Ayyaş - Hans Fallada Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Ayyaş kimin eseri? Ayyaş kitabının yazarı kimdir? Ayyaş konusu ve anafikri nedir? Ayyaş kitabı ne anlatıyor? Ayyaş PDF indirme linki var mı? Ayyaş kitabının yazarı Hans Fallada kimdir? İşte Ayyaş kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Hans Fallada
Çevirmen: Ahmet Arpad
Orijinal Adı: Der Trinker, 1950
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051411767
Sayfa Sayısı: 336
Ayyaş Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Herkes Tek Başına Ölürle tüm dünyada büyük yankı uyandıran Hans Falladanın son dönemde göz ardı edilen önemli eserleri, Everest Yayınlarının dünya klasikleri dizisi kapsamında Türkçe okurlarıyla buluşmaya devam ediyor.
Evliliğinin ve sorumluluklarının boğuculuğundan kurtulabilmeye çalışırken kontrolü tamamen kaybeden bir işadamının hikâyesini anlatan Ayyaş, baskıcı bir toplumda insanın özgürlüğünün nasıl farklı şekillerde kısıtlanabileceğini örneklendiriyor. Falladanın Nazilerin akıl hastanesine kapatıldığı zaman şifreli olarak yazdığı, otobiyografik özellikler taşıyan roman, yer yer sert ve dokunaklı olmasına karşın ironi ile ince mizahı da elden bırakmıyor.
"Bu kadar gerçekçi, bu kadar dürüstçe, hayata bu kadar yakın yazdığı için Fallada övgüyü hak ediyor." Hermann Hesse
"Bu öyle bir kitap ki, onu eline alan tutkulu okuru, alkol müptelasının açtığı yeni bir şişe gibi hemen egemenliği altına alıyor. Sayfaları arka arkaya devirdikçe ve korkutucu hikâyesi damarlarınızda gezinmeye başladıkça, sizi kendisine bağımlı kılıyor ve bir oturuşta bitirmeye zorluyor içindekileri." Kaya Genç, GQ
"Psikolojik içgörülerinde zengin, dilinde sade ama etkileyici olan bu roman hem şaşırtıcı hem de son derece özgün."
Beryl Bainbridge
Ayyaş Alıntıları - Sözleri
- Fakat maalesef, insanoğlu karşısındakini alçaltıp onu küçük düşürmeye o kadar kolay alışıveriyor ki!
- İçki içmenin en kötü yanının insana kendine olan güvenini kaybettirmesi, sanki bir şeyler yolunda değilmiş gibi hissettirmesi olduğunu çoktan öğrenmiştim.
- Burada çevremde yaşayan, çoktan körelmiş birçok hastanın kendilerine, "siz" diye hitap ettiğimde olumlu tepki gösterdiğini de fark ettim. Çünkü bu kelime onlara, insan oldukları, kendilerine atacakları adımın emredilmediği, yedikleri lokmaların sayılmadığı, küçük çocuklar gibi akşamın belli bir saatinde yatmaya yollanmadıkları o günleri anımsatıyordu...
- Akıl hastanesinin başhastabakıcısı yataktan çıkamayan hastalara veya ölmekte olanlara karşı en ufak bir acı duymuyordu. Çünkü onun gözünde çoğu hasta, hiçbir işe yaramadıkları için parazit yaratıklardı, bir an önce bu dünyadan çekip gitseler iyi olurdu. Ne yazık ki onun bu görüşü pek de yanlış değildi!
- Ah, bizler zavallı insanlarız. Küçük nedenlerle başlamıştı her şey. Ben dolapta unutulmuş bir şişe kırmızı şarapla atmıştım bu yaşama ilk adımlarımı. Kötü bir anımda çıkıvermişti karşıma. Mutlaka onun için de kötü bir rastlantı her şeyin başlangıcı olmuştu... İşte, önemsiz bir şey büyür, gelişir, bizi içine alır ve daha da büyür; ta ki biz altında kalıp ezilene dek. Sonunda da şu kalın demir parmaklıkların ardından özgür dünyaya bakarız.
- "Onların hiç acelesi yoktur," dedi hücredekilerden biri. "Sanıyor musun ki tek senin mektubun için postaya gidecekler? O adamlar böyle durumlarda inadına koltuklarına daha da yapışırlar!"
- Geleceğini bilemeyen her insan kendini huzursuz hisseder.
- Şimdi de tam dipteyim. Ancak dipte de yaşanıyor, orada da yaşam var.
