Ayışığında Çalışkur - Haldun Taner Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ayışığında Çalışkur kimin eseri? Ayışığında Çalışkur kitabının yazarı kimdir? Ayışığında Çalışkur konusu ve anafikri nedir? Ayışığında Çalışkur kitabı ne anlatıyor? Ayışığında Çalışkur kitabının yazarı Haldun Taner kimdir? İşte Ayışığında Çalışkur kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Haldun Taner
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750833229
Sayfa Sayısı: 100
Ayışığında Çalışkur Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Ayışığında "Çalışkur" yalnız Haldun Taner'in değil, ilk kez 1954'te yayımlandığı göz önüne alınırsa, edebiyatımızın da en özgün ve öncü sayılabilecek öykülerinden. Taner, ince mizahını adeta bir öykü dersi vererek konuşturuyor.
"Bu kuruluş ve belgeleme, herhangi bir edebiyat ürününde sanatçının yazdığıyla sıradan okuyucunun zevk ölçüleri arasındaki büyük farkı bir eğleni havası içinde göstermesiyle tipik ve orjinaldir."
-Behçet Necatigil-
"Modern deneyci bir edebiyat yapıtıdır Ayışığında "Çalışkur". Üstelik Batı edebiyatındaki okunması ve anlaşılması güç deneysel metinlerin aksine inanılmaz derecede eğlencelidir. Ancak ilk başta çok kolay görünen bu metin, farklı okumalara olanak veren ve farklı konulara açılım sağlayan bir çalışmadır. Bu metni okumak, kişinin çevresini saran ideolojik söylemleri de okumasına olanak veren, düşünsel bir alıştırma niteliği taşımaktadır."
Murat Gülsoy-
(Tanıtım Bülteninden)
Ayışığında Çalışkur Alıntıları - Sözleri
- "Biz dünyaya kendimiz için gelmedik. Her zaman başkaları için, yurt için, insanlık için, medeniyet için... Önce vazife sonra aşk."
- "İyilik gizli yapılmalı."
- Bence hikayeci bir şeyler ispata kalkışmayan fakat her sefer,engin denizinin bir kuytu,bir bilinmeyen köşesini araştıran bir dalgıç olmalıdır
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler.
- Siz gelirken biz gidiyorduk efendi. Benden size nasihat: Sizi alakadar etmeyen işlere burnunuzu fazla sokmayın. Adamın burnunu kırıverirler.
- Şer dünyanın her yerinde mevcut.
- Siz gelirken biz gidiyorduk efendi. Benden size nasihat: Sizi alakadar etmeyen işlere burnunuzu fazla sokmayın. Adamın burnunu kırıverirler.
- Fenalık her zaman cezasını görür. İyilik, önünde sonunda mutlaka mükafat bulur.
- - Bir daha şah. + Gördüm kaçıyorum. - Ama kalen gider efendi. + Gitsin, güle güle.
- "Yoruldum ama çalışmam lazım" dedi enerjik tüccar. "Biz dünyaya kendimiz için gelmedik. Her zaman başkaları için, yurt için, insanlık için, medeniyet için... Önce vazife sonra aşk."
- bence hikayeci,bir şeyler ispata kalkışmayan fakat her sefer,engin insan denizinin bir kuytu ,bir bilinmeyen köşesini araştıran bir dalgıç olmalıdır.
- "Sonbahar da geliyor gayrı" dedi. "Sen bakma havaların yaz gibi gettiğine. Bu yıl birden patlayacak gış."
- "Fenalık her zaman cezasını görür. İyilik, önünde sonunda mutlaka mükafat bulur."
- "Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler."
