tatlidede

Anadolu'nun Sesi - Halikarnas Balıkçısı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anadolu'nun Sesi kimin eseri? Anadolu'nun Sesi kitabının yazarı kimdir? Anadolu'nun Sesi konusu ve anafikri nedir? Anadolu'nun Sesi kitabı ne anlatıyor? Anadolu'nun Sesi PDF indirme linki var mı? Anadolu'nun Sesi kitabının yazarı Halikarnas Balıkçısı kimdir? İşte Anadolu'nun Sesi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 08.06.2022 14:00
Anadolu'nun Sesi - Halikarnas Balıkçısı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Halikarnas Balıkçısı

Yayın Evi: Bilgi Yayınevi

İSBN: 9789754943399

Sayfa Sayısı: 240

Anadolu'nun Sesi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

  Halikarnas Balıkçısı, Anadolu'nun Sesi'nde uygarlık tarihine şovenlikle, militarist bir yaklaşımla varılması gerektiğini belirtir ve şöyle devam eder; ' Anadolulu düşünürler Patayonyalı da olsalardı, kendileri hakkında yazılanlar, yine burada yazılanlar olacaktı.' 

Anadolu'nun Sesi Alıntıları - Sözleri

  • “Din bir inançtır, inanmak da akılla olur, yoksa han hamam gibi babadan tevarüs edilen mal değildir.”
  • “… fenni akım asıl Anadolu’da İyonya’da başladı ve orada durdu.”
  • Yirminci yüzyılın başında batılı uluslar birbirinin sömürgelerine fena sulanmaya koyuldular. Kimi ulusun, komşularından daha güçlü olduğuna aklı eriverdi. Ve böylece Birinci Dünya Savaşı güm diye patlayakoydu. Sömürgeciler iki taraf oldular, hürriyet adalet hukukla gugug - ve hiç kimsenin yutmadığı- barışı korumak gibi, çok yüksek ötüşlü cart curtlarla birbirinin sömürgelerini yutmak için, savaşa Jaures'i öldürerek giriştiler. Tıpkı ilkellik çağında bir aşiretin malına, canına, komşu aşiretin saldırması gibiydi bu. Şu farkla ki; yabani mağara devrinde, insan kafası, zarplı koca sopayla patlatılırdı, oysa son çağda, ömrü süresince son sistem bir buzdolabı görmemiş insan, hiç olmazsa ömrünün sonunda, kafası çok uygar bir şarapnelle darmadağın edilerek, son sistem bir ölümle ölmek mutluluğuna kavuşuyordu!
  • Ruh sözünün anlamı, Grekçe "pnevma", yani soluktur. Latince'de "spiritus" da öyle, uçucu hava demektir. Bu nedenden ötürüdür ki Platoncular, ruh yanlış delikten çıkmasın diye kuru fasulye yemezlerdi.
  • Hellenistan şehirlerinde Roma işgaline değgin lağım yoktu. Lağım çukurları bile azdı. Herkes işini sokak köşelerinde yapiyordu. Sokrates bile entarimsi "kiton"unu kaldırıyor ve "Keyo" diyerek sokakta yapıyordu, küçüğünü de, büyüğünü de. Bu nedenden, şehirde arasıra veba gibi bulaşıcı hastalıklar nüfusu kırıp geçiriyordu. Hastalığın, kızan Tanrılar tarafından gönderildiği sanılarak Tanrıların gönlünü etmek için insan kurban ediliyordu.
  • Biz şehircilik konusunu başa aldık. Çünkü uygarlık sözcüğü, yani "sivilizasiyon" şehir demek olan "civita" sözünden gelir ki, "şehirlenme" demektir. "Sivil" sözcüğü şehirli demektir. Hatta, "insan politik bir yaratıktır" demek de şehirli bir yaratıktır demektir. Latince "civita" sözcüğünden "polise", "politik" ve "polites" sözcükleri de Hellence şehir demek olan "polis" sözcüğünden gelir.
  • Hıristiyanlık, Yahudilik ve her dinde papaz olduğu için, papaz olmanın, yani "kler” olmanın karşıtı "laik" sözü vardır. Bu söz dinsiz demek değil, papazı olmayan demektir. İslamlık zaten laikliktir. Çünkü, papazı yoktur. Laik olmayan Müslüman, Müslüman olamaz, çünkü papazlığı kabul ediyor demektir.
  • Kitabın yanlışı, yanılmışı olur ama kötüsü olmaz.
  • Uygarlıkları inceleyenlerin çoğu batılı olduğu için, bunlar insanoğlu tarihini insansal değil, Hristiyansal ve İndo-Avrupasal bir açıdan incelemişler ve tarihi hep kendilerine doğru yontagelmişlerdir.
  • Kitap insanoğullarına bir omuz veriştir ki; başkaları, o omuza çıkarak dimdik dinelsinler ve ufukların ötesini görebilsinler. Görmek de kendi kafa ışığıyla olur.
  • İnsan, çoğu kez aklıyla varamadığı noktaları imkansız hayal sayar, o noktaya varınca da onu içtiği bir bardak su kadar doğal sayar...
  • “İslâmlığın bir temel özelliği, onda öteki dinlerde olduğu gibi papaz olmamasıdır. Papaz takımına “klerik” denilir. Hristiyanlık, Yahudilik ve her dinde papaz olduğu için, papaz olmanın, yani “kler” olmanın karşıtı “laik” sözü vardır. Bu söz dinsiz demek değil, papazı olmayan demektir. İslamlık zaten laikliktir. Çünkü, papazı yoktur. Laik olmayan Müslüman, Müslüman olmaz, çünkü papazlık kabul ediyor demektir. Bernard Shaw, ‘Batı bir din kabul edecek olursa, ıslah edilmiş bir İslamlığı kabullenmelidir. Çünkü, onda papaz yoktur’ der. Bir sözün, bir batılı dediği için mutlaka doğru olması gerekmez. Ama burada Bernard Shaw haklıdır. Ne var ki; Türkiye devletinin yasasına göre devletin laik olması zorunluğu vardır, çünkü softalar ve yobazlar kendi aralarında birlik olarak, Türkiye devletinin üzerinde kendilerini papaz tayin ettiler.”
  • Grek ve Gres (Yunanistan) adlarına gelince: Yunanlılar Güney İtalya'ya yayılmışlardı. Bu arada Napoli'nin yanında Küme şehrini kurdular. Küme'lilere latinler Graei, sonradan Graeci dediler. Grek ve Gres adları da oradan kalmadır. Yakın bir geçmişten beridir ki, bu adlar geçer akçe oldular.
  • Heredot'un kendisi Grek değildi. [..]. Ama Heredot, İyonca yazdığına göre Anadolu'nun İyon kültürüne ait bir insandır. Heredot Perslerin Anadolu'ya ve ve Yunanistan'a saldırışlarının tarihçisidir. [..]. Heredot, Halikarnas'ta sözü geçen büyük bir ailenin üyesiydi. Aileler arasındaki bir çatışmanın sonucu Heredot, Halikarnas'tan küskün ayrıldı. Ordan sürgün edilmiş gibiydi. Çatışma epeyce büyüktü: Heredot'un amcası Panyassis öldürüldü. Heredot Atina'ya gitti, orada çok iyi karşılandı. Atina'da "Pniks"den Atinalılara uzun uzadıya konuştu. Bu konuşması için Atina kendisine on talent verdi -ki bu para, adeta bir servetti o gün için-.
  • Sokrates de İyonluluk taslayarak "Biz Zeus'un çocukları değil, Apollon'un çocuklarıyız" buyurunca akan sularla beraber, batılıların espri kritikleri de durur.

