Alacakaranlıktaki Ülke - Ahmet Erhan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Alacakaranlıktaki Ülke kimin eseri? Alacakaranlıktaki Ülke kitabının yazarı kimdir? Alacakaranlıktaki Ülke konusu ve anafikri nedir? Alacakaranlıktaki Ülke kitabı ne anlatıyor? Alacakaranlıktaki Ülke PDF indirme linki var mı? Alacakaranlıktaki Ülke kitabının yazarı Ahmet Erhan kimdir? İşte Alacakaranlıktaki Ülke kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ahmet Erhan
Yayın Evi: Bilgi Yayınevi
İSBN: 9789754946280
Sayfa Sayısı: 112
Alacakaranlıktaki Ülke Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Ahmet Erhan, genç kuşağın adından en çok söz edilen şairlerindendir; kendi kuşağının, denilebilirse en lirik şairidir. Şiirimizin lirizm zenginliklerini, özellikle 60 sonrası yeni toplumcu şiirin çeşitli öğeleriyle kaynaştırarak kendine özgü bir sese ulaştı. Nihat Behram'ın şiirleri gibi, Ahmet Erhan'ın şiirleri de, sanatsal değerlerinin yanı sıra, ülkede genç insanın yaşadığı dramın bir çeşit güncesi olarak da önemli. Karamsar ses tonu; geride, bastırılmış, direnen bir yaşama sevincini gizliyor."
-Ataol Behramoğlu-
(Arka Kapak)
Alacakaranlıktaki Ülke Alıntıları - Sözleri
- Bugün oturdum ölümü düşündüm Bir darağacında ya da yolda yürürken Bugün oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken.
- Bugün oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken
- Alacakaranlık yok artık bu dünyada Kopkoyu bir karanlığa çekiyor ülkemizi Suskunluklar, bekleyişler, korkular Çoğu kimse kaplumbağaları aklına bile getirmeden Kalın bir kabuk uyduruyor kendine; Gerektiğinde başını içeri çekebileceği
- Bugün oturdum ölümü düşündüm Bir darağacında ya da yolda yürürken Bugün oturdum ölümü düşündüm Yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken
- Ölüme en uzak bildiklerimiz bir bir ölüyor. Mezarlığa giden yolda ayak izlerimiz çoğalıyor. Bağırıp çağırmayı o ölülerin anılarına yakıştıramıyorum Söylevleri de dinlemiyorum artık Sen ölmedin, yaşıyorsunları... O ölüleri yaşatacak olanların çoğu Kapılarını erkenden örtüyorlar akşamları.
- Yüreğimde hiçbir şey yapamamanın boşluğu ve çok şey yapmanın yorgunluğu var.
- Yaşamak, bizim en büyük özgürlüğümüz artık
- Hayat karşısında yorgunum artık
- Acının bunaltıya doğru aktığı yerlerde Sana bir kapıyı örtmek, bir tetiği çekmek kalmışken Gözlerinle sokaklara abanmak niye?
- Çok uykusuzum, çok yorgunum şimdi
- Hayatımı düşünüyorum, görüp yaşadığım her şeyi Sonunda bir yalnızlık duygusu sızıyor yüreğimden
- Karanlık, alabildiğine karanlık kentimin üstünde, ülkemin üstünde.. Tutacak bir dalımız kalmadı mı artık?
- Derim, en acı ölüm Ölmesidir sevgilerin
- Bu kez biraz uzun sürdü bu keder İçime ağır bir taş gibi takılıp kaldı.
