Abim Deniz - Can Dündar Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Abim Deniz kimin eseri? Abim Deniz kitabının yazarı kimdir? Abim Deniz konusu ve anafikri nedir? Abim Deniz kitabı ne anlatıyor? Abim Deniz kitabının yazarı Can Dündar kimdir? İşte Abim Deniz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Can Dündar
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750724275
Sayfa Sayısı: 480
Abim Deniz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Bu kitapta Deniz'in durgun, fırtınalı, eğlenceli, dalgalı hallerini ve yer yer derinliklerini bulacaksınız. Neden bugün hâlâ on binlerce çocuğun adında yaşadığını, her kesim tarafından sevilip sayıldığını, ölüm yıldönümlerinde nasıl olup da her yıl biraz daha büyüyen kalabalıklar toplandığını, her direnişte, her mitingde isminin niçin ısrarla anıldığını, neden Gezi Direnişi patladığında AKM'nin en görünür yerine onun posterinin asıldığını daha iyi anlayacaksınız."
Bugüne kadar özenle saklanan fotoğraflar, mektuplar ve belgeler, Can Dündar'ın deneyimli gazeteciliği ve Deniz'in yıllarca sessiz kalan kardeşi Hamdi Gezmiş'in tanıklığıyla birlikte ilk defa bu kitapta gün yüzüne çıkıyor. Devrim ideali peşinde fedakârca koşturmuş bir kuşağı ve dönemin siyasi atmosferini ortaya koyan Abim Deniz Denizlerin "onurlu ve cesur" duruşlarına içten bir selam…
(Tanıtım Bülteninden)
Abim Deniz Alıntıları - Sözleri
- Karlı bir şubat sabahı Ayaş’ta dünyaya gözlerini açtığın zaman ilk işin ağlamak olmuştu. Şimdi anlıyorum karşında canlı yaratık olarak ilk defa bizi görmüştün; insanları… Ve içinden, “Ben bütün ömrümü bu nankör yaratıklar arasında mı geçireceğim,” diye düşündün, onun için ağladın. İnsanlar… yani bugün istikbalini onların daha mutlu olmaları uğrunda feda ettiğin insanlar… Canavarların en korkuncu olan bizler… Tanrı’nın bahşettiği zekâ ve yetenekleri zehirli birer hançer gibi hemcinslerinin azap çekmesinde kullanılan uygar canavarlar…
- Gözümde bir damla su deniz olup taşıyor, Çöllerde kalmış gibi yanıyor, yanıyorum. Bütün gemicilerin ruhu bende, yaşıyor; Başımdaki gökleri bir deniz sanıyorum. Nasıl yaşayacağım ey deniz, senden uzak ? Yanıp sönüyor gibi gözlerimde fenerin. Uyuyor mu limanda her gece sallanarak, Altından çivilerle çakılmış gemilerin ? Sevmiyorum suyunda yıkanmamış rüzgarı; Dalgaların gözümde tütüyor mavi, yeşil... İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları; Ufkundan yükselmeyen güneşler güneş değil! Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım? Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım, Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?..
- Tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye için ileri!
- Nasıl olabilirdi; bir insana kıymak? Onu uluorta darağacına asmak? Herkes görsün diye orada bırakmak? Bir ipte gün boyu sallandırmak?
- “Bir gün nehirler gibi çağlayarak derinden, Dağlardan, ormanlardan sana akacak mıyım? Ey deniz, şöyle bir gün sana bakacak mıyım? Elma bahçelerinden, fındık bahçelerinden?”
- İnfazdan sonra aileye teslim edilen evrak arasında bir de cep defteri vardı. İçine bir şey yazılmamış olan bu defterin kapak içindeki boş sayfaya, kendi elyazısıyla bir şiir yazmıştı Deniz… Bazı mısraları, sözcükleri yazıp üzerini çizmişti. O dizeler, ondan kalan son sözler oldu. Yenilmişsem Elim kolum bağlı [Boynumda yağlı ip] Gelip dayanmışsam darağacına [Dudaklarımda yarın Gözlerim yarınlarda Unutmak mı gerek seni?] Kapılar kapalı Tutulmuşsa gece kapkara yollar Sıcacık bir sevgi sunmayacak mıyım insanlara? Bakmayacak mıyım yarınlara Seslenmeyecek miyim insanlara?
