Antroposen'e Hoşgeldiniz - Slavoj Zizek Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Antroposen'e Hoşgeldiniz kimin eseri? Antroposen'e Hoşgeldiniz kitabının yazarı kimdir? Antroposen'e Hoşgeldiniz konusu ve anafikri nedir? Antroposen'e Hoşgeldiniz kitabı ne anlatıyor? Antroposen'e Hoşgeldiniz PDF indirme linki var mı? Antroposen'e Hoşgeldiniz kitabının yazarı Slavoj Zizek kimdir? İşte Antroposen'e Hoşgeldiniz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Slavoj Zizek
Çevirmen: Mehmet Budak
Yayın Evi: Encore Yayınevi
İSBN: 9786058768994
Sayfa Sayısı: 96
Antroposen'e Hoşgeldiniz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Global ısınmadan çıkan ders şu ki, insanoğlunun özgürlüğü, dünya üzerindeki hayatın istikrarlı doğal parametrelerle (sıcaklık, havanın bileşimi, yeterli su ve enerji kaynağı) oluşturduğu bir arka plan sayesinde mümkün olmuştur: İnsanlar, ancak, dünya üzerindeki hayatın parametrelerini ciddi biçimde bozmamak için yeterince marjinal kaldıkları sürece "istediklerini yapabilirler." Özgürlüğümüzün global ısınma ile somutlaşan sınırları, bizzat özgürlük ve erkimizin katlanarak büyümesinin paradoksal bir sonucudur yani bizi çevreleyen tabiatı dönüştürme yetimizi durmadan büyüterek, yerküre üzerindeki hayata olmamızın."
Antroposen'e Hoşgeldiniz Alıntıları - Sözleri
- “Her radikal değişim hiç istemeden de olsa, bir felaketi tetikleyebilir.”
- “Feci Ama Ciddi Değil!”
- “ ‘Bilinmeyen bilinenler’ , bildiğimizi bilmediğimiz şeyler ki bu tam anlamıyla Freudcu bilinçdışıdır…”
- “Kafeinsiz kahve, yağsız krema, alkolsüz bira…”
- “Tehdit altındaki insan toplumlarının genel bir davranışsal örüntüsü de, başarısızlığa uğradıkça, krize daha bir odaklanmak yerine at gözlükleri takmaktır.”
- Kişi bir kere, ters gidebilecek ne kadar çok şey var diye düşünmeye başladı mı, mutlak ve başa çıkılmaz bir paniğin de pençesine düşer.
- Ekolojik tehditlerin birçoğunun bizzat bilim ve teknoloji tarafından yaratılması (endüstrinin ekolojik sonuçları, kontrolsüz biyogenetiğin psişik sonuçları, vb.). Ama, modern bilimi suçlamak da burada fazla basit kaçıyor: Bilimler hem riskin kaynağı (kaynaklarından biri), hem tehditleri anlamak ve tanımlamakta kullanabileceğimiz yegane araç ve hem de tehditlerle başa çıkmakta, bir çıkış yolu bulmakta yararlanacağımız kaynak (kaynaklardan biri).
- 28 Kasım 2008’de Bolivya devlet başkanı Evo Morales “İklim Değişikliği: Gezegenimizi Kapitalizmden Koruyun” başlıklı bir açık mektup yayınladı. Açılış cümleleri şöyle: “Kardeşler: Günümüzde Tabiat Ana hasta. Her şey kapitalist sistemi doğuran 1750’deki endüstri devrimi ile başladı. ‘Gelişmiş ülkeler’, ikibuçuk asırda, beş milyon asırda oluşmuş fosil yakıtların çoğunu tüketti.Rekabet ve kapitalizmin sınır tanımaz kâr hırsı, gezegenimizi harap ediyor. Kapitalizmde bizler insan değil, tüketiciyiz. Kapitalizmde Tabiat Ana yok, onun yerine hammaddeler var. Dünyadaki asimetri ve dengesizliklerin kaynağı kapitalizmdir.”
