Ayı - William Faulkner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ayı kimin eseri? Ayı kitabının yazarı kimdir? Ayı konusu ve anafikri nedir? Ayı kitabı ne anlatıyor? Ayı kitabının yazarı William Faulkner kimdir? İşte Ayı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: William Faulkner
Çevirmen: Murat Belge
Orijinal Adı: The Bear
Yayın Evi: İletişim Yayınevi
İSBN: 9789754701043
Sayfa Sayısı: 146
Ayı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Amerikan edebiyatının en önemli yazarlarından William Faulkner’dan bir doğa destanı...
Yıllardır vurulamadığı için ormanda yaşayan avcıların boy hedefi haline gelen ve artık bir efsaneye dönüşen Koca Ben adındaki ayı, çocukluğundan beri Isaac’in çevresine ve doğaya bakışını derinden etkilemiştir. Onu vurmak ormanın hâkimiyetini ele geçirmek, insanın doğaya egemen olmasını sağlamak anlamına gelecektir. Avcıların arasında büyüyen ve zamanla kendisi de başarılı bir avcı olan Isaac, yirmi bir yaşına geldiğinde, ormanın kendisine miras kalan kısmının yönetimini devralma göreviyle karşı karşıya kalır... Nobelli yazar William Faulkner Ayı’da, insanların kendi varoluşlarını sürdürmek uğruna doğayla kurdukları netameli ilişkiyi ele alıyor.
“Amerikan yazarlarının en önemlilerinden biri, belki de en önemlisi.”
André Gide
“Avrupa ve Latin Amerika avangardlarının anlamak için eğitim aldığı, Amerikan kurmaca tarihindeki en radikal yenilikçi.”
J.M. Coetzee
Ayı Alıntıları - Sözleri
- neredeyse insanca kederli zayıf ve neredeyse insanca isterinin o yankısını bırakan
- çelimsiz ve ürkek insanın bir şey değiştirmeden, ne iz ne de bere bırakmadan geçtiği aynı tek başınalık, aynı yalnızlık
- kaslarla kanı çeken yürek hiçbir insan ve hiçbir şeyi sevmezdi
- Çökmedi, bükülmedi. Tek bir parça olarak devrildi
- Tek başına küçük bir sandal yapayalnız kıpırtısızlıkta nasıl asılıp kalırsa işte öyle, sadece bir yukarı bir aşağı sallanarak, sonu gelmez okyanus ıssızının içinde
- Tıpatıp insanlar gibi. Cesaret gösterme anını elinden geldiği kadar geciktirdi, ama biliyordu er geç cesur olması gerektiğini
- "Hey ulu Tanrı. -Bırakır mı dokunayım ona?"
- İki hafta sonra döneceklerdi, doldurulmuş kafalar, postlar getirmeden. Getirmelerini beklemiyordu. Bu seferinde öbür kafalar ve postlarla birlikte arabada olmasından bile korkmuyordu. Üç yıla kadar ya da iki ya da bir yıl sonra kendisinin de orada olacağını ve belki de vuranın kendi tüfeği olacağını bile söylemiyordu. Onun avcı olacak değerde olduğunu ispat eden orman çıraklığını bitirdikten sonra onun da çarpık izi seçmesine izin vereceklerine inanıyordu ve o zaman iki kasım haftası boyunca o da yalnızca küçüklerden biri olacaktı kuzeniyle, Binbaşı de Spain’le, General Compson’la, Walter Ewell ve Boon’la ve ona havlamaya korkan köpeklerle ve onu kanatmayı bile beceremeyen çifteler ve tüfeklerle birlikte, koca ayının öfkeli ölümsüzlüğüne yapılan yıllık tören-tapınmada.
- ve çoktandır öğrenmişki insan özgür olamaz ve olsa da buna dayanamaz.
- "Mertlik ve şeref ve gurur ve acıma ve adalet sevgisi ve özgürlük sevgisi. Bütün bunlar yüreğe dokunur ve yüreğin tutunduğu ne varsa doğrudur."
- ...onu görmem gerek, diye düşündü, korkmadan ve hatta umutlanmadan. Ona bakmam gerek.
- Ona öyle geliyordu ki bir şey, ne olduğunu kestiremediği bir şey, başlıyordu; başlamıştı bile. Kurulu bir sahne üstünde oynanan son perde gibiydi. Bir şeyin sonunun başıydı, neyin olduğunu bilmiyordu yalnız üzülmeyeceğini biliyordu.
