Amerigo - Stefan Zweig Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Amerigo kimin eseri? Amerigo kitabının yazarı kimdir? Amerigo konusu ve anafikri nedir? Amerigo kitabı ne anlatıyor? Amerigo kitabının yazarı Stefan Zweig kimdir? İşte Amerigo kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Stefan Zweig
Çevirmen: Ogün Duman
Orijinal Adı: Die Geshichte Eines Historischen Irrtums
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9750735318
Sayfa Sayısı: 120
Amerigo Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hem düşsel hem de tarihsel karakterler üstüne yorumlarıyla tanıdığımız Stefan Zweig'ı derin karakter incelemelerine yönelten, psikolojiye ve Freud'un öğretisine duyduğu ilgidir. Beş tarihsel kişiliğin portrelerini içeren Yıldızın Parladığı Anlar, Fransız Devrimi'nde bir politikacının portresi niteliğindeki Joseph Fouché'yle birlikte Amerigo da Zweig'ın nesnellikten çok sezgiye dayanan yaşamöykülerinin en başarılarından biridir. Zweig, bu yapıtında, bugün Amerika adıyla bildiğimiz anakaranın bu adı alışının ardındaki inanılması güç rastlantılarla örülü 'yanlışlıklar komedyası'nı anlatır. Kristof Kolomb'un keşfettiği toprakların 'yeni bir dünya' olması gerektiği kanısına varan İtalyan denizci Amerigo Vespucci, ün peşinde koşan bir sahtekâr mıdır, yoksa adını tarihe yazdırmayı hak eden bir bilge mi? Zweig, esrar perdesini aralamaya çalışırken, Amerigo Vespucci'nin yaşamöyküsünü yaratıcı bir anlatıya dönüştürüyor, usta işi bir yapıt sunuyor bize.
(Arka Kapak)
Amerigo Alıntıları - Sözleri
- Belki de her şey bir düşten ibarettir.
- Tarih, mükemmel bir drama yazarıdır.
- 1502 - Sanki dünyayı saran masalsı sis perdesi kalkmıştır.
- Kendi küçük dünyasında yaşamayı arzulayan sıradan insanın huzur, sükunet ve barış bulabileceği başka hiçbir yer yoktur.
- Tarih, ölümsüzlüğü genellikle yalın, ortalama bir insana dağıtırken en cesur ve bilge olanları, isimsiz karanlığa savurur.
- Her şey gibi zaman da tarihin ölçüsüyle değil kendi ölçüsüyle düşünür.
- Hiçbir şeyden haberi olmayan Vicenzalı bir matbaacının, hazırladığı antolojinin kapağına Kolomp'un yerine Amerigo'nun adını yazması.. İşte böyle aptalca bir rastlantı yine hiçbir şeyden haberi olmayan Vespucci'ye farkına bile varmadığı bir ün kazandırır.
- Kendi küçük dünyasında yaşamayı arzulayan sıradan insanın huzur, sükûnet ve barış bulabileceği hiçbir yer yoktur.
- Amerika’nın vaftiz babası, kimilerince amplificator mundi, yani dünyamızın sınırlarını genişleten en önemli insanlardan biri, bir kâşif ve denizci, önemli bir bilgin sayılırken diğerleri için dünya keşif tarihindeki en büyük sahtekâr ve dolandırıcıdır.
- Kendi küçük dünyasında yaşamayı arzulayan sıradan bir insanın huzur, sükûnet ve barış bulabileceği başka hiçbir yer yoktur
- Hakikatin söylentiye yetişmesi nadiren mümkün olur.
- Bir kez dünyaya söylenmiş bir söz, buradan güç toplar ve kendisine hayat verenden özgür ve bağımsız yaşamını sürdürür.
- Zaman her şeyi gösterecektir.
- İnsanlık yeni bir şey bulduğunda ilk iş olarak onu adlandırmak; coşku duyduğunda da şevkini dudaklarından kopan sevinç nidalarıyla duyurmak ister.
