30 Günde 10 Yıl - Yavuz Yörükoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
30 Günde 10 Yıl kimin eseri? 30 Günde 10 Yıl kitabının yazarı kimdir? 30 Günde 10 Yıl konusu ve anafikri nedir? 30 Günde 10 Yıl kitabı ne anlatıyor? 30 Günde 10 Yıl PDF indirme linki var mı? 30 Günde 10 Yıl kitabının yazarı Yavuz Yörükoğlu kimdir? İşte 30 Günde 10 Yıl kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yavuz Yörükoğlu
Yayın Evi: Hayy Kitap
İSBN: 9786059841337
Sayfa Sayısı: 176
30 Günde 10 Yıl Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Anlattıklarımın hepsini bizzat uyguladım. Bu 30 günlük programın sonunda 9 kg verdim, ‘vücut kitle indeksim’ azaldı, kas kitlem arttı, kan şekerim 24 puan düştü, tansiyonum kontrol altına girdi, artık tansiyon ilacı kullanmıyorum. Kolesterol değerlerim de kardiyolog arkadaşlarımı memnun edecek seviyelere geldi. Bu arada belki de en önemlisi; enerji düzeyim tahmin edemeyeceğim kadar arttı. Bu kazanımlar hiçbir ilaç tedavisi veya zayıflama diyeti ile elde edilemeyecek faydalar…”
- Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu
İşte karşınızda Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu’nun sizler için geliştirdiği ve bizzat uygulayıp denediği beslenme programı. Vaadi çok net: 30 gün boyunca uygulayın 10 yıl gençleşin!
Bu, basit bir zayıflama veya fitness programı değil! Tıbbi kanıtlara dayandırılmış komple bir ‘iyileştirme’ ve ‘yaşlanmayı geciktirme’ programı.
Prof. Yörükoğlu iddialı! 30 günlük bu programın sonunda:
Fazla kilolarınızı vereceksiniz (30 günde 7-10 kg).
Enerji düzeyiniz artacak.
Yüksek ise şeker ve kolesterol düzeylerinde anlamlı (%10-20) azalmalar sağlayacak, ilaç ihtiyacını azaltacak veya tamamen ortadan kaldıracaksınız.
Hipertansiyon varsa şiddeti azalacak ve ilaç ihtiyacı azalacak.
Cinsel performansınız artacak.
Kalp-damar hastalıkları ve kanser riskinizi % 50 azaltacaksınız.
Daha sağlıklı, genç ve güzel bir görünüm kazanacaksınız.
Fazla söze gerek var mı? Deneyin, görün!
30 Günde 10 Yıl Alıntıları - Sözleri
- Bugün sağlığına zaman ayırmayanlar, ileride o zamanı hastalıklarına ayıracaklardır.
- 65 yaşında tenis oynamak ile koroner bypass ameliyatı olmak arasındaki farkı yaşam tarzınız belirler.
- Sağlıklı olmak veya olmamak, %75 oranında beslenme ve yaşam tarzımız, sadece %25 oranında genetiğimizle ilgilidir.
- Uyku, basit bir bilinçsizlik veya dinlenme süreci değil, aksine, beynimizin günün verilerini organize ettiği, her şeyi yerli yerine oturttuğu çok karmaşık ve 'hayati' bir süreçtir.
- “Sağlığına zaman ayırmayanlar, ilerde o zamanı hastalıklarına ayıracaklardır.”
