diorex
Dedas

Ahlak Felsefesinin Sorunları - Theodor W. Adorno Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Ahlak Felsefesinin Sorunları kimin eseri? Ahlak Felsefesinin Sorunları kitabının yazarı kimdir? Ahlak Felsefesinin Sorunları konusu ve anafikri nedir? Ahlak Felsefesinin Sorunları kitabı ne anlatıyor? Ahlak Felsefesinin Sorunları PDF indirme linki var mı? Ahlak Felsefesinin Sorunları kitabının yazarı Theodor W. Adorno kimdir? İşte Ahlak Felsefesinin Sorunları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 10.06.2022 12:00
Ahlak Felsefesinin Sorunları - Theodor W. Adorno Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Theodor W. Adorno

Çevirmen: Tuncay Birkan

Orijinal Adı: Probleme Der Moralphilosophie

Yayın Evi: Metis Yayınları

İSBN: 9789753428743

Sayfa Sayısı: 208

Ahlak Felsefesinin Sorunları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ahlak Felsefesinin Sorunları, Adorno'nun 1963 tarihinde Kant'ın ahlak felsefesinden hareketle verdiği on yedi dersi bir araya getiriyor. Adorno'nun sağlığında yayımladığı kitaplarının dışında, Almanca'da 90'lı yıllarda yayımlanmaya başlamış, ders notlarından, teyp kayıtlarından ve yazılarından oluşan geniş bir külliyatı vardır. Bu külliyatın ciltlerinden biri olan Ahlak Felsefesinin Sorunları, bir yandan Minima Moralia'nın yazarının "Bugün doğru hayat mümkün müdür?" sorusu etrafındaki araştırmasını, diğer yandan da, çok daha zor bir çalışması olan Negatif Diyalektik'teki belli başlı temaların çoğunun ilk kez ortaya konuluşunu temsil eder derslerin önemi buradan gelir.

