun edebiyat bölümünden birincilikle mezun oldu.
Edebiyata ilgisi, Kastamonu'da, ortaokul yıllarında başladı. İyi bir raslantı sonucu edebiyat öğretmeni olan şair Zeki Ömer Defne, onu hep destekledi ve yazması için teşvik etti. O yıllardan kalan bir kompozisyon defterinde Zeki Ömer Bey'in 23.1.1930 tarihli şu cümleleri var: "Yarının iyi bir kalemine sahipsin. Boş durma, oku!"
Necatigil ortaokul yıllarında bir de dergi çıkarmaya başladı. Kendi ifadesiyle "17 ekim 1927'den itibaren eskilerin eser-î cedid dedikleri kağıtları "El-Marifet" matbaası adını verdiği hususi matbaasında(yani kendi el yazısıyla) doldurarak hazırladığı Küçük Muharrir adındaki bu dergi, 14. sayısı ile birlikte birinci cildini kapamış ve iki yıllık bir tatilden sonra 20 haziran 1932'den itibaren ikinci cildine başlayarak 12 sayı daha çıkmış". Bugüne kadar saklanmış olan bu dergilerin okuyucuları arkadaşları ve akrabalarıydı.
Aynı yıllarda, Akşam gazetesinin haftalık Çocuk Dünyası sayfasına Küçük Muharrir imzasıyla şiirler,fıkralar, hikâyecikler yazmaya başladı. 1931-1933 yılları arasında sürdürdüğü bu çalışmalarının karşılığında, yıllar sonra yaptığı bir röportajda dediğine göre, dergi yönetiminden telif ücreti de aldı ya çikolata, ya da bonbon olarak!
Necatigil Kabataş Lisesi'ni bitirdikten sonra öğrenimine Yüksek Öğretmen Okulu Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde devam etti. Bu arada Alman Filolojisi'ndeki bazı derslere konuk öğrenci olarak katıldı ve ilk ders yılı sonunda "Deutscher Akademischer Austauschdienst" kuruluşunun davetlisi olarak bursla Berlin'e gönderildi; dört ay Almanya'da kalarak Berlin Üniversitesi'nin dil kurslarına devam etti
Yüksek öğrenimini 1940 yılında tamamlayarak okuldan birincilikle mezun oldu. Aynı yıl Kars Lisesi'ne edebiyat öğretmeni olarak atandı. İklim koşullarına uyum sağlamakta güçlük çekip hastalanması üzerine 1941 yılında Zonguldak Çelikel Lisesi'ne, 1943 Mart ayında da İstanbul'a, Pertevniyal Lisesi'ne tayin edildi. İki ay sonra, yaz dönemine girince yedek subaylık için başvurarak Ankara'ya gitti. Temel eğitim sonrası askerlik görevini İzmir'de levazım subayı olarak yaptı (Ekim 1943- Kasım 1945) ve terhis olmasının ardından İstanbul'a, on beş yıl süreyle çalışacağı Kabataş Lisesi'ne tayin edildi (Aralık 1945). İlk şiir kitabı "Kapalı Çarşı" da aynı yıl yayımlandı.
Yine aynı yıl, İstanbul Üniversitesi Alman Filolojisi'ne kaydını yaptırarak iki yıl süreyle, öğretmenliği ve öğrenciliği birlikte sürdürdü. İki yıl sonra, lisedeki ders saatleri arttığı için, modern Almanca sertifikası alarak Alman Filolojisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı.
Zonguldak'tan İstanbul'a döndükten bir süre sonra, 1948 yılında Edebiyat Fakültesi öğrencisi olan ve o dönemde Sarıyer Ortaokulu'nda stajyer öğretmen olarak çalışan Huriye Korkut ile tanıştı. Ağustos 1949'da Necatigil'in ailesinin yaşadığı Beşiktaş, Valideçeşmesi, Dibekçi Kamil Sokağı (şimdi Enis Akaygen Sokağı), 22 numaralı evde, aile arasında kıyılan bir nikahla evlenerek yine Valideçeşmesi, Setüstü Sokak, 22 numaralı kiralık eve taşındılar.