Alacakaranlıktaki Ülke İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Şimdi ben bu incelemeye nereden başlasam bilemedim. Öncelikle baskısı olmayan bu ve diğer Ahmet Erhan kitabını bulup bana gönderdiği için güzel dostum yoldaşım Metezgr/Duvar/ e çok kızdım. Beni çok mahcup etti. Yeniden bastırdı sanırım. Bir kaç ay önce Metezgr/Duvar/ sana bir kitap göndereceğim ama baskısı yok dediğinde espri yaptığını düşünmüştüm. Gerçekten baskısı olmayan iki kitabı uğraşıp bulup göndermiş. Bu kadar çok özendiği için yerin dibine girdim. Hayatta çıkamam artık ölüm rengine büründüm. Ahmet Erhan kendisinin en sevdiği şairmiş. Onun şiirlerinde ölümü, yalnızlığı, baba özlemini bulduğunu söyledi. Şahsen ben tanımazdım ama şarkı yapılan şiirlerini bilirdim. Hele Teoman'ın söylediği Oğul şarkısına bayılırdım. Sözleri yine bu şairimize aitmiş. Kitaplardan önce, son ana kadar sürpriz olan bu ismi Ahmet Erhan'ı tanımak istedim. Kimdir nedir necidir. Oğul şarkısının sözlerinin kendisine ait olduğunu bu keşif sırasında öğrendim. Kendi ismi Erhan babasının adı Ahmet imiş. Böylece Erhan Bozkurt, Ahmet Erhan olmuş. Bazı yazar ve şairler gibi değiştirmeye mecbur bırakılmış sanırım. Bu isim değiştirme mevzuları bana hep solcuları hatırlatır. Düşünce özgürlüktür ama onlara düşünce yasaktır. Söylemek isterler ama söyletmezler. Söyletmedikleri için isim değiştirirler demişti babam. Futbolcuymuş. Fatih Terimle top koşturmuş. Aynı zamanda öğretmenmiş. Babası oğluna gözlerim iyi görmüyor diyerek devamlı kitap okuturmuş. Aslında bu bir bahaneymiş. Sırf oğlu okumayı sevsin diye yapıyormuş. Böyle baba sevilmez mi? Babasının ölümünün ardından içkiye vermiş kendini. Baba yokluğunu içkiyle unutmaya çalışmış ve bu durum şiirlerinde kendini çok gösteriyor. 2013 yılında babasına kavuşmaya gittiğine hem üzüldüm hem sevindim. Kitapta çok çarpıcı şiirler var. Her biri, acı nefret ve özellikle ölüm kokuyor. Mazoşistlikle nihilistliği harmanlamış. Oluşan karışıma mısralarını bandırmış. Şiiri başka bir vücuda sokmuş. Okurken bile bile depresyona girdim başka türlü insan korkar bu kadar ölüm, acı ve yokluk duygusundan. Uzun bir şiirin son dizelerini çok beğendim. Sadece sonu değil tamamını. Yaralı bir cırcır böceği taşıdım avuçlarımda ürkütmeden. O bana hiç dokunulmamış şiirlerini söyledi ben onu uçurumun kenarında tutulduğum dal bildim. Çok iyi olduğunu söylememe gerek yok Çünkü bu şiir kitabıyla şair 22 yaşında iken Behçet Necatigil şiir ödülünü kazanarak ne kadar iyi olduğunu kendisi söylemiş. Neyse bitiriyorum burada artık hiçbir şey sorma Ve kitapta olmayan ama sevdiğim şiir Oğul Anne ben geldim, Dizlerin duruyor mu başımı koyacak? Anne ben geldim, Oğlun, hayırsızın.. (DUA)
1970’lerin karanlık yapısı olağanüstü çatışmalarla, darbe dönemini hazırlayan sağ-sol kavgalarıyla geçti, herkes kendi kavgasını veriyordu. Gençlik sağ-sol çatışmalarının içinde boğulsa da hepsi düşünen toplumun bireylerini yansıtıyordu. Her ne kadar dönemin hükümeti bunu farklı onaylasa da gençlik bir şeylerin kavgasını veriyordu. Bu çatışmacı siyasi ortam; edebiyatın güçlü isimlerini ortaya çıkardı. 