Aydın Despotizmi - Alev Alatlı Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Aydın Despotizmi kimin eseri? Aydın Despotizmi kitabının yazarı kimdir? Aydın Despotizmi konusu ve anafikri nedir? Aydın Despotizmi kitabı ne anlatıyor? Aydın Despotizmi kitabının yazarı Alev Alatlı kimdir? İşte Aydın Despotizmi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Alev Alatlı
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051416083
Sayfa Sayısı: 70
Aydın Despotizmi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Bu çalışmaya üç nedenle katlandım;
1) 1986 Türkiyesi`nde, Türkiye ilericiliğinin önderlerinden, "bilim adamı" kimliği ile ünlü, etkin ve üretken bir Türk aydını, "Türk estetiği ve roman" konularındaki düşüncelerini anlatmayı vaat ettiği bir çalışmasında, genç bir yazarın, hemen her kitapçıda bulunabilecek bir yapıtını, Latife Tekin`in Gece Derslerini, yetersiz ya da bağlam dışı aktarmalar ve yorumlarla, yapıtta var olanı yok, yok olanı var ederek, kendi tezlerini doğrulayacağını umduğu biçimde ve okurlarının gözlerinin içine baka baka saptırmaktan zerre kadar utanç duymayabiliyor; okurun elinin altındaki bir yapıtın böylesine yakışıksız bir saptırma ile yorumlanabilmiş olması, başka bir dilde yazılmışlık, eski basım olma vb. nedenlerle genç okurlara uzak düşen kitapların aktarılmasında gözetilen özen hakkında, bilim ahlâkı adına defin endişelere sevk ediliyor.
2) Türkiye`nin neredeyse ölümcül bir anomali geçirdiğine, bu cinnetin çıldırmışlıktan nasibini alan tüm hareketler tarafından yeniden değerlendirilmesi, çözümlenmesi gereğine inanıyor; olmadığının varsayılmasının, inkârının yeni ve daha da meş`um dönemleri getirebileceğinden korkuyorum.
3) İstibdatın sadece belirli ve bilinen kurumların tekelinde olmadığına, Türk düşünce hayatında muhtelif köşebaşlarında yerleşik aydınların "yeni"ye geçit vermeyen tekellerini ısrarla korumak gayreti içinde olduklarına, bu tutumun özgür düşünce filizlerinin hoyratça kopartılması ile sonuçlandığına, gençlerin üzerinde neredeyse sınıfsal nitelikli bir baskı yarattığına inanıyor, Türk düşünce yaşamını ve edebiyatını vesayetleri altında tutmaya çalışan bütün müstebitlere karşı çıkılması gerektiğini savunuyorum.
-Alev Alatlı/Temmuz, 1986-
(Tanıtım Bülteninden)
Aydın Despotizmi Alıntıları - Sözleri
- Metamoral/ sübjektif ahlak teorisine göre, tüm ahlak yargıları aslında yargıları dile getiren kişinin duygu ve tutumunun dışavurumunun ötesinde bir şey değildir.
- Roman, bireyin gelişimi üzerine bir anlatım biçimidir.
- Bibliyofia; hayata ve yaşayan her şeye duyulan şiddetli aşktır. Bir insanda, ister bir bitkide, ister bir düşüncede, bir sosyal grupta gelişmeye katkıda bulunmak istemidir. Biyofilik kişi, kendine saklamaktansa inşa etmeyi yeğleyen kişidir. Daha çoğa sahip olmaktansa kendisi daha 'çok' olmak ister.
- Ad hominem kurnazlığı: usa değil önyargılara hitap etmek suretiyle konuyu esas meseleden uzaklaştırmak.