- Onun Donald Rumsfeld analizinde vardığı bildiğimizi bilmediklerimiz ek önermesi Rumsfeld’in Irak’ta yapılan işkenceleri bildiğini bilmemesine, yani Lacan’ın söylediği “kendini bilmeyen bilgi”ye ilişkindir: “2003’te Rumsfeld biraz amatörce, bilinen ve bilinmeyen arasındaki ilişki hakkında felsefe yapmaya girişti: ‘Bilinen bilinenler vardır. Bunlar bildiğimizi bildiğimiz şeylerdir. Bilinen bilinmeyenler vardır. Yani, bazı şeyler vardır ki bilmediğimizi biliriz. Fakat bilinmeyen bilinmeyenler de vardır. Bunlar bazı Şeyler ki bilmediğimizi bilmeyiz.’ Onun eklemeyi unuttuğu önemli bir dördüncü tanım var: ‘bilinmeyen bilinenler’, bildiğimizi bilmediğimiz şeyler ki bu tam anlamıyla Freudcu bilinçdışıdır...”
- Tabiatin mutlak olumsallığı. Tabiatta Evrim ya da İlerleme diye bir şey yok: Felaketler, bozulan istikrarlar, hep doğal tarihin parçası; geçmişin pek çok anlarında hayat tamamıyla başka istikametlere sapabilirdi. Temel enerji kaynağımız (petrol) uzak geçmişte yer alan ve hayal gücümüzü aşan boyutlarda cereyan eden bir felaketin ürünü.
- Samimi bir çevreci için, optimal habitat, milyonların dipdibe yaşadığı büyük şehirlerdir: Böyle bir şehir çokca atık, hava ve su kirliliği yaratsa da buradaki kişi başına kirlilik, kırsalda yaşayan, çağdaş ve çevre bilinci yüksek bir ailenin neden olduğundan çok daha düşüktür: Sayın yöneticimiz kır evinden işine nasıl gidip geliyor, acaba? Muhtemelen, evini çevreleyen çayır çimen kirlenmesin diye helikopter kullanıyordur…
- “Tehdit altındaki insan toplumlarının genel bir davranışsal örüntüsü de, başarısızlığa uğradıkça, krize daha bir odaklanmak yerine at gözlükleri takmaktır.”
- Sermaye mefhumunu ne kadar genişletirsek genişletelim, bizzat sermaye denilen nesnenin biçimi, gerçeklik (ürün ve servislerin kullanım şekli) ve finansal dolaşımın gerçeği (kârı yaratan yeniden-üretim) arasında yapısal bir uçurum öngörür; öyle ki bunlardan ilki ikincisine tabidir. Diğer bir ifadeyle, kapitalizmden kurtulmadıkça, sermayeyi gerçekliğin tümünü kapsayacak şekilde genişletsek bile, bu gerçeklik, problemlerimize kayıtsız ve bu nedenle de, rolü kâr üretmeye hizmetten ibaret, genişletilebilir arkaplan olarak işlemeye devam edecektir.
Antroposen'e Hoşgeldiniz İncelemesi - Şahsi Yorumlar
doğa kavramanın metalaşması ve bunun üzerine insani eylemin düzene ya da düzensizliğe evrilmesi bağlamında ne veya ne yapılabilirliği sorusuna cevap arayan kitap, temel dinamiği açısından modernizasyon ve kapitalist yapının eleştirisi olarak bakılabilir. bu bağlamda insan doğaya karşı mıdır yoksa tam tersi doğaya içkin midir? ya düzen mi daha önceliklidir yoksa kaosu mu? bu soruların perspektifinde düşünülde doğanın karşılığı veya içkinliği üzerinden düşündüğümüzde insan günahkar durumda olabilir mi? çünkü kendiliğinin farkında olan tek canlı insan olduğunu kabul ettiğimizde bireyin hem kendi içsel hem toplumsal hem de doğaya karşı sorumluluğu olduğunu kabul ettiğimizde bu dünyayı bu hale getiren canlılar bizleriz. yani bütün parça ilişkisini düşündüğümde küçük bir parça olarak bütüne olan etkimizin yoğunluğu bu kadar yüksek olması normalitenin üzerine neden çıkmaktadır. oysa doğayla ilk karşı karşıya geldiğimizde korkularımız yüzünden güvenlik alanları inşa ederken, şimdi doğayı bizden korumak için güvenli alanlar yani yeşil alanlar inşa ediyoruz. peki bu yaptığımızın gerçekliği veya sürekliliği bulunmakta mıdır? yani doğa içinde doğa inşa etmek bir nevi tanrıcılık oynamak değil midir? bu yüzden insan yer yüzünde kendi tanrılığını ilan eden bir