1958 plaka doğumlu “ Erhan Bozkurt “ bir nevi Ahmet İzzet’in oğlu, babasının ön adını alan şair Ahmet Erhan bu isimlerden biriydi. Kuşak itibariyle arkadaş çevresi tarafından benimsenen bir isimdi. Kuşağının ağırlığını fazlasıyla taşıyordu. Ahmet Erhan, daha 70’lerin gençlik fırtasında, ve sonrasında 20’li yaşların ertesine taşıdığı kitabı “ Alacakaranlıktaki Ülke “ bir nevi Ahmet Erhan’ın ülke için karanlık bir kuşağı temsil edecekti. Hüzün, Ahmet Erhan için her zaman en büyük temsilciydi, bunu anlayanlar çoğunlukta olmasa bir köşede yerini beklemişti. “ Alacakaranlıkta Ülke “ kitabında Adnan Özer “ hiçliğin çekimi: Ahmet Erhan’ın yalnızlığı “ demişti. Bununla kalmayıp dönemin karanlığı hakkında diğer bir önsöz olan “ Ölüm Nedeni Bilinmiyor “ bölümünde “ Kitabın yayımlanma tarihi, Eylül Balyozunun ülke omurgasına inme tarihinden hemen sonraya rastlıyordu ( Mart 1981) ki artık devrimciler darağaçlarında sıranın kendilerine beklemişlerdi bile “ diyor Adnan Satıcı 1994 ‘te yazdığı eleştiri köşesinde. Belirtmek çok mu gerekli bilmiyorum Ahmet Erhan bu kitabıyla 1981, Behçet Necatigil Şiir ödülünü de almıştır ( ödüllerin kendisi için önemli olacağını sanmıyorum-kişisel olarak) Her Ahmet Erhan dizesi gibi kitabının isminin bile “ Alacakaranlıktaki Ülke “ olması bile bir nevi içeriğinin ne kadar buhran olduğunu gösteriyordu. “ Ülkeme bakıyorum uzayıp giden bir gecede, suskun ve boynu bükük yalnızlığında bir sokağında elimde henüz açmamış bir gül var “ ülkenin karanlığını gerçekçi sözlerle anlatıyordu. Silahların patladığı zamanların başka türlü olanağı da yoktu, Ahmet erhan sonra devam ediyor “ çocuklar ilk silah sesinde yaşlanacakmışcasına sıkıca tutuyorlar oyuncaklarını. “ bir yan da silah sesleri ve korkular, diğer yanda çocukların oyuncak dünyaları. Tarifi zor bir dünyaya gerçekçilik parolasıyla yaklaşıyor Ahmet Erhan. “yitirecekleri ne kaldı şimdi onların, doğan ve batan günlerle de var mıdır artık bir alıp verecekleri “ diyor. Sözler etkisini arttırdıkça, o alacakaranlığa yaklaşmak daha da müsait oluyor. “ Tedirginlik ve acı Böyle yaşar halkım. Evlerde, sokaklarda yarınlardadırlar Ağa vurmuş bir balık kadar yorgun” sözleriyle nokta atış dizelerle ülkenin bulunduğu o karanlığı balıkların ağa takılmasına benzetmesinin açıklaması da yok benim neznimde. Her söz gerçekliğin haritasını suratımıza vuruyor adeta, gerçekliğin haritası sözünü yazdıran da Ahmet Erhan’ın kendisi oluyor. Çağına, arkadaşlarına, kuşağına öyle sesleniyor ki, okurken dönemin o siyasi havasını yaşayan insanlar bunu en derinlerde hissetmişlerdir. Şiirin her bölümünde ülkedeki buhran yükseliyor. Bir kısımda silah sesleri, bir kısımda polisler, elinde şişesiyle geçen sarhoş. Her birinin farklı bir hikayesi aynı noktada birleşiyor. Sözler birbirinden ayrılmıyor, temas eden noktada hep karanlık hayatlar var. “ gece oluyor bakıyorsun kimseler yok sokaklarda, karşı evin duvarında öldürülmüş birinin afişi “ sözü kadar can yakıcı şeyleri anlatıyor bize. Hiçbirimize yabancı değil dönemin getirdiği buhran, ama yaşayanların gözünde daha derin olduğu daha malumdur. 