diorex
life

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi - Sinan Meydan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kimin eseri? Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitabının yazarı kimdir? Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi konusu ve anafikri nedir? Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitabı ne anlatıyor? Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi PDF indirme linki var mı? Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitabının yazarı Sinan Meydan kimdir? İşte Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 15.04.2022 00:00
Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi - Sinan Meydan Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Sinan Meydan

Yayın Evi: İnkılâp Kitabevi

İSBN: 9789751030344

Sayfa Sayısı: 672

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bildiklerinizi unutmaya ve geçmişi "özgürce" yeniden düşünmeye hazır mısınız?

Atatürk'ün "şaşırtan" tarih bilgisinin "sırrı" nedir?

Atatürk, Türk Tarih Tezi'ni neden ve nasıl geliştirmiştir?

Türk Tarih Tezi'nin "gizlenen" kaynakları nelerdir?

Türk Tarih Tezi, "ırkçı mıdır?" "antidemokratik midir?" "bilim dışı mıdır?"

Türk Tarih Tezi'yle Atatürk Milliyetçiliği arasında nasıl bir ilişki vardır?

Orta Asya Türkleri gerçekten de "göçebe" ve "yağmacı" topluluklar mıdır?

Türkler Anadolu'ya 1071'de mi gelmiştir?

Hattiler, Hititler, Frigler, Hurriler ve Urartular, Türk müdür?

Hakkâri Taşları'nın Sırrı Nedir?

Tarih kitaplarında neden Turukku Devleti ve Turki Krallığı'ndan hiç söz edilmez?

Sümerler Türk müdür? Bu tezin bilinmeyen kaynakları nelerdir?

Antik kaynaklarda ve kutsal kitaplarda "Türk" adı geçer mi?

Emperyalizm, ırkçılık ve Batı merkezli tarih arasında nasıl bir ilişki vardır?

Atatürk, Batı merkezli tarihe neden ve nasıl başkaldırmıştır?

Güneş Dil Teorisi'nin bilinmeyenleri nelerdir?

Atatürk, "kafatası ölçümleri", "kan grubu" ve "parmak izi" tahlilleri yaptırmış mıdır?

Mimar Sinan'ın mezarı neden açılmıştır?

Türk Tarih Tezi, neden ve nasıl ortadan kaldırılmıştır?

Ve daha pek çok sorunun cevabı Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi'nde...

"Türk milleti! Sen Anadolu denilen yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip medeniyet kuranların çocuklarısın."

-Mustafa Kemal Atatürk-

(Tanıtım Bülteninden)

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi Alıntıları - Sözleri

  • Düşünemeyen bir toplumu yönetmek ve şekillendirmek, düşünen bir toplumu yönetmek ve şekillendirmekten daha kolaydır..
  • Atatürk'ün söylediklerini yer, zaman ve koşullar üçgeninde değerlendirmek gerekir..
  • Düşünemeyen bir toplumu yönetmek ve şekillendirmek, düşünen bir bir toplumu yönetmek ve şekillendirmekten daha kolaydır..
  • "Biz Garp emperyalistlerine karşı yalnız halas ve istiklalimizi muhafaza etmekle iktifa etmiyoruz. Aynı zamanda Garp emperyalistlerini, kuvvetli ve malum olan her vasıtalarıyla Türk milletini emperyalizme vasıta etmek istemelerine mani oluyoruz."
  • Bu bir savaştı; ikinci bir kurtuluş savaşı: yüzyıllardır aşağılanan ve ezilen, kendi kendine yabancılaştırılan, toplumsal hafızası silinen, geçmişinden koparılan, sözde bilimsel teorilerle her geçen gün daha fazla köşeye sıkıştırılan bir ulusun, Türk ulusunun onur savaşıydı..
  • Atatürk'ün ölümünden sonra ulusal eğitim politikasından vazgeçildiği için gençlerimiz zaman içinde kimliksiz, kişiliksiz kalıp boşlukta savrularak aşırı uçlara kaymaktan kurtulamamışlardır; gençlerimiz kurtuluşu ya din bezirganlarının peline takılıp sürüklenmekte ya kendine tamamen yabancı akımların militanı olmakta ya da kısa yoldan köşe dönmekte aramaya başlamışlardır.
  • 1950'den sonra Atatürk modernleşmesini Batılılaşma, bir bağımsızlık savaşının ardından gerçekleştirilen ulusal devrimi de dışa bağımlı Tanzimat hareketinin devamı olarak görüp Batı taklitçiliği diye adlandırılan zihniyetin, Atatürk'ün Türk Tarih ve Dil Tezleri'ni doğru anlaması mümkün değildir..
  • Alman bilim insanlarına kucak açan Türkiye, hem bu bilim in­ sanlarını yeni kurulan üniversitelerde ve yüksek okullarda görevlen­ dirmiş, hem de eli kanlı diktatör Hitler’den çekinmeyerek, tüm dün­ yaya cesaret ve insanlık dersi vermişti.
  • Atatürk’ün eğitim politikası;başı dik,kendine inanan ve güvenen bağımsızlık İçin gözünü kırpmadan ölüme koşabilecek kadar vatansever ve çağdaş değerleri benimsemiş;Türklük şuuruna sahip bireyler yetişmesini sağlamak İçin kurgulanmıştı.Bu kurguda “tarih öğretmenin”çok önemli bir yeri vardı.
  • "Paşam... Tarihle uğraşıp kafanı yorma... Mayısta kitap okuyarak mı Samsun'a çıktın?" Atatürk, Vasıf Çınar'ın bu çok samimi yakınmasına gülümseyerek şöyle karşılık verdi: "Ben çocukken fakirdim. İki kuruş elime geçince bunun bir kuruşunu kitaba verirdim. Eğer böyle olmasaydım, bu yaptıklarımın hiçbirisini yapamazdım."
  • Türk-İslam Sentezi'nin Türkiye'de resmi ideoloji haline gelmesini sağlayan 12 Eylül 1980 Darbesidir.
  • 1920'li yılların sosyal ve kültürel koşulları dikkate alındığında ve düşmanın Hristiyan olduğu düşünüldüğünde "milliyetçilik" doğal olarak İslam ile beslenmiştir..
  • Eğer atalarımız Arapçaya verdikleri hizmetin onda birini kendi anadillerine vermiş olsalardı, pekala Arap terimlerinden vazgeçebilirdik..
  • Türk-İslam Sentezi, Atatürk aydınlanmasını İslamiyetten uzaklaşma olarak algılayanların "Türkü yeniden İslama döndürme" amacıyla harekete geçmesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Ancak Atatürk aydınlanması, Türkü İslamdan değil hurafeden, bağnazlıktan, akıldışılıktan uzaklaştırmıştır
  • "Diktatör", "baskıcı", "jakoben", "darbeci" olmakla suçlanan Atatürk ve Atatürk Devrimi, dil konusundaki çalışmalarını, bilim insanları, aydınlar, gazeteciler ve halkla birlikte gerçekleştirmiştir..