varlık olarak atfedebilir mi? bu soruların sunmuş olduğu güdümle hareket ettiğimizde hem kendiliğimizin merkezini hem de kendiliğimiz dışında olan tanımlara daha realist veya duygusal bağıntılarla yaklaşabiliyoruz. çünkü reel bir düşüncenin sac ayaklarını ele aldığımızda insan zihinin karmaşıklığı dilin ya da yazının sunmuş olduğu diyagrama dönüştüğünde açık-seçik ve pak bir argüman sunmamız gerekmektedir. bu gerekliliğin sebebiyse yine tür varlık olarak bizlerin anlamsallığı kavrayıp bu öngörüde bir yaşam siferi kurmamız gerektiğindendir. yani asıl resme baktığımızda ne doğa umurumuzda ne de öteki, tek amacımız kendi bireyselliğimiz korumaktır. işte bu da özgürlük sorununa denk gelmektedir. ''insanın özgürlük alanın sınırı bir başkasının alanını ihlal ettiğinde bitmektedir.'' sözü üzerinden yaklaştığımızda sorumluluk alanımız sadece kendimiziz bir başkası ya da doğa ana değil. bu yüzden ütopyalar veya distopyalar var etmemize gerek yok. çünkü benliğimizi kurtarmadan kimse umurumuzda olmayacaktır. yani insan bencilliğin taç giymiş halidir. bu bağlamda önce kendilik kimliğimizi inşa etmeliyiz ki; sorumluluk bilincimizi daha rahat ve net bir şekilde öngöre bilecek evren tasavvuru kurabilelim. (By pippo)
Doğa için lütfen..: Bu bir inceleme değil,ufak bir araştırmadır. "Hiçbir canlı doğaya zarar vermez!"insan kadar.-geçen gün izlediğim bir belgeselden.. Antroposen'e hoşgeldiniz.. Antroposen neresi ki,kimin evi,kimin gezegeni??Benim mi?,senin mi?,yoksa hepimizin mi? Antroposen (İnsanoğlunun dünyaya olan etkisinin en üst düzeye çıktığı Sanayi Devrimi’nden bugüne olan süreç ve devam edecek duruma,İnsan Çağı da denen döneme verilen isim.) Ve"Tin kemiktir" Hegel'in “Tin Kemiktir” formülündeki kafatası kemiği Zizek'e göre öznedeki temsillenemez bir imkansızlığı, bir boşu işaret eder.(Ben de çok vakıf olmadığım için sadece ufak bir araştırma yaptım.) Sanırım Zizek bize imkansız olan bir şey istediğimizi ifade etmeye çalışmış, özellikle doğa aktivistlerine(ben de onlardan biriyim ):)Ve Zizek'e biraz kızdım-haddim olmayarak;çünkü doğaya zarar vermemeye çalışmak imkansız bir şey değil! BP'yi arabası olan herkes bilir değil mi?Hani şu meşhur petrol şirketi gerçi arabası olmayan ben bile biliyorum :D İlla ki denk geliyorsunuzdur,hani şu Greenpeace'in çokça protesto ettiği petrol şirketi... İşte bu Petrol şirketi BP, tarihinin en büyük sanayi kazası olan Meksika Körfezi'ndeki sızıntı konusunda (Louisiana petrol faciası olarak da bilinir..)hazırlanan raporu açıkladı. Meksika Körfezi'ndeki Deep Horizon platformunda 2010 yılının Nisan ayında meydana gelen patlamada 11 işçi ölmüş; platformun çökmesinin ardından milyonlarca varil petrol denize dökülmüştür.Bu patlama hem denizin dibinde,hem yüzeyde birçok canlının yaşamına mal olmuştur. https://youtu.be/alOMuxcwnF0 (bu sadece bir örnekti) Doğaya verdiğimiz zararlar sınırsız, ekolojik dengeyi altüst ediyoruz ve her geçen gün bu zarar daha da artıyor! Sera gazları,kimyasal atıklar,orman tahribatları.. bunlar sadece birkaçı. Ama bu zararları en aza indirebiliriz;(biraz dikkat edersek ki bence mümkün) kışın ortasında mevsimi olmayan meyve-sebze tüketimi, kullandığımız plastikleri geri dönüşüm kutularına atmak gibi gibi.. İçinde bulunduğumuz yüzyılda hepimiz birer kobay,birer köle olup çıktık; kapitalizmin kölesi her şeyin en yenisi en son modeli, ancak doğaya verdiğimiz zarar...