19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da - Turgut Özakman Kitap özeti, konusu ve incelemesi
19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da kimin eseri? 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da kitabının yazarı kimdir? 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da konusu ve anafikri nedir? 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da kitabı ne anlatıyor? 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da kitabının yazarı Turgut Özakman kimdir? İşte 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Turgut Özakman
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789752202481
Sayfa Sayısı: 400
19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Atatürk ve silah arkadaşları, 19 Mayıs 1999'da Samsun'a yeniden ayak basıyorlar ve Türkiye'nin son 50 yılına damgasını vuran liderlerden hesap soruyorlar.
Uzun yıllar boyunca "Ah bir gelse!", "Ah Atatürk olsaydı!" diye özlediğimiz Atatürk bir mucize gerçekleşip dönseydi neler olurdu acaba? Bu kitap işte bu özlemin ve bu mucize sürecinde yaşanan olayların, sevinçlerin, umutların, acıların romanıdır. Okurken şaşıracak, düşünecek ve trajikomik sahnelerde kendinizi tutamayıp güleceksiniz.
(Tanıtım Yazısından)
19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da Alıntıları - Sözleri
- … Bıçak hekimin elinde can kurtarır, katilin elinde can alır. Din de öyle. Dindarın, yurtseverin ve insaflının elinde mutluluktur, huzurdur, sevgidir; yobazın, cahilin ve din sömürücüsünün elinde baskıdır, bölünmedir, fitnedir, son aşamada kandır. …
- Ancak kafası hurafeyle dolu cahil insan yobaz olur, Aklını ve vicdanını kullanmadığı için yobazı yönlendirmek kolaydır ; insanlıktan kolayca çıkar, şunun bunun emriyle hareket eden vahşi bir alete dönüşüverir..
- … Sevgili yurttaşlarım! Sevgili gençler! Sevgili çocuklar! Bu son konuşmam. Bu gece arkadaşlarımla birlikte aranızdan ayrılıyorum. Varlığınız, vefanız, yurtseverliğiniz, vicdanınız ve sağduyunuz, tesellim ve güvencemdir. Birliğinizi, dirliğinizi ve hakkınızı koruyun. Beni unutabilirsiniz. Ama Milli Mücadeleyi, Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunu, devletimizin kuruluş amacını ve niteliklerini, devrimlerin gerekçesini, aklın önemini, gerçek yol göstericinin bilim olduğunu unutmayın. Tersi duraklama, gerileme ve sonunda yıkımdır. Türkiye’nin geleceğinin aydınlık ya da karanlık olması sizin elinizde. Bunu hiç unutmayın. Hepinizi sonsuz sevgiyle kucaklıyorum. Allahaısmarladık. EKRAN yavaş yavaş karardı. Görevli spiker ağladığı için programı zorlukla kapatabildi. ATATÜRK SONSUZLUĞA DÖNMÜŞTÜ …
- Y. Komiser Rumbold'un raporunun özeti: “Sultan, Roma, Paris ve Londra ’da görüşmelerde bulunmak için İstanbul’dan geçerek Avrupa’ya giden Ankara Dışişleri Bakanı Yusuf Kemal Tengirşenk’in çantasından 6 gizli belgeyi çaldırarak fotoğraflarını çektirmiş ve bir saray görevlisi ile Yüksek Komiserliğe ulaştırmıştır.” (7 Mart 1922) Milli Mücadele’yi planlayıp başlattığı iddia edilen şu Padişahın İngilizlere yaranmak için düştüğü hale bakınız!
- Atatürk, yol arkadaşları, Sabiha Gökçen be kibarca itişerek arkalarından akan protokola dahil seçkinler, bir koruma ve medya ordusu ile kuşatılmış olarak ilerlediler. Binanın önü lüks makam arabalarıyla doluydu. Atatürk Salih Bozok’a eğildi, “Şu gönlü yüce millete bak Salih…” dedi, “…Kendi yarı aç, yarı tok yaşıyor, temsilcilerini ve yöneticilerini petrol kralları gibi yaşatıyor.”
- … İçlerinden biri şöyle sızlanacaktı: “Yahu, ne sıkı yönetim ilan edildi, ne olağanüstü hal. Ne tutuklama var, ne tehdit. Adam sadece konuşuyor ve biz iki gündür rüzgara tutulmuş kavak ağaçları gibi titriyoruz. Neden?” Oysa nedenini iyi biliyordu. Yıllardan beri yalanla, dolanla, safsatayla tarihin ırmağını tersine çevirmeye çabalayıp durmuşlardı. Sonunda tarih isyan etmişti! …
- … Bir polisin demeci gazetelerin birinci sayfalarında yer aldı: “Biz tıpkı ordu gibi halkın ve devletin polisi olmak istiyoruz. Bir iktidarın, bir partinin, bir siyasi görüşün polisi olmak istemiyoruz. 50 yıl önceki polisler gibi olmak istiyoruz. Çocukların polis amcası, gençlerin polis kardeşi- ağabeyi, yaşlıların “memur bey”i olmak istiyoruz. Bunu yalnız halkın değil, bizim de özlem ve ihtiyacımız var.” …
- …Cumhuriyet dinin ve dindarın değil, din sömürücüsü ile dincinin karşısındaydı…
- Ey sevgili gençler! Dünü bilmeden, bugünü değerlendiremezsiniz, yarını göremezsiniz. Tarihinizi öğrenin!
