diorex
Dedas

Atatürk Sofrası - İsmet Bozdağ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Atatürk Sofrası kimin eseri? Atatürk Sofrası kitabının yazarı kimdir? Atatürk Sofrası konusu ve anafikri nedir? Atatürk Sofrası kitabı ne anlatıyor? Atatürk Sofrası PDF indirme linki var mı? Atatürk Sofrası kitabının yazarı İsmet Bozdağ kimdir? İşte Atatürk Sofrası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.06.2022 06:00
Atatürk Sofrası - İsmet Bozdağ Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: İsmet Bozdağ

Yayın Evi: Truva Yayınevi

İSBN: 9789944212731

Sayfa Sayısı: 260

Atatürk Sofrası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Atatürk, güçlü bir kişiliğine sahip olduğunu biliyordu. Genellikle insanların, hatta yakın arkadaşlarının, karşısında rahat konuşamadıklarını, fikirlerini açıklamaktan çekindiklerini görüyordu. Her şeyi bilmek, her bildiğini değerlendirmek amacında olan Atatürk, konuştuğu insanları rahatlatabilmek için, sofrasına çağırırdı. İçki ve dostlukla rahatlamış insanlar, bir süre sonra fikirlerini cesaretle ortaya dökerler, bildiklerini, işittiklerini kendi görüşlerine göre değerlendirirlerdi. Bu yüzden birçok devlet, memleket, dünya meseleleri zaman zaman sofraya gelmiş, orada konuşulmuş, hatta kararlara bağlanmıştır. Bu açıdan “Atatürk’ün Sofrası” bir çağın portresidir. Devlet, memleket ve dünya olayları, Atatürk sofrasının aynasına yansır, ulusal görüşe orada dönüşürdü. Bu nedenle, okuyacağınız bu araştırma, yakın tarihimizin gerçekleri açısından önemli bir yer kapsar...

