diorex

Alleben Öyküleri - Ülkü Tamer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Alleben Öyküleri kimin eseri? Alleben Öyküleri kitabının yazarı kimdir? Alleben Öyküleri konusu ve anafikri nedir? Alleben Öyküleri kitabı ne anlatıyor? Alleben Öyküleri kitabının yazarı Ülkü Tamer kimdir? İşte Alleben Öyküleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 04.03.2022 08:00
Alleben Öyküleri - Ülkü Tamer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ülkü Tamer

Yayın Evi: Kırmızı Yayınları

İSBN: 9789758855018

Sayfa Sayısı: 96

Alleben Öyküleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Yanardağın Üstündeki Kuş adlı kitabında topladığı şiirlerinden, Yaşamak Hatırlamaktır adlı kitabında topladığı anılarından tanıdığımız Ülkü TAMER'den; başka öykülere benzemeyen sıcak, yoğun, okuduğunuza değecek dört ilginç öykü sunuluyor bu son kitabında; Sitti Zeynep, Çete İsmail, Şekerci Asım, Macı Hüseyin.

Ülkü TAMER çok fazla öykü kaleme almayan bir yazar. Ancak öykülerin her satırında çok renkli ve canlı bir Türkçe çıkıyor karşımıza. 

İnsanlar üzerine kurulmuş ve yazarın doğduğu yer olan Gaziantep'te geçen öyküler için Fethi NACİ: Mucizelerle olağanın sarmaş dolaş olduğu hikayeler Ülkü TAMER'in hikayeleri. Dört hikâyenin adı da insan adı: Ülkü TAMER birbirlerine benzemeyen bireylerin: İnsan sıcaklığı, sevgi, vefa, dostluk, hayal gücü... Şu gayri insanileşmiş ülkemizde ilaç gibi geldi bana Ülkü TAMER'in hikâyeleri. diyor.

Alleben Öyküleri Alıntıları - Sözleri

  • Gönülsüz namazı gök almaz,
  • Söz verdi boyuna, ama verdiği sözü tuttuğu görülmemiştir.
  • "Sahi, kiminleydin dün gece? "Ben banaydım."
  • Yolcu yolunda gerek, çok bile oyalandık.
  • Gönülsüz namazı gök almaz.
  • Aşk bizim neyimize! Bizim içimiz boşalmış artık.
  • Gönülsüz namazı gök almaz...
  • Yolcu yolunda gerek, çok bile oyalandık.
  • "Gönülsüz namazı gök almaz"
  • “Sözlerimi sayıyorsun artık? Pek konuşmayınca saymak kolay oluyor.”
  • “Cenaze namazını bilmiyorum ama Allah beni anlar,” diye düşündüm. Tabutu taşıyamadım. Küçüktüm.
  • Korkum yok. Ama korkuyorum.
  • Demek insanın yüreğinde bir şeyler birikiyor.
  • Demek insanın yüreğinde bir şeyler birikiyor.

