Aşka Dair - Stendhal Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Aşka Dair kimin eseri? Aşka Dair kitabının yazarı kimdir? Aşka Dair konusu ve anafikri nedir? Aşka Dair kitabı ne anlatıyor? Aşka Dair kitabının yazarı Stendhal kimdir? İşte Aşka Dair kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Stendhal
Çevirmen: Ayberk Erkay
Orijinal Adı: De l'amour
Yayın Evi: Kırmızı Yayınları
İSBN: 9786055411176
Sayfa Sayısı: 312
Aşka Dair Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
"Bu kitap, ardı ardına sıralanıp, aşk tutkusunu oluşturan bin bir çeşit duyguyu, mantığın, matematiğin yolundan giderek, olabildiğince yalın bir şekilde izah etmeye çalışıyor." Stendhal, 1822 yılında son halini verdiği Aşka Dair isimli yapıtını, 1826 yılında eklediği önsözde bu sözcüklerle tarif eder. Aşka Dair, aşk adı verilen bilinmezi izah etmek adına, büyük yazar tarafından ortaya konmuş bir teori denemesi niteliğindedir.
Stendhal, ondokuzuncu yüzyıl Avrupasında, özellikle İtalya ve Fransada, saray avlularında, edebiyat salonlarındaki sohbetlerde, sokaklarda, evlerde izlediği insanlarda, dinlediği hikayelerde, fakat en önemlisi kendi yüreğinde, "her evresi ayrı bir güzelliğe sahip olan bu tutkuya" dair biriktirdiği sözcüklerle Aşka Daire hayat verir. Başka isimlerin ağzından, çoğu zaman, kendi yüreğinin hikayesidir bu yapıt.
Öte yandan, bir ideoloji tasviri ve toplum tarihidir Aşka Dair. Ondokuzuncu yüzyılın ortalarına doğru, gücünü giderek yitiren aristokrasi ile altın çağını yaşamaya hazırlanan burjuvazinin kesişen dünyasında, Avrupa toplumunu, aşk denen muammayı merkeze yerleştirerek resmeder Stendhal. Kadının, bu geçiş dönemindeki konumunu ve durumunu, devlet politikasının aşk denen tutku ile çekişmesini, aşkın, dünyanın farklı coğrafya ve yönetim biçimlerindeki değişimini ortaya koyması bakımından büyük önem taşıyan bu yapıtında, Fransız edebiyatının büyük yazarı Stendhal, belki de başka yapıtlarında olmadığı kadar kendisiyle başbaşadır:
"Kayıtsız olmak için nasıl da çırpınıyorum. Söyleyecek çok sözü olduğunu zanneden yüreğimi sessizliğe gömmek istiyorum. Satırlara bütünüyle bir hakikati döktüğümü sandığım her an, bir iç çekişten ötesini yazamadığım korkusuyla sarsılıyorum."
Aşka Dair Alıntıları - Sözleri
- Söyleyeceği çok şeyi olduğuna inanan kalbime sessizliği zorla kabul ettirmek istiyorum.
- Dünyadaki en hoş yanlardan biri de, insanların her zaman onlar için bilinmesinin gerekli olduğu şeyleri bildiklerini zannnetmeleridir.
- Bu anın yaşamımın en mutlu anlarından biri olduğunu söyleyebilirim, ama o anı tamamen unuttum.
- Kırk beş yaşındaki bir kadın toplumda nasıl görülür? Sert ve hakettiğinin altında bir şekilde; Kadınlar yirmi yaşında övülür, kırk yaşında terkedilir.
- Kırk beş yaşındaki bir kadın toplumda nasıl görülür? Sert ve hakettiğinin altında bir şekilde; Kadınlar yirmi yaşında övülür, kırk yaşında terkedilir.
- Dünyadaki en hoş yanlardan biri de, insanların her zaman onlar için bilinmesinin gerekli olduğu şeyleri bildiklerini zannnetmeleridir.