- "insan korkunçtur."
- Akşam erken iner mahpushâneye/ Ejderha olsan kâretmez ne kavgada ustalığın/ Nede çatal yürek civan oluşun/ Kâretmez, inceden içine dolan/ Alıp götüren hasrete ~Ahmed Arif- Hasretinden Prangalar Eskittim
- Umut mu? Umut her zaman var. Umutsuzluk diye bir şey yok.
- Hasretinden Prangalar Eskittim’in şiirlerinde, Nasıl ki yılları buldu Bir mısra dolu maceram dizelerinin altını çizmişti Deniz; kısa yaşam macerasını özetler gibi…
- Ayrıca memleketin huzurunu bizim bozduğumuz iddia ediliyor. Memleketin huzurunu kimlerin bozduğu ortadadır. Ve kimler 30 milyon çalmıştır. Kimler devlet hazinesini kardeşlerine peşkeş çekmiştir. Anayasayı uygulamamıştır.
- Okumaya doymak olmuyor. Ölene kadar doymayacağım.
- Sen yanmazsan, ben yanmazsam, nasil çıkar karanlıklar aydınlığa..?
- Deniz, o gün denize kavuşmuştu..
- yenilmişsem elim kolum bağlı boynumda yağlı ip gelip dayanmışsam darağacına dudaklarımda yarın gözlerim yarınlarda kapılar kapalı tutulmuşsa gece kapkara yollar bakmayacak mıyım yarınlara seslenmeyecek miyim insanlara?..
Abim Deniz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bir arkadaşım bana demişti ki "Sen neden hep aynı fikirleri okuyup duruyorsun? Neticede farklı bir bakış açısına sahip olamıyorsun." Ben de ona zaten ülkece 20 yılda bir hep aynı şeyleri yaşadığımızı, ayrıca gün boyu tek taraflı haber kaynağına maruz bırakılan kendisinin aslında farklı bir bakış açısına sahip olamadığını söylemiştim. İşte döndüm dolaştım yine Deniz Gezmiş üzerine bir kitap okudum ama bakış açım değişti. Şöyle değişti: Burjuvanın iğrenç düzeninden daha çok nefret ettim. Kendi ülkesinin çiftçisini korumak yerine Amerikancılık oynayan siyasilerin gerçek yüzünü daha iyi gördüm. Amerikan yardımları adı altında ülkemize sokulan süt tozlarıyla çocuklarımızın nasıl zehirlendiğini öğrendim. Fakültelerden devlet kurumlarına kadar sirayet eden kokuşmuşluğa tanık oldum. Tüm bunlara karşı çıktığınızda hapishanelere nasıl atıldığınızı daha iyi gördüm. Çok vatanseverim diyen siyasilerin Amerikan askerlerini koruduğu kadar kendi evlatlarını korumadığını acı çeke çeke okudum. Deniz Gezmiş'in babasının Demokrat Parti bünyesinde başlayan yolculuğu oğlunun önce eliyle ''6 OK'' yapıp CHP ile başlayan serüveninin daha sonra TİP bünyesine dahi sığmamasıyla noktalanıyor. 20 senede adeta dünya tersine dönüyor. Kitap, yakın tarihimize ışık tutuyor. Peki Deniz Gezmiş Mustafa Kemal Yürüyüşü yaptığı için aslında Atatürkçü hassasiyetleri olan bir sosyalist miydi yoksa Atatürk'ü sevmeyen sosyalist miydi? Kafası karışık biri miydi? Ben diyorum ki seçimlerde mazbata dahi vermediği için ''Cumhuriyetçilik'' ilkesine aykırı davranan, şeker fabrikalarını satarak ''Devletçilik'' ilkesini öldüren, milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyen ve ''Milliyetçiliği'' sadece belli kalıplara indirgeyen, halkı tanzimde beklerken saraylarda yaşayan ve ''Halkçılık'' ilkesine ters davranan, Atatürk'ün tüm ilkelerine tezat işler yapan ama kendine Atatürkçü diyenler var oldukça Deniz Gezmiş'in ısrarla bir kalıba sokulması, sürekli yaftalanması çok normaldir. Çünkü her kavram birbirine karışmış. Kendi mektubuna bakıyorum: ''Baba ben sosyalistim. Sosyalizmi istiyorum. Ama onun bunun kuyruğundaki sosyalizmi değil. Bağımsız sosyalizm bizimkisi. Yalnız Türkiye'ye özgü.'' cümlesini referans alarak ülkesi için bir şeyler yapma arzusundaki bir genci görüyorum. Emin olduğum bir şey var o da 24-25 yaşındaki