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi İncelemesi - Şahsi Yorumlar

West World dizisini izlediniz mi bilmiyorum. Ama eğer izlemediyseniz bence bir an evvel başlamalısınız. Çünkü dizide bir tarafta insanların yarattığı robotlar, diğer tarafta kendi benliğini bulmaya çalışan insanlar. Ama aslında zaten var olan benliklerini açığa çıkarmaktan başka bir şey yapmayan insanlar. Kendini insan sanan, insanımsı robotların buna o kadar çok inandığını görüyoruz ki bir zaman sonra gerçeği öğrenmek dahi onları buna inandırmıyor. İşte geçmişte bizim, şu an çocuklarımızın ve gelecekte de torunlarımızın okuyacağı tarih batılı dediğimiz emperyalist düşmanlarımızın yazmış olduğu tarihtir. West World gibi oldu değil mi? İnanamıyorsunuz... Çünkü okuduğunuz şeyin gerçekliğine o kadar çok inanmışsınız ki bu kalıpların dışına çıkmanın sizi -mecazi olarak- cehenneme götüreceğine inanıyorsunuz. Ama ya ben haklıysam? Ya gerçekten onlarca yıldır okuduğumuz tarih tek merkezden yönetilen yalanlar üzerine kuruluysa? O zaman ne yaparsınız? Ben cevabı biliyorum. Çünkü Atatürk’ü okuyorum. Ve Atatürk’ü anlamış bir insanın kitaplarını okuyorum. Şu an okuduğunuz kitap yorumu da o ilk domino taşının devrilmesidir. Atatürk, bunu çok önceden fark etmişti. Herkesten daha önce. Ve mücadele etmesi gerektiğini, aksi takdirde gelecek yıllarda mensubu olmaktan gurur duyduğu Türk milletinin ve tabi ki Müslüman dünyasının karşı karşıya kalacağı acıları görmüştü. Örnek mi istiyorsunuz, ne yapabilirler ki mi diyorsunuz? Amerika’nın İspanyollarca keşfine tanık olan İspanyol tarihçi Bartolome de Las Casas’ın, gördükleri karşısında yazdığı şu satırlar oldukça düşündürücüdür: “Kazıklara geçirmek, ızgaralar üstünde alttan verdikleri ateşle ağır ağır pişirerek öldürmek, vücutlarına kuru saman bağlayıp ateşe vermek, köpekbalıklarına atmak, çeşitli uzuvlarını kestikleri yerlileri ayaklarından dar ağaçlarına asarak sergilemek, etoburlaştırdıkları köpeklerin önünde yerlileri koşturarak av sürmek, annelerinin kucaklarından kopardıkları bebekleri tek hamleyle ikiye ayırmak...” Ne kadar da medeni ve uygar bir Avrupa değil mi! İşte ulu önder birleştirdiği bu noktalarla Batı’nın yazdığı tarihe başkaldırdı. Vicdan ağır bir yüktür. Atatürk, geçmiştekilerin kendi nesline yüklemiş olduğu bu ağır yükün acısını çekmiş ve gelecek nesil olan bizlerin aynı yükü taşımaması için elinden gelen çabayı sarf etmişti. Ama kendisinden sonra gelenlerin o ağır yükü taşıyamayarak gelecek nesillere aktardığı apaçık ortadadır. Bugün mücadele etmek zorunda kaldığımız acımasız gerçekler bir Atatürk’ün daha olmayışından mı kaynaklanmaktadır? Bence hayır. Herhangi birimizin Atatürk gibi düşünmemesinden kaynaklanmaktadır. Tam da bu kitap size tarihinizi gösteriyor. Atatürk’ün adı öylesine Atatürk değildir. Baştürk olmayı hak ettiği için Atatürk’tür O. Şimdi, tam bu satırda bir karar vermeniz gerekiyor. Atatürk gibi düşünüp, bu ağır vicdani yükü üstlenip ulus devlet karşısındaki emperyalizm ve İslam karşısındaki birleşik müstevlilerle mücadeleye mi başlayacaksınız yoksa siz de bu ağır yükü torunlarınıza bırakıp, Kızılderililerin sonunu yaşamalarını diğer alemden, hak etmediğiniz için Allah’ın, cevapsız bırakacağı dualarınızla gözü yaşlı bir şekilde izleyecek misiniz? Eğer birinci şıkkı seçiyorsanız okumaya devam edin. Ama uğraşamam diyorsanız, sizi anlarım. Kalan hayatınızı size verecekleri kadar mutlu bir şekilde yaşayarak ölebilirsiniz. Bundan sonraki satırlar, mücadele edecek olan Müslüman Türk milleti içindir. Atatürk, sağlam bir geleceğin ancak doğru kavranmış bir geçmiş üzerinde yükselebileceğini düşünmüştür. Elbette ki yeteneklerinin bir kısmını okuduğu kitaplardan elde etmiştir. Ancak yaşadığı yüzyılın toplumsal ve siyasal koşullarına baktığımızda, Atatürk’ün emperyalist kuşatmayla çevrilmiş bir ülkede yaşadığını ve sürekli Batı tarafından aşağılanan bir ulusa mensup olduğunu görüyoruz. Doğal olarak Atatürk’ün kendini kitaplara vermesi, sürekli araştırıp kültürel bir devrim yapması tüm bu etkenlerin sonucudur. Bu noktada dikkat edilmesi gereken husus şudur ki, Atatürk’ün vermek zorunda kaldığı hem bir sıcak savaş hem de bir kültürel savaş vardır. Sıcak savaş Atatürk’ün önderliğindeki Türk milleti tarafından başarıyla sonuçlandırılmıştır. Ancak kültürel savaş, hala devam etmektedir ve korkarım ki Atatürk kararlılığında olmadığımız için her geçen gün kaybediyoruz. Atatürk gibi bir insansanız, -yani üstlenmiş olduğu sorumluluklardan bahsediyorum- o zaman yapmanız gerekenleri çok önceden planlamalı, bu plana göre stratejiler geliştirmelisiniz. Atatürk de aynen bunu yapıyor. Silahlı mücadeleyi başarıyla sonuca ulaştırdıktan sonra kültür savaşına başlıyor. Peki ama nedir bu kültür savaşı dediğimiz şey? İçeriği nelerden oluşmaktadır ve neyi amaçlamaktadır? Çalışma şekli nedir? Cevap şudur; tarih, dil ve antropolji çalışmalarıdır. Batı'ya Batı'nın silahıyla karşılık vermek. Batı dediğimiz kavram emperyalist devletlerdir. -Kabul etmek gerekir ki her ülkenin namuslu insanları vardır. Ama bu insanlar genellikle fakir ve devlette en fazla memuriyet pozisyonunda ya da etkisiz milletvekili statüsünde olabilirler. Namuslu yazar ve bilim insanlarında ise durum biraz daha farklıdır. Ancak orada bile göz yumulamayacak bir başarı elde etmişseniz zoraki bir ödüllendirmeyle onure edilirsiniz.