- İnsanların gözleri etrafını dikkatle gözlemleyemeyecek kadar yorgun, duyuları merakla harekete geçemeyecek kadar tükenmiştir. İnsanlığın ruhu ölümcül bir hastalık atlatmışçasına felç olmuştur sanki, içinde yaşadığı dünya hakkında hiçbir şey bilmek istememektedir. Daha da garibi, halihazırda bildiklerini de anlaşılmaz bir biçimde unutmuştur.
Amerigo İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yeni Dünya: Kitabı okumak çok keyifliydi. Bir biyografiden bu kadar keyif alacağımı düşünmezdim. Anlatım dili ve akıcılık bunun yanında merak uyandırıcı bir olayın anlatılıyor olması keyif almamı sağladı. Amerika kıtasının keşfini konu alan kitapta, birçok insanın yanlış bildiği ya da bilmediği halde duyduklarıyla yorum yapılan bir konuda bizi aydınlatıyor. Kristof Kolomb'un kıtayı önceden keşfetmesi ama burayı Hindistan sanması, Amerigo'nun ise buranın farklı bir yer, kendi tabiriyle ''Mundus Novus(Yeni Dünya)'' olarak tanımlaması aslında bize tarihten bir ders olarak geliyor. Ne kadar çalışılırsa çalışılsın onu sonuçlandırmak ve ne yaptığını bilmek önemli olan aslında. İnsanların yüzyıllar boyu Amerigo'yu Kolomb'un bulduğu yeri kendi keşfetmiş gibi yansıttığını düşünmesi gibi olayların perde arkasında da Kolomb'un Amerigo hakkında yazdığı bir yazıda onun hakkında kötü bir şey söylememiş ve ondan iyi bahsetmiş olması da ironik bir durum. Ve Amerigo'nun hayatı boyu belki de bu tartışmalardan, kıtaya kendi adının verildiğinden habersiz yoksul bir şekilde ölmesi de bu suçlamalar yöneltilen bir adam için üzüntü verici. Kitap sıkmadan çok güzel bilgiler veriyor. Faydalı bir kitap. (Emre akkuş)
okuduğum bütün diğer zweiglar gibiydi; anlatım yeteneği doruklarda olan usta bir yazarın kaleminden çıkma, elden düşmeyen bir kitap. tarihi bir olayı edebi bir üslupla, ama asla edebiyat yapmadan anlatmak, bunu yaparken çok kolay düşülebilecek bir tuzak olan, "tarihi çarpıtma" tuzağına düşmemek, yani tarihsel bir hadiseyi, "edebi bir kurgu" yaratmadan, ama tıpkı leziz mi leziz bir roman gibi tasarlamak; bir de üzerine bahsi geçen olayın tüm yönlerini, neredeyse başka bir kaynağa başvurma ihtiyacını ortadan kaldırırcasına baştan aşağı aktarabilmek... ne diyelim, büyüksün be zweig! amerika'nın keşfi ve isimlendirilmesi ile ilgili süreci şöyle özetlemek mümkün: *kristof kolomb ispanyol, amerigo vespucci italyan. fakat her ikisi de zaman zaman başka ülkelerin himayesinde seyahate çıkmışlar. *1492'de kolomb, amerika anakarasına ayak basıyor. baş klavuz ve önemli, tecrübeli bir isim olarak. *vespucci ise 1499 yılında aynı topraklara adım atıyor. 7 yıl sonra. yalnız kolomb gibi tecrübeli bir denizci değil vespucci; sadece mürettebatın bir parçası olarak bu seyahate çıkıyor. belki ikinci, belki beşinci adam yani orada. *kolomb, amerika'ya giderken de, amerika'yı görünce de, amerika'dan döndükten sonra da, buraya "hindistan" diyor. o dönemin anlayışına göre, yeryüzünde var olan tüm kıtalar zaten keşfedildi, dolayısıyla yeni bir toprak parçası aramanın bir manası yok. bu nedenle kâşiflerin seyahatlerinin amacı yeni bir yer keşfetmek değil. kolomb da aslında doğu'nun zenginlik diyarı, baharat ve değerli madenler yatağı olan hindistan'a, bilindik yoldan değil, batı'dan