- …Ankara ve İstanbul Üniversiteleri Atatürk’e, Cumhuriyet’e, bağımsızlığa ve laikliğe bağlılık bildirileri yayımladılar. Bunu öteki üniversiteler ile ardarda bütün kurum ve kuruluşların, odaların, derneklerin bildirileri izledi. Atatürk arkadaşlarına şöyle dedi: “ÖYLEYSE TÜRKİYE NİYE BU HALDE?”
- Vahidettin’in Rauf Orbay’a söyledikleri: “Millet koyun sürüsü. Bu sürüye bir çoban lazım. İşte o da benim!” (16.03.1920)
- … 18 Nisan 1920’de İstanbul Hükümetinin Maarif Nazırı yani Eğitim Bakanı, okul kitaplarında TÜRK sözcüğünün kullanılmasını yasaklar. …
- … Her fırsatta, “ATATÜRK GERİ DÖNME, ARAMIZDA KAL!” diye bağırıyorlardı. …
- Otelin önü gerçekten askeri araçlarla dolmuş, askerler çevreyi çember içine almışlardı. Karşı kaldırımda ise yüz kadar genç toplanmış "Atatürk yeniden Samsun'da!" diye çığlık atıyordu. Vali Vekilinin de tepesi attı. Atatürk yıllarca önce öldü. Ankara 'da, Anıt-Kabir'de yatıyor. Ölmüş biri yeniden Samsun'da nasıl olur? " Arkada duran sıska bir kız itiraz etti: "ATATÜRK ÖLMEZ!" https://ibb.co/dq6qVd
- İYİ OKUYUN...!!!! 4) 12 Nisan 1920 günü Osmanlı Meclisi, Vahidettin'in yazılı emriyle kapatılır ve tarihe gömülür. 5) 13 Nisan 1920’de ilk olarak Düzce ve Bolu’da isyan çıkar. Bunları ardarda yeni isyanlar izleyecektir. 6) Milli Mücadele ’yi söndürme tutkusu içindeki Damat Ferit 17 Nisan 1920’de Yüksek Komiser Amiral de Robeck’e, 'milliyetçilere karşı Kürtlerin kullanılmasını’ önerir. <<<<------ 7) 18 Nisan 1920'de, bir hükümet kararnamesiyle milliyetçilere karşı kullanılmak üzere Kuva-yı İnzibatiye adı verilen silahlı birlik kurulur; aynı gün İstanbul hükümetinin Maarif Nazırı yani Eğitim Bakanı, okul kitaplarında Türk sözcüğünün kullanılmasını yasaklar. 8) 23 Nisan 1920'de, Ankara ’da TBMM’nin açıldığı gün, İstanbul'da da Milli Mücadele liderlerinin yargılanmaları için iki Divan-ı Harp kurulur. 9) 28 Nisan 1920'de, Milli Mücadele 'yi söndürmek için İstanbul'da bir de Umumi Müfettişlik kurulur ve başına, çoktan emekli edilmiş olan saraya bağlı eski bir paşa getirilir. Olup bitenleri izlemekten ve değerlendirmekten aciz paşa ilk iş olarak bir yazıyla TBMM’ni dağıtmamızı isteyecektir! 10) Divan-ı Harp 11 Mayıs 1920'de, benim ve birkaç arkadaşımın idamına hükmeder. Bunu asker ve sivil Milli Mücadele önderleri, komutan ve subayları, hatta Ankara ’nın Din İşleri Bakanı ile hain fetvaya karşı fetva veren gerçek dindar Ankara Müftüsü hakkındaki idam cezaları izleyecek, hepsi Vahidettin tarafından onaylanacaktır.
19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ah nasıl başlasam ki söze Allah’a okuduğum bu mucizeyi gerçek yapması için dua ederek başlamak en mantıklısı olacak galiba Turgut Özakman’ı eleştirmek haddim değil elbet ama “türban” konusu dışında her bir satırına imzamı atarım. Yeri geldi ölmüş adamlara sövdüm, yeri geldi sinirden delirdim, yeri geldi rezilliklere güldüm , en önemlisi özlemle ve vicdan azabıyla ağladım. Hele son sayfa, hele Atatürk’ün bizlere vedası ve tekrar yetim bırakarak gitmesi siyasi düşüncenizin ne olduğu önemli değil ama ülkesini seven her genç hatta her vatandaş okumalı çünkü içinde her şey “kanıtıyla” anlatılıyor. İçimi acıtan alıntıları da paylaşacağım zaten. Son olarak diyorum ki BİR DAHA GEL GEL SAMSUN’DAN SARI SAÇLIM MAVİ GÖZLÜM (MRS. ALBERTİNE)
19 Mayıs 1919'dan Bugüne, Milli Mücadele 100 Yaşında!: * Bugün 19 Mayıs 2019; Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün Samsun’a çıkışının 100.Yılı! Bugün Paşamın Doğum Günü... Kutlu Olsun! * 100 Yıl geçmiş olmasına rağmen birileri tarihten ders almamış olacak ki Sayın ÖZAKMAN bizlere bir hatırlatma yapmış!! Tarihten ders almazsanız; Tarih size çok güzel dersler verir!! Bizim tarihten anladığımız, tarihten ders almadığımızdır! Dünü anlamayanların, Bugünü anlamasını beklemiyoruz. Bugün söylenen yalanlarla, dünü bilirkişi seviyesinde yorumlayanlara da hiç şaşırmıyoruz!! Dün varlardı, bugünde varlar; yarında olacaklar... Onlara diyeceğimiz tek şey; "Geldikleri Gibi Giderler!" Yapacağım inceleme SERT ve UZUN olacaktır.. Baştan uyarayım…!!! Haydi başlayalım!! (Kitap ile ilgili incelemem ve fikirlerim son kısımlarda olacaktır. İlk etap Samsun'a çıkış evresini kapsamaktadır.) * “Tarih yazmak, tarih yapmak kadar mühimdir. Yazan yapana sadık kalmazsa değişmeyen hakikat, insanlığı şaşırtacak bir mahiyet alır.” Mustafa Kemal ATATÜRK - 1931 (Hasan Cemil Çambel, T.T.K. Belleten, Cilt: 3, Sayı: 10, 1939, S. 272) Şöyle bir düşünelim, dünden bugüne neler oldu? 19 Mayıs nedir, ne değildir….!? Mustafa Kemal Hangi Şartlar çerçevesinde Samsun’a çıktı.. Ve sonrasında neler oldu.. Biraz geriye gidelim.. Anılarımızı tazeleyelim.. 