diorex
sampiyon

Anıtı Dikilen Sinek - Aziz Nesin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Anıtı Dikilen Sinek kimin eseri? Anıtı Dikilen Sinek kitabının yazarı kimdir? Anıtı Dikilen Sinek konusu ve anafikri nedir? Anıtı Dikilen Sinek kitabı ne anlatıyor? Anıtı Dikilen Sinek kitabının yazarı Aziz Nesin kimdir? İşte Anıtı Dikilen Sinek kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 16.02.2022 12:00
Anıtı Dikilen Sinek - Aziz Nesin Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Aziz Nesin

Yayın Evi: Nesin Yayınevi

İSBN: 9789754180701

Sayfa Sayısı: 125

Anıtı Dikilen Sinek Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Sinekler arasındaki bu olay, o büyük kentin, yüksek yapıların çok sıkışık bulunduğu bir bölgesinde geçti. Orada çok katlı bir konut vardı. Bu konutun en alt katı, çok az güneş alan bir evdi. Bu evin yarısı, yerden aşağıdaydı, toprağa gömülüydü. Dar sokağın iki geçesinde çok yüksek yapılar, bu bodrumdaki eve güneş ışınlarının girmesini engellerdi. Bu yüzden o eve sabah aydınlığı geç gelir, ama akşam karanlığı erkenden basardı.

 

 