- "Bir işçi," dedi, "odanın manzarasını sormaz."
- Bir insan ne kadar kötü olursa olsun, ruhu yaşam ve coşku dolu olduğu sürece benim gözümde aşınmış, parçalanmış ve renksiz bir yaşamı günbegün sürdüren kötümserlerden çok daha iyi biridir.
- Korkum, hırsımdan daha güçlü. İşte zayıf olmamın nedeni de bu.
- Kendileriyle biraz olsun sohbet edebildiğim adamlara [akıl hastaları] hep "siz" diye hitap etmeye çalışıyordum. Buradaki eşitçiliğe bir türlü alışamamıştım ve bundan müthiş nefret ediyordum. Herkesle bir olmamak için direniyordum. Ben diğer hastalardan değildim, benim sağlığım yerindeydi, yakında yine özgürlüğüme kavuşma beklentim büyüktü. Bu küçük "siz" kelimesi, o kadar özlemiş olduğum, beni bekleyen ve dönmek istediğim eski medeni yaşamımla aramdaki tek bağdı. Burada çevremde yaşayan, çoktan körelmiş birçok hastanın kendilerine "siz" diye hitap ettiğimde olumlu tepki gösterdiğini de fark ettim. Çünkü bu kelime onlara, insan oldukları, kendilerine atacakları adımın emredilmediği, yedikleri lokmaların sayılmadığı, küçük çocuklar gibi akşamın belli bir saatinde yatmaya yollanmadıkları o günleri anımsatıyordu... Bahçede yaptığımız gezintilerde sohbet ettiğim bir başka hasta da Schleswig-Holstein adalarında doğmuş bir adamdı. Almanya'dan nefret ediyordu, elinden gelse bütün adaları Danimarka'ya bağlardı. Almanların bu dünyanın en aşağılık toplumu olduğunu söylüyor ve bunu geçmişte yaşadıklarıyla kanıtlamaya çalışıyordu. Söylediklerini dinlemek bile istemi yordum, çünkü onunla bu gibi konular üzerine tartışmaya gir mek niyetinde değildim. Zamanında çok ciddi bir İncil araş tırmacısıydı. Ancak bu çalışmalarını yaparken çevresine pek rahat vermemiş, başka türlü düşünenlere ya da İncil'e inanma yanların yüzüne yumruklarını nefretle indirmiş, elinde tüfeği evlerine saldırmıştı. Adi Kemp olan bu adam çoktan altmışını aşmıştı, yaşamının son beş yılını hep hapishanelerde geçirmiş ti. Uzun boylu ve iriyarıydı, yüz hatları keskin, bakışları sert,
- Umutsuzluk içinde kıvrandığım o yıllar çoktan geride kaldı. Hâlâ önümde durmakta olan keskin bıçakla bileklerimi kesmekten, ne kadar çabalarsam çabalayayım hayatımın bir anı için cesur olmayı denemekten uzun süre önce vazgeçtim. Evet, artık yaşamımın her saniyesinde korkak olduğumu biliyorum. Şimdi de korkağım, gelecekte de korkak kalacağım.
- Belki de gözlerini kapayarak kendini yokluğa bırakmak, yokluğun tâ derinlerine yuvarlanmak en güzeli.
- Şimdi de tam dipteyim. Ancak dipte de yaşanıyor, orada da yaşam var.