gençler sırf ülkeyi ben daha çok seviyorum kavgasıyla mücadele verirken ülkesini daha az sevenler uzaktan izlemiş. Sağdan veya soldan bu mücadeleyi veren gençlere el uzatmayan ama koltukları sallantıya girince ''Bir sağdan, bir soldan'' asmak tabirini ülkeye kazandıranları tarih affetmeyecek. Deniz kimseyi öldürmedi, kaçırdığı ABD askerlerini bile. Onları, eşleri ve çocuklarına karşı olan vicdanından ötürü serbest bıraktı. Lakin kimseyi öldürmeyen bu genci birileri idam etti. Kitap Deniz'in sadece siyasi hayatına ışık tutmamış. O dönemki mektup arkadaşlarından tutun da Deniz'in aile içindeki konumuna kadar anlatmış. 61 Anayasası'nın görece özgür olduğu ortamlarda daha uysal, 71 Muhtırası'nın getirdiği sert rüzgarlarla daha radikal bir devrimcinin dönüşümü güzel işlenmiş. Ayrıca daha lise çağındaki bir eylemde Mahir Çayan ile katıldıkları protesto beni şaşırttı. Bu olayı hiç duymamıştım. İncelememi gündeme dair bir cümleyle bitireyim: Gerçekten BEKA SORUNU yaşayan ülkesi ve emekçi halkı için doğrularıyla yanlışlarıyla mücadele eden bir gencin hikayesi. 80 Darbesi için yapılan referanduma ''EVET'' diyen ama 30 sene sonra bu sefer aynı referanduma ''HAYIR'' diyen, önce Fethullah'a övgüler dizip sonra saf değiştiren, o dönem 6. Filo'ya karşı alkış tutan ama bugün ABD karşıtı görünenler Deniz'i eleştirebilir. Ama Deniz kendisiyle hiç çelişmedi. Aslında onu eleştirenler çıkarı için sürekli pozisyon değiştiren kendilerini eleştiriyorlar. Ben adeta 60'lara gittim. Tarihte yolculuk yapmak isteyen için güzel bir kitap. Vakit ayırdığınız için teşekkürler. (Yorgun demokrat)
Henüz yirmili yıllarının başındaydilar. İsteselerdi , daha farklı siyaset gutselerdi, hepsi devletin ya da özel sektörün en tepesinde olurlardı. Hepsi, iyi üniversitelerde, iyi bölümlerde okuyorlardı. Yarın korkuları yoktu. Eğer, isteselerdi, cepleri bpalya balya parayla dolardı. Devlet ihalelerini en tepeden alırlardı. Hata vekil, hatta bakan olurlardı, kim bilir. Ama onlar... Amerikanci olmadılar. Din maskesini suratlarına geçirip, sonra da gidip kapitalizme meze olmadılar. İşçiyi, köylüyü, emekciyi sömürmediler. Türkiye'nin en özgürlükçü anayasasini savundular, korumaya çalıştilar, namuslari gibi. Vatanlarını sevdiler, Atatürk devrimlerini korudular. Hal böyleyken anayasayı darmadağın eden bir hükümet, onları anayasayı ilgaya teşebbüsten idamla yargiladi. Hükümet diyorum, çünkü ortada mahkeme falan yoktu. Herşey göstermelik bir oyundu. Ve bu göstermelik tiyatronun sonunda üç vatansever, Deniz gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf aslan ölüm cezaları aldılar. Onlara ait birçok kitap okudum. Hepsinden inanılmaz etkilendim. Onlarin ölüme giderken gösterdikleri cesaret, cellatlarina sehpada bile boyun egmemeleri, kararlılıklari, bu ülke için, uğrunda savaştıkları emekçiler için yaptıklarından hiç pişmanlık duymamalari beni her zaman gururlandirmistir. Kendilerinden sonra gelen neslin isim babaları olmuşlardır. Yıllar geçmiş, ama onlar hep hatirlanmislardir, hatırlanacaklardir. Bu kitapta, Deniz Gezmiş'in kardeşi Hamdi Gezmiş'in, abisine dair çocukluğundan itibaren anılarını, anektotlarini, hiç yayımlanm amamis resimlerini ve mektuplarini bulacaksınız. Babaların çırpınışlarini, annelerin haykirislarini, kardeşlerin çaresizliğini okuyacaksınız. Deniz'i ve bir kuşağı daha iyi anlayacaksınız. Bir şeyi daha anlayacaksınız. Nefreti, intikam duygusunu, kana susamışligi. (Barış)
Kitabın Yazarı Can Dündar Kimdir?