- İş bu devletler, emperyal amaçlarına hizmet edebilecek hemen her argümanı kullanma noktasında doktoralarını tamamlamışlar diyebiliriz. İşte bu Batı, Doğu'yu baskısı ve etkisi altına almak için de hedefindeki coğrafyadaki insanları kültürsüz ve tarihsiz bırakmaya çalışmış, bu toplumları zayıf, güçsüz ve aşağı göstererek bu insanların kendilerine olan güvenlerini kırmıştır. Bakın diyebilirsiniz ki onların silahları, teknolojileri, güçlü istihbarat örgütleri ve en önemlisi çok paraları var. Evet, bu doğru. Ancak size bam başka ama alakalı bir konudan bahsedicem. Hepimiz modern çağa ayak uydurmuş insanlarız değil mi? Cafelere ve alışveriş merkezkerine gitmeyi de seviyoruz. Bu benim için geçerli değil diyebilirsiniz ama büyük bir çoğunluğumuz için geçerli bir durumu anlatıyorum. Üstünüz kirliyse, saçınız akşamdan kalmaysa, güzel kıyafetler giymediğinizi düşünüyorsanız hiç inkar etmeyin ama insan içine çıkmak istemezsiniz. İnsanlar arasına karışsanız bile herkesi gözünün sizin üzerinizde olduğunu zanneder, ikili diyaloglarınızda özgüvenli bir şekilde konuşamasınız. İşte emperyal Batı'nın, Doğu halklarına bir zaman yaptığı şey de buydu. Bugün bunu tam anlamıyla başaramasalar da bizi kapitalizm psiklojisine hapsetmiş durumdalar. Yüzyıllar içinde bu özgüveni sarsılmış toplumlardan biri de biz Türklerdik. Doğu'nun ilk uyananı ve son kahramanı Atatürk, emperyalizme ve sair türevlerine kültürel ve siyasal anlamda başkaldırmıştır. Şimi, Atatürk'ün hangi silahları kullandığına bakalım. Öncelikle Tarih silahı. Türk Tarih Tezi'ne göre Türkler, Anadolu ve Mezopotamya'ya Malazgirt'ten çok çok önce gelip ileri uygarlıklar vücuda getirmişlerdir. Bunlardan da en çok Hititler (Etiler) ve Sümerler üzerinde çalışılmıştır. Hatta zamanın en tanınmış Hititologlarından Prof. Hans Gustav Gütterbock ve en tanınmış Sümerologlarından Beno Landsberger'ı Türkiye'ye davet etmiştir. Bu da yetmemiş Atatürk, sırf bu çalışmaların daha bilimsel bir şekilde yapılabilmesi için Ankara Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde Hititoloji ve Sümeroloji bölümlerini kurdurmuştur. Bu iki ünlü isim 1935'den itibaren Atatürk'ün yanındadır. Ulu önder tarih çalışmalarıyla yakından ilgilenmiş, bu konuda kitaplar okumuş ve tarihçilerle sert tartışmalara girmiştir. Ki zaten emin olun Atatürk'ü merak eden biriyseniz onun "benim" diyen tarihçiden de daha tarihçi olduğunu görürsünüz. Batı merkezli tarih anlayışının geliştirdiği emperyalist projeye karşı Atatürk ve Türk Tarih Kongresi askerleri de Türk Tarih Tezi'ni geliştirmişlerdir. Atatürk önderliğindeki Türk Tarih Kurumunca 606 sayfalık Türk Tarihinin Ana Hatları adlı bir kitap ayrıca liseler için 4 ciltlik Tarih serisi hazırlanmıştır. Sinan Meydan'ın deyişiyle; "Türklerin tarihini kan ve ateş maceralarından ibaret zannedenlere gerçekler gösterilmiş, Türklerin uygarlığa hiçbir katkıları olmadığını dillendiren Batılı tarihçilere de gereken yanıtlar verilmiştir." Batı merkezli emperyalist tarih anlayışında karşı bilimin ışığıyla aynı şekilde karşılık verilmiştir. Afet İnan Hanımefendinin şu sözleri oldukça manidardır; "Dünden gafil olan insan bugünü bilemez ve yarına intikal eyleyemez. Aslını bilmeyen bir mevcudiyet, içinde yaşadığı cihana yeniden kendini tanıtacak hayat ve eserleri gösterinceye kadar meçhul varlık halinde kalmaya mahkumdur." Şimdi geldik başka kültürlerle beslenerek büyüyen bu kültür canavarlarına etki eden bir diğer Türk kültür silahına :"dil". Yaratıcı düşünce dışında bilimsel gözle baktığımızda Güneş'in yaşamın başlangıcında ve deviniminde etkili olduğu apaçık ortadadır. İşte Atatürk'ün Güneş Dil Teorisi'nin amacı da nasıl ki Güneş, doğudan doğup dünyayı aydınlatıyorsa Türk dili de doğup dünyaya medeniyeti yaymıştır. Bu teorinin temel iddiası, bütün kültür dillerine kaynaklık eden dilin Türk dil kökleri olduğudur. Böyle söylendiği zaman size ne kadar mantıksız geldiğinin farkındayım. Ancak her zaman ne dedik; Atatürk gibi düşünmek... Yani ön yargılı olmamak, karar vermeden evvel konuyu araştırmış, alanında çeşitli kaynakları okumuş, neden ve sonuçlarıya birlikte kafamızda bir tez oluşturabilmiş olmalıyız. Bundan sonra mevcut kaynaklarla ilerleyerek, kendi tezimizi sorgulamalı ve yanlışlanabilirliği ihtimalini araştırmalıyız. Çünkü bilimde ne vardır, bir hipotez sonsuza kadar değil yanlışlanıncaya kadar doğru kabul edilir. Bugün Güneş Dil Teorisi ile dalga geçen bilge insanların(!) bu teorinin bilimselliği üzerinde kafa yormadıkları açıktır. Çünkü tek başına I.Türk Dil Kurultayındaki sonuç bildirisi bile bu tezin bilimselliğini ispat etmekdetir: "Güneş Dil Teorisi ile ilgilenenlerden ricamız şudur: 1.Tenkit ediniz, 2.Reddediniz, 3.Tahlil ediniz, 4.