diorex
Dedas

Bab-ı Esrar - Ahmet Ümit Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bab-ı Esrar kimin eseri? Bab-ı Esrar kitabının yazarı kimdir? Bab-ı Esrar konusu ve anafikri nedir? Bab-ı Esrar kitabı ne anlatıyor? Bab-ı Esrar kitabının yazarı Ahmet Ümit kimdir? İşte Bab-ı Esrar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.02.2022 20:19
Bab-ı Esrar - Ahmet Ümit Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Ümit

Tasarımcı: Utku Lomlu

Orijinal Adı: Bab-ı Esrar

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9786051411224

Sayfa Sayısı: 408

Bab-ı Esrar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Kayıp babasıyla doğacak çocuğu arasında kalmış bir kadın... Hayatın anlamını arayan bir insan: Karen Kimya... Kapıları sırlara açılan bir kent... Sırların mucizelere dönüştüğü geceler. Mucizelerin hakikat sayıldığı zamanlar... Yedi yüz yıl öncesinden gelen bir fısıltı... Aşkı sadece aşkla tartanların ıtırlı soluğu... Ölümün yok edemediği bir sevda... Yıllara direnen bir sevgi; Şems-i Tebrizi ve Mevlâna Celaleddin-i Rumi... Günümüzden yedi yüz küsur yıl öncesine uzanan gerilim dolu, heyecan yüklü, mistik bir serüven...

"Taşta kan vardı, gökyüzünde dolunay, bahçede toprak kokusu. Ürkütücü bir serinlik içinde yüzüyordu ağaçlar. Kış güllerinin katmerlenme vaktiydi, nergislerin tazelenme demi. Yedi kişi girmişti bahçeye... Yedi öfkeli yürek, nefretin ele geçirdiği yedi akıl, yedi keskin bıçak. Yedi lanetli adam bahçenin sessizliğini yedi parçaya bölerek yürüdü kurbanlarının bulunduğu tahta kapıya...

Taşta kan vardı. Bahçede ürkütücü bir serinlik. Cinayetin tek tanığı dolunaydı. Hiç şaşırmadan, ürpermeden, korkmadan bakıyordu uzun boylu kavak ağaçlarının ölü yapraklarının arasından. Yedi kişiden en genç olanı vurmuştu kapıya. En yaşlı olanı çağırmıştı içeridekini. Yedi kişinin yedisi birden saplamıştı bıçaklarını içeriden çıkana.

Taşta kan vardı. İnsanların yüreklerinde nefret, dolunayda derin bir sükûnet..."

Bab-ı Esrar Alıntıları - Sözleri

  • [...] güneşimizi kaybettik."
  • Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır.
  • * "Kimse saf, kimse masum değildir." *
  • Çoğu zaman mesele Tanrı'nın ne olduğu değil, bizim onda ne gördüğümüzdür. Sevgi dolu olanlar merhameti görür, zalim olanlar şiddeti. Zeki olanlar aklı görür, aptal olanlar kör inancı; alimler bilimi görür, cahiller mucizeyi.
  • “Ama karamsarlığa kapılma” dedi, “sözün anlatamadığını yaşam anlatır. Hakikati öğrenmek için söze değil, yaşamaya ihtiyaç vardır.”
  • "Madde âleminin güneşi doğduğunda, mana âleminin güneşi kaybolur."
  • "Aklını başında taşıyan, kimi beklediğini bilir, ama aklını gönlüne hapseden, kimi beklediğini nereden bilsin."
  • İnsanoğlunun en büyük sırrı beynidir. Beynin çalışma biçimi ve kapasitesi tümüyle bilinmemektedir. Genlerimizden gelen bilgiler, duyularımızla algıladıklarımız, deneyimlerle öğrendiğimiz milyonlarca bilginin ne kadarının farkındayız ? Duyduğumuz, gördüğümüz, hissettiğimiz, tattığımız, dokunarak farkına vardığımız bilgilerden sıkça kullandıklarımız nerede duruyor? Zihnimiz bunların ne kadarını siliyor, ne kadarını depoluyor? İşte büyük bulmaca.
  • "Savaşların en büyüğü kendi nefsimizle olandır."
  • Hayat, kadınlara acımasız davranıyor[...]
  • Birini çok seversen ama sahiden seversen, sana ne yapmış olursa olsun, eninde sonunda mutlaka bağışlarsın.
  • "Birini çok seversen Karen, ama sahiden seversen, sana ne yapmış olursa olsun, eninde sonunda mutlaka bağışlarsın.
  • "Bilmen için yaşaman gerek. Yaşamak için cesaret." .