Can Dündar (d. 16 Haziran 1961, Ankara), Türk araştırmacı, gazeteci, televizyoncu ve belgesel yapımcısı.
Türkiye'nin yakın tarihi, politikası ve popüler kültür konularında hazırladığı belgeselleri ile tanınmış bir belgesel yapımcısıdır. Özellikle Sarı Zeybek (1993) belgeseli ilgi görmüştür.
Şubat 2015'te Cumhuriyet Gazetesi’nin genel yayın yönetmeni olan Dündar'ın, bu gazetede 29 Mayıs 2015 tarihinde kendi imzasıyla yayınlanan MİT TIRlarındaki silah haberi büyük yankı uyandırmış ve gazeteci bu haber nedeniyle tutuklanıp yargılanmıştır.
Yargılama sonucunda casusluk ve hükûmeti ortadan kaldırma suçlamalarından beraat eden Dündar, devletin gizli belgelerini elde edip yayınlamaktan ceza aldı. Davanın temyiz sürecinde tutuksuzluğu devam eden gazeteci, can güvenliği endişesiyle Almanya'ya gitti. Dündar, Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğinden ayrılmış; aynı gazetede köşe yazarlığına devam edeceğini açıklamıştır. 31 Ekim 2016 tarihinde hakkında yakalama kararı çıkarılmıştır. Oslo Barış Araştırmaları Enstitüsü tarafından açıklanan 2017 Nobel Barış Ödülü adayları arasında üçüncü sırada yer aldı.
Ali Rıza ve Öznur Dündar çiftinin tek çocuğu olarak doğdu.
İlk ve orta öğrenimini Ankara'da tamamladı. Ankara Atatürk Lisesi'nden mezun olduktan sonra 1982'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Basın Yayın Yüksek Okulu'ndan mezun oldu.
Üniversite yıllarında gazeteciliğe başladı. 1979'dan itibaren sırasıyla Yankı, Hürriyet, Nokta, Haftaya Bakış, Söz ve Tempo’da çalıştı.
1986'da Birleşik Krallık'ta London School of Journalism'i bitirdi. Orta Doğu Teknik Üniversitesi İktisadî ve İdarî Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü'nde siyaset bilimi dalında yüksek lisansını aynı senede tamamladı. “Media and democracy, a comparative case study on the press portrayal of the Belgrane and Kocatepe affairs” (Medya ve Demokrasi, Belgrano ve Kocatepe Olayları’nın medya tasviri üzerine karşılaştırmalı bir inceleme) başlıklı yüksek lisans tezinde iki ülkede birer savaş gemisinin yanlışlıkla batırılıp devlet sırrı olarak saklanması konusunu inceledi.
Televizyona 1988'de TRT'de Seynan Levent ile başladı. 1989-1995 arasında 32. Gün program ekibinde çalıştı. 1993-1994 yıllarında Show TV'de Mehmet Ali Birand’la birlikte 'Çapraz Ateş’i hazırladı. Özellikle 1993’te Sivas Valisi Ahmet Karabilgin, Sivas Belediye Başkanı Temel Karamollaoğlu ve yazar Aziz Nesin’in konuk olduğu bölüm gündem yarattı ve üzerinden tartışmalara sebep oldu.
Gazetecilik ve belgeselciliğe ağırlık verdiği dönemden sonra 2006'da televizyonculuğa yönelen Dündar, 19 Eylül 2006'da başladığı "Neden?" isimli tartışma programını 9 Haziran 2009 tarihine kadar hazırlayıp sundu. 2009-2010’da NTV kanalında yayımlanan Canlı Gaste’yi hazırlayıp sundu ve aynı kanalda 2010-2011’de canlı ana haber bültenini sundu.
