diorex
Dedas

Akşam Güneşi - Reşat Nuri Güntekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Akşam Güneşi kimin eseri? Akşam Güneşi kitabının yazarı kimdir? Akşam Güneşi konusu ve anafikri nedir? Akşam Güneşi kitabı ne anlatıyor? Akşam Güneşi kitabının yazarı Reşat Nuri Güntekin kimdir? İşte Akşam Güneşi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 08.02.2022 21:40
Akşam Güneşi - Reşat Nuri Güntekin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Reşat Nuri Güntekin

Yayın Evi: İnkilâp Kitabevi

İSBN: 9789751026606

Sayfa Sayısı: 432

Akşam Güneşi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

CUMHURİYET romanının kurucularından Reşat Nuri Güntekin'in, daha çok, ülkemiz geleneklerini tanımlama ve kişilik canlandırmada başarılı, duygusal ve sevgi dolu bir kitabı da, onun ilk ve en önemli romanı Çalıkuşu'yla eş düzeyde sayılabilir. Akşam Güneşi'nde, romanın unutulmaz kahramanı olan Jülide'nin sımsıcak serüvenini bulacaksınız. Feride'den aşağı kalmayan bir kahramanın romanı.

Onu ilk defa bir haziran günü Sazlı Pınar yolunda gördüm. Viran bir köprünün başında köylülerle konuşuyordu.

Yanında dizgini boynuna bırakılmış bir kula at vardı. Yanından geçerken selam verdik. Jandarma arkadaşım:

- Keyifler iyidir inşallah Bey, dedi.

- Çok şükür çavuş... Sen de iyisin ya?

Biraz önümden giden ihtiyar jandarma, köprünün öte başında atını durdurdu, beni bekledi. Eski bir çizme gibi sert ve kırışıklarla dolu yüzünde memnun bir gülümseme vardı:

- Şu adamı gördün mü Doktor Bey, dedi. Hani Cenabı Hak, Kitabında Hazret-i Peygamberin son peygamber olduğunu yazmasaydı ben, bu adama peygamber derdim.

 

Akşam Güneşi Alıntıları - Sözleri

  • Bugün benim en siyah günüm... Ümitsizlik insanı fena ruhlu yapıyor...
  • Yalnızlık... Yalnızlık... Bu yalnızlığı anlamazsınız...
  • Bilhassa acımak... Ta ki kendime acımaya vakit bulamıyorum...
  • ... bu yapmacık neşenin en acı matem hikâyelerinden daha tesirli olduğunu anlıyamıyor.
  • Çocuklar hiçbir şey anlamıyor gibi göründükleri halde her şeyi bilirler.
  • " Ümidim yoktu ki bir hayal kırıklığından korkayım. "
  • — Bu acı, zamanla geçer mi acaba enişte?  — Her yara gibi o da kapanır kızım,.. Bahusus sen, hemen hemen çocuksun... Önünde bütün bir hayat var... izi bile kalmaz...        Bu teselli sözleri onu bilâkis daha ziyade meyus etti.    — Ne fena bir şey söylediniz enişte... - Niçin?     — Çünkü ben, bu yarayı çok seviyorum.
  • Küçükken bana bir masal söylemişlerdi: Bir köyde veremden bir genç kız ölmüş.. Tabutunu kapıyacakları zaman kapalı kirpikleri arasında hafif bir pırıltı dudaklarında tebessüme benzer bir râşe görmüşler... Evin içi birbirine girmiş... Cenazeyi almağa gelen cemaatin içinde ihtiyar bir derviş varmış... «Akşam oluyor, kafileyi beyhude yolundan alıkoymayalım, demiş, çocuk, hakikaten ölmüştür. Gözündeki ışık ile dudağındaki hande «ümit» ten başka bir şey değildir.
  • İnsan olmadıktan sonra ibadet etmiş neye yarar ki?
  • Fikirlerimiz, zevklerimiz arasında hiç bir iştirak noktası yoktu. Fakat aşk gibi arkadaşlık da fikir ve zevk birliğiyle pek az alâkası olan bir şeydir...
  • Hiç bir şey geçmişi bir musiki parçası kadar kuvvetle canlandıramaz.
  • Diş ağrısı çok fena şey enişte, dedi. Fakat yeri belli olan, ağrılardan korkmamalı. Derinlerden gelen bazı ağrılar var ki..
  • Ben, bu adaya geldikten sonra, müthiş bir kitap düşmanı kesilmiştim. İnsanlara bütün zehrin ondan geldiğine kanaat ediyordum. Kitap, bizi hiç bir zaman hakikat olmayacak rüyalar, arzularla zehirleyip çıldırtıyordu. Etrafımızdaki sakin hayata razı olamıyor, ömürlerimizin mütevazı nasibine kanaat etmiyorduk. Benim fikrimce insanlara kitap okutmak, kanadları kesilmiş, ayakları bağlanmış kuşlara geniş ufukları göstermek nev'inden bir zulümdü.
  • Ben, genç ruhlar için vefa kadar temiz ve yüksek bir meziyet düşünemem. Bir insana, bir hayvana bir fikre gönül bağlamak güzel bir şeydir, Şükran...