İkmal ediniz (tamamlayınız), 5.Tavzih ediniz(eleştiriniz). Tavzih edinizden maksadımız, müspet veya menfi tavzihtir. Yani, bu olamaz diyorsanız,niçin? İzah ediniz ve buna karşı teorileriniz varsa onunla mukabele ediniz. Olur diyorsanız,niçin? Bunu izah ediniz." Bunu da mı yeterli görmüyorsunuz. O halde size şunu arz edebilirim ki, Atatürk,bu teoriyi geliştirirken sadece alanında uzman kişilerle değil, aynı zamanda milletiyle paralel bir çalışma yürütmüştür. Bakın, Atatürk dönemi Cumhurbaşkanlığı süreci, Türkiye'de eğitimin, bilimin ve sürekli okuyup araştırmanın tavan yaptığı bir dönemdir. -Her zaman derler ya nasılsanız öyle yönetilirsiniz diye. Evet buna katılıyorum ancak zaman içerisinde iktidar sahiplerinin görev süreleri arttıkça, halkın devletin başındaki isim nasılsa aynen o şekle büründüğünü de düşünüyorum. Çünkü devlet adamı dediğin rol modeldir. Tıpkı sanatçılar gibi. Çocuklarımızmın odalarının duvarlarına asacağı posterlerin sahiplerinin kim olduğuna çok dikkat etmeliyiz. Devlet adamlığı da böyle bir şeydir. Halk devletin başında kim varsa onu rol model alır.- İşte böyle bir dönemde Atatürk'ün rol modelliği neticesinde Türk milleti de bu rüzgardan etkilenmiş ve ülke de herkes Atatürk'ün dil ve tarih tezleri üzerine kafa yorar olmuştur. Doktor, memur, milletvekili, gazeteciler ve birçok kesimden insan, kökeni bilnmeyen kelimeler üzerine araştırmalar yapıp, kelime türetir olmuşlar. Atatür ve TDK tarafından incelenen kelimeler, kabul edilebilirliği varsa kabul edilmiştir. Ülkede esen rüzgara inanbiliyor musunuz! Yok olmanın ateşinde terlemiş bir milletin bilimin rüzgarında ferahlıyor olması... Böyle bir ortamda bilim insanı ya da hangi alanda olursa olsun uzman insanların yetişmemesi mümkün değildir. Yani soruşturmanın lideri Atatürk de kelime türetiyor, halkın içinden insanlar da. Hani nerede baskıcı ve totaliter rejim anlayışı! Hani nerede halk dil devrimini istemiyordu iftirası. Halkın dahi dil bilim araştırmalarına katıldığı bir devletde hangi halk istemiyordu acaba devrimlerin yapılmasını, burası da ayrı bir drama gerçekten. Bilim yine galip gelmiştir Amerikan merkezli yobaz, liboş ve ikinci cumhuriyetçi ordusuna. Şimdi geldik Emperyal canavarın kullanmış olduğu bir diğer silah olan Antropolojiye. Atatürk, canavarın en etkin silahlarından birinin bu olduğunun farkındaydı. Zira bugün ülkemizde inanılmaz bir deizm patlaması yaşanmaktadır. Deizm'in sonraki aşaması ise Ateizm'dir. Yani önce sizi Allah'ın kuralları koyup, sonra da uyanları cennete uymayanları cehenneme hapsettiği ve bunun haricinde de dünya işlerine karışmadığı bir sisteme inandırırlar. Sonra da uğramış olduğunuz adaletsizliklerin ekonomi de dahil olmak üzere kendi kurmuş oldukları sosyal düzenin etki etmesini beklerler. Yani sizi Tanrı tanımazlığa götürürler. Deizme kadar onlar çalışmışlardır ama deizmden sonra kurdukları sistem gereğini yapmıştır. İşte emperyal canavarın antroplojiyi kullanması da en etkili saikle Charles Darwin ile başlamıştır. En temelden gidelim istiyorum. İnsanlığın ırka dayalı ilk sınıflandırması 1750'de Linnaeus tarafından yapılmıştır. Bu sınıflandırmaya göre Avrupa beyaz, Asya sarı, Amerika kırmızı, Afrika ise siyahlardan meydana geliyordu. Bundan tam 100 yıldan fazla bir süre sonra Charles Darwin adında bir adam ortaya çıkıyor ve önce 1859'da Türlerin Kökeni ve 1871'de İnsanın Türeyişi adlı kitaplarını yayımlıyor. Emperyalizmin artık iyice hareketlenmeye başladığı bu yıllarda Darwin'in ortaya çıkışı tam da emperyal devletlerin işgallerine dayanak noktası oluşturdu. Darwin'in teorisini bu amaçla ortaya atmadığı düşünülebilir. Ancak yaptığı etki tam da buydu. Darwin'i hep evrim teorisiyle biliriz. Ancak burada bahsettiğimiz temel konu şu ki Darwinizm'e göre dünyada doğal kaynakların besleyemeyeceği bir nüfus fazlası bulunmaktadır. Bu savaşta ancak güçlüler ve uygunlar galip çıkabilir. İşte emperyalizmin ari ırk kuramı da bu noktadan itibaren işlemeye başlamıştır. 