İşte onun hiç farkında değiliz! Mad Max'i izleyen bilir-filmde beni etkileyen bir şey vardı:birbirinden bitki tohumu saklayan insanlar..Korkuyorum ki biz de öyle bir zamana doğru gidiyoruz..gonderi/69265568 Belki yüzyıl,belki milyon yıl sonra ancak böyle devam ederse sonumuz kaçınılmaz.. Ve"Global ısınmadan çıkan ders şu ki, insanoğlunun özgürlüğü, dünya üzerindeki hayatın istikrarlı doğal parametrelerle (sıcaklık, havanın bileşimi, yeterli su ve enerji kaynağı) oluşturduğu bir arka plan sayesinde mümkün olmuştur: İnsanlar, ancak, dünya üzerindeki hayatın parametrelerini ciddi biçimde bozmamak için yeterince marjinal kaldıkları sürece istediklerini yapabilirler." Lütfen doğaya biraz daha özen gösterelim!Tamamen elimizi çekmiyoruz en azından biraz daha kibar davranalım çünkü eğer o bize kızarsa öfkesi korkunç olacaktır.. Son olarak ülkemizde de doğaya değer veren insanların olması mutluluk verici :) https://youtu.be/4C010aOLw4I Okuduğunuz için teşekkür ederim, kitabı da okursanız güzel olur.. (Faljeska)
Antroposen, "biz insanların üretim faaliyetlerimizin sonucunda kullanıma hazır bir rezerv olarak gördüğü Dünya´ya bundan böyle bel bağlayamayacağımıza, gezegenimizdeki yaşamın yeni bir dönemine işaret eder. (...) Dünya üretim faaliyetlerimizin nüfuz edilemez arka fonu/ufku değildir artık: kasıtsızca harap edip dönüştürerek yaşanmaz hale soktuğumuz bir diğer fani nesne olarak belirir" (Slavoj Zizek, Umutsuz Olma Cesareti, 62). Öte yandan ekolojik kıyamet insanın kendi başına açabileceği diğer kıyametler arasında en tutarlı ve başa çıkılabilir olanı gibi görünüyor. Çünkü dünyanın bizim algılayabileceğimiz anlamıyla bütünüyle yok olması diye bir şey (atom bombalarıyla yok edilmediği sürece) mümkün olmayacak. Kuraklık mesela, belirli bir yer kurusa bile, her zaman yağmur alan başka yerler de olacak. Denizlerde balıklar azalsa bile, balık çiftlikleri artmaya devam edecek. Doğadan kurtulamayız, tıpkı kapitalizm, gibi onun da dışına çıkmak eğer "mevcut koşullar" değiştirilmek isteniyorsa akla yatkın değil. Demek ki o ancak dönüştürülebilir. Bir tarlanın nadaşa bırakılması gibi, -yeni doğanın ve dünyanın koşulları yaratılıp eskisinin yıkıntıları arasından yenisinin ortaya çıkması için - ona yardım edilebilir. Bu noktada insanın müdahalesi kadar müdahalesizliği de doğayı kendi kendine yenileyebileceği potansiyeli yaratabilir. Aydınlanmanın başından 20. yüzyıla kadar doğa insanın imkansızlık alanından hiç çıkmamıştı: Bacon´un dediği gibi ona boyun eğerek hükmediyorduk. 20. yy ise insan ve hayvan deneylerinden, endüstrileşme ve piyasa rekabeti adına yok edilen on milyonlarca hektar ormana kadar insanın siyasal ve ekonomik potansiyeli yanında yer aldı. Yer altı zaten fethedilmişti, gökler de fethedildi. Dolayısıyla "hayır böyle bir şey asla olmaz"daki "imkansız" da dönüşüme uğradı. Sözü Zizek´e bırakalım : "felaket bir kere vuku buldu mu, “yeniden-normalize” edilecek, dünyadaki normal akışın parçası olarak, daima ve zaten mümkün bir nesne olarak algılanacaktır". Algılanacak mıdır? (Deniz yüzmez)
Antroposen'e Hoşgeldiniz PDF indirme linki var mı?
Slavoj Zizek - Antroposen'e Hoşgeldiniz kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Antroposen'e Hoşgeldiniz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Slavoj Zizek Kimdir?
Ljubljana, Slovenya'da (o tarihte Yugoslavya'nın bir parçasıydı) doğdu. Felsefe doktorasını Ljubljana'da aldı ve Paris Üniversitesi'nde Psikanaliz eğitimi gördü. Batı ülkeleri tarafından saygı görmesinden ötürü sosyalist Yugoslavya'da fazla baskıya maruz kalmadığını belirtmektedir. 1990 yılında Slovenya Cumhuriyeti Başkanlığı için Slovenya Liberal Demokrat Partisi'nin adayıydı.