30 Günde 10 Yıl İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Öyle bir kitap okuyayım ki, sağlıklı olmak için bilmem gereken her şeyi bana tek kitapta anlatsın" diyenler için en ideal kitap bence. Özenle hazırlanmış, detaylıca anlatılmış ama bunu yaparken de açıklayıcı ve akıcı bir dil kullanılmış. Sağlıkla ilgili kitapların genel sorunu; fazla terim kullanıp dilin anlaşılmaz bir hâl alması bence. Bu kitapta o sorun yaşanmıyor. Yaşlanmanın "ne" ve "nasıl" olduğundan başlayıp nedenlerini açıklayarak dikkat edilmesi gerekenlerle başlayan kitap: Beslenme ile ilgili genel ve detaylı bir bilgilendirme, beslenme yanlışları, şeker bağımlılığı, süper gıdalar, oruç, egzersizlerin katkıları, uyku ve vücudumuza etkileri, 30 günlük uygulama ile devam edip "yemek tarifleri" bölümü ile bitiyor. "Yararlanılan Kaynaklar" kısmı 127 madde. Kitap boyunca bahsedilen konular hakkında yapılan bilimsel çalışmalar da detaylarıyla veriliyor. Daha önce hep bir yerlerde okuduğum ama "can alıcı noktasının hiç söylenmediği" bazı bilgileri bu kitapta bulmak beni çok mutlu etti. Başta kitabın yazarı Prof. Dr. Yavuz Yörükoğlu olmak üzere kitaba katkısı olan herkesin emeklerine sağlık. (Berra Yakar)
Bu pandemi döneminde hepimiz daha çok eve kapandık, daha çok yedik, daha az hareket ettik. Ben de herkes gibi sürekli market ürünleri, hamur işleri, cips, kola gibi şeylerle beslenince ve bütün gün hareket etmeyince vücudum isyan etmeye başladı. Kendimi neredeyse hiçbir iş yapmamama rağmen çok yorgun hissetmeye başladım ve bu konu hakkında araştırmalar yaparken kitabın yazarının videolarına denk geldim, ilgimi çekti. Kitabını görünce isminden dolayı biraz önyargılıydım, çok şey vaat eden ama içi bomboş kişisel gelişim kitaplarına benziyordu. Fakat içeriğine bakınca almaya karar verdim. Size biraz kitaptan bahsetmek istiyorum. Kitabın çoğunu anlatmamaya çalışacağım fakat paylaşmak istediğim şeyler de var, muhtemelen siz de farkındasınızdır ama benim gibi yeni yeni öğrenenlerin de olduğuna eminim. DÜNDEN BUGÜNE BESLENMEMİZ Modern insanın tarihine yaklaşık iki yüz bin yıldır var diyebiliriz. Bu tarihin yüzde doksan beşinde avcı-toplayıcı şekilde yaşam sürdük. Erkekler ava çıkıyor, kadınlar da çevredeki meyve sebze, ot, çekirdek vs. besinleri topluyordu(Genel kanı). Bu yaşam tarzında her zaman yiyecek bulmak mümkün olmuyor ve bolluk-kıtlık, açlık-tokluk dönemleri oluyordu. Bir av bulunduğunda bir daha ne zaman bulunacağı belli olmadığından hemen yenirdi. Vücutlarımız da bu beslenme şekline adaptasyon göstermişti. Son on bin yılda ilkel tarıma geçildi. Tarım devrimiyle birlikte son yüz elli yıldır da başta tahıllar olmak üzere gıda üretiminde müthiş bir artış oldu, gıdaya ulaşım kolaylaştı e ucuzlaştı. Toplumların beslenme alışkanlıkları da çok değişti. Bin sekiz yüzlerde başlayan Sanayi Devrimi ile tarımda makineleşme başladı ve başta tahıl olmak üzere tarımsal üretimde bir patlama