Bab-ı Esrar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

önce okuyun, sonra okuyun :)) okuyunca anlarsınız. ;D: ¶¶Tanrı dünyadaki kötülüklere neden müdahale etmiyor. ¶¶ ¶¶Kimse saf, kimse masum değildir. Yaşayan kirlenir¶¶ Ahmet Ümit'le ilk tanışmamız oldu bu kitap. Şubat ayında yapmış olduğum bir ziyaret sonrası ;annemin eski kiracısından kalma bu kitabı okuma isteğim doğmuştu. Adının anlamı olan "sır kapısı" beni ufaktan "konusu nedir (?) “ acaba diye merakla karıştırmama sebep olmuştu. Adının Bab-ı Esrar konulmuş olması;sır kapısından daha ilgi çekici diye düşünüyorum. :)) Konusunun tasavvufi olarak ilerleyeceğini ve okudukça kurgu adı altında Mevlana ve Şems'in hayatlarına dair kesitlerin olması ve dahi benim konuya hakim olmam ; bu kitapla beraber farklı kıssadan hisselerle pekişeceğini düşünmüştüm. Bir yere kadar da bu tadı veriyordu, lakin Şems'in sanki farklı aktarıldığını, sonunda açıklamalar olmuş olsa da yeterli bulamadım. Çünkü ilk kez bu kitapla konuya hakim olacak olan okurlar için farklı izlenimler bırakabilir. İlk Elif Şafak'ın kitabı olan kitap/ask--142080 ile devamında ise Sinan Yağmur 'un kitap/askin-gozyaslari--121112 serisinden; Mevlana, Şems, Kimya Hatun ve Mevlana' nın oğulları Alaeddin ile Sultan Veled'in yaşamlarına, din ve dünya anlayışları adına doğrucu, net bilgiler ile vakıf olmuştum. Kitabın ana karakteri olan Kimya Karen ile bir zamanlar babasının onu terk ederek madde dünyasından mana alemine gönül vermesi ;daha doğrusu zaten bu alemde var olup lakin Karen'in annesi ile tanışarak memleketi Konya'dan Londra'ya olan aşk yolculuğu ile başlamıştır tüm bu sırlar. Aslında babası Poyraz daha bebekken Konya'daki bir dergaha Antalya'dan getirilerek bırakılmış ve o gün esen poyrazdan dolayı da isminin bu olmasına karar kılınmıştır. Küçükken terk edilmiş bir kız çocuğunun bahaneler ile yapmış olduğu yolculuk... Okuduklarıma dair ipuçları ya da aslında kitabın konusunu anlatıyormuşum hissine kapılmayın. Sadece ince, kaçırılacak ve neyin neden olduğuna daha çok odaklandıracak kesitler aktarmaya çalışıyorum. Genel olarak tasavvufi, polisiye ve postmodern türü kafa karıştırıcı bir şekilde kaleme alınmış. Karen'in Londra'da sigorta ekspertizi olması ve Konya'da yanan Yakut Oteli için bir rapor hazırlaması ile başlıyor bu yolculuk. Bu süreçte oteli kimin yaktığında dair yapılan incelemeler polisiye havasında, Karen Kimya'nın babasına dair merakını içten içe inkar etse de neler olduğunu öğrenme isteği tasavvufi bir havada ve bu öğrenecekleri ile zaman zaman yedi yüzyıl öncesine rüyalar aleminde yolculuğu da postmodern havayla anlatılmıştır. Günlük akıcı bir dille, yer yer aksiyon, duygu yoğunluğunun olduğu ve bazı kısımlarda Karen'in fazlaca uzatılmış iç çekişmesiyle de olsa okunulur bir kitap olduğunu düşünüyorum. Tabi ilk başta belirtiğim kitaplara öncelik verilerek okunulursa; yanlışları kendi nezdinizde düzeltmiş olursunuz. Aynı yazarın başka kitabına hemen öncelik vermesem de kitap/kayip-tanrilar-ulkesi--287965 'ni okumak için sabırsızlanıyorum. Okur kalın. ;)) (Ayfer)