23 yaşında’ki Ahmet Erhan’da o çatışmaların ortasında ölümü öyle gerçekçi anlatıyor ki daha gerçek ne olabilir diyoruz başka. “ sana nasıl anlatayım, her gün ölüme gider gibi ayrılıyorum evden “ derken gerçekliğin son noktası belki de bu cümle oluyor. Her noktada bir ölüm kokusu var. Ahmet Erhan’ın deyimiyle yaşlı anaların feryatları bir yanda, bir yanda herkesin birbirine sorduğu soru “ bugün kim ölecek. “ bana bir çelenk yap kardeş Üstüne de bir şey yazma Ölüler okumayı bilmez ki “ 23 yaşında Ahmet Erhan’ın yazdıkları kuşağının bütün hissiyatını bu sözlerle anlatıyor, ölümün kokusu da korkusu da bu cümleler de yer alıyor. Ahmet Erhan’ın Alacakaranlıktaki Ülke aslında şiir vari değil, bir hikaye anlatır gibi ilerliyor, hikayesini de kendi üzerinden yaşantılardan sunuyor bize. Sonra soruyor; “ Ölen kim, öldüren nereye kaçtı “ ölüm ile yoksulluk bir aradadır, çatıların evlerinden yağmurlar dökülüyor, bir yandan da sokakta öldürülen insanların kanları o yağmurun akıntısıyla gidiyordur. “ sevişilmez böyle bir gecede, uyuyamaz da insan “ diye bazı anları da böyle anlatıyor ahmet erhan. Hüzün, buhran kuşağı acılar içindeyken hangisi olabilirdi? Alacakaranlıkta Alke, isminden bahsedileceği gibi karanlık ve buhran bir dönemde hem yoksulluk hem de yoksunluk temalarıyla devam eder. 1978 yılının çatışmalarının bitmediği ortamda “ Bugün de Ölmedim “ bölümünde Ahmet Erhan “ Ülkemde Bir Gece “ şiirinde “ hayat hiç bu kadar güzel olmadı, ölüm böylesine gerekli “ sözleriyle sertlikte okuyucuya derin bir söz söylemeyi ihmal etmez. Bu aynı zamanda bir tezatlık barındırır, silah sesleri patlarken sokaklarda hayatın güzelliğinden dem vurup ölümün gerekliliğinden bahsetmek bir nevi tezatlık da sayılabilir. 1978 yılı devam etmektedir, gençliğin fırtınası durmadan eser. “ Bugün de Ölmedim Anne “ şiiriyle nasıl şansa yaşadığından bahsedip durur, bunun devamını da “ bugün oturdum ölümü düşündüm “ şiiriyle devam ettirir. 20 yaşında bir genç olan Ahmet Erhan’ın gençliği bu çatışmalarla birlikte şiirlerine yansır. Bir yanda yaşayan dostları, bir yanda darağacında olacak ya da olması beklenen arkadaşları. Köşede de “ bugün oturdum ölümü düşündüm, yirmi yaşında ve hayat bu kadar güzelken “ diyen Ahmet Erhan. Daha sonra ağıtlar yakılır, türküler söylenir, analar evlerde evlatlarına ağlar. “ Ağıt “ şiirinde Ahmet Erhan bu durumu “çiçekçi bana bir gül ver, sevgilime değil bir ölü için “ dizeleriyle anlatır arkadaşlarına yaktığı ağıtı. Ahmet Erhan’ın dostları bir bir eksilirken yapabileceği tek şey karanlık bir akşamda şiir yazmak oluyor. Herkesin sırları var olduğuna inanıyor, ama dostlarını yitirirken eksik bir şeylerce yaşayıp gidiyor insanlar. “ Uzun Bir Şiirin Son Dizeleri “ , Ahmet Erhan’ın Albert Camus alıntısıyla başlar, “ güneşin kendisi götürdü beni karanlığa, öylesine yoğundu ki aydınlığı, evreni bütün biçimleriyle pıhtılaştırıyor, bir karanlık parıltıya boğuyordu “ sözleriyle daha da anlam buluyor. Başlangıç şiirine “ aklımda kayalar kopuyor, duvarlar yıkılıyor “ sözüyle giriş yapıyor Ahmet Erhan, şiirin isminden uçurumlara doğru sürüklendiğimize de işaret ediyor. “ Kendi sularınca boğulan bir denizim ben, kendi taşlarınca zaptedilen bir kale “ Yıl 1980’dir, siyasi ortam yine çalkantılıdır. Sokaklarda silah sesleri eksilmiyordur, bu silah sesleri arasında Ahmet Erhan, şiirini yazmaya devam eder. “ Ölüm tutar köşe başlarını “ diye sözünü söyler, sonraları da “ paltomun bir cebine ölümü, bir cebine hayatı koydum “ hayat ve ölüm karmaşası arasında kayıp giden yaşamları işaret eder Ahmet Erhan. Bu kadar genç ölürken, şiirinde ölüm olmasın da ne olsun? Uzun Bir Şiirin Son Dizeleri’nde de “ kan mı tutuyorum avuçlarımda “ diye de yeniler bu durumu. Her yazdığı şiirden bir yakma isteği oluşur Ahmet Erhan’ın içinde, arkadaşlarından kopukken, birer