tatlidede

Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bereketli Topraklar Üzerinde kimin eseri? Bereketli Topraklar Üzerinde kitabının yazarı kimdir? Bereketli Topraklar Üzerinde konusu ve anafikri nedir? Bereketli Topraklar Üzerinde kitabı ne anlatıyor? Bereketli Topraklar Üzerinde kitabının yazarı Orhan Kemal kimdir? İşte Bereketli Topraklar Üzerinde kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...
  • 05.03.2022 16:00
Bereketli Topraklar Üzerinde - Orhan Kemal Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Orhan Kemal

Tasarımcı: Utku Lomlu

Yayın Evi: Everest Yayınları

İSBN: 9789752895546

Sayfa Sayısı: 380

Bereketli Topraklar Üzerinde Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Bu kitap, kendi bilgi ve görgülerim dışında, bir lokma ekmek için kötü iş şartları içinde zehir gibi bir hayatı yaşayanlardan derlenmiş malzemeyle meydana gelmiştir. Yayımlanmadan önce, çeşitli ırgat, usta, usta yardımcısını toplayarak bir gece sabaha kadar okudum onlara. Dinlediler. Pardon, dediler, bu bu kadar olur. Bütün anlattıkların doğru. Eksik bile. Çukurovanın bereketli topraklarında öyle işler olur ki, aklın durur. Sana anlatsak, bir değil beş roman çıkarırsın..." 

Orhan Kemalin kitapları bir okurun hayatta rastlayabileceği o çok nadir hazineler arasında yer alır. Çok az yazar okurunun dünyasında onun kadar iz bırakır, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserliği yeniden kazanmamız için yol gösterir bize. Edebiyatımızın en değerli ustalarından biri olan Orhan Kemalin kitaplarını yayımlamaktan onur duyuyoruz.

Bereketli Topraklar Üzerinde Alıntıları - Sözleri

  • “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.”
  • Olma kula kul, öpme el ayak, kirlenmesin ağzın. Ya ver canını insan için, ya da etme kalabalık dünyamıza !
  • İnsan dediğin, insanların uğruna canını feda etmeli, edemedi mi, kalabalık etmemeli dünyamıza.
  • İnsan dediğin, insanların uğruna canını feda etmeli, edemedi mi, kalabalık etmemeli dünyamıza.
  • Gurbete düştünüz mü , siz siz olun, sılayı içinizden atın…
  • "İnsan dediğin bir kanatsız kuşmuş."
  • "Elinize fırsat geçti mi firavundan farksızsınız!"
  • Ya olmalı insan, vermeli canını insan için, yahut etmemeli kalabalık dünyamızda!
  • Hepimiziniki de bir ekmek derdi.
  • Analar, bir deri bir kemik analar, kucaklarında açlıktan ölen yavrularına kana kana gözyaşı bile dökemezler. Peygamberler mi, hacılar hocalar mı, öyle demiş: Allah verdi, Allah aldı. Kul ne ki Allah’ın iradesi karşısında? Ondan daha mı iyi bilecekler? Hikmetinden sual edilir mi? Yarın onlar ellerinde bakraç bakraç Cennet-i âlâ suları, analarını Cennet kapılarında bekleyecekler. Analar kucaklarında ölü ölüveren yavrularına ağlamamalı, sevinmelidirler. Bu yalan dünyada yaşayıp da günahların çeşitleriyle kirleneceklerine, henüz günah çağına varmadan ölerek Cennet’e uçmuşlardır kuş gibi. Allah’ın sevgili kullarıdırlar onlar!
  • Emekçiyim ben köle değil!
  • “Aman ya. Cami yaptırsan günahını ödeşemezsin!” “Günahı bana değil ya!” “Kime ya?” “Vurana…” “Vurana ne bakıyorsun? Bey o. Ona günah olur mu?”
  • Elin ağzı torba değil arkadaş. Söyler.
  • Ekmeğin hasını, yemeğin etlisini, sütün yağlısını yer, içerler. Biz? Pilavın yağsızı, ekmeğin kurtlusu, ayranın imansızını!
  • "Adam kuş olmalı diyorum, bildiğin kuş. Kanatlı. Uçmalı bir güzel. İstediği yere..." Orhan Kemal