- Oysa, aslolan, hakkın helal edilmesi olmalıydı. Helalleşmek olmalıydı. Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıydı. Çünkü, her yasal hak, helâl değildir. Suruç ile Kobani'nin arasında çizgi çekmek, Birinci Dünya Savaşı galiplerinin kılıç hakkı olabilir ama helâl değildir. Keza, iflas eden kardeşinizin haraç mezat satışa çıkarılan evini satın almanız yasal hakkınız olabilir ama… ama helâl değildir. Oysa, tarihin bu noktasında yasal haklardan feragat, kişisel çıkarlardan fedakârlık, kamu yararına gönüllü özveri, zekâ geriliği değilse beceriksizlik sayılır. İmar ruhsatı olan bir müteahhid, şehrin ufkuna tecavüz ederken yasal olarak suçsuzdur. Yeni ve çok daha ucuz bir enerji türünün pazara girmesini önlemek üzere üretim haklarını satın alıp sümen altı eden bir petrol şirketi de yasal olarak suçsuzdur. Raf ömrünü uzatmak için ekmeğin hamuruna kanserojen madde katan gıda üreticisi, formülü ambalajın üstünde yazdığı sürece suçsuzdur. Bir kalem darbesiyle atar ergenleri sokağa döken yazar, alevler afakı sardığında suç mahallinde değilse, olayları evinden izliyorsa, suçsuz sayılacaktır. 21.yüzyılın en yaman toplumsal projesi, helâl olanı, yasal olanla örtüştürmek olsa gerek
- Her zaman doğru sözler, çok zamanda yanlış oluyor.
- Hiçbir yanlışlık kendiliğinden ortadan kalkmıyor. Bilinçli çaba gerekiyor.
- Eylemsizlik, temel işlevi körletir.
- Halk her zaman doğru değil, ancak her zaman doğrulayıcıdır.
- İnsan için ömür, eylemin yoğunluğudur.
- Zaferle bitmesi olası başkaldırıları henüz tomurcukken ve her ne pahasına olursa olsun koparmak despotların insanlık kadar eski usullerindendir. Alev Alatlı
- Tekelci aşamayı, toplumun her hücresine, iltihap doldurmak olarak algılıyorum. iltihap istenci azaltıyor ve yer yer ortadan kaldırıyor.
- Bir ''bilim adamı'' nın (yanlış argüman kullanması) bu yola başvurması trajik değilse, okuyucu aşağılamasıdır.
Aydın Despotizmi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Aydın kimse meseleleri çok ince konulardır. Aydın kimdir? Nasıl olmalıdır? Benim nazarımda tam bir aydın olan Alev Alatlı, bu eserinde Yalçın Küçük'ün bir yazısını eleştirmekte ve aydın eleştirisi yapmaktadır. İlgilenenleri için güzel kitaptır. (Dimaze ÖZDEN)
Alatlı ile Aydın Despotizmi: Alatlı ile Aydın Despotizmi Dünya yüzünde, muhafazakâr algıyı kemikleşmiş bir daire gibi düşünürsek, bu anlayış yüzünü gelenekçiliğe doğru döndüğünde katılaşacağı ve din dahi görünür üzerinden toplumsal yapıyı acımasızca mahkum etmeye aracı kılınacağı için muhafazakâr algı, statüko halini alır. Çünkü o; halk üzerinde sağ, edip eyleyen, güçlü bir yapıdır. Yaşanan dünyadaki var olan yanlışlıklara karşı çıkan, toplumsal algıda şahit olduğu haksızlıkları, adaletsizlikleri - özellikle özgürlük ve bireysel akıl kapsamında - eleştiren, ‘ben de buradayım’ diyen akıl; sol cenahtır. Uzunca bir süre toplumlarda statükocu yan, yerleşik yapıyı reddeden, toplumu tahlil eden, çok okuyan ve topluma eleştiri getiren birçok akil, soldan çıkmıştır. Sağ yapılanmanın kemikleşme sebebi ise yaratıcı azınlığı ve meşruiyetini kaybetmesi olmuştur. Muhafazakâr kültür, kendinde