1853'de Gobineau tarafından geliştirilen ari ırk kuramı Darwin'in doğal seleksiyon kuramıyla birleşince, teknolojik ve ekonomik gelişmişliği geri kalmış ülkeler bir anda alt ırk konumuna düşmüş, yok edilmeleri gerekliliği ortaya çıkmış ve ülkelerinin işgal edilmesi için gerekli olan doğal neden ortaya çıkmıştır. Görüldüğü üzere küresel düzenin hegemon sahiplerinin gene herhangi bir çaba sarfetmesine gerek kalmamıştır. Her şey bitmiştir. "Ama durun bir dakika, bu da nesi böyle. Doğudan yoğun bir ışık huzmesi geliyor. Bu nasıl bir parlak ışık böyle. Ne, olamaz! Bu ışık Türkiye'den geliyor. Biz bu adamları karanlığa mahkum etmemiş miydik? Buna cüret eden göstersin kendini, kimsin sen?" Bu kişi Doğunun ilk uyananı ve son kahramanı Mustafa Kemal Atatürk'ten başkası değildir. Bu emperyal canavara eline aldığı tarih ve dil silahlarıyla ağır darbeler indiren Atatürk, bu sefer de Antropoloji ile nihai bir darbe indirmeyi planlıyordu. Batı, biz Türk ulusunu evrimini tamamlamamış, sarı ırka mensup, geri kalmış ve ikinci sınıf şeklinde nitelemelerle damgalıyordu. Böyle bir ortamda yapacağınız Antropoloji çalışmaları da gayet tabiidir ki Türk ulusunun bu sıfatlardan olmadığını ispat etmeye yönelik olmalıdır. Bu antrolopoloji çalışmalarını tutup da ırkçılık ve bilim dışı temellerine oturtmaya çalışmak oldukça mantıksız bir hareket olur. Zira günümüzün gelmiş olduğu insanlık teknolojisi çağında antropolojik çalışmalar karşısındaki bu tarz bir duruş sizi inanılmaz bir utanca düşürür, teşebbüs etmemeniz sizin yararınıza olur. Peki ama Atatürk ne yaptı da antropolojik bir karşı silah geliştirdi? Birinci olarak ırk incelemeleri yapabilmek için konuya dair verilere ihtiyacınız vardır. Bu amaçla 1925 yılında Türk Antropoloji Kurumu'nu kurdurmuştur. Buna bağlı olarak da bu kurumun elde etmiş olduğu sonuçları yayımlaması amacıyla Türk Antropoloji Mecmuası yayımlanmaya başlanmıştır. İkincil olarak da 64 bin kişi üzerinde yapılan Antropometri anketidir. "Dur biraz, anket mi? Atatürk ırkçıydı işte, al milletin kafatasını ölçtürmüş, yuhhh!" Yok, öyle değil güzel kardeşim. Dur bir dinle. Anlatıyoruz. Batılı emperyal canavar, o tarihlerde Avrupa ülkelerinde antropometrik çalışmalar yaptırır. Avrupa insanının fiziksel özelliklerini çıkarır. Sonra da der ki, bunun dışında kalanların hepsi ari ırk dışındadır, geri kalmıştır, ikinci sınıf insandır. Ari ırk dışındaki insanlar da Allah tarafından Avrupa insanına hizmet amacıyla yaratılmıştır. Şimdi sen olsan ne yaparsın? Elbette sen de bu çalışmaların aynısını kendi ülkende yaptırır, elde ettiğin verileri dünyanın gözüne sokarak sizden bir farkımız yok, belki de sizden daha iyiyizdir, dersin değil mi? "aaa,hmm,eee,şey evet sanırım" Ha şöyle, aferin bak dinleyince nasıl da anlıyorsun. Bu fiziksel ölçümler incelendiği zaman Türk ırkı ile diğer ırklar arasında büyük bir fark göze çarpmamış ve emperyal canavarın ırk farkına dayanarak yaptığı aşağılama silahı da o büyük insan, Atatürk sayesinde etkisiz hale getirilmiş. Tüm bu veriler ışığında şunu söyleyebiliriz ki Brekisefal (kısa kafa) Avrupai bize bağlıdır. Emperyal canavarla olan savaşımız, Atatürk'ten sonra da devam ediyor. Okyanus ötesindeki sarı kafalı canavar, bizi rahatlıkla tehdit edebiliyor. Sormadan edemiyorum, Türk ülkesi neden bir Almanya gibi ekonomik endüstrisi güçlü, neden bir Hollanda gibi tarımsal güç, neden bir Amerika gibi siyasal kudret sahibi ve neden bir küresel oyun planlayıcısı değil? Allah bize tarihsel süreç içerisinde çok büyük liderler, çokça da fırsat vermiş. Her şeyi bir kenara bırakalım e büyük peygamberi de bize vermiş. Biz bu fırsatları belirli süreler değerlendirmiş, belirli süreler de görmezden gelmişiz. Bugün geriye yani tarihe baktığımızda damarlarımızdaki o asil gücü görebiliyorum. Atatürk önderliğindeki Türkiye'nin Batıya karşı verdiği mücadele aynı zamanda Doğu'nun özgürlük savaşıdır. Ve bu savaş yüksek bir ihtimal kıyamete kadar da sürecektir. Ancak bu mücadelenin şeklini yalnızca Doğu halklarının öldüğü tek taraflı bir kıyımdan çıkararak silahlar yerine kalem ve kitapların kullanıldığı bir kültür savaşına dönüştürmek de bizim elimizdedir. Yakın geçmişe kadar Orta Doğu'daki sorunlar yalnızca sınırlarımız dışında kalıyordu. Ancak bugün öyle bir hal almıştır ki yalnızca güvenlik değil aynı zamanda kültürümüzü bile tehdit eder hale gelmiştir. Toplumsal yapımız hızla değişmektedir. Değişen toplumsal yapının sonucunda değişen yönetimler, değişen kanunlar ve değişen insanlar vardır. Tarih göstermektedir ki terakkiden geriye gidişlerdeki değişimler hiçbir zaman olumlu sonuçlar doğurmamıştır. Hiçbir zaman umut eksik değildir. İnanmak lazım, değişim lazım. Bir yerden başlamak lazım. Neydi o güzel şiir; Koç yiğidim, Bahadırım, Ozanım Alp Dadaşım, Yağız Efem, Ozanım Bir narada dokuz tümen bozanım, Tuğ kaldırıp yürüyecek Bozkurdum! Tanrı Türk'ü koruyacak Bozkurdum! "İnanmaktan vazgeçmeyin, bir gün başaracağız, sadece çok çalışın." (Anıl Haznedar)

