diorex
life
Dedas

Aura - Carlos Fuentes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Aura kimin eseri? Aura kitabının yazarı kimdir? Aura konusu ve anafikri nedir? Aura kitabı ne anlatıyor? Aura PDF indirme linki var mı? Aura kitabının yazarı Carlos Fuentes kimdir? İşte Aura kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 14.05.2022 22:00
Aura - Carlos Fuentes Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Carlos Fuentes

Çevirmen: Müntekim Ökmen

Yayın Evi: Can Yayınları

İSBN: 9789750704918

Sayfa Sayısı: 68

Aura Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Aura, çağdaş Latin Amerika edebiyatının başyapıtlarında Artemio Cruz'ın Ölümü ve Terra Nostra'nın yazarı Carlos Fuentes'in en güzel anlatılarından biri. Genç tarihçi Felipe Montero'nun, yeşil gözlü Auraya sevdalanışını anlatıyor Fuentes.

Aura Alıntıları - Sözleri

  • "Yeniden doğmak için önce ölmek gerek. "
  • "Gökyüzü ne aşağıdadır ne yukarıda. Hem üstümüzde bizim, hem altımızdadır."
  • "Bugünü, öbürlerinden farksız olan bugünü de yaşayacak ve yarın sabah, kahvaltı etmek için aynı kahvede aynı masaya oturup gazeteni açana kadar onu hatırlamayacaksın."
  • "...içeri girmeden önce son bir kez daha bakıyorsun geriye... Bu kayıtsız dış dünyanın bir imgesini tutmaya çalışıyorsun."
  • Yeniden doğmak için önce ölmek gerek...
  • "...onu ne kadar düşünürsen ona o kadar yakın olacaksın."
  • Ermiş olmak için yalnızlığın gerek­li olduğunu sanırlar, bilmezler ki yalnızlıkta günah eğilimi daha fazla olur.

Aura İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Aura'yı okumak, Aura'yı hissedebilmektir.: Sitede yaklaşık iki gündür Kızılay dağıtmıscasına gördüğüm kitap. Kapağı itibariyle pamuk şeker kıvamında, pembiş pembiş. İnsanın gözü kayıyor, dikkatini çekiyor, merağını tırmalıyor. Alıntılara bakıyorsun, aaaa tamam okunur diyorsun.Okunma sayısına bakıyorsun, çiçek gibi tazecik. Kıymetli bir tanecik sanıyorsun, deniyorsun. Kitabı keşfimin hikayesi budur. Gelelim kitaba. Aura, paranormal veya tinsel anlamda kullanılan bir terim olup, canlıların bedenlerinden yayıldığı varsayılan ışınımla oluşan ve gitgide yayılan tesir kuşakları tarzında kendini gösterdiği iddia edilen elektromanyetik alana verilen addır. Aura okumak ise aurayı hissedebilmektir. Kitabın adına baktığım zaman tamamiyle aura teofiziği üzerinden bir psikolojik hikaye okuyacağımı sandım evet! Sandığım gibiymiş. Üç karakterli, kısa, mektup tarzında, zihin okuma tekniği ve ara ara diyaloglarla pekiştirilerek yazılmış kısa ve enteresan bir hikaye. Hikayede Aura karakterinin de güzel bir kadın değil de, tamamiyle teofizik olarak adlandırılan Aura olduğuna kitabın son iki sayfasında şahit oldum. Zihin okuma tekniği ile yazılan bir kitabı ilk kez okudum. Sevdim mi bu tekniği? Bilmiyorum. Yani ne sevdim, ne sevmedim. Olsun, geçen bir arkadaşın ay ay, gün gün hangi kitapları okuyacağı konusunda detaylı bir planlama gördüm sitede. Vay be dedim, okuma olayını da bu derece planlayan biri gerçek hayatındaki olayları nasıl planlıyordur acaba. Askeriye kozmik odası gibi planlı bir hayat. Saygım sonsuz ama benim için çekilmez...bunu da şunun için diyorum, kitabı sitede iki gün gördüm ve elimde kitap varken araya aldım. Demek istediğim şudur ki; kaybeden abilerimizden öğrendiğim kadarıyla "aslında her şey biraz da plansız olunca tat bırakır insanın damağında" kısa bir mektup tarzında iki saatte bitirilebilecek bu kitabı okumak isterseniz okuyun. Farklı bir tat bıraktı. Sevdim mi? Bilemiyorum Altan, bilemiyorum. İyi okumalar. (Çağlayan ASLAN)