olanı korumak için yeni ortaya çıkan sorunları istememiş, uyum ve açıklama prosesinde kalmıştır. Bütün dünyada var olan sömürüye, dinin baskın ve dayatmacı bir kimlik olarak insanlar üzerinde kullanılmasına karşı çıkan, sürekli soran ve sorgulayan; bu sebeple çözüm getirmek zorunda hissetmeyen muhalif bir dil olmuştur sol. Çözüm getirmek zorunda hissetmiyorsan, özgürsündür. Fakat, solculuk da kendi içerisinde -birkaç isim hariç - etki- tepki üzerinden kendini algılamaya dönüşüp, statüko haline gelmiştir. Bu anlamda muhafazakârlık ve solculuk, ideoloji oldukları için geçirdikleri evreler bakımından birbirlerine benzerler. Statükocu algıda en çok celp edilecek grup da gençlerdir. İdeolojik algılarda harcanmış gençlik... Yani, hayatın gerçeğini yok sayarak, hisler ve heyecanlar üzerinden gerçekle bağı kopmuş bir gençlik. Muhafazakâr algıda da, sol algıda da vakıanın vehameti aynı ölçüdedir. “İdeolojiler, idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” der Cemil Meriç. Özgür düşünceye vurulan ket ile birlikte insanların (özellikle gençlerin) heyecanlarını akıl ile karıştırdıklarına, her -izm’in kendi algısı oranında, bağlılarını uslamlamaya yönlendirdiklerine işaret eder. Solcu devrimcilerin yaşadığı bu gerçekliği, edebiyat üzerinden kaleme döken biri çıkar: Latife Tekin. Tekin’in ‘Gece Dersleri‘ isimli kitabı sol çevrelerde büyük infial uyandırır. Gece Dersleri’nin yazarı, kitaptaki ana karakteri (Gülfidan), annesi üzerinden tanımlar. Kaybolan, şahsiyeti bozulan, solculuk üzerinden ideolojik algılama ile perişan olan bir neslin prototipi olan Gülfidan; annesinin yaşayan dili üzerinden, anne – kadın - mutlu olmak –ağlamak - kahkaha atmak… üzerinden hayatın içindeki doğal dili, ritmi fark eder. Motorize eden, robot haline getiren ideolojik algıların, gerçeğe uzaklığını görür Gülfidan. Gece Dersleri’nin yayımlanması ile sol cenahın yaşadığı sarsıntı henüz etkisinin tazeliğini korurken, yazar Yalçın Küçük kitaba bir reddiye yazar. Küçük’ün paragraf vererek yerdiği risaleye, Alev Alatlı bir reddiye yazar. Yine, paragraf paragraf giderek… Aydın Despotizmi, Yalçın Küçük’ün, Gece Dersleri romanı üzerinden Türkiye’deki sol kültüre, dünyadaki sol’un ideolojik, robotlaşmış, insanı insan olmaktan çıkaran zihniyetine eleştiriler getiren Latife Tekin’e getirmiş olduğu reddiyeyi, sayfa sayfa lağveden bir eleştiri kitabıdır. “İstibdadın sadece belirli ve bilinen kurumların tekelinde olmadığına, Türk düşünce hayatında muhtelif köşe başlarında yerleşik aydınların ‘yeni’ye geçit vermeyen tekellerini ısrarla korumak gayreti içinde olduklarına, bu tutumun özgür düşünce filizlerinin hoyratça koparılması ile sonuçlandığına, gençlerin üzerinde neredeyse sınıfsal nitelikli bir baskı yarattığına inanıyor, Türk düşünce yaşamını ve edebiyatını vesayetleri altında tutmaya çalışan bütün müstebitlere karşı çıkılması gerektiğini savunuyorum” der Alev Alatlı. Kitabın yazıldığı dönemdeki tespitinde, dönemin aydınlarının sınıfsal baskı oluşturarak yeni fikirlere karşı durduklarını söyler. Bir çeşit klik, istibdat oluştuğunu ve bunun bizzat aydınların eliyle yapıldığını