Žižek popüler kültürün yeniden okunmasında Jacques Lacan'ın çalışmalarını kullanmasıyla ünlüdür. Şu konuları da içeren sayısız konuda yazmaktadır; ideoloji, köktendincilik, hoşgörü, politik doğruluk, küreselleşme, öznellik, insan hakları, Lenin, mit, internet, postmodernizm, çok kültürlülük, post-marksizm, David Lynch ve Alfred Hitchcock. Düşünürün sevdiği ve önerdiği filmler Hero'dan Korkunç Ivan'a kadar çeşitlilik göstermektedir. Çağdaş felsefenin görmezden gelinemeyecek önemli bir ismidir.
Žižek Sosyoloji Enstitüsü, Ljubljana Üniversitesi, Slovenya'da uzman araştırmacı olarak görev yapmaktadır. Aynı zamanda, burada sıralanan üniversitelerin yanı sıra başka üniversitelerde de misafir profesör olarak ders vermektedir: The University of Chicago, Columbia, London Consortium, Princeton, The New School, The European Graduate School, The University of Minnesota, The University of California, Irvine and The University of Michigan. Bugünlerde Birkbeck Institute for the Humanities Birkbeck, Londra Universitesi'nde uluslararası yönetici olarak çalışmaktadır.
Žižek 2004 yılında 26 yaşındaki Arjantinli model Analia Hounie ile ikinci evliliğini yaptı, daha önce Renata Salecl ile evliydi.
Žižek mesleğinin başlangıcında 1970'lerin Yugoslavya'sının politik ortamında engellendi. 1975'te master tezinin siyasi açıdan şüpheli görülmesinden sonra Ljubljana Üniversitesi'nde bir yer sahibi olması önlendi. Takip eden yıllarda Yugoslavya Ordusu'nda görev aldı ve sonunda Jacques Lacan'ın psikonalitik teorisine dönük kuramsal odaklanmaları olan bir grup Slovenyalı bilgin ile yakınlaştı.
Žižek'in büyük bir sosyal kuramcı olarak uluslararası tanınması 1989'da İngilizce basılan ilk kitabı The Sublime Object of Ideology'ye kadar sürdü. Žižek'in en dünya çapında en çok tartışılan kitabı The Ticklish Subject (1999), onu açıkça dekonstrüksiyonizmcilerin, Heideggercilerin, Habermascıların, bilişsel işlemlerle uğraşan bilimadamlarının, feministlerin ve Žižek'in New Age "obskürantizmciler" olarak tanımladıklarının karşısına koyar.
Žižek'in çalışma ve düşünceleri belirlemedeki sorunlardan birisi onun kuramsal konumunu çok sık olarak kitapları arasında, hatta bazen aynı kitabın farklı sayfalarında değiştirmesidir (mesela, Lacan'ın yapısalcı mı yoksa post-yapısalcı mı olduğu konusunda). Bu nedenle onu eleştiren bazı kişiler, onu tutarsızlık ve entelektüel düzey eksikliği ile suçlamaktadır. Ne var ki Ian Parker herhangi bir "Žižekyen" felsefe sistemi bulunmadığını öne sürmektedir çünkü Žižek, bütün tutarsızlığıyla beraber, bize, bizim bir tek yazardan neyi almak ve onda neye inanmak istediğimiz konusunda daha derinlemesine düşünmemiz konusunda yardımcı olmaya çalışıyor.(Parker, 2004) Aslında, Žižek'in kendisi, bir felsefecinin tavrının, bizim kendi ideolojik ön kabullerimizi sorgulamak yerine bize dünyayı anlatan Büyük Öteki gibi davranmak olmaması gerektiğini tartışarak, Jacques Lacan'ın kendi kuramlarını sürekli yenilemesini savunmaktadır. Žižek için felsefeci, soruları yanıtlamaya çalışan birisinden daha çok, eleştiren birisidir.
En son olarak Žižek Abercrombie & Fitch için hazırlanan bir katalogda yer alan Bruce Weber'in fotoğraflarına eşlik edecek bir metin yazdı. Büyük bir entelektüelin reklam metni yazmasının uygun olup olmadığı sorulduğunda, Žižek Boston Globe'a şunları söyledi: "Eğer para kazanmak için bu tür işler yapmak veya tam zamanlı çalışan Amerikalı bir akademisyen olarak imtiyazlı bir yer kapmak için kıç öpmek zorunda kalmak arasında bir seçim yapmam istenseydi böyle yerlerde yazı yazmayı seçmekten zevk alırdım!"