Ayışığında Çalışkur İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Murat Gülsoy ve Ayfer Tunç’un “Diyaloglar” sohbetlerinden birinde keşfettiğim bir kitaptı Ayışığında Çalışkur. Hikaye Çalışkur apartmanında geçiyor. Bu apartmanın bütün sakinleri toplumun aksayan yönlerini yansıtıyor. Kaçakçısı, zamparası, sapığı, dolandırıcısı, rüşvetçisi hepsi “Çalışkur” apartmanında toplanmış. Kitabın ilk bölümünde apartman sakinlerinin sıradan bir akşamı anlatılıyor. Sonraki bölümde ise toplumun her kesiminden öyküye gelen eleştirileri okuyoruz. Zooloji Doçenti, Gençlik Caz Korosu, Raportör, Sabunculuk TAŞ İdare Meclisi, öğrenciler, doktor, film yapımcısı, emniyet amirliği gibi birçok yerden geldiği varsayılan zekice kurgulanmış eleştirileri görüyoruz. Bir sonraki bölümde ise eleştiriler doğrultusunda hikaye yeniden yazılmış. Bu bölümü; sayfanın sol tarafı orijinal öykü, sağ tarafı da revize edilmiş şekli olarak karşılaştırmalı okuyoruz. Hem içerik hem biçim olarak önemli bir eser olduğunu düşünüyorum. Yazıldığı yılın çok ilerisinde deneysel edebiyatın örneklerinden biri sayılabilir. Aynı zamanda toplumun aksaklıklarına; ahlak, insan ilişkileri, etik, dürüstlük konularına parmak basıyor. #halduntaner öyküsünü eleştirilere göre yeniden düzenlerken aslında ahlak bekçiliği yapan kesimin de ikiyüzlülüğünü gözler önüne seriyor. Rahat okunan, bir oturuşta bitebilecek bir kitap ama hem biçim hem içerik anlamında önemli bir eser. (Selen)
Öncelikle herkese iyi okumalar dilerim. En son okumuş olduğum bu kitabı ben Bilgi Yayınlarından okuduğum için onda 2 farklı hikaye (Ayışığında Çalışkur ve Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu) aynı kitapta yer alıyordu. Bunlar sonuç itibariyle hikaye kitabı olduğu için içeriğinden söz etmeye gerek duymuyorum ama Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu başarılı bir hikayedir. Ancak ne yazık ki aynı şeyi Ayışığında Çalışkur için söyleyemeyeceğim. Bir defa yazarın bir hikaye yazdıktan sonra o hikayeyi gelen tepkiler üzerine değiştirerek tekrar sunması ve bu ikisinin aynı hikayede yer alıyor olması çok saçmadır. İlk olarak yazar yazdığının arkasında durmalıdır; herkes tepki gösterdi diye kalemi ona göre eğip bükerse vay onun haline! Bu benim en kızdığım şeydir ve yazarlarda dalkavukluğun temeli işte burada aranmalıdır. Ayışığında Çalışkur'un ilk halinde biraz müstehcenlik vardır evet ama bu yönden bakılırsa zaten okuyucunun kitapta aradığı şey bir kazanım değil bir sapıklığa döndürülmüş olur. Yani o hikayeyi okuduğunuzda sırf cinsel içerikli bazı pasajlar yer alıyor diye ''vay efendim bu toplumumuzda yoktur, bunlar ayıp şeyler'' derseniz ve anafikre konusuna hiç değinmeden kestirip atarsanız, yazar da buna boyun eğerse işte o zaman ne yazar gerçekten yazardır, ne de okuyucu gerçekten okuyucudur. Ayışığında Çalışkur hikayesinde de işte böyle bir durum sözkonusu idi. Bu tutumları beğenmediğim için eksik puan verdim. (Arda Çolakoğlu)
Otosansüre ve toplumdaki noksanlıkları makyajlamaya dair meselelerin ancak Haldun Taner’in edebi zekasıyla yazılabilecek bir yazım tekniği ile kağıda dökülmesi. Yazarın diğer eserlerinde de olduğu üzere, belirgin tema olarak hicviye göze çarpıyor. (Taha E. İnceoğlu)
Kitabın Yazarı Haldun Taner Kimdir?
Haldun Taner (d. 16 Mart 1915, İstanbul - ö. 7 Mayıs 1986 İstanbul), öykü, tiyatro ve kabare yazarı, öğretim üyesi ve gazeteci.
Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının önde gelen yazarlarından birisidir. Türkiye'de epik tiyatro türü ve kabare tiyatrosunun öncüsüdür.
1915 yılında İstanbulda dünyaya geldi. Babası Ahmet Selahaddin, Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı üyesi ve mütareke yıllarında yazıları, dersleri ve nutuklarıyla ülkenin bağımsızlığını savunmuş bir aydındır. Beş yaşında iken babasını kaybetti. Annesiyle birlikte büyükbabasının konağında yaşadı[1].
Vatana hizmeti geçenlerin ve şehit olanların çocuklarına tanınan haktan yararlanarak parasız yatılı olarak girdiği[1] Galatasaray Sultanisi'ndeki orta öğrenimini 1935 yılında tamamladı. Mezuniyetinden sonra devlet tarafından Heidelberg Üniversitesi'nde öğrenim görmek üzere Almanyaya gönderildi. Siyasal Bilgiler alanındaki öğrenimini geçirdiği ağır tüberküloz nedeniyle 1938de yarıda bıraktı ve yurda döndü. 1938-1942 yılları arasında Erenköy Sanatoryumunda tedavi gördü.