ifade eder. Türkiye’de klikler vardır. Bu klikler, aşağı yukarı bütün kurumlarda yuvalanmıştır: edebiyatta, sanatta, yargıda ve bürokraside. Tek başına baktığınız zaman marjinal ama bir araya gelince kapışan gruplar. Türkiye’de eleştirmen mekanizması işlemci sıkıntısı yaşamaktadır. Sebebi, edebiyatı iyi bilen ve eleştirmenliği meslek edinmiş eleştirmenlerin yetişmemiş olmasıdır. Birtakım klikler birbirlerini belli mekanlarda ağırlar, sohbetler uzar ve eleştiri(!) mekanizması devreye girer. Her kim o ortamlarda sıkça bulunup, kendini şirin göstermeyi başarmışsa ‘görülmeye değer’ bulunup yayın ortamına tanıttırılır. Türkiye’deki eleştiri tarzı genel itibariyle böyle işlemektedir. Gece Dersleri’nin yazarı, “aydın” sayılan bir isim ( Yalçın Küçük ) tarafından “yeni ve eylülist” saptamasıyla “klik vurgunu”na maruz kalır. Yalçın Küçük, elinde baltası olduğunu söyleyen bir “aydın” olarak, diğer elinde tuttuğu “yanlış” ile birlikte “obscurantizm”e düşmektedir. Yani insanların bilmediği kelimeleri kullanarak kavram ve meseleleri muğlaklaştırmakta ve kendi için “yanlış konumlanmış” bir güven oluşturma çabasına girmektedir. “Aslında Gece Dersi’nin yazılışında belli bir İslamik çeşni görmemek mümkün değil; yer yer bir vaaz, yer yer mevlit ya da Kur’an’ın sureleri izlenimini veriyor. Böyle tek sayfalık paragraflarla yazılışını Kur’an’ın sureler biçiminde yazılmasına öykünme olarak yorumlamak, çok ters gelmiyor!” diyen Küçük, Latife Tekin’in müslüman camiaya göz kırptığını ima eder. Tekin’in böyle bir iması elbette yoktur. Zira Gece Dersleri, sol hareketin tapınan havasına nazire olarak geliştirilmiştir. Bununla birlikte Yalçın Küçük, muhafazakâr yapılanmanın dünyayı tanımlama gücünün ve Türkiye’deki sesinin yükseldiğini fark etmiştir. Globalizm, kapitalizm, Ortadoğu’yu perspektif olarak anlama, muhafazakâr yapının ivmesini görünür kılmaktadır. Aydın Despotizmi, bir çeşit tekelleşme ya da istibdattır. Aynı despotizm, toplumu hakikatten yoksun bırakmakta, bir paçozluğa sürüklemektedir. Bu durum, hakikatin, öksüz ve yetim kalmasına sebebiyet vermektedir. Kliklerin kendi doğruları olduğu için, kimse gerçeğin gözünün içine bakamaz hale gelir; çocuksu, ergen ve işine geldiğini görmek isteyen bir toplum oluşur. Halbuki gerçek bir aydın, insanın yeryüzündeki serüvenini izleyebilecek donanıma sahip olan kişi demektir. Bu, hem mizaç hem de bir bilgi birikimidir. Aydın, asgari durumda, birkaç dil bilmeyi gerektirir. Derdi olan, gözyaşı döken aydının dünyasında öteki yoktur. Bütün acıları duyan vicdan vardır. Hayat; düşünenler için, idrak basamaklarını tırmananlar için sürekli duyarlılık yolculuğudur. Her şeye ve her yere duyarlılık… O, insandan insanlığa, insanlıktan insana gidip gelir, kosmosta dolaşır durur sürekli. Ötekileştirme değildir çabası; hayatı alışkanlığa, reflekslere indirgememek için ötekini arar, bulur, konuşur, dinler. “Aydın’a düşen görev; aklı, ahlakı, adalet ve adabı korumak ve kollamaktır.” Aydın Despotizmi Alev Alatlı Türkçe · Everest Yayınları · Haziran 2013 · 70 sayfa Ağrı Okuma Grubu (Ağrı Kültür Okumaları)
Kitabın Yazarı Alev Alatlı Kimdir?