gitmeye kalkan cesur ve radikal bir denizci sadece. dünya yuvarlaksa diyor kolomb, benim hindistan'a gitmem için ille de ispanya'dan yola çıkıp doğuya doğru ilerlemem şart değil ki, batıya doğru gidip, aynı yere belki daha kısa bir yoldan gidebilirim. bu nedenle çıktığı seyahatinde, gördüğü kara parçasını hindistan'a ait sanıyor. buranın yerlilerine de "hintli" anlamına gelen "indian" diyor. dönüşte de "ben hindistan'a gittim, bir dahaki gidişimde size oradan güzel takılar, hoş baharatlar getireceğim" diyerek hem kendini, hem ispanya kralı'nı, hem de bilim dünyasını kandırıyor. *aynı seyahate yıllar sonra çıkan vespucci, buranın hindistan değil, daha önce keşfedilmemiş, hiçbir haritada yer almayan yeni bir kıta olduğunu anlıyor. anında sağa sola mektup yazıyor ve buraya "yeni dünya" diyor. bu mektup elden ele dolaştıkça yeni bir kıta keşfedildiğini öğrenen dünya çılgına dönüyor. yeni yeni haritalar, kitaplar basılıyor. fakat işgüzar bir fransız yayınevi, vespucci'nin, kendisini destekleyen italyan medici ailesine yazdığı bir mektubu, sanki fransa kralı'na yazmış gibi yeniden yayımlıyor. vespucci'nin amerika seyahatini fransa himayesinde, fransa kralı'nın desteğiyle yapmış olduğunu belirtiyor. (yayınevinin bunu neden yaptığına, bu skandalın nasıl fark edilip önüne geçilemediğine kafam bir türlü yatmadı.) üstelik iş bununla da bitmiyor, bu yayınevi, vespucci'nin, amerika anakarasına kolomb'dan daha önce ayak bastığını, yani vespucci'nin, sadece amerika'nın yeni bir kıta olduğunu fark eden kişi değil, aynı zamanda kıtaya ilk kez çıkan insan olduğunu da yazıyor. ve buna istinaden, hadi diyor, madem vespucci bu kıtayı keşfeden kişi, o zaman bu kıtaya onun ismini verelim; ona "america" diyelim! (o dönemde kıtalara latince isim verme adeti var. bir italyan ismi olan amerigo, latinceleştirilerek america yapılıyor.) tüm bu kafa karışıklığının yaratıcısı olan isim de, bahsi geçen yayınevinde çalışan martin waldseemüller isimli bir haritacı. *bu tarihten itibaren uzun bir süre boyunca vespucci kahraman, kolomb ise salak olarak görülüyor. beş parasız inzivaya çekiliyor. amerika'nın amerika olduğunu anlayamaması, bütün itibarının kaybolmasına neden oluyor. *fakat gün geliyor, bu kez devran tersine dönüyor. kolomb'un ikinci yolculuğuna katılan papaz bartolomé de las casas, vespucci'nin mektuplarında birtakım çelişkiler fark ediyor. ilk kez kendisinin ayak bastığı bir yer, vespucci'nin mektuplarında daha eski bir tarihte keşfedilmiş olarak bahsediliyor örneğin. bu gibi eleştirilerle, başarılı ve saygın bir isim olarak görülen las casas, vespucci'nin maskesini düşürüyor. vespucci bir hain oluyor bu kez. amerika'nın keşfini, kolomb'un bütün mirasını sahiplenen, tarihi kafasına göre yazıp çizen bir sahtekar olarak görülüyor. hatta hayatında hiçbir gemi yolculuğuna bile çıkmadığından bahsediliyor! bütün şöhreti yerle bir oluyor. kolomb yeniden tarih sahnesine çıkıyor... *vespucci'nin mektupları ile kitapları arasında gerçekten birçok çelişki mevcut. tarihler, yer isimleri, yıldız isimleri gibi detaylarda bariz farklılıklar var. fakat bunun sebebi, zweig'ın anlatımına göre, vespucci adına yazılan sahte kitaplar. telif diye bir şeyin olmadığı yüzyıllar öncesinde, dönemin yayınevleri, bu büyük coğrafya olayını ve vespucci'nin adını kullanarak, onun mektuplarından yola çıkarak, düzmece kitaplar yazıyorlar. gerçeği yeniden kurgulayarak bunları dünyaya pazarlıyorlar. işte bu bahsettiğim detay fark edildiğinde ise bu kez vespucci adını temize çıkarıyor. artık sahtekar olarak görülmüyor. sezar'ın hakkı sezar'a, vespucci'ninki vespucci'ye, kolomb'unki kolomb'a veriliyor... (Gökhan)