Allah, Kendisine Âşık Olun Diye Yaratmadı Sizi!!!: Yukarıdaki geçen ifadede ne demek istediğimi birazdan dile getireceğim. Fakat öncesinde kitabın kendisiyle ilgili iki üç kelam etmek isterim. Kitap tamamen “Ahmet Ümit” üslubunda kitap olmuş. Diğer romanlarından farklı olarak şehir bu sefer İstanbul değil, Konya olarak seçilmiş. Yine her kitabında bildiğimiz Baş komiser Nevzat yok bu romanda. Kitabın konusuysa bu sefer “Mevlana ve Şems” arasındaki ilişki. Son yıllarda bu konunun sürekli işlenmesi artık can sıkmaya başladı. Yani daha kaç romancı kitabında Mevlana ile Şems’in hikâyesinden söz edecek merak ediyorum doğrusu. Kitap son derece güzeldi. Kurgu sağlam, merak ögesi çok iyi ayarlanmış ve hafif bir aksiyonda vardı. Fakat Mevlana ile Şems ilişkisinin anlatıldığı bölümler çok fazlaydı. Bu bölümler benim kitaptan kopmama sebep oldu. Bu bölümleri çıkarırsak kitap gayet güzeldi. Tavsiye ederim. Kitabın eleştireceğim noktaları ise din konusunun işlendiği bölümler. Son dönemde iki üç yazarda sürekli din konusunu işlendiğine şahit oldum. Bunlardan biri Ahmet ümit… Bir diğeri ise Elif Şafak… İki yazarında din konusuna neden bu aralar yoğunlaştığını merak ediyorum. Biri yurt dışında yaşayan daha Türkiye’yi bile doğru düzgün tanımayan bir yazar. Ama ülkemizde her şey için ahkâm kesme hakkını kendinde bulabiliyor. ( Ahkâm kesiyor dediğime bakmayın. Tarihi yerden yere vuruyor. Halkı küçümsüyor. Halkın her yaptığına hor bakıyor.) Ahmet Ümit ise yıllarca komünizm için Rusya’da eğitim görmüş bir yazar. Hali hazırda kendini bir komünist olarak görüyor. Fakat gel gör ki bir İslam âlimi gibi Müslümanlara din anlatıyor. ( Yanlış anlaşılma olmasın. Ümit’in komünist olması beni ilgilendirmiyor. Bunu biliyorum ve severek kitaplarını okuyorum. Ama bir komünist olarak gelip bana dini ders verme ya. Evet, bu dini anlatırken bazı kıssalardan örnekler veriyor. Benim takıldığım noktada işte tam burası. Anlatılan uyduruk din. Uyduruk dinin temel çıkış noktası ise “Allah Aşkı…” Kitapta temel olarak anlatılan düşünce insanların yaptıkları ibadetlerin aslında çok bir işe yaramadığı, önemli olanın ise Allah aşkının peşinde koşmak gerektiği. Tasavvuf düşüncesi mi yoksa yazarın kendi fikirleri mi bilemiyorum. Ama tasavvuf kaynaklarından örnekler verdiği kesin. Sözün burasında bir hatırlatma yapmak gerekir. Bizim burada karşı çıktığımız şey değerli tasavvuf ehli, kendini Allah yoluna adamış kıymetli kültür büyüklerimiz ya da Allah aşkından dolayı sürekli ibadet eden nur yüzlü dervişlerimiz değil. Peki, tam olarak eleştirdiğimiz nedir? Örnek vereyim. Yazar birkaç hikâye ile bu Allah aşkının en üst mertebelerini anlatmış. İlkin romanın başkarakteri Kimya Hanım babası kendini Allah aşkına adayan bir derviş. Allah aşkını bulmak adına ilkin beşeri aşka bulaşmış. Kimyanın annesine âşık olmuş sonra Kimya doğmuş. Babası Derviş Bey ise belli bir süre onlarla yaşamış. Daha sonra Allah aşkına doyduğu için onları terk edip. Allah ile arasına kimsenin girmesini istememiş. Çekip gitmiş. Derviş Allah’a ulaşacak diye bir kadın dul. Küçük bir kız çocuğu yıllarca yetim kalmış. Bunlara sebep Allah… Sonra başka bir olay. Adamın birinin yıllarca çocuğu olmamış. Haliyle