diorex
Dedas

Allah'ın Kızları - Nedim Gürsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Allah'ın Kızları kimin eseri? Allah'ın Kızları kitabının yazarı kimdir? Allah'ın Kızları konusu ve anafikri nedir? Allah'ın Kızları kitabı ne anlatıyor? Allah'ın Kızları PDF indirme linki var mı? Allah'ın Kızları kitabının yazarı Nedim Gürsel kimdir? İşte Allah'ın Kızları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.05.2022 15:00
Allah'ın Kızları - Nedim Gürsel Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Nedim Gürsel

Yayın Evi: Doğan Kitap

İSBN: 9789759916510

Sayfa Sayısı: 288

Allah'ın Kızları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kitapları neredeyse dünyanın bütün dillerine çevrilmiş usta edebiyatçımız Nedim Gürsel, 10 yıl aradan sonra muhteşem romanla döndü. Bu baş yapıtın 2008'in en çok konuşulan romanı olacağından hiçbir kuşkumuz yok.

Allah'ın Kızları Alıntıları - Sözleri

  • Ateşten bir gömlektir sevda.Giyince teni yakar, acıtır, sonunda zehirleyip öldürür.
  • Sonumuzu sen hayır eyle Yarabbi.
  • Ey Muhammed! Kabeyi yıkmaya gelen fil sahiplerine Rabbinin ne ettiğini görmedin mi? Onların düzenlerini boşa çıkarmadı mı? Onların üzerine sert taşlar atan sürülerle kuşlar gönderdi.Sonunda onları yenilmiş ekin gibi yaptı.
  • Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar.
  • "Eşhedü en la ilahe illallah ve eşhedü enne Muhammeden Resulullah"
  • Allah, öleceklerin ölümleri anında, ölmeyeceklerin de uykuları sırasında ruhlarını alır.
  • Peki,neye benziyordu Allah. Nasıldı?
  • İnsanoğlu aşkının peşindeydi, önü ve sonu karanlık olan yaşamına bir anlam, bir amaç ararken..
  • Önce Söz yoktu, hayır. Önce bu kum denizi, bu taşlar, bulutsuz mavi gökte yakıcı güneş vardı. Önce bulut, önce yağmur, önce dağlar ve yıldızlı gökyüzü vardı.
  • Gizli sevda işte ölümden beter.