Ahlak Felsefesinin Sorunları Alıntıları - Sözleri

  • “Doğru hayat gerçekten mümkün mü, yoksa ‘yanlış hayat, doğru yaşanamaz’ iddiasıyla mı yetineceğiz?”
  • Kant'ı ahlaki olanın apaçık olduğunu söylüyormuş gibi yorumlamak da mümkündür. Kant'ın Fichte'nin bilgi teorisine gösterdiği bütün dirence rağmen, Fichte'nin öğretisinin bu veçhesine itirazı yoktu bence. Zaten tarihsel bir olgu olarak böyle bir itirazda bulunmuş olduğunu da görmedim, duymadım. Bilgi ile erdemin bu özdeşliğinin sorunlu yanı — bunu "yüreğin soyluluğuna" bağlamak gibi bir niyetim olmasa da bunu ifade etmek gerekli bana kalırsa— ahlaki eylemdeki tayin edici bir unsurun ortadan kalkmasıdır kuşkusuz. Bu unsur da ahlaki bilinçten ahlaki eyleme geçiştir. Nitekim ahlakın akılla özdeşleştirilmesine yönelik esaslı itirazlardan biri, doğru bilince sahip olmamın hiçbir biçimde bu doğru bilince uyumlu olarak davranmamı gerektirmediğidir. Üstelik, toplumda belli bireylerin çıkar ve amaçları ile bir bütün olarak toplumun çıkar ve amaçları arasında bir antagonizma geliştikçe böyle dolaysız bir özdeşlik varsaymak da güçleşir.
  • Düşünmenin kendisi de bir davranış biçimidir.
  • "Doğru hayat gerçekten mümkün mü, yoksa 'yanlış hayat, doğru yaşanamaz iddiasiyla mi yetinecegiz?"
  • İlk olarak doğanın determinizminin bütüncül olduğunu, yani doğadaki her şeyin yasalara uygun olarak neden-sonuç tarafından belirlendiğini varsayalım. Bu durumda Kant'ın ahlak yasasının bir veri, bir buyruk, kendini bize karşı konmaz biçimde dayatan bir şey olduğu iddiasının kendisi — bu aynı formülle dile getirmeme izin verecek olursanız— derinden ahlakdışı olacaktır. Ahlakdışı olacaktır çünkü insanlardan, ampirik varlıklar oldukları için muhtemelen karşılayamayacakları taleplerde bulunacaktır. Burada Kant, psikolojik paralojizmlere yönelik eleştirisinde ruhun temel belirleyenlerini ampirik-olmayan bir şeye dönüştürecek rasyonel bir ruh teorisi önermek yerine, ruhun, zaman ve mekân dünyasına gömülü olduğu sürece ampirik bir fenomen olduğunda ısrar etmiştir. Platon'un tersine Kant ruhun bir parçasının doğal dünyanın parçası olmaksızın var olabileceğini kabul etmemiştir. Bilimsel yöntemin bir savunucusu olarak Kant ruhun bilime, dolayısıyla da psikolojiye ve neden-sonuç yasalarına tabi olmayan herhangi bir parçası olabileceğini kabul edemezdi. Örneğin, varsayalım ki Kant bir düşünce psikolojisi gibi bir şey kurmak, yani öznenin en üst mantıksal davranış tarzlarını (bu davranış tarzları da insan öznesinin dış dünyaya verdiği gerçek tepkileri içerir) koşullayan psikolojik etkenleri incelemek istemiş olsun. Bu durumda ruhun bir yetisini veya gücünü pozitif olarak verili ve dünyada mevcut bir şey olarak tanımlayıp onu yine de kavranabilir dünyaya aitmiş gibi göstermeyi reddederdi. Eğer bu iki alemin birbirlerine uzlaştırılamaz şekilde karşıt oldukları doğruysa, o zaman ahlak yasasını bir veri olarak koyutlayarak insanlığa talepleri daha en baştan onun gücünün ötesinde olacak bir yük yüklemiş olurdu. Bu aşırı talebin bizatihi Kant için etiğin tepe noktası, (yunanca kelime) ; olan şeyle, yani aklın kendisiyle pek de bağdaşmayan bir tür akıldışılık olacağını da eklemek isterim.
  • etik hakkında düşünürken evrensel içindeki tikel konusunda kendiliğinden sahip olunan kavrayış, tikelin arızi, olumsal, psikolojik olduğu ve bu haliyle de sırf doğal bir varlık olarak tikel insan üzerinde odaklandığı için [etik] normları yumuşatma ve dağıtma eğiliminde olduğu şeklindedir. Öte yandan, evrensel/tüm el olan tikel olana uymadığında, kendini tikeli içermeyi başaramayan bir soyutlama olarak sunmuş olur ve dolayısıyla — tikelin haklarını görmezden geldiğinden— insanlar için hiçbir esaslı gerçekliği olmayan şiddetli ve dışsal bir şey gibi görünür.
  • "id'in olduğu yerde”, başka bir deyişle bilinçdışının, karanlığın hüküm sürdüğü yerde, "ego'nun olacağı", yani bilincin olacağıdır. Farklı şekilde söylersek, doğru bir pratik gibi bir şey ancak teoriden geçtikten sonra mümkündür.
  • Bana kalırsa Kant'ın bir metafizikçi olduğu ve duruşunu iki şeye karşı belirlediği konusunda kafanız net olmalı. Bir yandan ampirizme ve dolayısıyla nerede karşısına çıkarlarsa çıksınlar duyulara karşıdır; öte yandan, teoloji biçimine bürünmüş yaderkliğe. Ahlak yasası Tanrı'dan geliyormuş gibi tasarlanamaz, salt kavramsallaştırılmış bir öznellikten başka bir şey değildir.
  • Ay geceleri, insan her şeyi o kadar karanlık görmesin diye parlar.
  • Yasa, insanların içgüdüsel enerjilerini kuşatır; bu enerjilerin kuşkusuz sınırlanması gerekir, ama varoluşun dışına çıkacak ölçüde yüceltilmemelidirler.
  • her türlü doğal itkinin bastırılması, duygulanımın bastırılması ve sempatinin bastırılması; ki bunların ikisi de özgürlük uğruna bastırılır. Bütün bir itkiler ve ilgiler/çıkarlar alanı Kant tarafından teorik olarak son derece acımasız bir sertlikle bastırılır ve bunun tek nedeni de kendimi kendi özgürlüğümün, kendi aklımın ilkesiyle bağdaşmayan herhangi bir şeye bağımlı hale getirmemem gerekliliğidir.
  • Bayanlar Baylar, çoğunuz felsefeye zaten, "O halde her şey bundan mı ibaret?" veya "Sonra ne olacak?" gibi sorulara, Kant'ın teoriyle alakasız görerek bir kenara attığı sorulara cevap bulacağınız beklentisi ve umuduyla gelmiş olabilirsiniz. Bu umutlar artık paramparça olmuştur.
  • Kant, Leibniz ve Wolff tarafından benimsenen türden rasyonalizme eleştirel bakıyordu, çünkü içsel neden-olum ilkesine — yani şeylerin veya nesnelerin onlara nedensellik yasalarını yükleyen özneden bağımsız olarak, kendi içlerinde bulunan neden-oluma— kesinlikle karşıydı. "Düşünüm Kavramlarının Amfibolisi" başlıklı bölüme düştüğü çok önemli bir dipnotta, nesnelerin içsel doğasını ve dolayısıyla içsel belirlenimlerini bilebileceğimiz fikrine çok sert bir eleştiri yöneltmişti.