Bereketli Topraklar Üzerinde İncelemesi - Şahsi Yorumlar

spoiler varsa da canım sağolsun: Biz üç kişiydik. İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali, Köse Hasan. Üç ağız, üç yürek üç yeminli fişek. El tetikte, kulak kirişte ve sırtımız toprağa emanet Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık. Deniz çok uzaktaydı ve dokunuyordu yalnızlık... Kitabı okurken aklıma bu dizeler geldi. Köyden kente iş bulma umuduyla gidip değirmende öğütülen buğday misali yok olan hayatlar... Bu kitap sadece Çukurova'yı, Anadolu'yu anlatmıyor ki. Tüm kapitalist dünya bu sulardan geçmedi mi? Şimdi herkes vay solcular şöyle böyle diyor olabilir. Bu romandaki gibi; -Günde 16-20 saat çalışmıyor isek, -Kadınlar ahırda, tezekler içinde doğurmuyorsa, -İş kazası olunca patron topuklayamıyorsa -İnsan onuruna yaraşır çalışma şartları varsa onların mücadelesinin sonucu değil mi? Kadınlar peki? Ne çok acı çekiyorlar. Sermaye insafına bırakılırsa ırgat başının kızları gibi satılmıyorlar mı? Özgürlük ne de güzel değil mi? Elbette parası olana. Ah iğrenç sermaye dünyası. E sermaye sınıfı kötü de işçiler çok mu iyi? Nasıl bıraktınız be kendi aranızdaki rekabete dalıp o Köse Hasan'ı bir başına, yatakta. Nasıl da birbirinize arka çıkmadınız en ufak bir olayda? Tam da bu bencil ve korkak yanımıza seslenmiyor mu kapitalistler? Nasıl da bir gaz ocağı, bir mevkiye, azıcık para hırsına sattınız birbirinizi? Köyden kente göç furyasının olduğu, kentin yozlaşmışlığı, paranın her şeyi esir aldığı, işçi maliyetlerini kısarak artı ürünü ele geçiren ağalar, ırgat başları, mülksüzler, yarı feodal Türkiye toplumunu anlatmış Orhan Kemal. Hemşehriciliğin yerini rekabete bıraktığı bu dönem çok çarpıcı. Toplumcu gerçekçi sevenler abansın kitaba. İyi okumalar. (Yorgun demokrat)