Allah'ın Kızları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

ALLAH'IN KIZLARI VE İNANÇ ÖZGÜRLÜĞÜ İLE İLGİLİ BİR İNCELEME: Nedim Gürsel, Cumhuriyet ve Milliyet gazetelerinde yazılarını çokça okuduğum biri olduğundan, kitaplarını hiç merak etmediğim bir yazardı. Fakat dinlerin, tanrıların, inançların dayandığı temellerle ile ilgili kitaplara yöneldiğim son bir yılda, 1000kitap com.’da rastladım onun “Allahın Kızları” kitabına ve aldım, okudum. Gürsel bu kitabında dedesi ile Manisa’da geçirdiği çocukluk günlerine, dedesinin askerliği vesilesi ile Arabistan çöllerine, savaş günlerine ve İslam’ın, Hz. Muhammed’in doğuşuna hüzünlü bir yolculuk yapıyor. Zaman zaman İslam öncesi Kâbe’de ‘Allahın Kızları’ diye anılan üç put, Lat, Uzza ve Menat’ın gözünden bakıyor hadiselere. Fakat ateist olduğunu bildiğim yazar İslam dini ve dini değerlerle ilgili o kadar saygılı bir dil kullanıyor ki, zaman zaman “Yoksa Gürsel dini bütün bir mümin olmanın özlemini çekiyor, kendisinin de erken yaşta babası öldüğünden kendisini Hz. Muhammed’le özdeşleştiriyor mu?” demekten kendimi alamadım. Ayrıca, kitapla ilgili okuduğum bir incelemede, yazar kitabını tanıtırken sanki ısıracakmış gibi ona saldıran, bir kelime dahi onu konuşturmamak üzere kurgulanmış güruhla ilgili videoyu gürünce gerçekten hayretler içinde kaldım ve ‘işte, cehalet ve Talibanlaşma bu olmalı’ diye düşündüm. Ona saldıran bu şuursuz ve haddini bilmezler, büyük ihtimalle ya kitabı hiç okumamışlar, ya da İslam, Hz Muhammed ve Kur-an’dan habersiz olmalıydılar ama bütün söylenecek sözü olmayan cahiller gibi onlar da hiç susmadan konuşuyor, yaygara koparıyorlardı... Bu kitapta, İslam Tarihi’nin temel kaynaklarından olan İbn İshak’ın “Hz. Muhammed ve Gazveleri” kitabı kadar derin bir Hz. Muhammed, İslam ve İslam öncesi tasviri var fakat görünen o ki, yaygaracılar bunu anlayacak bilgi ve birikimden mahrum olmalıydılar. Yazar kitabında, Menemen kalkışması ve Ekmekçi İbrahim’in oğlu ve yazarın çocukluk arkadaşı İsmail’i boğazlamasına da yer vererek belki de “Allah’a tam teslim olmuş bir mümin olmanın illa da dünya ve ahiret huzuru ve saadeti sağlamadığına da vurgu yapmak istemiştir diye düşündüm. Bu kitabın beni en çok etkileyen yönü ise, benim de çocukluğumdan beri hiç aklımdan çıkmayan ve beni daima dehşete düşüren bir konuya değinmiş olmasıdır. Bize hep Hz. Muhammed’in putları yıktığı, İslam’ın yüceliği, onun güzel ahlakı vs söylendi durdu ama Hz. Muhammed yeni bir din ve Tanrı tebliğ ederken, Araplar dinsiz ve Tanrısız bir hayat sürmüyorlardı ki... Onların da dini, Tanrıları, gelenekleri, görenekleri vardı ve Muhammed’in yıktığı putlar değil, aslında bir tolumun atalarından miras kalan kadim dini, inancı, gelenek ve görenekleriydi elbette. Şimdi bir an düşünelim, dedeniz, babanız, kardeşleriniz belki de yanınızda küçük oğlunuz, emmi dayı, hep birlikte camide Cuma veya bayram namazına hazırlanıyorsunuz ve biri çıkıyor cemaate, ‘yapmakta olduğunuz ibadetlerin saçmalığından, yanlış olduğundan bahisle, sizler ve inancınızla alay ediyor, tehditlerde bulunuyor. Ve kendine, sizin bilmediğiniz, duymadığınız bir Tanrı’dan vahiy geldiğini, bundan böyle ibadetlerin kendi söylediği gibi yapılacağını, aksi halde sizleri kesip asacağını, cesetlerinizi dipsiz kuyulara atacağını, kurda kuşa, köpeklere yedireceğini, eviniz, hayvanlarınız, bağ bahçe ve bütün mülkleriniz, eşiniz, kızlarınız, ana, bacılarınızın, köle / cariye olarak savaşçılar arasında paylaştırılacağını, satılacağını” söylediğini bir düşünelim. Bundan daha dehşet verici ne olabilir?.. İşte Hz Muhammed’in yaptığı tam olarak budur. Nedim Gürsel kısaca buna da değinme cesareti de göstermiş... Elinize aldığınızda bırakamayacağınız kadar sürükleyici ve özellikle Osmanlı'nın çöküşü, İslam ve İslam öncesi, Hz. Muhammed ile ilgili onlarca kitaptan öğrenemeyeceğiniz kadar bilgi dolu bir kitap. Okuyarak kalın. ALINTILAR Uzzâ “Sonra Kuryeş'ten Muhammed adında biri çıktı, Allah'ın bizden yüce olduğunu söylemeye, yaymaya başladı. O'na eş koşulamayacağımızı, mahşer gününde mizan kurulup herkesin bu dünyada işlediklerinin tartılacağını, Allah'ı bir sayanların, yalnızca O'na kulluk edenlerin cennete, bize tapan, bize kurban kesenlerin cehenneme gideceklerini vadetti durdu.” (Sayfa 51) Manat: "Kudeyd'de, dağların ortasında gün boyu güneşin kızdırdığı, gece deli rüzgârın aşındırdığı bir kaya parçasından ibarettim. Sonra düzeltip parlattılar beni, kadın suretine soktular. Elime de bir makas verdiler, kaderlerinin ipliğini dilediğim zaman keseyim diye. Ben de hiç beklemedim, hamarat bir terzi gibi yıllarca çalıştım durdum. Savaştıklarında ölülerinin, kan davası güttüklerinde bazen bütün bir aşiretin, yalvarışlarına aldırmadan diri diri toprağa gömdüklerinde kız çocuklarının kaderlerini hep ben kestim." (Sayfa 88) “Bedir İslam'ın ilk savaşı, Tevhid'i kurtarmak şöyle dursun onu dayatmanın ilk aşamasıydı. Bundan böyle Allah'ın elçisine boyun eğip biat etmeyenlere hayat hakkı tanınmayacaktı. Peki ya inanç özgürlüğü, ya kuşku duyanlar, O'na eş koşmasalar da, Allah'ın birliğini inkar edenler ya da bunu umursamayanlar, onların akıbeti ne olacaktı? Asıl bu sorulara bir cevap bulmak gerekiyordu, evrenin ve yaratılışın sırlarına değil. O sırlar nasıl olsa hiçbir zaman çözülemeyecek, zaman geçip bilim ilerledikçe sırların sınırları da genişleyecekti.” (Sayfa 225) https://www.youtube.com/watch?v=3kcbPUJ5RbI (Halil Korkmaz)