Başarmak Nedir?: Doğduğumuz andan beri yarışın içine sokuluyoruz. Erken konuşmamız, erken yürümemiz bekleniyor, akranlarımıza göre. Okula gidiyoruz büyük bir yarışın içine atılıyoruz. Hiçbir şeyden haberi olmayan küçük birer çocuk olarak birbirimizle rekabete zorlanıyoruz. Büyüdükçe rekabet ettiğimiz kişiler de çoğalıyor. Önce iyi bir lise için sonra iyi bir üniversite için yüz binlerce kişiyle mücadeleye ediyoruz. İyi bir işe girmek için yine bir mücadele. Bitiyor mu? Hayır! Yakışıklı, güzel, zengin vb. birini bulmak zorunluluğu hissediyoruz. Arabanın en yenisi evin en iyisi için çabalıyoruz. Sonra çocuklarımızı bizimle aynı kaderi yaşamaya zorluyoruz. Bunlardan birisini bile önemsemesek çevremiz tarafından ya dışlanıyor ya da dışlandığımızı hissediyoruz. Kendimizi sahip olduğumuz özelliklerle değil de sahip olduğumuz eşyalarla tanımlıyoruz. Bizi bu cenderenin içine hem toplum hem de ne yazık ki en yakın çevremiz, ailemiz atıyor. Sanki hayata geliş amacımız başarmak hep başarmak oluyor. Birbirimizi başarılarımıza(!) göre değerlendirir oluyoruz. Amerigo Vespucci’nin hikayesi bana biraz da bu ‘başarma’ oyununu sorgulattı. Zweig onun ne kadar güvenilir bir kişi olduğunu ortaya çıkarıyor. Her ne kadar Amerika’yı o keşfetmese de yeni dünya onun adıyla anılıyor. Peki bu başarısı nereden kaynaklanıyor? Tamamiyle kendi inisiyatifi dışında gelişen olaylarla. O hayatını yaşamaya çabalarken bir şey başaramıyor gerçekte. Yaşadığı devirde tanınmadığı gibi ölümünden sonra da sahtekarlıkla suçlanıyor. Yukarıda bahsettiğim ‘başarma yarışında’ kaybedenlerden biri olarak görünüyor. Ama tarih hakkını veriyor. Belki ilki başaran birisi olmuyor ama medeniyetimiz sürdüğü sürece adı unutulmayacaklar biri oluyor. Nedir başarmak? İç huzuru bulmak mı, yoksa yaşanılan devrin değişmeye mahkum anlayışları doğrultusunda parmakla gösterilmek mi? Unutmamak lazım, mezarlıklar bazı şeyleri başardıkları kadar bazı şeyleri de başaramayanlarla ve onları takdir edenler veya eleştirenlerle dolu. (Mustafa Kandemir)
Kitabın Yazarı Stefan Zweig Kimdir?
Babası varlıklı bir sanayici olan Stefan Zweig, küçük yaşlardan itibaren kültür ve edebiyat alanında eğitim görmeye başladı. İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Latince ve Yunanca öğrendi. Viyana ve Berlin üniversitelerinde felsefe öğrenimi gördü. İlk şiirlerini lisedeyken, Hugo von Hofmannsthal'ın ve Rainer Maria Rilke'nin eserlerinin etkisiyle yazdı. 1901'den sonra Fransızca yazan Paul Verlaine ve Baudelaire'in şiirlerini Almanca'ya çevirdi. 1907-1909 yılları arasında Seylan, Gwaliar, Kalküta, Benores, Rangun ve Kuzey Hindistan'ı gezdi, bunu, 1911'deki New York, Kanada, Panama, Küba ve Porto Riko'yu kapsayan Amerika yolculuğu izledi. 1914 yılında Belçika'ya Émile Verhaeren'in yanına gitti.