Anıtı Dikilen Sinek Alıntıları - Sözleri

  • “Dinlerimiz ayrı ama bir Allahın kullarıyız.”
  • Çocuklar! Siz siz olun, yerine koyacağınız yeninin ne olduğunu iyice bilmeden eskiyi değiştirmeye kalkmayın! Yoksa yeni sandığınız şey yine kılık değiştirmiş eski olur. O zaman her şey eskisinden de kötüye gider.
  • Gerçekte var olmayan bir tehlike, var olan tehlikeden çok daha korkunç olarak anlatılabilirdi. Çünkü, var olan bir şey az ya da çok bilinir, ama var olmayan şey bilinmez.
  • ___ Çünkü, sonsuz denilen şey de, yaratıklara göre sınırlıdır.
  • Koyunları birleştirmek, biraraya toplamak için, büyük bir tehlike karşısında olduklarını onlara anlatarak koyunları kandırmak çok yerindedir. Ancak yeterli değildir. Ayrıca onları çok büyük amaçlı bir ülküye inandırmak da gerekir. Bu ülkü, hiçbir zaman gerçekleşmeyecek uzak bir hayal, tatlı bir düş olmalıdır.
  • — Sen anlat, ben anlarım... dedi. Dedesi, — Sen elbette anlarsın, ama benim anlatmam zor... dedi.
  • — Çok,çok güzel bir rüyaydı, ama hatırlayamıyorum... dedi. «Gördüğüm düş gerçek olsaydı!» diye içinden geçirdi.
  • ..her yer kararınca başka umarımız kalmaz, dedi, oysa şimdi dışarısı aydınlık.
  • Çünkü, bu insan denilen yaratık, hiç durmaz, durmadan her şeyi değiştirir... Bekleyin, hiç umudunuzu kesmeyin... Nasıl olsa günün birinde bir insan, içine gömülü olduğumuz bu toprakları kazacaktır. Niçin mi ? İnsan bu... Olağanüstü bir yaratıktır... Hiç durmaz doğayı değiştirmeye çalışır, araştırır, inceler, her şeyi didik didik eder...
  • Bugün hâlâ, camlara çarpıp öte yandaki aydınlığa ulaşmak için çaba harcayan, bu uğurda canveren sinekler de vardır, bunun aptallık olduğunu düşünüp kondukları o karanlık yerde pinekleyen sinekler de vardır. Hangisinin yolunu seçmek gerektiğini, her sinek kendisi bilir. Ama şu da bir gerçek ki, sineklerin tarihi, karanlıkta pineklediği için hiçbir sineğin anıtının dikilmiş olduğunu yazmamaktadır.
  • Tarihin bir döneminde, kurtlara av alanı kalmamıştı. Çünkü, hayvanların kralı sayılan aslan, kaplan, pars yb. gibi güçlü ve yırtıcı hayvanlar, dünyanın av alanlarını kendi aralarında bölüşmüşlerdi. Kurtlara, avlanacakları alan bırakmamışlardı. Her ne denli kurtlar da yırtıcı hayvanlarsa da, aslan, kaplan, pars denli güçlü değildiler. Bu yüzden kurtlar, aslanların, kaplanların egemen oldukları alanlara giremiyor, oralarda avlanamıyorlardı. Böyle olunca da geçim sıkıntısı çekiyor, aç bile kalıyorlardı. Kurtların, bu sıkıntılı durumlarına bir umar bulmaları gerekiyordu. Bunun için de kurtlar büyük bir kurultay düzenlediler. Bu kurultayda, nasıl bir umar bulacakları konusunda, aralarında konuşup görüştüler, tartıştılar. Sonunda, kendi bilginlerine danışmaya karar verdiler. Yaşlı bir kurt bilgin, kurtların kurultayına gelerek şöyle konuştu: — Çok sevgili kurt kardeşlerim, eştürlerim! Aslan, kaplan ve benzeri hayvanlar sömürgecidirler. Bu büyük sömürgeciler, dünyanın en verimli yaşam alanlarını kendilerine ayırmışlardır. Dünyaya egemen olmuşlardır. Biz kurtlara yer bırakmamışlardır. Bizler de yaşam alanı istiyoruz. Ama boş yaşam alanı kalmamıştır. Oysa biz kurtlar da yırtıcı güçlü, üstelik de akıllıyız. Yaşlı kurt bilgin, sözünün burasında birazcık durdu. Öksürerek sesini ayarladıktan sonra şu öneride bulundu: — Değerli kurt kardeşlerim, sevgili türdeşlerim! Hep birden «Kurtlar, hepsinden üstündür!» diye bağırmamızı öneriyorum. Bu öneriyi, kurultaydaki kurtlar benimsediler. Yalnız o gün değil, o günden sonra da her zaman, her yerde üç kez üstüste ve hep bir ağızdan şöyle bağırmaya başladılar: «Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün! Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün! Kurtlar, kurtlar, hepsinden üstün!» Bu söz, kurt toplumunda bir savsöz oldu. Yaşlı kurt bilgin, sonra konuşmasını şöyle sürdürdü: — Bizim de sömürgelerimiz olmalıdır. Bunun için önerim şudur: Koyunları «Büyük Koyun İmparatorluğu» kurmaya kandıralım. Koyunlar, Büyük Koyun İmparatorluğu kurmak için bir alanda toplanınca, o alanı çevirir, koyunları kuşatırız. Karnımız acıktıkça, doyuncaya dek koyunları yeriz. Bu öneri, kurtlar kurultayında benimsendi. Bunun üzerine, bu öneriyi gerçekleştirmek için, kurt bilginlerden bir kurul toplandı. Bu kurulda, önerinin nasıl uygulanacağı görüşüldü. Bir kurt bilgin şöyle dedi: — Her şeyden önce, onları rahatça yiyebilmemiz için, koyunları bir araya toplamamız gerekir. Başka bir kurt bilgin de, — Çok doğru, dedi, bütün canlılar gibi, koyunlar da ancak bir tehlike karşısında kalınca bir araya gelir, toplanırlar. Bunun için, bir tehlike uydurmalıyız. Koyunları, tehlikede olduklarına inandırmalıyız. Örneğin bu tehlike Galapintop olabilir... dedi. Dinleyen kurtlar, Galapintop tehlikesinin ne olduğunu sordular. Kurt bilgin, böyle bişeyin olmadığını, uydurduğunu, söyledi. Gerçekte var olmayan bir tehlike, var olan tehlikeden çok daha korkunç olarak anlatılabilirdi. Çünkü, var olan bişey az yada çok bilinir, ama var olmayan bişey bilinmez. Kurtlar, koyunlara Galapintop tehlikesi karşısında olduklarını anlatacaklardı. Bu amansız tehlikeye karşı, kurtların her zaman, her yerde koyunları destekleyeceklerini açıklayacaklardı. Bu öneri oybirliğiyle benimsendi. Sonra başka bir kurt bilgin şöyle konuştu: — Koyunları birleştirmek, bir araya toplamak için, büyük bir tehlike karşısında olduklarını onlara anlatarak koyunları kandırmak çok yerindedir. Ancak yeterli değildir. Ayrıca onları çok büyük amaçlı bir ülküye inandırmak gerekir. Bu ülkü, hiçbir zaman gerçekleşemeyecek uzak bir hayal, tatlı bir düş olmalıdır. Bunları söyleyen kurda, öbür kurtlar sordular: — Nasıl bir ülkü aşılamalıyız koyunlara ki, gerçekleştireceklerini sanarak o hayalin arkasından sürü sürü gitsinler? Bilgin kurt bu soruyu şöyle yanıtladı: — Onlara «Büyük Koyun İmparatorluğu» gerektiğini anlatırız. Bu ülkünün adı «Koyunculuk» ülküsü olur. Bu kurulda alınan karardan sonra, bu kararların uygulanmasına geçildi. Kurtlar, koyunlar arasından en çıkarcıları, en bencilleri ve en aptalları bulmuşlardı. Onları, kendilerine yandaş yapmışlardı. Kurt yanlısı olan koyunlara, rüşvet olarak, en güzel otlakları, geniş çayırları gösteriyorlardı. İşte böylece koyunlar arasında «Koyunculuk» akımı yayılmaya başladı. Koyunculuk akımının kitapları yazılıyordu. O kitapta şöyle şeyler yazılıydı: «Biz koyunlar, bütün öbür hayvanlardan üstünüz. Aslanın, kaplanın tüylerinden bile iplik yapılmazken, bizim tüylerimizden iplik yapılır. Hatta bizim dışkımız bile yararlıdır, gübre olarak kullanılır. Ama aslanın, kaplanın dışkısı, bu güzel dünyayı pisletmekten başka neye yarar? Biz koyunlar üstünüz. Öyleyse bir Büyük Koyun İmparatorluğu kurmalıyız. Bu Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak için de koyunculuk ülküsü odağında birleşmeliyiz. Düşmanımıza karşı birlik olmalıyız. Kahrolsun Galapintop... Büyük Koyun İmparatorluğu kuracağız. Bütün ormanlar, geniş çayırlar, sonsuz çimenler biz koyunların olacak. Galapintop'un başını ezeceğiz.» Kurtlar, bu düşüncelerinde koyunları destekliyor, onlara yardım ediyorlardı. Bu yardım ve destekleme karşısında kimi koyunlar şöyle düşünmeye başlamışlardı: «Biz, kurtları ne denli yanlış tanıyormuşuz... Oysa kurtlar, ne denli iyiliksever, ne denli yardımsever hayvanlarmış. Kurtlar, bizim dostlarımızdır.» Kurtlar daha deneyimli, daha bilgili, hem de daha örgütçü oldukları için, koyunlara uzmanlar gönderiyorlardı. Bu kurt uzmanlar, koyunlara öğütler veriyor, salıklarda bulunuyor, yol-yöntem gösteriyordu. Kurtlar, bu uzmanlarının dışında, koyunların arasına kendi casuslarını da göndermeye başlamışlardı. Bu casuslar, koyun postuna bürünmüş kurtlardı. Çok iyi eğitildikleri için, tıpkı koyun gibi meliyorlardı. Koyunlar, bu