diorex
life
Dedas

Ağzı Çiçekli Adam - Luigi Pirandello Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ağzı Çiçekli Adam kimin eseri? Ağzı Çiçekli Adam kitabının yazarı kimdir? Ağzı Çiçekli Adam konusu ve anafikri nedir? Ağzı Çiçekli Adam kitabı ne anlatıyor? Ağzı Çiçekli Adam PDF indirme linki var mı? Ağzı Çiçekli Adam kitabının yazarı Luigi Pirandello kimdir? İşte Ağzı Çiçekli Adam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.07.2022 02:00
Ağzı Çiçekli Adam - Luigi Pirandello Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Luigi Pirandello

Yayın Evi: Berikan Yayınevi

İSBN:

Sayfa Sayısı: 80

Ağzı Çiçekli Adam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

XX. yüzyılın en ilgi çekici yazarlarından biri olan Luigi Pirandellonun "Ağzı Çiçekli Adam", "Sicilya Turunçları" ve "Aptal" adlı üç kısa oyunu bu kitapta bir arada. Gerçekte yaşadığımız dünya ile yaşadığımızı sandığımız dünya ve yaşam içinde takındığımız maskelerle, bu görüntünün ardındaki gerçek ikilemlerinin hüzünlü bir gülümsemeyle anlatıldığı oyunda, üç farklı yaşamdan kesitler sunuluyor.

