Alef - Jorge Luis Borges Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Alef kimin eseri? Alef kitabının yazarı kimdir? Alef konusu ve anafikri nedir? Alef kitabı ne anlatıyor? Alef PDF indirme linki var mı? Alef kitabının yazarı Jorge Luis Borges kimdir? İşte Alef kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jorge Luis Borges
Çevirmen: Tomris Uyar
Çevirmen: Fatma Akerson
Çevirmen: Fatih Özgüven
Çevirmen: Peral Bayaz
Orijinal Adı: El Aleph
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789750513404
Sayfa Sayısı: 196
Alef Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Borges Alef'te düş ile gerçek, eski ile yeni, Batı ile Doğu arasındaki ikiliklerde gidip gelen bir zenginliğin anlatısını sunuyor.
Borges'in en verimli döneminde yazdığı hikâyeleri bir araya getiren Alef, İbrani alfabesinin ilk harfi olan "alef"i merkezine alarak, bizi evrenin kökenine ve sonsuzluk düşüncesine götürüyor. Alef uzay boşluğundaki tüm noktaları kapsayan bir noktadır; bu noktadan içeri bakan kişi evreni görür ve onu kucaklar. Burası, sonsuzluğun hem başladığı hem bittiği yerdir. Zaman, kimlik ve ölümsüzlük temaları çevresinde kurulan Alef, farklı gerçeklik ve anlam katmanları vaat eden bir metin. Üstelik Borges'in bu kitapta okuruna bir de sürprizi var: Modern edebiyatın zaman ve uzam sihirbazı, kitapta sadece anlatıcı olarak yer almıyor, karşımıza hikâye kahramanı olarak da çıkıyor.
"Jorge Luis Borges, kaderi ince, yıkıcı ve empatik bir tanrının çizimlerine göre cisimleştirir."
-Riccardo Campa-
Alef Alıntıları - Sözleri
- "hakikat direnen bir zihne zorla girmez."
- "Yenilgiden hoşnutum, çünkü bu bir sondur ve ben çok yorgunum"
- Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir an’dan oluşur aslında ; kişinin kim olduğunu keşfettiği andan.
- "Bütün dünya zaten bir labirentken kendine ne diye labirent yaptırsın? "
- Şöyle düşündüm: yenilgiden hoşnutum çünkü içten içe suçlu olduğumu biliyorum, beni selamete çıkaracak tek şey var, o da cezalandırılmak. Şöyle düşündüm: Yenilgiden hoşnutum, çünkü bu bir sondur ve ben çok yorgunum. Şöyle düşündüm: Yenilgiden hoşnutum, çünkü gerçekleşti, o biz olan, biz olmuş olan, biz olacak olan bütün bu olaylarla kaçınılmaz olarak bağlantılı, çünkü tek bir olguyu dahi yok saymak ya da lanetlemek evrenin adına kara çalmaktır.
- hepimiz bir düşün gölgeleriyiz.
- belki de arayışımın bitimi kendimdim.
- "Son yaklaştıkça" diye yazmıştı Carpathilus, "anımsanan bir takım imgeler kalmaz artık, yalnızca sözcükler kalır."
- herkes müezzin olmak istiyor, kimse cemaat ya da minare olmaya yanaşmıyordu.
- Son sayfaya vardığımda, anlattığım, metni kaleme alan kendimin, o süreçteki kişiliğimin bir simgesiymiş gibi geldi, metni kaleme almak için o adam olmak zorundaydım, ve o adam olmak için de o metni kaleme almak zorundaydım, sonsuza kadar uzayabilir bu.
- Herhangi bir yaşam, istediği kadar uzun ya da karmaşık olsun, tek bir an’dan oluşur aslında – kişinin kim olduğunu keşfettiği andan.
- ayrıntılar, gerçeklerle dolup taşabilirler ama gerçeklerin anılarıyla asla.
- Düşünceye öylesine dalmışlardı ki, fiziksel dünyayı bile zar zor algılıyorlardı.