RABBİNİZ ERKEK ÇOCUKLARI SİZE ÖZEL KILDI DA, KENDİSİNE MELEKLERİ KIZ ÇOCUĞU MU EDİNDİ? GERÇEKTEN, SİZ ÇOK BÜYÜK SÖZ SÖYLÜYORSUNUZ. (İsra Suresi 40. Ayet) Kitabın isminden de anlaşılacağı üzere, romanın ana konusu İsra Suresi 40. Ayet’inde geçen, müşrikler tarafından hâşâ Allah’ın kızları olarak tanınan Lat, Uzza ve Menat isimli putlarla ve İslam’ın başlangıcı ile ilgili diyebilirsin; ama okurken kitabın içinde kendini de görürsün, yazar çünkü seni romanın karakteri yaparken roman içindeki anının da karakteri yapıyor ve sana kitap yazdırıyor. Kitap içindeki anıları okudukça kendi çocukluğundan, din ile tanışmandan bire bir uyumlu satırlar okuyorsun. Deden belki Osmanlı’nın son dönemlerinde yaşamamıştır, belki de kitaptaki deden gibi inançlı değildir belki de bir Osmanlı gazisi de değildir veya Piç İsmail diye sana sorgu yaptıran bir arkadaşın da yoktu, adı İsmail olsa bile lakabı piç değildi ama sen sayfaları okurken her bir şey aslında senin küçüklüğünden olan şeyler olduğunu fark edeceksin. Düşünmeyi seviyorsan, çoğunluğa uymayıp her zaman kendi fikrini üretmeyi seviyorsan bu kitap sana çok şeyler katacak emin olabilirsin. Bakma farklı kişilerin bu kitap hakkında dediklerine, Kitapyurdu bu kitabı satmıyormuş diye önemseme, Beyoğlu 2. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından, “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etme ve halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri aşağılama” suçundan dava açılmasını da önemseme, oku sen bu kitabı ve okurken de düşün ve emin ol genel olarak hiçbir şekilde rahatsız edici bir şey olmadığını fark edeceksin kitapta. Okuyunca göreceksin ki sadece sana farklı yönden birkaç konu üzerinde düşünme yeteneği verecek. Kitap hakkında söylenilen olumsuz sözler belki sende bir acaba hissi oluşturuyor olabilir ama şunu da söylemek isterim ki bu kitabın gerçek yazarı yani sen değil, seni yazar gibi hissettiren gerçek yazarı 2009 yılında “Türkiye Yayıncılar Birliği İfade Özgürlüğü Ödülü” nü kazanmış; çünkü biliyorsun ki herkesin bir ifade özgürlüğü vardır ama ifade özgürlüğü adı altında da kimseye saygısızlık ve hakaret etme özgürlüğümüz de yoktur. Onun için Nedim Gürsel bu güzel romanının içeriğinde hiçbir şekilde hakaret ve incitici şekilde kullanmamış kalemini, provokatif bir yönü ise hiç yok, okuyunca sen de göreceksin ki sadece yaşanılan dönemden ve İslam kaynaklarında yazanları kaleme almış ve biraz da düşünceler ortaya atmış; yani yazar/Salman-Rushdie ‘nün yaptığını, bir yerlere sert bir şekilde dokunma girişimini yapmamış, hakarete, incitmeye, sinir etmeye gitmemiş, bir modaya kapılıp hareket etmemiş ve yine okuyunca göreceksin ki böyle bir şey yapmaması kitaba daha gerçekçi bir hava vermiş, içinde olan sorgulara ise cevap vermek gerçekten de zor olmuş. Garanik olayını bilir misin, hani şu şeytan ayetleri meselesini, evet hani Salman Rushdie böyle bir roman yazmıştı da İran tarafından ölümü helal görünmüştü, Aziz Nesin de bu kitabı Türkçeye çevirmek istemiş hatta bir bölümünü de Aydınlık gazetesinde yayınlamış ve sonrasında da gelen tepkiler sonucu tarihimizin hemen hemen en ayıp, en üzücü olaylarından biri olmuştu. Evet evet, doğru hatırladın Sivas’ta, Madımak Oteli’nde Cuma namazından çıkan cemaat “Allah’ım bu senin ateşin” diyerek hani belli bir kesimi yakmışlardı ya işte o olay. Kitap içinde Garanik olayına da değiniyor yazar ve bunları da Kur’an’dan ayetler ile destekliyor, şeytan ayetlerini o kadar güzel ve sağlam şekilde anlattığını göreceksin ki ya doğruluğunu kabul etmen gerekecek ya da red edebilmen için Kur’an’ı okuman ve daha çok araştırman gerekecek, Arapça değil Ama Türkçe okuman gerekecek, Türkçe