Ağzı Çiçekli Adam Alıntıları - Sözleri

  • "Bakın, şuraya, bıyığın altına... çiçeğe benzeyen bir kabarıklık var, gördünüz mü? Adını biliyor musunuz? Ah, çok tatlı bir adı var... Karameladan daha tatlı:Epitelyoma diyorlar, söyleyin bir, daha iyi duyacaksınız tadını:Epitelyoma... Ölüm, anlıyor musunuz? Ölüm geçti. Ağzımın kıyısına yapıştırdı bu çiçeği."
  • "Bilseniz ne çok çalışır düşlemim, nasıl çalışır! nerelere kadar girerim!"
  • "Daha otuz dört yaşında, şakaklarına ak düştü.Çok sinirleniyorum, inanın."
  • "Bir dükkânın vitrini önünde bir saat kımıldamadan durup içeriyi seyredebilirim.Kendimi unutuyorum. Şeymişim gibi geliyor bana... o kumaş.."
  • "Bağışlayın, izninizle sayın bayım, üstünüze ölüm konmuş"
  • "Çünkü sevgili bayım,nelerden yapıldığını bilmiyorum ama, var, var, şurada boğazımızda duyuyoruz bir yumruk gibi, hiçbir zaman hoşnut edilmeyen, edilemeyen yaşamı, çünkü yaşadığımız biçimiyle, kendine karşı öyle susuzdur ki, tadılmaya bırakmaz."
  • "Beterin beteri vardır, sevgili bayım.Düş kurarak başkalarının yaşamına bağlanmak zorundayım diyorum size, keyif filan almadan, en ufak ilgi duymadan... tersine... dertlerini sezmek,yaşamın, sona ermesinin kimse için gerçekten önemli olmayacak kadar boş ve aptalca olduğu yargısına varmak için."
  • "Ah, bir an bile bırakmamak düş kurmayı: Başkalarının yaşamlarına girmek hep böyle, durmadan... Tanıdıklarımın değil ama. Yo, yo. Yapamazdım bunu. Sıkılıyorum, bulantı veriyor bana."
  • Ne zavallı bayanı! Benim sessiz, sakin evde oturmamı, bütün o sevgi gösterili üstüme düşmelerine boyun eğmemi istiyor, anlıyor musunuz? Odaların düzeninden, mobilyaların pırılpırıl temizliğinden, evimin o bir zamanlarki, yalnızca yemek odasındaki saatin tiktaklarıyla bölünen sessizliğinden tat almamı istiyor. bunu istiyor. Ne saçmalık! Bu isteğinin saçmalığını anlamanız için, soruyorum şimdi... Yok hayır, ne saçmalığı! Öldürücü vahşiliğini. Sorarım size, Avezzano, Messina halkları, az sonra deprem olacağını bile bile evlerinde oturabilir, sakin, kent kurallarına uyarak sokakları, alanları doldurup ayışığını seyredebilirler miydi? Taştan, tahtadan yapılmış evler bile kaçardı, Tanrım! Avezzanoluları, Messinalıları düşünün.. Yatmak için sessizce soyunduklarını, giysilerini katladıklarını, ayakkabılarını kapının dışına bıraktıklarını ve yatağın içine kayıp yeni yıkanmış yumuşacık çarşafların tadını çıkardıklarını... düşünün! Birkaç saat sonra öleceklerini bile bile... Olabilir mi bu?
  • Ölüm birden üstüne konduğunu fark ettiğiniz şu garip, iğrenç sineklerden biri gibi olsaydı, biri yoluna gidiyor yoldan geçen bir başkası da onu durduruyor ve sakınarak iki parmağını uzatıp ‘Bağışlayın, izninizle bayım, üstünüze ölüm konmuş.’ diyor ve o iki parmağıyla yakalayıp atıyor. Ne güzel olurdu. Ama o iğrenç sineklere benzemezki ölüm. Sokaktan geçenlerin kim bilir kaçının üstündedir de görmezler. Yarın, ertesi gün yapacaklarını düşünürler.
  • Çünkü ancak düş kurarak hayata bağlanabiliyorum.
  • Nasıl olduğunu bilmeyiz ama ağzımızın içinde hayatın tadını duyarız hep. Hayat hayat oldukça kendi kendinden ne bıkıyor ne usanıyor. Onun tadı bu bir sürü anılardan geliyor, ve bizi bağlıyor. Ama neye bağlıyor? İşte bu saçmalıklara, bu belalara bağlıyor. Dört, beş, on yıl sonra sonra bu saçmalıkların tadını düşünebiliyor musunuz? Belki bizi hayata tekrar bağlamak için bu saçmalar, bu  belalar bile birer tatlı anı olacaktır; işte o anda kapınıza dayanan ölüm kurtuluş değil de felaket gibi görünecektir gözünüze. Sonra düşünün ki bazıları için hayatın sonu gün meselesi oluyor.
  • Sayın bayım, işte, buraya gelir misiniz biraz? Buraya, lambanın altına.. Gelin.. Bir şey göstereceğim size.. Bakın, şuraya, bıyığın altına.. Çiçeğe benzeyen bir kabarıklık var, gördünüz mü? Adını biliyor musunuz? Ah, çok tatlı bir adı var.. Karameladan daha tatlı: Epitelyoma diyorlar, söyleyin bir, daha iyi duyacaksınız tadını: Epitelyoma.. Ölüm, anlıyor musunuz? Ölüm geçti. Ağzımın kıyısına yapıştırdı bu çiçeği. Al bunu, sekiz on ay sonra yine geleceğim, dedi. Siz söyleyin şimdi, o zavallının istediği gibi sakin, evde oturabilir miyim ben?
  • Bir iyilik yapın bana olur mu? Yarın sabah oraya varınca, köy istasyonundan epey çeker sanırım. Yürüyebilirseniz şafakta köye kadar şöyle, yolda rastlayacağınız ilk çayırdan bir demet ot koparıp sayın. Kaç ot varsa demette işte o kadar günüm kalmış demektir. Kalınca bir demet olsun ama ne olur.
  • (Sessizlik) Ölüm, garip, iğrenç, korkunç bir böcek olsa ve yoldan geçen birinin yakasına konsa. Siz de onu görseniz. Yolda durdurup: “Afedersiniz, müsaade eder misiniz? Yolunuzu kestim ama üzerinize ölüm konmuş” demez misiniz? Şöyle iki parmağınızı uzatıp onu fırlatıp atmaz mısınız? Ne mükemmel olurdu doğrusu… (sessizlik) Fakat ölüm bir böcek değil. Bu gelip geçenlerin arasında birçokları onu üzerlerinde taşıyorlar, ama görünmüyor. Onun için de korkusuz, rahat rahat dolaşıp, yarınki, yarından sonraki hayatlarını kuruyorlar. Örneğin ben. (Ayağa kalkar) Bakın, şurada bıyığımın altında, dudağımın üstünde pek hoş duran küçük çiçeği görüyor musunuz? Doktorlar buna ne diyorlar, biliyor musunuz? Oh! Çok hoş bir adı var. Karamela gibi tatlı bir ad: epitelyoma Söyleyin benimle beraber, siz de tadını duyacaksınız. (Söyler) “epitelyumyoma”. Çiçeklere takılan adlara da benziyor değil mi? (Sessizlik) Nedir bu biliyor musunuz? Ölüm. Geçerken bu çiçeği dudağıma yapıştırıverdi. “Hatıram olsun” dedi. Arkasından da şunu ekledi “Beş altı aya kadar gelirim.” (Sessizlik) Şimdi söyleyin bana: Bu çiçek ağzımın içindeyken sakin, sesszi köşemde oturabilir miyim? (Sessizlik) Söylüyorum bunu karıma, soruyorum: “Nedir benden istediğin? Öpeyim mi seni yani?” “Evet, öp beni” diyor. Geçen gün ne yaptı biliyor musunuz? Dudaklarını bir toplu iğne ile delik deşik etti, kanattı, sonra başımı iki elinin arasına alarak beni ağzımdan öptü. Benimle beraber ölmek istiyormuş. (Sessizlik) Salak! (Birden, hırsla) Herhalde evde oturacak değilim. Vitrinleri seyretmeliyim, tezgahtarların el çabukluğuna hayran olmalıyım. Çünkü kafam bir an boş kalırsa çevremdeki bütün hayatı yok etmeyi düşünebilirim. Örneğin sizin gibi son trenini kaçırmış, hiç tanımadığım birini tabancamı çıkarıp şuracıkta öldürebilirim. (güler) Korkmayın böyle bir niyetim yok. Şaka yaptım. (Sessizlik) Bana bir iyilik yapın: Yarın sabah erkenden gideceğiniz o küçük köyün istasyonunda trenden indikten sonra evinize kadar yürüyün. Yolda üzerinde pırıl pırıl kırağı parlayan bir demet yeşilliği koparın, koparın ve sayın. Kaç tane ot koparmışsanız o kadar yaşayacak günüm var demektir. (Sessizlik) Ama ne olur demet biraz kalın olsun. (Güler)