Yüksek öğrenimini 1950de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Filolojisi Bölümünde tamamladı. 1950-54 yıllarında üniversitenin sanat tarihi kürsüsünde asistanlık yaptı.
Edebiyat yaşamına gençlik yıllarında yazdığı skeçlerle başladı. "Töhmet" adlı ilk öyküsü Yedigün dergisinde "Haldun Yağcıoğlu" takma ismiyle 1946'da yayınlandı. New York Herald Tribune Gazetesi'nin 1953'te İstanbul'da düzenlediği öykü yarışmasında "Şişhaneye Yağmur Yağıyordu" öyküsüyle birinci oldu. 1956'da Varlık Dergisinin araştırmasında yılın en beğenilen öykücüsü seçildi.
Asistanlığı sırasında yazdığı Günün Adamı oyunu, İstanbul Şehir Tiyatrosunda sahnelenmeden yasaklandı[2]. Asistanlığı bırakıp Viyanaya tiyatro bilimi eğitimi için gitti. 1955-1957de Max Reinhardt Tiyatro Akademisinde öğrenim gördü. Viyanadaki bazı tiyatrolarda reji asistanı olarak çalıştı. 1957'de tekrar Türkiyeye döndü. İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nde edebiyat ve sanat tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi ile İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi'nde tiyatro tarihi okuttu Bir yandan da Tercüman Gazetesinde (1952-1960) köşe yazıları yazmayı ve oyun yazarlığını sürdürdü.
1950ler de oyun yazmaya başlayan ve tiyatrodaki ilk eserlerinde dramatik türün başarılı örneklerini veren Haldun Taner, ardından epik tiyatro denemelerine girişmişti. Türk Tiyatrosunda ki ilk epik tiyatro örneği olan "Keşanlı Ali Destanı" adlı oyunu ile dünya çapında tanındı. Bu oyun yurt dışında Almanya, İngiltere, Çekoslovakya, eski Yugoslavya'nın çeşitli kentlerinde oynandı. Atıf Yılmaz tarafından sinemaya aktarıldı (1964). Daha sonraki dönemlerde konularını güncel olaylardan alan siyasal-sosyal taşlamaların ağır bastığı oyunlar yazdı. Epik tiyatro ve kabarenin alanında verdiği yapıtlar çağdaş Türk tiyatrosunun klasikleri oldu. Eşsiz bir arı Türkçe kullanan Haldun Taner, Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının ve tiyatrosunun önde gelen yazarları arasına girdi.
Devekuşu Kabare'yi (1967), Bizim Tiyatro'yu, Tef Kabare Tiyatrosu'nu kurdu. Küçük Dergi'yi çıkardı. Fıkra yazarlığını 1973ten itibaren Milliyette sürdürdü. Öyküleri ve yazıları Yedigün, Ülkü, Yücel, Varlık, Küçük Dergi, Yeni İnsan dergilerinde de yayınlandı.
Filme de alınan "Kaçak" (1955) ile "Dağlar Delisi Ferhat" (Lütfi Akad ve Orhan Kemal'le birlikte, 1957) adlı senaryoları sırasıyla Türk Film Dostları Derneği'nin senaryo ödülünü ve Basın-Yayın Senaryo Armağanı'nı kazandı. Sancho'nun Sabah Yürüyüşü (1969) ile Bordighera Uluslararası Mizah Festivali Öykü Ödülü'nü, tiyatro dalında da Sersem Kocanın Kurnaz Karısı (1971) oyunuyla 1972 Türk Dil Kurumu Tiyatro Ödülü'nü kazandı. Sedat Simavi Vakfı 1983 Edebiyat Ödülü'nü Pertev Naili Boratav'la paylaştı.
Milliyet Gazetesinde "Deve Kuşuna Mektuplar" başlığı altında haftalık köşe yazıları yazan Taner, güncel olayları değerlendirdiği bu yazılarda yaşadığı dönemin bir çeşit edebi belgeselini sundu.
Yazarlığının yanı sıra İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsünde ve Edebiyat Fakültesinde, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nde edebiyat, sanat tarihi ve tiyatro dersleri veren Haldun Taner, Milliyet Gazetesi yazarlığı yaparken 7 Mayıs 1986da İstanbulda hayatını yitirdi.