Ayyaş İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Hans Fallada ile iyi ki #ayyaş kitabıyla tanışmışım. Kendi hayatından izler taşıması, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olup, eşini yaralamasıyla bir süre hapiste kalmış, gençlik döneminde ise psikiyatri kliniğinde tedavi olmuştur. İşte tam bu yüzden otobiyografik özellikler taşıyan bu kitabı bu kadar cesur ve esirgemeden yazması hayran bıraktırdı. Eserde ise bir iş adamının aile ve iş hayatındaki sorumluluklarında bir kaçış, rahatlama yolu ararken alkol bağımlısı biri haline gelip dibe vuruş hikayesidir anlatılan. Alkolün etkisiyle sergilediği ve eyleme döktüğü davranışları sonucu hata üstüne hatalar yapan ve bunun bedelini ağır bir şekilde ödeyen bir karakter. Alkollü olduğu bir gece karısını öldürmekle tehdit edince önce hapse girip, oradan akıl hastanesine sevk edilmiştir. Bundan sonrasında yaşadıkları ise tam bir cehennem. Ana karakter dışında, akıl hastanesi ve cezaevindeki diğer karakterlerin de psikolojik çözümlemeleri çok etkileyiciydi. İnsan ve toplum ilişkilerinde-daha çok toplumdan dışlanmış kişilerin özgürlüklerin elinden alınması, yaşam mücadelesi, belki de bu yüzden bu kadar gerçekçi ve etkileyici. Sade bir üslupla ve hayranlıkla okudum. Farklı bir yazar deneyimi için mutlaka tanışılması gereken kalemlerden. (Cigdem)
Bir kitabı hem dolu dolu hem de süper denecek kadar akıcı bir şekilde yazmak herhalde Hans Fallada'ya ait bir özellik olsa gerek. Yazarın okuduğum bu üçüncü romanında da aynı akıcılığı gördüm. Kitap o kadar hızlı ilerliyor ki insanda adeta elinden hiç bırakmadan okuyup bitirmek isteği uyandırıyor. Yazar, gerçek hayatta bir süreliğine kapatıldığı bir tımarhanede şifreli olarak yazdığı bu kitabında, hayatta her şeye sahipken alkol bağımlısı haline gelen birinin elindekileri bir bir kaybederek nasıl dibe vurduğunun hikayesini anlatıyor. Ama aslında kendi gerçek hayat hikayesinden bir bölümü bizlere sunuyor. Büyük oranda otobiyografik özellik taşıyan yazarın bu kitabını ben çok büyük beğeniyle, keyifle ve büyük merak içerisinde okudum. Herkese de okumasını tavsiye ederim. (mehmet temiz)
Hans Fallada ile tanışma kitabım olan "Ayyaş"; yazara başlamak adına isabetli 1karar sanırım kitabın otobiyografik özellikler taşımasıyla da, zira kendisi de alkol ve uyuşturucu bağımlısı olup 1944 yılında 3çocuk sahibi olduğu eşi Anna Issel’in kafasına silahla vurduğu için 4 ay hapiste kaldı ve boşandı. Bu sıkıntılı günlerde Naziler’in Yahudi karşıtı roman siparişine karşılık yazdığı özyaşamöyküsel romanı Der Trinker’i (Ayyaş) 1944 yılında bitirdiğinde savaşın sonu gelmişti ve Naziler yeniliyordu, hatta gençlik döneminde arkadaşı ile girdiği düelloda arkadaşını öldürüp tutuklanır ve daha sonra psikiyatri servisine kaldırılır ki "Ayyaş"; kitabının taslağını bu kısımlar oluşturuyor... ~...Ah, bizler zavallı insanlarız. Küçük nedenlerle başlamıştı her şey. Ben dolapta unutulmuş 1şişe kırmızı şarapla atmıştım bu yaşama ilk adımlarımı. Kötü1anımda çıkıvermişti karşıma. Mutlaka onun için de kötü1rastlantı her şeyin başlangıcı olmuştu... İşte, önemsiz1şey büyür, gelişir, bizi içine alır ve daha da büyür; ta ki biz altında kalıp ezilene dek...~ Kitabı tek günde bitirebilirdim okadar akıcı ama yazdığı tüm durumlarla beni sorgulattiği için 1gunden fazla oldu bitirme sürem :-))))) Kitabın başında alkol üzerine verdiği bağımlılık benim hayata dair sorgulamam oldu, herşeyin fazlası zarar olduğu gibi hayatta, ne kadar evrensel 1durum dedim hayatta bağlandıklarımiz düşünülünce olmasa da yaşanıyor 1yerde kabullenebilirsek ama bağımlılığımız her sıkıştığımız durumda geçmeyen yara gibi... Kitabın 1 de hastane bölümü var ki sadece kitaptaki ana karakter beni etkilememiştir yan karakterlerde verdiği mesajlarla ve anlattığı olaylarla yine kitabın en etkileyici kısımları oldu benim için, her defasında hastaneden parmaklıklar ardındaki sonsuz dediğimiz doğada kısıtlandığımız ( sanki bu günler gibi çok etkileyiciydi kendi hapsolmuşluğumuzu düşününce) ve bu durumda zaman kavramını sorguladığımız bazen hemen geçen, bazen de geçmek bilmeyen durumlarla ve her durumda ne halde olursak olalım hayata, kendimize ve çevreye yaptığımız hesaplar beni çok etkilemiştir kitapta, tüm bu hesaplar çok acımasızdı bence... Kitabin son kısmı beni epeyce sorgulatıp eşiyle konuştuğu konular ve son düşündüğü andaki rahatlama düşüncesinin tek gerçeği olması müthişti acı gerceğiyle... Kesinlikle tavsiye edeceğim yazar ve kitap mutlaka tanımalı yazarı çok sevdim okumaya devam edeceğim, herkese keyifli, huzurlu, mutlu okumalar... (Ayşe...)