okumalısın ki hakkında bir bilgin olsun, bir şeyler savunabilesin. Türkçe okuduğunda da ama bazı kelimeleri Arapçaları ile kıyaslaman da gerekecek ve dikkat etmeni isterim ki bazı isimler vs. Türkçeye çevrildiğinde sanki kutsallığını kaybedecek gibi. Mesela; Kur’an’da geçmiyor ama "Hacerü'l-Esved" in Türkçesini öğrendikten sonra, Kara Taş olduğunu öğrendikten sonra sanki tüm kutsallığını kaybedecek gibi gelecek sana, düşünsene Kabe içindeki o putlara dediğin kara bir taş parçası gibi sözleri artık cennetten geldiğine inandığın bir taşa söylüyorsun ve cennetin de kelime manasının “güzel bahçe” olduğunu öğrenince, kafanda yoksa bu cennet, uhrevi cennet değil mi gibi sorular da oluşacak. Dediğim gibi bunları okurken hiçbir şekilde hakaret vs. olmadığını göreceksin, sadece seni bir şeylerin farkında olmaya, daha farklı düşünmeye davet ettiğini anlayacaksın. Menemen olayını biliyor musun peki? Ya da Kubilay olayını? İkisi de aynı olaylar. Hani şu genç öğretmen ve yedek subay Kubilay’ın öldürüldüğü, Nakşıbendi Tarikatı’nın yayılmak istendiği, Derviş Mehmet’in kendini mehdi olarak tanıttığı ve dini yaymak için adam öldürmekten, kelle kesmekten geri kalmadıkları olay. Cumhuriyet tarihinin en önemli olaylarından bir başkasıdır ve din diye bilinen bazı şeyler yüzünden kan akmasına sebep olmuştur. İşte kitabı okurken bunları da göreceksin ve inancı bu şekilde sorgulayacaksın. Acaba ben neye inanıyorum ve neyin içindeyim diye. Okuduğum, kabul ettiğim kaynaklar hangi zihin türünün ürünleri diye düşüneceksin, kelimelere ve ritüellere daha çok önem vermen gerekecek ve onları daha çok araştırman, araştırırken de akıl süzgecinden geçirmen gerekecek; ama biliyorum ki bu kitabı alıp eline okumaya niyetlendiysen elbette bunları yapacaksın çünkü bu kitabı okuman da bunları yapmaya başlamanın bir delilidir. Allah’ın dininde akla ve mantığa aykırı hiçbir şey olmayacağını düşünecek ve göreceksin, ortada bilimsel bir gerçek var ise bu bilimsel gerçeğin din ile çelişmemesi gerektiğinin de sonucuna varacaksın. Lat, Uzza ve Manat biliyorsun ki İslam’dan önce Kabe’de bulunan müşriklerin taptığı, Allah’a ortak koştukları ilahçıkları ve yine biliyorsun ki Allah’ın kızları olarak biliniyordu bunlar. Sonra Allah, Hz. Muhammed’i elçi seçti, O’nu risalet görevi ile taçlandırdı ve bu sözde ilahçıkların hükmü yavaş yavaş ortadan kalktı ve kırıldılar, tapılan bu taş parçalarının kendilerine bile faydaları yokken onlara tapanlara nasıl olabilsin ki düşüncesi gelecek yine aklına. Yavaş yavaş ortadan kalkmadan önce de İslam’ın doğuşuna ve yayılışına şahit oldular ve onlar bu romanda dile gelip bu süreci anlatıyorlar, Hz. Muhammed’ten konuşuyorlar ve O’nun hakkındaki görüşlerini belirtiyor. Konuşurlarken de zekerlerden, ellerin apış arasına gitmesinden bahsediyorlar, Hz. İbrahim’den de konuşuyorlar ve söylemleri biraz farklı belki de alaylı, sanırım bunların bazı kesimleri ve seni rahatsız ettiğini fark edeceksin. Müşriklerin Allah’la beraber taptığı, Allah’a ortak koşup şirke bulaştıkları bu taş parçaları “nasıl olur da dile gelmiş” gibi gösterilmiş diyecek ve düşüneceksin, haklı olabilirsin, insan bu durumdan rahatsız olmuyor değil, korkmuyor da değil. Peki sadece bu kısmı bir roman olarak, bir kurgu olarak düşünmek yeterli mi? Bilmiyoruz, tartışılabilir, üzerinde uzun uzun düşünülebilir ama dile gelme kısımları senin hoşuna gidecek. Kitabı okuyup beğendikten sonra Youtube’a girecek ve arama kısmına Nedim Gürsel yazacaksın ve karşına aşağıdaki video çıkacak. Videoyu izleyeceksin ve videodaki okuyan kişilerin verdikleri tepkilere şaşıracaksın. https://www.youtube.com/watch?v=3kcbPUJ5RbI (mithrandir21 / Uğur)