- Parerga ve Paralipamena'nın birinci bölümünde insanın başına gelen her şeyin doğum anından ölüm anına kadar, kendisi tarafından belirlenmiş olduğunu bir kere daha okudum. Bu bakımdan, her ihtimal kasıtlı, her rastlantısal karşılaşma bir randevu, başa gelen her rezillik bir tövbe, her başarısızlık esrarengiz bir zafer, her ölüm bir intihardır. Kendi bahtsızlıklarımızı kendimiz seçtiğimiz fikri kurnazca bir avuntudur; bu bireysel ereklilik gizli bir düzeni varsayar ve o bizi cömertçe, tanrısallık atfederek lanetler.
Alef İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Borges okumayan kimse, Borges'i okumamış olmanın eksikliği hissetmez ama bir kere Borges okuyan kimse, onu tekrar okumamamış olmanın eksikliği en derininde hisseder. Borges'i tekrar okuma hissi, Nabokov'un ilk okumayı küçümseyen tavrı gibi bir kaygıdan da beslenmez. İlk okumada bile sizi bir zirveye ulaştırır. Onu okumak, dünyayı tekrar tekrar keşfetmek demek, keşfederken de anlamak. Doğal olarak ona olan özlemi gidermek gibidir. Daha da basitleştirere söyleyecek olursam okumanın değerini daima yüceltmek gibi bir anlama gelir. Borges'in metin için söylediği "okur sayısı kadar anlam var" sözündeki gerçekliğe en çok da Borges'i tekrar okurken ulaşıyorsun. Borges'in birkaç öyküsü ara ara dönüp tekrar okuduğum olur. Alef de onlardan biridir. Sadece Alef'i okumak niyetindeyken tekrardan kitabı baştan okudum. Öykülerin fantastik olduğunu söylemeye gerek yok sanırım, dili büyü gibi insanı kuşatıp etkisine alır. Gerçekliğiyse insanın düş dünyasının ulaşılabileceğini noktaları göstermek açısına sihirlidir ama bütün bunlara rağmen kimse kalkıp Borges'in anlattığı hikâyelerden tek bir tanesinin bile bu dünyanın gerçekliğini zorladığını iddia edemez. Çünkü Borges'in anlattıkları insanın düş gücünün ürünüdür ve insana ait olansa bu dünyanın gerçekliğinin ta kendisidir. (Takyedin Çiftsüren)
Evreni edebiyatta özetleyen yazar “ olarak anılan Borges “Alef” öykü kitabındaki mistik, allegorik ögeleri bilim kurgu ile ustaca harmanlamış. Kitaptaki öyküler yüzeysel olarak okunduğunda müthiş akıcı ve okuru merakta bırakan bir kurgu içinde soluksuz izleniyor. Ancak derinlemesine irdelendiğinda felsefik içeriğini kavramak bir hayli emek gerektiriyor. Borges, büyülü paralar, gelecek ve geçmişin iç içe geçtiği çarklar, düşlerden varedilen katiller, yüzyıllardır yaşayan “ölümsüzler” lerden sözeder. Alef ise evrendeki bütün noktaları içeren bir tek noktadır. Bir tek nokta evrendeki bütün noktaları nasıl içerebilir? Bu konuya açıklık getirebilmek için Borges’in Zahir adlı hikayesinden yola çıkabiliriz İslâmda "Zahir", Allahın 99 adından biridir. Görünen, belli olan, var olandır. Çünkü Allah her yerde vardır. "Bâtin" ise örtülü olan, gizlenmiş olan anlamındadır.Kuran hem zahir açısından incelenebilir hem de batın. Ancak batınî incelemenin bu yönde eğitilmiş kişilerce yapılması gerektiği söylenir. Çünkü kavranması çok güç olan Allah’ın, bilgisizler tarafından incelenmesi onlara yıkım getirecektir. Bu nedenle konunun ancak aydınlanmış, eğitimli kişiler tarafından ele alınması zorunlu olacaktır. Bu bakış açısına Sufiler (sufi = saf, arı) karşı çıkmış batının herkese açık olduğunu ve dileyen herkesçe görülebileceğini söylemişler. Zahir adlı öyküsünde Borges bir para gördüğünü ve bu paranın aklını başından aldığını söyler. Zahir adlı bu paraya bakınca