“Aura” gotik fantastik kategorisine sokabileceğimiz kısa bir roman. 1960’lı yıllarda Mexico City’de geçen bu hikâye yazarın en iyi kitaplarından olup, büyülü gerçekçiliğin izlerinin en fazla hissedildiği eserler arasında ön sırada geliyor. Büyülü gerçekçiliğin etkisi altında gotik ve fantastik elementlerin birleşmesiyle nasıl bir şey ortaya çıkmış diye merak ediyorsanız bir saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim. “Aura” hiç şüphesiz şu ana kadar okuduğum eserler arasında benim için en sembolik ve metaforik olanı. Bütün eleştiri ekolleriyle çok derinlemesine tartışılabilecek bir eser gerçekten. Ancak kitabı okurken şunu da fark ettim ki Meksika kültürünü biraz bilmeden bu eseri anlamaya çalışmak yeterli gelmeyecek. Öğrendiğim kadarıyla Meksika kültürüne ve cinselliğine dair çağrıştırdığı olumsuz öğeler yüzünden bir süre sansüre uğramış. Meksika kültürünü bilemeyeceğim ama insan bu eseri son derece duyusal, erotik ya da şehvani bulabilir. Bazen bir eseri yorumlamaya çalışırken, okuyucu kendi iddiasını doğrulamak için öküz altında buzağı aramaya başlar. Ama bu eserde bunu yapmaya hiç gerek yok çünkü herkes için öküz altında bir buzağı var. Yani eseri ne şekilde yorumlamak isterseniz bunda kolayca muvaffak olabilirsiniz. Çünkü içerdiği sembollerden dolayı her kafada farklı şekil alacak bir yapıya sahip. Hikâyemiz Felipe Montero adında genç bir tarihçinin bir gazetede gördüğü bir ilana başvurmasıyla başlıyor. İş başvurusu yapmaya gittiği evde kendisini karşılayan 109 yaşındaki Dona Montero ve ona yardım eden aynı zamanda hikâyeye adını veren Aura isinde bir yeğeni karşılıyor. Bayan Montero kendisinden merhum eşi General Lorente’in anılarını iyi bir ücret karşılığında yazmasını istiyor. İlk olarak bu teklife sıcak bakmasa da Aura’nın baştan çıkarıcı güzelliği onun ikna etmeyi başarıyor. Aslında burada aklımıza peri masalları bile gelebilir. Aura kurbanını kandırmaya çalışan bir cadının yemi durumuna gibidir. Bundan sonra da tüm olaylar bir evin içinde gelişmeye başlıyor. Felipe’yle birlikte biz de eve girince gerçeklik yeni bir gerçekliğe yer değiştirmeye başlıyor. Hikâyenin en önemli karakteri yaşlanmaktan korkan, sonsuza kadar genç ve güzel kalmak isteyen, zamana karşı Don Kişotvari bir mücadeleye kalkışan Dona Montero’dur. Yeğeni Aura’da kendi gençliğini görür ve yaşar. Aura kendisinin vücut bulmuş halidir. Aura aslında gerçek bir karakter mi değil mi bu tartışmaya oldukça açık. Kitap boyunca Aura’nın cismani varlığını görürüz, kendisi bizimle konuşur ama hikâyenin sonu bu algımızı değiştirecek kadar kuvvetlidir. Aura ve halası benim için aynı kişidir. İki kadın arasındaki ilişki tam belli değil, her şey gerçek dışı gibidir. Çünkü Aura evde hiçbir zaman aynı yaşta kalmıyor, Felipe’yle her karşılaştığında daha yaşlı görünür onun gözüne. Aura ipleri başkasının elinde olan bir kukla gibi konuşur ve hareket eder, Felipe de her seferinde onun o evde esir tutulduğunu zanneder. Bayan Montero konuşurken Aura’nın dudakları otomatik olarak oynar. Aslında tüm bunlar Aura’nın gerçek bir karakter olmadığı, Felipe’nin zihninde canlandırdığı bir varlık olduğunu gösteriyor ya da bir Felipe bir cadının büyüsü altında halüsinasyon görmektedir. Hikâyedeki her şey rüya ve fantezi düzleminde gerçekleştiğinden rüyanın nerede bitip gerçeğin nerede başladığını kestirmek çok güç. Üstelik evin fiziki yapısı ve durumu da bu iddiayı desteleyecek türden. Evde çok az pencere vardır, dış dünyayla hiçbir bağlantı yoktur. Ev sürekli karanlıktır. Zamanı hissettirecek hiçbir şey yoktur, öyle ki saat takmak bile yasaktır. Bu durum gerçek ve doğaüstü arasındaki sınırı parçalıyor. Evin bu karanlık yapısı kafa karışıklığına sebep olmakla kalmıyor doğaüstü güçleri de çağrıştırıyor. Bu noktada Poe’nun hikâyeleri akla geliyor, çünkü fiziki mekân tasvirleri, metnin dili, kişiler arasındaki ilişkiler sanki Poe’nun kaleminden çıkmış gibi hissettiriyor. Bayan Montero’nun hayattaki en büyük eksikliği eşine bir çocuk verememek olmuş. Bu tutku kendisini hiçbir zaman bırakmaz. Bunu bir şekilde başarmak için de çeşitli yollara başvuruyor. Eserde doğurganlığı, yaşamı simgeleyen pek çok unsur var. Her şey fiziki bir birleşmeyi çağrıştırıyor. Aura’nın ışık saçan yeşil gözleri, giydiği yeşil elbise hep üretkenlik ve doğurganlıkla ilgilidir. Yeşil renk daha pek çok yerde vurgulanıyor metinde. Her şeyden önce evin kendisi bile Yusuf Atılgan’ın “Anayurt Oteli”ni akla getiriyor. Tıpkı otel gibi buradaki ev de aslında bir dölyatağı görevi görüyor. Öyle ki Felipe eve girer girmez tümüyle dişi bir dünyaya adımını atmış oluyor. Burada dikkat çekici bir şey de yazar bu eve girmek için İspanyolca’da içine girmek anlamına gelen “penetrar” fiilini kullanıyor. Bence bu fiil bile kasıtlı seçilmiş, çünkü bu kelime cinsel birleşmeyi çağrıştıran bir kelime olarak tercih ediliyor. Evin şehir merkezindeki konumuyla rahmin insan vücudundaki yeri birbiriyle orantılı. Felipe’nin bu dünyaya girişi de şöyle tasvir ediliyor: “Islak bitki, çürümüş kök kokusu, rutubet, uyuşukluk veren, ağır bir koku. Sana yol gösterecek bir ışık yok.” Nemli, karanlık, labirentimsi, organik ve kokulu yapısıyla adeta bir rahim tasviri söz konusu. Fiziksel bir birleşmeden önce burada Felipe’nin girmesiyle sembolik bir birleşme de gerçekleşmiş oluyor. Aura ile Bayan Montero arasındaki özdeşleşme oyununun bir benzerini de Felipe ile merhum general arasında görüyoruz. Felipe’nin işe alınmasının gerekçesi generalinin anılarını yazmaktır. Bir başkasının anılarını okumak, yazmak sanırım bir başkasının bilincine sahip olmakla aynı kapıya çıkıyor. Buradaki özdeşleşme oyunu zihin düzeyinde geçekleşiyor. Felipe generalin anılarını ne kadar çok okursa o kadar çok onun kimliğine sahip olacaktır. Bayan Montero da bunun bu şekilde olmasını istemektedir ve kitabın sonundaki cinsel birleşimlerinde Felipe aslında Bayan Montero merhum eşinin yerine geçmiştir ve böylece Bayan Montero’nun bir çocuk sahibi olması özlemi bir açıdan gerçekleşmiş olur. Bu kadar kısa bir hikâyenin bu kadar çok anlamı içinde barındırması gerçekten çok şaşırtıcı. Edebi olarak belki okura o lezzeti yaşatmıyor olabilir ama çağrıştırdığı anlamlar bakımında gerçekten çok başarı. Okumaya değer diye düşünüyorum. (N)