Atatürk, Türk, Türkiye, tarih: Atatürk’ün en çok okuduğu ve sürekli ya­nında taşımaya değer bulduğu eserler arasında Namık Kemal, Tev­fik Fikret ve Mehmet Emin Yurdakul'un eserleri başta gelirdi. (yeliz Ataoğlu)

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi: Kitap Atatürk’ün kurtuluş savaşı sonrası ağırlık verdiği tarih, dil ve antropoloji çalışmalarını ele alıyor. Sinan Meydan, Hititler ve Sümerlerin Türklüğü konularındaki bilimsel verileri kullanarak, tarihe batı merkezli pencereden değil Atatürk’ün 1930’larda açtığı pencereden bakılması gerektiğini vurguluyor. Kitapta katılmadığım bazı konular oldu ancak genel itibarıyla beğendiğim, ilgiyle notlar alarak okuduğum bir kitap oldu. (Vildan Torlak)

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi PDF indirme linki var mı?

Sinan Meydan - Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Sinan Meydan Kimdir?

1975 yılında Artvin Şavşat'ta doğmuştur. İlk ve orta öğrenimini Şavşat'ta (Vahdettin Yıldız Ortaokulu-Şavşat Lisesi), yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü'nde tamamlamıştır.(1993-1997). İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Ana Bilim Dalı'nda master yapmıştır.

1997 yılından itibaren 'Ön Türk Tarihi', 'Cumhuriyet Tarihi ve Atatürk' üzerine araştırmalar yapmaktadır. Çalışmalarının odak noktası Atatürk'tür.

Bir ara "tarih hocalığı" de yapan Sinan Meydan, kısa bir süre ODA TV'de yazmıştır.