Atatürk Sofrası Alıntıları - Sözleri

  • "Atatürk'ün Sofrası" bir çağın portresidir. Devlet, memleket ve dünya olayları, Atatürk sofrasının aynasına yansır, ulusal görüşe orada dönüşürdü.
  • Birbirinizi seviniz, birbirinize inanınız. Ama size bir öğüt vereceğim, severek inanmayınız, inanarak seviniz…Sevmekle işe başlarsanız, inancınızla yanıltıya düşmüş olabilirsiniz. Ama inanarak severseniz, yani inandığınız insanı severseniz, sizi hiç bir yanıltı bekleyemez.
  • Atatürk'ün sofrası yemek sofrası değil, fikir ve ruh cümbüşlerinin koptuğu bir olemp buluşmasıdır. Çünkü o sofrada yurt ve dünya her gün ve yeniden biçimlenirdi. Türk milleti, hiçbir yerden, Atatürk'ün sofrasında olduğundan daha doğru görünemez ve yine çünkü orada bütün olayların arkasındaki gerçeği bir bakışta gören Atatürk vardır.
  • Tanrı bütün yetenekleri bir arada vermiyor. Kimine yaz, demiş, kimine konuş!.
  • -Beyefendi, dedi, bütün yapılanlar herkesten önce, büyük Türk milletininin eseridir; onun başında bulunmak bahtiyarlığına ermiş bulunan bizler ise, ancak onun şuurlu fedakârlığı sayesinde ve fikir ve iman birliği içinde müşterek vazife görmüş, öylece başarı kazanmış insanlarız; hakikat bundan ibarettir.
  • Yönetenlerle, yönetilenler birbirlerini seviyorlar, inanıyorlar, destekliyorlarsa, orada mucizeler gerçek olabilir. Evet, birbirinizi seviniz, birbirinize inanınız. Ama size bir öğüt vereceğim, severek inanmayınız, inanarak seviniz.
  • Bir fikri, hiç bir yorumla değiştirilemeyecek biçimde yazabilirsiniz…
  • Malum, Nuri Conker Atatürk’e Mustafa diye hitabedebilecek kadar yakın, onun da ‘öz kardeşim’ diye andığı tek arkadaşı. Bir gün birlikte Florya’dan kaçıp Çekmece taraflarında arabayla dolaşmaya çıkmışlar. Gezerken kara sabanın iki boyunduruğundan birine öküzünü bağlamış diğerine eşeğiyle birlikte kendisi omuz vermiş halde tarlasını sürmekte olan bir köylü görüp durmuş, yanına gidip ‘Kolay gelsin’ demişler. Mahsul nasıl, yağmur yağdı, yağmadı muhabettinden sonra Atatürk adının Halil Ağa olduğunu öğrendiği köylüye: ‘Öküzün yok mu senin’ diye sormuş. ‘Vardı ama hıdrellezde vergi memurları sattılar’ diye cevap vermiş adam. - Köylünün üretim aracını satılır mı, olmaz böyle şey! Muhtara şikayet etseydin... - Muhtar da başındaydı gelen vergicinin.. - Peki, İstanbul şuracıkta gelip valiye anlataydın derdini... Onun işi bu.. - Bırak şu sağırı allasen. Yakasına yapışsak duymaz. - Halil Ağa, senin iş beni bayağı meraklandırdı. Benim bildiğim, çiftçinin üretim aracı elinden alınmaz. Sen aldılar diyorsun. Hadi kaymakam şöyle, vali böyle diyelim başvekil İsmet Paşa her hafta İstanbul’a geliyor. Florya Köşkü’ ne iniyor. Köşk de şuracıkta. Bir gün gidip derdini ona dökseydin -Sen benimle gönül eyliyorsun bey. Tutalım ki gittim, beni o kapıya koymazlar. Tut ki koydular, İsmet Paşa’yı göstertmezler. Diyelim gösterdiler, ona halimi nasıl yanacağım? O sağırın sağırı! Atatürk güler ‘Peki anladım, bakalım bu dediğime ne kulp bulacaksın?’ diye sürdürür konuşmayı. - Atatürk koca yaz şuracıkta oturup duruyordu. Gidip çıksaydın önüne. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya! Köylü güldü bu kez... “Sen ne diyorsun bey, Mustafa Kemal Paşa’nın yüzünü görmek için Peygamber gücü gerek...” diye başlayıp devam etti... - Yiyip içmekten başını kaldırıp bizim öküzün hesabını mı sorar? Söz bitmişti. Veda edip ayrıldılar. Arabaya binip köşke döndüler. “Bu işin tadı kaçtı!” diye söylenen Atatürk yol boyunca bir sigarayı söndürüp diğerini yaktı. Florya’ya girer girmez yaverini çağırıp Başbakan İsmet Paşa’yı ve İstanbul’da ne kadar bakan, milletvekili varsa hepsini ve valiyi o akşam yemeğe çağırmasını söyledi. Ardından Halil Ağa’nın köyünü tarif edip “Alıp getirin akşama...” dedi. “Benim kim olduğumu sorarsa tüccar, zengin bir adam, seni sevmiş, öküz alıverecek deyip kandırın.” Başbakan İsmet İnönü dahil yirmi beş konuğu ağırladı o akşam Atatürk. Arada bir sofraya birazdan bir misafirin geleceğini söylediği için herkes merak etmeye başlamıştı. Bir süre sonra içeri giren yaver kulağına ‘Halil Ağa’nın geldiğini fısıldayınca “Buyursun” dedi Atatürk. Kapı açıldı, Halil Ağa göründü. Ve gündüz konuştuğu kişinin sofranın başında oturduğunu, yanı başında da İsmet Paşa’nın yer aldığını görünce, şaşkınlıktan donakaldı. Atatürk kalktı, yanına gitti, kolundan tutup sofraya yaklaştırdı ve onu tanıttı masadakilere. Sofrada yanına oturttu Halil Ağa’yı ve nasıl tanıştığını anlattı herkese. Maliye’nin vergi borcu yüzünden öküzlerinden birini aldığını da.. “Gerisini Halil Ağa ile birlikte yanınızda tekrarlayacağız. Ben sorduklarımı baştan soracağım Halil Ağa da orada bana söylediklerini olduğu gibi tekrarlayacak” dedi. Sonra Halil Ağa’ya döndü: “Benim başmisafirimsin. Konuşmamızdan sonra sana hiçbir zarar gelmeyecek. Öküzünü de alacağım. Ama şimdi ben tarlada sorduklarımı baştan soracağım, sen de orada söylediklerini aynen tekrarlayacaksın” deyip soruları sıralamaya başladı. “Öküzün yok mu senin?” Halil Ağa dudakları titreyerek Atatürk’ ün ayağına kapanacak oldu. Atatürk önledi. “Yok, bak böyle şey istemem. Soruyorum cevap ver...” O sağır, öbürü sağırın sağırı Sorularını ve aldığı cevapları valinin adına kadar zar-zor da olsa aynen tekrarlattı Atatürk. Sofradakiler pür-dikkat dinliyorlardı. Atatürk “Peki İstanbul şuracıkta, gideydin valiye, anlataydın derdini, onun işi bu değil mi, dediğimde ne dedin?’ diye sorduğunda Halil Ağa, iki adım ötesindeki Muhittin Üstündağ’a bakıp sustu. Atatürk üsteleyince “Vali paşamızı biz hep görüp dururuz buralarda dediydim ya...” dedi. “Olmadı, Halil Ağa... Bana dediğin gibi, dosdoğru söyle...” diye zorladı Atatürk. Halil Ağa, “Böyle dediydim beyim” diye mırıldanacak oldu Halil Ağa. Nuri Conker’e sordu Atatürk: “Böyle mi dedi bize Halil Ağa?” Conker “Hayır Paşam!” deyince bir dönüp tekrar yüklendi Halil Ağa’ya: - Hani bir şey dediydin sen, vali neden duymazmış? Aynen bana söylediğin gibi söyle. Halil Ağa kekeleyerek mırıldandı. “Köylük yerde bizim dilimiz sağır demeye alışmıştır, paşam” dedi ve dedikten sonra da Muhittin Üstündağ’a dönüp “Kusura kalma gayrı” diye ekledi. Atatürk gülmeye başlamıştı. “Diplomatlığın sırası değil Halil Ağa, orada dediğin gibi