casusları kendileri gibi koyun sanmışlardı. Bu casuslar her söze «Her zamandan daha çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz bu dönemde» diye başlayarak, koyunları birliğe, bir araya toplanmaya çağırıyorlardı. Koyunlar arasında yayılan Büyük Koyun İmparatorluğu ülküsü, bir koyun sürüsünden öbür koyun sürülerine durmadan yayılıyordu. Bütün koyun sürülerindeki koyunlar, düşmanları Galapintop'a karşı birleşmek istiyor ve sınırsız çimenlerin, sonsuz çayırların, gür otlakların bulunduğu o Büyük Koyun İmparatorluğu'nu özlüyorlardı. Bütün koyun sürüleri oraya akın edeceklerdi ve kendilerine engel olmak isteyen düşmanları Galapintop'ları yokedeceklerdi. Bütün koyunları bu kurt masalına inanacak denli aptal sanmak yanlış olur. Akıllı koyunlar da vardı. Bunlar, Galapintop diye bir düşman olmadığını, bu düşman tehlikesini kurtların uydurduğunu, amaçlarının uydurma bir tehlike yaratarak asıl tehlikenin kendileri olduğunu gözden gizlemek olduğunu söyleyerek türdeşlerini uyarmaya çalıştılar. Bu kadarla da yetinmediler. Büyük Koyun İmparatorluğu'nun boş bir hayal olduğunu da anlattılar. O hayal imparatorlukta, bol çayır, güzel çimen, gür otlak düşlerken, postun da elden gideceğini, aç kurtlara yiyecek olacaklarını açıkladılar. Bu uzakgörüşlü koyunların bu çabaları hiçbir işe yaramadı. Çünkü, düşman Galapintop'a karşı birleşmek, bir arada olmak, toplanmak, Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak düşüncesi çok yayılmıştı. Bunun tersini düşünenlere hain ve koyun düşmanı gözüyle bakılıyordu. Büyük Koyun İmparatorluğu'ndaki çayırlar, çimenler, kış soğuğunda, kar altında bile kurumuyordu. Orası bir cennetti, koyun cenneti... Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak için çalışmalar gittikçe hızlandı. Ve düşman Galapintop'u yenmek için koyunlardan asker birlikleri oluşturuldu. Koyunlar, artık eskisi gibi koyun koyun yürümüyor, kurt kurt yürüyorlardı. Eskisi gibi koyunca melemiyor, kurtça ulumaya özeniyorlardı. Bu çalışmaların sonunda o tarihsel gün gelip çattı. Sürüden sürüye haberler ulaştı ve dünyanın her yerindeki koyun sürüleri birlik içinde olmak, düşmanları Galapintop'u yoketmek ve Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kurmak ve orada toplanmak için yürüyüşe geçtiler. Yürüyüş çok zor geçti. Bütün koyunlar, kendilerine kurt uzmanların gösterdiği uzun ve çok geniş bir koyakta toplandılar. Burada hep bir ağızdan durmadan bağırıyorlardı: — Kahrolsun Galapintop... — Her zamandan çok birlik ve beraberliğe muhtaç olduğumuz böyle bir günde... — Büyük Koyun İmparatorluğu'nu kuracağız! Bütün aç kurtlar, o koyakta toplanmış olan koyunların çevresini kuşatmışlardı. Kurtlar, koyunları kolaylıkla parçalayıp, boğup yiyorlardı. Çünkü artık koyunların ne çobanları, ne de onları koruyan köpekleri vardı. Koyunlar, gerçek tehlikenin nerden geldiğini, gerçek düşmanın kim olduğunu, nasıl aldatıldıklarını anladılar ama artık iş işten geçmişti. Koyunların aptallığı yüzünden artık kurtların da bir yaşam alanı, bir sömürgesi olmuştu. Kurtların da egemen oldukları bir yaşam alanları vardı. Bu yalana kanmayan, bu tuzağa düşmeyen kimi akıllı koyunlar, orada burada gizlenip saklanmışlardı. Onlar, koyun türünü yeniden ürettiler. Onlar da olmasaydı, koyun denilen hayvan türü, tümüyle yok olacaktı. Koyunların tarihinde, burda anlatılan bu olay yazılı olduğu halde, kurtların bu kandırmaca oyunu dünyada yine de sürmektedir. Çünkü dünyada bugün de gerek koyunlar, gerek başka yaratıklar arasında, ne yazık ki, çıkarcılar, aptallar ve alçaklar, hâlâ vardır.
  • — Rüzgâr tersten esmeseydi, sen benim uçurtmamı zor alırdın...
  • Çocuklar! Siz siz olun, yerine koyacağınız yeninin ne olduğunu iyice bilmeden eskiyi değiştirmeye kalkmayın! Yoksa yeni sandığınız şey yine kılık değiştirmiş eski olur. O zaman her şey eskisinden de kötüye gider.