Alev Alatlı (d. 1944, İzmir) Türk yazardır. Liseyi babasının askeri ataşe olarak görev yaptığı Tokyo’da okudu. Ekonomi & İstatistik lisansını ODTÜ'den, Ekonomi ve Ekonometri yüksek lisansını "Fulbright" bursu ile gittiği Vanderbilt University'den (Nashville, Tennessee) aldı. Bilâhare felsefe öğrenimine başlayan Alatlı, doktora çalışmalarını New Hampshire'daki Dartmouth College’de sürdürdü. İlahiyat konusunda ve düşünce ve medeniyet tarihi üzerinde yoğunlaştı. 1974’te Türkiye’ye döndü. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesinde öğretim görevlisi, Devlet Planlama Teşkilatı'nda kıdemli ekonomist olarak çalıştı. California Üniversitesi ile ortak psiko-dilbilim çalışmaları yürüttü. Cumhuriyet Gazetesi bünyesinde Bizim English dergisini çıkaran Alatlı, daha sonra Türk Yazarlar Kooperatifinde (YAZKO) başkan yardımcısı olarak görev aldı.
Filistin davasının tanıtımına yaptığı katkılardan dolayı 1986 yılında Tunus'ta sürgünde bulunan Yaser Arafat tarafından "Özgürlük Madalyası"yla onurlandırılmıştır. Aydınlanma Değil, Merhamet! adlı romanıyla ise 2006 yılında Moskova'da "Mikhail A. Sholokhov 100. Yıl Roman Ödülü"nü kazanmıştır.
Alev Alatlı Kitapları - Eserleri
- Kabus
- Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?
- Fesüphanallah!
- Viva La Muerte! - Yaşasın Ölüm!
- Rüya
- 'Nuke' Türkiye!
- Beyaz Türkler Küstüler
- İşkenceci
- Aydınlanma Değil, Merhamet!
- Valla, Kurda Yedirdin Beni
- O. K Musti Türkiye Tamamdır
- Hayır! Diyebilmeli İnsan
- Hafazanallah!
- Ben Böyle Düşünüyorum! Demekle Olmuyor
- Kadere Karşı Koy A. Ş.
- Aydın Despotizmi
- Safsata Kılavuzu
- Dünya Nöbeti
- Aklın Yolu da Bir Değildir
- Hollywood'u Kapattığım Gün
- Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!
- Hatırla! Geçmişin Geleceğindir
- Şimdi Değilse Ne Zaman?
- Suç Ortağı Hollywood
- Kelebek Etkisi Söyleşileri 1
- Yorumsuz
- İşkenceci
- Bize Yön Veren Metinler Cilt: I - II
- Kelebek Etkisi Söyleşileri - 2
Alev Alatlı Alıntıları - Sözleri
- Ölümlü bir insan, kaç defa beyaz sayfa açabilir ki kısacık hayatında? (Kabus)
- ...yumurta da taşın üstüne düşse, taş da yumutanın; olan yumurtaya olur... ... (kıbrıs rum atasözü) (Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?)
- " İşleyebileceğimiz en büyük günah, birbirimize kayıtsız kalmamızdır. " (Fesüphanallah!)
- Kadim bir Uygur diskuru vardır."Kendinize güvenin!" der. Kendinize güvenin! Akranlarınızın,çağınızın,Gerçeklik'in payınıza düşen kadarıyla da olsa hakkını verin.Dil,din,ırk,cinsiyet ayrımının tuzağına düşmeden,zamanınızın en yetkin bilginleriyle,sanatçı ve filozoflarıyla dostluk kurun.Mahrem düşüncelerinizi aşkın zekâlarla paylaşın.Sizler,anneleri tarafından sakınılmak durumunda olan özürlüler ya da çocuklar değilsiniz.Kavminizin kaderini eline almaktan kaçınan korkaklar değilsiniz.Sizler,mağdurların kefaretini ödeyecek,kâbustan uyandıracak yetişkin erkeklersiniz." (Hatırla! Geçmişin Geleceğindir)
- Günümüz Türkiye'sinde her başarılı kadının arkasında yetiştirilmesi gereken bir çocuk vardır.İstisnalar kaideyi bozmaz (Kadere Karşı Koy A. Ş.)