hummaya tutulmuş gibi olur. Bu para, dünyadaki gelmiş geçmiş bütün paraları içermektedir. (s 94-95) “Bu para soyuttur. Bu para gelecek zamanları da içinde barındırır. Banliyoda bir gece, ya da Brahms’ın bestelediği bir müzik, haritalar, satranç ya da kahve olabilir. Değişkendir. Önceden kestirelemeyecek zamandır. Zamanın bitimsizliğidir. İnsanın özgür iradesinin simgesidir...” düşünceleri aklına dolar. Olanları kavrayamayan Borges daha önce bu aydınlanmayı yaşayan arkadaşı Julie gibi delireceğini düşünür. Allah’ın en karmaşık niteliğini görmüştür: “paranın önce ön yüzünü sonra da arka yüzünü gözümün önüne getirebildiğim zamanlar olmuştu (zahir ve batın) şimdi her iki yüzünü de görebiliyordum. " (Tam aydınlanma) diye öyküsünü bitirir. Borges için Tanrı bir küre, merkezi her yerde, çevresi hiçbir yerdedir. Geçmiş ve gelecek bitimsizse “ne zaman?” kavramı oluşamaz. Her yaratık sonsuza eşit uzaklıktaysa “nerede ?” kavramı oluşamaz. Bu mantık düzenini sürdürürsek hiç bir kimse hiç bir zaman hiç bir yerde değildir. Evrenin tüm noktalarını aynı anda birden gören Borges, Alef'te tanrıyı kavramıştır.Alef onun için bütün noktaları içeren tek bir noktadır. Sonsuz ve bitimsizdir. Borges kendini öncesiz ve sonrasız bir nehirde akıp giden bir noktadır. “Son olarak iki gözlem daha eklemek istiyorum; birincisi Alef’in özü ikincisi adı üzerine. Bilindiği gibi Alef İbrani alfabesinin ilk harfidir... Kabala’da bu harf katışıksız hem de sonsuz olan tanrının, En Soph’un başını tarif etmek için kullanılır. Alef’in hem göğü hem yeri gösteren bir insan biçiminde olduğu da söylenir, bu insan aşağıdaki dünyanın yukarıdakinin aynası olduğunu ifade edermiş...” “Kahire’de Amr camiinin orta avlusunu çevreleyen sütunların birinde tüm alemin olgusunun yattığını bilirler... sütunun yüzeyine kulaklarını dayayanlar kısa bir süre sonra yoğun bir gürültü duyduklarını söylerler; cami yedinci yüzyıldan kalmadır sütunlar da islam öncesi tapınaklardan gelmiştir.” (bütün zamanın dinleri) “Şu Alef taşın yüreğinde mi. O bodrumda her şeyi gördüğümde Alef’i mi gördüm ve şimdi unuttum mu? Zihinlerimiz elek gibi; unutkanlık içeri sızıyor; ben de aradan geçen yıpratıcı yılların etkisiyle Beatriz’in belleğimdeki yüzünü çarpıtıyorum ve yitiriyorum.” Telekominikasyon kehaneti 1945 yılında yazılan Alef ayrıca, bir telekominikasyon kehaneti olarak yorumlanabilir. İnternet teknolojisi yer, mekan olgusunu ortadan kaldırmaktadır. Bilgisayarının başına oturan herkes (bir nokta) aynı zamanda dünyadaki bütün noktaları içermektedir. İnternet mekân olgusunu da ortadan kaldırmıştır. Bilginin yanı başınızdaki odadan mı yoksa kıtalar ötesinden mi geldiği hiç önem taşımamaktadır. Bilgi bir “tık” ötemizdedir. Alef’te Danieri çağdaş insanı şöyle över. “çağdaş insanı şöyle görüyorum: en gizli, en kutsal hücresine, sözgelimi şatosuna bile kapanmış olsa gene de donanmıştır; telefonlarla, telgraflarla, gramafonlarla, radyolarla, sinema perdeleriyle, göstericilerle, sözcüklerle, tarifelerle, el kitaplarıyla, bültenlerle ...” Danieri böylesine donanmış bir insan için sahici bir yolculuğun artık gereksiz olacağını belirtir. “Yirminci yüzyılımız Muhammet’le dağın öyküsünü tersine çevirmiştir. Bugün artık dağ çağdaş Muhammet’e geliyor” der 1982 yılında henüz kişisel bilgisayarlar yeni yeni evlerde yerlerini almaya başladığında Borges, dünyanın henüz “Aleflenmediğini” söyler. Yani insanlar bulundukları noktadan henüz evrenin bütün noktalarına ulaşmış değillerdir. O günlere oranla, bugün Alef'e dünyasına çok daha yakınız. (Şiir Sever)