Bu kitap 2008 yılının en çok konuşulan kitabı olmuş ve Yazarı Nedim Gürsel hakında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik ve aşağılama” suçlarından soruşturma açılmış. Sakıncalı bir kitap (?!) kimine göre... Allah’ın Kızları; İslamiyetten önce Kabe’de bulunan ve Allahın Kızları olarak adlandırılan Lat, Uzza ve Manat putlarını konu alan masalsı anlatılarla oluşmuş bir kitap. Ayrıca ; İslamiyetin kabulü , Hz. Muhammed’in hayatını ve Cumhuriyet tarihinin en kanlı olaylarından biri olan Menemen Olayı’nı da konu alarak İslamiyeti, gelenekleri, dini ve inançları, inanç sistemini sorguluyor. İnsanı ağır düşünmeye, sorular sormaya ve sorgulatmaya teşvik ediyor. Kurgusunu efsaneler, mucizeler ve destanlar süslüyor. En ilgimi çeken ise kitabın anlatıcısı anlattığı kişiye ‘sen” diye hitap ediyor. Bu da okuyucuyu kitabın ana karakteri yapıyor. Hatta dede ve torun ilişkisiyle de anlatımı günümüze dek getiriyor. Ben yaşamda herşeyin ama her bir şeyin (hakaret küfür içermediği sürece) konuşulabileceğine, sorgulanabileceğine, inananlardanım. Bazen okurken zorlansam da, hatta yer yer sıkıldığım anlar da olsa, dogmalardan uzak olduğumdan bu kitabın sorgusunu hazırdım. Anlamlandırabiliyordum.. Eğer aksi durumda iseniz bu kitabı okumayın. Ve mutlaka yazarın ve kitabın hakkını veren mithrandi21 incelemesini de okumanızı tavsiye ediyorum. KitaplaKalın (AsiRuh)