Anadolu'nun Sesi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Oxford'ta Yakın Çağlar Tarihi okurken 4 yıl boyunca, dünyaca ünlü Oxford kütüphanesinden fazlasıyla yararlanan balıkçı, Anadolu Tarihi'ni mükemmel anlatarak bizi büyülüyor. Engin Anadolu Tarihi bilgisini, sohbet vari üslubuyla anlatarak büyülüyor. Romanları da bal tadında olan üstat, deneme yazılarında da mükemmel. Kesinlikle okunmalı. Tavsiye ediyorum. (Hüseyin Namlı)

Cevat Şakir'in daha önce (bu arada cümleten Selam) Anadolu ve Türkiye bakışını anlatmıştım sizlere. Yine bundan ilerlediğimiz bir eserimiz var. Anadolu denildiğinde o sadece şunu düşünür: Helenizm. Kitap baştan sona bunla bağlantılı birbirinden farklı yazıların oluşturduğu bir bütün aslında. Yeri gelmişken verelim içeriği de; https://hizliresim.com/h31wYr Helen dönemi ile Anadolu kıyasından başlayıp Atina, Sparta, Ege, İskender şeklinde devam ettik. Bizans ve sonrasında biz Türkler ile kitap tamamlanıyor. Üstte zaten ilgi çekeceğine inandığım bir içerik var, fazla sıkmak istemem. Ayrıca Ramazan’ın hepimize iyilik ve bereket getirmesiyle hepinize bu zorlu süreçte bolca sabır ve dayanma gücü dilerim. Esen kalın.. (Sadık Kocak)

Ufuk açıcı bir kitap, herkesin okuması gereken on kitaptan biridir bu kitapta Anadolu'nun kaybeden çocukları İyon'ları(tamamıyla olmasada) anlatıyor şu an Yunanca konuşan herkes Grek sayılır. Aslında bu çok yanlış bir durum. Kitap'ta Eski Yunan'ların aslında "Medeniyet'in Başkenti" değil tamamıyla medeniyet düşmanı olduğu anlaşılıyor. (Kaan Sevindik)

Anadolu'nun Sesi PDF indirme linki var mı?

