Bir Kuzey Macerası - Jack London Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Bir Kuzey Macerası kimin eseri? Bir Kuzey Macerası kitabının yazarı kimdir? Bir Kuzey Macerası konusu ve anafikri nedir? Bir Kuzey Macerası kitabı ne anlatıyor? Bir Kuzey Macerası kitabının yazarı Jack London kimdir? İşte Bir Kuzey Macerası kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Jack London
Çevirmen: Levent Cinemre
Orijinal Adı: An Odyssey of the North
Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
İSBN: 9786052953433
Sayfa Sayısı: 56
Bir Kuzey Macerası Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Jack London'ın 1900 yılında yayımladığı Kurdun Oğlu adlı derlemenin içinde yer alan Bir Kuzey Macerası, Homeros'un Odysseia destanını andıran, zorlu engellerle dolu, çetin ve “dönüştürücü” bir yolculuğun hikâyesidir. Aleut adalarındaki Akatan'da yaşayan kabile reisi Naass, evlendiği gün karısı Unga'yı denizden çıkıp gelen sarı saçlı beyaz bir adama kaptırır. İki metreyi aşan boyuyla bir devi andıran, “tanrıların dünyanın ilk dönemlerindeki erkekleri örnek alarak kalıba döktükleri” bu adam, Unga'yı sırtına vurduğu gibi gemisine atlayıp oradan uzaklaşmıştır.
Naass intikamını almak üzere azılı düşmanının peşinden yollara düşer. Dünyayı dolaşıp bilgi ve görgüsünü artıracağı, macera dolu yıllar beklemektedir onu…
Bir Kuzey Macerası Alıntıları - Sözleri
- ... öl ya da öldür, ye ya da yem ol.
- Sessizce oturmuş, bana bu kadar yabancı oluşuna şaşırıyordum.
- Sonra kendilerine reis dediler ve eski kanunlarımızı alıp bize yeni kanunlar verdiler...
- Hayatı tanıyarak pek çok zor işlerin üstesinden gelmiş, aşkı tatmışlardı; ama bütün bunların farkında değilmiş gibi gözüküyorlardı.
- Birine borçlu kalmak ne büyük yük.
- Merhamet, daha hoşgörülü iklimlere özgüydü.
- Aklımızın alamayacağı bazı şeyler vardır. Adalet duygumuzu aşan şeyler.
- Bütün hayatını maden aramakla geçiren bir adama bulduğunun yarısını bir başkasına vermenin zor geleceğini bilirim.
- Etrafımız beyaz başlarını yıldızlara doğru dikmiş yüce dağlarla doluydu.
- Ölmüşlerin kavgasını neden yeni doğacak olanlar sürdürmek zorunda...
- Ben çığlığımı rüzgarlara ve fırtınaya savurdum ve yaşamayı başardım.
- "Bu olanlar için doğru veya yanlış diyemeyiz ve yargılamak da bizim işimiz değil."
- Ne büyük adamdı. Ruhu son ana dek vücudunu taşıdı...
- Yeni doğanların, göçüp gidenlerin savaşını devam ettirmesi gerektiğine hayret ettim ve içinde hiçbir haklı taraf göremedim.
Bir Kuzey Macerası İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Jack London'ın ilk 10-15 sayfada neler anlattığını tam olarak anlayamadığım, ama 10-15 sayfadan sonra sürükleyici bir şekilde kitabın içerisine girip bir solukta bitirdiğim, toplamda 50 sayfalık olmasına karşın içerisinde birçok kıssadan hisse bulunan derinlikli öyküsü. Öykünün konusu basit gibi görünse de Jack London'ın konuyu işleyiş biçimi ve kısacık bir öykü içerisinde birden çok mesaj vermesi takdire şayan. Basit olarak adlandırdığım konu ise şu şekilde: Akatan isimli yerde kabile reisi olan Naass, babadan oğula geçen bir "kan davası mirası"na sahiptir. Bu kan davası ise artık öyle bir hal almıştır ki, öldürenin neden öldürdüğünü dahi bilmediği,tamamen adetlere uymak amacıyla karşısındaki aileden birini öldürdüğü bir hale gelmiştir. Naass ise, artık bu anlamsız kan davasının bir son bulması gerektiğini, atalarının yaptığı hataların çocuklar tarafından çekilmemesi gerektiğini düşünür. Naass'ın bu düşüncesi