Allah'ın Kızları PDF indirme linki var mı?

Nedim Gürsel - Allah'ın Kızları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Allah'ın Kızları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Nedim Gürsel Kimdir?

1951 yılında Gaziantep'te doğdu. 1970'te Galatasaray Lisesi'ni, 1974'te Paris Sorbonne Üniversitesi Modern Fransız Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Aynı yerde karşılaştırmalı edebiyat doktorası yaptı. İlk yazıları 1969'tan itibaren edebiyat dergilerinde yayınladı. Sorbonne Üniversitesi'nde Türk Edebiyatı dersleri verdi. Fransa Bilimsel Araştırmalar Ulusal Merkezi'nde (CNRS) Türk Edebiyatı üzerine araştırma başkanı olarak çalıştı. Kitapları yabancı dillere çevrildi. ESERLERİ

Boğazkesen (Fatih'in Romanı)

Nedim Gürsel’in Boğazkesen’deki Fatih Sultan Mehmet algılaması ve tasviri eleştirilere uğradı.Gürsel, tarihi bir kişiyi anlatmasına rağmen bu kişiliğin bir roman kahramanı olduğunu söyledi.

Yapıtları yalnızca Türkiye'de değil, Batı ülkelerinde de yankılar uyandıran bir yazar Nedim Gürsel. Bu kez tarihle buluşturuyor bizi, daha doğrusu, Anadoluhisarı'ndaki eski bir yalıda Fatih dönemi üzerine bir roman yazan kahramanın öyküsüne, geçmişte kalmış kişilerin öykülerini katıyor. Fatih Sultan Mehmet, Çandarlı Halil, Uluğ Bey gibi tarihsel kişilerle saray cücelerinin, içoğlanlarıyla gezgin dervişlerin, Bizans yosmalarıyla keşişlerin öykülerini birlikte anlatıyor. Ne var ki tüm varoluşunu yazdığı romana adayan kahramanın yaşamına 12 Eylül askeri darbesiyle birlikte giren genç ve güzel bir kadın altüst ediyor her şeyi. Yapıtıyla sevgilisi arasında bocalayan roman kahramanı, bir seçim yapmaya zorlanıyor. Hem tarihsel bir roman Boğazkesen, hem de bir tutkunun, bir aşkın romanı. On beşinci yüzyıl Osmanlı tarihini ve İstanbul'un fethini tüm ayrıntılarıyla, seyrine doyulmaz bir minyatür renkliliğiyle okura sunan Nedim Gürsel, iki ayrı eksende gelişen anlatıyı ustalıkla yürütüyor, okuru serüvenin iki ayrı zamanında sürükleyip götürüyor.

Sevgilim İstanbul

Nedim Gürsel, yabancı ülkelere çevrilip yayınlanan kitaplarıyla, edebiyatımızı sınırlarımızın dışına taşımış değerli bir yazarımız. Boğazkesen adlı romanı, Türkiye'de aylarca satış listelerinden inmedi. Sevgilim İstanbul adlı bu kitapta, dünyayı yapayalnız dolaşan gurbette bir yazarın aşklarını, anılarını, özlemlerini bulacaksınız. Öykülerin kahramanı, Paris, Moskova, Leningrad, Atina, Cezayir, Marakeş, New York ve İstanbul'da dolaşırken, gerçekte belleğinin derinliklerinde yol alıyor. Her gittiği ülkeye, her gördüğü kente kendi geçmişini de taşıyor çünkü. Fransız Pen Kulübü Jüri Özel Ödülü ile Haldun Taner Öykü Ödülünü alan Sevgilim İstanbul'un bu yeni basımında Nedim Gürsel'in ilk öyküleriyle birlikte bir kısa film senaryosu da yer alıyor.