söyle...” deyince gözünü yumdu. “Ağzımdan bırak o sağırı diye...” Sofrada herkes gülüşürken ‘Devam edelim’ dedi Atatürk. “Başvekil İsmet Paşa var, bilir misin, diye sorduğumda ne dedin?” Halil Ağa, İsmet Paşa’ nın yüzüne baktı “Şanlı İsmet Paşamızı bilmez olur muyum hiç” dedi “O bugüne bugün...” diye devam ediyordu ki Atatürk susturdu. “Bırak şimdi övgüleri. Paşa her hafta İstanbul’a geliyor, Florya Köşkü’ne iniyor, köşk şuracıkta. Derdini ona dökseydin, dediğimde ne cevap verdin?.’ ‘- Kapıya koymazlar ya bizi, koysalar da şanlı paşamıza öküzümüzü mü yanacağız, dedim..’ Atatürk sesini yükseltti bu cevap üzerine... “Beni uğraştırma, Halil Ağa.. Ne dediysen, tıpkısını tekrarla!” dedi. Ürkmüştü Halil Ağa. Yine başını yere eğdi: “Şanlı Paşamıza da sağır dedikti ya.” dedi. Atatürk yeterli bulmadı cevabını “Yalnız sağır değil, sağırın sağırı dememiş miydin” diye sorduğunda Halil Ağa bıraktı kendini “Öyle dedikti paşam, sen doğrusun!” “Şimdi son bir soru kaldı” deyip sözü kendine getirdi Atatürk. “Bunun da cevabını ver, sonra öküzünü al git Halil Ağa” dedi. ‘Atatürk de sarhoş’ - ‘Koca yaz Atatürk şuracıkta oturmuyor mu? Gitseydin, çıksaydın önüne, anlatsaydın halini. O da seni yüzüstü bırakacak değildi ya’, dediğimde ne dedin? - Hiç bırakır mı Aslan Paşam benim!. Erip erişir tarlama dek gelir, halimi dinler sonra... - Bırak bunları Halil Ağa, dediğini tekrarla... Halil Ağa durdu, diklendi. Her şeyi göze almıştı sanki. Atatürk’ ün gözlerinin içlerine baktı... - ‘İşte bunu demem Paşam’ dedi. ‘Ağzıma ateş doldur istersen ama bunu demem!..’ Atatürk gülmeye başladı, sofradakilere, ‘Zorlu adam, laf anlamıyor’ dedikten sonra kendisi açıkladı. ‘-Atatürkümüzün yüzünü görmek için, Peygamber gücü gerek demiştin... Görsem de içki masasından başını kaldırıp da bizim öküzün arkasından mı seğirtecek, demiştin, hatırladın mı?’ Halil Ağa’nın gözlerinden yaşlar inmeye başlamıştı. Sözü daha köşeli hale getirdi Atatürk: “İşi içkiye vurmuş, sarhoşun biri demeye getirdin yani.” Halil Ağa “Hâşâ Paşam”derken yine susturdu Atatürk: “Şimdi bak beni dinle, Halil Ağa... Gördüğün beylerin altısı hükümet. Yani, biri Başbakan, ötekiler de Bakan! Memlekete göz kulak olacak, işleri evirip çevirecekler diye o makama getirilmişler. Kanun gerekti mi, hemen hazırlar Meclis’e gönderirler. Meclis dediğim, şu alt baştan senin yanına kadar sandalyelerdeki beyler. Kanun bunlara gelir. Bunlar da inceler oylarlar, olur sana kanun! Sonra bir vergi memuru gelir, borcundan senin öküzü çeker, satar. Halil Ağa bir yanda merkep, bir yanda öküz tarlasını sürmeye çalışır. Üretim düşermiş kimin umurunda. Ben bunları görürüm, içim kan ağlar, işitirim, tasalanırım. Şimdi hakça söyle bakalım Halil Ağa. Sen benim yerimde olsan, efkar dağıtmak için, bunları bu beylerle konuşmak için içer misin içmez misin?..’ - İçerim paşam... İç afiyet şifa olsun... - Ama sonra da Halil Ağa tutar, sana ‘Sarhoş der... - Öyle diyen yok paşam... Dili kopsun... Dinden çıkmak gibidir...
  • -Tanrı aramızda iken niye uzaklarda arıyoruz?
  • Dil, bir köprüdür, inanç, bir köprüdür, tarih bir köprüdür.