Kendisine dönük ters ifadelerden utanmayan ateşli ve renkli bir öğretim üyesi olarak kabul edilmektedir. Üç bölümden oluşan 'The Pervert's Guide to Cinema' belgeseli İngiltere kanalı More4'da Temmuz 2006'da yayınlandı.
Slavoj Zizek Kitapları - Eserleri
- Yamuk Bakmak
- Tarkovski
- Matrix
- İdeolojinin Yüce Nesnesi
- Zizek'ten Nükteler
- Acı Çeken Tanrı
- Şiddet
- Cinsel Olan Politik midir ?
- Ahir Zamanlarda Yaşarken
- David Lynch
- Antroposen'e Hoşgeldiniz
- Günümüz İdeolojisinden Kesitler
- Kieslowski
- Sanat
- 1968
- İmkansızı İstemek
- Hiçten Az
- Tehlikeli Rüyalar Görme Yılı
- Dünyadaki İsyanların Anlamı
- Kırılgan Temas
- Bedensiz Organlar
- Lacan Hakkında Bilmeyi Hep İstediğiniz Ama Hitchcock'a Sormaya Korktuğunuz Her Şey
- Kendini Tutamayan Boşluk
- İslam Arşivleri
- Kıyametin Versiyonları
- Antigone'nin Üç Yaşamı
- Lubitsch
- Komünist Ufuk
- Hitchcock
- Önce Trajedi Sonra Komedi
- Hegel ve Freud
- İdeolojiyi Haritalamak
- Gülünç Yücenin Sanatı: David Lynch’in Kayıp Otoban’ı Üzerine
- Zaten Yoktular
- Umutsuz Olma Cesareti
- Avrupa Ne İstiyor?
- Olumsallık Hegemonya Evrensellik
- Stalinizm ya da Stalin İnsanın İnsanlığını Nasıl Kurtardı
- Mimari Paralaks
- İdeolojinin Aile Miti
- Olumsuzla Oyalanma
- Biri Totalitarizm mi Dedi?
- Lenin Üzerine
- Gıdıklanan Özne
- Paralaks
- Adını Söylemeye Cesaret Eden Bir Sol
- Hegel ve Bağlı Beyin
- Kaybedilmiş Davaların Savunusu Adına
- Komünizm : Yeni Bir Başlangıç : Komünizm Fikri II New York Konferansı 2011
- Marx Okumak
- Ödünç Alınan Irak Çaydanlığı
- Evrensel İstisna
- Mutlak Geritepme
- Lacan: Eine Einführung
- Pandemic!
- Güpegündüz Hırsız Gibi
- Mesih Garabeti
- Lacan'ı Nasıl Okumalıyız?
Slavoj Zizek Alıntıları - Sözleri
- “Geleneksel düzenin asla geri getirilmemesi gerektiği” düşüncesinde değilsek niye devrim yapalım ki? Mao’nun yaptığı, ihlali ciddiye alarak onu törensi, oyunsu karakterinden yoksun bırakmaktır: Devrim sadece geçici bir emniyet sübabı, ertesi sabah ayılmayla sonuçlanan karnavelesk bir patlama değildir— kalıcı olması için yapılır. Dahası, bu karnavelesk askıya alma mantığı geleneksel hiyerarşik toplumlarla sınırlıdır. Kapitalizmin, özellikle de günümüzün “geç kapitalizminin tamamen kökleşmesiyle bir anlamda hâkim “normal” hayatın kendisi kendinde sürekli devrim yaparak, ters çevirmelerle, krizlerle ve yeniden icatlarla “karnavallaşmaktadır”; bu nedenle kapitalizmi “sabit” bir etik konumdan eleştirmek gittikçe daha istisnai bir hal almaktadır. Hâl böyleyken, temel ilkesi kendinde sürekli devrim yapmak olan bir düzende nasıl devrim yapacağız? Belki de günümüzün asıl sorusu budur. (Bedensiz Organlar)
- Superman III' de (filmde) çok güzel bir ayrıntı vardır : Dünyaya kızan Superman bir anlığına kötülüğe kapılır, Piza' ya uçar ve eğik kuleyi düzeltir. Gerçekte Piza'yı ilgi çekici kılan nedir? Kulenin bir şekilde "kayık" olması ve düz duramaması şeklindeki saçma olgu nedeniyle ilginçtir burası. Yapılacak en kötü şey onu düzeltmektir -bu edim Piza'yı farksızlığa geri götürür ve onu ayırt edici özelliğinden mahrum bırakır. Bu hikâyenin verdiği ders evrenseldir ve temel ontolojik sonuçlar barındırır : Bir şeyin var olması için dengeyi bozan, göze çarpan bir şeye dayanması gerekir. Kuantum kozmolojisinin bize öğrettiği gibi evren boşluktan, dengenin bozulmasından ex nihilo (hiçten) doğmuştur. (Bedensiz Organlar)
- Kısacası Amerikalılar saymaya '1'den başlarken, Avrupalılar '1'in halihazırda '0'ın yerinde durduğunu bilirler. (Evrensel İstisna)
- “Bir kredi anlaşmasına varılınca borçlu kişinin onu geri ödemesi bile beklenmiyor – borç doğrudan bir kontrol ve hükmetme yöntemi olarak görülüyor.” (Avrupa Ne İstiyor?)