Ayyaş PDF indirme linki var mı?
Hans Fallada - Ayyaş kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Ayyaş PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Hans Fallada Kimdir?
Asıl adı Rudolf Wilhelm Friedrich Ditzen olan Hans Fallada bir hukukçunun oğlu olarak dünyaya geldi. Babası evde çoğu zaman çocuklarına yüksek sesle Shakespeare ve Schiller okurdu. 1899 yılında babasının görevi nedeniyle Berlin’e taşındılar ve 1901 yılında burada okula başladı. Babasının Anayasa Mahkemesi’ne atanması sonucu aile 1909 yılında Leipzig’e taşınır. 1911 yılında burada bir düelloda arkadaşını öldürür, tutuklanarak psikiyatri tedavisi görür. Bu olaydan sonra yaşamı boyunca uyuşturucu sorunuyla uğraşır. 1914 yılında gönüllü olarak orduya yazılır fakat kısa bir süre sonra terhis edilir. Bundan sonra yaşam mücadelesi onu tezgâhtarlık, satıcılık, muhasebecilik, patates yetiştiriciliği gibi çeşitli işlerde çalışmak zorunda bıraktı.
1920 yılında özyaşamöyküsel özellikler taşıyan ilk romanı Der junge Goedeschal’ı (Genç Goedeschal) yayımlandı. 1923 yılında Anton und Gerda(Anton ve Gerda) adlı ikinci romanını tamamladı. Bu sırada uyuşturucu sorunu yüzünden zimmetine para geçirdiği için 3 ay hapis yattı. Daha sonra aynı sorunlar devam etti. 1929 yılı Fallada için büyük değişimlerin yaşandığı bir yıl oldu. O yıl Anna Margarete Issel’le evlendi ve bir yerel gazetede çalışmaya başladı. 1931 yılında Bauern, Bonzen und Bomben (Köylüler, Kodamanlar ve Bombalar) kitabı yayımlandı. Daha sonrada 1932’de onun dünya çapında tanınmasını sağlayan romanı Kleiner Mann, was nun? (Küçük Adam Ne Oldu Sana?) yayımlandı. Roman ekonominin çöküşüyle Almanya'da yaşanan büyük enflasyon sonucu yoksulluğun, işsizliğin arttığı, sol düşüncenin yaygınlaştığı, Spartakist tepkilerin çatışmalara yol açtığı, buna karşın Nazi rejiminin güçlenmeye başladığı bir ortamda geçiyordu. Roman o kadar beğenildi ki 1934 yılında Frank Borzage yönetmenliğinde Universal Pictures tarafında sinemaya aktarıldı. Bunun sonucunda Nazi karşıtı faaliyetleri suçlamasıyla kısa bir süre hapsedildi, sorgulandı fakat serbest bırakıldı.
Naziler’in iktidarda olduğu bu yıllarda Fallada romanlarına devam etti. 1934’te Wer einmal aus dem Blechnapf frißt (Karavanasından Bir Kez Yiyen) ve Wir hatten mal ein Kind (Bir Zamanlar Çocuğumuz Vardı), 1935’te Das Märchen vom Stadtschreiber, der aufs Land flog (Yaşlı bir Yüreğin Yolcuğu), 1937’de Wolf unter Wolfen (Kurtlar Arasındaki Kurt), 1938’de Der Eiserne Gustav (Demir Gustav), 1940’ta Der Mann ungeliebte(Sevilmeyen Adam), 1943’te Ein Mann will hinauf’ı (Bir Adam Yukarı Çıkacak) yazdı. Fallada bu dönemde Naziler’den baskı görmesine rağmen Almanya’yı terk etmeyecek kadar yurdunu seviyordu. Bir süredir alkol kullanmaya da başlamıştı. 1944 yılında üç çocuk sahibi olduğu eşi Anna Issel’in kafasına silahla vurduğu için 4 ay hapiste kaldı ve boşandı. Bu sıkıntılı günlerde Naziler’in Yahudi karşıtı roman siparişine karşılık yazdığı özyaşamöyküsel romanı Der Trinker’i (Ayyaş) 1944 yılında bitirdiğinde savaşın sonu gelmişti ve Naziler yeniliyordu. Romandaki boşluklar ölümünden sonra dolduruldu ve kitap 1950 yılında yayımlandı.