Ahlak Felsefesinin Sorunları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Ahlak kavramının toplum-birey, din-birey ve din-toplum ekseninde ele alınarak değerlendirildiği, bu yaklaşımda Kant'ın ahlak felsefesinin irdelenerek, konu dinamiği kabul edildiği Adorno eseri. Günümüz insanı için toplum, tarihte hiç olmadığı kadar baskı unsuru haline dönüşmüş ve normlarının ahlak kuralları olarak kabul gördüğü bir yaptırım mekanizmasıdır artık. Tek tanrılı dinlerin bile günümüzde toplumların ahlaki pozisyonları üzerine tam anlamıyla bir egemenlik sağlayamadığı ancak toplumun yönlendirilen, algılanan ahlaki normlarının kaynağı olarak kaldığı bir ahlak sorunu üzerine eğiliyor Adorno. Genel ahlaki normlar gibi, pozitif dinlerin de geçerliliğini yitirdiği, ahlak kurallarının çöktüğü ve yaşanan hayatın anlamı üzerine din ve ahlak normlarının yetersizliğini işliyor Adorno. Doğru yaşam nedir Yanlış yaşam nedir? Ve bu doğru ile yanlışın nesnelliğini yitirdiği bir dünyada kavramlar ve düşünceler arasında gerilimi ele alarak ahlakın ideolojik yansımalarını anlatıyor. Örneğin dini kurala göre hırsızlık haramdır. Yanlış olandır. Ancak bugün toplumsal ahlaka göre egemen olanın yanlışı ahlak kuralı çerçevesinde kabul görüyor. Bir diğer örnek faiz konusudur. Bu gibi bir çok farklı durum için geçerlidir doğru ile yanlışın gerilimi. Adono bu ahlakçı ahlaksızlığı felsefi bir dille ele alarak kavramsal olarak inceliyor. Oldukça güzel bir eserdir. Frankfurt Okulu çıkışlı kötü bir düşünür, kötü bir kitap yok zaten. Keyifli okumalar. (Uğur De Molinari)

Can sıkıntısından zoraki bitirdiğim bir kitap. Tavsiyem bu kitap yerine Kant’ın kitaplarından birini alın okuyun, Tüm kitap kant kitapları Ve felsefesi üzerine (ünal demirtaş)

Ahlak Felsefesinin Sorunları PDF indirme linki var mı?