Sinan Meydan, çok sayıda yazı yazmış, yurt genelinde çok sayıda konferans vermiş; birçok televizyon programına katılmıştır.

Sinan Meydan şu sıralar bir taraftan kitap çalışmalarına ve konferanslarına devam ederken, diğer taraftan bazı tarihi filmlere danışmanlık yapmakta, Bütün Dünya Dergisi'nde yazmakta ve KANAL 99'da Saklı Tarih adlı bir tv programı yapmaktadır. 

Özlem Akkoç ile evli olan Sinan Meydan, İdil Maya adlı bir kız çocuk babasıdır.

15 yıldan fazla bir süredir Atatürk üzerine çalışan Meydan, Atatürk'ü şu üç sözcükle tanımlamaktadır: Tam bağımsızlık (antiemperyalizm), Çağdaşlaşma (muasırlaşma), Ulusal egemenlik (demokrasi).

Sinan Meydan Kitapları - Eserleri

  • Atatürk ve Kayıp Kıta Mu
  • Yüzyılın Kitabı - Yüzyılın Lideri
  • Panzehir
  • Hafıza
  • Cumhuriyet Tarihi Yalanları
  • El- Cevap
  • Atatürk Etkisi
  • 1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek
  • Akl-ı Kemal 1.Cilt
  • Atatürk ile Allah Arasında
  • Pusula
  • Sarı Lacivert Kurtuluş
  • Köken
  • Sarı Paşam
  • Akl-ı Kemal 2.Cilt
  • Cumhuriyet Tarihi Yalanları 2. Kitap
  • Vaiz
  • Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları - Parola Nuh
  • Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi
  • Akl-ı Kemal 3.Cilt
  • Nutuk'un Deşifresi
  • Akl-ı Kemal 4.Cilt
  • Son Truvalılar
  • Akl-ı Kemal 5.Cilt
  • Akl-ı Kemal
  • Beyaz Kule
  • Son Truvalılar
  • Son Truvalılar/Truvalılar Türkler ve Atatürk
  • Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi
  • Akl-ı Kemal - Kutulu Set