Savaştan sonra 1 Şubat 1945’te 24 yaşındaki Ursula Losch ile evlendi ve Kızıl Ordu Feldberg’e girince bir süreliğine belediye başkanlığı yaptı. Sonrasında istifa etti ve Berlin’e yerleşti. Alkol ve uyuşturucu sorunları onu gittikçe yıpratıyordu. 1946’da yazdığı son romanı Jeder stirbt für sich allein (Herkes Tek Başına Ölür) yayımlandığında kısa sürede tükendi fakat ikinci baskısını göremeden 5 Şubat 1947’de uyuşturucuya bağlı olarak kalp yetmezliğinden Berlin’de öldü.
Küçük insanların avukatı sayılan Hans Fallada romanlarına kahraman olarak, çeşitli işlerde çalıştığı sırada tanıdığı halktan gelme kişileri seçti, yapıtlarında insanların yaşamını kimi zaman gerçekçi kimi zaman da mizahî bir dille yansıttı. Hans Fallada’nın yapıtlarının bir kısmı ölümünden sonra yayımlanabilmiştir. Bazıları da sinemaya uyarlanmıştır. Son olarak Herkes Tek Başına Ölür adlı romanı bazı elyazmalarının bulunmasıyla 2010’da yeni bir düzenlemeyle basılmıştır. 1981 yılından beri yazarın anısını yaşatmak için Neumünster kentinde Hans Fallada Ödülü verilmektedir.
Hans Fallada Kitapları - Eserleri
- Herkes Tek Başına Ölür
- Neden Ucuz Saat Takıyorsun?
- Küçük Adam Ne Oldu Sana?
- Ayyaş
- Kambur
- Kurtlar Sofrasında
- Yükselmek İsteyen Adam
- Köylüler Kodamanlar ve Bombalar
- Küçük Adam Büyük Adam
- Nightmare in Berlin
Hans Fallada Alıntıları - Sözleri
- Köylüler pasif direnişten aktif direnişe geçtikleri anda her şey kökten değişebilir. (Köylüler Kodamanlar ve Bombalar)
- Efendime söyleyeyim,bir gün tenise gidiyorum,tenis oynarım ben, oyundan sonra üzerimi değiştiriyorum,ne buyurursunuz? Nasıl? Evet ya! Benim saat gitmiş! Benim saat çalınmış. Duyduğun yeisi siz düşünün! Benim her zaman elimin altında bulunan patatesim yok olup gitmiş! Ayrıca bir zahmet şunu da düşünün: Ben babama ne diyeceğim? Evet ,lütfen söyleyin, peder beye ne anlatacağım? Evet,lütfen,lütfen, istirham ederim,siz söyleyin... Bu eski nesil öyle şüpheci ki! (Neden Ucuz Saat Takıyorsun?)
- Kodamanları kodaman yapan kimdir? Onlar gelip belediye başkanlığı koltuğunu zorla mı ele geçirdiler? Hayır, onlar seçildi. Onları seçenler dostlarınız, akrabalarınız, tanışınız esnaf ve tüccar! İşte bu nedenle tümü de suçlu! Zavallı kentliler ne yaptıklarını bilmiyorlar mıydı? Biliyorlardı. Hem de hepsi. Ancak kentliler bizler gibi değildir, işine yarayacak herkesle anlaşır, kimseyle arasını bozmak istemez. (Köylüler Kodamanlar ve Bombalar)
- "Bakın Heilbutt, yukarıdakiler bize istedikleri kadar kötü davransınlar, baskı yapsınlar, düşük maaş versinler..." "Öyle de yapıyorlar" diye Heilbutt atıldı. "Bizler onlar için değersiz varlıklarız. Bizler onların beslenip büyüdükleri gübreleriz. (Küçük Adam Ne Oldu Sana?)
- Fakat maalesef, insanoğlu karşısındakini alçaltıp onu küçük düşürmeye o kadar kolay alışıveriyor ki! (Ayyaş)
- "Kim o?" cılız bir ses duyuluyor: "Benim!" Kulak kabartarak duruyor. Birden anlıyor, pencereyi açarak bağırıyor: "Sen de kimsin? Benim ne demek? Ben nereden bileyim sen kimsin? Saçmalığa bak!" (Neden Ucuz Saat Takıyorsun?)
