diorex
Dedas

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer - Ömer Hayyam Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer kimin eseri? Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer kitabının yazarı kimdir? Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer konusu ve anafikri nedir? Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer kitabı ne anlatıyor? Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer kitabının yazarı Ömer Hayyam kimdir? İşte Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.03.2022 14:00
Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer - Ömer Hayyam Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ömer Hayyam

Çevirmen: Kenan Sarıalioğlu

Yayın Evi: Sözcükler Yayınevi

İSBN: 9786054209095

Sayfa Sayısı: 112

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Her aşkın

başlangıcı: Tatlılık, dostluk ve güzellik!

Ardından, sevmeler okşamalar! Ve sonra,

yırtık bir zarf gibi yürekler...

Her biri

bir yanda!

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer Alıntıları - Sözleri

  • Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses yankılandı göklerde: “ Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennemde !”
  • Yakıp kül etmeyen aşk, aşk değildir! Köz ısısı verir mi bir ucu yanmış dal! Gündüz gece, tüm yaşamı boyunca, acıdan ve sevgiden kahrolmadıkça o kişiye gönül eri denir mi?
  • Yarın için bu ne telaş, ey dost! Emin misin ağzındaki cümlelerin yarım kalmayacağından?
  • Kurtar kendini geçmiş ve gelecekten! Yaşadığın an'ı düşün. İşte sana Huzurun sırrı!
  • Zavallı insan! Seni kuşatan gizleri ne zaman bileceksin! Dinlerin sana vadettiği cennet, yaratıldığın bu toprağın üstündedir belki de! Ötesi yok!
  • İnsanların tüm bildikleri sözcüklerden ibaret…
  • Hakikat meyvasını devşirmeden yola çıkma ey yolcu! Bilgi ağacından çalacağın bu gerçek, sana geçmiş gelecek günlerin yaradılışın aldatıcı ilk gününden hiçbir farkı olmadığını öğretecek!
  • Varlıklar ve nesneler, yalnız görünüşleriyle karşında! Bir şey bilmediğini biliyorsun ve sevmekten başka bir şey gelmez elinden… Tanrı’nın sana armağanıdır aşk, zehirli çiçekler gibi!
  • Bir çöl rüzgârı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için!
  • Ne aşağılıktır, Sevmesini bilmeyen, sevgiden esrimeyen yürek! Sevmiyorsan eğer, Ay'ın ya da Güneş'in tatlı parlak ışıklarına Nasıl değer biçersin!
  • Vaktiyle bu testi, bir güzele vurgun dertli biriydi. Ve şimdi, testinin boynunda kulp, sevgilinin boynuna dolanan kolları değil mi?
  • Bir çöl rüzgarı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için!
  • Arama mutluluğu! Hayat bir iç çekiş kadar kısa!
  • Yarın ne gelecek başına? Endişeli misin? Kaygılanma. Acıların korkularını haklı çıkarır yoksa! Hiçbir şeye bağlanma! Sorun etme kişileri, kitapları. Akıl sır ermez alınyazımıza!
  • Biliyorsun, Hiçbir gücün yok alınyazın üstünde. O halde yarının belirsizliğinden kaygılanman niye? Bilge isen yaşamı erteleme. Gelecek mi? Varsa bilen söylesin!

Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Tutar mısın şu yalnızlığımın kenarından, birlikte hafifçe kaldıralım.: Rahat rahat oturduğumuz evlerimizde bilgisayardan , ya da aklımızı alan akıllı telefonlarımızdan yazmak ne kolay değil mi? Herkesin içinde nefret duygusu. Susuyorum olmuyor, konuşuyorum olmuyor, yeniden,yine yine izah ediyorum olmuyor. Ah bu kelimeler neden bana yetmiyor? Azıcık sevgi dolduralım yüreklerimize. Artık şu sığamadığımız bizi kucaklayan koca dünyaya sığalım istiyorum. Umutlarımı öldürüyorlar. İnsanlar birbirinden sadece tanışırken "memnun". Dost olduğunu, arkadaş olduğunu sanırsın ve hani hissettirirsin ya onsuz olmayacağını elin ayağın gibi ona muhtaç..İşte ondan sonra kendini nimetten sayar onlar; herkes gibi öleceğini unutarak. Sonra da insanın ömrünü yer bunlar adını da deli koyar.. Tanırsın artık insanları, tamam dersin, 40 yılda bir gelir iyisi, ama sen artık delisindir. Hiç olmazsa yaşarken , içimizdeki huzurun ölmesine izin vermeyen dostluklara merhaba diyelim.. Hani geriye baktığımız ''ahh''landığımız ve 'keşke'lendiğimiz zamanlar vardır.. Dürüst olalım bu liste de bayağı kabarıktır Ama öyle bir 'iyi ki'lerimiz de vardır ; işte o tüm olumsuzlukları tolere eder! İyi ki anneyim.. İyi ki hayatımda benden,benliğimden canlılar var.. İyi ki dostluklarımız var.. Bazı insanlara rastlama şansı verir hayat çoğalırsınız İyi ki var, varız deriz. İnsan olmak , ne büyük bir onur. Yaradılışımızın farkına varıp , özümüzü hissetmek için ; ne dinlere , ne eğitime , ne paraya , ne de empatiye ihtiyacımız yok. İçimize dönüp niye var olduğumuzu hatırlamak yeterli değil mi ki? Kızdığımız şeyler belki de kendimizde olmayanlardır. Varlığımızdan gurur duyduğumuz sabahlara günaydın diyebilelim.. Yazarak hiçbir şeyi değiştiremiyor olsak da , en azından içten bir şekilde okunduğunda kim bilir belki birilerinin temiz kalbine değer , dua olur , gerçek olur. Derin acılarımızın sona erdiği , huzuru hem kendi içimizde, hem de etrafımızdakilere hissettirip hissedeceğimiz barış dolu bir dünya olur. Sevmeyi bilene muhabbet biter mi?Yürek meselesi, bitmez. Ne derlerse desinler, kök sağlam olursa.Ben güzel şeyler düşledikçe güzel olan herşey yavaş sindire sindire yoluma çıkıp bana katılıyor. Sadece yol alıyorum.. Bazen, bazı insanlar yanımızda olmasalar da ne kadar önemli olduklarını bilmiyorlar, varlıklarının bize ne kadar iyi geldiğini, bir merhabalarının bize her şeyi unutturup içimizi ısıttığını... Hayatımızda olmasalar ne kadar eksik olurduk , farkında değiller...Olsun, Sevdiğimiz insanlara kızdığımızda onlardan sevgimizi geri çekme lüksümüz olmuyor olmamalı da...Sevgimizin yüceliği hoşgörüden ve anlamaktan geçiyor.Beklentilerimi karşılayan bir hayatım yok evet...Dinlemeye karar verdim kendimi; hayatımdaki fazlalıklardan. Beni yoran düşüncelerden isteklerden anılardan insanlardan. Beni yoran bağlardan dayatmalardan kurtulmak istiyorum . Kendime ve çocuklarıma bir yaşam borçluyum. Huzurlu ve mutlu bir hayat... Ömer Hayyam ne güzel ifade etmiş; '' "Hayat kısa insanoğlu. Kesildikçe biten otlar gibi yeşermeyeceksin bir daha." Özet bu ; her nefesin kıymetini bilip , güzel anlamlar katacağımız bir ömür olsun hepimize. Nefes alabiliyor olmanın şükrüyle. https://www.youtube.com/watch?v=NaCNmPfQcoU ezgisi eşliğinde; Keyifli okumalar. (Ferah)