adamda bu sebeple kendini sürekli mutsuz hissetmiş. Yıllarca çocuğu olsun diye gitmediği doktor gitmediği hoca kalmamış. En sonunda Allah ona bir çocuk bahşetmiş. Günler geçtikçe bu adamın hem çocuğu büyümüş hem de baya bir zengin olmuş. Aradan yılar geçtikten sonra adam asıl mutluğun bunlarda olmadığı anlamış. Karısına bir gün Allah aşkının peşinden gideceğini söylemiş. Ve karısıyla oğlunu terk etmiş. Yılar sonra oğlu baba hasretine dayanmadığı için gidip onu bulmuş. Adam, oğlunu gördüğü gibi ağlamaya başlamış. ( Sakın oğlunu özlediği için ağladığını sanmayın ha!!!) Oğlu, kendi ile Allah arasına gireceği için ağlamaya başlamış. Sonra dua etmiş. Allah’ım benle senin arana girmesine izin verme ya benim canımı al ya onun. Sonra çocuk ölmüş. Adamında Allah arasına girmediği için sevinmiş. Allah aşkını aramaya devam etmiş. Vay be, müthiş, büyüleyici… Adam Allah için çocuğunun ölmesine sevinmiş. ( Ne kadar itici bir Tanrı. Oysa bizim rabbimiz olan Allah Hz. İbrahim’in çocuğunu öldürmesine izin vermiyordu.) Sonra başka bir olay. ( Bu olay bu kitapta derviş başka bir yerde yer alıyordu.) Gencin bir tanesi bir kıza âşık olur. Gidip kıza açılır. Kız bunu kabul etmez. Genç ise kızın aşkından bir hal olmuştur. Bir türlü onun peşini bırakmaz. Aylarca kızın peşinden koşar. En sonunda kız dayanamaz kabul eder. Yıllarca mutlu mesut yaşarlar. Ama bir gün genç gelir kıza aslında yanlış yaptığını söyler. Kendini beşeri aşk ile oyalamıştır. Ama asıl aşk ise Allah aşkıdır der ve kızı yarı yolda bırakıp çekip gider Allah aşkını aramaya. Örnekler böyle sürüp gider… Şimdi düşünsenize bir Allah var. Kulluğun en zirvesine çıkabilmeniz için. Onun yaratığı kullara ihanet etmeniz lazım. Yarı yolda bırakmanız lazım. Allah’a ulaşmak için eşinizin dul kalması lazım. Çocuğunuzun yetim. Cidden böyle bir Allah düşünebilir mi? Peki bu Allah’ın en sevdiği kul olan peygamberler böyle bir şey yaptılar mı? Dinin kaynağı olan binlerce kaynak var. Peki, hangisinde kulluğa erişmemiz için Allah’a âşık olmamız gerekiyor diye yazıyor. Ne zaman çıktı bu saçma düşünce. Kitapta yazan bir cümle aynen şöyleydi. “Allah’ı bulacaksan evlenemem lazım. Bir kalpte iki sevgi olmaz.” Böyle bir hareket dinin neresinden var. Hadi dinde oldu diyelim bunu bu adamlardan önce peygamberin yapması gerek miydi? Benim kızdığım başka bir mesele ise bu olayların İslam adına yapılması. Allah için İslam’ın neresinde var bunlar? Bir de üstüne üstlük kitabın çoğu yerinde de bu aşkı anlamayanlar çıkıyor. Onları da çok güzel eleştiriyor. Herkes zaten bu aşkı bu olayları anlayamazmış. Bunu anlamak için belli bir mertebe gerekir. Zaten benimde anlamayacağım dine ihtiyacım yok. Hali hazırda İslam dininde bir mertebede yok. Bütün bunlar bana Hristiyanlıktaki ruhban sınıfını hatırlattı. Birileri siz anlamazsınız diye diye kendine güzel bir yer edindi. Biz galiba bunu anlamadık. Son olarak diyeceklerim: Allah sizi kendisine âşık olun diye yaratmadı. Allah sizi eşlerinizi dul bırakın diye yaratmadı. Allah sizi sevdiğinize söz verip, onu yarı yolda bırakın diye yaratmadı. Allah sizi çocuğunu yetim ya da öksüz bırakın diye de yaratmadı. O, sizi insanları mutlu edin diye yarattı… (Muallim Naci)