- ne zaman unuttuk, bir şeye sırf "haksızlık" olduğu için karşı çıkmayı? (Şimdi Değilse Ne Zaman?)
- Alexis zorbanın İngiliz Basile dediği gibi, “neye yarıyor sizin onca lanet kitabınız, zulmü zalimden soyutluyorsa?“ (Hafazanallah!)
- Hicraniyem der ki bakın hâlıma Dağlar dayanmıyor ahu zarıma Elim ermez oldu kisbü kârıma Çünkü Gül yüzlümü elden aldırdım Hacı Taşhan (Beyaz Türkler Küstüler)
- Günay kızım. İnsanları sevmekten korkma .Sevmediğin değil, sevdiğin yanlarını abart.İnsan olmanın kefareti,sevmeyi bilmektir. (Valla, Kurda Yedirdin Beni)
- Kıtlık Tanrı'dan,açlık insanlardan gelir (Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!)
- En muhteşem zaferlerimizden geride, sorumluluğunu bilinmeze yüklediğimiz bir enkaz kaldı. (Dünya Nöbeti)
- Ünlü diplomatları Fyodor Tyutçev'i hatırladım: Rusya, anlaşılamaz, hesaba kitaba da gelmez. Kendisine has bir kimliği vardır, Rusya'ya sadece iman edilir. İç çektim, 'İman etmekten başka çaremiz yok, değil mi Aleksi?..' (Eyy Uhnem! Eyy Uhnem!)
- Esasen bunların hepsi uydurma.Samanyolu galaksisinin güneş sisteminin kokuşan bir gezegeni olan Dünya'da,insanoğlu insanoğluna kısacık bir süre için teğettir.Sonra,herkes kendi meçhulüne yollanır.Bir başına (O. K Musti Türkiye Tamamdır)
- Tanım: Bir kimsenin görüşlerinin yanlış olduğuna dair delil sunmak yerine, o kimsenin niteliklerine (kişiliğine, karakterine, niyetlerine, vasıflarına vs) saldırarak, reddetmek veya karşı iddiada bulunmak. Örnek 1: Başkan bu konuda haklı olamaz. Çünkü kanının son damlasına kadar liberal. Örnek 3: Onun önerisini kabul edemeyiz. Çünkü o karşı partiden. Örnek 4: Bu bilim adamının teorisinin herhangi bir geçerliliği olduğunu sanmıyorum. Bu teoriyi ödeneğini kaybetmemek ve işini kurtarmak için ortaya atıyor. (Safsata Kılavuzu)
- Mantık "doğru"ların değil, "geçerlilik"lerin bilimidir. (Ben Böyle Düşünüyorum! Demekle Olmuyor)
- ...insan düşündüğünü dürüstçe ifade ettiği sürece ahlaklıdır. ('Nuke' Türkiye!)
- Cevapların hepsini buldum sandı, hayatı karşılamayı unuttu. (Viva La Muerte! - Yaşasın Ölüm!)
- Aile, koca, çocuk, iş derken, kadın kendisine teğet geçmeye mecbur edilir. Bir şey yapması daima müsaadelere bağlıdır. Ailesinin müsaadesine veya teşvikine, dostlarının desteklemesine, yakınlarının "evet" demesine! Bu yüzden, sanat eğitiminin kadına verilmesi daha da önemlidir. (Kadere Karşı Koy A. Ş.)
- Kime kırk gün deli denilse deli olacağı dile getirilmeyen bir gerçekti. Inanç birliği sanıyı gerçeğe dönüştürmeye yeterdi. Bireyin gerçekliğinin bütünün inancı doğrultusunda olması doğaldı. Kaldı ki sülale narsisizminin birincil hasmı devletin bile kabul ettiği işlevleri vardı. (İşkenceci)
- Yumurta da taşın üstünde düşşe, taş da yumurtanın, olan yumurtaya olur. *Kıbrıs Rum Atasözü (Yaseminler Tüter mi, Hâlâ?)