- Boyu bir doksana yakındı; bir çocuk aklına sahipti, ve bir at yüreğine, ve derinliği ya da pisliği ya da cömertliği ya da kötülüğü ya da yumuşaklığı ve ya da başka herhangi bir şeyi bulunmayan küçük sert kopça gözleri vardı.
- ...hiçbir şeye bakmadan, hiçbir şeyi düşünmeden, hiçbir şeyi beklemeden, onu bile.
Ayı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Edebi sanat ile anlaşılabilirlik arasında bir denge olmalı. Anlatımın süslenmesi adına, sürekli devrik ve noktanın olmadığı uzun cümleler herkese hitap etmiyor ne yazık ki. Bir yerden sonra olay örgüleri takip edilemiyor. (Alper)
Nobel ödüllü yazar William Faulkner'ın sıradışı üslubu anlaşılmazlığın ve karmaşıklığın en iyi temsili niteliğinde. Ayı, okurken zorlandığım, belkide anlamakta güçlük çektiğim tek kitap. Ki sonradan birçok kişinin aynı fikirde olduğunu öğrendim. İç içe geçmiş, uzun, devrik cümleler, ve'lerin ve ki'lerin tekrarlanışı ve zamansal sıçramalarla insanın kafasını karıştıran bir anlatımla kurgulanmış destansı bir öykü. Faulkner yer yer çıkarımlarda bulunmuş, özellikle bazı konularda kendi düşüncesini yansıtmış. İnsanın doğaya ve birbirlerine olan hükmünü, eşitsizliği, inancı ve yaşamanın güçlüğünü işlemiş. Ve tabi hırsını, mülkiyetin kutsallığını, hayvanların yaşama ve barınma hakkının gasp edilişini dramatik ve şiirsel bir anlatımla öyküye aktarmış. Yıllardır vurulamayan ve ormanın bir bölgesinde hüküm süren Koca Ben'i avlamaya çalışan bir grup insanın hayat hikâyesi.. ve çok daha fazlası... (Gokan Karagoz)
Son derece ağdalı bir dilde yazılmış bir kitap. Devrik cümlesi fazla diye bir kitabı sevmeyen biri bu kitabı görse ne yapardı acaba? Osmanlıca çevirisi zamanından beri kimse bu kitabı duru Türkçeye çevirmemiş mi diye okuyup düşünürken, yazarın uslubunun böyle olduğunu öğreniyorum sonradan. Ve bu yazar 1949 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi. Adamın tarzı anlaşılmaz olmak herhalde. Kitaptan hiç alıntı yapamıyorum bu yüzden zira altını çizdiğim satır hiç yok. (Esteban)
Ayı PDF indirme linki var mı?
William Faulkner - Ayı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ayı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı William Faulkner Kimdir?
Amerikan Modernist yazarların babası sayılan Faulkner, rakip gördüğü Ernest Hemingway'den farklı olarak, uzun ve karmaşık anlatımları benimsemiştir. Uyguladığı teknikler arasında bilinç akışı tekniği ve çoğul anlatı (multiple narration) teknikleri bulunur. 1930'larda Avrupa'daki deneysel geleneği izleyen ilk Amerikan yazarıdır.
25 Eylül 1897'de Mississippi'de doğan Faulkner, buradaki Güney geleneğinden oldukça etkilendiği bir çocukluk geçirdi. Daha sonra hayatının büyük bir bölümünü geçirdiği Oxford'daki Lafayette kasabasına taşındılar. Eserlerinde bahsettiği "Jefferson" Oxford'u, "Yoknapatawpha kasabası" ise Lafayette'i temsil eder. Büyük-büyük babası William Clark Falkner Konfederasyon ordusunda görev yapmış, tren yolu yaptırmış ve adını Tippah kasabası yakınındaki Falkner şehrine verdirmiş Mississippi'nin önemli karakterlerinden biridir. Aile soyadları Falkner olmasına rağmen, büyük ihtimalle görevli memurun hatası sonucu Faulkner olmuştur. Liseyi terkettikten sonra bir işte tutunamayıp "wastrel" (defolu mal) olarak anılmaya başlanmıştır. 1918'de, iki ailenin Faulkner'ın ev geçindiremeyeceğine karar verip ayırdıkları nişanlısı Estella Oldham'ın zengin ve yaşlıca olan Cornell Franklin'le evlenip Çin'e yerleşmesiyle büyük bir üzüntü yaşamış ve Yale öğrencisi olan Oxford'dan arkadaşı Phil Stone'un yanına, New Haven'a gitmiştir. Burada katiplik yapmış, Phil Stone'un onun için hazırladığı okuma programıyla klasikleri ve çağdaş yazarları okumuş, bu sayede Melville, Cervantes, Dostoyevski ve Conrad'ın eserlerine büyük hayranlığı oluşmuştur.