HAYYAM Nişapur'da, Hicrî 450 sularında doğuyor ve yine Nişapur'da 520 sularında ölüyor. Hayyam'ın doğum ve ölüm yıllarına ait rivayetler muhteliftir. Onu, Beşinci Hicrî Asrin son nısfı ile Altıncı Asrin ilk nısfı arasında yaşamış ve devrini tamamlamış kabûl edebiliriz. Firdevsî'ye ve Gazneliler devrine kadar gördüğümüz İran edebiyatının, Hayyam, Selçuk devrine ait en meşhur simasıdır. Hele dünyaca tanınmış Şark ve İran şairleri arasında, en baştadır. Hayyam, ilk gençliğinden sonra Horasan kıtasındaki meşhur beldeleri geziyor; Belh, Buhara, Merv gibi ilim merkezlerini dolaşıyor, Bağdat'a kadar uzanıyor, hattâ bir rivayete göre Hac borcunu da yerine getiriyor. Hayyam'ın ilk büyük temayül ve faaliyeti, zamanındaki anlayış kadrosuna göre müsbet bilgilerdir. Bu sahada o kadar ileri gitmiştir ki, zamanının en büyük âlimleri arasında sayılmaya başlamıştır. Selçukî Melikşah, meşhur Bağdat Medresesi kurucusu Nizamülmülk, İslâmın en büyük mütefekkirlerinden İmamı Gazalî ile muhabereleri vardır. Bilhassa (heyet), (tıb) ve felsefe ile alâkası derindi. Melikşah (Selçuki)nin takvimi islah için memur ettiği heyetşinaslar arasında Hayyam da varmış... Fakat Hayyam'ın asıl şöhreti şiirinden ve rübaîlerindendir. İlmin ağır bahislerinden yorulduğu zaman arasıra söylediği rübaîler pek gözalıcı olmuştur. Evvelâ lisan bakımından çok muntazam ve pürüzsüz... Kelimeler, gayet itina ile seçilmiş ve mânayı tamamen kavramıştır. Kâinat muamması karşısında muallâkta kalan bir ruhun en şüpheli istiraplarını aksettirdiği için aynı nasipsiz istirabı çeken büyük bir insan kütlesine hitab etmiş, mahallî kalmamıştır. Rübaîlerinin sayısı hakkında ihtilâf vardır. Kendine isnad edilen birçok rübaî, İbni Sîna, Hâce Abdullah Ensarî ve Ebu Said gibi diğer rübaî şairlerine aittir. Muhtelif yazma ve matbu eserlerde, kendisine (76'dan 1200) kadar rübai isnad edilmiştir. Fakat yapılan tetkikler neticesinde ilk zikredilen rakamın hakikate daha yakın olduğu zannedilmektedir. Hayyam, muasiri olan Aruzî Semerkandî'nin rivayetine göre [H. 530 - M. 1135] sene sinden bir kaç sene evvel vefat etmiştir, Nişabur'da İmamzade Mahruk'un türbesi yanında medfundur. Son zamanlarda mezarı türbenin biraz ilerisine nakledilerek üzerine bir âbide inşa edilmiştir. Hayyam'ın şiirlerinde dikkate en çok çarpan mâna unsurları ve kelimeler şunlardır: Mey, meyhane, îş, nûş, şarap, sâki, saz, zevk; ve mezar, ölüm, fânilik, yokluk, hiçlik... Bu mânaların ilk kısmı, ikinci kısmına ait dehşetin aksülâmel sahasıdır. Zaman akıyor!... Her şey gelip geçiyor!... Buraya niçin ve ne zaman geldiğimizi bilemiyoruz!.. Öyleyse şu yaşadığımız zamandan daha gerçeği ve daha iyisi yoktur!.. Onu fırsat bilelim ve kaybetmeyelim!.. Sarılalım meye, meyhaneye, îşe, nûşa, şaraba, sâkiye, saza ve zevke; ve gerisini düşünmeyelim!.. Hayyam bundan ibarettir. Görülüyor ki, Hayyam da Maarri gibi, bedbinlik ve hiçlik yolunun, oradan ilerisine geçit bulamamış menfi ve müntehir dehalarından birisidir. Şu farkla ki, Maarri'nin hikmeti daha fikrî ve derin, Hayyam'ınki ise daha telkinî ve hissîdir. Buna rağmen his örgüsü olarak Hayyam'ın ulaştığı ifade iklimleri Maarri'ye nazaran çok daha san'atkârane bir hususiyet belirtir. Hayyam'da, büyük bir fikir çilesi yaşamaksızın peşin ve acı bir dudak büküşü halinde eşya ve hâdiselere karşı alınmış bir his tavrı vardır. İşte Hayyam'ın bütün kıymeti, olsa olsa, bu his tavrınin üslûbundadır. Yoksa ruhta ve muhtevada Hayyam, muhteşem yarım adamlar serisinin büyük unsurlarından biri olmak talihini delip geçememiştir. Bu, şüphe ve ümitsizliğin daima ayni şüphe ve ümitsizlik mihveri etrafında hep ayni şeyi tekrarlamanın ve derin bir sanatkâr mizacına rağmen bir türlü büyük tefekkür ve nasibe geçememenin, böylece büyük nasip ve tefekkür üstadlarının mazhariyetine uzak, büyük şüpheden büyük imana atlayamamış ve yarım kalmış olmak mahkûmiyetinin hâlis bir örneğidir. Onun içindir ki Hayyam, Doğu âlemine hakikî seciyesini veren İslâm nurunun kalplerde gölgelendirilmeğe başladığı ferdî ve içtimaî yıkılış devrini temsil etmiştir. Bu bakımdan Hayyam, ne kadar hususî ve ferdî bir örnek telâkki edilirse edilsin, büyük nur ve iman devrinden uzaklaşmış olmanın da içtimaî bir ifadesini ve haberciliğini getirmiştir. Hayyam'ın tesiri, Şarktan ziyade Garp âleminde olmuştur. Hayyam'ın Şarktaki tesiri ise, kısım kısım kendini red ve kısım kısım kabûl eden, fakat bütünlük bakımindan her biri bir telden çalmaya