Merhamet, Acıma ve Adaletin Olmadığı Topraklarda, Hayatta Kalma Mücadelesi...: Herkese Merhabalar, Bir süredir aklımda Orhan Kemal eserlerini okumak vardı. Yaklaşık 1 ay önce sokakta iç görmemem gereken birini görünce apar topar D&R mağazasına girdim ve boş çıkamadım. O sırada gözüme Orhan Kemal kitapları göründü rafa gittim ve Eskici ve Oğulları ve Bereketli Topraklar Üzerinde kitaplarını alarak ayrıldım. Ve tabi bu kitabı geçen gün başlayarak yaklaşık 1.5 günde dün bitirdim. Yazar, kitapta o dönemi, o dönemde ki işçi ve köylü sınıfının dertlerini ve muhabbetlerini, betimlemelerini çok ama çok güzel şekilde aktarmış ki bu kadar akıcı olmasa 1.5 günde nasıl bitecekti. Kitabın Konusundan Kısaca Bahsetmek gerekirse; İç Anadolu Bölgesinin Ç. köyünden ekmek parası kazanmak için ayrılan, İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali ve Köse Hasan adlı 3 arkadaşın Çukurova'ya sözde tanıdıkları hemşerileri'nin yanına çalışmak için gitmesi ve burada başlarına gelenleri anlatıyor. Yoksulluğun ve çaresizliğin iliklerine kadar hissedildiği, insan gücü ve emeğin ise sonuna kadar insafsızca sömürüldüğü, zenginin daha zengin ama fakirin daha fakir olduğu bir düzen içinde kaybolan hayatları okuyoruz. Ama en çok ise cehaletin ve adam kayırmanın ve bir lokma ekmek için meleşenlerin bu uğurda yoldan çıkmalarını okuduğumuz bir dram... Bu 3 sıkı arkadaşın başına neler geleceğini okurken daha yaşadıkları ilk fırtınada Köse Hasan'a arkalarını dönmeleri kısmında Hasan'ın o çaresizliği ve kabullenişi kısmında gözlerim doldu sadece ve bence hikayenin asıl kırılma noktası da bu olay oldu. Yaşanan bu durum ve devamında ki sonucu sayesinde Yusuf ve Ali'nin ne kadar paragöz ve o kadarda iyi insanlar olmadıklarını anlamış olduk... Kitapta başlarda çokbilmişliği ile Yusuf üzerinden gideceğini düşündüm ama devam ettikçe Pehlivan Ali birden ana karakter oldu. Onun yaşadıkları, onun uçkur sevdası yüzünden başına gelenleri okuduk... Arkadaş tamam cahilsin anladık ta bu kadar yoldan çıkmaya ve her senden hoşlandığını düşündüğün (ki hiçbiri gerçek değildi.) kişinin peşine takılıp hayatını o hale getirmek neden... Fatma kadar başına taşlar düşsün emi diyerek okuduğum çok yer oldu. :) Özellikle şunu belirtmem gerekiyor; Kitapta yer alan herhangi bir karaktere bile yakın bulamadım kendimi. Ne aldıkları kararlar, ne karakterleri , ne mizaçları... Her ne kadar şu an bile kadınlar hakkında erkekler arasında yapılan o bayağı muhabbetlerin bu kitapta yer alan şekilde olduğunu bilsem de ben bu bayağı konuşmaların ve kadının cinsel bir obje gibi gören zihniyetin anlatılırken kadının konumlandırıldığı yeri sevemedim... Roman, sanırım 1950 yıllarının ırgatlarının yaşamış olduğu zorluklarını anlatıyor. Her ne kadar şu an biçim değişmiş olsa da hala aynı veya benzer insan dramları ne yazık ki yaşanmaya devam ediyor... Puanım : 8 :) (Berke Ünal)

Bereketli Topraklar Üzerinde: Üç arkadaşın kardeşten öteyiz diyerek çıktığı Çukurova yolculuğu… Ekmek kavgası, sınıflar, çatışma, cehalet, kopuş, acı, acı, acı… İflahsızın Yusuf, Pehlivan Ali ve Köse Hasan adındaki üç arkadaşın ilk defa şehire gelişinin öyküsünü anlatmış Orhan Kemal. Hikayenin samimiyeti kalbimin ta içine işledi okurken. Birbirlerinden kopup bambaşka yerlere savrulan ve tükenen üç hayatın hikayesini okudum gözyaşları ile… Yusuf’un kazandım zannettiği hayatını ve Ali ile Hasan’ın yürek parçalayarak tükenen hayatlarını alıp bastım bağrıma. Anladım onları, hak verdim bazen; bazen hayıflandım… Cahil taraflarına üzüldüm, saflıklarına gülümsedim, ihtiraslarının basitliğine hayret ettim, tutkularını ve hiç sorgulamayışlarını yadırgadım… Sorgulamaya kalktıkları zaman zalimin zulmüne lanet okudum… Üçünü de birebir gördüm, yaşadım. Ali’nin Fatma’sını, Hasan’ın kızı Emine’yi, Hidayet’in oğlunu, ağaları, ırgatbaşını, ustayı… Hayatlarına dokunan daha başka kim varsa hepsini onlarla beraber buldum. Bütün bunlar yanında toplumun kanayan, sızlayan, hiç dinmeyen yaralarını, cehaleti, hırsı, yokluğu irkilerek, üzülerek, yeniden ve hep sorguladım. Okunmalı, mutlaka okunmalı. (Leyla Temizkan)

Kitabın Yazarı Orhan Kemal Kimdir?

