Aylak Adam - Yusuf Atılgan Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Aylak Adam kimin eseri? Aylak Adam kitabının yazarı kimdir? Aylak Adam konusu ve anafikri nedir? Aylak Adam kitabı ne anlatıyor? Aylak Adam kitabının yazarı Yusuf Atılgan kimdir? İşte Aylak Adam kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Yusuf Atılgan
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750735646
Sayfa Sayısı: 192
Aylak Adam Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Düşünüyordu: “Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor.
Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı, yayınlandığı günden bu yana edebiyatımızın en sevilen, üzerinde en çok tartışılan romanlarından biri oldu. Roman, 60’lı yılların başında bizimle birlikte tüm dünyada da konuşulmaya başlanan kentli aylak aydın bireyi konu alıyordu. Bugün artık çağdaş klasiklerimiz arasında yer alan Aylak Adam’ın dikkat çektiği entelektüel sorunlar güncelliğini koruyor. Yeni kuşaklar için, yeni baskısıyla Can Yayınları’nda.
Aylak Adam Alıntıları - Sözleri
Aylak Adam İncelemesi - Şahsi Yorumlar
"Sanki onu tanıyormuşum, görsem bilecekmişim gibi bakıyordum geçenlere." Kitabın ilk sayfalarında bu cümleyle karşılaştım ve kitabın daha ilk sayfalarında anladım ki bir arayış kitabıydı bu. Bilmediği, tanımadığı ama gördüğü tanıdığı zaman kendisinde çok büyük etkiler yaratacağına inandığı biriydi bu. Her birimizin inandığı gibi, umut ettiği gibi. Oysa değişim birisiyle değil kendi içimizde başlamalıydı. Ve demeliydim ki böyle düşünenlere: "Bu dünyada aramakla bulunamayacak birini arıyorsun!" Kitapta insan ilişkilerine dair özellikle kadın-erkek ilişkilerine dair bir çok yerinde tespitler var . Güler isimli karakterimizin düşündükleri ile ana karakterimiz C. nin düşündüğü olayların ne farklı açıdan ilerlediğini görüyoruz. Güler bir cümlesinde; sıcak bir yuvamız olur bir kız bir erkek çocuğumuz olur mutlu bir yuvada ilerleriz diye düşünürken, C. tam bir ıssızlıkta kaybolmuş böyle hayallerin yersiz olduğunu yıllar içerisinde insanların birbirinden sıkıldığını tükettiğini, herşeyi zamanında bırakmak gerektiğini düşünüyor. Düşünüyor demişken C. gerçekten fazla bir düşünme potansiyeline sahip. Tabi buna aylak olmanın herhangi bir iş peşinde koşmamanın verdiği rahatlık da etki ediyor olabilir. Kitap 4 bölümden oluşuyor mevsimler gibi 4 mevsimi yaşatıyor içerisinde. Mevsim değişiyor, insanlar değişiyor, zaman değişiyor , hayat değişiyor ama C. yine aynı C. Değişmiyor. Kitapta 2 tane ana kadın karakter var bilinen C. nin hayatına girmiş olan. Güler ve Ayşe... Birbirinden düşünce yapısı olarak farklılaşmış kadın karakterlerimizin ikisi de C. yi tükenmiş olduğu yapıdan çıkaramıyor. Çünkü C. hep arayış içinde "o" nu arıyor. Peki bulabiliyor mu ? Yoksa birbirlerinden haberleri dahi olmadan sessizce yaşıyorlar mı ? Bu sorunun cevabını kitapta bulabilirsiniz. İyi okumalar... (Merve Bulut)
Aylak olmak zordur. Çünkü işi olanlardan daha çok düşünmeye vakit vardır.: İlk önce bir uyarıda bulunayım. Betimleme hayranlarını başta zorlayacak ama konusu ile içine alacak bir eser. Kitap bitince ne okudum ben ya! Dedim. Kitabı farklı uygulamalarda sıkça gördüğüm ve alıntıları hoşuma gittiği için okumak istedim. Başlarda hayal kırıklığı hissettim. Sanki aradığım ve beklediğim gibi değildi. Çok farklı bir anlatış biçimi var. İlk kez böyle bir eserle karşılaştım: Sürekli ardısıra süren eylemler tamlaması gibi bir hikaye ile günlük okur hissine