Kadınlar Kitabı

Nedim Gürselin bu kitabı, 1983 yılında ilk kez yayımlanmış ve on gün sonra da toplattırılmıştı. Yazarı hakkında müstehcenlik gerekçesiyle dava açılmış, ancak sonuçta yazar aklanmış, kitap da yeniden günışığına çıkma şansı bulmuştu. Kadınlar Kitabını yeniden basarken, kitabın sonuna yazarın mahkemede yaptığı savunmayı da eklemeyi doğru bulduk. Ayrıca ünlü İspanyol yazarı Juan Goytisolo, bu kitap için bir de önsöz yazdı. Çevrilip birkaç ülkede yayımlanan bu kitabın ilgiyle okunacağına inanıyoruz. Nedim Gürsel bu kitabında bir yandan kendi kimliğini ararken, bir yandan da İstanbul kentine olağanüstü güzellikte bir aşk mektubu yazıyor. -Tahar Ben Jelloun-

Gemiler de Gitti

Yine uzak bir kıyıdan yazıyor Nedim Gürsel ve okurlarını yeni yolculuklara çağırıyor. Denize kayan kent Venedik'e, İsa'nın bile uğramadığı yoksul bir köye, naif ressam Pirosmanişvili'nin kenti Tiflis'e, güneyin seraplarıyla yıkımdan sonraki Saraybosna'ya, Saint-Nazaire' den demir alan transatlantiklerin dünyasına götürüyor. Bu yolculuğun duraklarından biri de Mevlânâ'yla Şems'in olağanüstü aşklarının tanığı Konya. Boğazkesen'in yazarı, öykü tadında okunan bu kitabıyla yeni ülkeler, benzersiz dünyalar keşfettirecek size.

Uzun Sürmüş Bir Yaz

1976 Türk Dil Kurumu Ödülünü kazanan Nedim Gürselin bu ilk kitabı, belli başlı Avrupa dillerine de çevrilmiş, ne var ki 12 Eylül darbesinden sonra Türkiye'de uzun süre yasaklanmıştı. Yeni basımının genç kuşaklarca da ilgiyle karşılanacağını umuyoruz. Bir baskı döneminin, bireylerin iç dünyalarında yol açtığı sarsıntıları, işkence ve ölüm karşısındaki davranışlarını anlatırken, çocukluğun büyülü dünyasını da şiirsel bir dille yansıtan Uzun Sürmüş Bir Yaz için kitabın Fransızca çevirisine yazdığı önsözde Prof. Etiemble şöyle diyor: Önce iç sürgün, yani gizli eylem; sonra dış sürgün, yani yazmak. Özgürlük için savaşımın çetin, çok çetin olduğunu, çoğu kez şiddet eylemlerine dönüştüğünü biliyoruz? İstanbul baskı döneminin o tiksinç ve tehlikeli günlerini yaşıyor yeniden. Her önemli yapıt gibi Nedim Gürsel'in yapıtı da öylesine ince bir acıyla dokunmuş ki, çoğunluğun öyküsü öznel bir bilincin duyarlığında somutlaşıyor.

Nedim Gürsel Kitapları - Eserleri

  • Boğazkesen: Fatih'in Romanı
  • Allah'ın Kızları
  • Şeytan, Melek ve Komünist
  • Resimli Dünya
  • Yüzbaşının Oğlu
  • Uzun Sürmüş Bir Yaz
  • Tehlikeli Sevişmeler
  • Öğleden Sonra Aşk
  • Sevgilim İstanbul
  • Aşk ve İsyan
  • İlk Kadın
  • Yedi Dervişler
  • Bana İtalya'yı Anlat
  • Aragon
  • Baba Bak Deniz
  • Güneş'te Ölüm
  • Mehdi'yi Beklerken
  • Yaşar Kemal - Bir Geçiş Dönemi Romancısı
  • İzler ve Gölgeler
  • Aşk Kırgınları
  • Yalnızlığın Yarattığı Yazar: Sait Faik
  • Yine Bana Döneceksin
  • Son Fasıl
  • Kadınlar Kitabı
  • Kırk Kısa Şiir
  • Paris Yazıları
  • Hatırla Barbara
  • Gemiler de Gitti
  • Bozkırdaki Yabancı
  • Son Tramvay
  • Pasifik Kıyısında
  • Bir Avuç Dünya
  • Başkaldıran Edebiyat
  • Acı Hayatlar
  • Sağ Salim Kavuşsak
  • Derin Anadolu
  • Cicipapa
  • Dünya Şairi Nazım Hikmet
  • Piramitlerin Gölgesinde
  • Yüzyıl Biterken
  • Şeyh Bedrettin Destanı Üzerine
  • Sorguda
  • Seyir Defteri
  • Balkanlara Dönüş
  • Söz Uçar
  • Çıplak Berlin
  • Yeryüzünde Bir Yolcu
  • Türkiye Yaşlı Avrupa'ya Genç Damat
  • Son Yolcu
  • Yerel Kültürlerden Evrensele