6 Mayıs 1919: Harbiye Nezareti tarafından Atatürk'e müfettişlik vazifesiyle ilgili yetkilerini belirten talimat verilmiş ve acele hareketi istenmiştir. Atatürk'ün Harbiye Nezareti’ne “İtilaf Devletleri'yle yapılan antlaşma ve alınan kararların Hariciye Nezareti’nden, görev sahasına giren vilayetleri gösteren bir krokinin de Dahiliye Nezareti'nden alınarak kendisine verilmesi" ni istemiştir. 9 Mayıs 1919: İsmet İnönü’nün Süleymaniye’de ki evine ziyarete gitmiş ve ona “Ben yerleşinceye kadar sen de bana yardım edeceksin ve iş başladığı vakit yanıma geleceksin!” demiştir. 14 Mayıs 1919: Atatürk, Sadrazam Damat Ferit Paşa'nın Nişantaşı'ndaki evine, akşam yemeğine davet edilmiştir. Yemek sonrası Cevat Paşa ile aralarında şu konuşma geçmiştir. - Bir şey mi yapacaksın, Kemal? - Evet Paşam, bir şey yapacağım! - Allah muvaffak etsin! - Mutlak muvaffak olacağız! 15 Mayıs 1919: Atatürk Yıldız Sarayında Padişah Vahdettin tarafından kabul edilmiş ve bir görüşme gerçekleşmiştir. Bu tarihte ise Yunanlılar İzmir’e çıkmıştır… 16 Mayıs 1919 – Kalkış…. Atatürk'ün Yıldız'da Hamidiye Camii'ndeki Cuma selamlığından sonra mahfil-i hümayun'da Padişah Vahdettin tarafından kabul edilmiş ve veda etmiştir. Cuma selamlığını takiben Şişli'deki evine dönmüş, annesi Ve kız kardeşine veda etmiştir. Atatürk Şöyle anlatacaktır: (16-17-18-19) Artık Şişli’deki evi bırakmak üzereyiz. Bandırma vapuru Galata rıhtımında hazır, bildiğimiz bu! Karargâhımızdan Olanlar belirlenen saatte rıhtımda toplanmış olacaklardı. Otomobil kapımın önünde idi. Evdeki vedaları bitirmiştim. Tam o sırada gelerek beni büroma götüren bir dostum. Aldığı bir habere göre benim ya hareketime müsaade edilmeyeceğini, yahut vapurun Karadeniz’de batırılacağını söyledi. Yıldırımla vurulmuşa döndüm. Daha sonra vaktiyle uzun müddet yanımda çalışan bir kurmay subay da gelerek, maiyetinde çalıştığı bir Damat’tan aynı şeyleri öğrendiğini bildirdi. Bir an yalnız kaldım ve düşündüm. Bu dakikada düşmanların elinde idim. Bana her istediklerini yapamazlar mıydı? Beynimden bir şimşek geçti: Tutabilirler, sürebilirler, fakat öldürmek! Bunun için beni Karadeniz’in coşkun dalgaları arasında yakalamak lazımdır. Bu ihtimal mantıkî idi. Ancak artık benim için yakalanmak, hapsolmak, sürülmek, düşündüklerimi yapmaktan men edilmek, hepsi ölmekle aynı idi. Hemen karar verdim, otomobile atlayarak Galata rıhtımına geldim. Baktım ki rıhtıma yanaşmış olacağını“ sandığım vapur, uzaklardadır. Sandallarla vapura gittik. Kaptana yola çıkmak için emir verdimse de Kızkulesi açıklarında kontrole tabi tutulduk. Birkaç yabancı subay ve asker bizi yoklayacaklardı. Kontrol uzayıp gitti. Gelip gidildiğine göre acaba bunlarla şehirdekiler arasında bir haberleşme mi vardı? Maksat beni tevkif etmekse, bütün bu şeylere lüzum yoktu, sıkılıyordum. Bir kararsızlık da olabilir, diye düşündüm. Bundan istifâde edebilmek için kaptana hareket hazırlıklarını çabuklaştırmasını söyledim. Yirmi yedi yıllık ihtiyar kaptan demir aldırmaya başladı. Ben kaptan yerinde idim. Subay ve askerler dışarı çıktılar. Hareket ettik. Karadeniz boğazından çıkarken, kaptana tehlikeli ihtimalleri anlattım. Cevap verdi: “Ne aksi!” dedi, “Bu denizi pek iyi tanımam, pusulamız da biraz bozuk...” Mümkün olduğu kadar kıyıları takip etmesini tavsiye ettim. Çünkü bundan sonra benim tek istediğim, Anadolu’nun bir kara parçasına ayak basmaktan ibaretti. Sahili takip ede ede evvela Sinop’a geldik. Kasabaya çıktım. Oradakilerle görüşerek, Samsun’a kolaylıkla gidebilecek yol olup olmadığını soruşturduın. Maalesef yokmuş! Çok zorluk çekecek ve günlerce yollarda kalacaktık. Bilmem nedendir, Samsun’a bir an evvel ayak basmak için o kadar acele ediyordum ki zaman kaybetmektense tehlike' ye göğüs germeyi tercih ettim. Tekrar Bandırma vapuruna bindik. Aynı şekilde seyahat ederek, nihayet Samsun Limanı’na vardık!” 