Mehmet Ali Birand ve Bülent Çaplı ile birlikte ‘Demirkırat’ (1991) ve ‘12 Mart’ (1994) adlı belgesel dizilerini hazırladı. Ayrıca Türkiye’nin güzellik kraliçelerini anlatan ‘Cumhuriyet’in Kraliçeleri’ belgesel dizisini ve Atatürk’ün son 300 günün anlatan Sarı Zeybek belgesellerini hazırladı. 1994-1995 yıllarında Türkiye tarihinin gölgede kalmış kahramanlarının öykülerini anlatan ‘Gölgedekiler’ adlı belgesel serisini hazırladı.
Köşe yazarlığı 1994'te Aktüel’de başladı; aynı yıl Yeni Yüzyıl gazetesinde günlük köşe yazıları yazmaya başladı ve bu gazetede beş yıl çalıştı.
Köşe yazarlığı ve belgesel yapımcılığı sürerken ODTÜ’de doktora çalışmalarına da devam eden Dündar, 1996'da “Terör ve medya: Liberal Teori ışığında, terör olaylarının televizyonda işlenişine eleştirel bir yaklaşım” başlıklı tezi ile doktorasını tamamladı. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ ve ODTÜ Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü Kültürlerarası Çalışmalar programında yüksek lisans dersi verdi.
1996 ve 1997 yılında Show Tv için hazırladığı 10 bölümlük ‘Aynalar’ belgesel ile politik ve tarihî konuların dışına çıktı; popüler kültür alanında çalışmalara yöneldi.
1996-1998 yıllarında 40 Dakika isimli belgesel-haber programını hazırlayıp sundu. Özellikle 7 Ocak 1997’de yayınlanan programda Susurluk Kazası’ndan yola çıkarak yapılan araştırmalarla ilgili iddialar uzun süre gündemde kaldı.
Atatürk'ün öğrencilik hayatındaki ülke durumunu ve Atatürk'ün beraberliğinde gerçekleşen değişimleri anlatan Yükselen Bir Deniz belgeseli ile 1998'de belgeselciliğe döndü. Türkiye siyasi tarihi ve popüler kültüründeki önemli kişiler ve Köy Enstitüleri, Devlet Tiyatroları, İş Bankası, Mülkiye gibi kurumlara ilişkin çok sayıda belgesel yaptı.
1999 Ocak'ından 2001 Ocak sonuna kadar Sabah gazetesinde köşe yazarlığı yaptı. 2001 Ocak ayından itibaren Milliyet gazetesinde, Ada başlıklı köşe yazısı yazdı. 2003-2004 yıllarında Milliyet gazetesi için ‘Popüler Kültür’ ekini çıkardı. Milliyet gazetesiyle yolları 1 Ağustos 2013 tarihinden itibaren ayrılmıştır. Milliyet'ten ayrıldıktan sonra BirGün'de Doğan Tılıç'ın köşesinde bir ay boyunca haftada üç gün yazdı.
Mustafa Kemal Atatürk'ün hayatını anlatan Mustafa adlı filmi yazıp yönetti. 2008 yılında vizyona giren film, Atatürk’ü yargıladığı ya da kötülediği yönünde eleştirilere maruz kaldı.
25 Ekim 2013 tarihinden beri Cumhuriyet gazetesinde yazan Dündar, 8 Şubat 2015'te gazetenin genel yayın yönetmenliği görevine getirildi.
2014 yılında Gezi Parkı protestoları ile ilgili ‘Gözdağı’ adlı belgeseli hazırladı.
MİT TIR'ları davası
Tutuklanması
Suriye'ye gönderilen MİT TIR'ları ile ilgili haberin 29 Mayıs 2015 tarihinde Cumhuriyet'te,‘İşte Erdoğan'ın yok dediği silahlar’ başlığıyla ve Can Dündar imzasıyla duyurulmasının ardından bu haberlere yayın yasağı getirildi. Aynı gün Can Dündar'a ‘devletin güvenliğine ilişkin bilgileri temin etme, siyasî ve askerî casusluk, gizli kalması gereken bilgileri açıklama, terör örgütünün propagandasını yapma’ suçlarından, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma başlatıldı.
Birkaç gün sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bu haberi yapan kişi, bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu.” demiştir.