başladığı için şairi kendi başına ferdî ve hususî bir örnek halinde bırakan bir dünyada çok mevziî bir daire içindedir. Ömer Hayyam'la alâkalı Şark müelliflerinin başında Nizamüddin Aruzî Semerkandî vardır. Bu müellif, (Çihar makale) isimli eserinde, Hayyam'dan uzun uzun bahseder; ve onu hem mükemmel bir riyaziyeci, heyetşinas, hem de şair gösterir ve Hayyam'a ait bir çok vaka ve mârifetlerle sahifeler doldurur. Buna mukabil, şeyh Necmeddin Razî (Mirsadül-ibad) isimli eserinde, Hayyam'ı, sadece fikir ve başıboş tefekkür mânasına felsefeci, tabiatçi ve zevkçi telâkki eder. Böylece Hayyam hakkındaki Şark görüşü, daha ziyade onun mizacını reddedenlerin hâkimiyeti altında ve mahdud ve mevziî bir çerçeve içindedir. Hayyam'ın en büyük tesiri Garpta olmuş; ve son devirlerin Garp budalası Şarklılarına da Hayyam, işte Garptan dönüp gelen bu tesirin yüzü suyu hürmetine görünmüştür. 19'uncu Asırda İngiltere'nin (Oksford) şehrinde bir kütüphanede (525) numara ile rakamlandırılmış bir kitap bulundu. Bu kitap Milâdî 15'inci Asırda yazılmıştı ve Hayyam'a ait 158 tane Rubaiyi ihtiva ediyordu. Eser, epey eski olması dolayısiyle Hayyam'a ait en itimada şayan vesika telâkki edildi. Ve gerçekten o güne kadar Hayyam'a ait eserler arasında en eski nüsha olmak bakımindan, derhal etrafında büyük bir alâka topladı. O sırada (Fitz Jerald) isimli bir İngiliz şairi bu eser üzerinde derin incelemelere girişti, esere hayran oldu, onu manzum olarak İngilizceye çevirdi. Bu tercüme dünyada tercümelerin en nefislerinden biri telâkki edildi ve Hayyam bir hamlede bütün (Anglo - Sakson) âleminde meşhur oluverdi. İngiliz şairinin "İkinci bir Rubaiyat" denecek kadar muvaffak tercümesi, Almanya, Fransa, Avusturya ve Rusya'ya da sirayet ederek birdenbire Hayyam, Garbin, Şark ve İran edebiyatı adına hayran olduğu en ileri şahıs halinde pırıldamaya başladı. Hayyam hemen her Batı diline tercüme edildi: İngiltere'de kendi ismine kulüpler kurulacak derecede hayranlar elde etti. Rindliği, eşya ve hâdiseler üzerindeki meyus fânilik duygusu, bedbinliği, cesareti, ölüm korkusu ve tek saniyelik zevk tesellisiyle, Hayyam Avrupalılara, yanlış olarak, Şark hassasiyeti üzerinde ters tarafından müthiş bir örnek teşkil etti. Ayrıca (Nikola), (Valântin Zukovski), (Profesör Bravn) gibi müsteşrikler, Hayyam üzerindeki hayran incelemelerini derinleştirdiler; ve Şarkın bu makûs çehresini, esrar, hayal ve derinlik fukarası Avrupa (burjuva)larina, bir nevi sanat ve edebiyat baş örneği halinde göstermeğe muvaffak oldular. Ömer Hayyam hakkındaki umumî bilgileri ve kıymet hükümlerini sıraladıktan sonra, artık Hayyam bahsini bir "son hüküm" altında kapatabiliriz. Devrinde her şeye aklı erer ve son derece hırçın, asabî, huysuz bir hakîm geçinen Hayyam, birgün, meşhur İmam Gazalî'ye rasigelir. Gazalî ona hikmetten bir sual sorar. Hayyam ise birdenbire şaşırdığı bu mesele karşısinda cevap verememiş olmaktan utanır gibi bir korkuyla, hiç alâkası olmayan meseleler üzerinde bir araba lâf söyler... Gazalî bunları sabırla dinler ve tam o esnada öğle ezanı okunmaya başlayınca, Gazalî, vaziyet hakkında cevabını bir Âyetle vererek çekilip gider. Âyetin meali: "Hak geldi ve bâtıl muzmahil oldu." İşte Ömer Hayyam'ın üstüne aksettirilebilecek en güzel ölçü budur! Ömer Hayyam, evvelce de belirttiğimiz gibi, son derece basit ve malûm birkaç unsur etrafında döne döne hep şu şeyleri gevelemiş, belki hususî bir hayal ve hassasiyet zarafeti gösterebilmiş ve herkesi bu zarafetle büyülemiş; fakat hakikatte büyük sanatkâr ve mütefekkiri cücesinden ayıran ölüm dönemeçlerinden dönememiş, ebedî Hakka yönelememiş ve böylece bazı bâtıllarą meharetli perendeler attırmaktan ileriye varamamış, muhteşem bir Hiç şairidir. Hayyam'ın Şarktaki tesiri pek mühim olamamış, bilhassa Garptaki tesiri (Fitz Jerald)in gayretiyle pek derinlere ulaşmış, oradan da her moda şey gibi bize gelerek, bilhassa Meşrutiyet sonrası Türkiye'sinde bir hayli (Hayyam)cı peydahlanmıştır. Bunlar arasında Abdullah Cevdet, Hüseyin Dâniş, Hüseyin Rıfat gibi kimseler vardır. Müthiş ve gizli bir (monotoni), müthiş ve apaçık tezatlar; ve büyük esrar perdesi ve dinî hakikatler levhası önünde müthiş ve aptal, fakat inadına açıkgöz tavırlı bir hafiflik ve lâubalilik içinde boğulan Hayyam'ı Doğunun ter: kıymetleri içinde ibretle seyredebilirsiniz. yazar/necip-fazil-kisakurek / kitap/edebiyat-mahkemeleri--52082 / DOĞU EDEBİYATI/ DOĞUNUN BÜYÜKLERİ (zaimoğlu mehmet)