birer yitirilmişken ne, neyi nasıl getirebilir kendisine? Bu da “ Yaşamayı nasıl kanıksıyorsam, ölümü de kanıksıyorum artık ( Başkalarının değil, kendi ölümümü “ dizesiyle anlam bulmaya devam eder. Ve yaşamla birlikte ölümleri görenler Ahmet Erhan’ın deyimiyle yaralı bir cırcır böceğinden ibarettir. “Milatta Önceki Şiirler “ gece yarıları söylenen ninni şiirindeki “ artık her şey bitti, geceleri sokağa çıkma “ dizesiyle bitişleri, kopuşları,korku ve umutsuzluk arasında geçip gidiyor. “ her şey bir acının bilincine varmakla başladı “ ile de devam ediyor milattan önceki şiirler. Yarınlar, doğmayacak güneşten söz edenler ve umutsuzluk silsilesinde ilerliyor. Akdeniz’e dönüşü de zor olur Ahmet Erhan’ın. Kelimeleriyle bunu özetler; “ Akdeniz’de ben kendi geçmişim ve geleceğimle birlikte, bütün insanlığın geçmişini ve geleceğini buldum. Dokunduğum şu taş, üzerinde bir takım anlamadığım dillerden sözleri taşıyan bu yazıt benden önce vardı, benden sonra da varolacak. Doğayı yitirdik belki ama bir Akdeniz çocuğu her şey akar diye sesleniyor hala “ dizeleriyle seslenir. Akdeniz arasındaki sıkışmaların resmidir bu sözcükler, bir bilinç alanıdır ki her şeye gebe olunması doğal karşılanmalıdır. Akdeniz’de hüzünle çarpışır Ahmet Erhan, bunu da dizelerine “ insan her dönüşünde bulur mu eski ayak izlerini “ diye özetler. Kendine bir dönüş karışıklığı içinde ilerler bu şiir, kendine dönmüş müdür bilinmez ama kendinle çarpıştığı bariz ortadadır. Yıl 1980’dir, bu şiir burada bitmiştir. Sonuç olarak; toparladığımızda Ahmet Erhan’ın Alacakaranlıktaki Ülkesi; kaybolan kayıp kuşakların, ölümlerin, yitirilen canların umutsuzluğu üzerine ilerleyen bir kara harita gibidir. Gri bulutların üstünüze çöktüğü kasvet ortamını da Ahmet Erhan şiir biterken şöyle özetlemiştir; “ Akdeniz’e dönüyorum! Akdeniz’e dönüyorum Anamın rahmine yeniden, yeniden döner gibi. “ ( 1980, Ahmet Erhan ) (Cem.k)
*Karadeniz'in mühdelip dalgalı bir gününde sahilde oturmuş elime aldığım bu kitabın bir hikayesi olduğunu düşünerek dalgaları seyrediyordum. Herşeyin bir hikayesi var bizim buraya bu yazıyı yazmamızın bile. Ahmet Erhan'ın bu kitabı diğer kitaplarından ayıran özellikteki; beni en çok etkileyen o hikayeden yada gerçeklikten bahsetmeliyim sizlere. Ahmet Erhan; Ankara Esat’ta yalnız yaşayan, kendi halinde bir öğretmendir. Gecenin üçünde evini polis basar. 2. şube’ye götürülür. Emniyet amiri, “ne iş yaparsın?” diye sorar. “büyük kolej’de öğretmenim.” der. Amir şaşırır: “benim kızım da orada okuyor.” polislere, “niye aldınız lan hocamı!” diyerek çıkışır. Sebep, dağdaki bir pkk’linin cebinden, Erhan’ın Alacakaranlıktaki Ülke kitabı düşmüştür." Sizler istediğiniz gibi yorumlaya bilirsiniz, nitekim Ahmet Erhan'ın bilen tanıyan gerçek okurları onun yaşantısından ve şiirinin ne denli geniş kitlelere ulaştığını gururla görmektedir. Ahmet Erhan gerek yüzünde eksik olmayan gülüşü ile gerek naif bakışları ile zıt düşmüş yazdığı ölüm temalı her şiirini bu kitaba sığdırmış, bizi ıssız kasabaların ışıksız köylerinde dahi geceleri kitabını okuyacak hallere sokmuş bir şairdir. Büyük bir şairdir. Bu kitabında üstte bahsettiğim 'Alacakaranlıktaki Ülke' şiirinin yanı sıra baş ucunuzdan dilinizin ucuna ayiramayacağiniz bir birinden güzel şiirler ikâmet etmektedir. (Bayram Demir)
Alacakaranlıktaki Ülke PDF indirme linki var mı?