Akşam Güneşi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

آكشام كونشي "Maziye, parlaklık ve yakıcılığı kalmamış bir akşam güneşine bakar gibi gözlerimi kırpmadan bakabiliyordum." ~Öncelikle bu muhteşem kitabı bana önerdiği için Distopyatik çok teşekkür ediyorum.~ (M...S) adasında yaşıyan Nazmi Beyin sırrına ortak olmaya hazır mısınız? Kitap 3 bölümden oluşuyor: Birinci bölümde, Nazmi'nin önce annesini sonra babasını kaybettikten sonra amcasının yanında yaşamaya başlamasını anlatıyor. Hayatı bir eğlence olarak gören, gezip tozan, çapkınlığı dillere destan.. Paris'te eğitimini tamamlamış kurmay subay Nazmi'yi görüyoruz. Ancak Sırp askerleriyle girdiği bir çatışma sırasında hayatını derinden etkileyen bir yara alıyor. Bu yara hayatının yanında, onun kafasında da bazı, değişiklikler oluyor. Nazmi ani bir kararla amcasının kızı Şükran'la evlenip, (M...S) adasına babasının ona bıraktığı köşke taşınıyorlar. Ve gayet sakin ve huzurlu bir hayta adım atıyorlar. İkinci bölümde ise esas kızımız kitaba dahil oluyor: JÜLİDE Peki Jülide kim? Jülide Şükran'ın ablasının kızı. Önce annesini kaybeden kızımız uzun bir süre sonra (tabi nerden baksan 10 yıl) babasını kaybediyor, babasının başka akrabası olmadığı için kızını Nazmi ve Şükran'a emanet ediyor. Nazmi'nin başta nefret olan hisleri, bir 'Akşam Güneşi' merhamete dönüşüyor. Gerisini merak ediyorsanız kitabı alın okuyun:D Az karakteriyle ve Reşat Nuri Güntekin'nin kendine has üslubuyla gerçekten muhteşem bir kitap. Hiç sıkılmadan okudum, ve aynı zamanda sonunu çok merak ederek. Kitapta üzüldüğüm bir nokta var, oda Şükran. Çok az yer verilmiş ve Şükran bence bunu hakketmedi, kim haklı kim haksız buna cevabım yok, hepsi haklı kendince. Ama Şükran'nın bende yeri çok ayrıydı, çok sevmiştim. Ve tabiki de o son sayfalar gerçekten paramparça oldum. Böyle bir final beklemiyordum. Bende iz bırakan, hatırladıkça kalbimi sızlatan bir kitap oldu. Herkese keyifli okumalar. ... (Mervé)

Akşam Güneşini tam da Akşam güneşinin en tatlı ve belirgin olduğu bu saatte bitirmek ... Reşat Nuri'nin okuduğum bilmem kaçıncı romanı . Fakat bu defa büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı yaşadım açıkçası . Yakışıklı ve havai bir zabit olan Nazmi'nin kendi hayatını dinliyoruz kendinden . Dili yine akıcı fakat bir yere kadar nereye bağlanacak ne olacak dedim hep .Sonra öyle bi içine çekti öyle sürükledi ki klasik Reşat Nuri başarısı ... Tahmin edebildim, yoksa ?, acaba ?? dedim bazı yerlerde ama yok ya için ne kadar fesat Ebru diye kendime kızdım . Fakat sonuç tam da düşündüğüm gibi çıktı ..Bu da baya şaşırttı beni .. Reşat Nuri tıpkı Çalıkuşunda olduğu gibi teyzesine sığınan yetim ve öksüz çılgın ruhlu Jülide ile aynı hissiyatı verdi bana . Tıpkı Feride gibi Jülide 'de eline diken batınca gönül yarasını hatırlayıp ağladı . "Ben bi insanı ilk görüşte ya severim ya da sevmem sonradan bu ilk hissimin değiştiği görülmemiştir" diyen yazarımız bu kitapta birbirinden tiksinen anlaşamayan bir enişte ile yeğeni öyle bir yere bağladı ki ...Şaşırmamak mümkün değildi .. Sevda temiz tertemizdir böyle ensest , olmayacak , ihanet sayılacak duygulara sevda denilmez ..Dolayısıyla ben rahatsız oldum .. Sanki Reşat Nuri'nin kitabı değil gibiydi ... (Ebruli)