Adı, İstanbul Şehir Tiyatrolarının Kadıköydeki sahnesine verilmiştir. Bilgi Yayınevi, bütün eserlerini dizi halinde basmıştır. Milliyet gazetesi Haldun Taner anısına 1987den beri her yıl Haldun Taner Öykü ödüllerini düzenlemektedir.
Haldun Taner Kitapları - Eserleri
- Keşanlı Ali Destanı
- Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- On İkiye Bir Var
- Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım
- Ayışığında Çalışkur
- Yalıda Sabah
- Küçük Harfli Mutluluklar
- Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Ayışığında Şamata
- Fazilet Eczanesi
- Vatan Kurtaran Şaban
- Sancho'nun Sabah Yürüyüşü
- Onikiye Bir Var - Sancho'nun Sabah Yürüyüşü - Gülerek Ölmek
- Yaşasın Demokrasi
- Çok Güzelsin Gitme Dur
- Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil
- Eşeğin Gölgesi
- Tuş
- Günün Adamı - Dışardakiler
- Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur"
- Kızıl Saçlı Amazon - Tuş
- Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın
- Hak Dostum Diye Başlayalım Söze
- Konçinalar 50 Yaşında
- Çocuklar İçin Mitoloji
- Önce İnsan
- Koyma Akıl Oyma Akıl
- Berlin Mektupları
- Huzur Çıkmazı
- Yaz Boz Tahtası
- Düşsem Yollara Yollara
- Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş
- Bütün Hikayeleri 3
- Yaz Boz Tahtası
- Keşanlı Ali Destanı - Sersem Kocanın Kurnaz Karısı
- Devekuşu'na Mektuplar
- Hikayeler - Yaşasın Demokrasi - Tuş - Şişhane'ye Yağmur Yağıyordu
- Hikayeler 2
- Günün Adamı
Haldun Taner Alıntıları - Sözleri
- Sanatçı milleti, yazar milleti, bu onur unutkanlıklarına ve yutturmacılarına karşı insanlığın en büyük panzehiridir. Geçmişte ya da bugün, yapılan, yapılagelmekte olan kaypaklıkları hatırlatarak, yansıtarak, vurgulayarak toplumsal işlevini yerine getirir. Sanatçılar toplumun acımasız, ödün vermeyen belleği olmalıdırlar. (Yaz Boz Tahtası)
- Eşeğin gölgesi diyorsun ya. Aslında eşek nedir o da bir zan, bir tasavvur, bir gölge değil mi? Esasen şu dünyadaki bütün varlıklar birer gölge değil mi? Bütün eserler de birer yankı değil mi? (Eşeğin Gölgesi)
- BALTACI — Öyle bir dünyada yaşıyoruz ki, birine bir iyilik etsen, aceb bunda ne fayda me'mul eyledi ki diye teemmül eder. Bunu da şimdi herkes tıynetince tefsir edecek, kimi gaflet delalet diyecek, belki satıldı, rüşvet aldı diyenler çıkacak. Belki senin burada sabaha kadar kalışına başka niyetler yoranlar bile bulunacak. Aldırma Katerina. İcabı insaniyet elbette ki yaptığı her filin alkışını beklemek değildir. Sen demedin mi önce, asıl insanlık ne kaleler alıp bayrak donatmak, ne de aman isteyen düşmana bir tekme daha atmaktır. Asıl mertlik en olmayacak şartlar içinde bile, hiç anlaşılmayacağını, yanlış anlaşılacağını bile bile insanlık icabını yapmak, sonra da bunun encamına katlanmaktır. (Ve Değirmen Dönerdi Lütfen Dokunmayın)
- Hayat pahalılaştı mı dostluklar ucuzlar. (Koyma Akıl Oyma Akıl)
- Ha denmez, efendim denir. (Keşanlı Ali Destanı)
- Türkiye, batının endüstri uygarlığına benzemeyen acayip bir ülkedir. Türkiye'de ekmeğini kazanmak, başındaki sekiz nüfusu insan altı bir seviyede de olsa besleyebilmek için, gece gündüz, yaz kış demeden, çalışan bir yoksul kitle vardır. Bunların çoğu fiziksel bitkinlik ve maddi olanaksızlık bakımından hafta sonu tatilinden yararlanacak durumda zaten değildir. Sömürü düzeninin kolpları ile büyük firmalar kurmuş , büyük vurgunlar vurmuş açıkgözler ise, filmlerde gördüğümüze benzeyen -kendi deyimleri ile- «Week-End» leri, kararnamenin lütfu olmadan da, haftanın her istedikleri günü istedikleri uzunlukta zaten alabilen mutlu bir azınlıktır. (Hak Dostum Diye Başlayalım Söze)