Ahmet Erhan - Alacakaranlıktaki Ülke kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Alacakaranlıktaki Ülke PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ahmet Erhan Kimdir?
8 Şubat 1958'de Ankara'da dünyaya geldi. Mersin'li bir ailenin, dört kızın ardından doğan beşinci çocuğudur. Babanın işleri nedeniyle Ankara'dan göç edilmiş ve bunun üzerine çocukluğuyla ilkgençliği Mersin ve Adana'da geçmiştir. Babasının emekliye ayrılmasıyla yeniden Ankara'ya dönerler.
Çeşitli nedenlerle kısa bir süre ara verdiği lise öğrenimini Akşam Lisesi'nde tamamladı. Ardından Gazi Üniversitesi, Eğitim Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü bitirdi. Ankara'nın özel öğretim kurumlarında Türkçe-Edebiyat öğretmenliği yaptı.
Hayatının büyük bir bölümünü Ankara'da geçiren şair, 'Ankara-İstanbul Karatreni' kitabında anlaşılabilen nedenlerle, 2001 yılında İstanbul'a yerleşti.
Adana Demirspor Genç Takımı'nda futbol oynadı. O yıllarda geçirdiği ağır sakatlık döneminde şiir yazmaya başladı. 1976'da Militan dergisinde topluca yayınlanan şiirleriyle dikkat çekti. 1980 öncesi ve sonrasında ülke gençliğinin yaşadığı dramı, içerden bir ses olarak, o dönemlerde oldukça yaygın olan slogancılığa kaçmadan, kendine özgü diliyle yazması şiirini özel kıldı. Lirizm zenginlikleri ve ironiyle harmanladığı 'şimdiki zamanın duygu resmi' olarak tarif edebileceğimiz söyleyişini, neredeyse otuz yıldır sürdürüyor.
Ahmet Erhan pek çok çevrede hala ilk kitaplarıyla hatırlanmasına ve bilinmesine rağmen, şiir serüvenini yaşanan zamanla atbaşı götürmekte ve çok genç yaştaki okuyucuları tarafından da ilgiyle takip edilmekte.
Cahit Külebi, 1982 tarihli bir söyleşisinde kendisi için 'şaşırtıcı bir olgu' tabirini kullanmıştı. Ahmet Erhan, şiirleriyle hala kendisini izleyenleri şaşırtmaya devam ediyor.
ESERLERİ
Alacakaranlıktaki Ülke. İlk basımı Mart 1981'de Yeni Türkü Şiir Yayınları, İlk Eserler Dizisi'nden çıkan bu kitap, şair henüz 23 yaşındayken 1981 Behçet Necatigil Ödülü'ne değer bulunmuştur. Kitabın ikinci basımı bir yıl sonra şairin yeni kitaplarıyla birlikte Lir Yayınları'ndan çıkar. Kitabın tekrar basımları sonraki yıllarda da farklı yayınevlerinden devam etmiş ve etmektedir.