Erdoğan'ın savcılığa yaptığı bireysel başvuru ile Can Dündar'a ‘gerçeği yansıtmayan haber, yorum ve görüntüleri yayınlamak suretiyle adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunu’ öne sürerek iki kez ağırlaştırılmış müebbet ve 42 yıl hapis cezası talep edildi. Bu davada 26 Kasım 2015 tarihinde gazetenin Ankara temsilcisi Erdem Gül ile birlikte tutuklanmıştır.[19] Erdoğan, 24 Kasım'da ise “O TIR'lar Bayırbucak Türkmenlerine yardım götürüyordu. Şimdi diyecekler ki ‘Başbakan TIR'ların içinde silah yoktu’ diyordu... Varsa ne olacak, yoksa ne olacak.” demiştir.
‘Devletin gizli kalması gereken bilgilerini siyasi veya askeri casusluk amacıyla temin etme’, ‘devletin güvenliğine ilişkin gizli kalması gereken bilgileri casusluk maksadıyla açıklama’, ‘cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen ya da tamamen engellemeye teşebbüs etmek’ ve ‘silahlı terör örgütüne üye olmaksızın bilerek isteyerek yardım etme’ suçlamalarını içeren iddianame, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından kabul edildi. 26 Kasım 2015'te tutuklu yargılanmak üzere cezaevine götürüldü.
Tahliyesi
Dündar ve Gül, 6 Aralık 2015'te AYM'ye bireysel başvuruda bulunarak tutuklu yargılanırken haklarının ihlâl edildiğini söylediler. Bu başvurunun ardından 25 Şubat 2016'da İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nin “Siyasî casusluk yaptıklarına ilişkin somut bilgi yoktur” şeklindeki gerekçeli karar ile tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edildiler.
AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan, kararı sevinçle karşıladıklarını ancak mahkeme kararları üzerinden AK Partinin itham edilmesini doğru bulmadığını söyledi. CHP Grup Başkanvekili Levent Gök, bu kararı alan Anayasa Mahkemesi üyelerini kutladığını söyledi. MHP Grup Başkanvekili Erkan Akçay, HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ve Pervin Buldan kararı sevinçle karşıladıklarını ifade etti.
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Thorbjorn Jagland ve AGİT, kararı memnuniyetle karşıladıklarını ve basın özgürlüğü açısından önemli bulduklarını ifade ettiler.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Şubat günü Can Dündar için Anayasa Mahkemesi'nin verdiği tahliye kararını “Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim (...) Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum. (...) Aslında onlarla ilgili kararı veren mahkeme kararında direnebilirdi. Eğer kararında direnmiş olsaydı, bu bireysel başvuru veyahut da AYM'nin vermiş olduğu karar boşa çıkacaktı.” şeklinde yorumladı.
Erdoğan 4 Mart'ta ise "Evet ortada bir Anayasa ihlali vardır. Ama Anayasa’yı ihlal eden değilim. Bu Anayasa Mahkemesi’nin karar merciinde olanlardır. Birinci mahkeme Anayasa Mahkemesi'nin kararına uydu. Ama bu işin bittiği anlamına gelmez. Savcı karara itiraz edebilir. İtiraz durumunda, bir üst mahkeme yeni bir süreci başlatabilir." dedi.
Yargılanması
6 Mayıs 2016'da gerçekleşen dördüncü duruşma sonucunda Dündar ve Gül, hükûmeti ortadan kaldırma suçlamasından beraat etti. İkili hakkındaki casusluk suçlaması da düştü. Devletin gizli belgelerini elde edip yayınlamaktan yedi yıl hapis cezası alan Dündar'ın cezası beş yıl 10 aya indirildi. Davanın temyiz sürecinde tutuksuzluğu devam eden Dündar, can güvenliği endişe ile Almanya’ya gitti. Dündar, Ağustos 2016’da Cumhuriyet gazetesi genel yayın yönetmenliğinden ayrılmış; aynı gazetede köşe yazarlığına devam edeceğini açıklamıştır.
24 Ocak 2017'den beri Almanya merkezli Özgürüz adlı haber portalının genel yönetmenliğini sürdürmektedir.
Can Dündar Kitapları - Eserleri
- Abim Deniz
- Kırmızı Bisiklet
- Sarı Zeybek
- Aşka Veda
- Yüzyılın Aşkları
- Lüsyen
- Yârim Haziran
- Savaşta Ne Yaptın Baba?