Halikarnas Balıkçısı - Anadolu'nun Sesi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Anadolu'nun Sesi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Halikarnas Balıkçısı Kimdir?

Cevat Şakir Kabaağaçlı veya tanınan adıyla Halikarnas Balıkçısı (17 Nisan 1890, Girit – 13 Ekim 1973, İzmir), Bodrum'a olan aşkı ile tanınan ünlü roman ve hikâye yazarıdır.

17 Nisan 1890 tarihinde, Osmanlı'nın son köklü ailelerinden Şakir Paşa Ailesine mensup babası yüksek komiser olarak görev yaptığı Girit'te doğdu. Babası Girit ve Atina'da sefirlik ve valilik yapan Mehmed Şakir Paşa, annesi Giritli Sare İsmet Hanım; amcası II. Abdülhamid devri Sadrazamı Ahmed Cevad Paşa, dedesi Şurayı Askeri Dairesi Reisi Miralay Mustafa Asım Bey'dir. Kendisine, iki evliliğinden de çocuğu olmayan ve onu kendi çocuğu gibi seven amcasının ismi verildi.

Cevat Şakir, altı çocuklu ailenin en büyük evladıydı. Ailesinin tüm fertleri sanatta yetenekliydi. Sırasıyla dünyaya gelen Hakkiye, Ayşe, Suat, Fahrelnisa ve Aliye adlı kardeşlerinden Fahrelnisa resim alanında, Aliye gravür alanında üne kavuştu; Hakkiye’nin kızı Füreya Koral, ilk Türk kadın seramikçi oldu; Fahrelnisa’nın çocukları Nejad Melih Devrim ressam; Şirin Devrim ise tiyatrocu oldu.

Cevat Şakir, çocukluk hayatının ilk yıllarını babası Şakir Paşa’nın elçi olarak bulunduğu Atina’da geçirdi. İlköğrenimini Büyükada'da, orta ve liseyi 1907'de Robert Kolej'de tamamladı. İlk yazısı aynı yıl İkdam gazetesinde yayımlandı. Bu, İngilizce ’den tercüme bir yazıydı. Lise öğreniminden sonra İngiltere’de denizcilik öğrenimi yapmak istediyse de ailesinin ısrarı ile Oxford Üniversitesi’nde tarih öğrenimi gördü. 1913’te İtalyan bir hanımla evlenerek İtalya’da kaldı ve resim öğrenimi gördü.

İstanbul'a döndüğünde gazete ve dergilerde yazılar yayınlamaya başladı. Aile, 1914 yılında maddi sıkıntı içine girmiş ve babası Mehmed Şakir Paşa Afyon’daki Kabaağaçlı çiftliğine yerleşmişti. Babasının çiftlikte bir tartışma anında Cevat Şakir’in silahından çıkan kurşunla vurularak ölmesi üzerine cinayet iddiasıyla yargılandı ve 15 yıl kürek cezasına çarptırıldı. Cezasının yedi yılını çektikten sonra baş gösteren verem hastalığından ötürü tahliye edildi.

1925 yılına kadar geçimini haftalık dergilerde tercümeler, yazılar yayınlayarak, resim ve yeni tarz tezhipler yaparak, karikatür yaparak, karikatür çizerek ve renkli dergi kapakları hazırlayarak temin etti. Türk basınında kapakçılığın gelişmesinde katkısı vardır.

Dört asker kaçağının kadersizliğiyle ilgili olarak "Hüseyin Kenan" takma adıyla kaleme aldığı 13 Nisan 1925 tarihli "Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Asılmağa Nasıl Giderler" başlıklı öyküsünden ötürü İstanbul İstiklal Mahkemesi'nde yargılandı. ‘Memlekette isyan bulunduğu sırada, askeri isyana teşvik edici yazı yazmak’ tan suçlu bulundu. Mahkeme Başkanı Ali Çetinkaya tarafından idama mahkûm edilmek istendiyse de, Kılıç Ali Bey'in önerisiyle kalebentlikle Bodrum'a sürüldü.