Londra da başlayan Konyaya uzanan içinde Şems ve Mevlana konularını içeren bu romanda Karen Kimyanın dünyevi sorunlarıyla boğuşmasını izlemlerken , kendimi ilahi aşkın ortasında buldum… Ruhum bu bedende oldukça kuran ın kuluyum , seçilmiş muhammedin yolunun toprağıyım diyor mevlanam . gelelim karen kimyaya karen kimya demşken ismi kimya şems i tebrizinin karısı Mevlana nın evlatlığı olan kimya… Karen kimyanın haytında külütürler arası bir karmaşa içinde parçalanmış bir ailenin ale bağlarının sorgulamasını , özlemlerini düş ile rüya arasındaki atasını özlemle bekleyn terk edilmiş bir kız çocuğu , aslında karen kimya terk edilmemişti . rabbine olan aşkı ayrı kimyanın annesine olan aşkı , bu aşka yenik düşüp lodraya gitmiştir . işte burada yunus ermenin yaradılanı severim , yaradandan ötürü sözü yüreklerimize su serpiyor. İnsan sevince sevdiğine bakınca rabbini görmeli… roman boyunca karenin şemsi tebrizi ile karşılaşması ve sonrasında da metamorfozla ona dönüşmesi kendisine ait olduğu söylenen taşlı bir yüzüğün kanaması bu metafizik olaylarla başlar . karen ın yakut otel araştırması için geldiği yakut otel Konya olayında biz okuyucularda şemsi tebriziyi mevlanayı konyayı yakından tanımış olduk… birazda mevlananın şemsi tberiziye olan aşkından bahsedyim iki Allah dostu buluştuğu zaman Mevlana tamamıyla kemale ermiş bir şahsiyetti . sevmek bir anlamda sende olmayana ulaşmak bunun için çabalamak değimlidir? mevlannanın şemse karşı olan sevgisi , Allaha olan aşkının miyarıdır.mevlana açılmak üzere olan bir güldü şems ona nesim oldu. Şems , mevlanayı ateşledi , Mevlana ise aşkından volkana döndü... Tatlı bir ömür gibi gitmeye niyetlendin ayrılık atını eğerledin inadına git yeni ülkeler gör büuülü diyarlarda gez ama benimle eğleştiğin topraklarıda unutma , hatırla e mi Gittin ey sevgili şimidi yollardasın ayın değirmisini başına yastık yapmış uyumaktasın güzel uykular renkli düşler senininle olsun ama bir zamanlar dizlerimde yattığınıda unutma hatırla emi. . Aslında karen kimyanın olayından çok beni etkileyen Konya oldu Mevlana oldu şemsi tebrizi oldu… onlar bizim şeyhimiz şeyh inanan değil inandırandır şeyh anlatan değil gösterendir , öğreten değil perdeyi kaldırandır. Müminler o kimselerdir ki , Allahın adı anıdığında yürekleri titrer. (enfal 2) . Merec El Bahreyn i , üçler mezaarlığını Mevlana türbesini konyamızın güzelliğini islamın tadını derinden yaşadık… bizi bu güzelliklere eriştiren Ahmet ümite selam olsun… aşka uçma kanatların yanar (sadi şirazi) aşka uçmadıktan sonra kanat neye yarar ? (hz mevlan) aşka uçtuktan sonra kanatı kim arar ? (yunus emre) içimizdeki alahi aşkın mevlananın şemsi tebriyize dudyugu aşk gibi yanması dileğiyle .içimizde aşk sevgi olursa her şey yeşerir bütün kötülükler yerini güzelliklere bırakır. Esenliklerr dilerim…. Keyifli okumalar …… (Sema Nur Aydın)