1951 yılında ilk kızları Selma dünyaya geldi. 1955 yılında, Beşiktaş Camgöz Sokağı'ndaki 22 numaralı ahşap evi satın alarak oraya taşındılar. 1957 yılında küçük kızları Ayşe doğdu. 1964 yılında yine Beşiktaş'ta, Nüzhetiye Caddesi üzerindeki Deniz Apartmanı'nın bir dairesini satın alarak oraya taşındılar. Necatigil, ölümüne dek bu apartmanın 23 numaralı dairesinde yaşadı.
Necatigil, 1960 yılında Çapa Eğitim Enstitüsü'ne tayin edildi ve 1972 yılında kendi isteğiyle emekliye ayrıldı. Emeklilik dönemini, evinde yoğun bir biçimde çalışarak geçirdi.
1979 yılının Kasım ayında akciğerlerindeki rahatsızlık nedeniyle Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesi'ne yatırıldı. Kısa bir tedavi döneminin ardından, 13 Aralık 1979 tarihinde aramızdan ayrıldı. İstanbul'da Zincirlikuyu mezarlığında yatıyor.
Ölümünden sonra ailesi tarafından konulan Necatigil Şiir Ödülü, 1980'den beri verilmektedir.
1960 yılında yayımlanan Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü'nde, şiir serüvenini şöyle özetlemiş: "İlk şiiri lisede öğrenciyken, Varlık dergisinde çıkmıştı (Ekim 1935). Şiirde kırk yılını, doğumundan ölümüne, orta halli bir vatandaşın, birey olarak başından geçecek durumları hatırlatmaya; ev-aile-yakın çevre üçgeninde, gerçek ve hayal yaşantılarını iletmeye, duyurmaya harcadı. Arada biçim yenileştirmelerinden ötürü yadırgandığı da oldu, ama genellikle, eleştirmenler, onun için, tutarlı ve özel bir dünyası olan bir şair dediler."
Necatigil'in "Eski Sokak" şiirine konu olan Camgöz Sokağı'nın adı artık "Behçet Necatigil Sokağı". Ölümünün ardından, 1987 yılında yakın arkadaşlarının çabaları ve basının da desteğiyle, yaklaşık on yıl yaşadığı sokağın adı Belediye tarafından "Behçet Necatigil Sokağı" olarak değiştirildi.
Şehr-i İstanbul Derneği de sanatçıların evlerini belgelemek amacıyla yaptığı çalışma kapsamında, 19 Mart 2005 günü düzenlenen bir törenle Behçet Necatigil'in 1964 yılından 1979 yılında ölümüne dek yaşadığı Deniz Apartmanı'nın girişine bir plaket koydu.
Behçet Necatigil Kitapları - Eserleri
- Edebiyatımızda Eserler Sözlüğü
- Solgun Bir Gül Oluyor Dokununca
- Sevgilerde
- Edebiyatımızda İsimler Sözlüğü 995 Türk Edebiyatçısının Hayatı ve Eserleri
- Kareler Aklar
- Eski Sokak
- Şiirler
- Mektuplar
- Düzyazılar 1
- Düzyazılar 2
- Ertuğrul Faciası
- Serin Mavi
- Bile/Yazdı
- Radyo Oyunları
- Yalnızlık Bir Yağmura Benzer Çeviri Şiirler
- Şiirler 1972-1979
- Şiirler 1938-1958
- Naima
- Silinir Ayak İzleri
- Evliya Çelebi
- Eski Toprak
- Pencere
- Bütün Eserleri
- Arada
- Küçük Muharrir
- Dar Bir Çember İçinde
- Divançe
- 100 Soruda Mitologya
- Gece Aşevi
- Çevre
- İki Başına Yürümek
- Üç Turunçlar
- Küçük Mitologya Sözlüğü
- Bütün Eserleri 1: Şiirler 1
- En / Cam
- Şiirler
- Dost Meclislerinde Kasideler
- Evler
- Vaktin Zulmüne Karşı Yazmak
- Konuş ki Göreyim Seni / Radyo Oyunu Uyarlamaları
- Bütün Eserleri 3 Şiirler 3
- Gedichte
- Yaz Dönemi
- Söyleriz
- Dar Çağ
- Beyler
- Kapalıçarşı
- Zebra
Behçet Necatigil Alıntıları - Sözleri
- Ne gitmek geçebilir aklımdan Ne de git demek. Eli kolu bağlı ben, ağzı dili bağlı Yaşa yorum Sevin emi yorum. (Eski Sokak)