Hazırsın. Kitabın yazılış şekliyle incelemeyi yazmayı deneyeceksin: Taklit edeceksin. Yoğunluktan ve yorgunluktan bu aralar ince kitaplara zorunlu bir eğilimin var. Aura da bu eğilimin bir yansıması. Kitabın adını nerede duyduğunu gayet iyi biliyorsun. Bir kitaptan. Hatta asıl Aura'nın taaa 15 ya da 16. yüzyıllara uzanan tarihini de. Okumadan önce takip ettiğin kişilerden okumuş ya da okuyacak olan var mı diye bakıyorsun kitabın profilinden. Sadece 2 kişi var. Sayının azlığına dudak büküyorsun. Ama hiç kimsenin olmamasından iyidir diyerek kendini teselli ediyorsun. Kitap 68 sayfa. 68 sayfayı okuyorsun ara vermeden. Kitap buna müsait. Ürperten bir çekimle sonunu merak ettiriyor. Aura'yı okuduktan sonraki ilk düşüncelerin gerçekliğin gerçeküstü öğelerle beraber harmanlanmış olduğu garip bir aşk anlatısının keyfine vardığın oluyor. 'Senyora Consuelo adında bir kadın ölmüş kocasının anılarını düzenlemesi için bir kişi arıyor. Ama genç bir tarihçi olacak. Fransızca bilecek. Daha bir sürü şart. Sanki bu kriterler onun için özel hazırlanmış: Felipe Montero. İşe başlıyor. Kadının yanında baştan aşağı yeşillere bürünmüş bu uyumu yeşil gözleriyle de bozmak istemeyen o var. O, onulmaz aşkın karşı tarafı: Aura. Yaşlı kadınla arasındaki benzerlikler Montero'nun gözünden kaçmıyor...' diye devam ederek kitabı, Felipe Montero'nun, baştan ayağı yeşillere bürünmüş Auraya sevdalanışını anlatıyorsun. Ama yeter. Kitabı sonuna kadar anlatamazsın. Yazarın anlatış şekli seni etkilemiş. Hikâyenin şimdiye kadar okuduğun hikâyelerden farklı tarzda olması da. Kitabın kısa olduğunu biliyorsun, hakkında yazılacak çok şey olduğunu da. Ama daha fazla bahsetmen için gücün kalmadı. Listene daha önce Artemio Cruz'un Ölümü kitabıyla adını duyduğun ama yeni eklediğin bir yazar giriyor: Carlos Fuentes. Kendini diğer kitaplarına bırakmayı planlıyorsun, haklısın da. (Murat Sezgin)