- "İş yapan eller kirli olmaz evladım. En temiz eller onlardır." (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Gerçek kim, biz kim? Ben gerçeği neye benzetirim bilir misin? Güneşe... İkisi de bakanın gözünü yaşartır da onun için... (Huzur Çıkmazı)
- İnsan değil miyiz, kudretliyi çekemez, düşmüş olanı bize benzediği için severiz. (Konçinalar 50 Yaşında)
- Hâsılı ne söyledikse kâr etmedi. Şuna inandım ki, dünyanın en güç işi, laf anlamayana laf anlatmaya çalışmakmış. (Şişhane’ye Yağmur Yağıyordu - Ayışığında "Çalışkur")
- "Peki" dedim, "ya Andon?" Arsız arsız güldü: "Andon'un yüzüğünü dün sabah yolladım" dedi. "Onu zaten sevmezdim. Sadece acırdım." "Asıl şimdi acınacak halde. Kendine bir fenalık yapabilir." "Ne yapalım bey'im" dedi. "L'amour est plus fort que la mort*." —Haspanın Fransızcası da vardır.— *: Aşk, ölümden daha güçlüdür. (Yaşasın Demokrasi)
- Hayatınız hakkında büyük bir karar almak, geri dönülmeyecek önemli bir adım atmak üzere misiniz? Yolculuğa çıkınız. (Düşsem Yollara Yollara)
- kadın kısmı teselli etmesini daha iyi bilirdi. (Tuş)
- Kimi emir olmuş sarayda Kimi şeyh geçinir tekkede Kiminin eli işde gözü oynaşta (Eşeğin Gölgesi)
- Kahramanları hep o üst tabaka insanlardı. Ve de aylaktılar. Bir ödevin peşinde koşmayan, dünyada bir işi üstlenmemiş olan insanlardı. Almanların “Musse” dediği başıboşluk, kopukluk, aylaklık elbet bazı düşünce ve duyguları enine boyuna geliştirmeye elverişli bir zaman lüksüdür. Ama bunu bulmak kaç fâniye nasip olur! (Ölürse Ten Ölür Canlar Ölesi Değil)
- Pek muhterem Kadı Efendi Hazretleri, karşınızdaki adam bir gölge karaborsacısıdır. Bir muhtekirdir. Muhakemeniz kendisine bu görüşünde hak verecek olursa yarın bir gölge stokçusu bile olabilir. Bedavaya ucuza kapattığı gölgeleri talep yükselince dışarıya sürebilir. (Eşeğin Gölgesi)
- Seyirci ne kadar ağlarsa filmcinin yüzü o kadar güler. (Ayışığında Çalışkur)
- ... Evet böyle yazmışım. Çünkü her yaşadığımız dakika önce yaşadıklarımızın birikimini, sonra yaşayacaklarımızında tohumlarını içerir. Her geçen dakika biriciktir. Geri gelmez. İyi ve yoğun yaşanan bir dakikada sonsuzluktan bir renk vardır. Yaşamı, kuru taşlar serpili çamurlu bir yol olarak görenler, ancak taştan taşa sıçrayabilmek kaygısı ile, seke seke, yarım ve ham bir hayat yaşarlar. İnsanların çoğunluğu, anları, haftaları, ayları, yılları bir yerlere varmak için köprü olarak kullanıyor. Oysa her an başlı başına bir amaçtır. (Yaz Boz Tahtası)
- Bizde ne asil sınıfı, ne de burjuvazi vardır. Tarihimiz hep halktan yetişmiş vezirler, sadrazamlar, kumandanlar, ulema ve şuara ile doludur. (Alçak sesle) Hatta padişahlarımızın asaleti bile çok su götürür. Ana tarafından köklerini kazısan ya Kafkasyalı bir esircinin ya da Makedonyalı bir at hırsızının kızı çıkar. (Sersem Kocanın Kurnaz Karısı)
- "Çiçek kokulu bir rüzgâr alay eder gibi kravatımı uçuruyor. Benim nasibim böyle zaten... Ben ne vakit bir şeye el atsam, ne zaman hoşuma giden bir şarkı dinlemeye kalksam, çat... Hemen düğmeyi kapayan bir el çıkmıştır muhakkak." (Kızıl Saçlı Amazon - Yaşasın Demokrasi - Tuş)
Editör: Nasrettin Güneş