I. Dünya Savaşı'nda (1914-1917) gönüllü olarak Viyana'da savaş karargâhında "Savaş Arşivi"nde memur olarak çalıştı. Savaştan sonra Avusturya'ya dönerek Salzburg'a yerleşti. 1920 yılında, Frederike Von Winternit ile evlendi. Stefan Zweig Salzburg'da yaklaşık 20 yıl yaşadı. Kapuzinerberg'in yamacındaki villasında geçirdiği yıllar, Zweig'ın en verimli yıllarıdır. Kapuziner yokuşu, 5 numaradaki villayı, Friderike ile evli olduğu yıllarda satın aldı. Salzburg'da geçirdiği yıllar Zweig'ı edebiyatta doruğa tırmandırdı, en güzel eserlerini, kente ve Salzach’a yukardan bakan iki katlı, ağaçlar arasına gizlenmiş villada yazdı. Kısa sürede ünlü insanlarla dostluk kurdu, onları sık sık Salzburg'da konuk etti. Romain Rolland, Thomas Mann, H.G. Wells, Hugo von Hofmannstahl, James Joyce, Franz Werfel, Paul Valery, Arthur Schnitzler, Ravel, Toscanini ve Richard Strauss, Zweig'in konuğu oldu. Salzburg'da geçen yıllarında Zweig, Avrupa'nın düşünsel birliği için ağırlığını koydu; makaleleriyle ve konferanslarıyla aşırılıklara karşı uyarılarda bulundu; diplomatik çevrelere, akıl ve sabır çağrısı yaptı. 1927'de Almanya'nın Münih şehrinde "Duygu Karmaşası", "Yıldızın Parladığı Anlar" ve "Tarihsel Baş Minyatür" adlı kitapları yayımlandı, yine 1927'nin 20 Şubat tarihinde "Rilke'ye Veda" başlıklı konuşmasını yaptı. 1928'de Leo Tolstoy'un 100. Doğum Yıldönümü Kutlamaları'na katılmak üzere, Sovyetler Birliği'ne gitti. 1933'de, Nazilerin yakmaya başladıkları kitaplar arasında Yahudi kökenli Zweig'ın eserleri de yer alıyordu. 1934'te Gestapo'nun villasını basıp, silah araması üzerine Zweig ülkesini terk etmek zorunda kaldı ve İngiltere'ye, Londra'ya yerleşti. Ancak, kendini burada da rahat hissedemedi ve taşındı.
Zweig, 1937'de ilk karısı Frederike'den ayrıldı ve bir yıl sonra Portekiz'e yanında Lotte Altman adında bir kadınla gitti. O sıralarda Avusturya, Alman Reich'ına katılmıştı ve Zweig da İngiliz vatandaşlığına geçmek için müracaat etti. 1939'da "Kalbin Sabırsızlığı" adlı romanı yayımlandı ve Zweig da, Portekiz seyahatine birlikte çıktığı Lotte Altman ile evlendi. 1940'ta İngiliz tabiiyetine girdi, II. Dünya Savaşı sırasında New York'a, Arjantin'e, Paraguay'a ve Brezilya'ya gitti. Zweig konferanslar için gittiği Brezilya'ya yerleşmeye karar verdi. Orada ünlü "Bir Satranç Öyküsü"nü kaleme aldı. Stefan Zweig, 1941'de Montaigne üzerine çalışmaya başladı ve "Dünün Dünyası - Avrupa Anıları" adlı otobiyografisini kaleme aldı. "Dünün Dünyası" kitabı, 1900’lerin başında gençliğini yaşamış bir yazarın yaşadığı dünyanın asla eskisi gibi olmayacağını farkettiğinde eski günlere düzdüğü bir övgüdür.
Avrupa’nın içine düştüğü durumdan duyduğu üzüntü ve yaşamındaki düş kırıklıkları nedeniyle 22 Şubat 1942'de Rio de Janeiro'da, karısı Lotte ile birlikte intihar etti. Buna Hitler’in dünya düzenini kalıcı sanmasının verdiği karamsarlığın yanı sıra, kendi dünyasının asla bir daha varolmayacağı düşüncesi neden oldu.