Aura PDF indirme linki var mı?

Carlos Fuentes - Aura kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Aura PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Carlos Fuentes Kimdir?

1928’de Panama’da doğdu. ABD’de Columbia, Harvard, Princeton ve başka üniversitelerde ders verdi; çok sayıda roman, kısa öykü, deneme, tiyatro eseri ve senaryo yazdı. Bir süre Meksi­ka’nın Fransa büyükelçiliğini yaptı. Fuentes’in romanları arasında en önemlilerinden olan Terra Nostra, Venezuela’da Romulo Gallegos Ödü­lü’nü kazandı. 1987’de, İspanyolca yazan yazarlara verilen en büyük ödül olan Cervantes Ödülü’ne değer bulundu. 2012’de hayatını kaybeden Fuentes adına devlet tarafından ödül konuldu. Her yıl yazarın doğum gününde (11 Kasım) verilen ödülün ilk sahibi, Mario Vargas Llosa’dır.

Carlos Fuentes Kitapları - Eserleri

  • Aura
  • Terra Nostra
  • Körlerin Şarkısı
  • Artemio Cruz'un Ölümü
  • Diana
  • Kaygı Veren Dostluklar
  • Koca Gringo
  • Doğmamış Kristof
  • Cennet'teki Adem
  • Edebiyata Övgü
  • İnez'in Sezgisi
  • Deri Değiştirmek
  • Friedrich Balkonunda
  • Yanık Sular
  • Bütün Mutlu Aileler
  • Sefer
  • Kartal Koltuğu
  • Kutsal Bölge
  • Laura Diaz'lı Yıllar
  • Kendim ve Ötekiler
  • Cam Sınır