Ağzı Çiçekli Adam İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ölüm garip, iğrenç, korkunç bir böcek olsa ve yoldan geçen birinin yakasına konsa, siz de onu görseniz. Yolda durdurup; afedersiniz, müsade eder misiniz? Yolunuzu kestim ama üzerinize ölüm konmuş demez misiniz? Şöyle iki parmağınızı uzatıp onu fırlatıp atmaz mısınız? Ne mükemmel olurdu doğrusu! Fakat ölüm bir böcek değil! Bu gelip geçenlerin bir çokları onu üzerlerinde taşıyorlar, ama görünmüyor. Onun içinde korkusuz, rahat rahat dolaşıp yarınki ayarından sonraki hayatlarını kuruyorlar... (Hüseyin Tolga Coşkuner)

Ağzı Çiçekli Adam PDF indirme linki var mı?

Luigi Pirandello - Ağzı Çiçekli Adam kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ağzı Çiçekli Adam PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Luigi Pirandello Kimdir?

Luigi Pirandello (28 Haziran 1867 -10 Aralık 1936), İtalyan yazar. Özellikle oyun yazarı olarak tanınmıştır. Roman ve kısa hikâyeleri de vardır. 1934Nobel Edebiyat Ödülü sahibidir.

Yaşamı

Luigi Pirandello, 1867'de Sicilya'nın güneyindeki Agrigento şehrinde doğdu, 1936'da Roma'da yaşamını yitirdi. Arkasında büyük bir sanatçı olarak ün bıraktı. Ölümünden iki yıl önce Nobel Edebiyat Ödülü'nü almıştı. Bütün dünyada başarı ve ün kazanmıştı ama, oldukça geç ve sıkıntılarla dolu güç bir yaşamdan sonra.

Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Pirandello, Palermo'da okuduktan sonra Bonn Üniversitesi'ni de bitirip Roma'ya yerleşti. Yalnızca edebiyat ile uğraşmaktaydı. 1893'te ilk önemli yapıtı Marta Ajala'yı yazdı. Bu eser, 1901'de L'Esclusa adı ile yayımlandı. 1894'te ise ilk kısa hikâye kitabını yayımladı. Aynı yıl evlendi ve evlilik hayatı ile birlikte edebiyat çalışmaları arttı. Bu arada ardı ardına bir oğlan bir kız çocuğu sahibi oldu. 19. yüzyıl sonu ve 20.yüzyıl başı Piradello için büyük bir yazınsal verimlilik dönemi idi. Ne var ki 1903 yılında babasının işinin bozulması üzerine aile bütün varlığını yitirdi. Hem babasının tüm servetini yatırdığı hem de eşinin çeyizini yatırdıkları kükürt yatakları bir sel baskını ile yok olmuştu. Felaketi öğrendiği anda eşi Antonietta yarı-felç geçirdi ve yaşadığı psikolojik şok nedeniyle akli dengesi tedavi edilemez ölçüde sarsıldı. Pirandello, başlangıçta intiharı bile düşündüyse de zamanla durumu kabullendi ve öğretmenlik yapmaya başladı. İşte geçen günlerin ardından hasta eşinin başının beklediği geceler boyu Il Fu Mattia Pascal adlı yapıtı yazdı. Bu eser, o günleri anlatan otobiyografik öğeler taşır ve kısa sürede büyük başarı kazanarak Almanca'ya çevrilmiştir. Gün geçtikçe Pirandello'nun bir yazar olarak ünü ve başarısı artımış, öte yandan özel yaşamı gittikçe aşırı kıskanç ve şüpheci olan, hatta saldırganlaşan karısı yüzünden zorlaşmıştır.

İtalya'nın I. Dünya Savaşı'nı girmesi üzerine oğlu da savaşa katıldı ve Avusturyalılar'a esir düştü. 1917'den itibaren önemli tiyatro eserlerini yazmaya başlayan yazar, 1919'da eşini akıl hastanesine yatırmak zorunda kaldı ancak daha sonra onu hastaneye yatırdığı için büyük acı duyarak evde bakmak istedi ama Antoniette hem hapishanesi hem sığınağı olan hastaneyi terketmedi.

Pirandello 1925'te Mussolini'nin desteği ile Roma Sanat Tiyatrosu'nun sanat yönetmeni oldu. Bu destek ona dünya çapında ün ve dünya turu yapma olanağı getirdi.

1925-1926 yılları arasında son ve en önemli romanı olan "Uno, nessuno e centomila" 'yı (Bir, Hiçkimse ve Yüz Bin) yazdı.

1934 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldıktan 2 yıl sonra 10 Aralık 1936 günü Roma'daki evinde tek başına iken hayatını kaybetti.

Luigi Pirandello Kitapları - Eserleri

  • Biri, Hiçbiri, Binlercesi
  • Gölge Adam
  • Sırasını Bekleyenler
  • Üç Kısa Oyun
  • Ağzı Çiçekli Adam
  • Dışlanmış Kadın
  • Aydaki At
  • Toplu Oyunları 1
  • Yeni Elbise
  • Size Öyle Geliyorsa Öyledir
  • Çıplakları Giydirmek
  • Siyah Şal
  • Çıplak Hayat
  • Liola' Köyün Çapkını
  • IV. Henry
  • Altı Şahıs Yazarını Arıyor
  • Oyunun Kuralları
  • Karımın Kocası
  • Seçme Hikayeler
  • Loveless Love
  • Güneş ve Gölge