3 yıllık sürgünlüğünün yarısını Bodrum'da tamamladı. Cezasının son yarısını İstanbul'da tamamladıktan sonra, çok sevdiği insanları ve doğal güzellikleriyle kaynaştığı Bodrum'dan uzak kalamadı ve Bodrum'a yeniden dönüp yaklaşık 25 yıl kaldı.

Bodrum'un antik çağdaki adı olan Halikarnas'ı mahlas olarak benimseyen Cevat Şakir, Bodrum'da balıkçılık dahil çeşitli işlerde çalıştı. Edebiyat sahasına giren eserlerinin büyük kısmını da Bodrum’da yazdı. İkinci evliliğini dayısının kızı Hamdiye, üçüncü evliliğini Hatice Hanım’la yapan Cevat Şakir'in üç evliliğinden beş çocuğu oldu. Çocuklarının orta öğrenim çağına gelince, o yıllarda bu kasabada ortaokul bulunmaması sebebiyle ailesini İzmir’e nakletti. Yaşamını yazarlık ve turist rehberliği ile sürdürdü, rehberlik kurslarında da ders verdi. 13 Ekim 1973'te İzmir'de kemik kanserinden vefat etti. Vasiyeti üzerine Bodrum'a gömüldü. Kabri Bodrum-Gümbet'teki Türbe Tepesinde manevi oğlu Şadan Gökovalı ile seçtiği yerde küçük bir müzesi ile birlikte "Halikarnas Balıkçısı Müzesi" adı altında bulunmaktadır.

1926'dan sonra deniz hikâyeleriyle tanındı. Konularını Ege Bölgesi ve Akdeniz Bölgesi kıyı ve açıklarında gelişen, denize bağlı olaylardan çıkardı. İçinde yaşadığı, en küçük ayrıntılarına kadar bildiği hür ve asi denizi, kaderleri denizin elinde olan balıkçıları, dalgıçları, sünger avcılarını ve gemileri zengin bir terim ve mitologya hazinesinden güçlenerek, denize karşı sonsuz bir hayranlıktan gelen şiirli, yer yer aksayan, ama sürükleyip götüren bir anlatımla hikâye ve romana geçirdi.

Yazı ve düşünceleriyle Azra Erhat gibi döneminin önemli aydınlarını etkilemiş bir kişi olarak, çeşitli dillerden yüz kadar da kitap çevirmiş olan ve kendi eserlerinin sonraki baskıları yapılagelen Halikarnas Balıkçısı'na Kültür Bakanlığınca 1971 Devlet Kültür Armağanı verilmiştir.

Bodrum'da yaşadığı dönemde arkadaşları ile ilk Mavi Yolculuk fikrini ve uygulamasını gerçekleştirmişlerdir. Bu Mavi Yolculuklarda yanlarına aldıkları şeyler: Peynir, su, İstanköy peksimeti, tütün ve rakı idi. Mavi Yolculukta gazete okumaz radyo dinlemezlerdi. Amaç dünyadan kaçmak ve medeniyetten uzak olarak kafayı dinlemektir. Haftalarca denizde kalınır sadece acil ihtiyaçları temin etmek için karaya çıkılırdı. Oysa ki bugün yapılan mavi yolculuklarda her türlü lüks mevcuttur. Bu yolculuklar yazarın edebî eserlerini de büyük oranda etkilemiştir.

Geniş bibliyografyası Yeni Yayınlar dergisinin Ekim 1974 sayısındadır.

Kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan, oğulları, Dr. Sina Kabaağaç ve Suat Kabaağaçlı'dır.

Halikarnas Balıkçısı Kitapları - Eserleri

  • Aganta Burina Burinata
  • Mavi Sürgün
  • Anadolu Efsaneleri
  • Anadolu Tanrıları
  • Uluç Reis
  • Turgut Reis
  • Parmak Damgası
  • Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek
  • Merhaba Akdeniz
  • Deniz Gurbetçileri
  • Ötelerin Çocukları
  • Merhaba Anadolu
  • Altıncı Kıta Akdeniz
  • Çiçeklerin Düğünü
  • Dalgıçlar
  • Anadolu'nun Sesi
  • Gülen Ada
  • Hey Koca Yurt
  • Gençlik Denizlerinde
  • Arşipel
  • Sonsuzluk Sessiz Büyür
  • İmbat Serinliği
  • Yol Ver Deniz
  • Düşün Yazıları
  • Bulamaç
  • Denizin Çağırışı
  • Ege'den
  • Yaşasın Deniz
  • Alabandada
  • Egenin Dibi