Anıtı Dikilen Sinek İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aziz Nesin: Bir zamanlar doğu tarafında çok büyük bir kaya olduğu için güneşin çok geç doğduğu bir köy varmış. Sabah aç uyanan çocuklara anneleri, daha güneş doğmadı diye ekmek vermiyormuş. Ayrıca köy, ışık almayan karanlık bir köymüş. Meraklı ve üzgün çocuklar bir gün kayanın diğer tarafına geçmiş ve buranın daha aydınlık,yeşil ve güzel olduğunu görmüşler. Hemen bunu büyüklerine anlatıp kayanın diğer tarafına geçmeyi önermişler. Büyükler gülüp geçmiş, geçemeyiz, köyümüz baştan buraya kurulmuş, demişler. Bu durumdan dertli çocuklara bir gün hırpani bir derviş denk gelmiş. Çocuklardan kayanın öyküsünü dinleyen derviş: "Siz beni kırk gün türlü güzel yiyeceklerle besleyin, ben o zaman güçlenir, bu kayayı sırtımla taşıyarak buradan alırım" demiş. Çocuklar: "Belli ki sen aç ve kurnaz bir adamsın, bizi kandırmaya çalışıyorsun, git işine" demişler. Derviş bu kez büyüklere gidip aynı teklifi sunmuş. Büyükler: "Demek ki yıllardır beklediğimiz Hızır sensin, biz seni besleyelim, sen de bu kayadan bizi kurtar " demişler... Biz çocukken epey akıllıymışız. Ne olmuş da basiretimiz bağlanmış, miskinleşmişiz büyüdükçe acaba:)) Sevgili Aziz Nesin, yukarıda özetini verdiğim bu öykü ile bizi uyarıyor, göremediklerimiz, görmek istemediklerimiz için. Çocukları da uyarıyor "büyükler" in nasıl hatalar yapabileceğini göstermek için. AZİZ NESİN, öğrenile öğrenile bitmeyen, tükenmeyen adam. İnsanların gözünü açmak, yanlış gideni göstermek için haykırdığın fikirlerinle insanlara yaranamadığın gibi edebiyatın her alanında şahane eserler vermene rağmen edebiyatçılara da yaranamamışsın. Korkuluyor muydu senden, eziliyor muydu insanlar kişiliğinden de ötelemeye, yok sayılmaya çalışmışlar seni hep. Edebiyat tarihlerinde, eleştirilerde adın ya hiç geçmemiş ya hızlıca geçiştirilmiş. Bizler, bizden önceki nesiller neden bu güzel öykülerinle büyümedik? Neden, çocuğuma okuyacak doğru düzgün yerli kitap bulamıyorum? diye yakındı insanlar. Belki de yukarıdaki öykü ile insanların büyükçe nasıl nankör olacağını, en yakınını düşman bilip fesatlıktan dinlemeyeceğini, bunun yerine olmadık kişilerin arkasından gideceğini öğretmeye çalıştın. Bu öykü bana biraz da ne kadar okursak okuyalım, ne kadar akıllı olursak olalım akrabalarımızın, arkadaşlarımızın bizi dinlemek istemediğini, doğruyu bizden öğrenmek istemediklerini hatırlattı. Hani bir şeyin doğrusunu anlatmaya kalkarsınız da " Yok ben falanca hocaya danıştım, yok filanca ablam şöyle dedi," diye sürüp giden diyaloglar var ya... Tanıdık geldi değil mi? Bu öykünün sonunda da büyükler çocukların dediğine geliyor ama ille o kazık yenilecek! İnsan çocukken okuyup dinlediği şeyler kendine tesir ederse kolay kolay unutmaz. Bu kitap benim 10-11 yaşlarında bir arkadaşımın evinde rastladığım ve özellikle Anıtı Dikilen Sinek öyküsünü hiç unutmadığım bir eserdi. Adını tam koyamasam da farklı bir şey okuduğumun farkındaydım, kitabın bize olduğundan daha başka bir şey söylemek istediğini seziyordum. Aynı dönem kitap/gizli-bahce--127239 'yi ve kitap/pal-sokagi-cocuklari--151311'nı da okumuştum. Bu üç kitap bana yıllardır hiç sekteye uğramayan kitap okuma alışkanlığını kazandırmıştır. Anıtı dikilen o unutulmaz sineğin izini sürerken de yeni bir sürü şey öğrendim. Çocuklarım uygun yaşa gelince onlarla üçüncü kez okuduğumda neler öğreneceğim kimbilir. Çocukken Aziz Nesin kim bilmiyordum birkaç yıl sonra Madımak'ta katledilenlerin resimlerini gördüğümde, Zübük ne demek? diye öğretmenime sorduğumda da bilmiyordum. Üniversiteye başladığımdan beri epey kitabını okudum ama halen tam bilmiyorum sanırım. Keşfede keşfede bitmiyor onu dünyası. Herkes önyargısını kırıp bu hiç olmazsa bir kez Aziz Nesin okumalı. Özellikle çocuklara, gençlere önermeliyiz. Okumuş yazmış insanlar bile onu ateist diye okumuyor. Kendi kulağımla duydum, kitabını önerince ateistmiş diye okumayan oldu. Ateistlik ya da diğer dünya görüşleri bulaşmıyor değil mi? Hele kitaplarla... Bu kadar dar görüşlü olmamalıyız. Aziz Nesin'i anlamaya çalışmak hepimizin borcu bana göre. Bu kitapta 18 tane çocuk öyküsü yer alıyor. Adı çocuk öyküleri ise de her yaşa hitap eden öyküler bunlar. Genelde hayvanlar sembol olarak seçilmiş bir mesajı vermek için. Aziz Nesin mizahının yer aldığı bir yazın eğlendirici ve düşündürücü olmaz mı hiç? Bazen çocuklara bir doğruyu direk anlatmaya kalkıştığımızda tam etkili olmuyor. Bunun yerine masal ile öykü ile öğretmek daha tesirli olabiliyor. Bunu kendim de deneyimledim. Sevgili Aziz Nesin'in çocuk sevgisi, çocuklar için yaptıkları, yazdıkları ile apaçık ortada . Bu öykülerde de Sevgili çocuklar, diye direk onlara hitap ederek cesareti, sabrı, azmi, akılcılığı öğüt ediyor satır aralarında. Aziz Nesin'den sadece içerik için değil Türkçe kullanımı için de öğreneceğimiz çok şey var. Tertemiz bir dili var. Özellikle dikkat ettim Türkçe olmayan kelimeyi çok az kullanıyor. Bunu yaparken de sırf Türkçe olsun diye anlamını bilmediğimiz, kulağa yabancı kelimeleri tercih etmiyor. Genelde de kendisinin tarzı az kelime ile "çok geniş anlam" yaratma. Gelelim beni 20 yıl sonra etkinlik gonderi/99828260 vesilesi ile tekrar peşine takan sineğimize: Karanlıktan hoşlanmadığı için ışığa çıkmak uğruna ölen bu sineğe , sabredemedi bir hiç uğruna öldü diyor kimi sinekler, biraz sabretseydi sabah olacaktı, diyorlar. Sinek kahraman mı, enayi mi? Cevabı her insanın kendisinde gizli. Yalnız diğer sineklerin ışık uğruna kendini öldüren sineğin arkasından söylediği şu sözler içimi sızlattı. Fazlasıyla tanıdık: -O sineklerin öncüsüdür, hepimiz için çıkış yolu arıyordu. -Ne büyük bir umut simgesiydi, hepimize umut aşılıyordu. -Ne büyük bir özveri! Bizler için canını verdi. -Biz sineklerinin tarihine altın harflerle geçeceksin. -Seni hiç unutmayacağız. (Gönül.)