19 Mayıs 1919 Mustafa Kemal Atatürk sabah saatlerinde Samsun’a çıkmıştır.. Samsun’a çıkışını Nutuk’ta şöyle anlatacaktır; 1919 yılı Mayıs'ın 19. günü Samsun'a çıktım. Genel durum ve görünüm: (...)Saltanat ve hilafet makamında bulunan Vahdettin soysuzlaşmış, kendini ve yalnızca tahtını güvenceye alabileceği alçakça önlemler araştırmakta. Damat Ferit Paşa'nın başkanlığındaki hükümet zavallı, beceriksiz, onursuz ve korkak; yalnızca padişahın buyruğuna bağlı ve onunla beraber kendilerini koruyabilecek herhangi bir duruma razı (...) Geri Kalanı kitap/nutuk--36520 İncelememde: gonderi/28597997 8 Dakikanızı ayırarak bu güzel anlatımla 19 Mayıs Ruhunu daha çok hissedebilirsiniz: https://www.youtube.com/watch?v=gml1Kj1-2EQ "Ne saraya/sultana ne İngiliz veya Amerikan mandasına güveniyordu. Tek güven kaynağı milletti. Yalnızca milli iradeye güveniyordu. Samsun'a çıkmasından üç gün sonra, sadrazama çektiği telgrafta ''Millet topluca 'Egemenlik esasını' benimsemiştir" demişti. Amasya Genelgesi'nde ''Milletin bağımsızlığını yine milletin azim ve kararının'' kurtaracağından, ''milli bir heyetin'' kurulmasından, Sivas'ta ''halkın temsilcilerinden oluşan milli bir kongre'' toplanmasından söz etmişti." #28289686 Şimdi kasetimizi biraz ileri alacağız.. Milli Mücadeleyi başlatacağız, Genelgeleri Yayınlayacak, Kongreleri yapacağız.. Ankara’da Meclis’i kuracak, Cumhuriyet’in ilk adımını atacağız, Meclis üzerinden kararlar alacak, Sevr’i imzalayanları lanetleyecek, vatan haini ilan edeceğiz.. I ve II. İnönü savaşlarından galip ayrılacak, Emperyalizme biz buradayız diyeceğiz.. Büyük Taarruz ile görülmemiş bir zafer kazanacağız.. 22 Gün 22 Gece düşmanla çarpışacak, Tarihe Türklüğün Unutulmuş vasfını hatırlatacağız. BİZ Hür doğduk, HÜR yaşarız diyeceğiz! Yunan ordusuna ağır kayıplar verdireceğiz ve komutanlarını esir alacağız..!! Yetinmeyeceğiz! İLK HEDEFİNİZ AKDENİZDİR Emrini alacak, Düşmanı İZMİR’den DENİZE DÖKECEĞİZ! Yunanlılar kaçarken İZMİR’i ateşe verecek ama en büyük zararı yine kendi vatandaşlarına vereceklerdir. İzmir sadece duraktır.. Amaç İstanbul ve CUMHURİYET’tir.. Yaptıkları, yapacaklarının göstergesidir. İzmir alındıktan ve düşmandan temizlendikten sonra İSTANBUL Tek kurşun atılmadan 1923’te düşmandan temizlenecektir… Artık TAM BAĞIMSIZ bir Türkiye Dünya’ya merhaba diyecektir… Yeni Meclis seçilecek, Cumhuriyet İlan edilecek; ZAFER’in taçlandırılması için, İLKE ve INKILAPLAR, Demir Ağlarla örülen VATAN’ın her bir köşesine serpiştirilecek, ARTIK MODERN bir TÜRKİYE inşa edilecektir.. Bu kadar kısa bir anlatımla tanımlamak mümkün mü? Tabi ki değil.. Ama Mustafa Kemal ATATÜRK bunları ve daha fazlasını yapmış, bütün projelerini gerçekleştiremeden aramızdan ayrılarak, ebediyete göç edecektir.. Biz ise şunu diyecektik.. Biz Mustafa Kemal'iz efendim...! ve Mustafa Kemaller ÖLMEZ....! Fikrimiz’ de, Kalbimiz ‘de ve Ruhumuzdadır...! Hiç görmedik, gözünün içine canlı olarak dahi bakamadık ama FARK ETMEZ! Onu GÖRMEK demek mutlaka YÜZÜNÜ görmek değildir. ONUN fikirlerini, ONUN duygularını anlıyorsak ve hissediyorsak bu kafidir.....! #28815684 Demek ki, bugün de söylesek, yarın da söylesek bu kelimeler Mustafa Kemal’e yetmeyecektir. Çünkü ebedi istirahatinden dönecek; 19 Mayıs 1999’da tekrar Samsun’a çıkacaktır.. Uzunca yazdığımız kitabın incelemesini işte şimdi yapacağız.. ATATÜRK yeniden aramıza gelmiş ve SAMSUN’a ayak basmıştır… Ona eşlik eden kadro ise tam olarak şu şekildedir; Salih Bozok, Albay Nazım, Yarbay Mahmut, Ali Kemal Efendi, Rifat Börekçi, Mahmut Edat Bozkurt, Mazhar Müfit Kansu, Ibrahim Ethem Akıncı, Asker Saime, Eribe, Türkan Baştuğ, Mustafa Necati,Vasıf Çınar, Dr. Reşit Galip, Hasan Ali Yücel, Ruşen Eşref Ünaydın, Yunus Nadi ve Falih Rıfkı Atay. Bu kadro ile neler yapılmaz ki… İnsan hayal edemiyor.. !!! "Ah bir gelse!", "Ah Atatürk olsaydı!" diye özlediğimiz Atatürk tekrardan Samsun’a çıktı.. Bu kısımları okumaya başladığınız anda içinizde bir şeyler canlanıyor, bir elektriklenme yaşıyor vücudunuz… Kendinize gelemiyorsunuz… Gerçekten O’nun geldiğini hayal etmeye ve şu düzene neler neler yapacağını, her şeyi