Alleben Öyküleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar

İnce kitapların makus bir yönü vardır. İnce oldukları için kitaplıklarda kolayca kaybolurlar. Gözden uzak olan gönülden de uzak olur. Ama öte yandan da bir kitap, ince olmasına rağmen kitap olarak kendine yer bulabilmişse engin kitap denizinde, o zaman bu eserin nasıl da kalın kitaplar arasında kendine yer bulabildiği, cezbedici bir soru işaretiyle sorulur. Alleben Öyküleri’ni okuma sebeplerimden biri bu. Sadece 64 sayfalık bir hikâye kitabından bahsediyoruz. Öte yandan, bu kitap Gaziantep edebiyatı diyebileceğimiz ve içinde kitap/ishak--132064 ve kitap/uzun-carsinin-ululari--2040 ’nı da barındıran bir dizinin içinde yer alıyor. Bu diziyi tamamlama niyetiyle de okudum Alleben Öyküleri’ni. Kitapta yerel ögelerin de bulunduğu dört adet hikâye mevcut. Ancak böyle deyince aklınıza geleneksel ögelerin resmedildiği egzotik soslu hikâyeler gelmesin. Anlattığı insandan anlıyorsunuz yerelliği esasen. Gerek bu ilginç karakterler olsun, gerek anlatım teknikleri olsun hacminden daha büyük bir kitap oluyor Alleben Öyküleri. Hikâyelerde beğenmediğim yönler olsa bile onları dengeleyen güzel yönler de olduğundan, genel olarak memnun eden bir okuma diyebilirim. Kitap Sitti Zeynep hikâyesi ile açılıyor. Bir çocuğun gözünden anlatılan hikâyede, akıl sağlığı pek yerinde olmayan hala Sitti Zeynep’i bir çocuğun anlayacağı kadarıyla öğreniyoruz. Önden Sitti Zeynep’in vefatını öğreniyoruz, sonra hikâye zamanda geri giderek karakteri şekillendiriyor. Şekillendiriyor dediysem de hikâyede birçok boşluk bırakılıyor aslında, bu da çocuk anlatıcı bağlamında makul bir hamle. Ama sonra nedense yazar “Ek” diye bir kısım eklemiş ve tüm hikâyeyi tekdüze anlatmış. Öyle olunca da hikâyenin tüm orijinalliği sönmüş. Olsun, eksiz düşününce iyi bir hikâye. Sonra Çete İsmail geliyor. Bence dörtlünün en iyi hikâyesi. Sokakta kravat bağlayarak para kazanan bir baba Çete İsmail. Eşinden ayrı, sekiz yaşındaki kızı Elmas ile beraber yaşıyor. Kravat bağlamaktan kazandıkları paraya ihtiyaçları yok aslında, maksatları baba-kız vakit geçiriyor olmak. Esasında Çete İsmail gazetede çalışıyor. Her şey açık edilmeden ilerleyen hikâyede babamız bir gün gönül işlerinden dolayı morali bozuk şekilde eve dönüp kızını üzüyor. Daha fazla detay vermek istemiyorum; ama enfes bir kurgu oyunu var. Anlatımdaki enerji şaşırtıcı ve hikâyeyi bambaşka bir güzelliğe büründürmüş. Kitabı okumasanız da bu hikâyeyi bir yerlerden okumanızı öneririm. Üçüncü hikâyemiz olan Şekerci Asım, dörtlünün en zayıfı gibi; çünkü gereksiz derecede hikâyeye uğraşılmış. Asım zenginmiş de, İstanbul’a gitmiş de, bir kadına âşıkmış da, ondan bir kızı varmış da, kız şarkıcı olmuş da, Antep’e gelmiş de… Tüm bu hikâyenin yanında bir de çocukların gözünden pinti bir şekerci olarak anlatılan Şekerci Asım var. Nedense genel olarak hikâye içine almıyor, yalnızca kurgu ögeleri üst üste yerleştirilmiş gibi. Diğer hikâyelerde olduğu gibi net bir maksat da yok, sadece bir kesit sunulmuş. Son hikâyemiz ise Macı Hüseyin. Benim için kitabın iki numarası. Kitapta en sıcak atmosferin oluşturulduğu hikâye bu hikâye. Hikâyenin odağında hacca gidip gelmiş; ama sinemacılığa devam eden bir Hüseyin amca var. Hacdan sonra sinemacılığa deva ettiği için Hacı Macı Hüseyin der olmuş ahali. Basit dursa da hayatın içinden hissettirmesi bakımından sıcak bir çerçeve. Bu çerçeve dahilinde Macı Hüseyin’in oğlu gibi sevdiği çırağı Mehmet Ali var. Mehmet Ali ve Hüseyin arasındaki ilişki de çok sahici, tüm bunların sinemayla alakalı muhabbetler eşliğinde veriliyor olması da hikâyeyi güçlendiren ögelerden. Özetlemek gerekirse Alleben Öyküleri içinde ilginç karakterler barındıran dört adet hikâyesiyle okunmayı hak eden bir eser. Yazarın kimi hikâyede kurgusuyla, kimi hikâyede anlatımıyla mest ediyor. Bunlardan daha da önemlisi ise hikâyelerin samimiyeti, bizdenliği. Bana öyle geliyor ki, artık edebiyatın geleceğinde böyle eserler göremeyeceğiz. Çünkü bu hikâyelere konu olan insanların nesli tükeniyor. O yüzden mevcutta bulunanları iyi muhafaza etmemiz lâzım. Ne kadar ince olurlarsa olsunlar. (Hakan Osman Çaldağ)

İnsanı çocukluğuna götüren, içini sıcacık hislerle sarıp sarmalayan, memleket kokulu hikayelerden oluşuyor Alleben Öyküleri. Çok güzeldi gerçekten. (Irmak Dönmez Mumen)

Ülkü Tamer - Alleben Öyküleri: Ülkü Tamer II. Yeni dediğimiz edebiyat kuşağı şairlerinden. Daha çok şairlik ve çevirmenlik yönüyle tanıdığımız Ülkü Tamer bir de hikaye kitabı yazmıştır. Dört kısacık ve sıcacık hikayeden oluşan bu kitap okuduğum en güzel hikaye kitaplarından. Kitap da çok kısa zaten. Hikayeler yazarın memleketi olan Gaziantep'te geçiyor. Alleben bir derenin adıymış bu arada. Samimi, sizi içine çeken biraz da yürek burkan hikayeler. Yer yer hüzne boğuluyorsunuz. Gereksiz salya sümük ajitasyon da yok ama. Canlı, hayatın içinde geçek kişiler. Ana karakterler de yardımcı tipler de gayet başarılı. Dili sade ve akıcı, çok yumuşak giden bir anlatımı var. Her hikaye bölümlerden oluşuyor. Bazı hikayelerde olaylar zamansal olarak ters verilmiş. Bazıları da dağınık bir biçimde anlatılmış. Zaman düz akmıyor yani, bir sonrası bir öncesi verilmiş kimi yerde. Yerel ağızlar sıkmayacak kadar az. Aslında yerel ağızları Antep'de çok kullanılsa da yazar sanırım okuyucuyu sıkmamak için fazla yoğun kullandırmamış kahramanlarına. Sıcacık dört güzel öykü. Tavsiye olunur. (Serdar Küçükbozdöl)