yaşandı. Buna Yeşil Devrim (The Green Revolution) dendi ve Yeşil Devrim dünyanın ekonomik ve sosyal yapısında çok önemli değişikliklere neden oldu. Beslenmemizde buğday, mısır, şeker ve karbonhidratlar büyük bir yer kaplamaya başladı. Bu dönemlerde şeker ve kalp hastalıkları artmaya başlamıştı fakat henüz çok dikkat çekmiyordu. Yetmişli yıllara gelindiğinde obezite, şeker, kalp damar hastalıkları artık önemli bir sorun olarak görülmeye başlandı. 1980 yılında Ancel Keys adında Amerikalı bilim adamı Yedi Ülke Çalışması adlı bir rapor yayınladı. Bu raporda hayvansal (doymuş) yağ yağ tüketiminin yüksek olduğu ülkelerde, koroner kalp hastalıklarının ve buna bağlı ölümlerin de yüksek olduğunu iddia etti. Hayvansal doymuş yağların olmadığı bir beslenme şekli öneriliyordu. Buna karşı çıkan bilim insanları olmasına karşın rapor ABD Senatosu Sağlık Komisyonu tarafından kabul gördü ve Amerika’nın resmi beslenme politikası haline geldi. ‘Low fat’, yani düşük yağ dönemi böylece başlamış oldu. Fakat raporda büyük bir sahtekarlık yapılmıştı . Keys çalışmasını yirmi iki ülkede yapmış fakat onun hipotezini destekleyen sadece yedi ülkedeki verileri kullanmıştı! “Bütün dünya ‘damar tıkayan kötü kolestrol’ hikayesine inanmış ve benimsemişti.” (s. 37) Böylece low fat modası başlamış oldu. Bizzat doktorlar terayağı, yumurta, yağlı etler gibi beslenmemizin can damarını oluşturan şeylere zararlı demeye başladı. Gıda endüstrisinin de işe girmeye başlamasıyla hazır gıdalardaki yağ oranı düşmeye başladı. Fakat yağsız ürünlerin tadı berbat olduğundan içlerine bağımlılık yapıcı şeker ve lezzetlendirici kimyasal maddeler boca edildi. Hala bugün de bu sağlıklı(!) ürünleri görmekteyiz. Sözde sağlıklı, yağsız, light olan ürünlerin içeriğine bakıldığında ne demek istediğimi anlarsınız. O yıllarda ülkemize fast food girdi. Diyet ürünler market raflarını doldurmaya başladı. Doğal doymuş yağ tüketimi azaldı, işlenmiş yağ ve margarin tüketimi arttı. Karbonhidrat, şeker, yapay tatlandırıcıların kullanımı arttı. Günde üç öğün yemek, ara öğünler, az ama sık yeme diyetleri arttı. Doğal yollarla yetişen gıdaların yerini GDO’lu tohumlarle, hormonlarla ve ilaçlarla yetiştirilmiş gıdalar aldı. Peki bu beslenmelerin sonucu ne oldu? “Hayvansal yağlar, uzun yıllar boyunca damar tıkayan kötü doymuş yağlar olarak anıldı ve kalp-damar hastalıklarının bir numaralı sebebi olarak gösterildi. Kırmızı et, yumurta ve tereyağı zehir, sıvı yağlar ve margarinler sağlıklı olarak lanse edildi. Seksenli yıllarda başlayan bu low fat akımı sonucunda, otuz senede obezite oranı on kat, şeker hastalığı ve kalp damar hastalıklarının sıklığı üç kat arttı!” (s. 56) “Eski mantık şuydu: Kolestrolden zengin hayvansal yağlar yenilirse kandaki kolestrol yükselir, damarları tıkayan plaklarda kolestrol olduğuna göre, demek ki yağ yemek damarları tıkar. İlk başta mantıklı gibi geliyor (yıllarca ben de buna inandım!) ama bu mantıkta çok