Pek inceleme diyemeyeceğim ama bir kaç satırla kişisel fikrimi belirtmek istedim. İlk söyleyeceğim şey çok etkilendim, ama öykülerden ve kitaptan ziyade Borges'in okuma aşkından, bu kadar çok okumuş ve hafızasını kitaplarla doldurmuş olmasından. Kitaptan kitaba atlayarak öyküler labirenti kurmuş olmasından çok etkilendim. Okurken bariz belli ediyor kendisini bu durum. Çok okumuş, çok yazar, çok kitap geçmiş elinden, kutsal kitapları okumuş, mitolojileri okumuş. Okumuş da okumuş. :) Bir parça hayranlık ve kıskançlık karışımı bir his oluşturdu bu durum bende. Aslında başta kitaba hiç giremedim, zorlandım diyebilirim, hatta sıkıldım ve ne okuyorum olduğum dahi oldu. Ama bir noktadan sonra(ki bana göre Emma Zunz öyküsü) öyküler inanılmaz güzelleşti, çok etkileyici oldu ve kendimi kitabın havasına kaptırmış olduğumu fark ettim. Bitince ne çabuk bitti gibi. Tek üzüntüm keşke Borges'in dokunduğu öyküleri, kitapları (kitap/odysseia--1955, kitap/binbir-gece-masallari-1-1--170301 ilk aklıma gelenler şuanda) okumuş olup da bu kitabı okusaydım. ASTERION’UN EVİ - AVERROES’İN ARAYIŞI - ZÂHİR - LABİRENTİNDE ÖLEN KRAL - İKİ KRAL VE İKİ LABİRENT öykülerini ayrıca sevdim. Herkese keyifli okumalar. (NigRa)
Alef PDF indirme linki var mı?
Jorge Luis Borges - Alef kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Alef PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Jorge Luis Borges Kimdir?
Jorge Francisco Isidoro Luis Borges Acevedo veya bilinen adıyla Jorge Luis Borges (d. 24 Ağustos 1899 - ö. 14 Haziran 1986), Arjantinli öykü ve deneme yazarı, şair ve çevirmen. Büyülü gerçekçilik akımının önde gelen isimlerindendir ve gerçeküstücülük konusunda yazdığı denemeleri ile ünlüdür.
Borges, 24 Ağustos 1899 tarihinde Buenos Aires'te doğdu. Babasının annesi İngiliz olduğu ve evde iki lisan birden konuşulduğu için daha çocukken her iki lisanı da çok güzel konuşabiliyordu. Oğluna satranç tahtasında Zeno'nun paradoksunu öğreten Jorge Guillermo Borges avukat ve psikoloji öğretmeniydi. Evlerinde Borges'in muhayyilesini sürekli olarak işgal edecek bir bahçe ve kütüphane vardı.
Babasının görme yetisinin azalması üzerine, aile tedavi için I. Dünya Savaşı'ndan önce (1914) Cenevre'ye taşındı. Burada kaldıkları süre boyunca Borges Calvin Koleji'ne devam ederek, Lâtince, Fransızca ve Almanca öğrendi. Sembolizm akımının örneklerinden Verlaine, Rimbaud ve Mallarmé'in eserleriyle bu sırada tanıştı. Schopenhauer'a olan sevgisi ve Walt Whitman'ı keşfetmesi de Cenevre'deyken başladı.
Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra ailesiyle birlikte İspanya'ya taşındı. Borges artık yazar olmaya karar vermişti, babasına 1870'lerde geçen bir roman yazmaya yardım ediyordu. Birkaç edebi gruba girme çalışmasından sonra, kendine akıl hocası buldu: Endülüslü şair Rafael Cansinos-Asséns. Onun etkisiyle kendisini "ultraistler" grubundan saymaya başladı ama kısa zamanda aidiyet hissinden sıkılarak kimseye bağlı olmadan birşeyler yapmaya çalıştı. Denemelerle ve şiirle pasifizm, anarşi, Rus devrimi gibi bâzı şeyleri övdüğü, genel düşüncelerini dile getirdiği iki kitap yazdı. Ama sonra yazdıklarından utanarak, her iki kitabı da İspanya'dan ayrılmadan önce imha etti.