Kitabın Yazarı Ülkü Tamer Kimdir?

Ülkü Tamer, (d. 20 Şubat 1937, Gaziantep), Türk şair, oyuncu ve çevirmen.

Robert Kolej'den 1958 yılında mezun oldu. Yayıncılık, oyunculuk ve çevirmenlik yaptı ve 1950'li yıllarda ortaya çıkan İkinci Yeni şiir akımının önde gelen temsilcilerinden biri oldu. İkinci Yeni'ye, bu akımın ana karakteristikleri oluştuktan sonra dahil olduğu halde, kendine özgü imge dünyası ve süssüz, sade söyleyişiyle dikkati çekti. Çoğunlukla keskin bir ironiyle örülmüş derin acıların ve beşeri trajedilerin dile geldiği şiirlerinde 1970'lerden sonra toplumsal duyarlıklar da öne çıktı.

İlk şiiri 1954 yılında Avni Dökmeci'nin yönetimdeki Kaynak Dergisi'nde yayımlandı: "Dünyanın Bir Köşesinden Lucia".

Şiirleri 1954'den itibaren Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirus, Sanat Olayı gibi dergilerde yayımladı. 1967'de Yeditepe Şiir Armağanı'nı kazandı.

"İkinci Yeni'nin, çağdaş İngiliz şiirini yakından izleyen, çevirileryapan, Batı etkilerine açık bir şairiydi. Özellikle 1960'ların ikinciyarısında yazdıklariyla kapalı şiir anlayışının kusursuz örnekleriniverdi. Toplumsal sorunlara yönelirken de şiirin düzeyini düşürmedi." (Memet Fuat, 1985)

Ayrıca Ahmet Kaya 'nın Başkaldırıyorum ve An Gelir albümünde seslendirdiği "Gül Dikeni" ve "Üşür Ölüm Bile"nin bestecisidir. Zülfü Livaneli´nin seslendirdiği "Memik Oğlan" ve tabii ki "Güneş Topla Benim İçin" ve Grup Yorumun "Düşenlere" türküsünün de söz yazarıdır.

Ülkü Tamer Kitapları - Eserleri

  • Alleben Öyküleri
  • Yanardağın Üstündeki Kuş
  • Güneş Topla Benim İçin
  • Tarihte Yaşanmamış Olaylar
  • Yaşamak Hatırlamaktır
  • Ben Sana Teşekkür Ederim

  • Bir Adın Yolculuktu
  • Günışığı Hoşçakal
  • Pullar Savaşı
  • Sinema Dedi ki...
  • Seçme Şiirler
  • Şeytanın Altınları
  • Virgülün Başından Geçenler

  • Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği
  • İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür
  • Soğuk Otların Altında
  • Sanat Sınavı
  • Sanat Yolculukları
  • Kırıp Dökmeden
  • Gök Onları Yanıltmaz

  • Güzel Sözler
  • Antep Neresi
  • Sıragöller
  • Büyük Sözler
  • Ezra İle Gary
  • Lucia - Kitaplarına Girmemiş Şiirleri
  • Çocuklara Genel Kültür