15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. 2 Haziran 1970'te yaşamını yitirdi. Toplumsal gerçekçi romanın usta kalemi, öykü ve roman yazarı. Asıl ismi Mehmet Raşit Öğütçü. İlk Büyük Millet Meclisi’nde Kastamonu Mebusu olan ve seçildiği Adalet Bakanlığı’ndan 3 gün sonra istifa ettirilip neredeyse tüm İstiklal Mahkemeleri’nde yargılanan Abdülkadir Kemali Bey’in oğlu. Babasının, 1930’da Ahrar Fırkasını kurmak ve gazete çıkarmak yüzünden öldürülme korkusuyla Suriye’ye geçmesi üzerine, ortaokul son sınıfta öğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı. Bir süre Suriye ve Lübnan’da yaşadı. 1932’de Adana’ya döndü. İşçilik, dokumacılık, ambar memurluğu, katiplik yaptı. 1939'da ilk şiirlerini de yazdığı askerliği esnasında, komünizm propagandası yapmak suçlamasıyla 5 yıl hapse mahkum oldu. Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı. Bursa Cezaevi'nde Nâzım Hikmetle tanışması yaşamının ve yazarlığının dönüm noktası oldu. 1943'te salıverildikten sonra Adana'ya döndü. Amelelik, sebze nakliyeciliği, Adana Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. 1950’de İstanbul’a yerleşti, hayatını yazılarıyla kazandı. 1966'da bir lokantadaki konuşmasında komünizm propagandası yaptığı suçlamasıyla yargılandı, beraat etti. Yaşamının son döneminde Bulgaristan ve Romanya Yazarlar Birliği’nin davetlisi olarak, daha çok da tedavi amacıyla Sofya'ya gitti. 2 Haziran 1970’te Sofya'da tedavi edildiği hastanede beyin kanamasından öldü. İstanbul’da Zincirlikuyu Mezarlığında toprağa verildi.

Hece ölçüsüyle Kayseri Cezaevi'nden yazıp gönderdiği ilk şiiri "Duvarlar" 1939'da Yedigün dergisinde "Reşad Kemal" imzasıyla yayınlandı. "Raşid Kemali" takma adıyla yazdığı şiirler Yedigün ve Yeni Mecmua'da çıktı. İlk romanı "Babaevi"nin bir bölümünü oluşturan "Balık" öyküsü, Yeni Edebiyat dergisinde 1940'ta yayınlandı. Bundan sonra çalışmalarını öyküde yoğunlaştırdı. "Orhan Kemal" adını ilk kez 1942'de "Yürüyüş" dergisinde yayınlanan şiir ve öykülerinde kullandı. Öyküleri, Varlık, Seçilmiş Hikayeler, Yeditepe başta olmak üzere dönemin tüm dergilerinde yer aldı. Gazetelere tefrika romanlar ve film senaryoları yazdı. Geçimini sağlamak, para kazanmak amacıyla durmadan yazdı. "72. Koğuş, Murtaza, Eskici ve Oğulları, Kardeş Payı" adlı eserleri tiyatroya uyarlandı. Doğrudan oyun olarak 1964'te yazdığı tek eseri "İspinozlar", "Yalova Kaymakamı" adıyla sahnelendi. Öykü ve romanlarında günlük yaşamın değişik yönlerini işledi. Kahramanlarını çoğunlukla sömürülen, yoksul insanlardan seçti. Bu insanların yaşamlarını, sorunlarını, iç dünyalarını yansıtırken kinsiz, sevecen, umutlu bir yaklaşım benimsedi. "Babaevi"nde çocukluk yıllarını, "Avare Yıllar"da gençliğini anlattı. Eserlerinin hemen hepsinde toplumsal yapıdaki çelişkileri ustaca vurguladı. Güçlü gözlem gücüyle, özgün ve yalın anlatımıyla hâlâ çok okunan ve sevilen eserler yarattı. Eserlerinde hızlı bir olay akışı ve devingenliğin yanısıra "diyaloglara" ağırlık verdiği dikkat çeker. Sanatının olgun döneminde daha çok Adana yöresindeki toprak ve fabrika işçilerini konu aldı. Çukurova'nın toplumsal ekonomik yapısındaki değişimin yöre halkı üzerindeki etkilerini inceledi. Ailesi 1971'den itibaren adına "Orhan Kemal Roman Armağanı" vermeye başladı.