Halikarnas Balıkçısı Alıntıları - Sözleri

  • “Vakit onu yaşatmayı bilmeyenleri öldürür.” (Mavi Sürgün)
  • Kocadağ'ın tavrında ve sesinde, sahip olduğu otomobillerin, mal ve paraların büyük toplamı sırıtıyordu. İnsan onunla görüşürken, bir insanla değil, otomobillerle, mal ve toprakla ve para kasasıyla konuşmakta olduğu sanırdı. (Gülen Ada)
  • “Yaşam öyledir ki; birlikte yaratılan, yaşayan ve büyüyenler birbirlerini seveceklerdir. Çünkü birbirlerini sevmekten başka her ne yaparlarsa, birbirlerinin celladı olarak birbirlerini öldüreceklerdir.” (Ege'den Denize Bırakılmış Bir Çiçek)
  • Demincek dedim a; yalnızlıktan insanın yanına densizin biri gelince; ağaçlar, dağlar, taşlar örtünüp herkesin bildiği ağaç, dağ ve taş olurlar. (Ege'den)
  • ''Ne güzel dünya.! Fakat güzelliğinin derinliğini kim sondalayabilirdi.?'' (Denizin Çağırışı)
  • "Yaşayın arkadaşlar! Biz heheyt! Serdengeçti delikanlı korsanlarız! Ölürsek bile leş gibi ilaç kokan sinameki ve zencefil suları içerek ve kefen gibi ve mıymıntı yatak çarşafları arasında debelenerek değil, bir top aleviyle, bir kılıç şakırtısıyla, Allah diye gülerek çıkarız dünyamızdan!" (Uluç Reis)
  • Herkes kendi vüs’u ve sa’yı kadarınca nasip alır. Eğer senin kabın az su alıyorsa, deryanın ne günahı var? (Mavi Sürgün)
  • “… fenni akım asıl Anadolu’da İyonya’da başladı ve orada durdu.” (Anadolu'nun Sesi)
  • Bugüne dek üzüldüğüm şeyler, üzülmeye değmeyecek şeylermiş. İşimde bir hafiflik, bir kurtuluş duyuyorum... (Gençlik Denizlerinde)
  • Hiç bir şeye kadir değiliz: Hepimiz birbirimize benzeriz. (Altıncı Kıta Akdeniz)
  • “İyi insanlar kırıldıkları zaman sevmeyi bırakmazlar , göstermeyi bırakırlar ..” (Sonsuzluk Sessiz Büyür)
  • Hastalık dediğin, karadan değil, hep denizden seyahat ederdi. (Deniz Gurbetçileri)
  • Hellenistan şehirlerinde Roma işgaline değgin lağım yoktu. Lağım çukurları bile azdı. Herkes işini sokak köşelerinde yapiyordu. Sokrates bile entarimsi "kiton"unu kaldırıyor ve "Keyo" diyerek sokakta yapıyordu, küçüğünü de, büyüğünü de. Bu nedenden, şehirde arasıra veba gibi bulaşıcı hastalıklar nüfusu kırıp geçiriyordu. Hastalığın, kızan Tanrılar tarafından gönderildiği sanılarak Tanrıların gönlünü etmek için insan kurban ediliyordu. (Anadolu'nun Sesi)
  • Sen nereye gidersin? -Bilinmezliklere Gemine bineceklerden ne ücret istersin? -Tamamen kendileri olmalarını. Peki yolcuların kimlerdir? -Her şeylerini bir hiç uğruna feda edenler. (Gülen Ada)
  • "Yahu bu ne biçim dünyadır?" (Aganta Burina Burinata)
  • yemek yer hazmederiz,yedigimiz yemek biz oluruz. (Denizin Çağırışı)
  • “Hayatlarının bir safhasını kapayıp, bir başka safhasını açan insanların kederlenmemeleri imkansızdır. Ekseri denize açılan insanlar, yurtlarını ve sevgilerini karada bıraktıkları için, müteessir olurlar. Korsanların yurtları denizdi.” (Uluç Reis)
  • İnsan ihtiyarlayınca gençlik hatıralarıyla geviş getiriyor. (Uluç Reis)
  • Onda , herkeste arayıp arayıp da pek az bulduğum veya hiç bulamadığım ve yine özleyip durduğum bir şeyin pek çoğu vardı. (Aganta Burina Burinata)
  • Birinci Artemisia, İsa'dan 480 yıl önce, tarihin en önemli deniz savaşına sahne olan Salamis adasında kendi filosuna, hem kraliçe, hem de amiral olarak doğrudan doğruya komuta etti. (Hey Koca Yurt)

Yorum Yaz