Aşka Dair İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ben şimdi ne okudum!!! Realistliğinden bu eseri sayesinde artık hiç şüphe etmeyeceğim sevgili Stendhal, olmamış tatlım bu. Seni kim ikna etti bilmiyorum, hiç mi arkadaşlarına falan okutmadın bastırmadan, diye kendi kendinize tribe girebileceğiniz bir eser. Hatta zaman zaman ba ba ba ba laflara bak sen dedirten.. Yani siz elbette sevebilir, hatta bayılabilirsiniz. Fakat kek tarifi verir gibi aşk tespiti mi yapılır? Esere kristalleşme gibi etkileyici bi benzetme ve betimleme ile giriş yapılmış. İnsanı okumaya ikna eden kısım belki de bu kısım, ay hadi şans vereyim galiba güzel bi şey falan derken, bi anda ne okuyorum, Stendhal sana daha fazla ne kadar sinirlenebilirim, diye okumaya devam ederken kendinizi bulacaksınız. Eserde güya aşka dair beynelmilel açıklamalar yapılmış, bunlardan bazıları yazarın kendi deneyimleri imiş. Eeee Şerife ne diyosun diyeceksiniz? İnanın aynı soruyu ben de kendime sormaktayım. Ne diyorum? Beynelmilel dedim, hemen açıklayayım: yazarımız neredeyse her milletin, -bunu zaman zaman ülkelere kadar indirgemiş üstelik- aşka dair, kadınlara dair, erkeklere dair tespitlerini dile getirmiş. İşte Fransız kadınları şöyle ahlaksızken, böyle sadık değilken, İtalya' da durum tam tersidir, Mağripli erkekler şöyle aldatmaz, falanca arkadaşımın sevgilisi böyle davranmış, karısı şunu yapmış, ingilizler tiyatroda böyle flörtleşmişler, sokakta şöyle yürümüşler şeklinde adeta dedikodu havasında devam eden bir kitap. Hemen örnekler yazayım. "Dürüst bir erkek kadının adını söylemez." "1100 yılından 1328 yılına kadar Provence'de aşk yalın görünümlüydü." "Gerçek aşkın anavatanını bedevi çadırlarının altında aramalıyız." gibi gibi inanın kitap böyle cümlelerle dolu. Bunları görünce Nasrettin hocanın nereden biliyorsun saydın mı? şeklindeki fıkrası aklıma geldi. Sürekli bi Stendhal aradım, hayır bulsam nerden biliyosun oğlum iyi misin sen niye böyle tespitler yaptın, niye genelledin ne gerek vardı falan diye soracaktım. Bunun gibi eleştiriye açık daha niceleri var eserde. İyi geceler diliyorum kendime de size de. (şerife)
Aşka Dair: Stendhal'ın aşkı anlatma çabası ile yazdığı kitap. Aşkın evrelerini, aşkın türlerini adeta aşkı bir evrensel ve herkes için geçerli bir süreç olarak izah etmeye çalışan bir kitap, özellikle kristalleşme kavramı çerçevesinde aşık olduğumuz insanı mükelleştirme olgusu üzerinde durmuş. Aşk herkes için özel bir durum, etrafınızda gördüğünüz ya da kendi kişisel deneyimlerinizle aşk üzerine herkes için geçerli olduğunu iddia ettiğimiz teoriler ileri sürecemeyeceğimizi düşünüyorum. Yazar zaten kitabın anlaşılmazlığı üzerine düzeltmeler ve yeni yeni önsözler yazıp durmuş. Olmamış maalesef... Aşk bir matematik teorisi değildir formüllerle ve kurallarla kurallarla açıklanabilecek... (rs40)