İlk olarak bu yaşıma kadar daha önce Aziz Nesin'i duymama ve onun hakkında çeşitli bilgilere sahip olamam rağmen bir öykü kitabını okumamıştım. Her bir hikayeyi okuduğumda basit imgelerle anlatılmış derin anlamlar olduğunu fark ettim - bilgi düzeyimin el verdiği kadarıyla- Birçok yerinde notlar alıp unutmamak için tekrar tekrar aynı yeri okudum ki bu güzel hikayeleri başkalarına da övebileyim. İçinde bulundurduğu alegori beni çok etkiledi. Anlatımın sadeliği beni büyüledi. Son öyküye gelene kadar bütün hikayeler "kıssadan hisse" ya da "güldürürken düşündürme" ilkesi ile yazılmış gibiydi ve bundan fazlasıyla etkilendim ancak son hikaye de aynı tarzda olmasına rağmen bir noktasıyla bana diğerlerinden daha farklı bir yerden daha fazlaca dokundu. Fazlasıyla içten, bizden buram buram geçmiş kokan bir hikayeydi. Herkesin okumasını ve anlamasını dilediğim bir öykü kitabı. Okunmadan ölünmemeli... (Kader Kayhan)

Kitabın Yazarı Aziz Nesin Kimdir?

20 Aralık 1915’te İstanbul’da doğdu. İki yıl Darüşşafaka Lisesinde öğrenim gördü. Kuleli Askeri Lisesini bitirdi. Kara Harp Okulu ve Askeri Fen Okulundan mezun oldu. Üsteğmen rütbesindeyken "görev ve yetkisini kötüye kullanmak" suçlamasıyla yargılanıp ordudan uzaklaştırıldı. Bir süre bakkallık yaptı. Ardından gazeteciliğe başladı. Yedigün, Karagöz ve Tan Gazetesinde çalıştı. Cumhuriyet adlı bir magazin dergisi yayınladı. Sabahattin Ali ile birlikte, Marko Paşa, Malum Paşa, Merhum Paşa, Alibaba mizah dergilerini çıkardı. 1951de bir kitapçı dükkanı, ardından bir fotoğraf stüdyosu açtı. 1954ten itibaren Akbaba mizah dergisinde takma isimlerle mizah öyküleri yazdı. Yazın yaşamı boyunda 100ün üzerinde takma isim kullandı. Kemal Tahirle birlikte Düşün Yayınevi’ni kurdu.Yeni Gazete, Akşam ve Taninde köşe yazıları yazdı. Yazarlığı, Öncü, Yeni Tanin ve "Ustura" isimli bir mizah eki de hazırladığı Günaydın gazetesinde sürdürdü. 1962de Zübük isimli mizah dergisini çıkardı. 1963te yayınevinin yanmasının ardından sadece yazmaya başladı. 1972de Çatalcada kimsesiz çocukların eğitimini gerçekleştirmeyi amaçlayan Nesin Vakfını kurdu. Kitaplarının tüm gelirini bu vakfa bağışladı. 1976-1980 arasında her dalda edebiyat ödülleri veren Nesin Vakfı Edebiyat Yıllığını çıkardı. 1979da seçildiği Türkiye Yazarlar Sendikası Başkanlığı görevini yıllarca sürdürdü. Sadece Türk edebiyatının değil dünya mizah edebiyatının da sayılı isimleri arasında yer alan Aziz Nesin, düşünceleri ve yazıları nedeniyle siyasi iktidarlardan sürekli baskı gördü, tutuklandı, yargılandı, sürgün edildi, cezaevlerinde kaldı. 6 Temmuz 1995 tarihinde yaşamını yitirdi. Öykülerinde Türk toplumunu ayrıntılarıyla yansıtır. Anlatımında halk edebiyatının ana öğelerinden yararlanır. Yer yer masal temasıyla ve mizah aracılığıyla günlük olayları, toplumsal aksaklıkları eleştirir. Türk edebiyatında çağdaş mizah yazarlığı tekniklerini geliştiren, genç mizah yazarlarının doğmasına yolaçan yazardır.

Aziz Nesin Kitapları - Eserleri

  • Zübük
  • Şimdiki Çocuklar Harika
  • Ölmüş Eşek
  • Nazik Alet
  • Gözüne Gözlük
  • Biz Adam Olmayız

  • Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz
  • Yol
  • Yokuşun Başı
  • Yokuş Yukarı
  • Sizin Memlekette Eşek Yok mu
  • Tatlı Betüş
  • İt Kuyruğu

  • Koltuk
  • Toros Canavarı
  • Pırtlatan Bal
  • Geriye Kalan
  • Memleketin Birinde
  • Havadan Sudan
  • Gıdıgıdı

  • Aferin
  • Surname
  • Merhaba
  • Az Gittik Uz Gittik
  • Ben de Çocuktum
  • Yüz Liraya Bir Deli
  • Yedek Parça

  • Aşkım Dinimdir
  • Sivas Acısı
  • Fil Hamdi
  • Zübüklüğün Sonu Yok
  • Adamı Zorla Deli Ederler
  • Anıtı Dikilen Sinek
  • Kördöğüşü

  • Bir Sürgünün Anıları
  • İstanbul'un Halleri
  • Yurt Gezileri
  • İhtilali Nasıl Yaptık
  • Hayvan Deyip de Geçme
  • Deliler Boşandı
  • Şehirden İndim Köye

  • Memurlar Memurlar
  • Gerçeğin Masalı
  • Bay Düdük
  • Hoptirinam
  • Gol Kralı
  • Bu Yurdu Bize Verenler
  • Mahmut ile Nigar

  • Ah Biz Ödlek Aydınlar
  • İnsanlar Uyanıyor
  • Tek Yol
  • Leyla ile Mecnun
  • Gözünüz Aydın Efendim
  • Bir Tutam Aydınlık
  • Nutuk Makinesi

  • Hangi Parti Kazanacak
  • Ah Biz Eşekler
  • Yeşil Renkli Namus Gazı
  • İnsanlar Konuşa Konuşa
  • Büyük Grev
  • Benim Delilerim
  • Nah Kalkınırız

  • Poliste
  • Damda Deli Var
  • Şimdi Avrupa
  • Sosyalizm Geliyor Savulun
  • Rüyalarım Ziyan Olmasın
  • Kalpazanlık Bile Yapılamıyor
  • Okuma Güncesi

  • En Masumlar İçerde
  • Rıfat Bey Neden Kaşınıyor
  • Mahallenin Kısmeti
  • Yetmiş Yaşım Merhaba
  • Bütün Oyunları - 1
  • Bütün Oyunları 2
  • Halimiz Hal Değil

  • Borçlu Olduklarımız
  • Aziz Nesin - Ali Nesin Mektuplaşmaları
  • Aziz Nesin'den Sıra Dışı
  • % Kaç Aptalız
  • Yazarlık, Edebiyat ve Dil Üstüne
  • Aşk Şiirleri
  • Birlikte Yaşadıklarım Birlikte Öldüklerim

  • Çuvala Doldurulmuş Kediler
  • Kalem Yapın Beni Kalem!...
  • Eğitim Üstüne
  • Batı'ya Giden Yoldayız
  • Bir Koltuk Nasıl Devrilir
  • Vatan Sağolsun
  • Seyyahatname

  • Türkiye Şarkısı Nazım
  • Okuduğum Kitaplar
  • Korkudan Korkmak
  • Salkım Salkım Asılacak Adamlar
  • Üçü Birden
  • Bütün Şiirleri 1
  • Kazan Töreni