Theodor W. Adorno - Ahlak Felsefesinin Sorunları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ahlak Felsefesinin Sorunları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Theodor W. Adorno Kimdir?

Theodor W. Adorno (Theodor Ludwig Wiesengrund-Adorno), 11 Eylül 1903 yılında Frankfurt am Main'de doğmuş ve 6 Ağustos 1969'da İsviçre Visp, Visp, Valais, İsviçre'de bir klinikte hayata gözlerini yummuş Alman felsefeci, toplumbilimci, bestekâr ve müzikbilimci.

Adorno, sosyoloji ve felsefe profesörüydü. Aynı zamanda kompozitörlük de yapan bir müzikolog ve eleştirmendi. Düşüncelerinin ağırlık noktası toplumsal kritiğin bütününü oluşturduğundan bir toplum bilimci olarak da anılır. Nesnel olanın özdeşleşmesindeki "düşüncenin ilk ortaya çıkış formu" onun ideoloji kritiğinin diyalektini temsil ederken aracı olmaya çalışarak paylaştığı görünen dolaysızlığın ki bütün aşamalarında yine kendine dağılan değişkenliği, doğru düzleminde aracısız olarak varlığını kabullenmeliydi. Sanki kendi içinde, mantık sınırlarını aşmadan gelinen felsefik bir kritik noktada istençle yoğrulmuş, geriye bakmadan objektif verilerle beslenerek sakinleştirici özellik taşıyan bir denemeyi, düşüncenin asıl çıktığı yerin dışına taşırmak gibi

Bir filozof ve toplum bilimci olarak Adorno'nun, Institut für Sozialforschung (Sosyal Araştırmalar Enstitüsü Frankfurt Okulu) 1950'lerdeki totaliter antisemitizm ve üniversite öğrenci hareketinin kültürel kimliği ve kritiği bağlamında bütün nesnelliğinde objektifleştrmeye çalıştığı "Vatandaşlığın körleşen birlikteliği"ndeki değerlendirmesi günümüzde önemini hâlâ yitirmemiş olması açısından önemlidir.

Diyalektik der Aufklärung (Aydınlanmanın Diyalektiği), Philosophische Fragmente (Felsefik Parçalar), 1947, Max Horkheimer ile beraber yapılmış, kültür endüstrisi üzerine başlık taşır, Minima Moralia Reflexionen aus dem beschädigten Leben 1951 (Asgari Etik, hasar görmüş yaşamdan yansımalar), Ästhetische Theorie (Estetik Teorisi) 1970 posthum, Modern Müziğin Felsefesi 1949, Otoriter Kişilik, (Adorno yönetiminde bir çalışma grubu tarafından 1950'de hazırlanmıştır), Negative Dialektik (Negatif Diyalektik) 1966'da yayınlanmış başlıca eserleridir.

Theodor W. Adorno Kitapları - Eserleri

  • Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi
  • Aydınlanmanın Diyalektiği
  • Sosyolojik Açılımlar
  • Teori ve Pratik Üzerine Bir Tartışma (1956)
  • Minima Moralia
  • Ahlak Felsefesinin Sorunları
  • Sahicilik Jargonu
  • Otoritaryen Kişilik Üstüne
  • Toplum Üzerine Yazılar
  • Edebiyat Yazıları
  • Walter Benjamin Üzerine
  • Ernst Bloch’la Söyleşiler
  • Rüya Kayıtları
  • Estetik ve Politika
  • Negatif Diyalektik
  • Metafizik - Kavram ve Sorunlar
  • Müzik Yazıları
  • Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri
  • The Culture Industry