Bu tarz kitapları kim yazarsa yazsın, beğenemeyiz. Neden? Aşkı anlatmak mümkün mü? Yani herkesin kendine göre bu konuda bir tanımlaması olduğu kanaatindeyim. Kimi aşkı bir insanda bulurken, kimi bir eşyada kimileriyse parada buluyor. İnsani ilişkilerin kast edildiği bu romanı neden beğenmeyip, olmamış diyeceğiz peki? İşte bu sorunun önemi çok büyük. Mesela son zamanlarda bu gözüme batmaya başladı. İşte telefonunu cüzdanını kadına bırakırsan seviyorum demeye gerek yokmuş, lahmacun yemek büyük aşkmış, lahmacun yemeye giderseniz seviyorum demeye gerek yokmuş gibi saçma örneklerle devam eden bir seri... Yahu belki karşınızdaki insan sevildiğinden çok emin olsa da o iki kelimeyi, “seni seviyorum” şeklinde duymak istiyor? Bunu bu kadar indirgemek saçma yani bilmiyorum. Ya da benim dediğim saçmadır sevgi de neymiş. Herkes farklı perspektiften bakıyor. Ki bakınız daha biz kendi ülkemizden örneklerin dışına çıkamayarak bir kalıba koyamazken yazarın bunu farklı milletlere indirgeyerek bir isimlendirme çalışması yapması başlı başına yanlış. Tabi ne zaman kaleme aldığını bilmiyorum. Belki o dönem çok revaçtaydı ve para kazanmak için yazdı, olabilir. Ha beğendiğim noktalar yok mu? Mezar taşına kadar araştırdım yazarı ve üstten alta kelimeler halinde şu yazı vardı: Scrisse, Amo, Visse. Yazdı, sevdi, yaşadı. Gerek sevdiği kadınlara gerekse aşık olduğu kadınlarla asla beraber olamamış, sevgisi hiç karşılık bulmamış. Buna çok üzüldüm. Hayata bir kere gelip de o hayatın anlamını bulduğunuz insanın sizi umursamaması kadar kötü, duygusal olarak insanı bitiren çok az unsur vardır diye düşünürüm. He, şu olabilir mi? Bizde bazı şehirler bazı konularda niyeyse daha önde. Yani sıkça gördüğüm İzmir var. Manita İzmir Kazandı gibi paylaşımlar görüyorum. İlişkiniz bitmiş geçmiş olsun gibi altyazılar var. Tabi daha ayıpları da var da neyse. İşte bu mantıktan hareketle acaba diyorum, buna benzer ünlenen şehirlerin insanlarının karakteristik özelliklerini mi kaleme almaya çalıştı ama bu da sanki zorlama bir mantık gibi duruyor. Aslında acı yüklü ama bu acıların suçunu başkalarına atarak hafifletme çabasında bir kitabı geride bıraktığımızı düşünüyor, iyi ve sabırlı okumalar diliyorum.. (Sadık Kocak)
Kitabın Yazarı Stendhal Kimdir?
Daha çok mahlası Stendhal ile bilinen Fransız Realist yazar.
Marie-Henri Beyle (23 Ocak 1783, Grenoble 23 Mart 1842, Paris), daha çok mahlası Stendhal ile bilinen Fransız Realist yazar. Marie-Henri Beyle, Grenoble'da 23 Ocak 1783 tarihinde burjuva bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası avukat Cherubin Beyle, annesi Hanriette Gagnon'dur. Çok sevdiği annesi 1790 yılında, Stendhal henüz yedi yaşındayken öldü. Stendhal, disiplinli ve muhafazakar kimseler olan teyzesinin babasının etkisi altında büyüdü. 