kapıldım. Bazen olayı birinci ağızdan dinlerken birden üçüncü kişiye geçmesi kafamı karıştırdı. Kitap şu cümle ile başlıyor; " Birden kaldırımlardan taşan kalabalıkta onun da olabileceği aklıma geldi. İçimdeki sıkıntı eridi." Ve şu cümle ile bitiyor; "Sustu. Konuşmak gereksizdi. Bundan sonra kimseye ondan söz etmeyecekti. Biliyordu; anlamazlardı." İşte bu iki Bölüm arasına, bir arayış ve aynı zaman da çevresinden uzaklaşma halinde olan, ve yazarın isim yerine C demeyi tercih ettiği, ana karakterin hikayesi sığdırılmış. Kitap dört mevsimi içinde bulunduran dört bölümden oluşuyor. Ve her mevsim C'nin hayatının farklı dönemlerini aynı konu ile anlatılıyor. Bu "C" neler yaşadı yahu! Kimi zaman haklı buldum kimi zaman yok artık dedim. Allak bullak oldum resmen. İşin tuhaf yanı, kitabı sevdim. Ve bitince kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Sanki C ile birlikte ben de o arayışın içindeydim. Ben de baskı ve dayatmalardan kaçış içerisindeydim. Kişinin sosyal hayatındaki birçok entellektüel sorunlardan bir demet sunan eseri gayet başarılı buldum. Tavsiye ediyor, keyifli okumalar diliyorum. (Kitap notlarım)
İş bu inceleme; yıllar önce yarım bırakmış, bi cesaret tekrar okumaya niyetlenmiş ve sonunda oldukça etkilenmiş bir okurun değerlendirmesidir. 1959 yılında yazıldığına şaşırdığım, Oğuz Atay'dan Hakan Günday'a kadar kaç büyük yazarı etkilemiş bir kitaptan bahsediyoruz. Bir alıntı var ki sırf bunun için bile bu kitap okunmalı: "-Tutamak sorunu. İnsanın bir tutamağı olmalı. -Anlamadım. -Tutamak sorunu dedim. Dünyada hepimiz sallantılı, korkuluksuz bir köprüde yürür gibiyiz. Tutunacak bir şey olmadı mı insan yuvarlanır. Kimi zenginliğine tutunur; kimi müdürlüğüne; kimi işine, sanatına. Herkes kendi tutamağının en iyi, en yüksek olduğuna inanır. Gülünçlüğünü fark etmez." Oğuz Atay, sırf şu alıntısının üzerine Tutunamayanları yazmıştır. 700 sayfanın özeti bir nevi. Kitap; kış, ilkyaz, yaz ve güz bölümlerinden oluşuyor. Yarım bırakanların haklı isyanı 'Kış' bölümünde okuru duvara çarptığı içindir. Bilinç akışı tekniği - eğer tecrübeniz yoksa- zorlayıcı bir okuma deneyimi yaşatır. Oğuzcum Atay'ın nahif üslubu bu tekniği katlanılır kılıyor lakin bu okumamda da az kalsın yine bırakıyordum. Yusuf Atılgan'ın kalemi pek can evimden vurmuş değil. Şöyle ki; Kış bölümündeki kurgu kopuşları, odaklanma sorunu yaşayanlar için zulüm. İç sesiyle ana dialogun bir anda yer değiştirmesi, zamanda keskin geriye dönüşler, bir anda kendisinden 3. şahıs kipine geçişi vs. birçok farklı deneyin ortaya cümbüşü yoruyor insanı. Kış'ı atlatan için okuması zevkli hale dönüşüyor, sabırlı olmak lazım. Bir tutamak arayışındaki Aylak, Issız ne derseniz bu adamların hayatlarındaki o ezici boşluk duygusunu muazzam betimlemiş. Üzülmedim C.' ye. Aylaklık bir tercih değil sonuç çünkü ve malesef oturduğu yerden ihyâ edilmeyi bekleyen aylak sürüleri de bölünerek çoğalmakta. Bence bu kitabı okumanın belli bir yaş ve yaşanmışlığa ihtiyacı var. Kendinizi hazır ve yeterli hissettiğinizde okumanızı tavsiye ederim. Aksi halde kitap okumaya töbe bile ettirebilir :) (RS alert) Ek not: Yıllar önce bu kitabı bana hediye eden sevgili meslektaşım Cenk, selam olsun sana. Yarım bıraktığımda sana söylediğim her cümleyi geri alıyorum. Bu incelemedeki geri vitesler sana ithaf edilmiştir. Az çekişmedik seninle o zamanlar fakat yıllar sonra özlenenler arasındasın. Dilerim sonun C. gibi olmaz :)) (sanmıyorum ama:)) (Özge)
Kitabın Yazarı Yusuf Atılgan Kimdir?