Üretken bir yazar olan Zweig, birçok konuda denemeler yaptı. Lirik şiirler yazdı, trajedi ve dram türünde sahne eserleri denedi, özellikle biyografi alanında önemli eserler ortaya koydu. Freud ve psikolojiye olan ilgisi onu bu alana yöneltti. Biyografi alanındaki çalışmaları, dönemin birçok ünlü kişisinin hayatlarını gözler önüne serdi. Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski; Kendi İçindeki Şeytanla Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche; Romain Rolland; Marie Antoinette; Magellan, Stendhal, Erasmus, Fouche eserleri bu biyografilerden birkaçıdır.
Stefan Zweig Kitapları - Eserleri
- Satranç
- Amok Koşucusu
- İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar
- Sabırsız Yürek
- Dünün Dünyası
- Değişim Rüzgarı
- Geleceğe Güven
- Yolculuklar
- Unutulmuş Düşler
- Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Balzac
- Montaigne
- Clarissa
- Macellan
- Rotterdamlı Erasmus
- Amerigo
- Günlükler
- Joseph Fouche
- Bir Kadının Yaşamından Yirmi Dört Saat
- Kendileriyle Savaşanlar: Hölderlin, Kleist, Nietzsche
- Marie Antoinette
- Vicdan Zorbalığa Karşı ya da Castello Calvin'e
- Üç Büyük Usta: Balzac, Dickens, Dostoyevski
- Ay Işığı Sokağı
- Avrupa'nın Vicdanı
- Amok - Usta İşi
- Ruh Yoluyla Tedavi
- Korku
- Kendi Hayatının Şiirini Yazanlar: Casanova, Stendhal, Tolstoy
- Yarının Tarihi
- Yakıcı Sır
- Mektuplaşmalar
- Sahaf Mendel - Bir Kadının Yirmi Dört Saati
- Olağanüstü Bir Gece
- Gömülü Şamdan
- Dostlarla Mektuplaşmalar
- Freud - Cinselliğin Yeryüzü
- Mürebbiye
- Mary Stuart
- Korku Ruhu Kemirir
- Buluşmalar
- Karmaşık Duygular
- Alacakaranlıkta Bir Öykü
- Kurşun Mühürlü Tren
- Mecburiyet
- Bir Çöküşün Öyküsü
- Seçilmiş Öyküler
- Hikayeler
- Geçmişe Yolculuk
- Freud - Mutluluğun Mimarı
- Kuş Kapanı ve Dönüşüm
- Kaçak ve Sahaf Mendel
- Dadı ve Leporella
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Geç Ödenen Bedel
- Sanatta Yaratıcılığın Sırrı
- Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri
- Rilke'ye Veda
- Görünmez Koleksiyon - Unutulmuş Düşler - Karda
- Cenevre Gölü'ndeki Olay
- Kadın ve Manzara
- Nietzsche
- Kızıl
- O muydu?
- Bir Kalbin Çöküşü
- Bizans'ın Fethi
- Gölge Kadınlar
- Zalimce Bir Oyun
- Dürüst Aptal Efsanesi Verlaine
- Satranç
- Lyon'da Düğün
- Satranç Ustası - Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu
- Rahel Tanrı’yla Hesaplaşıyor
- Stefan Zweig'ın Mektupları
- Erika Ewald'ın Aşkı
- Efsaneler
- Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi
- Toplu Öyküler 1
- Toplu Öyküler 3
- Toplu Öyküler 2
- Unutulmaz Bir İnsan
- İki Yalnız
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2
- Ormanın Üzerindeki Yıldız
- Leporella
- Aylak
- Emile Verhaeren
- Hayatın Mucizeleri
- Brezilya
- Kitapçı Mendel
- Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler
- Stefan Zweig Kutulu Set
- Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma
- Leman Gölü Kıyısındaki Olay
- Benimle Dostluk Zordur
- Stefan Zweig - Seçme Eserleri
- Seçme Eserler
- Hikayeler 2
- Bir Hayat
- Öz Nəğməsini Oxuyanlar
- Novellalar
- Seçilmiş Əsərləri
- Tolstoy - Û ronahî di tarîye de dibirike
- Oradan Uzakta
- Twenty-Four Hours in the Life of a Woman and The Royal Game
- Wondrak. Der Zwang. Zwei Erzählungen gegen den Krieg
- Stefan Zweig Seti
Stefan Zweig Alıntıları - Sözleri
- Verdiği kararın uygulanmasını engelleyecek her şeyi önlemek istiyordu... (Stefan Zweig - Seçme Eserleri)
- Ancak herkes de bilir ki, yardım çağrısında bulunmayan bir insana yardım etmekten daha zor bir şey yoktur, çünkü yardım dilenmiyorsa mutlaka son bir şey daha vardır: Israr edip incitmememiz gereken gururudur bu. (Bir Zanaatla Beklenmedik Karşılaşma)
- Karakteri gereği kendini hiçbir şeyden yoksun bırakmaz, insan arasına karışmaktan hoşlanan biri olarak her yerde aranırdı. Arkadaşları, onun yalnızlığa hiç alışık olmadığını bilirdi. (Stefan Zweig - Seçme Eserleri 2)
- Sana yardım edemem Boris. İnsanlar artık birbirine yardım etmiyor. (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Unutuldu ve öyle de kaldı. (O muydu?)