nasılda düzelteceğini düşünüyorsunuz. Okudukça daha çok okuyasınız geliyor.. Mustafa Kemal ATATÜRK ayağının tozu ile ardı ardına olmak üzere Televizyondan halka sesleniyor. Bir hayal edin şimdi. Gerçekten geldi ve Dünya çalkalanıyor, Ülkede yer yerinden oynamış, halk dışarıda ve sevinçten ne yapacaklarını şaşırıyor. Atatürk düşmanları saf değiştiriyor, yıllarca koltuk sevdasından başka sevdası olmayan Cumhuriyet düşmanları ortadan kayboluyor. Yıllardır ülkemizde neler oluyor, biz neleri görüyor ve anlatıyorsak Sayın Özakman daha da ileri giderek bizim gözümüze soka soka her şeyi ortaya döküyor. Yıllardır ne yazıldı, ne çizildi? Şuan ne yazılıyor, ne çiziliyor? Bir bakalım… *Yalan ve alternatif tarihler üretilerek halk kandırılıyor, *İktidarlar Din üzerinden siyaset yaparak din sömürüsü ile oy alıyor, *Kapatılan tekke, zaviye gibi yerler hortlatılıyor ve cemaatler destekleniyor, *Halka Milli Mücadele ve Kuva-yı Milliye ruhu gerçeklerle değil, yalanlar ile anlatılıyor, *Hainlere hain denmiyor, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları tarafından tarihte olmadıkları yerlere yerleştiriyorlar, *Vahidettin gibi korkak ve koltuğundan başka bir şeyi düşünmeyen, İstanbul düşerken dahi kılını kıpırdatmayan, Milli Mücadele karşıtı, İsyan teşvik eden, *Emperyalistlere bel bağlayan, Hainliğin son kademesine tırmanan kişileri yobaz takımı milli mücadeleye entegre etmeye çalışıyor ama hiçbir belge, argüman sunamıyor, *Belgeler sunmayarak tarihi gerçekleri çarpıtıyor, iktidar partileri ile birlikte uyumlu bir şekilde çalışıyorlar, *Kazanılmış bütün zaferler küçümsenerek “ONLARDA SAVAŞ MI” deniyor, *Bütün İnkılapların yapılış ve sisteme ekleniş şekli çarpıtılıyor, yalan söyleniyor, *İstiklal Mahkemeleri tarafından idama mahkum edilenlerin sayısı abartılıyor, (İki bin dolaylarında olan ve bir çoğu isyancı grup olan bu zatların sayısını 500 bine kadar çıkaranlar var. Yok 10 Milyon..) *İşgal güçlerinin askeri kayıp sayıları bilerek azaltılıyor, zaferlerin masa başında uydurulduğunu söyleniyor ama hiçbir belge sunulamıyor, *İşte normalde adını anmayacağımız belgelerlegercekler gibi yalan siteler, mısıroğlu şakşakçılar ve armağan gibi kişiler türüyor ve türetiliyor ve destekleniyor, *Bunlara ek olarak din istismarcılarını hiç saymıyorum bile.. Kedicikleri falan olanlar üst seviyeler… Neyse! Bu liste daha da uzar… Çünkü; söylenen yalanların haddi ve hesabı YOK! Bunları yazanların gram yüreği YOK! Zeka seviyeleri ise kendilerine dahi yetecek seviyede YOK! Çanakkale’nin, İstiklal Harbi’nin Şehitlerine en ufak bir saygıları YOK! Yalan yazıp türetenlerle bitiyor mu sadece, HAYIR!! 10 Kasım 1938’den bu yana neler yapıldı? Hızlı bir koltuk kavgası, yavaş yavaş yükselen irtica, sesi kısılmış ve yeraltına inmiş fırsat bekleyen Cumhuriyet düşmanları.. Neler yok edildi!!; *Halkevleri kapatıldı, *Köy Enstitüleri kapatıldı, gonderi/45307043 *Tam bağımsız ülke, bağımlı hale getirildi, *Tarım programı terk edilip, Menderes zamanı tutsaklık anlaşmaları imzalandı, *Çalışan ve üreten köylüyü alıp, sınırlı üretime mahkum edildi, fazla üretmesin diye ağaçları kesildi, *İhtilaller yapıldı, Atatürk kullanıldı, *Dış politika zaferleri, dış politika rezaletlerine, *İç politika zaferleri de, iç politika rezilliklerine dönüştü. *Başa gelmek için halk yeniden din ile sömürüldü, *Milli mücadele ile ilgili Atatürk hayattayken yazılamayan, konusu dahi açılamayan yalanlar türetildi, *Eğitim sistemi her gelen hükümetle birlikte daha rezil bir hale getirildi, *Cumhuriyetin ilk zamanlarında yurt dışına gönderilen öğrenciler önemli yerlere gelirken, yeni eğitim istemi ile birlikte bu oran iyice düştü, *Açılan fabrikalar bir bir kapatıldı, *Yerli ve milli sermaye ile kurulmuş birçok işletme devredilip özelleştirildi, *Ülkenin haberleşme alt yapısı yabancı devletlere verildi, *Yap, işlet ve devret gibi mantığa sığmayan işlerle halk kullanmadığı şeylerin vergisini ödemeye başladı, *Hak edenin değil torpili olanların kamusal alanda iş bulması sağlandı, *İç ve dış borç arttı, *Cumhuriyet’in ilk kurulduğu yıllarda onca imkansızlığa rağmen millileştirilen kurumlar, hiç pahasına satıldı ya da kapatıldı, *Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi parası ile satın alıp devlete bıraktığı çiftlikler kapatıldı, parçalara bölünüp satıldı, *Yeşil alan her yıl azaldı, *İhracat azaldı, ithalat yükseldi, *Üreten değil tüketen toplum türedi…. O kadar çoklar ki hangi birini yazalım değil mi? İncelemeyi toparlayacak olursak; Turgut Özakman bizlere ders niteliğinde harika bir kitap bırakmış. Bu kitap tiyatro oyunu haline getirilip oynatılmalı, sinema filmi yapılmalıdır.. Neden? Verilen örnekler gerçeğin ötesindedir, Özakman’ın Atatürk’ün ağzından bugünü sorgulaması her hattıyla doğrudur. Bundan daha azını yapacağını ya da söyleyeceğini sanmıyorum Mustafa Kemal’in. Daha fazlası olur ama azı asla olmaz. Cumhuriyet’e düşman kesim sessiz sedasız, cemaat ve benzeri uzantılar sayesinde yavaş yavaş beslenmiş ve devlet kurumlarının her yerine sızmışlardır. Anlatmak istediğim tam olarak budur:-->>>> https://www.youtube.com/watch?v=b9_ELvN5izM Mustafa Kemal Atatürk “Büyük ölülere matem gerekmez, fikirlerine bağlılık gerekir.” Der. Evet kesinlikle öyledir ve devam eder; “Ölülerden medet ummak uygar bir toplum için lekedir.” der. Ne bu kitap ne de biz Atatürk’ün ebediyete kavuşmuş Yüce ölüsünden medet ummuyoruz. Tam tersi bizim için önemli olan onun BİLİMİ, EĞİTİMİ, ÇAĞDAŞ bir yaşamı hedefleyen FİKİRLERİDİR! Yalanlara itibar etmemek için OKUYUN! Cumhuriyeti Anlamak için OKUYUN! Milli mücadele ve Kuvayı Milliye Ruhunu anlamak için OKUYUN! Tarihi safsataları tarihin tozlu raflarına hiç çıkmamak üzere gömmek için OKUYUN! En basiti Mustafa Kemal ATATÜRK’ü biraz daha anlamak için OKUYUN!!!!! Kolay Kazanılmadı! Kolayca bırakmayız!!!! İftiracı ve Yalan tarih anlatanlara da asla GÖZ yummayız!! Onlar sanıyor ki, biz naif insanlarız… Naifiz, naifiz de...Hele bir gelin bakalım.. Geçmişte yaptığınız ayaklanmaların ve isyanların neticesinde aldığınız yaşamların bedelleri nasıl ödetiliyor! Yolun Yolumuzdur PAŞAM! “Mustafa Kemal bir temeldir. Bir yöndür. Yapılmış, her şeyi bitmiş bir bina değildir. Onu ancak devam ettirerek, sürdürerek sevebiliriz. Kendisine yeni şeyler, yeni değerler ekleyerek sevebiliriz. Yalnız yüreğimizle değil, aklımızla da sevelim. Mustafa Kemal en büyük zaferini o zaman kazanmış olacak.” Cemal Süreya OKUYUNUZ!!! OKUTUNUZ!!! Tarihi yalanlarla dolduranlara 100 MEGATONLUK bir TOKAT gibi CEVAP niteliğinde!!! 19 MAYIS ATATÜRK’Ü ANMA, GENÇLİK VE SPOR BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!!! Ruhun Şad Olsun Başkomutan Başbuğ Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK! Ey Türk Gençliği! Birinci Vazifen!!! -->> https://www.youtube.com/watch?v=oz3I4oq07Zo Unutma! * 100 Yıl önce başlayan bu mücadele, TAM BAĞIMSIZLIK ile sonuçlandı! Her şey yeniden başladı, yeni bir ülke inşa edildi. Milli Mücadele iki satır ile anlatılacak basit bir şey değildir. Mucize değil, inanmışlığın, hakikatin, gelecek için, bağımsızlık için, özgürlük için; boşa değil, bir işe yaraması için ölenlerin ve yaşayanların mücadelesidir 19 Mayıs! Unutma! 100. Yılında; 19 Mayıs 1919 Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız Kutlu Olsun! (Murat Ç)
Kitabın kapağında Atatürk' ün bakışları neler anlatıyor. Turgut ÖZAKMAN 50 yıllık siyasi geçmişin hesabını gördürüyor tüm gelmiş geçmiş devlet adamlarına. Yaşımın yetmediği ama aklımın yettiği bu geçmişi okuyunca inanın gerilmek, gülmek ve acı acı düşünmek nedir bir kez daha hissettim. Geldiğimiz nokta da malesef birçok liderin payları büyük, yaptıkları içler acısı. Hiç birinin aklanamadığı ancak haklandığı son derece başarılı bir roman kurgulamış değerli ÖZAKMAN. Günümüze bakacak olursak, bıçağın hekimin elinde can kurtardığı, katilin elin de ise can aldığı noktadayız. Atatürk sesleniyor lütfen kulak veriniz; " Şimdi eski yeni bütün siyasetçilere yöneticilere ve bunlara destek verenlere soruyorum. Tarihten hiç mi ders almadınız? Elli yılda devleti ve milleti bu hale getirmeyi nasıl başardınız? Milli mücadeleye, cumhuriyete, çağdaşlığa, laikliğe, dolayısıyla demokrasiye, aydınlanmaya karşı olan bu kafalar ve bu kalemler neden ve nasıl yeniden üredi ve türedi! Düşünün... Dip Not: 50 yılın çarpıcı bu özetinin mutlaka okunmasını dilerim (Nurhan ŞENGÜL KILINÇ)
Kitabın Yazarı Turgut Özakman Kimdir?