Yusuf Atılgan (d. 27 Haziran 1921, Manisa - ö. 9 Ekim 1989, İstanbul) Türk roman ve öykü yazarı.
1936 yılında Manisa Ortaokulu'nu, 1939 yılında ise Balıkesir Lisesi'ni ve ikinci sınıftan sonra askeri öğrenci olarak devam ettiği İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nü bitirdi. Nihat Tarlan'ın yönetiminde hazırladığı bitirme tezinin konusu Tokatlı Kani: Sanat, şahsiyet ve psikoloji idi. Aynı dönemde Akşehir'de Maltepe Askeri Lisesi'nde bir yıl edebiyat öğretmenliği yaptı. Üniversite öğrenciliği sırasında Türkiye Komünist Partisi'ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla sıkıyönetim mahkemesince tutuklanarak ceza kanunu'nun 141. maddesi uyarınca hapse mahkûm edildi. altı ay Sansaryan Han'da, dört ay da Tophane Cezaevi'nde olmak üzere on ay hapis yattı.
26 Ocak 1946'da serbest kalmış, öğretmenliği elinden alınmıştır. 1946 yılında Manisa'nın Hacırahmanlı Köyü'ne yerleşerek çiftçilik yaptı. 1976'da İstanbul'a döndü danışmanlık, çevirmenlik ve redaktörlük yaptı. Yazımı devam eden "Canistan" adlı romanını tamamlayamadan 9 Ekim 1989'de kalp krizi nedeni ile İstanbul, Moda'da öldü.
Aylak Adam ve Anayurt Oteli adlı romanlarında psikolojik yabancılaşma ve yalnızlık temasını başarıyla işleyen bir yazar olarak tanındı ve modern Türk edebiyatının önde gelen ustaları arasında yer aldı. 1987'de Anayurt Oteli romanı, Ömer Kavur tarafından aynı adlı sinema filmi olarak çekildi.
Yusuf Atılgan Kitapları - Eserleri
- Aylak Adam
- Anayurt Oteli
- Canistan
- Bütün Öyküleri
- Sevgili Halil Kardeş
- Ekmek Elden Süt Memeden
- Bodur Minareden Öte
- Siz Rahat Yaşayasınız Diye
- Eylemci
Yusuf Atılgan Alıntıları - Sözleri
- Başkaları bizi, baca dumanı gibi dışarıya bıraktığımız belirtilere göre tanırlar. (Bütün Öyküleri)
- Herkesin kendini göreceği bir ayna olmaktansa, bir aynada kendimi görmeyi yeğlerim; ve görüntümün iğrençliği ya da korkunçluğu beni korkutmaz. (Siz Rahat Yaşayasınız Diye)
- ... babam okula verdi beni. Yıllarca sürdü bu. Hiç hoşlanmıyordum; arkadaşlarla itişip kakışmak, öğretmenleri dinlemek yüzünden elimde olmadan büyüyordum. (Ekmek Elden Süt Memeden)
- Ben seni seviyorum ki O kadar tarif edemem. (Siz Rahat Yaşayasınız Diye)
- "Konuşmam yetmiyormuş gibi düşünmeye de başladım. En kötüsü buydu. Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söyleme kalktım." (Ekmek Elden Süt Memeden)
- Yağmurun durup durup yağdığı günler insanlar yapacak bir iş bulamamanın sıkıntısından evleniyorlar burda; bir değişiklik isteğiyle. Geleceğin daha kurtuluşsuz tekdüzeliğini hazırlayan tuhaf bir değişiklik bu. (Siz Rahat Yaşayasınız Diye)
- Çoğu insanlar gibi düşünmeden konuşsaydım kimse bir şey demeyecekti; ama ben düşündüğümü söylemeye kalktım. (Ekmek Elden Süt Memeden)
- " Çiftçinin işi bitmez ; yalnız yağmurda , karda , bir de arifede , bayramda dinlenir ..." (Canistan)
- Kalkıp düşmanlıklarla dolu bir güne başlamakta ne var? (Bütün Öyküleri)
- insan tükenmez (Sevgili Halil Kardeş)