Kitabın Yazarı Ahmet Ümit Kimdir?

Ahmet Ümit, 1960’ta Gaziantep’te doğdu. 1983’te Marmara Üniversitesi Kamu Yönetimi Bölümü’nü bitirdi. 1985-1986 yıllarında, Moskova’da, Sosyal Bilimler Akademisi’nde siyaset eğitimi gördü. Şiirleri, 1989 yılında Sokağın Zulası adıyla yayımlandı. 1992’de ilk öykü kitabı Çıplak Ayaklıydı Gece yayımlandı. Bunu Bir Ses Böler Geceyi, Agatha’nın Anahtarı, Şeytan Ayrıntıda Gizlidir adlı polisiye öykü kitapları izledi. Hem çocuklara hem büyüklere yönelik Masal Masal İçinde ve Olmayan Ülke kitapları ile farklı bir tarz denedi. 1996’da yazdığı ilk romanı Sis ve Gece, polisiye edebiyatta bir başyapıt olarak değerlendirildi. Bu romanın ardından Kar Kokusu, Patasana ve Kukla yayımlandı. Bu kitapları Ninatta’nın Bileziği, İnsan Ruhunun Haritası, Aşk Köpekliktir, Beyoğlu Rapsodisi, Kavim, Bab-ı Esrar, İstanbul Hatırası, Sultanı Öldürmek,Beyoğlu’nun En Güzel Abisi ve Elveda Güzel Vatanım adlı kitapları izledi. Ahmet Ümit’in, İsmail Gülgeç’le birlikte hazırladığı Başkomser Nevzat-Çiçekçinin Ölümü ve Başkomser Nevzat-Tapınak Fahişeleri, Aptülika (Abdülkadir Elçioğlu) ile birlikte hazırladığı Başkomser Nevzat-Davulcu Davut’u Kim Öldürdü? ve Bartu Bölükbaşı ile birlikte hazırladığı Elveda Güzel Vatanım-İttihatçıların Yükselişi adlı çizgi romanları da bulunmaktadır. Eserleri yirminin üzerinde yabancı dile çevrilmiştir. Yazarın tüm yapıtları Everest Yayınları tarafından yayımlanmaktadır.