  • On Kısa Oyun
  • Tele Yunus

Ülkü Tamer Alıntıları - Sözleri

  • Haydar Ergülen'in bir sözünü hatırlıyorum: “Şair ne zaman şiirine benzer? Elbette şiirinin önüne geçmediği zaman, şiirinden bir adım, birkaç adım geride durduğu zaman.” “Şiirinin önüne geçmeyen şair” deyince, aklıma ilk gelen ad Ahmet Muhip Dıranas oluyor. Dıranas, Kar'ını, Olvido'sunu yazmış, Ergülen'in deyimiyle “kendini şaman büyücüsü, eski zaman bilicisi” olarak görmemiş, “şiirinin omuzunda bir yük olarak durmamış”tır. Necatigil de öyleydi. Cahit Külebi de. Necati Cumalı da. O kuşağın birçok şairi de. Yazdıklarını serçeler gibi gökyüzüne salıyor, ama kartallaşıp onların peşine düşmüyorlardı. Şairligin değil, şiir yazmanın tadını çıkarıyorlardı. Birer kartaldılar aslında. Ama uçurdukları serçelere hükümdarlık taslamıyorlardı hiçbir zaman. Birlikte kanat çırpıyorlardı. (Sanat Yolculukları)
  • “Sevginin karşıtı nefret değildir, ilgisizliktir.” (Sinema Dedi ki...)
  • Aa-ii, aa- ii, hav hav biraz kukuriku, biraz da miyav miyav! Dünyanın en güzel korosuydu bu, (Şeytanın Altınları)
  • «Yeryüzünde öğrenimin yıl- larca sürdüğünü ... Bizde öğrenim birkaç saat sürer. Okula gideriz. İki derste her şeyi öğreniriz ... (Günışığı Hoşçakal)
  • "Her gün en az bir kere geceden geçtin Bir adın yolculuktu, bir adın başka " (Bir Adın Yolculuktu)
  • “umutların arasından kirpiklerin karasından döşte bıçak yarasından güneş topla benim için” (Güneş Topla Benim İçin)

  • İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür. (Güneş Topla Benim İçin)
  • O eski bir güvercindi, bıraktı beni onlara, Götürmedi kanatlarından bir başka yalnız suya, Geçti çocuk gölgelerinden, dönmedi artık, Yapacak işleri vardı utanmaktan başka. Ey benim yalnızlığım! Bu kadar eğilmeselerdi üstüne senin. Bu kadar anlatmasalardı seni. N'olurdu Soğuk otların altında büyük çocuklar. Oraya da gitmesek, ey benim yalnızlığım! Evet, soğuk otların altında kuş mezar- ları vardır belki. Ben yalnız seni istedim belki. Ben yalnız bütün ormanı belki. Ben yalnız ışıklarını şehrin. En kötü alışkanlığım benim galiba yaşamaktı. Ben sana teşekkür ederim, beni sen öptün, Ben uyurken benim alnımdan beni sen öptün; Serinlik vurdun korulara, canlandı serçelerim; Sen mavi bir tilkiydin, binmiştin mavi ata, Ben belki dün ölmüştüm, belki de geçen hafta. Sen bana çok güzeldin, senin ayakların da. (Soğuk Otların Altında)
  • sende buldum dergilerde resimlerini gördüğüm denizi. (Bir Adın Yolculuktu)
  • Ağlıyorlar da Ne kadar baksalar yağmura o kadar Ölüyorlar. (Lucia - Kitaplarına Girmemiş Şiirleri)
  • Gökyüzü ayaklarımın ucundan başlıyor. Köpeklerin bakışlarında birer keman tadı. ..... İçime çektiğim hava değil, gökyüzüdür. (İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür)
  • “Gece boyunca düşünüyorsun. Düşünmek, kanamaktır. Sadece bedenden dışarı akmaz kan. İnsanın kendi içine de akar.” (Tarihte Yaşanmamış Olaylar)
  • Beni bekledinse Yağmurda karda Beni bekledinse Deli rüzgarda Beni bekledinse Yorgun yıllarda Susuz yüreğimde çiçekler açar Çorak yüreğimde çiçekler açar (Seçme Şiirler)

  • Son söz Albert Einstein’den: “Benim savaş karşıtlığım, herhangi bir entelektüel kuramdan kaynaklanmıyor; zulmün, alçaklığın her türüne karşı duyduğum derin nefretten kaynaklanıyor.” (Kırıp Dökmeden)
  • Genç bir oyuncu, George Bernard Shaw'a, doğduğu İrlanda'yı bırakıp da neden İngiltere'ye yerleştiğini sordu. “Öyle dağlarda düşler içinde dolaşıp durarak yaşamımı sürdüremezdim.” dedi Shaw. “İngiltere, İrlanda'yı ele geçirmişti. Ben de gelip İngiltere'yi ele geçirmek istedim. Bunda da başarılı oldum.” (Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği)
  • "Bir tek yazardan çalarsan düpedüz hırsızlıktır; ama birçok yazardan çalarsan, bunun adı araştırmadır." (Sanatın ve Edebiyatın Dayanılmaz Hafifliği)
  • Her din, öteki dinler kadar doğrudur. -Burton (Güzel Sözler)
  • "Aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci, Üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten; Ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci? Hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten. İyi nişan alırdı kendini asan zenci, Bira içmez ağlardı, babası değirmenci, Sizden iyi olmasın, boşanmada birinci... Çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen." (Soğuk Otların Altında)
  • Bir el, öteki eli; iki el de bütün yüzü yıkar. -John Florio (Güzel Sözler)
  • Demek insanın yüreğinde bir şeyler birikiyor. (Alleben Öyküleri)

Yorum Yaz