Daha sonra Toronto'da yardımcı pilotluk yapıp Oxford'a geri dönen yazar bu sefer Mississippi Üniversitesi'ne girmiş, burada "Marionettes" adlı bir grup kurup aynı adı taşıyan bir oyun yazmaya çalışmış fakat başaramamış ve 1921'de okulu bırakıp New York'a gitmiştir. Burada bir kitapçıda çalışmış ve Sheerwood Anderson'ın ileride eşi olacak olan Elizabeth Prall'la tanışıp arkadaşlık kurmuştur. Aynı yılın Aralık ayında Oxford'a geri dönmüş ve bu sefer de üniversitede postane müdürü olarak çalışmaya başlamıştır. 1924'de The Marble Faun(Mermer Tanrıça) adlı şiir kitabını basmıştır.
1925'de New Orleans'a gidip arkadaşı olan Elizabeth Prall sayesinde Sherwood Anderson'ın "çırağı" olmuş ve onun yönlendirmeleriyle Birinci Dünya Savaşı sonunda entellektüellerde ve toplumda görülen sıkıntı ve büyük üzüntüyü benimseyip, yine Anderson'ın yönlendirmesiyle 1926'da Soldier's Pay'i yazmıştır.
1929'a dek olan yazılarında şeytani özellikler taşıyan karanlık kötü kadın karakterler görülürken, 1928'de Estella'nın boşanıp dönmesi ve William Faulkner'ın onunla evlenmesiyle bu kadın modeli değişmiştir. 1929'da Sartoris'i yazmıştır. Bu eserinin önemli özelliği, Faulkner'ın ünlü Yoknapatawpha kasabası sembolünü ilk kullandığı kitabı olmasıdır. Aynı yıl ünlü eseri The Sound and the Fury'yi (Ses ve Öfke) yazmış ve büyük bir başarı kazanmıştır. 1930'da ise As I Lay Dying'de (Döşeğimde Ölürken) 40 mil ötedeki Jefferson'a gömülmek istediğini söyleyen Addie Bundren'in cenazesinin ailesi tarafında buraya götürülmesi anlatılır.
Paraya sıkıştığı bir dönemde, sırf satış yapması için 1931'de yayımlanan Sanctuary'yi (Kutsal Sığınak) yazar fakat beklediği kadar büyük satışı sağlayamaz. Daha sonra devam eden maddi sıkıntıları yüzünden ara ara Hollywood'da senaryo yazarlığı yapar. 1932'de ise Light in August'u (Ağustos Işığı) yazar. Bu eserde, Lena Grave, Joe Christmas ve Peder Hightower'ın geçmişe saptantılı hikayeleri birçok anlatıcı kullanılarak anlatılır. 1936'da Absalom! Absalom!'u yazar.
Faulkner eserlerinde genel olarak Güney kültürünün çöküşü ve bozuluşunu, ve aile sevgisi ve gururunun yok oluşunu ele alır.
1949 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazandıktan sonra, 1955'de Pulitzer Ödülü'nü alan Faulkner, 1962'de bir kalp krizi sonucu ölmüştür.
William Faulkner Kitapları - Eserleri
- Ses ve Öfke
- Döşeğimde Ölürken
- Kutsal Sığınak
- Ağustos Işığı
- Dilek Ağacı
- Abşalom, Abşalom!