Sinan Meydan Alıntıları - Sözleri

  • İngiliz The Times gazetesinin 16 ve 17 Haziran 1937 tarihli sayılarında Dersim İsyanı’nın “eğitim öğretime karşı koyan”, “reformlara direnen” aşiretlerce çıkartıldığı duyurulmuştur. “Dersim isyan etmedi, ama bastırıldı!” diyen “mantıklı” liberallerimizin gerçeklerden haberleri yok mudur acaba? (Cumhuriyet Tarihi Yalanları 2. Kitap)
  • Emevi Halifesi Muaviye'den itibaren halifeler kendilerini "peygamberin halefi" olmanın ötesinde "Allah'ın halefi" olarak görmeye başlamışlar, bu görüş, halifelik kaldırılıncaya kadar devam etmiştir. (Hafıza)
  • Ne acıdır ki, 1919 ‘da wilson mandasını reddeden Türkiye,1947 ‘ de truman doktrinini kabul edecekti. (Yüzyılın Kitabı - Yüzyılın Lideri)
  • Menderes, her şeyden önce emperyalizmi dize getiren Atatürk'ün ''tam bağımsızlık'' politikasını tümden terk ederek Türkiye'yi ABD'ye ''tam bağımlı'' hale getirmiş ve laikliği hiçe sayarak dini siyasete alet etmiştir. (El- Cevap)
  • Mustafa Kemal, Kurtuluş Savaşı'nda İngiliz emperyalizmine ve onun hizmetindeki Yunanlılara vurulan büyük darbeyle ''tam bağımsızlığın'' sağlandığını yine not defterlerinden birine kaydettiği şu cümlelerle ifade etmiştir: ''Biz artık kimsenin namını taşıyamayız. Kimsenin namı altında kimliğimizi, ırkımızı unutamayız. Milli geleneklerimizi çiğnetemeyiz. Biz yalnız namımızla yad olunur ve ancak bu suretle tanınırız.'' (Atatürk'ün Gizli Kurtuluş Planları - Parola Nuh)
  • Bir ölüm kalım ve var olma savaşı verildikten sonrası için yeni bir proje gerekiyordu. Bu projenin ilk adımları Misak-ı Milli kararlarıdır. Bu açıdan Türkiye Cumhuriyeti ulus devleti bir siyasal projedir ve ulusal çizgide siyasi bir akla dayanmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti yüzüncü yılına doğru yol alırken, iki kutuplu dünya düzeni çöküyor ve sosyalist sistemin dağılması ve Sovyetler Birliği'nin ortadan kalkması üzerine merkezi alanda gene eskisi gibi emperyal projeler devreye sokuluyor. Büyük Britanya İmparatorluğu, öncüsü ve kurucusu olduğu dünya devleti oluşumu adına, gene eskisi gibi Osmanlı hinterlandında bir Yakın Doğu Konfederasyonu kurmaya yönelirken, İngiltere'nin yavrusu olan Amerika Birleşik Devletleri Büyük Ortadoğu Projesi ile ılımlı İslam üzerinden yeni bir Panislamcılık politikasına Türkiye üzerinden yöneliyor. (Akl-ı Kemal 4.Cilt)
  • 143 maddelik Lozan Andaşması'nın hiçbir maddesinde veya eklerinde, protokol ve sözleşmelerinde bu konuda hiçbir kayıt yoktur. Çünkü Lozan Antlaşması "süreli" bir anlaşma değildir. Dolayısıyla Lozan Antlaşması'nın "son kullanma tarihi" yoktur (Panzehir)
  • Gökalp’in düşünce yapısının oluşmaya başladığı dönemlerde, saltanat makamına yönelik eleştirileri ve millet kavramına yaptığı vurgular dikkat çekicidir. Daha 1891 yılında yazdığı bir manzumede, “Ey sultan sen çekil, hükümran biziz,” diyen Ziya Gökalp, 1894 yılında da “Padişahım çok yaşa” yerine, “Millet çok yaşa” diye bağıranlar arasında bulunduğundan ahlak notu 10’dan 7’ye düşürülmüştür. (Atatürk ile Allah Arasında)
  • Hayat bir kaçtı mı yakalamak mümkün olmuyor!... (Sarı Paşam)
  • Evet! Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk'ün toplum mühendisliğinin eseridir. (Atatürk ile Allah Arasında)
  • Necip Fazıl önce Büyük Doğu dergisinde, sonra da kitaplarında ileri sürdüğü yakın tarih tezleriyle erken Cumhuriyet dönemini, bu dönemin en önemli aktörlerinden Atatürk ve İnönü’yü eleştirmekle kalmamış, insafsızca karalamıştır. Rejimi ahlaksız, dinsiz, acımasız, baskıcı diye adlandırıp bu doğrultuda neredeyse hiçbir somut belge ve bilgiye dayanmayan tarih tezleri kurmuştur. “Ondan işittim, bundan duydum, hatta rüyamda gördüm!” diye başlayan tarih tezlerini bolca gözyaşıyla ıslatıp biraz da şiirle ve dinle soslayınca ortaya gerçekten de tadından yenmez “mazlum hikâyeleri”, “sahte kahramanlık öyküleri” çıkmıştır. (El- Cevap)
  • 433 maddelik idam fermanı Sevr, Anadolu’nun ortasına sıkıştırılmış ve iyice küçültülmüş Türkiye’nin aynı zamanda ordusuz bir Türkiye olmasını amaçlıyordu. (Hafıza)
  • Merkezi alanda emperyalist ve Siyonist bir düzen oluşturulması doğrultusunda işbirlikçi neoliberal, Batıcı ve cemaatçi kadroların Atatürk'e ve Kemalist Cumhuriyete saldırılarının giderek arttığı son aşamada, Atatürk ve Kemalist Cumhuriyet ile ilgili gerçekçi ve nesnel değerlendirmelerin yapılabilmesi için Kemalist aklın ya da Akl-ı Kemal'in her yönü ile ortaya konulması gerekmektedir. Çünkü bugün eğer hala dünyanın ortasında Türkiye Cumhuriyeti adında bağımsız bir Türk devleti varsa bu Akl-ı Kemal ya da Kemalist akıl sayesindedir. (Akl-ı Kemal 4.Cilt)
  • Yine Harbiye'de öğrenciyken bazı hafta tatillerinde Beykoz'da Yuşa Efendi Dergahı'nın şeyhine konuk gitmiş. Şeyh de ona ve beraber gelen diğer gençlere okulu bırakmamalarını, okuyup büyük adam olmalarını öğütlemiştir. Cemal Granda'nın anlatımıyla: "Mustafa Kemal, o günleri hiç unutmamış ola­cak ki Boğaz'dan her geçtiğimizde başını Beykoz'un üstündeki dergaha doğru çevirerek eski anılarını tazeler ve bize: 'Eğer bize Şeyh Hazretleri okuma aşkı vermeseydi, halimiz nice olur?' der, durur. (Atatürk ile Allah Arasında)
  • "Yolunda yürüyen yolcu, yalnız ufkunu değil, ufkun ötesini de görebilmelidir." (Atatürk ve Kayıp Kıta Mu)
  • Atatürk’ün ulusal kurtuluş mücadelesi ve bu mücadele sırasındaki stratejileri hiç şüphesiz derin bir aklın ürünüdür. İşte bu akılla şekillenen Türk Devrimi, Atatürk’ün adından dolayı KEMALİZM olarak adlandırılmıştır. (Akl-ı Kemal 1.Cilt)
  • Atatürk , 1911 ' de görmüştü Osmanlı'nın da tıpkı Endülüs gibi yıkıma sürüklendiğini... Bu yüzden " Endülüs tarihinin son sayfalarını okuyunuz! " diyerek uyarıp uyandırmak istemişti arkadaşlarını... (1923 Kuruluş Ayarlarına Dönmek)
  • Türk milletinin karakteri yüksektir. Türk milleti çalışkandır. Türk milleti zekidir. (Akl-ı Kemal 3.Cilt)
  • ''O mavi gözlü genç adama dikkat edin, o bugünü yaşayanlardan değil - geleceği kuranlardan biri'' (Sarı Paşam)
  • Sarı Paşam, yirminci yüzyılın en büyük lideri Mustafa Kemal Atatürk'ün çocuklukluğuna, gençliğine, psikolojik ve düşünsel köklerine yapılan derin ve büyülü bir yolculuğun gerçek hikayesidir. @sinanmydn 'nın kaleme almış olduğu bu eser bize tanıdığımız Mustafa Kemal'in dışında bilinmeyen bir çok yönünü, hayatını anlatan bir eserdir. Ben bu eseri okuduğum anlarda sanki kitabın icinde olaylarin tam olarak ortasında hissettim kendimi. Ve en önemlisi okuma boyunca hep karşımda küçük sarışın bir çocuk gördüm.. Bu kitaba karşı duygularım çok yoğundur. Çünkü Mustafa Kemal'i anlatan tüm eserlerden hep bir farkı oldu benim icin. Mustafa Kemal'i tüm yönleriyle ele aldığı icin herkesin okuması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum (Sarı Paşam)

Yorum Yaz