o kadar güzel ve doğru bir düşüncedir ki, üzerine oturup konuşmak ve tartışmak gerekir. Hangi filmdeydi hatırlamıyorum ama hapishanedeki bir mahkum kendisine hangi suçtan dolayı mahkum olduğu sorulduğunda, "20 yaşındaki bir gencin işlediği bir suçtan dolayı mahkumum," diye cevap veriyordu. Bahsettiği 20 yaşındaki genç de tabii ki kendisinin gençliği... Peki 20 yaşındaki bir gencin işlediği bir suçu 40 yaşındaki bir adamın çekmesi ne kadar doğrudur? Sanırım üzerinde biraz düşünmemiz gerekiyor. Geçenlerde bir Ağır Ceza Mahkemesi'nde duruşma takip ediyordum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı'nın, yeni adıyla T.C. Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'nın müşteki(şikayetçi veya katılan) sıfatıyla takip ettiği bir davaydı. Davanın konusu ise, cinsel istismardı. Duruşma salonunda benimle birlikte duruşmayı takip eden iki kadın daha vardı. SEGBİS denen, görüntülü konuşma sistemi ile tutuklu olan gencin tutuklu olduğu Ceza İnfaz Kurumu'na bağlandık. Lafı fazla uzatmadan sadede geleyim. Beden eğitimi öğretmeni olan genç, cinsel istismar suçunu işlediği sabit olduğundan 22 yıl hapis cezası ile cezalandırıldı. Bu arada şikayetçi olan genç kız da şikayetini çok önceden geri almış ama bu neviden suçlar şikayete tabii suçlar olmadığından yargılama kamu adına devam ediyordu. Kararın açıklanması ile duruşma salonundaki kadınlar baygınlık geçirdi. Hakimi kararından döndürmek için yalvardılar vs. Anladığım kadarıyla suçu işleyen genç, kadınlardan birinin oğlu, diğerinin de yeğeniydi. Demem o ki, 20 yaşlarında olan ve bir anlık hatası ile suç işleyen bir genç, 40 küsür yaşına kadar ömrünü bir hapiste geçirecek. Suç işleyip 20 yaşında hapse giren genç ile 40 yaşında hapiste cezasını çeken adam aynı insan mıdır? Yukarıda da dediğim gibi biraz üzerinde düşünmemiz gerekiyor. İşte Naass bu düşünceyle atalarının geleneklerini/hatalarını bir kenara atarak düşman kabilenin son üyesi olan Unga ile evlenmeye karar verir ve böylece kan davasını bitirir. Ancak Naass ile Unga’nın düğün törenleri biter bitmez bir adamın Unga’yı kaçırması ile hevesi kursağında kalır ve o andan sonra Unga'yı amansız bir şekilde aramaya koyulur. Kitabın sonu ise bir hayli çarpıcı ve anlayana oldukça derin mesajlarla doludur. Daha fazla bilgi vermek istemiyorum. Merak ettiyseniz kitabı edinip sonunda verilen mesajları görebilirsiniz. (Semih Doğan)
Çok tuhaf hissediyorum . Kalemi alıp değiştirmek istiyorum kurguyu. "Böyle olmamalıydı" deyip duruyorum bittiğinden beri. Jack London... Yine kar, yine soğuk, yine doğayla mücadele ve yine tüm bunları iliklerinize kadar hissettirecek betimleme. Tek farkla. Bu sefer aşk da var tüm sıcaklığıyla. Naass ve uğruna tüm dünyayı dolaşacak, tüm zorluklara göğüs gerecek, yeri geldiğinde köle bile olacak kadar sevdiği Unga... En mutlu gününün, en kötü günü olmasıyla başlayan, Unga'sını aramak üzere çıktığı yollardaki maceralarının anlatıldığı yarım saatte bitecek ama ömür boyu etkisinde kalacağınız mini bir hikaye. Ben çok sevdim. Umarım siz de severek okursunuz. Keyifli okumalar:)) (Gül)
Çoğu okur ilk 15-20 sayfada kafalarının karıştığını ve sıkıldığını yazdığı için ertelediğim bir yazar/Jack-London kitabıydı. Fakat ilk sayfalarda sıkılmadım, kafam da karışmadı. Şu incelemelere bakarken hep kişiden kişiye değişebileceğini unutuyorum maalesef. Kitap bana göre akıcı ve anlamlıydı. Açlık ve soğukla baş ederken araya bir aşk öyküsü giriyor. (damla)
Kitabın Yazarı Jack London Kimdir?