Atatürk Sofrası İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Atatürk'ün gün yüzüne çok çıkmamış anilari, yakin cevresiyle olan diyaloglari, ozellikle "mutat zevat" diye anilan Nuri Conker, Salih Bozok, Kılıç Ali'nin mutlaka katıldığı yemek davetlerinin ulke gundeminin görüşüldüğü ve fikir alışverişinin yapildigi bir ortam oldugunu gosteren bir çok aniya yer verilmiştir. (Sehertan)

ATATÜRK'ÜN çok duyulmamış pek çok anısını, etrafındaki en yakın isimlerle,dostlarıyla olan diyaloglarını , ona özel olan kelimeleri ve tumceleri,günlük yaşam tarzını, meselelere bakış açısının anlatıldığı harika bir kitap yazılmış. Kitabı okurken akşam yemeklerine hatta içki sofralarına şahit olacaksınız ama devlet meseleleri konuşulurken duruma ne kadar saygılı olduğunu, devlet adamlığını,nasıl iyi bir arkadaş olduğunu, gençlere ve kadınlara olan saygısını goreceksiniz, gerçek anlamda "AKİL" biri olduğunu anlayacaksınız ATATÜRK'ÜN.. Bir kez daha saygı, şükran ve minnetle huzur içinde uyu ATAM.. (Hüseyin Uçal)

Neden içki sofrasında dediğiniz her şeyi bulacaksınız. Devlet adamlığını, arkadaşlığını,dostluğunu, akil oluşunu, düşüncelerinin nasılda doğru tespitlerle sofrasında bütün devlet erkanıyla paylaşımda bulunduğunu ve en önemlisi derslerini,öğretilerini... (Deniztanbul19)

Atatürk Sofrası PDF indirme linki var mı?