- Senin bittiğin ve evrenin geri kalanının başladığı yer neresi? Veya evrenin bitip de senin başladığın yer neresi? Kendini ve doğayı kesiksiz bir bütün olarak görebilirsen sorun çözülür; özgür iradeye karşı belirlenimcilik karmaşası da böylece biter. (Zaten Yoktular)
- Hiç aşık oldunuz mu? Korkunç bir şey, öyle değil mi? İnsanı çok kırılgan yapıyor. Göğsünüzü ve kalbinizi açıyor ve birinin içeri girip sizi mahvetmesine izin veriyor. Hiçbir şeyin sizi yaralayamaması için bütün savunma mekanizmalarını inşa edip, zırhınızı kuşanıyorsunuz, sonra aptal bir insan, diğer aptallardan bir farkı olmayan aptal bir insan hayatınıza giriyor… Onlara kendinizden bir parça veriyorsunuz. Halbuki bunu istememişlerdi. Bir gün sizi öpmek ya da size gülümsemek gibi ahmakça bir şey yaptılar ve sonrasında hayatınız artık sizin olmaktan çıktı. Aşk rehin alır. İçinize girer. Sizi içerden kemirir ve sonuçta karanlıkta ağlamanıza neden olur. “Belki de sadece arkadaş olmalıyız” gibi basit bir ifade kalbinize saplanan bir cam parçasına dönüşür. Acı verir. Sadece hayalinizde değil. Sadece zihninizde değil. Ruhunuzu acıtan, içinize girip sizi parçalayan gerçek bir acıdır bu. Aşktan nefret ediyorum. (Şiddet)
- Marksist perspektifte insan üretkenliğinin esas amacı insan ihtiyaçlarının giderilmesi değildir; daha ziyade bir tür aklın kurnazlığı mantığı içinde, ihtiyaçların giderilmesi insan üretkenliğinin genişlemesi için kullanılmaktadır. (Kendini Tutamayan Boşluk)
- Başkasının mahremiyetini ihlal etmemeye özen göstermek, kolayca onun acısı karşısındaki duyarsızlığa dönüşebilir. (Kırılgan Temas)
- Femme fatale doğrudan, dilsel ve fiziksel olarak açık sözlü cinsel saldırganlıkla, doğrudan kendi kendini mallaştırma ve kendi kendini kullanmayla, "orospunun bedenindeki pezevenk" zihniyetiyle niteIenir. Ya da filmin tanıtım posterinde yazdıkları şekliyle: "Çoğu kimsenin karanlık bir yanı vardır ... Bu kadının başka hiçbir şeyi yoktu." (David Lynch)
- Mümkün olduğunca tarafsız, net ve kesin olarak ne yaptığımızın, ne yapmadığımızın mutlaka hesabını tutmalıyız. Bunu yaparsak kafamız karışık olmayacaktır. Mide bulantısına, yanılsamalara ve moral bozukluğuna katlanmayacağız. (Önce Trajedi Sonra Komedi)
- hayati olan şey aynılık beklediğimiz yerde bir farklılık olması degil, farklılık beklediğimiz yerde bir aynılık olmasıdır (Zizek'ten Nükteler)
- “Giorgio Agamben bir röportajında, ‘düşünce, umutsuz olma cesaretidir,’ demişti... En kötümser teşhisin dahi, şu meşhur tünelin sonundaki ışığı ima edip moral vererek sözünü noktaladığı tarihsel anımız için bilhassa geçerlidir bu içgörü.'' (Umutsuz Olma Cesareti)