  • Bütün Şiirleri 2
  • Seviye On Ölüme Beş Kala - Kendini Yakalamak
  • Hayvanlar Takımı
  • Maçinli Kız İçin Ev
  • Sondan Başa
  • Sora Sora Cennet Bulunur
  • Uyusana Tosunum

  • Aziz Nesin'den Çocuklara En Güzel Öyküler
  • Hazret-i Dangalak
  • Aziz Nesin'in Güncesi Mum Hala
  • Mum Hala 1
  • Aziz Nesin'den Darbeler Kitabı
  • Sanat Yazıları
  • Gülmekten Öldüren Öyküler-1

  • Gülmekten Öldüren Öyküler 2
  • Alamanya Alamanya Bizden Aptal Bulaman Ya
  • Mum Hala 2
  • Soruşturmada
  • Aziz Nesin'in Anıları: Böyle Gelmiş Böyle Gitmez
  • Herkesin İşi Gücü Var
  • Suçlanan ve Aklanan Yazılar

  • Arkadaşım Badem Ağacı
  • Bir Dokun Bin Dinle
  • Cumhuriyet Dönemi Türk Mizahı
  • Unutulmayan Rüyalar
  • Bekârlık Sultanlıktır
  • Irak ve Mısır
  • Taşlamalar

  • Çocuklara En Güzel Masallar
  • Aziz Dede'den Masallar
  • Nasrettin Hoca Gülütler
  • Okullar İçin Kısa Oyunlar
  • Sporcu Milletiz Vesselam
  • Bursaname - Aziz Nesin'in Bursası
  • Laiklik, Dincilik ve Atatürkçülük

  • Bayan Aynur ile Bay Buyur
  • Bilmem Ne Adası
  • Bir Vicdan Davası
  • Onursal Doktor Olamamanın Büyük Onuru
  • Bulgaristan'da Türkler Türkiye'de Kürtler
  • Aşk Öyküleri
  • Aydınlar Üstüne

  • Büyüklere Masallar 1
  • Büyüklere Masallar 2
  • Türkiye Toplumu ve Demokrasi
  • Bütün Oyunları - 3
  • Bütün Oyunları 4
  • Aziz Nesin - Klaus Liebe Harkort Mektuplaşmaları
  • Aziz Nesin - Saliha Scheinhardt Mektuplaşmaları

  • Aziz Nesin - Tahsin Saraç Mektuplaşmaları
  • Tut Elimden Rovni
  • Erkek Sabahat
  • Çiçu
  • Hadi Öldürsene Canikom
  • Dört Kitap Tek Ciltte
  • Ölümü Hak Eden Ölümsüz Aziz Nesin Cilt: 1

  • Ölümü Hak Eden Ölümsüz Aziz Nesin Cilt: 2
  • Azizname
  • Saçkıran
  • Gübre Kralı
  • Şiirin Tam Zamanıdır
  • Biraz Gelir misiniz?
  • Bir Aşk Var Bir De Ölüm

  • Hoşça Kalın
  • Bişey Yap Met
  • Qum Qalalar
  • Hekayələr
  • Azîz Nesin - Meral Çelen Mektuplaşmaları
  • Gülmece Öyküleri 9
  • Bizim Memleket

  • Gülmece Öyküleri 5
  • Gülmece Öyküleri 2
  • Memleketin Birinde - Hoptirinam
  • Deniz Aslanı
  • Baba Mirası
  • Berber Nonoş
  • Gülmece Öyküleri 3

  • Üç Kitap Birarada
  • Nutuk Makinası, Az Gittik Uz Gittik
  • Gülmece Öyküleri 8
  • Aziz Nesin Bütün Kitapları
  • Kendini Yakalamak
  • Boyalı Tilki Masalı
  • İstanbul'dan Ne Haber

  • Aziz Nesin Ali Nesin Mektuplaşmaları 2
  • Aziz Nesin Ali Nesin Mektuplaşmaları 1
  • Seçilmiş Satırlar
  • Aziz Nesin Ali Nesin Mektuplaşmaları 3
  • Aziz Nesin Ali Nesin Mektuplaşmaları 4
  • Sosyalizm Geliyor Savulun

Aziz Nesin Alıntıları - Sözleri

  • İslamlıktan sonra da .. şimdi de kız çocukları pek makbul sayılmıyor, başlık parasını saymazsan. Müslümanlarca … (Bay Düdük)
  • Sen insanların zahirine değil zamirine bak. (Toros Canavarı)
  • Yoksular yaşamları boyunca yalnız bir kez kolaylık görürler, o da öldükten sonra; cenazeleri hemen kalkar, çabucak. (Ben de Çocuktum)
  • Muayeneye giren çocuğu, içi kül dolu bir kaba yellendirirlermiş. Yel ne denli çok kül kaldırırsa o denli iyi, o denli yiğitlik sayılıyor. Yel hiç kül kaldırmazsa, çok kötü..." Mangalda kül bırakmaz" sözü, sonradan bir alay sözü olarak kullanılmış olsa bile, kabadayılığı, yiğitliği anlatmak için söylenir. (Yokuşun Başı)
  • Sen artık bu kitapta: noktaları , virgülleri , satırları taşımıyorsun.. Sen artık bu kitapta : koşmuyor , bağırmıyor , alnını kaşımıyorsun.. Sen artık bu kitapta yaşamıyorsun. (Aşk Şiirleri)
  • Ayağını sıcak tut, başını serin, Kendine bir iş bul, düşünme derin. (Nasrettin Hoca Gülütler)