Theodor W. Adorno Alıntıları - Sözleri

  • İlgi duyduğu şeyden mahrum bırakılmış kişi kızgınlıkla kendini ilgilendirmeyen işlere karışır; herhangi bir dahli olmaması gereken konulara dair malumatla haset içinde mest olur. (Sahicilik Jargonu)
  • Psikoloji, felaketleri düşleyenin onları arzuladığını bilir. Ama niye o kadar açgözlü bir hevesle gelip onu buluyorlardır? (Minima Moralia)
  • Ay geceleri, insan her şeyi o kadar karanlık görmesin diye parlar. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
  • .. müphemlik en sevdiği felsefe tarafından lanetlenen bir dilsel tavrın aracıdır. (Sahicilik Jargonu)
  • Propaganda yoluyla olan her şey belirsiz ve kuşkuludur. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
  • Şurası muhakkak ki, nasyonal sosyalizmin kararlı düşmanları olup bitenlerden ta başından beri kesinlikle haberdardılar. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
  • “Aşağıya doğru otorite, yukarıya doğru sorumluluk." (Toplum Üzerine Yazılar)
  • Nazi Almanyası’nda şu yorum sık sık işitilmekteydi: “ Führer bu yapılanları bilmiyor” -toplama kampları söz konusu olduğunda bile. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
  • İlk olarak doğanın determinizminin bütüncül olduğunu, yani doğadaki her şeyin yasalara uygun olarak neden-sonuç tarafından belirlendiğini varsayalım. Bu durumda Kant'ın ahlak yasasının bir veri, bir buyruk, kendini bize karşı konmaz biçimde dayatan bir şey olduğu iddiasının kendisi — bu aynı formülle dile getirmeme izin verecek olursanız— derinden ahlakdışı olacaktır. Ahlakdışı olacaktır çünkü insanlardan, ampirik varlıklar oldukları için muhtemelen karşılayamayacakları taleplerde bulunacaktır. Burada Kant, psikolojik paralojizmlere yönelik eleştirisinde ruhun temel belirleyenlerini ampirik-olmayan bir şeye dönüştürecek rasyonel bir ruh teorisi önermek yerine, ruhun, zaman ve mekân dünyasına gömülü olduğu sürece ampirik bir fenomen olduğunda ısrar etmiştir. Platon'un tersine Kant ruhun bir parçasının doğal dünyanın parçası olmaksızın var olabileceğini kabul etmemiştir. Bilimsel yöntemin bir savunucusu olarak Kant ruhun bilime, dolayısıyla da psikolojiye ve neden-sonuç yasalarına tabi olmayan herhangi bir parçası olabileceğini kabul edemezdi. Örneğin, varsayalım ki Kant bir düşünce psikolojisi gibi bir şey kurmak, yani öznenin en üst mantıksal davranış tarzlarını (bu davranış tarzları da insan öznesinin dış dünyaya verdiği gerçek tepkileri içerir) koşullayan psikolojik etkenleri incelemek istemiş olsun. Bu durumda ruhun bir yetisini veya gücünü pozitif olarak verili ve dünyada mevcut bir şey olarak tanımlayıp onu yine de kavranabilir dünyaya aitmiş gibi göstermeyi reddederdi. Eğer bu iki alemin birbirlerine uzlaştırılamaz şekilde karşıt oldukları doğruysa, o zaman ahlak yasasını bir veri olarak koyutlayarak insanlığa talepleri daha en baştan onun gücünün ötesinde olacak bir yük yüklemiş olurdu. Bu aşırı talebin bizatihi Kant için etiğin tepe noktası, (yunanca kelime) ; olan şeyle, yani aklın kendisiyle pek de bağdaşmayan bir tür akıldışılık olacağını da eklemek isterim. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
  • "Bir zamanlar miadını doldurmuş gibi görünen felsefe bugün hâlâ yaşıyor çünkü onu gerçekleştirme fırsatı kaçırıldı." (Negatif Diyalektik)