Batarken ufuktan bir akşam güneşi.: Türk Edebiyatı'nın en iyi eserlerini veren yazarlarımızdan Reşat Nuri Güntekin. Akşam Güneşi romanı ile de biz okurları kendi kalemine hayran bırakıyor. O kadar güzel bir romandı ki... Sayfalarda kendimi kaybettim, kendimi bulmak zor oldu. Romanda baş karakter Nazmi önceleri eğlenme hayatına düşkün kurmay bir subaydır. Sonraları bir vaka sonucu sağlığını kaybediyor hayatı bir boyut değiştiriyor. Nazmi aşık olmasa da onu seven Şükran ile evleniyor. Sakin hayatları akıp geçiyor lâkin Şükran'ın ölen kardeşinin kızı Jülide adalarına gelesiye kadar. Jülide akşam güneşimiz Nazmi'ye küçüklüğünden beri aşık. Çok sonraları Nazmi de ona aşık oluyor. Eğer kavuşulsaydı bunun adı aşk olmazdı. Şükran'ı hiç aldatmıyorlar, sevgilerini içlerinde yaşıyorlar. Jülide bu yarayı seviyor, Nazmi ak saçlarından utansada kızı gibi olan akşam güneşini seviyor. Fakat sonunda kapanmaya yüz tutmuş bir yarayı açmaktan korkan iki yabancı oluyorlar. (Merve)

Kitabın Yazarı Reşat Nuri Güntekin Kimdir?

Reşat Nuri Güntekin (25 Kasım 1889;, İstanbul - 7 Aralık 1956; Londra), Cumhuriyet dönemi edebiyatında önemli bir yeri olan Çalıkuşu, Yeşil Geceve Anadolu Notları gibi önemli eserlere imza atmış romancı, öykücü ve oyun yazarıdır.

Hayatı

1889'da İstanbul’un Üsküdar ilçesinde dünyaya geldi. Babası, askeri tabip Nuri Bey, annesi Kars valisi Yaver Paşa'nın kızı Lütfiye Hanım'dır. Reşide adlı kız kardeşi çok genç yaşta hayatını kaybetti, tek çocuk olarak büyüdü. Babası askeri doktor olduğu için öğrenim hayatı boyunca birçok il gezen Reşat Nuri, ilköğrenimine Çanakkale'de başladı. Çocukluk yıllarında dinlediği Fatma Aliye Hanım’ın Udi isimli romanı hayatına iz bırakıp,sanata heveslendiren eserleri arasına girdi. Babasının Çanakkale’deki evlerinde zengin bir kütüphanesinin olması onu kitaplara iten ve yazı yazma kültürünün gelişmesini sağlayan bir araç oldu. İzmir'deki Frerler okulunda bir süre öğrenim gördükten sonra İstanbul’da Saint Joseph Lisesi’nde öğrenim gördü. Yükseköğrenimini Darülfünun Edebiyat Şubesi'nde 1912'de tamamladı. Böylece öğrenim hayatını yirmi üç yaşında bitirmiş oldu.

1927'ye kadar Bursa ve İstanbul’da çeşitli okullarda Fransızca ve Türkçe öğretmeni ve müdür olarak görev yaptı. Görev aldığı okulların bazıları Bursa Sultanisi, İstanbul Beşiktaş İttihat Terakki Mektebi, Fatih Vakf-ı Kebir Mektebi, Akşemseddin Mektebi, Feneryolu Murad-ı Hâmis Mektebi, Osman Gazi Paşa Mektebi, Vefa Sultanisi, İstanbul Erkek Lisesi, Çamlıca Kız Lisesi, Kabataş Erkek Lisesi, Galatasaray Lisesi ve Erenköy Kız Lisesi'dir. 1927’de Erenköy Lisesi’nden yeni mezun olan öğrencisi Hadiye Hanım ile evlendi.

Öğretmenlik mesleğinin yanı sıra edebiyatla uğraşan Reşat Nuri, Halit Ziya’nın eserlerinden aldığı ilhamla hikâye yazma hevesi duymaktaydı . Daha sonra tiyatro edebiyatını benimseyerek bir tiyatro yazarı olmak için uğraştı. Yazı hayatına I. Dünya Savaşı sonlarında başladı. Başlangıçta “Eski Ahbap” (1917) gibi uzun hikayeler, “Hançer”(1920) ve “Eski Rüya” (1922) gibi sahne eserleri, “Gizli El” (1924) gibi romanlar yazan, tiyatro eleştiri ve araştırmaları yayınlayan sanatçı “Çalıkuşu” adlı romanının 1922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilmesiyle şöhrete kavuştu.