12 Ocak 1876’da San Francisco’da doğdu. Gerçek adı John Griffith Chaney’dir. Evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelen Jack London, soyadını, henüz sekiz aylıkken annesinin evlendiği John London adlı savaş gazisinden aldı. Maddi sıkıntılar nedeniyle küçük yaşta okulu bırakıp gazete satıcılığı, tayfalık, balıkçılık, istiridye korsanlığı, gazetecilik, sahil koruma devriyeliği gibi çeşitli işlerde çalıştı ve Amerikan işçi sınıfını tanıdı. 1894’te serserilik suçlamasıyla otuz gün hapis yattı. Hapisten çıktıktan sonra hayatını değiştirmek arzusuyla liseye kayıt yaptırdı. Lise öğrenimini bir senede tamamlayarak 1896 yılında Kaliforniya Üniversitesi’ne girdi. Bir dönem okuyabildiği üniversiteden maddi zorluklar sebebiyle ayrıldı. 1897’de Klondike bölgesinde altın arayanlara katıldı ama bir yıl sonra yine yoksul ve işsiz olarak geri döndü. Yoğun bir çalışma programı hazırlayarak şansını yazarlıkta denemeye karar verdi. Soneler, baladlar, nükteli fıkralar, anekdotlar, korku ve serüven öyküleri yazmaya başladı. 1909’da yazdığı Martin Eden bu dönemi yansıtması bakımından otobiyografik izler taşır. İlk kitabı Kurt Dölü (1900) büyük ilgiyle karşılandı. Aynı yıl Elisabeth Maddern ile evlendi ve bu evlilikten iki kızı oldu. Ancak bu beraberlik uzun ömürlü olmadı ve 1904’te sona erdi. Charmian Kittredge ile ikinci evliliğin ardından 1916’da Kaliforniaya’daki çiftliğinde hayatını kaybetti. London yazarlık kariyeri boyunca elliye yakın kitap yazdı ve döneminin en çok okunan yazarlarından biri oldu. Yazdıkları, yaşadıkları etrafında şekillenmiş, sosyalizmin de etkisiyle toplumcu bir dünya görüşüne ulaşmıştır. Başlıca eserleri arasında Beyaz Diş, Martin Eden, Uçurum İnsanları, Vahşetin Çağrısı yer alır.
Jack London Kitapları - Eserleri
- Beyaz Diş
- John Barleycorn
- Martin Eden
- Demir Ökçe
- Ay Vadisi
- Demiryolu Serserileri
- Vahşetin Çağrısı
- Deniz Kurdu
- Uçurum İnsanları
- Alın Teri
- Şampiyon
- Dehşet Ülkesi
- Güneşin Oğlu
- Yanan Günışığı
- Kız, Kar ve Kan
- Düş Ülkelerine Yolculuk
- Sevginin Katıksızı
- Tanrılar ve Köpekler
- Suikast Bürosu
- Kurt Dölü
- Denizin Çağrısı
- Midas'ın Müritleri
- Yıldız Gezgini
- Ölüme Boyun Eğmeyen Adam
- Ataların Tanrısı
- Beyaz Sessizlik
- Can Yoldaşı
- Devrim
- Dönek
- Gece Doğan
- Halk Avcısı
- İnsanın Sadakati
- Meksikalı
- San Fransisco'nun Güneyi
- Sınıf Farkı
- Makaloa Hasırı Üzerinde
- Bana Göre Hayatın Anlamı
- Hawaii Öyküleri
- Büyük Serüven
- Kurt Kanı
- Yakalanış
- Öyküler
- Uzak Diyarlarda
- Bir Kuzey Macerası
- Gece Geçen Serseriler
- Gemide İsyan
- Geleceğin Hikayeleri
- Beyaz Cehennem
- Büyük Evin Küçük Hanımefendisi
- Beyaz Diş - Madam Bovary
- Şafak Kızı
- Beyaz Diş - Esrarlı Ada
- Yumruk
- Buzun Çocukları
- Bin Düzine Yumurta
- Adem'den Önce
- Oyun
- Ateş Yakmak
- Acemi Gece
- Vahşetin Çağrısı (Çizgi Roman)
- Kumarbazlar Cenneti
- Vahşetin Çağrısı - Beyaz Diş
- Ateş Yakmak
- Hayatın Kanunu
- Demir Yolu Çocukları
- Kızıl Veba
- Büyük Sorgu
- Mapuhi’nin Evi
- Ölümcül Dalgalar
- Kadın Denen Mucize
- İlk Savaş, İlk Zafer
- İnsanlığın Sürüklenişi
- Kepaze
- Çinago
- Bütün Dünyanın Düşmanı
- Alice Ruhunu Açınca
- Kahekili’nin Kemikleri
- Dağ Adamı
- Bir Dilim Biftek