  • İsimlerden söz etmek, sorunlardan söz etmekten daha kolaydır. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
  • "Her yerde benzerlikler görmek, her şeyi aynı kılmak, zayıf gözlerin işaretidir."*** (Toplum Üzerine Yazılar)
  • Bir şeyin keyfini sürmek bir putlaştır­mayı da ele verir: keyif insanın kendisini bir Ötekine teslim etmesidir. Aslında doğa keyfin ne olduğunu bilmez: o bir şeyi gereksinimlerin gi­derilmesinden öteye götürmez. Yüceltilmemiş duygulanımlar yüceltil­mişlerden daha az olmamak üzere, her tür haz toplumsal bir nitelik taşır. Hazlann kökeni yabancılaşmadır. Bir yasağı bilmeden çiğneme­nin verdiği keyif bile uygarlıktan, katı düzenden kaynaklanır; ancak böyle bir düzenin içinde var olan keyif doğaya karşı kendisini koru­yan düzenden doğaya geri dönmeyi özler. Keyfin büyüsü ancak, bir düş insanı çalışma cebrinden ya da bireyin belirli bir toplumsal işleve ve sonunda bir benliğe bağlılığından koparıp; egemenliğin ve terbiye etmenin olmadığı tarihöncesine götürdüğünde duyumsanır. (Aydınlanmanın Diyalektiği)
  • Eğlence, özel sektör tarafından ödenen reklam sloganlarından da çok tekrarlayarak kitlelerin zihninden sildiği yüksek değerlerin yerini alır ve idealler arasında kendine bir yer açar. (Kültür Endüstrisi - Kültür Yönetimi)
  • Modern faşizm bir kitle tabanı olmaksızın düşünülemeyeceğinden, onun gelecekteki muhtemel izleyicilerinin iç dokusu hala can alıcı önemini korur ve aslında sorunun öznel yönünü dikkate almayan hiçbir savunma “gerçekçi” olmaz. (Otoritaryen Kişilik Üstüne)
  • "Bir gün gelecek, kültür endüstrisinin yarattığı çöp yığınına ve daha ciddi endüstrilerin sunduğu o acınası 'yüksek kaliteli' mallara insanların ihtiyacı olmadığı anlaşılıverecek." (Edebiyat Yazıları)
  • Kant'ı ahlaki olanın apaçık olduğunu söylüyormuş gibi yorumlamak da mümkündür. Kant'ın Fichte'nin bilgi teorisine gösterdiği bütün dirence rağmen, Fichte'nin öğretisinin bu veçhesine itirazı yoktu bence. Zaten tarihsel bir olgu olarak böyle bir itirazda bulunmuş olduğunu da görmedim, duymadım. Bilgi ile erdemin bu özdeşliğinin sorunlu yanı — bunu "yüreğin soyluluğuna" bağlamak gibi bir niyetim olmasa da bunu ifade etmek gerekli bana kalırsa— ahlaki eylemdeki tayin edici bir unsurun ortadan kalkmasıdır kuşkusuz. Bu unsur da ahlaki bilinçten ahlaki eyleme geçiştir. Nitekim ahlakın akılla özdeşleştirilmesine yönelik esaslı itirazlardan biri, doğru bilince sahip olmamın hiçbir biçimde bu doğru bilince uyumlu olarak davranmamı gerektirmediğidir. Üstelik, toplumda belli bireylerin çıkar ve amaçları ile bir bütün olarak toplumun çıkar ve amaçları arasında bir antagonizma geliştikçe böyle dolaysız bir özdeşlik varsaymak da güçleşir. (Ahlak Felsefesinin Sorunları)
  • doğal değil, toplumsal olarak üretilen ve pekiştirilen bir niteliktir aptallık. (Minima Moralia)
  • Mutluluğu sadece somut iktidarın bir ifadesi olarak anlamlandırabilenler, diğerlerinin tümüyle soyut olan özgürleşme hakkını esirgerler. (Yeni Sağ Radikalizmin Veçheleri)
  • düşüncelerimi öyle düzenlemeliyim ki, önce en basit ve bilinmesi en kolay nesnelerden başlayıp adım adım, deyim yerindeyse kerteli bir şekilde ilerleyerek daha karmaşık ve bileşik olanlara yükseleyim (Edebiyat Yazıları)

Yorum Yaz