İsmet Bozdağ - Atatürk Sofrası kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Atatürk Sofrası PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı İsmet Bozdağ Kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi, Gazetecilik Enstitüsü mezunu. Çalışma hayatının ilk dönemlerinde memuriyet, gazetecilik ve oyun yazarlığı yaptı. Yazmış olduğu 23 oyun, 1940-1952 yılları arasında Ankara Radyosu’nda yayınlandı. Daha sonraki dönemlerde araştırmacılığa yöneldi, bilgi birikimlerini kitaplaştırarak önemli eserler meydana getirdi.

Eserleri

Gönderilmemiş Mektuplar, (1943, şiir),

Üç mum Yandı, (1972, şiir),

Başvekilim Menderes,

Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri, (1974)

Atatürk ve Eşi Latife Hanım, (1975)

Bitmeyen Devlet Kavgası Atatürk İnönü Bayar Çekişmeleri,

Atatürk'ün Sofrası,

Abdülhamid'in Hatıra Defteri,

Demokrat Parti ve Ötekiler,

Kemal Tahir'in Sohbetleri, (1980)

Atatürk'ün Anıları,

The Ard İdea,

Üçüncü Çözüm,

İşte Japon Modeli,

Sovyet Marksizmi, Çin Marksizmi ve Türkiye Gerçekleri,

Osmanlı Devlet ve Toplum yapısı,

Bir Darbenin Anatomisi/ 27 mayıs İhtilali,

Demirkırat Aldatmacası,

Değişim Şafağı,

Mustafa Suphi'yi kim Öldürdü?,

Osmanlıların Son Kahramanları,

Abdülhamid'in Eşi Pesendun Hanım'ın Anıları,

Beyaz Arılar.

Atatürk’ün Avrasya Devleti,

Gazi ve Latife,

İsmet Bozdağ Kitapları - Eserleri

  • Latife ve Fikriye
  • Gazi ve Latife
  • Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri
  • Atatürk Sofrası
  • Bilinmeyen Atatürk - Celal Bayar Anlatıyor
  • Bitmeyen Devlet Kavgası Siyasal Kıyamet
  • Tarihin Vicdanını Sızlatan Soykırım Yalanı
  • Atatürk'ün Evrensel Boyutları
  • Kemal Tahir'in Sohbetleri
  • Nutuk Öncesi Atatürk Konuşuyor
  • Kürt İsyanları
  • İşte Atatürk'ün Türkiyesi
  • Atatürk'ün Avrasya Devleti
  • Darağacında Bir Başbakan
  • Harem Penceresinden 2.abdülhamit
  • Osmanlı'nın Son Kahramanları
  • Bir Darbenin Anatomisi
  • Bilinmeyen Yönleriyle Celal Bayar
  • Menderes Menderes
  • Atatürk'ün Ergenekon'u Avrasya Devleti
  • Derin Devlet Cehenneminde Düşünmek Can Bahası
  • Basın: Kurt Mu? Kuzu Mu?
  • Darağacında Bir Başbakan: Menderes
  • İşte Atatürk'ün Türkiyesi
  • Soykırım Mı? Hodri Meydan! Atatürk'ten Soykırım İddialarına Cevaplar
  • Değişim Şafağı
  • Celal Bayar Zaferlerle ve Şereflerle Dolu Bir Hayat
  • Kemal Tahir'in Sohbetleri
  • İnsanlığın Son Çerçevesi
  • Bir Çağın Perde Arkası: Atatürk-İnönü - İnönü-Bayar
  • Atatürk ve Eşi Latife Hanım
  • Yıldızların Arkası - Beyaz Arılar
  • Demirkırat Aldatmacası
  • Tarih Yarındır
  • İslam ve insan