Orhan Kemal Kitapları - Eserleri

  • Eskici ve Oğulları
  • Bereketli Topraklar Üzerinde
  • 72. Koğuş
  • Cemile
  • Murtaza
  • Ekmek Kavgası

  • Baba Evi
  • Hanımın Çiftliği
  • Avare Yıllar
  • Önce Ekmek
  • El Kızı
  • Tersine Dünya
  • Gurbet Kuşları

  • Baba Evi - Avare Yıllar
  • Evlerden Biri
  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Nazım Hikmet'le 3,5 Yıl
  • Çamaşırcının Kızı - Küçücük
  • Kötü Yol
  • Devlet Kuşu

  • Kardeş Payı
  • Arkadaş Islıkları
  • Kaçak (Hanımın Çiftliği 3)
  • Bir Filiz Vardı
  • Kanlı Topraklar
  • Dünya Evi
  • Müfettişler Müfettişi

  • Üçkâğıtçı (Müfettişler Müfettişi 2)
  • Suçlu
  • Sokaklardan Bir Kız
  • Grev
  • Sarhoşlar
  • Yalancı Dünya
  • Küçücük

  • Sokakların Çocuğu
  • İnci'nin Maceraları
  • Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı
  • Yüz Karası
  • Serseri Milyoner - İki Damla Gözyaşı
  • İstanbul'dan Çizgiler
  • Yağmur Yüklü Bulutlar - Dünyada Harp Vardı

  • Elli Kuruş Çikolata
  • Kırmızı Küpeler / Babil Kulesi
  • Serseri Milyoner
  • Yazmak Doludizgin
  • Kenarın Dilberi
  • Elli Kuruş
  • Önemli Not!

  • Hanımın Çiftliği
  • Yağmur Yüklü Bulutlar
  • Senaryo Tekniği ve Senaryolar
  • Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı
  • Eskici Dükkanı
  • Bütün Oyunlar 1
  • Arslan Tomson

  • Bütün Oyunlar 2
  • Farecik - Uyku
  • Küçükler ve Büyükler
  • Arka Sokak
  • Aslan Tomson - Köpek Yavrusu
  • Kaybolan Romanlar
  • Hanımın Çiftliği

  • Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1)
  • Boyacı
  • Önemli Not! - Orhan Kemal Soruyor
  • İstanbul İstanbul