- Tutuklandık
- Uzaklar
- Yağmurdan Sonra
- Nazım
- Yükselen Bir Deniz
- Nereye?
- Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor
- Köy Enstitüleri
- Ergenekon
- Gölgedekiler
- Mustafa
- Birand/ Bir Ömür Ardına Bakmadan
- Karaoğlan
- Benim Gençliğim
- Büyülü Fener
- Yakamdaki Yüzler
- İsmet Paşa
- Yıldızlar
- Hayata ve Siyasete Dair
- "O" Gün
- Anka Kuşu
- Ben Böyle Veda Etmeliyim İsmail Cem Anlatıyor
- Uzaklar
- Canım Erdalım, Sevgili Babacığım
- Vatan Haini
- Mustafa
- Vehbi Koç & Özel Arşivinden Belgeler ve Anılarıyla
- Ecevit ve Gizli Arşivi
- Benim Gençliğim
- Gölgedekiler
- Sarı Zeybek
- Bir Yaşam İksiri
- Erdoğan
Can Dündar Alıntıları - Sözleri
- '20. Yüzyıl insan denilen vahşi kavmin, yaşadığı gezegene ve birbirine zulmettiği yüzyıl olarak geçecek tarihe' (Nereye?)
- "Neden hep iyiler Tanrım?" isyanı kabardı içimde..."Neden kötülere bir şey olmuyor?" Sonra "dünyevi adalet ile zaten bu kadar başın dertte iken bir de ilahi adalete bulaşma" dedim kendi kendime... (Yakamdaki Yüzler)
- Artık gidiyorum. Beni ugurlayin kardeşlerim... Hepinize eğilerek ayrılıyorum. Yalnız sizin son ve nazik sözlerinizi bekliyorum. Uzun zaman komşuluk ettik ama verebildigimden çok aldım. Şimdi gün ağardı, karanlık köşemi aydınlatan lamba söndü. Bir davet geldi ve ben yol için hazırım. Bu ayrılış gününde bana bol şans dileyin arkadaşlarım! Beraberimde ne götüreceğimi sormayın. Seyahatime boş eller ve ümideden bir kalple çıkıyorum. Gitanjali (Çeviren: Bülent Ecevit) (Karaoğlan)
- Bir kez öfkeye hak verdiniz mi, bir kez linci meşrulaştırdınız mı, yarın o öfkeden payınızı alınca şikayet hakkınız kalmaz. (Yağmurdan Sonra)
- Önce kirazlar tatsızlaştı, sonra günlerimiz... Yaz bitti. Ve hâlâ yorgunuz biz... (Nereye?)
- “O topallama, çocuk ruhunda eziklik hissi yaratıyordu. Bu hisle baş edebilmek, bacağının kusurunu gizleyebilmek, aksamayı dengeleyebilmek için topuğunun altına gazete koymuştu. Mezuniyetinde gazete, baş tacı olarak hayatına girecekti.” (Birand/ Bir Ömür Ardına Bakmadan)
- Uzadıkça uzadı mektubum.. Kendine iyi bak.. Bana hemen cevap ver .. Beni unutma . Bana hemen cevap ver Akıllıdır "Münevver " Nasıl olsa yapar ,ne yapıp eder .. Falan filan kendini avutma. . ...sensiz perişanım Beni unutma .. Kendine iyi bak . Gözlerinden öperim canım. Güzel geceler .. Kendine iyi bak .. Bana hemen cevap ver . "Dertlerimi. ..aklında tutma Unut. ... Beni unutma. " (Nazım)
- TAGORE'dan Fikrin korkusuz olduğu ve başın dik tutulduğu yerde; ...bilginin serbest olduğu ve dünyanın özel duvarlarla dar bölmelere ayrılmadığı yerde; ...sözcüklerin, doğruluğun derinliğinden meydana çıktığı yerde; berrak akıl nehrinin, ölmüş âdetlerin hazin çölünde yolunu kaybetmediği yerde; zekânın sürekli olarak genişleyen fikir ve fiile senin tarafından sevk edildiği yerde... Tanrım sen benim memleketimi işte bu özgürlük cennetinde uyandır. (Çeviren: Bülent Ecevit) (Karaoğlan)
- Öksüzüm. Kimsem yok. (Yaveri Atatürk'ü Anlatıyor)