- “Önüne koyacağınız serçelerle bir aslanın karnını doyurabilir misiniz ?” (Kambur)
- ...Tutun beni yere yuvarlanmayayım. Bizim damat buna sendika diyor! İki arada kalmış bir birlik o, sarı sendikanın alası! Tanrım! Çocuklar, ne güzel bir espri, öyle değil mi? (Küçük Adam Ne Oldu Sana?)
- Issız bir adada tek başına yaşadığında daha başarılı olacağına inanan birisiydi. Başkaları sanki rahatını kaçırıyordu. (Küçük Adam Ne Oldu Sana?)
- Her insanın, en çalışkanın bile, günlük yaşamında kısa da olsa başka bir şey yapmak istediği bir dönüm noktası vardır. Kendini o anda biraz güçsüz hisseder, her şeyi bir kenara bırakır. Duygularına karşı koymaz, hiçbir şey düşünmez, kendini bir akıntıya bırakır. O anda tepesine yumruk inmeye kalksa bile başını çekmez. Evet, sen yaşamın akıntısında sürüklenen bir yaprak gibisindir! Hafif dalgalar seni durgun kıyıya sürükler, fakat sonra tekrar anaforların içine itilirsin. Engel olman kolay değildir. Ya batıp gidersin, ya da bir süre daha sürüklenirsin yaşamın akıntısında. (Kurtlar Sofrasında)
- İçki içmenin en kötü yanının insana kendine olan güvenini kaybettirmesi, sanki bir şeyler yolunda değilmiş gibi hissettirmesi olduğunu çoktan öğrenmiştim. (Ayyaş)
- Evet, bir şeyler yazıyorlardı, fakat o ne yazdıklarını okuyamıyordu. Çünkü yaşlı kedisi geçen yıl gözlüğünü kırmıştı; bu yıl çilekleri satınca belki parası yeni bir gözlüğe yeterdi. (Kurtlar Sofrasında)
- Bu dünya tuhaftı, insanın her yaptığında hep bir hata vardı. Biri sevinirken diğeri ağlıyordu.. (Kambur)
- Ben ne keşfettim biliyor musun? İnsanların yüzde doksanı paraya ulaşmak için çok eziyet çekiyor, gece gündüz hep parayı düşünüyor, sadece ondan söz ediyor, biriktiriyor, kesesine göre harcamaya çaba gösteriyor. Para sorunu hiç bitmeyen, sürekli yaşanan bir sorun. Kısacası dünyanın dönüşü paraya bağlı! Paraya kafa yormayan, ondan hiç söz etmeyen bir insan bu dünyaya yabancı biridir!" (Kurtlar Sofrasında)
- Ah, bizler zavallı insanlarız. Küçük nedenlerle başlamıştı her şey. Ben dolapta unutulmuş bir şişe kırmızı şarapla atmıştım bu yaşama ilk adımlarımı. Kötü bir anımda çıkıvermişti karşıma. Mutlaka onun için de kötü bir rastlantı her şeyin başlangıcı olmuştu... İşte, önemsiz bir şey büyür, gelişir, bizi içine alır ve daha da büyür; ta ki biz altında kalıp ezilene dek. Sonunda da şu kalın demir parmaklıkların ardından özgür dünyaya bakarız. (Ayyaş)
- Gerçek şu ki, biz insanlar, başkalarının ne kadar zor durumda olduğunu ancak kendimiz zor duruma düştüğümüzde anlarız. (Yükselmek İsteyen Adam)
- "...Organize olamadığınız için dedi," Bay Mörschel. "Aranızda birlik ve beraberlik olmadığı için. İşte bu nedenle de işverenler istedikleri gibi at koşturuyor!" (Küçük Adam Ne Oldu Sana?)
- "Ölüm gölgelerin arasındaydı ve o ölümün içindeydi. Sonra gölgeler suskun suskun çevresinde durdular, ona baktılar, ruhuna girdiler ve onun bomboş olduğunu gördüler. Ve gölgeler haykırdı, "Sen ölmek mi istiyorsun? Sen çoktan bir ölüsün! Öl, ölü!" (Kambur)
- Petra, hüzünlendi. İnsan böyledir. Doğru, adam haklıydı. İnsan böyledir. Fakat ben öyle olmak istemiyorum. Ben aldanmayacağım! (Kurtlar Sofrasında)
- Fakat o anı beklemek, onu yaşamak... İşte bu bekleyiş dayanılmaz. (Köylüler Kodamanlar ve Bombalar)