Güntekin, 1931'de maarif müfettişi oldu ve bu arada Dil Heyeti'yle birlikte bazı çalışmalarda bulundu. Anadolu’yu baştan başa dolaşmasına neden olan müfettişlik görevi sayesinde ülkenin gerçeklerini yakından görme ve tanıma imkânı buldu.

1939'da ise Çanakkale milletvekili olarak TBMM'de bulundu. Bu görevini 1946'ya kadar sürdürdü. 1941’de tek çocuğu olan kızı Ela dünyaya geldi.

1947'de, Cumhuriyet Halk Partisi'nin Ankara'da yayımlanan Ulus gazetesinin İstanbul kolu olan Memleket gazetesini çıkardı. Güntekin daha sonra müfettişlik görevine geri döndü ve 1950'deBirleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) Türkiye temsilciliği ve öğrenci müfettişliği görevleriyle Paris'e gitti. Paris kültür ataşeliği yaptı. 1954'te ise yaşından dolayı bu görevden ayrılmak zorunda kaldı.

Emekliliğinden sonra bir süre İstanbul Şehir Tiyatrosu edebi heyeti üyeliği yaptı. Güntekin'e Akciğer kanseri teşhisi konulduktan sonra tedavisi için Londra'ya gitti ve orada hastalığına yenik düşerek öldü. 13 Aralık 1956 günü, Karacaahmet Mezarlığı'na gömüldü.

Levent’te oturduğu sokağa “Çalıkuşu” ismi, Kadıköy’de ve İzmir’de bir ilköğretim okuluna ve Fatih'te bir tiyatro sahnesine Reşat Nuri Güntekin ismi verilmiştir.

Eserleri Hakkında Bilgiler

Yazar, öykü, roman ve oyunlarıyla edebiyatımızda önemli bir yere sahiptir. Kahramanları genelde tek yönlüdür. Olay kahramanlarını çevreyle birlikte verir.

Anadolu insanını iyi tanıdığını eserlerinden anlaşılır. Bazı eserlerinde genç cumhuriyetin toplumsal ideallerini işlemiştir. Reşat Nuri Güntekin eserlerine konuşma dilinin zenginliğini zorlanmadan yansıtır.

Çalışma Yöntemi Hakkında

Bütün romanlarının tiyatro halinde senaryoları olduğunu söyleyen Reşat Nuri, Hikmet Feridun'la yaptığı bir konuşmada çalışma yöntemlerini şöyle açıklar:

"Roman ve hikâye yazarken konunun evvela asıl canlı noktası, amudi fıkarisi (belkemiği) gelir. Bu amudi fıkaridir ki bana yazmak arzusunu verir. Bu bazen bir vak'a olur, beni alâkadar eden bir vak'a.. Fakat çok kere pek alakadar olduğum insan tipi. (Şu vak'ayı veya şu insanı, şu tipi yazayım) derim. Bu suretle eserin iki adımı atılmış olur. Mevzuu pek iptidai bir şekilde fikrime gelir. Hiçbir zaman hemen derhal bu mevzunun planını yapıp da yazmağa başladığım vaki değildir. Bulduğum mevzuu zihnimde bir köşeye atarım. Onun francala hamuru gibi kendi kendine kabarması için uzun müddet bırakırım. Çok defa aradan birçok senelerin geçtiği de vakidir. Bu müddet zarfında mevzua bazı ilaveler yaparım. Bazı kısımlarını tayyederim, atarım, çıkarırım. Vakaları retuş ederim. Tipleri develope ederim (geliştiririm).. Yazma işine başladığım zaman da çok muntazam çalışırım. Romanın sonunu nasıl bitireceğimi tayin etmeden yazıya başlamam. Evvela umumi bir şema yaparım. Fakat eser henüz definitif (kesin, belirli) olmamıştır. Ortada şahıslar vardır, vakalar vardır, eserin ana hatları vardır. Fakat yazmaya başladıktan sonra şahıslar ekseriyetle hüviyetlerini değiştirirler, evvelce hiç düşünmediğim vak'alar, yeni şahıslar gelir. (Muhit dergisi, 1933; anan: Muzaffer Uyguner, Reşat Nuri Güntekin, Ağustos 1967) Kişilerine sevgiyle sokulan bir romancıdır Reşat Nuri. Genellikle onların gerçek yaşamlarındaki en belirgin özelliklerini yitirmeden yansıtmaya çalışır. Gözlem yeteneği yaşama çok geniş bir perspektiften bakma imkânını sağladığı için romanları geçiş dönemi yaşayan ülkemizden "insan manzaraları" çizme başarısına ulaşmıştır."