Yaşamın Ufuk Çizgisi, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi.
Akdeniz Lirikleri, Nisan 1982, Lir Yayınları, Türk Yazarları Dizisi.
Kuş Kanadı Kalem Olsa, 1984, Can Yayınları. Bu kitapta daha önce yayınlanan 'Alacakaranlıktaki Ülke', 'Yaşamın Ufuk Çizgisi', 'Akdeniz Lirikleri'nin yanı sıra, sonraki yıllarda Bilgi Yayınevi'nden ayrı kitaplar halinde çıkacak olan 'Sevda Şiirleri', ' Zeytin Ağacı', 'Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin' toplamları yer almaktadır.
Ölüm Nedeni Bilinmiyor, 1988, Can Yayınları.
Deniz Unutma Adını, Ocak 1992, Bilgi Yayınevi. 1992 Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne değer bulunmuştur.
Öteki Şiirler 1976 - 1991, Ekim 1993, Bilgi Yayınevi.
Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi, Ekim 1997, Bilgi Yayınevi. 1998 Cemal Süreya Şiir Ödülü'ne değer bulunmuştur.
Köpek Yılları, Temmuz 1998, Bilgi Yayınevi. Yayınlanmış tek öykü kitabıdır.
Resimli 'Ahmetler' Tarihi, Şubat 2001, Bilgi Yayınevi. Şairin daha önce hiçbir dergide yayınlamadığı 'Türkiye Ayağa Kalk' adlı şiir toplamı da bu kitapla ilk kez okuyucuya sunulur.
Ankara-İstanbul Karatreni, Ağustos 2001, Everest Yayınları. Şairin çeşitli dergilerde yer alan denemelerini, Ankara-İstanbul Karatrenine binip İstanbul'a göç ettiği Nisan 2001'i takip eden Ağustos'ta yayınlaması oldukça önemlidir. Şehrine vedası olarak adlandırabileceğimiz 'Daüssıla' şiiri de bunun önemini çizmek istercesine kitapta yer almaktadır.
Bugün De Ölmedim Anne, Toplu Şiirler 1, Eylül 2001, Everest Yayınları. Toplu Şiirlerinin bu ilk cildinde 'Alacakaranlıktaki Ülke', 'Yaşamın Ufuk Çizgisi', 'Akdeniz Lirikleri' toplamları yeniden okuyucuyla buluşmuş olup, Toplu Şiirler 2. ve 3. ciltlerinin yayınlanmaları beklenmektedir.
Ne Balık Ne De Kuş, Mayıs 2002, Everest Yayınları.
Kaybolmuş Bir Köpek İlanı, Ekim 2003, Everest Yayınları. Şair bu kitabıyla 2004 yılında ikinci kez Yunus Nadi Şiir Ödülü'ne değer bulundu.
Şehirde Bir Yılkı Atı, Ekim 2005, Everest Yayınları.
2006 yılı TTB Behçet Aysan Şiir Ödülü bu kitapla Ahmet Erhan'a verildi
Buz Üstünde Yürür Gibi, Seçme Şiirler, Haziran 2006, Everest Yayınları.
Sahibinden Satılık, Nisan 2008, Everest Yayınları
Ayrıca 'Kara Köpekli Adam' (roman) ve 'Anne Bu Şiiri Senin İçin Yazdım' (şiir) adlarıyla Bilgi Yayınevi tarafından basılan ve ne yazık ki tükendiğinden şu anda satışta bulunmayan çocuk kitapları bulunmaktadır.
Şair yukarda sözü edilen kitaplarına verilen ödüller dışında yaşamı ve tüm eserleriyle 1999 yılında Halil Kocagöz ve 2005 yılında Dionysos Şiir Ödüllerine değer bulunmuştur.
Ahmet Erhan Kitapları - Eserleri
- Ankara - İstanbul Kara Treni
- Deniz, Unutma Adını!