İsmet Bozdağ Alıntıları - Sözleri

  • Gazi Mustafa Kemal Paşa; "Tarihte görülmüş birliklerin en üstününü" kurmak amacındaydı! Bu fikri, vicdanında bir sır gibi saklıyor, bütün hareketlerini o noktayı hedefleyerek gerçekleştir­meye çalışıyordu. Ama her şeyin bir zamanı vardı. (Atatürk'ün Ergenekon'u Avrasya Devleti)
  • "Bana "ölenle ölünmez" diyorlar. Ben ölenle ölmüyorum ki... Yaşayamadığım için ölüyorum! Siz, oksijensiz bir dünyada yaşayabilir misiniz?.. İşte Mustafa Kemal Paşa benim hayatım için oksijendi!." (Latife ve Fikriye)
  • İnsancıl gaye uğruna kendisini alaşabilen her insan kahramandır. (Atatürk'ün Evrensel Boyutları)
  • "Gerçekten Kafkasyalılar, Karadeniz limanlarına sürüler halinde yığılmışlardı." (Tarihin Vicdanını Sızlatan Soykırım Yalanı)
  • «bir kristalle bir taş çarpışmış, taş kristali kırmış!.... Taş mı değerli, kristal mi, diyorum size... Hadi, cevap isterim!...» (Kemal Tahir'in Sohbetleri)
  • «Benim öfkemi kabartan, bizim Marksistlerimizin, Batı'da neyin niçin yapıldığını bilmeden memleketimizde de aynı şeylerin yapılmasını istemeye kalkmalarıdır. 'Toprak dağıtılsın' deniyor. Dağıtılacak olan toprak, kimin toprağıdır bir kere... Bizimkilere sorarsan, «ağaların toprağı» derler hiç duraksamadan. Oysa bizde toprakların büyük bölümü Devlettedir. İnandıkları ideolojiye göre Devlet'de olması gereken bir şeyi 'dağıtalım' demek, ya ideolojiden habersiz olmak, ya da neyin niçin yapıldığını bilmemektir.» (Kemal Tahir'in Sohbetleri)
  • Atatürk'ün "Nutuk"u, hemen her aydının kitaplığında baş köşeyi tutar. Ancak "Nutuk", 19 Mayıs 1919'dan bu yana Atatürk'ün asker ve politikacı olarak düşüncelerini ve eylemlerini yansıtır. Kurtuluş Savaşı'mızın tarihidir. Ama bunun bir de "öncesi" var; Nitekim Mustafa Kemal Paşa, "Amasya Mülakatı" masasına oturduğu zaman, Anafartalar kahramanı, Yıldırım Orduları Başkomutanı ve Anadolu'nun yarısına resmen sözü geçen bir Ordu Müfettişi idi. (Nutuk Öncesi Atatürk Konuşuyor)
  • "Devlet,ağacın dalı gibidir.Gövde ile bütünleşebildiği ölçüde yaşar,ayrıldığı ölçüde yalnız kalır." (Atatürk'ün Evrensel Boyutları)
  • Yeri gelmişken söylemeliyim ki benim en iyi anlaştığım dostlarımdan biri İsmet olmuştur. Onun için bu buluşmanın boşuna olmadığını anlamıştı. (Nutuk Öncesi Atatürk Konuşuyor)
  • Şöyle böyle on yıl oldu. Yani, sürdüğüm padişahlığın üçte biri… Eserlerimin üçte değil onda birini vücuda getirdiler mi?… (Sultan Abdülhamid'in Hatıra Defteri)
  • Çıkar kadar her an değişebilen başka bir kavram bulmak güçtür! Hele bu "çıkar" maddi ise... (Tarihin Vicdanını Sızlatan Soykırım Yalanı)
  • "Bizim milletimiz, milliyetinden uzaklaşmasının çok acı cezalarını gördü. Osmanlı Devleti içinde yaşayan çeşitli milletler, milliyetlerine sarılarak kendilerini kurtardılar; Biz, ne olduğumuzu, onlardan öğrendik. Kuvvetimizi yitirdiğimiz anda bizi aşağıladılar; anladık ki, kabahatimiz kendimizi unutmamız imiş! Dünyanın bize saygı duymasını istiyorsak, önce bizim kendi benliğimize sarılmamız ve bu gerçeğe ulaştığımızı dünyaya göstermemiz lazımdır. Milli benliklerini bulamayan milletler, başka milletlerin avıdır." (Atatürk'ün Ergenekon'u Avrasya Devleti)
  • _Çok sade bir evlenme yaptık.Siz de öyle bulmadınız mı?Çünkü bizde evlenmelerin çoğu aile için yıkımdır. Büyük masraflar yapılır, bu yüzden birçok insan evlenmez bile.Bizim dini bayramlarımız da masraflı geçtiğinden "iki bayram arasında nikah olmaz" diye bir töremiz de var. Neden olmaz? Çünkü iki masrafa bir üçüncüsü eklenirse buna kese dayanmaz da onun için.Ben evlenmemi çok sade tutarak halkıma örnek olmak istedim.Balayımızıda şehir şehir,kasaba kasaba gezerek, halkın dileklerini dinleyerek yaptık.Bundan güzel balayı olur mu? (Gazi ve Latife)
  • Seid Abdülkadir, idam sehpasına yürümeden önce son isteği sorulduğunda, “Oğlumun idamını görmek istemiyorum. Önce beni asın” dedi. Ama, isteği yerine getirilmedi. Önce oğlu Muhammed’i astılar. . (Kürt İsyanları)
  • Okuduğu amerikan kollejinde eğitim kadrosu içinde misyoner rahipler varmış.bunlar müslüman öğrenciler üzerindei şliyor ve hırıstiyan yapmaya çalışıyorlarmış. Bu gençlerin şikayeti bu idi.Çok heyecenlı idiler.Yürekten konuşuyorlardı.Gördüklerini, vatansever bir duygu ile dile getiriyorlardı.Bana misyonerlerin yakınlık sağladıkları iki ögrencinin adlarını, okul numaralarını yazdırdılar, okulları ile "Devlet " olarak ilgilenilmesini istediler. (Bir Darbenin Anatomisi)
  • "Atatürk'ün Sofrası" bir çağın portresidir. Devlet, memleket ve dünya olayları, Atatürk sofrasının aynasına yansır, ulusal görüşe orada dönüşürdü. (Atatürk Sofrası)
  • Doğu ülkelerinde politikacının kaderi budur: Onun istikbalinde, iktidar sandalyesi ile, darağacı, birbirinin içinde, sarmaş dolaş görünür... Ben bun­lara alışmış bir insanım! (Bilinmeyen Atatürk - Celal Bayar Anlatıyor)
  • Savaş zafer kazanmak için değil amaca ulaşmak için bir vasıtadır.Eğer savaşın milli bir amacı yoksa katliamdır. Mustafa Kemal Atatürk (Gazi ve Latife)
  • "Hiç kimsenin kerameti kendisinde görmeğe hakkı yoktur. Bir devlet adamı, kerameti kendisinde görmeğe başladı mı, Devlet Adamlığını bitirdi demektir.” M. Kemal [İsmet Paşaya] (Bitmeyen Devlet Kavgası Siyasal Kıyamet)
  • "Aradan ne kadar zaman geçti, şimdi anımsamıyorum, belki bir hafta belki on beş gün; Fikriye bir sabah yeni baştan Çankaya'ya gelmiş.."Mustafa Kemal Paşa'yı göreceğim." diye tutturmuş... Yaver Rusuhi, Latife Hanım'dan tembihli olduğu için içeri almak istememiş..." (Latife ve Fikriye)

Yorum Yaz