Bir çöl rüzgârı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için! Yaratıcı yeteneğini dökmek için rubai kalıbını seçen Ömer Hayyâm’ı keşfetmek nasip oldu . (Fırat Doğan)

Kitabın Yazarı Ömer Hayyam Kimdir?

Gıyaseddin Eb'ul Feth Ömer İbni İbrahim el-Hayyam veya Ömer Hayyam (Farsça: عمر خیام; d. 18 Mayıs 1048 - ö. 4 Aralık 1131), İranlı şâir, filozof, matematikçi ve astronom.

Hayyam, Nişabur doğumludur. Yaşadığı dönemin ünlü veziri Nizamül-Mülk ve Hasan Sabbah ile aynı medresede zamanın ünlü alimi Muvaffakeddin Abdüllatif ibn el Lübad'dan eğitim görmüş ve hayatı boyunca her ikisi ile de ilişkisini kesmemiştir. Bazı kaynaklar; Hasan Sabbah'ın Rey kentinden olduğu Nizamül-Mülk'ün de yaşça Ömer Hayyam ve Hasan Sabbah'tan büyük olduğunu ve böylece aynı medresede eğitim görmediklerini belirtmektedir. Yine de Ömer Hayyam, Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk'ün ilişki içinde olduklarını inkar etmemektedir. (Kaynak: Semerkant-Amin Maalouf Amin Maalouf'un bu kitabında Hasan Sabbah ve Nizamül-Mülk ile Ömer Hayyam'ın ilişkisini ve hikâyelerini kurgulamış olabileceği de düşünülmelidir. Hayyam'ın kendi dilinden yazılı böyle bir açıklaması yoktur.)