1796'da Grenoble'da bir okula girdiyse de, 30 Ekim 1799'da askeri okulun giriş sınavına katılmak için Paris'teki, kuzeninin de çalışıyor olduğu Savaş Bakanlığı'na gitti. Ertesi yıl ağır süvari birliğinde teğmen olarak İtalya'ya gitti. Bu seyahati sırasında Dimenico Cimarosa ve Gioachino Rossini'nin müziğini ve Vittorio Alfieri'nin eserlerini tanıması için bir fırsat oldu. 1801'de ise Napolyon Bonapart'ın ordusunda görev alarak İtalya seferine çıktı. Bu sefer sırasında bir komutanın asistanı olarak Brescia'da üç ay kaldı ve bu sırada soylu ailelerin evlerinde bulundu; ki bu sürenin onun hayatında ne kadar önemli bir yer tuttuğu, sonradan yayınlanan günlüklerinden anlaşılmaktadır. Yine bu zamanlarda yerel dergilerin yazarlarıyla tanışıp Romantik edebiyatı öğrendi. 1802'de bu bölgeden ayrılarak Almanya, Avusturya ve Rusya'da bazı askeri görevlerde bulundu, ama asla savaşa katılmadı. Aynı yıl, hayatı boyunca aşık olduğu onlarca kadından ilki olan Madame Rebuffel'in peşinden Marsilya'ya gitti. Orada ticarete atıldıysa da başarısız oldu. Bu ve bunu takip eden olayların ve yılların, Kırmızı ve Siyah romanının baş karakteri Julien Sorel'in karakterinin detaylarının çizilmesine büyük katkı sağladığı düşünülmektedir. 1812'de Napolyon ile birlikte Rus seferine katıldı ve Moskova'nın baştan sonra yanışına şahit oldu. Napolyon'un büyük ordusundan sağ kalmayı başaran az sayıdaki askerden olan Stendhal, notlarının önemli bir kısmını, ordu Rusya'dan geri çekilirken kaybetti. Ayrıca o zamana kadar yüzlerce takma isim kullanan yazar, Stendhal ismini bu sıralarda seçmiştir. 1814'te Napolyon'un düşüşünden sonra Milano'ya yerleşmiş ve burada da Angéla Pietragrua'ya aşık olmuştur. Ertesi yıl Parma'yı ziyaret etmiş ve bu seyahati, üçüncü romanı olan Parma Manastırı'na ilham kaynağı olmuştur. 1817'de ise İtalya'daki izlenimlerini anlatan ve İtalya'ya olan hayranlığının simgesine dönüşen Roma, Napoli ve Floransa kitabını yazmıştır. 1818'de Napolyon'un Hayatı'nı yazmaya başlamıştır. Bu sırada da mutsuz bir aşk yaşayacağı Mathilde Dembowski ile tanışmıştır. 1821'de ise yasadışı bir İtalyan örgütüne üye olduğu suçlamasıyla Milano'dan uzaklaştırılmıştır. Stendhal bunun üzerine Batı Avrupa'yı dolaşmaya başlamıştır. Bu yolculuklar sırasındaki tecrübeleri, düşünceleri ve hisler, sonradan yazacağı romanların ana şeklini oluşturmuştur. 1827'de ilk roman Armance'ı, üç yıl sonra da Kırmızı ve Siyah'ı yazmıştır. 1831'de ise Trieste'ye giderek bir süre konsolosluk yapmıştır. 1839'da Parma Manastırı'nı yazmayı bitirdikten sonra, gençliğinde yaptığı İtalya seyahatlerinden birinde kaptığı frengi hastalığı etkilerini göstermeye başlamıştır. 1841'de geçici bir felce uğramış, daha sonradan da birçok benzer sıkıntılar yaşamıştır. Ve Paris sokaklarında yürürken bayılıp kaldırım kenarına yığılmasından birkaç saat sonra, 1842 yılının 22 Mart'ı 23 Mart'a bağlayan gecesinde vefat etmiştir. Mezarı Montmarte Mezarlığı'ndadır.