1 Eylül 1930 tarihinde Ankara'da dünyaya geldi. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Bir süre avukatlık yaptı. Köln Üniversitesi Tiyatro Bilimi Enstitüsü'ne devam ettikten sonra Devlet Tiyatrosu'na dramaturg olarak girdi. TRT'de Merkez Program Daire Başkanlığı, Genel Müdür Yardımcılığı, Devlet Tiyatrolarında Genel Müdür Başyardımcılığı ve 1983 - 1987 yılları arasında Genel Müdürlük yaptı. 1988-1994 yılları arasında Radyo-Televizyon Yüksek Kurulu'nda üyelik ve başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllar Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü'nde (DTCF Tiyatro) kadrolu öğretim görevlisi olarak çalıştı ve Dramatik Yazarlık dersleri verdi.
28 Eylül 1998'de, üstün hizmetleri nedeniyle Anadolu Üniversitesi'nce, 2006 yılında Ege Üniversitesi'nce ve 2007 yılında, mezun olduğu ve uzun yıllar görev yaptığı Ankara Üniversitesi'nce 'fahri doktor' unvanı verilen Özakman, sayısız esere imza attı.
Nisan 2002'de Eskişehir Belediye Başkanlığı, açtığı ikinci tiyatroya 'Turgut Özakman Sahnesi' adını verdi. 2006 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi Özakman'a Üstün Hizmet Ödülü verdi. 2005 yılında piyasaya sürülen , 50 yıla yakın bir sürenin emeği olan ve Kurtuluş Savaşı'nı romansı bir dille anlatan Şu Çılgın Türkler (Bilgi Yayınevi) adlı belgesel-romanı, Uğur Dündar'a göre cumhuriyet tarihinin en çok satan kitabı oldu. Haftalarca çok satanlar listelerinde ilk sırada kaldı.
Turgut Özakman'ın üç çocuğu ve dört torunu vardır. 28 Eylül 2013 tarihinde tedavisi devam etmekte olduğu Özel Güven Hastanesinde vefat etmiştir.
Turgut Özakman Kitapları - Eserleri
- Şu Çılgın Türkler
- Diriliş
- Romantika
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi Birinci Kitap
- Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap
- Korkma İnsancık Korkma
- Çılgın Türkler - Kıbrıs
- Dersimiz: Atatürk
- 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da
- Çanakkale Geçilmez
- Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele
- Oyun ve Senaryo Yazma Tekniği
- Dr. Rıza Nur Dosyası
- Bütün Oyunları 3
- Başbakan Sayın R.T. Erdoğan'a ve Herkese Açık Mektup
- Toplu Oyunları - 1
- 1881-1938 Atatürk, Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet Kronolojisi
- Bütün Oyunları 5
- 19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da
- Bütün Oyunları 4
- Bütün Oyunları 1
- Bütün Oyunları 7
- Fehim Paşa Konağı
- Dersimiz: Atatürk - Resimli Öykü-Tarih Kitabı
- Bütün Oyunları 6
- Ah Şu Gençler
- Unutulmaz Şiirler
- Atatürk ve Cumhuriyet Kronolojisi
- Duvarların Ötesi
- Ocak
- Güneşte On Kişi
- Bütün Oyunları 2
- Radyo Notları
- Bizi Dinler Misiniz?