Nedim Gürsel Alıntıları - Sözleri

  • Karnım tok sırtım pek çok şükür, ama yine de bir şey eksik hayatımda. (Şeytan, Melek ve Komünist)
  • Yasak nedir bilir misin sen diye sordu biri Öteki: Bu kâfir yasaktan değil, dayaktan anlar, diyerek yıktı yere saf oğlanı. Bu Türkler de ne tuhaf diye düşündü candide, ya savaştalar, ya namazdalar (Aşk ve İsyan)
  • Uygarlık kuzeye doğru çekilirken Akdeniz kıyılarına iki nöbetçi dikti Güneşi bir de şiiri Cemal Süreya (Yine Bana Döneceksin)
  • Çıkmayan candan umut kesilmez, peki ya çıkmayan sesten? (Şeytan, Melek ve Komünist)
  • ''Bir yerde herşey Pompei'nin son günleri'' (Bana İtalya'yı Anlat)
  • Boğa güreşçisi bir sanat yapıtı gerçekleştirir ve ölümle oynar. Boynuzun ucunda hissettiği ölümü her defasında biraz daha kendine yaklaştırır. Böylece ölümsüz olduğu izlenimini uyandırır seyircilerde. Siz de onu izlerken kendinizi ölümsüz hissedersiniz. Ancak bundan sonradır ki, boğaya kılıcını saplayarak, kendi ölümsüzlüğünü gözünüzün önünde kanıtlar. (Güneş'te Ölüm)
  • “Görülecek ne güzel yerler, nice günbatımları var daha. Gümdoğumları, denizler, yeni ağaçlarla yepyeni kentler, insanlar var. Evet, insanlar. Doğru, ömür biter yol bitmez. Yeter ki bir menzile erişelim bu kez.” (Pasifik Kıyısında)
  • Demek ki yalnızca anılar değil, eski fotoğraflar da naftalin kokan sandıklardan çıkarılmak için bazı yaşları bekliyorlar. (Yüzbaşının Oğlu)
  • Gece yeterince gece değil miydi henüz? (İzler ve Gölgeler)
  • Insanoğlunun ömrü dünyanın tüm duvarlarınkinden daha kısa. (Şeytan, Melek ve Komünist)
  • Her ölümden sonra bir doğum olması iyi de, gidenlerin bir daha hiç gelmemesi, yeniden doğmamaları kötü. (Baba Bak Deniz)
  • Ölülerin büsbütün ölmeden Resimlerine bakamam (İzler ve Gölgeler)
  • ... bir insanın hayatı belki hiçbir şeydir, ama hiçbir şey o insanın hayatından daha değerli ya da önemli değildir. (Şeytan, Melek ve Komünist)
  • Öncesiz ve sonrasız bir zamandaydın. (Yine Bana Döneceksin)
  • Gidecek bir yerin, kış uykusuna yatacak bir inin yoksa, şehvet içini kemiriyorsa geceleyin, günboyu yatakta zaman tükenmek bilmiyorsa, eski günlere gidersin sen de. (Şeytan, Melek ve Komünist)
  • Açıkta demirlemiş gemiler vardı. Her biri umut yüklü, tayfalarını kentin bağrına salıp rahatlamış, yalnız gemiler. (Yüzbaşının Oğlu)
  • yankısız bir derin kuyu yokluğun (Kırk Kısa Şiir)
  • Roma,Bizans,Osmanlı...Hiçbirinden haberim yoktu bunların.Seni sevmeyi yavaş yavaş öğrendim.Önceleri korkarak,çekinerek,sonraları coşkuyla.Yıllar geçti tadına varmam,güzelliğini,çekiciliğini kabullenebilmek için.Seni yavaş yavaş tanıdım. (İlk Kadın)
  • boşlukta el eleyiz. düşerken (Kırk Kısa Şiir)
  • Kalbim paramparça her şey kırık dökük (Aragon)

Yorum Yaz