- Çılgın Palmiyeler
- Yenilmeyenler
- Ayı
- Emily’ye Bir Gül
- Duman
- Kurtar Halkımı Musa
- Köy
- O Akşam Güneşi
- Mektuplar
- Aşk ve Ölüm
- Sartoris
- Kırmızı Yapraklar
- Doktor Martino
- Mayday
- Intruder in the Dust
- Kurtar Halkımı Musa
- Ağustos Işığı
- Seçilmiş Eserleri
- The Mansion
- Pylon
- These 13
William Faulkner Alıntıları - Sözleri
- Daha ileri bir yaşta olsaydı, çocuk buna dikkat eder, neden daha büyük bir ateş yakmadığını anlamaya çalışırdı- yalnızca savaştaki savurganlığı ve yıkımı görmekle kalmayıp kanında kendisinin olmayan nesneleri hoyratça harcama eğilimi de taşıyan bir adam, neden önüne çıkan her şeyi yakmıyordu ki? (Emily’ye Bir Gül)
- Ben Tanrıyı hep bir adam gibi düşledim dedi kadın. (Kutsal Sığınak)
- ve çoktandır öğrenmişki insan özgür olamaz ve olsa da buna dayanamaz. (Ayı)
- Haksızlık yapılırken oturup bakamam. (Kutsal Sığınak)
- Yaşlı insanlar için tüm geçmiş, matematiksel bir düzen içinde gitgide uzaklaşan bir yol değil,en çetin kışlardan bile pek etkilenmeyen ve şimdi artık kendilerinden son on yılın darboğazıyla ayrılmış bulunan koskoca bir çayırlıktır. (Emily’ye Bir Gül)
- Onun gölgesi bende olsa ben de kendi gölgemden korkardım. (Kutsal Sığınak)
- ... hayat her zaman sen tüm olanakları yaşayıp tüketmeden önce biter. Ve bütün bunlar bir yerlerde var olmayı sürmeli, bütün bunlar yalnızca bir yana atılmak için icat edilmiş, yaratılmış olamaz. (Kurtar Halkımı Musa)
- Ben, insanın son bulacağını kabul etmiyorum. Dayanacağını düşünerek, insanın ölümsüz olduğunu söylemek kolaydır. (Kırmızı Yapraklar)
- Çünkü bir insan yüreğinin tarihindeki, birbiriyle çelişen giderek birbirini çürüten olayların sanat yoluyla bir düzene sokulup perçinleştirilmesi, böylelikle gerçeğe benzer, inanılır bir duruma getirilebilmesi ancak ve ancak yazında olur. (Duman)
- “Bir şeyi yapmaktan korktuğun zaman yaşadığını bilirsin “ dedi. (Emily’ye Bir Gül)
- "Çünkü bir insan her zaman şimdi çektiği sıkıntılardan çok ileride çekebileceği sıkıntılardan korkar. Bir değişikliği göze alamaz da, alışık olduğu sıkıntılarına dört elle sarılır. Evet. Çoğu adam yaşayan insanlardan nasıl kaçıp kurtulmak istediğini anlatır. Ama ölü insanlardır zarar veren. Sessizce bir yerlerde yatıp onu yakalamaya çalışmayan ölülerdir, kaçamadığı." (Ağustos Işığı)
- Benim kızdığım bir şey varsa, o da namussuzca ikiyüzlülük. (Ses ve Öfke)
- ...toprak, insanlar ancak ona karşı doğru davranırlarsa, üstünde yaşamalarına, onu kullanmalarına, ondan yararlanmaIarına izin verir, öyle davranmazlarsa, tıpkı pirelerinden kurtulmak isteyen 1köpek gibi, silkelenip onları sırtından atarmış... (Yenilmeyenler)
- Aynı anda birden fazla erkekle oynaşmaya kalkan kadın budalanın biridir. Erkekler derttir. Ne diye derdini ikiye katlasın ki insan? (Kutsal Sığınak)
- "Günaydın. "Biz Dilek Ağacı'nı arıyoruz," dedi kızıl saçlı oğlan. "Çok uzaklarda," diye yanıtladı yaşlı adam. Ciddi ciddi başını salladı. "Onu bulabileceğinizi hiç sanmam." (Dilek Ağacı)
- Sen beyazları anlamıyorsun. Çocuk gibidir bu adamlar, dikkatli davranman gerekir, çünkü bir adım sonra me yapacaklarını asla bilemezsin. (Emily’ye Bir Gül)
- Çünkü şimdiye kadar hiçbir savaş kazanılmamıştır demişti.Dahası savaşılmamıştır bile. Savaş alanı insanların delilikleri ile umutsuzluklarını ortaya çıkarır ve zafer felsefecilerle budalaların hayalidir. (Ses ve Öfke)
- ... yaşamla edebiyat arasında derin bir uçurum bulunduğunu anladım - anladım ki, hayatı her yönüyle yaşayabilenler, yaşıyor; yaşayamayıp da bunun açısını içlerinde yeterince derinden duyanlar, yazar oluyorlar. (Yenilmeyenler)
- Sevgili Bama Hala , kitabımı beyaz adamlar basacak artık. Harcourt &Brace A.Ş beni Liveright' dan satın aldı. Burası çok daha iyi. Kitap Şubatta çıkacak. Ayrıca şimdiye kadar okuduğum en korkunç kitap. (Mektuplar)
- Çünkü insan daha önce çektiği acılardan hep bir parça korkar. (Çılgın Palmiyeler)