- Doğanın cömert davranarak engin topraklar, sonsuz zenginlikler bahşettiği, güzellikle ve akla hayale gelebilecek her türlü potansiyel güçle kutsanmış bu ülkenin kuruluşundan beri görevi hep aynıdır: Kalabalık bölgelerden aldığı insanlara geniş topraklarında kök saldırmak, eskiyle yeniyi birleştirerek yeni bir medeniyet kurmak. (Brezilya)
- Ancak gerçeklik tüm düşlerden daha güçlü ve daha sağlamdır. (Aylak)
- "...bu adam konuşmak istiyordu, konuşmalıydı. Ve biliyordum ki ona ancak sessiz kalarak yardım edebilirdim." (Toplu Öyküler 3)
- ... eski acısını iki kat daha fazla duyuyordu. (Hayatın Mucizeleri)
- "...darbeyi yiyen ancak bilir onun ne olduğunu, darbeyi vuran değil ve acı çekmeyi sadece acı çekenler bilir." (Virata ya da Ölümsüz Bir Kardeşin Gözleri)
- Ruhlarının kapısını kapattıkları için kimse onlara ulaşamıyordu ve bu belki de yıllarca sürecekti. Herkesle savaş halindeydiler. Bir günde, kısacık bir günde büyümüşlerdi! (Dadı ve Leporella)
- Buralardan çekip gittiğimizde tozun üzerindeki ayak izlerimizi bir rüzgar süpürüp götürecekse yaşamanın ne anlamı var ki? (Kaçak ve Sahaf Mendel)
- Yoksun kalınan şey öylesine kaybedilmiştir ki, artık sadece bir ağrı gibi hissedilir ve acı verir. (Alacakaranlıkta Bir Öykü)
- Bir Rus için tek bir şey vardır: ya hep, ya hiç! Rus insanı varoluşun o kozmik gücünü hissetmek ister. (Dostoyevski: Yalnızlığın Keşfi)
- "İyilikle gülümseyebilen insanlar vardı hâlâ.." . (Satranç)
- Ne de olsa, güzellik kadınlardan kaçıp gittiğinde ondan boşalan yere bilgelik yerleşirmiş. (Birbirine Benze(me)yen Kız Kardeşler)
- Derimin altında akışını hissettiğim kan gibi bu karanlık yaşamın etrafımı yavaş yavaş kapladığını hissediyordum. Sanki hiçbir şey bana göre değildi, ama hepsi benim içindi. (Zalimce Bir Oyun)
- Sevgili bay Zweig, Okumam için ödünç vermis olduğunuz kitaplari geri yollamadigim icin affiniza rica ediyorum... R.M. Rilke (Dostlarla Mektuplaşmalar)
- Yalnız yaşayan biri yalnızca kendine ders verebilir. (Efsaneler)
- İki hafta boyunca kitap okumak , yürüyüşe çıkmak , hayal kurmak , rahatsız edilmeden uzun uzun okumak , iki hafta boyunca telefonsuz ve radyosuz yaşamak, konuşmak zorunda olmamak , bir anlamda rahatsız edilmeden kendim olmak istiyordum ... (O muydu?)