- Ne Balık Ne de Kuş
- Resimli 'Ahmetler' Tarihi
- Köpek Yılları
- Ölüm Nedeni: Bilinmiyor
- Ateşi Çalmayı Deneyenler İçin
- Öteki Şiirler
- Yaşamın Ufuk Çizgisi
- Alacakaranlıktaki Ülke
- Çağdaş Yenilgiler Ansiklopedisi
- Sahibinden Satılık
- Bugün de Ölmedim Anne
- Buz Üstünde Yürür Gibi
- Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı
- Kaybolmuş Bir Köpek İlanı
- Burada Gömülüdür 1. Cilt
- Burada Gömülüdür 2. Cilt
- Şehirde Bir Yılkı Atı
- Kuş Kanadı Kalem Olsa
- Akdeniz Lirikleri
Ahmet Erhan Alıntıları - Sözleri
- Gökyüzü maviliğinden soyunuyor Akşamdandır diyorlar, dünya hâlâ dönüyorsa Öyle dalgın, umarsız… Sorsam neyi, bağırsam kime, beni kim anlar? (Sahibinden Satılık)
- Ölüme mi yenildim, yoksa hayata mı? (Burada Gömülüdür 2. Cilt)
- Ne yerdedir, ne göktedir o - değil mi Abidin? Mutluluğun resmini yaptın mı bilmem, Ama ben onun şiirini yazmak isterim.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Bağırıyor, içimde bir kuş, durmadan bağırıyor: Şair, bir taşı oyup da içine girmenin zamanı geçti! (Bugün de Ölmedim Anne)
- Ben bir ipekböcegi değilim, Ama kozam şiirlerim benim.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- sen yollara yürürsen, çiçekler de yürür şaşarım gülüşünün ardından güneş doğmazsa bir çocuk, kapıları kırıp kırlara koşmazsa o ufuk çizgisinin düşüncesiyle özgür bedeni ışık olup da yüzüme akan düş eğninde samanyolu, ülker, çobanyıldızı o uzak kıyıların, mersinlerin kızı deyin ki, şairin yüreğinde açan bir gülmüş… (Buz Üstünde Yürür Gibi)
- Soruyor yedi yaşında bir çocuk: —Niye bu silah sesleri, niye bu ölümler baba? (Bugün de Ölmedim Anne)
- hiç kendine çarptığın oldu mu, birdenbire bir köşebaşında... (Şehirde Bir Yılkı Atı)
- Hiç değilse sığınacak bir deliliğim var.. (Kaybolmuş Bir Köpek İlanı)
- Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım Damla damla büyür beyninde bir gül Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir Dizeleri birbirine iteleyerek geçer Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım (Deniz, Unutma Adını!)
- Bütün ışıklarım sen korkmayasın diye açık (Öteki Şiirler)
- Bir ırmak donmak istiyordu kanımda, Sanki bir nar dağılmak... (Bugün de Ölmedim Anne)
- "Artık ne yapabilirim söyleyin bana, ölümün bir izdüşümü olmuşken yüreğim?" (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Ve bir televizyon tavana yakın; yalancı ışıklı geveze. Akşam olunca ona bakarlar sırtlarını dönüp de o güzelim denize.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)
- Her şeyin göreceli olduğu bir dünyada iş mi bu şimdi Değişimlerin bir türlü dönüşüme varamadığı yerlerde Aklımı teğelliyor bir çocuk durup dururken Gibi çılgınlığa, gibi serseriliğe, gibi ölüme. (Ölüm Nedeni: Bilinmiyor)
- "Bir gün anlarsın beni neden suskunum Dünya içimde konuşurken böyle." (Sevda Şiirleri - Zeytin Ağacı)
- Ölümseyerek bakıyor dünya, biz gülümseyelim (Ne Balık Ne de Kuş)
- Göçebe yürek Bağdaş kur Otur artık... (Resimli 'Ahmetler' Tarihi)
- Kapalıydı kapılar, perdeler örtük Silah sesleri uzakta boğuk boğuk Bir yüzüm ayrılığa, bir yüzüm hayata dönük Bugün de ölmedim anne … (Bugün de Ölmedim Anne)
- Bakarsın bir daha yazmam, tek sözcük bile Artık bütün kağıtlar dolu, kalemler boştur, Yıkılır yüreğimden beynime kurduğum köprüler de Bir kapı usulca örtülür, bir adam unutulur.. (Yaşamın Ufuk Çizgisi)