önemli bir hata vardı; kandaki kolestrolün sadece yüzde yirmi-yirmi beşi yediğimiz yağlardan geliyor, gerisini, karaciğer, depoladığı şekerlerden yapıyor, hem de en zararlısını (LDL ve VLDL), yani damarlara oturan küçük moleküllü LDL’nin kaynağı yağlar değil; şeker.” (s. 56) Tabii bugün hayvan etlerinden aldığımız yağların da ne kadar sağlıklı olduğu tartışılır. Sonuçta hayvanların beslenmesi de artık onların doğasına uygun değil. Fakat günümüzde bir madde var ki kimse ondan kolay kolay vazgeçemiyor: ŞEKER Şeker beynimizi deliye döndürüyor. Çok güçlü bir uyarıcı. Haz merkezlerimizi uyarıyor ve bize mutluluk hormonu salgılatıyor. Biz de her uyarıcı ve bağımlılık yapan maddede olduğu gibi onu delicesine istiyoruz. Fakat gün geçtikçe daha fazla haz daha fazla şeker anlamına geliyor. Beyin daha az şekerle yetinmiyor. Şekerin beyin üzerindeki etkilerini araştırmak üzere yapılan bilimsel çalışmalarda, şeker verilen kişilerin beyin sintigrafilerinde beynin ilgili bölgelerinin 'panayır yeri' gibi aydınlandığı gözlenmiştir. Beyinde buna benzer etkiyi yapan tek diğer madde ise 'kokain'dir. (s. 71) Şeker, fiziksel ve psikolojik bağımlılık yapıcı bir maddedir. Bunu bilen gıda endüstrisi, tatlı olmaması gereken ürünlerine dahi bol miktarda şeker katarak ürünün cazibesini artırır. Tuzlu yiyeceklerde, tost, sandviç ve hamburger ekmeklerinde, soslarda ve hatta hamburger etinde bile bol miktarda şeker vardır! (s.71) KAHVALTI GÜNÜN EN ÖNEMLİ ÖĞÜNÜ MÜDÜR? Bunu biraz araştırdığımda okuduklarıma şaşırmıştım. Bizim ülkemizdeki yerini bilmiyorum fakat Batı’da önceleri işçiler fabrikalarda çalışırken hep farklı saatlerde acıkıp farklı saatlerde yemek yiyorlarmış. Bu da çalışma verimini düşürüyormuş. Patronlar da evde kahvaltı edip öyle gelmeleri şartını koymuş. Kahvaltı günün en önemli öğünüdür sözü de kahvaltılık gevreği satan bir firmanın sözüymüş. İlk anlattığım bilgiden pek emin değilim, doğrusunu bilenler yazabilir. Kahvaltıdan nefret ederim, sabahları yemek yediğimde midem aşırı bulanıyor ama yapmak zorunda olduğumu hissediyordum. Fakat kahvaltı yaptığım günlerde daha çabuk acıkıyor ve daha çok yiyorken kahvaltı yapmadığımda ise daha az yiyor ve daha çabuk doyuyordum. (Kahvaltıdan kastım gün içinde işe, okula gitmeden önce çok erken saatlerde yediğimiz şeyler.) Gün içinde yemek yemeye genellikle 12.00-13.00 gibi başladım. Bu diğer insanlarda farklı olabilir çünkü bu görüşe zıt bilgiler de bulmak mümkün. Bu konu hakkında fikri olanlar görüşlerini bildirebilir. Acaba sadece bende veya belirli bir insan grubunda mı böyle merak ediyorum. “Kahvaltı atlanarak dört saatlik açlığa katlanmanın sonsuz faydaları var. Sabah sekiz ile on iki arasında gıdanın alınmadığı bu saatlerde artık metabolizma karaciğerdeki glikojen depolarını tüketmiş ve enerji için yağ yakmaya başlamıştır. İşte istenmeyen yağlardan ve kilolardan kurtulmak için en kritik saatler bu saatlerdir.” (s. 101) Yazar yine bilindik açıklamalardan farklı olarak ara öğünleri, üç öğün yemeyi, sık sık ve azar azar yenmeli anlayışını zararlı buluyor. “Doğru bir beslenme rejiminde her 2 saatte bir acıkılmaz. 