Orhan Kemal Alıntıları - Sözleri

  • Sabaha karşı arabayı garaja çekip eve geldi, soyundu, vurdu kafayı.  Vurdu ama uyku tutmak ne mümkün? Aşk bu muydu? Aşk buysa çok üzücü, insanı harap edici bir şeydi. Ama içerdeki bir yerlerin tatlı tatlı acıyışı, hayır sızlayışı da çok hoştu. (Kötü Yol)
  • Genç kadın gene çekmedi. (Müfettişler Müfettişi - Üçkâğıtçı)
  • Hiç bitmeyecek mi senin bu okuman? Muhsin usta gözlüğünü çıkardı, Camlarına hohladı, sildi, gözüne takarken: — Bitmeyecek, dedi. — Hiç mi? — Hiç. — Niyetin katip olmak mı yani? — Hayır. — Ya? — İnsan olmak! (Vukuat Var (Hanımın Çiftliği 1))
  • Bütün namuslu insanlar, hırslı insanlar, kursağında haram yutmıyan insanlar böyle efendi... (Eskici Dükkanı)
  • Gökteki ay kirli bulutların gerisinde yüzüyordu sanki. Şehir uykudaydı. Çok uzaklardan berrak gecenin derinliklerinden çalgı sesleri yüzerek geliyordu. Duymuyordu. (Oyuncu Kadın - Gavurun Kızı)
  • Seni neden sevmiyor, istemiyorlar? (Senaryo Tekniği ve Senaryolar)

  • “Bir insan sevildiği yeri bilmeli.” (Bereketli Topraklar Üzerinde)
  • Uzun uzun dikilmişti oracıkta. Evlerinin oluklu çinko duvarlarına dayalı sırtı, göğün derinliklerine kaçıp giden ayın ışıltısı, babasızlığın acısıyla yanan ufak yüreği. (Kaçak (Hanımın Çiftliği 3))
  • Dostunu öldüren erkeğe rastlamak olağandı da, kadın bir parça aykırı geliyordu. (Sokaklardan Bir Kız)
  • "Ne anlayacak? Gezdiği Antep, yediği pekmez!" (72. Koğuş)
  • Yeni bir sigara yaktı. (Kaybolan Romanlar)
  • Yanımda sen olduktan sonra ben de yatabilirim mezarlıkta. (Sokakların Çocuğu)
  • ' Hapishane nasıl yer? ' ' Bırak. İnsanları insanlıktan çıkarmak, vahşi, canavar hale getirmek istersen at oraya. İşsiz, güçsüz, yarı aç bir alay insan. Dört duvar arasında can sıkıntısından birbirlerini yiyorlar. Güçlüysen ne ala, değilsen yandın. (Sokaklardan Bir Kız)

  • Bu dünyadan, bu dünyanın patlamaya hazır mayınlar gibi yaşayan, başıboş insanlarından korkuyorum... (...) İçimin derinliklerinde bir yerleri kemiren dert bu derttir... (Serseri Milyoner)
  • Çıldıracaktım, iş neredeydi? Kime gitsem de iş istesem, aldığım karşılık değişmiyordu: "Yok!" (Arkadaş Islıkları)
  • "Allah bizi fakir yaratmış ! Benim ne kırmızı, ne de mavi mantom var!. Senin annen zengin, alır. Senin annen benim annemden güzel, sen de güzelsin. Benim annem de çirkin Bende çirkinim, daha bir diyeceğin var mı ?" (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Hem konuşmaya ne gerek vardı? İnsan her seyi anlatamaz, zaten kelimeler de her şeyi anlat maya yetmez. (Cemile)
  • Doğanlar hiç ölmese...İnsanlar birbirlerini mi yerlerdi? Sanki yemiyorlar mı? (Çamaşırcının Kızı - Küçücük)
  • Haysiyet, şeref, namus... Evet ama yenir miydi bunlar, içilir mi? (Küçücük)
  • Ne diye geleceklerdi? Kirli yüzleri alelade beyaz kağıtlarla gizlenmeye çalışılmış kerpiç duvarlarını, çatlak aynasını, şeker sandıklarının birleştirilmesinden meydana gelmiş karyolasını görmeye mi geleceklerdi? Yoksa, sakat bacağı tahta parçasıyla kabaca yamanmak istenmiş külüstür masasını mı? Allah göstermesindi! Onlar gelmek istese bile önler, yüz karası zannettiği fakirliğini onlara, o zengin kızlarına asla göstermek istemezdi. (Kenarın Dilberi)

Yorum Yaz