  • Önce bir sayımdöküm yapmalıyım Neleri götüreceğim Geri dönüp alamam Kendimden hiç bırakmamalıyım geride Gölgemi de gölgesizliğimi de Söyleyemediklerim yazamadıklarım Verilemeyen yanıtlarım Benimle olmalı üzünçlerim acılarım Utançlarım gözyaşlarım Söyletilmeyen şarkılarım Hiç bir kötülüğüm kalmamalı arkamda Aldatmaları sevdiğim kadınların Kurnazlıkları çıkarcıkları küçük küçük Zaman zaman kurnazlıklarım Düşlerimi hiç mi hiç bırakamam En değerli varlıklarım Hele sonsuz tasalarım ki yaşama sığmayan Ve hiç sönmeyen harlı tutkularım Ne kalır benden geriye Hiç O hiçi de kendimle almalıyım (Seviye On Ölüme Beş Kala - Kendini Yakalamak)
  • Aslında Sayın Başkan Hoobert iyi insandı. Sayın Başkan iyiydi ama, ne yazık ki çevresindekiler kötüydü. Nedense bu iyi başkanların çevresini de hep kötü kişiler alıyordu. (Kalpazanlık Bile Yapılamıyor)
  • Yabancı bir kentte insanın yalnızlığı daha bir katmerleniyor. (Sizin Memlekette Eşek Yok mu)
  • "Zenginlik sermaye birikimidir; uygarlık kültür birikimidir.Bizde böyle birikimler olmadığı için de , toplumumuz tutarsızdır. Ulusal zenginliğin , uygarlığın birikim demek olduğu bizde , daha 19. yüzyıl sonunda anlaşılmıştır.Ama bu bir TERS anlamadır.Bizde bu birikim , devlet gücüyle zengin yetiştirmek diye anlaşılmıştır.TERS işleyen mantık şudur: 'Yurdun kalkınması için zenginlik gerekir. Bizde kendiliğinden zengin yetişmediğine göre , devlet yardımıyla zengin yetiştirmeli , sermaye birikimi saglanmalıdır.' ...Devlet zengin yetiştirmeye kalkarsa kimleri seçer? Elbet kendisini devlet yapanları, kendinden olanları... " (Suçlanan ve Aklanan Yazılar)
  • Bakınız, neden olmaz, izah edeyim. Affedersiniz, ismiâliniz Beyfendi? Ulvi Bey... Müşerref olduk efendim. Benim adım Şâzi. Çok memnun oldum. Evet... ne diyorduk? Ol­maz.. Katiyen olmaz. Çünkü efendim, herşeyden önce bir maarif plânımız yok. Bendiniz uzun yıllar maarifte hizmet ettiğimden bu işleri gayet iyi bili­rim. Plânsız, programsız hiçbir iş olmaz efendim. Affedersiniz Beyfendi, ismiâlinizi öğrenebilir miyim? Ulvi Bey... Çok güzel, memnun oldum. Benim adım da Şâzi... Çünkü efendim bizde herşeyden ön­ ce bir tedrisat sistemi yok. Onun içindir ki, biri… (Kördöğüşü)
  • Bu pis burjuvaların Allah bin türlü belalarını versin!.. (Aziz Nesin'in Güncesi Mum Hala)
  • "Sarılmak neden güzeldir bilir misin? Çünkü sağ tarafta kalp yoktur, ve orası hep boştur. Sarılınca, sağ yanını onun kalbi doldurur..." | (Ah Biz Eşekler)

  • Amerikada otuzaltı gazeteye birden yazan bir başyazar, — Sizde, dedi, bir başyazar, kaç gazeteye yazar? — Bizde, dedim, her gazetenin ayrı bir başyazarı vardır, ama, hepsi de aynı şeyleri yazar!.. — Ayrı ayrı insanlar nasıl aynı şeyi yazarlar? — Bizde ayrı gayrı yoktur. Birlik, beraberlik falan... İşte öyle... — Sizde demokrasi var mı? — Az bişey vardı, ama son zamanlarda yedek parçası kalmadığından kullanamıyoruz? (Yedek Parça)
  • İnsan, sevebilir miyim diye düşünüyorsa sevemeyecek demektir. İyi ki sevide düşünce yok;yoksa kimse kimseyi sevmezdi. (Aşkım Dinimdir)
  • Gece yatakta bir elimi attığım zaman, elimin tuttuğu yalnızlık... Korkudan öbür elimi atıyorum, kendimi tutuyorum, soğuk, ıslak, titreşik... (Çiçu)
  • "Ben ölmüşüm baba, neden bana hiç demediniz?" (Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz)
  • “İster altından olsun, ister demirden, kafes kafestir!” (Memleketin Birinde)
  • Sizin sevdiğiniz her şeyi ben de severim. (Gol Kralı)
  • İnsanın kendini olduğundan başka göstermek için harcadığı çabalar onu gülünç yapar. Hele bu para konusunda ise gülünçlüğün derecesi daha da artar. (Aziz Nesin'den Çocuklara En Güzel Öyküler)

Yorum Yaz