'Ara öğün' saçmalığının tek faydası 'pisboğazlık' alışkanlığını pekiştirmektir.” (s.64) “İştahınız ile iradeniz mücadeleye girerse, iştah mutlaka galip gelecektir. Limbik açlığa maruz kalmamak için en iyi yol, gıdalarla mümkün olduğu kadar az karşı karşıya gelmektir.” (s. 64) “Limbik açlık, beynimizin ilkel merkezlerinin gıda ile karşı karşıya kaldığımızda bizi daha çok yemeye teşvik etmesi durumudur. Buna en güzel örnek, bir torba cipsten veya bir tabak kuruyemişten sadece bir tane cips veya bir tane fındık alıp yemeyi orada bırakamadığımızdır. Genellikle cips veya kuruyemiş bitene kadar şuursuzca yenir. Burada limbik sistemimiz "hazır gıda bulmuşken ye, belki bir daha bulamazsın." mesajı veriyor bize...” (s. 103) ORUÇ Son zamanlarda ünlenen aralıklı oruç terimini duymuşsunuzdur. Belirli bir süre yemek yemeyip su ve çay dışında besin değeri olan herhangi bir gıdayı vücudumuza sokmamamız gerekiyor. Dinlerde, geleneklerimizde var olan oruç kavramının değiştirilmiş hali. Ve kimileri geliştirdiğimiz adaptasyon sonucunda belirli süreler hep aç kaldığımız için bizim doğamızın bu olduğunu savunuyor. Yazar bu oruç yönteminde sabah on iki akşam sekiz dışında yemek yemememizi savunuyor. Hücrelerin kendini yenilediğini ve daha canlı hale geldiğimizi söylüyor. Önerdiği programda da buna uymuş. Özellikle uyku düzeninin ve sabahları aç karna yapılan sporun çok önemli olduğunu ve yağ yaktığını söylüyor. Kitabın sonuna programını, yenmesi ve yenmemesi gerekenleri, yapmamız gereken hareketleri yazmış. Ayrıca yemek tarifleri de bulunuyor. Kendi adıma konuşursam ben de artık modern dünyadaki beslenme düzeninden yorulduğumu söylemeliyim. Bir etkinlik olduğunda orada illa yemek oluyor. Sosyal yaşamımız bunun etrafında dönüyor. Yemeksiz bir buluşma, davet neredeyse yok. Yıllardır son derece sağlıksız beslendim fakat artık vücudumun genç yaşıma rağmen bundan memnun olmadığının farkındayım. En sağlıklı ve fit dediğimiz insanlar bile ‘skinny fat’ grubuna giriyor. Zayıf, fakat göbekli. Yediğimiz şeker ve karbonhidrat ağırlıklı gıdalar göbeğimizde birikiyor, daha da kötüsü iç organlarımızda birikiyor ve birçok hastalığa davetiye çıkarıyor. Bu kitabı okumadan önce de izlediğim birkaç belgeseli de buraya bırakayım. Kitapta sağlık hakkında daha birçok bilgi bulunuyor, hareket uyku vs. fakat uzatmamak için burada kesiyorum. Aralıklı orucu deneyimleyen olduysa görüşlerini yazabilir. İyi okumalar… Şişir Beni https://www.youtube.com/watch?v=W0re4xkv5GE&list=PLWgCEic0M9-LU6tQ_Ekrdbnj16NAl1ACo&index=7 Ah Bu Şeker! https://www.youtube.com/watch?v=KiEpC0fqLKY&list=PLWgCEic0M9-LU6tQ_Ekrdbnj16NAl1ACo&index=8 Tıka Basa https://www.youtube.com/watch?v=uwoJmC8Kp0s&list=PLWgCEic0M9-LU6tQ_Ekrdbnj16NAl1ACo&index=10&t=56s Mucize İlaç https://www.youtube.com/watch?v=HWLehcEq7uo&list=PLWgCEic0M9-LU6tQ_Ekrdbnj16NAl1ACo&index=12 (marie sklodowska)