1921'de ailesiyle Buenos Aires'e geri dönmesinden sonra, babasının arkadaşı Macedonio Fernandéz'in düşüncelerinden etkilenmesi, düşüncenin yeni yollarına yönelmesine neden oldu. Fernandez'in düşünceleri Schopenhauer, Berkeley ve Hume'ün bir yansıması idi. Edebi stili ekzantrik ve düşünce tarzı karmaşıktı. Borges'e en büyük etkisi her şeye kuşkuculukla bakmasını sağlamasıdır.
1923'te ilk kitabı olan Buenos Aires Tutkusu (Ferver de Buenos Aires)'i çıkardı. 1924-1933 arası Borges için oldukça heyecan verici bir zamandı. Bu dönemde pek çok yazısı ve şiiri basıldı. Luna de Enfrente 1925'te, San Martin Defteri (Cuaderno San Martin) 1929'da basıldı. 1933-1934 yıllarında Critica'da Alçaklığın Evrensel Tarihi (Historia universal de la infamia) yayımlandı. Bu öykü dizisi, önceden basılmış bâzı hikâyelerden alınan karakterler ve fikirler üzerine yeniden hikâye yazmakla oluşmuştu. Gerçeği ve hikâyeyi harmanladığı bu hikâyeler gerçeküstü bir otantizm taşıyorlardı. Daha sonraları bu tarz "büyülü gerçekçilik"in ilk örneklerinden sayılacaktı. Ama onun asıl kariyeri 1935'te yazdığı "Borges stili"nin ilk örneği denilen, hayâli bir romanı eleştirdiği Al-Motasim'e Bir Bakış isimli öyküsüdür. 1936'da denemelerini topladığı "Sonsuzluğun Tarihi Historia de la Eternidad" basıldı. Bu sırada maddi sıkıntılar çekiyordu, bu nedenle 1937'de Belediye Kütüphânesi'nde çalışmaya başladı. Kütüphânedeki işi hafif olan yazar, iş günlerinin kalanını klâsikleri okuyarak ve modern edebiyatın uluslar arası örneklerini İspanyolca'ya çevirerek geçirmiştir. Virginia Woolf'un ve William Faulkner'ın kitapları İspanyolcaya ilk kez bu dönemde Borges tarafından kazandırılmıştır. Yaratıcılığını kaybetmekten korkan Borges, eşşiz bir eser yazmak istedi ve Pierre Menard, Don Quixote'un Yazarı'nı kaleme aldı. Ardından da Tlön, Uqbar, Orbis Tertius geldi. Her iki hikâye Victoria Ocampo'nun Sur edebiyat dergisinde yayınlandı. Bunların başarısının verdiği motivasyonla Babil Kütüphanesi'nin çalışmalarına başladı. 1941'de bu öykülerin toplandığı Yolları Çatallanan Bahçe basıldı. Aynı hikâyeler toparlanarak Artifices'e eklendi ve ve 1944'de Ficciones adıyla yeniden basıldı. 1942'de "Bustos Domecq" takma adı altında Adolfo Bioy Casares ile birlikte polisiye hikâyeler dizisi olan Don İsidro İçin Altı Problem'i yazdılar. Felsefe, gerçekler, fantazi ve gizemleri harmanladığı bu yeni öykülerin yanında, El Hogar'da anti-semitizmi, faşizmi ve nazizmi eşeltiren politik makaleler de yazıyordu. Bu makalelerle oldukça tanındı. 1946'da Juan Peron'un iktidara gelişiyle, kütüphânedeki işinden atıldı. Bu işten atılma onun için bir tür kurtuluş olmuştu, çünkü hem Arjantin'den Uruguay'a kadar pek çok yeri gezip, Budizm'den Blake'e kadar pek çok konuda seminerler veriyor, hem de iyi para kazanıyordu. Ama ailesi Peron'un baskıcı rejiminde zor günler geçirdi, annesi ve kız kardeşi hapse girdi. 1949'da ikinci önemli kısa hikâyeler kitabı Alef (El Alef)basıldı.