Carlos Fuentes Alıntıları - Sözleri

  • ''En sonunda aydınlığa, gün ışığına kavuşmuş gerçek yaşam, tastamam yaşanmış biricik yaşam edebiyattır.'' (Edebiyata Övgü)
  • ...Ve 1erke­ği en çok meraklandıran, en çok heyecanlandıran şey, kendisinden daha iyi sır tutan 1kadındır... (Diana)
  • Düşün bir Luisito, bir düşün, köpekler birbir­lerini anımsasalardı ne olurdu? (Yanık Sular)
  • ...İspanyol olduğundan iletişim kurmamız kolaydı. Yalnızca dil açısından değil, onu ilk gördüğümde sezdi­ğim sonra da doğruladığım 1nitelik yüzünden. Hareket edişini izlediğimde -eline ayağına tezdi, kas bağları belir­gindi, o dönemin kent işçisi üniforması olan etek-bluz- marka giyerdi hep, ama 1çift kaslı, güçlü, kalın bilekli İspanyol bacaklarına sahipti Azucena’nın meşinimsi gö­rünümünün gerisindeki köylü kökeni görebiliyordum. Her şeyin üstünde 1çalışma geleneği vardı, yalnızca ahnteri değil, yapılan işten duyulan gurur vardı. Bu ka­dın, her yaptığından gurur duyuyordu... (Diana)
  • "Şimdi birlikte ,yalnızdınız ama bağlıydınız" (Deri Değiştirmek)
  • ...Geçmiş, taşımak zorunluluğunu duyduğu yerine getirilmemiş 1vaatti, başarısız olsa bile... (Diana)
  • politi­kayla uğraşıyorsan, ortada yazılı belge bırakmayacaksın. (Kartal Koltuğu)
  • Kaosa ahenk katabilmek için bıçak sırtında kurmuş olduğu müzikal denge.. (İnez'in Sezgisi)
  • Gerçeklik kötü bir düştür. (Terra Nostra)
  • ... bilmezler ki yalnızlıkta günah işlemeye daha yatkındır insan. (Körlerin Şarkısı)
  • "Peki ya dünya, dünya konusunda ne düşünüyorsun yüce cücem?" "Birileri anlatınca cennet, kendin yaşayınca cehennem. Ben sana derim, dünya. Sen anlarsın, evren." (Doğmamış Kristof)
  • İyi bir dinleyiciden daha doyurucu bir şey yoktur dünyada (Kartal Koltuğu)
  • Amerika Birleşik Devletleri'nde Nixon, Meksika'da Diaz Ordaz, İtalya'da Berlusconi, Almanya'da Hitler, Rusya'da Stalin; gerçi bu son ikisi kötülüğü kudrete, ötekiler de eski sefil haline dönüştürüyorlar... Bu olayları incele, sevgili Nicolas. Erdemli bir yol tutmak istiyorsan, aşırı uçları öğren aşkım. (Kartal Koltuğu)
  • Benim alıntılarımdan hoşlanmadığını söylüyorsun değil mi ? Öyleyse sen kendi alıntılarını yap ,ben kendiminkileri .. (Deri Değiştirmek)
  • İfademi mazur gör patron, ama bu hanım yüzün­den kendimi eli ayağı tutmaz bir ihtiyar gibi hissediyo­rum. (Kaygı Veren Dostluklar)
  • ulaşılması olası mutluluk; kimi zaman kasvetli kimi zaman komik aile sıcaklığı mıydı? edilgin ve mutlu ya da etkin ve mutsuz bir aile böyle mi oluyordu? sıkıcı olduğu için mi kusursuzdu aile yoksa kusursuz olduğu için mi sıkıcıydı? yoksa hepsi istisnasız kabul edilmiş, edilebilir bir simgenin parçaları mıydı, hep eksik olan ama aynı zamanda hep bütün olan mutluluktan, hak ettikleri mutluluktan paylarına düşenin parçaları mıydı? hem eksikti hem bütündü mutluluk çünkü mutlak bir sınırdı ölüm, ne göçebeydi ne bulanık ve kimse ardında kötü, yıkılmış, kederli aileler bırakarak göçüp gitmeye hazır hissetmezdi kendini. (Bütün Mutlu Aileler)
  • Eser hem kendi evreninin hem de kendi anlamının efendisi olmuş ve her iki durumda da hem yaratıcısına hem de yorumcusuna karşı zafer kazanmıştı. (İnez'in Sezgisi)
  • Dün gitti. Yarın henüz gelmedi, bugün bir an duraklamadan geçip gidiyor; Ben bir Vardım, bir Olacağım, bir de Yorulmaktayım... (Diana)
  • Ayrılık, biraz ölmektir (Laura Diaz'lı Yıllar)
  • Benim sana anlatmak istediğim bu zamanın, senin ve benim bugünümüzün çoktan yaşanıp bittiği. Bu bir yineleme. Etraftaki dekorlar değişebilir. Ama bu zaman sadece yineleniyor. Bugün dün mü yaşanmıştı? Evet; çünkü zaman senin inandığın gibi çizgisel değil. Zaman dairesel. Bir bengi dönüş yaşıyoruz. (Friedrich Balkonunda)

Yorum Yaz