Ahmet Ümit Kitapları - Eserleri

  • Sultanı Öldürmek
  • Bab-ı Esrar
  • Kukla
  • Sis ve Gece
  • Sokağın Zulası
  • Çıplak Ayaklıydı Gece

  • Bir Ses Böler Geceyi
  • Masal Masal İçinde
  • Başkomser Nevzat: Tapınak Fahişeleri
  • Agatha'nın Anahtarı
  • Kar Kokusu
  • Patasana
  • Şeytan Ayrıntıda Gizlidir

  • Beyoğlu Rapsodisi
  • Aşk Köpekliktir
  • Başkomser Nevzat: Çiçekçinin Ölümü
  • Kavim
  • Ninatta'nın Bileziği
  • İnsan Ruhunun Haritası
  • Olmayan Ülke

  • İstanbul Hatırası
  • Başkomser Nevzat: Davulcu Davut'u Kim Öldürdü?
  • Beyoğlu'nun En Güzel Abisi
  • Elveda Güzel Vatanım
  • Kırlangıç Çığlığı
  • Elveda Güzel Vatanım-İttihatçıların Yükselişi
  • Aşkımız Eski Bir Roman

  • Orhan Kemal
  • Bir Ses Böler Geceyi / Çıplak Ayaklıydı Gece
  • Kayıp Tanrılar Ülkesi

Ahmet Ümit Alıntıları - Sözleri

  • “Aman be ! İyi ki parayı kitaba ,musikiye harcamışım .” (Başkomser Nevzat: Davulcu Davut'u Kim Öldürdü?)
  • İnsanın bir üslubunun olması lazım. Ama bu kolay kazanılmaz. (Agatha'nın Anahtarı)
  • Mavi damlalar toplayın Solgun çiçeklerin rüzgârından Bir tutam gökyüzü, Bir parça deniz Görkemli düşlerimiz kirlenmesin Duvarların pençesindeyken bedenimiz. (Sokağın Zulası)
  • Büyüyünce bugünleri hatırla; öfke ve nefreti değil, sevgiyi miras bırak çocuklarına. (Olmayan Ülke)
  • "Lafa geldi mi herkes şikayetçi. Fakat bir şeyler yapalım dediğinizde, önce kendi çıkarlarına bakıyorlar." (İstanbul Hatırası)
  • "Yine bir sızı var içimde, akşam oldu diye." (İstanbul Hatırası)

  • Acıyı bilmeden sevincin anlamını kavrayamayız. (Masal Masal İçinde)
  • İnsanın en büyük trajedisi ölümlü olduğunu bilmesidir . (İnsan Ruhunun Haritası)
  • "Bu memlekette kadınların eti de, canı da sudan ucuzdur." (Beyoğlu'nun En Güzel Abisi)
  • "Kimse iyi dediği birine aşık olmaz..Aşkın iyilikle ilgisi yoktur... " (Aşk Köpekliktir)
  • Ey, aradıkça arayacakları çoğalan, buldukça bulacakları çoğalan… (Ninatta'nın Bileziği)
  • Yaşam insanoğlu için bir armağan mıdır, yoksa ceza mı? (Masal Masal İçinde)
  • ..çünkü şairler aşklarına asla ihanet etmezler. (Aşkımız Eski Bir Roman)

  • “Bütün aşklar er ya da geç aynı sonla yüzleşmek zorunda kalmazlar mı?” (Sis ve Gece)
  • Artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını görüyorum... Kimseye kırgın değilim, dünyadan payıma düşen bu kadarmış, aldım gidiyorum. (Agatha'nın Anahtarı)
  • Gerçekler her zaman güzel olmayabilir. Bazen ne kadar az şey bilirsen, o kadar iyidir. (Kavim)
  • insan her şeye alışır diyorlar ya, öyle değil aslında. başka çaren olmadığı için katlanıyorsun, ama alışmıyorsun. (Bir Ses Böler Geceyi / Çıplak Ayaklıydı Gece)
  • " Şahane bir aşk, çoğu zaman harcanmış bir hayat demektir." (Sultanı Öldürmek)
  • " Her dağın kendine göre karı vardı." (Kar Kokusu)
  • "Bazı şeyler, hiçbir zaman unutulmaz." (Sultanı Öldürmek)

Yorum Yaz