Reşat Nuri Güntekin Kitapları - Eserleri

  • Çalıkuşu
  • Acımak
  • Yaprak Dökümü
  • Anadolu Notları 1-2
  • Yeşil Gece
  • Leyla ile Mecnun

  • Kan Davası
  • Damga
  • Dudaktan Kalbe
  • Akşam Güneşi
  • Bir Kadın Düşmanı
  • Değirmen
  • Kızılcık Dalları

  • Olağan İşler
  • Miskinler Tekkesi
  • Eski Hastalık
  • Ateş Gecesi
  • Gökyüzü
  • Gizli El
  • Harabelerin Çiçeği

  • Sönmüş Yıldızlar
  • Tanrı Misafiri
  • Kavak Yelleri
  • Son Sığınak
  • Hadiye'ye Mektuplar
  • Salgın - Madalyonun Ters Tarafı
  • Eski Ahbap

  • Balıkesir Muhasebecisi - Tanrıdağı Ziyafeti
  • Hülleci
  • Eski Şarkı / Yaprak Dökümü
  • Bir Kır Eğlencesi
  • Gizli El - Sahne Işıkları
  • Bir Köy Öğretmeni
  • Roçild Bey

  • Çalıkuşu
  • Madalyonun Öteki Yüzü
  • Yeşil Gece

Reşat Nuri Güntekin Alıntıları - Sözleri

  • "Ben sevmeyi onların hepsinden daha iyi biliyorum.." (Olağan İşler)
  • Ne bileyim, insan kalbi, öyle anlaşılmaz bir şey ki!.. (Çalıkuşu)
  • — Bu acı, zamanla geçer mi acaba enişte?  — Her yara gibi o da kapanır kızım,.. Bahusus sen, hemen hemen çocuksun... Önünde bütün bir hayat var... izi bile kalmaz...        Bu teselli sözleri onu bilâkis daha ziyade meyus etti.    — Ne fena bir şey söylediniz enişte... - Niçin?     — Çünkü ben, bu yarayı çok seviyorum. (Akşam Güneşi)
  • Fakat hiddet, insana neler yaptırmaz? (Gökyüzü)
  • Uzun uzun yüzüme baktıktan sonra gülümseyerek: "Züleyha, senin ne kadar çok susacak şeyin varmış!" dedi. (Eski Hastalık)
  • Aynı duayı birbirimden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar. (Çalıkuşu)

  • Tevekkeli dememişler, deli bir kuyuya taş atar, kırk akıllı çıkaramaz diye... (Değirmen)
  • O mesut olursa ben ziyan olan gençliğime acımayacağım. (Dudaktan Kalbe)
  • Atalarımızın "Ar ve hayâ perdesi yırtılmak" diye pek düşündürücü bir tâbirleri vardır... İnsanın öyle şeyleri saklayıp bir anda ortaya çıkardığı oluyor ki... (Kavak Yelleri)
  • " Benim derdim başka... Herkesin bir şeyden şikayeti var; benimki belli değil... Düşünmek, istemek... Hoş bir şey olacağını tahmin ediyorum. Ben, o kadar fukarayım ki..." (Son Sığınak)
  • "Meğer ben seni ne kadar severmişim..." (Dudaktan Kalbe)
  • "Benim asıl davam kendi kendimle.." (Gökyüzü)
  • Gülmesini biliriz biz yalandan. (Damga)

  • Sevda, tatlı şeydi. Fakat ne çare ki vefa ile bir arada yaşayamıyordu. (Sönmüş Yıldızlar)
  • İnsan, sırası geldikçe eğlenmeli, ama bütün aklını da eğlenceye vermemeli! (Kızılcık Dalları)
  • Kurdun çocuğu nihayet kurt olur. (Kızılcık Dalları)
  • Bazı tesadüfler insana elli senede öğrenemeyeceği şeyleri iki dakikada öğretiyor. (Eski Ahbap)
  • İnsanların paradan başka şeylerle de mesut olacaklarına inanarak yaşadım.O kanaatle öleceğim. (Eski Şarkı / Yaprak Dökümü)
  • İlim para ile satılmaz... (Kavak Yelleri)
  • Bu dağ tepesinde bütün dünya ile alakasını kesmiş garip, fakir köylülerin cehaletlerinden başka ne günahları olur? (Salgın - Madalyonun Ters Tarafı)

Yorum Yaz