- Huri kelimesini kullanan Kur'an, tatlı niyetine yenen ''beyaz kuru üzüm'' anlamına gelen Aramice hur kelimesini kullanan ilk Hristiyan metinlere yaslanmıştı. Önderinin vaadini sözcüğü sözcüğüne yorumladığından dolayı intihar bombası patlatıp şehit olmaya karar veren genç bir adamın neyi sözcüğü sözcüğüne yorumladığına bakalım: ''Cennet'in kapıları sizler için açılmıştır. Bal ırmaklarının kıyılarında sizleri bekleyen siyah gözlü bakireler vardır.'' ''Kendini kankalarıyla dolup taşan bir cennette bulan'' bu genç adamın ''yetmiş huri yerine bir avuç dolusu beyaz kuru üzüm geldiği'' zaman yüzünde nasıl bir ifadenin uyanacağını hayal edelim. (Zizek'ten Nükteler)
- Titanik gerçekten de bir felaketi, geminin buzdağına çarpmasını anlatan bir film mi? Tam felaket ânına dikkat edersek: Felaket tam olarak, iki genç aşığın (Leonardo di Caprio ve Kate Winslett), aşklarını cinsel ilişkiyle eksiksiz hale getirmelerinin hemen ardından, geminin güvertesine çıktıkları anda gerçekleşir. Ancak hepsi bu kadar değil: Eğer hepsi bu kadar olsaydı, felaket basitçe ikili ihlale (gayrimeşru cinsel ilişki; sınıfsal ayrımları aşmak) karşı verilmiş Kaderin cezası olurdu. Ayrıca, güverteye çıktıklarında Kate sevgilisine, tutkuyla, ertesi sabah New York’a vardıklarında, gerçek aşkıyla birlikte yaşayacağı yoksul bir hayatı, zenginlerin arasında yaşayacağı yoz bir hayata tercih edip gemiyi onunla birlikte terk edeceğini söyler. Tam da bu anda gemi, şüphesiz ki gerçek bir felaket olacak olan çiftin New York’taki birlikteliğini engellemek için buzdağına çarpar - gündelik hayatın sefaletinin aşklarının sonunu getireceğini tahmin etmek çok da zor değildir. Dolayısıyla felaket, onların aşklarını korumak için, “sonsuza dek mutlu” yaşayacakları illüzyonunu sürdürebilmek için gerçekleşir... (İdeolojinin Aile Miti)
- Birçok tuhaf ve harika şey var, Ama hiçbir şey insandan daha tuhaf bir biçimde harika değil. İnsan konuşmayı ve rüzgâr hızında düşünmeyi öğretti kendine.. (Antigone'nin Üç Yaşamı)
- Canavarsı devrim teması, yani devrimin canavar olarak resmedilmesi, muhafazakar bir unsurdur ve romanın formu (ana karakterin ölüm anındaki iti rafı) belirgin bir biçimde, Shelley’nin zamanında popüler olan muhafazakar türle ilgilidir. Ve bu za manda, tövbekar radikaller, reform önerilerinden vazgeçmelerinin ardından, evrensel özgürlük ve kardeşlik hayallerinin felakete varan sonuçlarıyla yüzleşmek zorunda kaldılar. (İdeolojinin Aile Miti)
- Yüce ile gülünç arasında sadece bir adımlık mesafe bulunur. (Zizek'ten Nükteler)
- 68 sonrasının kapitalizmi özgül bir iktisadi, toplumsal ve kültürel bütünlük yarattığı ölçüde, bu bütünlüğün kendisi “postmodemizm” adını haklı çıkarır. (Mimari Paralaks)
- Umarım ki, her şey yoluna girdiğinde, her şey normale döndüğünde, normallik eskisinden farklı bir anlam taşıyor olsun. (Zaten Yoktular)
- En büyük korkunuz? —Öldükten sonra dirilmek. Canınızı ne sıkar? —Aptalları mutlu görmek. Aşk nasıl bir şeydir? —Büyük bir talihsizlik. Hayatınızın aşkı? —Felsefe. Geçmişinizi değiştirebiliyor olsaydınız, neyi değiştirirdiniz? —Doğumumu. Sofokles’le aynı fikirdeyim: En büyük şans doğmamış olmaktır. Hayatın size öğrettiği en büyük ders? —Hayat, size öğretecek hiçbir şeyi olmayan aptal ve anlamsız bir şeydir. (Zaten Yoktular)