Ömer Hayyam, birçok bilim insanınca Bâtınî ve Mu'tezile anlayışlarına dâhil görülür. Evreni anlamak için, içinde yetiştiği İslam kültüründeki hâkim anlayıştan ayrılmış, kendi içinde yaptığı akıl yürütmeleri eşine az rastlanır bir edebi başarı ile dörtlükler halinde dışa aktarmıştır.

Hayyam aynı zamanda çok iyi bir matematikçiydi. Üçüncü dereceden bilinmeyen denklemlerle ilgili yazdığı cebir adlı eserinde bilinmeyen rakamın yerine Arapçada "şey" anlamına gelen kelimeyi kullanmıştır. Daha sonra bu eseri diğer dillere çevrilirken İspanyolcaya "Xay" olarak geçmiştir. Bu kelime ilk harfine indirgenerek bilinmeyen rakamın simgesi "x" olarak kullanılmaya başlamıştır. Binom açılımını ilk kullanan bilim insanıdır. Hayyam, genelde şiirlerindeki eğlence düşkünlüğünün belirgin olmasından dolayı rubaileri ile ünlenmiştir.

Geçmişte yaşamış birçok ünlünün aksine Ömer Hayyam'ın doğum tarihi günü gününe bilinmektedir. Bunun sebebi, Ömer Hayyam'ın birçok konuda olduğu gibi takvim konusunda da uzman olması ve kendi doğum tarihini araştırıp tam olarak bulmasıdır.

Rubailerinde; dünya, var oluş, Allah, devlet ve toplumsal örgütlenme biçimleri gibi hayata ve insana ilişkin konularda özgürce ve sınır tanımaz bir şekilde akıl yürüttüğü görülmektedir. Akıl yürütürken ne içinde yaşadığı toplumun ne de daha öncesi zamanlarda yaşamış toplumların kabul ettiği hiçbir kurala bağlı kalmamış, kendinden önce yaşayanların insan aklına koymuş olduğu sınırları kabullenmemiş, bir anlamda dünyayı, insanı, var oluşu kendi aklıyla baştan tanımlamış; bu nedenle de çağını aşarak "evrenselliğe" ulaşmıştır. Ancak unutmamak gerekir ki Hayyam'ın yaşadığı dönem, kendisi gibi çağları aşan ve tarihin gördüğü en büyük düşünürlerden birini yaratacak sosyo-kültürel altyapıya sahipti. Kendi tarihinin belki de en aydınlık dönemlerini yaşayan İslam dünyasında felsefenin hak ettiği ilgiyi gördüğü, Selçuklu saraylarında ise sentez bir Orta Doğu kültürü (Türk-Hint-Arap-Çin-Bizans) oluşmaya başladığı bir dönemde yaşayan düşünür, böylece nispeten yansız ve bilimsel bir öğrenim görmüş, felsefeyi günah saymayan bir toplum içinde özgürce felsefe ile ilgilenebilmiştir.

Hayyam, aynı zamanda dünya bilim tarihi için de önemli bir yerdedir. Günümüzde kullanılan Miladi ve Hicri Takvimlerden çok daha hassas olan Celali Takvimi'ni hazırlamıştır. Okullarda Pascal üçgeni Fransız matematikçi Blaise Pascal'ın soyadıyla olarak öğretilen matematik kavramı aslında Ömer Hayyam tarafından oluşturulmuştur. Matematik, astronomi konularında dünyanın önde gelen bilim insanlarındandır. Birçok bilimsel çalışması olduğu bilinmektedir. Öklidi yorumlamıştır ve Horasan'da da bir yıldız evi vardır. Kendisi Yunan biliminin savunucusuydu ve İbn-i Sina'nin düşüncelerinin takipçisiydi.

Pek çok rubai ünü sebebiyle Hayyam'ın rubailerine karıştırılmıştır, bilinen kadarıyla rubailerinin sayısı 158'dir. Fakat kendisine mâl edilenler binin üzerindedir.

Ayrıca Ömer Hayyam için tarihteki ilk bilinen savaş karşıtı eylemci yakıştırması da yapılmaktadır.