- Kırmızı
- Tek Özgürlüğüm
- Güneşe Doğru
- Lost Face And Other Stories
- Theft
- Tom Pomplun
- Kaval Kemikleri
Jack London Alıntıları - Sözleri
- “Sanki kendimin dışında durmuş da kuşkuyla kendime bakıyor gibiydim.” (Deniz Kurdu)
- Henüz çıldırmadım ama çıldırmaya başladığım zaman beni görün;))) (Büyük Evin Küçük Hanımefendisi)
- Yaşlılık zamanlarımızda dine ihtiyaç duyarız Alice. Din bizi yumuşatır, diğer insanların zayıflıklarına, özellikle de nerede sabah orada akşam hovardalık ettikleri ve ne yaptıklarını bilmedikleri gençlik zamanlarında gösterdikleri zayıflıklara karşı daha hoşgörülü ve affedici olmamızı sağlar. (Alice Ruhunu Açınca)
- Ömrüm boyunca gövdemle hayvan gibi çalıştım ve ne kadar çok çalıştıysam çukurun dibine o kadar fazla yaklaştım. (Tom Pomplun)
- °• İnsan her zaman hayattan talep ettiğinin daha azını alır . (Uçurum İnsanları)
- Dünyaya egemen olan kanunu iyi biliyordu: zayıflar ezilir, güçlülere itaat edilirdi. (Beyaz Diş)
- “Bana o gözleriyle bir dakika içinde, bin yılda kitaplarda okuyabileceğimden daha çok şey söylüyordu.” (Büyük Sorgu)
- Bundan şu çıkıyordu ki bir kişi dostluğun d'sini bile bilmez ama soylu biri olabilir! (Uzak Diyarlarda)
- İnsanlar neden şarap içer, at biner, aktristleri tutar, papaz ya da kitap kurdu olur? Öyle isterler de ondan. İşte sana cevap. Hepimiz, elimizdeyse, hoşlandığımız şeyleri yapmak isteriz, elde edelim etmeyelim, istediğimiz şeylerin peşinden koşarız. (Sevginin Katıksızı)
- Güneş her sabah doğar. (Makaloa Hasırı Üzerinde)
- Korkak olduğu için, zorbalığı da korkaklığıyla uyumluydu. (Can Yoldaşı)
- Derler ki, bu aşk hayattan bile daha kıymetliymiş, aşık olanlar böyle söyler. Bir kadın ya da erkek, birini dünyadaki herkesten daha fazla severse, o zaman aşık olduğunu anlar. Böyle denir ama kelimelerle açıklamak fazlasıyla zor. Sadece bilirsin işte, o kadar. (Kadın Denen Mucize)
- “Kalbimde sana duyduğum hisler yıldızlar kadar parlak ve çok, bunu ifade edebilecek bir dil yok. Sana nasıl anlatabilirim ki? Oradalar... Görüyor musun?" (Kadın Denen Mucize)
- Tekdüzelikten uzak olması belki de serseri yaşantısının en güzel yanıdır. Topluluklar hâlinde yaşayan serserilerin ülkesinde, yaşamın yüzü sık sık biçim değistirir. (Demir Yolu Çocukları)
- Yaşamaktan mutluyum, kendi akıl ve gücümden mutluyum, işleri yapmaktan mutluyum, kendim için yapmaktan. Bundan başka yaşamak için bir neden olabilir mi? Kendimden ve yaptığım işlerden keyif almayacaksam, neden yaşayayım? (Buzun Çocukları)
- “Aramızda küçük bir tartışma yaşadık ve yapabileceğimiz en iyi şey, bunun bu kadarla kalmasını sağlamak.” (Vahşetin Çağrısı (Çizgi Roman))
- Kötü olan iyi olanı bozar, her şey birlikte iltihaplanır. (Uçurum İnsanları)
- Bugün n'oluyor, ilkokuldan sonra ortaokul, lise, sonra üniversite, sonra ya memur oluyoruz ya doktor moktor, bildiğimiz serüvenleri de sadece kitaplardan öğreniyoruz. (İlk Savaş, İlk Zafer)
- Hayat hayal kırıklıklarıyla dolu ve öyle olmalı zaten. En tatlı et kıtlıktan sonra gelen ve en yumuşak yatak da zor bir avdan sonra yatılandır. (İnsanın Sadakati)
- Kazanılacak bir oyun gibi gördükleri şeyi yıllarca oynayan insanları izledim. Sonunda kaybettiler... (Dönek)
Editör: Nasrettin Güneş