- “Hiçbişey olmaz, bunca patırtıda canımı almayan Tanrı bizi kayırır. Korkma.” (Canistan)
- "Sıkıştık mı yalnızlığımız daha koyulaşıyor." _______ (Bütün Öyküleri)
- Elinde olmadan kirleniyordu insan. (Anayurt Oteli)
- Merhaba Halil Kardeş, senden ve köyden haber almak beni pek sevindirdi. Artık köye sık sık gelemeyeceğim için ara sıra anama uğrayıp yine bana yazarsan daha da sevinirim. Önce TYS konusu: Devlet memurları sendikaya giremiyormuş; ayrıca kısıtlayıcı bir ilke kararı da almışlar yakında; kitabı olmayan yazarları da almıyorlarmış. Ben Vedat Türkali ve Alpay Kabacalı’ya (Yönetim Kurulu Üyeleri) söylemiştim; ama senin üyeliğin kabul edilmemiş. Beni üyeliğe aldılar ve hemen kültür kurulu üyeliğine atadılar. Ara sıra toplanıp çoğu lak lak yapıyoruz. Orada Mehmet Başaran'la tanıştım; o da Anadolu yakasında oturduğu için vapurla birlikte dönüyoruz. İyi ve kafalı bir insan. Çocuk Dergisi sorumlusu ile görüşüp senin "Keloğlan" öyküsünü buldurdum. Birkaç sayı sonra derginin biçimi ve kapsamı değişecekmiş, yeni öykülerin konusunda Ülkü'yle konuşmamı söyledi. Durumu Ülkü'ye anlattım; senin öyküleri göndermeni söyledi. İstersen benim adıma gönder; ben götürüp vereyim, böylece çabuk yayınlanma olasılığı belirir belki. Benim yayınlardaki işim çok rahat ve iyi. Çoğu kitap okuyorum; ara sıra dergilerden çeviri yapıyorum. Parası da çok iyi. Yayınlanan yazılarım için de ayrıca telif ücreti ödüyorlar. Bu pahalılıkta İstanbul'da geçinmek için doğrusu bizim için büyük bir şans bu. Mehmet Hamdi iştahlı, keyifli bir oğlan. Yürümeye başladı. Boyunun ve elinin eriştiği her şeyi yere indirip incelemek istiyor. Televizyonu, pick-up'ı ve elektrik sobasını bir türlü yere indiremediği için çok üzgün. Onları da kurcalamak için beni ve anasını bıkmadan kandırmaya çalışıyor. Milliyet Yayınları bize parasız veriliyor. Köye gelirken sana bir hayli kitap getirebilirim. Sanıyorum 19 Mayıs tatilinde birkaç günlüğüne köye geleceğim. Ayhan'la konuştum; yüzde 90 gideriz diyor. Onun arabasıyla gidip dönmek çok rahat elbet. İlk fırsatta anama uğrayıp iyilik haberimizi verirsen onu sevindirir. Ben her hafta yazıyorum ama bir ek haber almak iyi olur onun için. Şimdilik başka bir diyeceğim yok. Sevgiyle gözlerinden öperim. Habibe' ye selam. Oğlanların da gözlerinden öperim. Umarım hepiniz iyisinizdir. Postacı Mehmet'e, Sema'ya, Akif'e, genç arkadaşlarım Fevzi ile Recep'e selamlar. Serpil de selamlarını gönderiyor. (Sevgili Halil Kardeş)
- Değişmez tek bir kesinlik vardı insan için: Ölüm. (Anayurt Oteli)
- İnsan kendine acır mı? Ben acıyorum. (Bütün Öyküleri)
- Tanrım, dostum düşman olmuş. Katlanabilecek miyim acıya? (Canistan)
- İçim daralıyor. Yorganın altına büzülüyorum. İyi şeyler düşünmek istiyorum. (Bütün Öyküleri)
- Neden bu daracık kasabadayız sanki. Yoksa bütün dünya mı böyle. Kitapların dediği yalan mı? (Bütün Öyküleri)
- Yoksa bütün dünya mı böyle. Kitapların dediği yalan mı? _____ (Bütün Öyküleri)