iradesiz olanların okumaması gereken bir kitap sağlıksız beslenmeye karar verdikten sonra araştırma yaparak ilerlediğimde yolum Yavuz Yörükoğluna düştü. İlk başta videolarını izledim çok kez de şaşırdım nasıl yani bu zararlı mı dedim çoğu zaman bildiğim doğruların çoğu yanlıştı sanki. Örneğin kahvaltı yapmayı seven biri değilim erken kalktığımda direkt olarak yemek yediğimde hep rahatsız olan bi insanım Yavuz Yörükoğlu da kahvaltının şart olmadığına güzel şekilde değiniyor ve kahvaltının 1950'li yıllarda bi reklam kampanyasında 'zorunlu' olduğu vurgusu yapıldığı için günümüze kadar yayıldığını söylüyor. Kahvaltı yapma zorunluluğumun olmadığı işte içimi böyle rahatlattı. Eğer içinizde biraz olsun sağlıklı beslenme isteği varsa okumak bir şey kaybettirmez aksine çok şey kazandırır belki kendinize değil başkasına yardımcı olursunuz bunun için bile okunur. sağlıksız beslenmenin sebeplerini yapılan araştırmalarla birlikte doğruluyor hocamız ardından sağlıklı beslenmeye yönlendirip önerilerde bulunuyor. >öğün atlamak zararlı değildir >sık sık ve azar azar yemek insanda tatminsizliğe ve strese neden olur >ara öğünler sürekli insülin salgılanmasına ve sürekli tıkanma alışkanlığına neden olur >şeker = kokain >tarçın ani kan şekeri yükselmesini engeller >spor yapılmaksızın sadece diyet ile kilo verilmesi ciltte ve dokularda pörsümeye neden olur (nidaemekli)
30 Günde 10 Yıl PDF indirme linki var mı?
Yavuz Yörükoğlu - 30 Günde 10 Yıl kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de 30 Günde 10 Yıl PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Yavuz Yörükoğlu Kimdir?
Yavuz Yörükoğlu 1955 yılında Ankara’da doğdu. Ülkemizin ünlü bilim adamlarından, Çocuk Psikiyatrisi Uzmanı rahmetli Prof. Dr. Atalay Yörükoğlu’nun oğludur.
Çocukluk yılları ve ilkokulun ilk 3 senesi ABD’de geçti. İlkokul, ortaokul ve liseyi TED Ankara Koleji’nde okuyarak bitirdi.
1979 yılında İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun oldu. Uzmanlık eğitimini Hacettepe Üniversitesi Kalp-Damar Cerrahisi Bölümü’nde tamamladı.
Vatani görevini tamamladıktan sonra 1 yıl İngiltere’de Cambridge Üniversitesi, Papworth Hospital’da, 2 yıl da Londra St. Thomas Hastanesi’nde çalıştı. Yurda dönüşünde SSK Ankara Hastanesi’nde şef muavini ve şef olarak çalıştı. 1984 yılında Doçent oldu. SSK Etlik İhtisas Hastanesi’nde kurucu Başhekim olarak görev aldı. 1998 yılında ABD Alabama Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde misafir öğretim üyesi olarak çalıştı.
Yurda dönüşünde mesleğine özel sektörde devam etti. 2005 yılında Ankara Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi Kalp Damar Cerrahisi ABD kurucu kadrosunda yer aldı, 2006 yılında Profesör oldu, 7 yıl bu üniversitede öğretim üyesi olarak görev aldı. Yörükoğlu, halen serbest çalışmaktadır.