Stendhal Kitapları - Eserleri
- Kırmızı ve Siyah
- Parma Manastırı
- Aşka Dair
- Armance
- Lamiel
- İtalya Hikayeleri 1
- Kızıl ve Kara 2. Cilt
- İtalyan Öyküleri
- İtalya Hikayeleri II
- Féder ya da Paragöz Koca
- Vittoria Accoramboni
- Racine ve Shakespeare
- Lamiel 1
- Aşk İksiri
- Vanina Vanini
- Lamiel 2
- Kırmızı Ve Siyah
- Henri Brulard'ın Yaşamı
- La Badessa Di Castro
- Rome, Naples and Florence
- Selected Journalism
- The Life of Rossini
- The Lives of Haydn, Mozart and Metastasio
- Travels in the South of France
Stendhal Alıntıları - Sözleri
- ... Aşkın benim için mümkün olup olmadığını bilmek istiyorum. Kendi kendimin efendisi değil miyim? Kime haksızlık ettim? Hangi sözüme ihanet ettim?.. (Lamiel)
- Büyük aşkların hayatta birer kazadan başka bir şey olmadığını kabul etmelisiniz, bu kazayı da sadece yüce gönüllüler yaşar. (Kızıl ve Kara 2. Cilt)
- Orada sıradan sözlere o kadar alışılmıştır ki biraz özgün bir söz kabalık olarak görülür. Konuşurken yeni bir şey söyleyense yandı. FAUBLAS (Kızıl ve Kara 2. Cilt)
- ... Fédor, o anda, Lamiel'i sevmemek için bütün gücüyle çabaladı, fakat onu bir daha görmemeye gücünün yetmeyeceğini hissetti; çünkü ancak beraber oldukları zaman yaşadığını anlayabiliyordu... (Lamiel)
- ...Yüzünde ışıl ışıl renkler olan, ama baloya gidiyorum diye allık sürme aptallığını gösteren,on altısında bir kızdı sanki... (Kırmızı Ve Siyah)
- Hepimizin alışkanlıkları var, vaktiniz varken kırın alışkanlıkları çünkü bize hediye edilmiş olan, bozukluklara karşı hoşnutsuzluk duyabilme hassaslığı bir süre sonra yok olacak. (Racine ve Shakespeare)
- Ne yazık ki anneciğim, tüm insanları görmek de üzüntü veriyor bana. Dünyada yalnız seni seviyorum ben." (Armance)
- 1795'lerde yazma düşüncelerimden söz etseydim ve aklı başında bir insan, “Her gün iki saat yazın... Esinli ya da esinsiz” deseydi bana, aptalca esinlenmeyi beklediğim on yılımı kurtarırdı bu söz. (Henri Brulard'ın Yaşamı)
- ... Her Tanrı'nın kulu aşkı en büyük mutlulukmuş gibi övüyor, komedilerde durmadan aşktan bahsediliyor, trajedilerde aşk uğruna canlarına kıyıyorlar; bana gelince, âşığımın bana kul köle olmasını isterdim, ama çeyrek saatin sonunda onu yanımdan uzaklaştırırdım... (Lamiel)
- Kırk beş yaşındaki bir kadın toplumda nasıl görülür? Sert ve hakettiğinin altında bir şekilde; Kadınlar yirmi yaşında övülür, kırk yaşında terkedilir. (Aşka Dair)
- Yaşamım boyunca o kadar çok okudum ki gözlerim benden merhamet dilemeye başladı. (Féder ya da Paragöz Koca)
- Söz insana düşüncesini gizlemek için verildi. (Kırmızı ve Siyah)
- ‘En çok muhtaç olduğun şey, kendini bağışlamasını öğrenmek,’ (Parma Manastırı)
- "Hoşçakal." (Lamiel 1)
- Ne denli acı duyduğumu Tanrı bilir... Acımı hiç kimseye belli etmiyorum. (Armance)
- Yararcılık, yararcılığa hayranlık. (Kızıl ve Kara 2. Cilt)
- Kısacası, o mutlu olmazsa ben de mutlu olamam. (Parma Manastırı)
- Senin suyun susuzluğumu gidermiyor.. (Kırmızı ve Siyah)
- ... bu son anılara hep pişmanlık karışıyor. (Kırmızı ve Siyah)
- Kırk beş yaşındaki bir kadın toplumda nasıl görülür? Sert ve hakettiğinin altında bir şekilde; Kadınlar yirmi yaşında övülür, kırk yaşında terkedilir. (Aşka Dair)