- Direksiyon kursunda öğretirler. Gözünüzü önünüzden ayırmamanız gerekir. Ama arada dikiz aynasından arkaya da göz atmak şarttır. Hiç arkaya bakmazsanız, yaklaşan tehlikeyi fark etmezsiniz. Hep arkaya bakarsanız, önünüze çarparsınız. Arada arkaya bakıp ileriye yol almak en doğrusudur. Araçlar için doğru olan, insanlar ve toplumlar için de doğrudur. Hep maziye bakıp iç çekerek yaşayanlar, günle ve gelecekle buluşamazlar. Ama maziyi unutanlar da aynı yanlış yollara sapar, hep aynı kazaları yaparlar. Hatırlamak ders almaktır; ders almak, bir daha aynı tuzaklara düşmemeyi sağlar. ("O" Gün)
- Zamanında ülkenin düşünen gençlerini gömenler, bugün gençlerin düşüncesizliğinden sorumsuzluğundan şikayet ediyor.. (Benim Gençliğim)
- Korku, insani bir duyguydu. Ama mühim olan korkmamak değil, korkuya teslim olmamak, cesaretle üzerine gidebilmekti. Yorulmamak değildi mesele, yıkılmamaktı. Yıkılsan da yeniden ayağa kalkabilmekti. Su yutmak dert değildi, önemli olan suya yutulmamaktı. Kaybetmemek değildi takdir edilmesi gereken; vazgeçmemekti. (Vatan Haini)
- Anladım ki, severken vazgeçmek cinayettir. Ve biz her suçlu gibi sonunda, cinayeti işlediğimiz yere, severken terk etmek zorunda kaldığımız şehre döneriz bir gün... Tıpkı severken vazgeçtiğimiz eski bir sevdalının telefonunu çevirir gibi gece yarısı... (Uzaklar)
- Aşk "sabır"dır belki, ama asla "tahammül" değil... (Nereye?)
- "Bilgi iktidardır." derler ya, işte en büyük gücün bilgi olduğunu anlayan siyasi iktidarlar, istihbaratı resmi kurumlardan alamazlarsa, bunu kendilerine bağlı "özel bürolar" aracılığı ile yapıyorlar ve bu bürolar , hem patronlarına bilgi aktarıyor; hem de muhalefetin telefonlarını dinlemekten, başbakanın damadının kaçırılması gibi "ufak tefek özel işlere" kadar her türlü gizli operasyona bulaşıyorlar. Bunları yapan kadro ise her dönemde aşağı yukarı aynı isimlerden oluşuyor. Büroyu kullanan başbakanlar değişiyor, ama büronun elemanları değişmiyor. (Ergenekon)
- Bu dünyadan bir Nazım geçti... (Nazım)
- Yalnızlık, onun yalnız başına baş edebileceği bir felaket değildi. (Lüsyen)
- Geçenlerde Erol Ağagil anlattı bana; 27 Mayıs'ta teğmenmiş. lhtilal olunca Harp Okulu'nun alay kumandanıyla beraber Mebusevleri'ne, babamın oturduğu eve gelmişler. Babamın yanına çıkmışlar. Alay kumandanı babama selam vermiş, kim olduğunu söylemiş. Onun üzerine babam ona fırsat bırakmadan "Çok kötü bir iş yaptınız," demiş. Albay izah etmeye çalışınca da "Çık dışarı" demiş. Ağagil, "Biz konuşamadan çıktık," diye anlattı. Bunu birçok yerde anlatmış, ama pek inanmamışlar. Dedi ki: "O zaman herkes çok mutluydu, herkes bizi kutluyordu. Bir tek İsmet Paşa 'Çok kötü bir iş yaptınız' dedi bize ... " (Anka Kuşu)
- İlk taksiye bindiğinde taksici ona 'Nereye patron' diye sormuş. Nazım çok bozulmuş, kızmış.Ne patron'u? Bu ülke emekçilerin, çiftçilerin ülkesiyken 'patron' da nereden çıktı"demiş. (Nazım)
- Babalar, çocuklarının doğumuyla büyür; çocuklarsa babalarının ölümüyle... (Kırmızı Bisiklet)