Prof. Yörükoğlu’nun 60’ın üzerinde yayınlanmış bilimsel
Yavuz Yörükoğlu Kitapları - Eserleri
- 30 Günde 10 Yıl
- Orta Yaş El Kitabı ve Genç Kalmanın Sırları
- 45ten Sonra
- Doktor Mutfakta
Yavuz Yörükoğlu Alıntıları - Sözleri
- Uyku, basit bir bilinçsizlik veya dinlenme süreci değil, aksine, beynimizin günün verilerini organize ettiği, her şeyi yerli yerine oturttuğu çok karmaşık ve 'hayati' bir süreçtir. (30 Günde 10 Yıl)
- •”Modern yaşam hayatımızı çok kolaylaştırırken bir yandan da hareketlerimizi dramatik olarak azaltmaktadır. Hareketsiz bir yaşam tarzının şeker hastalığı, hipertansiyon, kalp-damar hastalıkları ve bir çok kanser için önemli risk faktörü olduğu bilinmektedir.” (Doktor Mutfakta)
- •”Hiçbir zayıflama diyeti, hiçbir sağlıklı yaşam programı düzenli spor veya hareket yapılmaksızın başarılı olamaz.” (Doktor Mutfakta)
- Ancak unutulmasın bir şey faydalı diye daha fazlası faydalı değil. (Doktor Mutfakta)
- Ne yerseniz osunuz. (Doktor Mutfakta)
- Günümüzde fazla beslenmeden ölenlerin sayısı bir zamanlar dünya çapında sorun olan açlıktan ölenlerin sayısından çok fazla. (Doktor Mutfakta)
- İnsanoğlunun en güçlü içgüdüsü beslenmek. Yaşamın devam etmesi için canlıların beslenmeleri şart. Yüz binlerce yıl insanlar sadece karınlarını doyurmak ve hayatta kalabilmek için beslenirken son birkaç bin yılda yemek bir zevk ve sanat haline dönüştü. (Doktor Mutfakta)
- Ancak unutulmasın "Bir şey faydalı diye daha fazlası faydalı değil." (Doktor Mutfakta)
- Düşünmeden yediğimiz her Lokman'ın hem kendi sağlığımızı hem de dünyanın sağlığına çok büyük etkisi var. (Doktor Mutfakta)
- Bugün sağlığına zaman ayırmayanlar, ileride o zamanı hastalıklarına ayıracaklardır. (30 Günde 10 Yıl)
- Bugün sağlığına zaman ayrmayanlar ileride o zaman hastalıklarına ayıraklardir.. (45ten Sonra)
- 50 sene önce her şey organikti! Organik gıdalar bir lüks veya şımarıklık değil, zaten olması gerekendir. “Tüfek icad oldu mertlik bozuldu.” Hibrit tohumlar, hormonlar, suni gübreler ve tarım ilaçları en sağlıklı olması gereken meyve sebze ve salatalarımızın canına okudu. (Doktor Mutfakta)
- 65 yaşında tenis oynamak ile koroner bypass ameliyatı olmak arasındaki farkı yaşam tarzınız belirler. (30 Günde 10 Yıl)
- “Sağlığına zaman ayırmayanlar, ilerde o zamanı hastalıklarına ayıracaklardır.” (30 Günde 10 Yıl)
- 50 sene önce her şey organikti! Organik gıdalar bir lüks veya şımarıklık değil, zaten olması gerekendir. “Tüfek icad oldu mertlik bozuldu.” Hibrit tohumlar, hormonlar, suni gübreler ve tarım ilaçları en sağlıklı olması gereken meyve sebze ve salatalarımızın canına okudu. (Doktor Mutfakta)
- Orta yaşa adaptasyon dönemi, bu yaşların bilgeliğini, deneyimini ve güzelliğini anlamak ve bu güzellikleri ön plana çıkarmakla başarılır. Gençlere benzemeye çalışmakla değil! (45ten Sonra)
- Sağlıklı olmak veya olmamak, %75 oranında beslenme ve yaşam tarzımız, sadece %25 oranında genetiğimizle ilgilidir. (30 Günde 10 Yıl)
- *** *** İnsan; Kendine olan güveni kadar genç Kuşkusu kadar yaşlı Cesareti kadar genç Korkuları kadar yaşlı Umudu kadar genç Bezginliği kadar yaşlıdır. (45ten Sonra)