Luigi Pirandello Alıntıları - Sözleri

  • Payına ızdırap düşmüş olması beni üzmüştü. (Aydaki At)
  • Hayata kapılarını kapatamaz ve acıya nöbet tutturamazdı . (Çıplak Hayat)
  • " Kadınlar hoşa gitmek isteği duymadan yaşayamazlar. " (Çıplak Hayat)
  • "Sizden de, sebebini anlayamadığım şüphelerinizden de iğrendim." (Gölge Adam)
  • "Bilseniz ne çok çalışır düşlemim, nasıl çalışır! nerelere kadar girerim!" (Ağzı Çiçekli Adam)
  • Vatan bizi o yaştayken çağırsaydı eğer, söyleyin hadi, onun için savaşa gitmek, babamızdan annemizden, daha üstün olmaz mıydı bizim için? Biz şimdi elli altmış yaşlarındayız muhterem efendi ve evet, vatanımız var tabi ama içimizde vatandan öte, kendi çocuklarımıza duyduğumuz sevgi elbette ki daha güçlüdür. İçimizden hangimiz, yapabilseydi eğer kendi öz oğlunun yerine savaşa katılmazdı ki? (Yeni Elbise)
  • " Hayat, yaşamaya devam edenin, ölüm, zamanı gelenindi." (Çıplak Hayat)
  • "Çünkü sevgili bayım,nelerden yapıldığını bilmiyorum ama, var, var, şurada boğazımızda duyuyoruz bir yumruk gibi, hiçbir zaman hoşnut edilmeyen, edilemeyen yaşamı, çünkü yaşadığımız biçimiyle, kendine karşı öyle susuzdur ki, tadılmaya bırakmaz." (Ağzı Çiçekli Adam)
  • Bu insanların tümü kıskanç. (Liola' Köyün Çapkını)
  • Arayan ya belasını ya Tanrısını bulur. (Liola' Köyün Çapkını)
  • Ama bilindiği gibi insanoğlu elindekilerle yetinmez. (Siyah Şal)
  • Ben neydim ki? Şimdi neysem o: Yoksulun biri... (Toplu Oyunları 1)
  • "Her şey bir anda oluyor. İnsan çıldırabilir." (Size Öyle Geliyorsa Öyledir)
  • Yaşıyorum, üstelik de bütünlüğümden bir şey kaybetmeden; fakat kendi içimde değil, dışarıdaki her şeyin içindeyim artık. (Biri, Hiçbiri, Binlercesi)
  • Ne dersiniz, altıncı kez evlensem acaba milleti üstüme güldürür müyüm? E, gülsünler, günümüzde hayat insanı o kadar az güldürüyor ki insanlar bu iyiliğimi unutmazlar. (Sırasını Bekleyenler)
  • Diğerleri, günlük yaşamın zorluklarından bir kaçış niyetiyle gezip tozmalarda veya kafelerde kendilerine oyalanacak bir şeyler ararken Fabio Feroni, o zamanlar yalnız takıldığı için eski bekâr evinin terasında, bir dolu çiçek vazosunun arasında ömür süren bir dolu örümcek, karınca ve diğer böceklerin yaşamlarını merakla ve sevgiyle gözlemleme eğlencesini edinmişti kendine. (Yeni Elbise)
  • Düşürüldüğün yerden ayağa kalk, utancı ve kederi ez! (Aydaki At)
  • "Hepiniz birbirinize bakıyorsunuz. Ee, ne oldu? Gerçeği öğrendiniz mi?" (Size Öyle Geliyorsa Öyledir)
  • Nasıl olduğunu bilmeyiz ama ağzımızın içinde hayatın tadını duyarız hep. Hayat hayat oldukça kendi kendinden ne bıkıyor ne usanıyor. Onun tadı bu bir sürü anılardan geliyor, ve bizi bağlıyor. Ama neye bağlıyor? İşte bu saçmalıklara, bu belalara bağlıyor. Dört, beş, on yıl sonra sonra bu saçmalıkların tadını düşünebiliyor musunuz? Belki bizi hayata tekrar bağlamak için bu saçmalar, bu  belalar bile birer tatlı anı olacaktır; işte o anda kapınıza dayanan ölüm kurtuluş değil de felaket gibi görünecektir gözünüze. Sonra düşünün ki bazıları için hayatın sonu gün meselesi oluyor. (Ağzı Çiçekli Adam)
  • ''Hayatınız eğer gerçekten farklı olabilseydi, şimdi yaşadığınız hayatta yaşadıklarınızdan kim bilir hangi duyguları, hangi umutları, hangi arzuları yaşayacaktınız! Sizin olmak istediğiniz gibi olanların, sahip olmak istediklerinize sahip olanların, olmayı arzu ettiğiniz yerde olanların sizi öfkelendirdikleri de doğru, çünkü sizin imrendiğiniz bu şartlar içinde olanlar, yaşadıklarının kıymetinin sizin olabileceğiniz derecede farkında olmuyorlar. Kusura bakmayın ama bu öfke çok aptalca. Siz, içinde bulundukları şartlara imreniyorsunuz çünkü siz o şartlara sahip değilsiniz. Sahip olsaydınız şimdi siz, siz olmazdınız; şimdiki kendinizden farklı olma isteği diyorum.'' (Siyah Şal)

Yorum Yaz