1955'de Peron devrilince Borges hayâlindeki meslek olan Arjantin Ulusal Kütüphânesi Müdürlüğü'ne getirildi. Ailesinden gelen hastalık nedeniyle görme bozukluğu çeken Borges bu dönemde görme yetisini tamamen kaybetti. "Bana aynı anda hem 800,000 kitabı hem de karanlığı veren Tanrı'nın muhteşem ironisi" diyerek bu gerçeği kabullenmiştir. (Umberto Eco unutulmaz romanı Gülün Adı'nda yer alan ana karakterlerden kör kütüphaneciyi Borges'ten esinlenerek oluşturmuştur.) 1956'da Buenos Aires Üniversitesi'nde İngiliz ve Amerikan edebiyatı profesörlüğüne atandı ve 12 yıl bu görevi yürüttü. 1961'de Samuel Beckett'le birlikte Uluslararası Yayımcılar Ödülü'nü (Formentor Ödülü) kazandı. Bu ödül ona gecikmiş bir uluslararası ün kazandırdı. Gözlerinin görmeyişini şiire yönelerek telâfi etmeye çalıştı. 1970'li yıllarda ABD'de çeşitli üniversitelerde dersler verdi. 1973'te Peron geri dönünce, görevinden istifa etti. Ders vererek ve yolculuk yaparak geçirdiği zamanın meyvesi 1975'te basılan toplama hikâyelerin olduğu Kum Kitabı (El libro de arena) oldu. Dünya gezilerinin sonucu ona eşlik eden Maria Kodama'nın resimlerini çektiği yazılarını ise kendi yazdığı Atlas(1984)'la sonuçlandı.
Zannedilenin aksine, Nobel ödülünü alamadan 87 yaşında, 14 Haziran 1986'da Cenevre'de karaciğer kanserinden hayatını kaybetti.
Jorge Luis Borges Kitapları - Eserleri
- Kum Kitabı
- Alçaklığın Evrensel Tarihi
- Sonsuz Gül
- Alef
- Ficciones
- 25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler
- Ölüm ve Pusula
- Brodie Raporu
- Yedi Gece
- Atlas
- Düşsel Varlıklar Kitabı
- Yolları Çatallanan Bahçe
- Sonsuzluğun Tarihi
- Yaratan
- Şifre
- Rüyalar Kitabı
- Dantevari Denemeler - Shakespeare'in Belleği
- Olağanüstü Masallar
- Borges Sekseninde - Sohbetler
- Öteki Soruşturmalar
- Borges ve Ben
- Şu Şiir İşçiliği
- İngiliz Edebiyatına Giriş
- Gölgeye Övgü
- Tartışmalar
- Evaristo Carriego
- Don Isidro Parodi'ye Altı Bilmece
- Altın ve Gölge
- Xewn ü Xeyal
- Bustos Domecq Vakayinameleri
- The Story from Rosendo Juarez
- The South
- Alef
Jorge Luis Borges Alıntıları - Sözleri
- Hayat ölümsüz olmayacak kadar fakirdir aslında. (Sonsuzluğun Tarihi)
- Xew dûrketina ji dinyayê bû. (Xewn ü Xeyal)
- mantık denen şey bir deliliktir.. (25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler)
- ... beni derinden ilgilendiriyor, ama -nasıl söyleyeyim?- vazgeçilmez gelmiyor bana. (Ficciones)
- ...Sonsuzluk daha bereketli 1icattır. Akla mantığa sığmaz oluşu doğrudur ancak sıradan zamanın akışı da öyle değil midir zaten? Sonsuzluğu inkar etmek, şehirlerle, nehirlerle, şenliklerle yüklenmiş yılların topyekün ortadan kalktığını farz etmek, onların topyekûn kurtarıldığını hayal etmek kadar, hatta ondan daha az inandırıcıdır... (Sonsuzluğun Tarihi)