Rubailerinin Türkçeye çevirisi birçok farklı çevirmen tarafından yapılmışsa da rubaileri Türk halkına sevdiren çeviri Sabahattin Eyüboğlu tarafından yapılmıştır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Ömer_Hayyam

Ömer Hayyam Kitapları - Eserleri

  • Dörtlükler
  • Çek Şarabı, Sev Güzeli
  • Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer
  • Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer
  • Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz
  • Rubailer

Ömer Hayyam Alıntıları - Sözleri

  • Bir çöl rüzgarı ömrümüz! Akıp giden bir ırmak. Giden günün, gelecek yarından bir farkı yok benim için! (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)
  • Yarın ne gelecek başına? Endişeli misin? Kaygılanma. Acıların korkularını haklı çıkarır yoksa! Hiçbir şeye bağlanma! Sorun etme kişileri, kitapları. Akıl sır ermez alınyazımıza! (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)
  • "Var mı dünyada günah işlemeyen söyle: Yaşanır mı hiç günah işlemeden söyle; Bana kötü deyip kötülük edeceksen, Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • Bir geldi mi derin ölüm uykusu, Biter bu dünyanın dedikodusu. (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • Bulut geçti, göz yaşları kaldı çimende... (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • Gül çehreye nevruzda vuran rüzgar ne hoştur (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)

  • Kim demiş haram nedir bilmez Hayyam? Ben haramı helâlı karıştırmam: Seninle içilen şarap helâldir, Sensiz içtiğimiz su bile haram. (Dörtlükler)
  • Her bilimi gönlüm anladı bildi demişim. Bilgisizliğim ne denli az diye ne kadar mağrur imişim. Yazık ki bir de akıl gözüyle bakıp gördüm; Geçti yaşam boyu anladım ki hiçbir şey bilmemişim. (Rubailer)
  • "İnsan hayata bir kez geliyor, onu da başkalarını memnun ederek tüketmemelidir." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • "Sevgiyle yoğrulmamışsa yüreğin Tekkede, manastırda eremezsin. Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada Cennetin cehennemin üstündesin." (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • Mutluluk bekleme, bir an sürecektir yaşaman. (Çek Şarabı, Sev Güzeli)
  • Tanrım bir geçim kapısı açıver bana; Kimseye minnetsiz yaşamak yeter bana; Şarap içir, öyle kendimden geçir ki beni Haberim olmasın gelen dertten başıma. (Çek Şarabı, Sev Güzeli)
  • Düşümde bir bilge dervişi gördüm: dedi ki "Yatma!" Mutluluğun gülü açmaz ki bağda uzanıp uyumakla... Uyku bir anlamda yarı ölmektir, bu nasıl iş dostum? Hiç tükenmeden kara toprakta uyuyacaksın nasıl olsa! (Rubailer)

  • " Var mı dünyada günah işlemeyen, söyle Yaşanır mı hiç günah işlemeden, söyle Bana kötü deyip kötülük edeceksen Yüce Tanrı, ne farkın kalır benden, söyle" (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)
  • "Şarapla olmuşsam ben sarhoş, öyleyim, Kâfir, ateşperest, putperest öyleyim; Herkesin bir zannı var hakkımda benim, Ben kendime aidim, nasılsam öyleyim!" (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • İşte bir günü daha kayboldu ömrümün (Dörtlükler)
  • Sen hiç gitmeyecek gibisin, değil mi? O gidenler de hep senin gibiydiler. (Dörtlükler)
  • Ey dost yarından yana üzülüp tasalanma Ömrünü ganimet bil, geçmiş zamana yanma Binlerce yıl önce göçenlerle beraber, Biz de ederiz yarın köhne cihana veda (Farsça Asılları ve Türkçesiyle Rubailer)
  • "Ey kör! Bu yer, bu gök, bu yıldızlar boştur boş! Bırak onu bunu da gönlünü hoş tut hoş! Şu durmadan kurulup dağılan evrende Bir nefestir alacağın, o da boştur boş!" (Sevgili Seninle Ben Pergel Gibiyiz: İki Başımız Var Bir Tek Bedenimiz)
  • Cenneti ve cehennemi arıyordum, dünyanın ve sonsuzluğun ötesinde. Görkemli bir ses yankılandı göklerde: “ Ne arıyorsun? Cennet de sendedir, cehennemde !” (Bir Çöl Rüzgarı Ömrümüz - Rubailer)

Yorum Yaz