- Asıl söylenecekler hep sonradan hatırlanır. (Eski Sokak)
- Ürkek bezgin baktığımız göklerden Yarınlara güvendi umduğumuz. Çocuklar, evler ve ekmek... Ama mutlu muyuz? (Divançe)
- Artık alıştık, alışıyor insan. Acılarımızı bir acemilikten sonra ustalıkla taşıyabiliyoruz. Ve gözyaşı dökmeden ağlamasını öğreniyoruz. (Dar Bir Çember İçinde)
- Kimi yürüdüğü yol Kendine yeter de Hem ne kadar yürüse Başı göğe erer de. (Şiirler 1972-1979)
- "Neden bazı şeyleri pek çabuk unuturuz Çünkü apartmanlar o evlerin yerinde." Çay adlı şiirinden alıntı (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
- Derdimi kimselere anlatamadım, (Ertuğrul Faciası)
- Devran büktü belimizi Geçme kapım önünden Görüyorsun halimizi. (Çevre)
- biliyorum saadet bana dünyada gelmez ölümü bekliyorum (Sevgilerde)
- "İnsanlık sevgisi lafta kaldı." (Şiirler)
- GÖZLEMEVİ MÜDÜRÜ — Azizim! Sokakları öğrenmek için, uzunca bir süre, gün doğmadan yollara düşmek gerekir. Sütçü beygirleri, sebze arabaları geçerken. Erkenci kahvelerde çaylar yeni demlenirken. Sokak, bu vakitlerde sokaktır. Sokakların da bir kişiliği olduğunu unutmayın! (Pencere)
- Filozofun şimdiye kadar edebiyat kitaplarında söylenilmek istenmeyen bir tarafı vardır: Filozof gerek vatanda, gerek menfada iken vatan için içten gelen bir sevgi göstermesidir. ... Yüce Balkanları duman bağlamış Yine mi gurbetten kara haber var Seher vakti burda kimler ağlamış Çimenzar üstünde taze çiyler var (Düzyazılar 1)
- Ve şairler boyuna kimlere yazarlar? Y ıkılınış köprülerin başında Ürkmüş boşluktan biri inliyorsa Ve şairler onlara geldiınlere yazarlar. DAG Ette cızırtı keyy Bir kuzgunun indiği bir/ine değdiği Bizi hep o aşağılar - - Bağrında her dakika keyy. Bu sanki ocaktır tav, akşam eza Sürdürür hastalığı iyi etmez Tahta perde sevgililer Yaslanır bakarız özlemle uzaklara. Ağaçlara dönülür sonra kararır bahçe Boşluk - - açıkta her şey Düşünce midir kırılır dal ince Akşam en/ cam ve keyy. (En / Cam)
- Aşklar seslenir, çekingen, tatlı... Ama inanma, maske! (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
- İnsan, aylı gecelerde bir ağaç altında hiç oturmamışsa, samanyollarından gökyüzü kırlarına hiç tırmanmamışsa, kayan yıldızlara karşı bir dilekte bulunmamışsa, arada bir olsun başını göklere kaldırmamışsa, teleskoplarla bakmış, ne görebilir ki? (Pencere)
- Ben senin yolunda Yaya kaldım, yoruldum. (Şiirler)
- "İstediğin hangi şan, hangi övgü Ey işine akıl ermez kader? Bak şu halimize, Neler almadın bizden Ey zalim yazgı! Ölümsüz ışık mısın hâlâ? Bizi genç yap yeniden öyle ise! Ey tuttuğumuz ellerimizde İnce yeşil dal; Solma Ey ümit!" Hans Leip (Yalnızlık Bir Yağmura Benzer Çeviri Şiirler)
- Evlerin içi oda oda üzüntü, Evlerin dışı pencere, duvar. (Eski Sokak)
- "Sağlığımda esirgenen sevgi Ölümümde ölgün bir akşamüstü Seslenirse çok geç... İstemem, susturunuz." (Bütün Eserleri 1: Şiirler 1)
- Geçer gider ömürler kışlar, baharlarla değil, Eriyen yağlar, tükenen sabunlarla geçer gider. Çocuklar büyür gider, başlayan şarkılarla değil, Eskiyen giysiler, tükenen güçlerle büyür gider. (Arada)