Turgut Özakman Alıntıları - Sözleri
- "Memleket bugün idare edilebilir durumda olmaktan çıkmıştır. İşler çoktan laçka olmuştur. Adliye işlemez hale gelmiş, idare acze düşmüştür." (Çılgın Türkler - Kıbrıs)
- Kadınlarımız hayata katılmazlarsa, milletvekili, vali, profesör olmazlarsa, uçak bile yapsak yine ilkel kalmışız demektir. (Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap)
- "Osmanlı imparatorluğunu münkariz eden de, yeni bir Türkiye devleti doğurtan da, ”Teşkilat-i Esasiye Kanunu ile hukuk-u hükümraninin millete ait olduğunu tesbit eden de benim [972]" (Dr. Rıza Nur Dosyası)
- "Evliliğin beni Öldürüp çiğnenmiş bir paçavra gibi pörsütüp bitiren kara dertleri içindeyim [312]. Tefekkürattan bir hale geliyorum ki, dimağım tutuşmuş, yanıyor gibi, öleceğim. Çünkü tenebbuhat-ı dimağiye müthiş. Miğdem her gün bozuk. Karnım gazdan dolu gibi. Biteviye aşağıdan gaz çıkıyor. [..] Tırnaklarım cadı tırnağı gibi uzuyor, içi de simsiyah kir. Her gün keseyim diyorum, fakat bir türlü vakit bulamıyor, yarın diyorum. Bu suretle bir-iki ay kalıp Çinli tırnağı gibi oluyor. Sakalım da öyle. Papaz gibiyim. Evde banyo var. Fakat lüzumu kadar banyo da alamıyorum. Çünkü vakit alıyor. Hasılı pis bir adam oldum. Halime ben de iğreniyorum [1415]. Takriben iki ayda bir, okuduğumu anlamaz hale geliyorum. Sersem gibi oluyorum [1416]." (Dr. Rıza Nur Dosyası)
- “Yüreğimde bir şeyin, toprağını sevmiş bir tohum gibi gittikçe köklenip büyüdüğünü fark ediyorum..” (Romantika)
- "Kemal Atatürk yalnız bu yüzyılın en büyük adamlarından biri değildir. Biz Pakistan'da onu, gelmiş geçmiş bütün çağların en büyük adamlarından biri olarak görüyoruz. O yalnız sizin ulusunuzun sevgili önderi değildi. Dünyadaki bütün Müslümanlar, gözlerini sevgi ve hayranlık duygularıyla ona çevirmişlerdi. O, Müslüman dünyasında, yeniden siyasi uyanış yönünde ileriye doğru, cesur bir adım atan bir avuç insandan biriydi." (Devlet Başkanı Eyüp Han, Pakistan, Atatürk İçin Diyorlar ki, s.281) (Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele)
- Bugün vatan bizden razı olacak Asker şehit,ordu gazi olacak. (Çanakkale Geçilmez)
- Vahidettin’in Rauf Orbay’a söyledikleri: “Millet koyun sürüsü. Bu sürüye bir çoban lazım. İşte o da benim!” (16.03.1920) (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Yani padişah-halifeler, Müslümanlara değil, emperyalizme yardım ediyorlar! Durum böyle olduğuna göre, İngilizler, hilafete neden karşı olsunlar? (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Bir kapıdan geçerken hanımlara yol veren kaç kişi kaldı? Günde en az iki kadın bıçaklanıyor (2013 Ağustos 20 kadın). (Başbakan Sayın R.T. Erdoğan'a ve Herkese Açık Mektup)
- Ben mi tuhaftım, yoksa hayat mı? (Korkma İnsancık Korkma)
- "Aslı bozuk işin taklidi bu kadar olur.Şimdi de üçüncü örneğe geçiyoruz.Fotoromantik üslupta.." Ve cuf cuf cuf Ebeveynler çocuklarının yanında kavga yapmamayı onlarla birlikte oynamayı öğrenirler. (Bütün Oyunları 3)
- Liman Paşa’ya bağlı ve ordunun genel ihtiyatı olan ve M. Kemal’in komuta ettiği 19. Tümen ise, merkezde bir yerde bulunuyor (Bigalı-Maltepe); fakat Ordu Komutanının izni olmadan kullanılması mümkün değil. Liman Paşa, o sabah, asıl çıkarmanın Saros-Bolayır kesimine yapılacağını tahmin ederek, oraya gitmiş, bu tümenin nasıl kullanılacağı konusunda bir talimat da bırakmamıştır.* (Vahidettin, Mustafa Kemal ve Milli Mücadele)
- "Öğretmenler, her vesileden istifade ederek halka koşmalı, halk ile beraber olmalı, halk öğretmenin çocuğa yalnız alfabe okutur bir varlıktan ibaret olmadığını anlamalıdır. Eğitimi yetersiz bir toplumda buna çok ihtiyacımız var." (Cumhuriyet - Türk Mucizesi İkinci Kitap)
- İsmet Paşa ayaküstü durumu özetledi: "Esir olmayı kabul etmedik." (Cumhuriyet - Türk Mucizesi Birinci Kitap)
- “Ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır Yalnız senin aşkın ile ruhum solacaktır..” (Romantika)
- … İçlerinden biri şöyle sızlanacaktı: “Yahu, ne sıkı yönetim ilan edildi, ne olağanüstü hal. Ne tutuklama var, ne tehdit. Adam sadece konuşuyor ve biz iki gündür rüzgara tutulmuş kavak ağaçları gibi titriyoruz. Neden?” Oysa nedenini iyi biliyordu. Yıllardan beri yalanla, dolanla, safsatayla tarihin ırmağını tersine çevirmeye çabalayıp durmuşlardı. Sonunda tarih isyan etmişti! … (19 Mayıs 1999 Atatürk Yeniden Samsun'da)
- Ne acımasız bir dünyaydı bu! (Korkma İnsancık Korkma)
- Kısacası kazanmak için çalışmak ve Allahın yardımını, esirgemesini, korumasını hak etmek gerek. (Diriliş)
- Yurt sevgisinin yenemeyeceği güçlük yoktur. (Dersimiz: Atatürk)