- Müslüman inanışına göre, Allah akıl melekesine sahip üç tür varlık yarattı: Nurdan yaratılmış Melekler; ateşten yaratılmış Cinler (tekil hali 'Jinnee' ya da 'Genie') ve topraktan yaratılmış İnsanlar. Cinler, Adem'den binlerce yıl önce, siyah, dumansız bir ateşten yaratıldılar; beş sınıfa ayrılırlar. Bunların arasında iyi ve kötü Cinler ile erkek ve dişi Cinler'i görüyoruz. Evrenbilimci El-Kasvini, "cinler şeffaf bedenli hava hayvanlarıdır, kılıktan kılığa girebilirler" diyor. Kendilerini ilk önce bulut ya da kocaman sütunlar olarak gösterebilirler; ama biçimleri yoğunlaştığında, belki bir insan, bir çakal, bir kurt, bir aslan, bir akrep ya da bir yılan biçiminde görünür olurlar. Bazıları gerçek mümin, diğerleriyse sapkın ya da dinsizdirler. (Düşsel Varlıklar Kitabı)
- Biri dedi ki: Sen uyanıklığa değil, önceki bir düşe uyanmışsın. O düş, bir başka düşle sarmallıdır, o da bir başkasıyla ve bu böyle sonsuza kadar gider, sonsuz da kum tanelerinin sayısıdır. Geriye dönerken izlemen gereken yolun sonu yoktur ve sen bir daha gerçekten uyanmadan öleceksin. (Ölüm ve Pusula)
- Yalnızlık bana acı vermiyor, insanın kendisine ve kendi huylarına katlanmasıyla hayat zaten yeterince zor. (Kum Kitabı)
- "Hiç aklımda olmadan, böyle bir şeyin başıma geleceğini hiç düşünmeden, inzivaya çekildim. Bir tutukluya dönüştüm, bir hücreye kapandım, ve şimdi anahtarı bulamıyorum; kapı açık da olsa çıkmaya korkacağım." (Öteki Soruşturmalar)
- Belki de yoksul, ilkel yaşamlarının tek serveti kindi ve bu yüzden kinlerini biriktiriyorlardı. Hiç farkında olmadan birbirlerinin kölesi olup çıktılar (Brodie Raporu)
- . Şimdi istediğim şey barış, düşüncenin ve dostluğun hazzı. Ve çok hırslı görünse de sevme ve sevilme duygusu. ... (Borges ve Ben)
- ... ne bir söz, ne bir özlem, ne de bir anı, hiçbir şey bize dokunmadığında biz çoktan ölmüşüzdür. Ben ölü olmadığımı biliyorum. (Altın ve Gölge)
- Oscar Wilde, insanın, hayatının her anında, olmuş olduğu her şey ve olacağı her şey olduğunu yazar. (Atlas)
- . Bir kitap, fiziksel nesneler dünyasında fiziksel bir nesnedir. Bu bir dizi ölü semboldür. Ve sonra doğru okuyucu gelir ve kelimeler daha doğrusu kelimelerin ardındaki şiir, çünkü kelimelerin kendisi sadece semboldür, canlanır ve kelimenin yeniden dirilişini yaşarız. ... (Şu Şiir İşçiliği)
- ...ilahi iyilik kötülüğü tüketti, sonsuz hayat ölümü, güzellik sefaleti eritti içinde... (Sonsuzluğun Tarihi)
- "Dante, bir tanrı bilimci, inançlı, erdemli bir insan olarak günahkarları mahkûm ediyor ama duygusal olarak ne mahkûm ediyor ne de bağışlıyor" (La poesia di Dante, 78) (Dantevari Denemeler - Shakespeare'in Belleği)
- Kipling'in yazdığı herhangi bir sayfada ki onun eserlerinde tüm Hindistan ve bir şekilde tüm yerküresinin özeti bulunduğundan... (25 Ağustos 1983 ve Diğer Öyküler)
- Bradley, şimdiki anın, bize doğru akmakta olan geleceğin, geçmişin bağrında parçalanıp dağıldığı an olduğuna inanır; başka bir deyişle, var olmak, yok olup gitmekte olan bir var oluştur; ya da Boileau’nun özleme kapılmadan dediği gibi: ‘Le moment où je parle est deja loin de moi.’ [Konuşmaya başladığım an, daha şimdiden uzak benden.] (Atlas)
- "Yaşadığımız dünya bir yanılgı, gülünç bir yanılsamaydı." (Alçaklığın Evrensel Tarihi)
- Geçmişimin maskelerinden kurtulacağım, ölüp tamamen unutulunca. (Atlas)