diorex
Dedas

Bitmeyen Gece - Mitat Enç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Bitmeyen Gece kimin eseri? Bitmeyen Gece kitabının yazarı kimdir? Bitmeyen Gece konusu ve anafikri nedir? Bitmeyen Gece kitabı ne anlatıyor? Bitmeyen Gece PDF indirme linki var mı? Bitmeyen Gece kitabının yazarı Mitat Enç kimdir? İşte Bitmeyen Gece kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 30.04.2022 22:00
Bitmeyen Gece - Mitat Enç Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Mitat Enç

Yayın Evi: Ötüken Neşriyat

İSBN: 9789754372403

Sayfa Sayısı: 336

Bitmeyen Gece Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Çocukluk ve gençlik yılları bütün diğer iki kitabında anlattığı zorlukları önemsizleştiren mesut hatıralarla dolu olan yazara talih bitmeyen bir gece hazırlar. Gözlerinin ışığı söner ve sonra çileler başlar.

Bitmeyen gece insani ve edebî bakımdan ibretlik bir azim şaheseri, sabır, metanet ve vekar destanıdır. Eser yazarın gözlerinin ferine kavuşmak için çıktığı yolculuğu anlatır. Hangi şartlar altında olursa olsun, hayat karşısında yenilmeyen ve direnmekten vazgeçmeyen bir insanın tok ve ümit aşılayan sesiyle yazılmıştır. O ses bazen kendi kendine yakınır, bazen dipdiridir, bazen de tatlı bir üslupla okuyucuyla konuşur.

Bu kitabı da göstermektedir ki Mitat Enç hem edebiyatımız hem de cemiyetimiz için bir övünç kaynağıdır, olmalıdır.

Bitmeyen Gece Alıntıları - Sözleri

  • " Ne kadar başarılı ve önemli bir kişi olursa olsun, insanın kendini kamuoyu önünde olduğu gibi sergilemesi olanaksız. Sanırım hemen herkes başkalarının karşısına çıkarken, aynayı önüne alıp kendine çeki düzen vermeye koyulur. Zira, hepimizin içinde tecrübeli bir işportacı kurnazlığı olduğu şüphesiz. Kendimizi piyasaya sürerken, gösterişli mostralıkları öne dizip, ham ve ezikleri onların arkasına gizlemeye özeniriz. Bu tür bir girişimin ürünü ise, ' yaşam öyküsünden' çok bir aldatmacaya , " övgüye" benzer. Dahası, farkında olmadan belleğinizin bize oynayacağı oyunlarda vardır. Yaşadıklarımızın hiçbir değişikliğe uğramadan, belleğin raflarında dizili öne çıkmak için bilinçten davet beklediği söylenemez. Onların acı veren, hoşa gitmeyen ve işimize de gelmeyen yanları üstünde belleğimiz türlü oyunlara girişmekte çok ustadır. Pilavlık pirinç ayıklarcasına onlara temizleyip bilinçaltının görülemeyecek yerlerine tıkmak onun marifetidir. Eline fırça ve çekici alarak anılarımızın çürük çarık ve çarpık yanlarını tamir ve badana yapıp, göz alıcı duruma getirmek de onun görevi... Bu yüzden anımsadıklarımız, gerçekten yaşadıklarımız olmaktan çok, yaşamış olmayı dilediklerimizin biçimini alır. "
  • *Ben denizi her haliyle seviyorum.* Dilimden ve gönlümden onun kadar iyi anlayan, her zaman anladığım bir dille konuşan yok gibidir.
  • Kanımca el sıkışı, elin biçiminden de öteye kişiliği yansıtır.
  • Sanki yıllardır sürüp giden düş kırıklıkları, kalebentler gibi karanlıkta emeklemenin verdiği acılarla önlerindeki barajı yıkıp geçmişti.
  • Görünümüne ters düşen çocuksu, duru bir kişiliği vardı.
  • Kısacası, bir çoğumuzun insan sevmeyi, onunla yürekten ilgilenmeyi ve kendinden bir şeyler vererek başkalarının mutluluk ve güvenini sağlamayı öğrenmeye çok ihtiyacımız var.
  • Karşınızdaki insanın adınızı hatırlayacak kadar size ilgi duyması, gönül kazanabilmenin ilk adımıdır.
  • Nedense insan akşamı bulmadan öğleye ne yediğini unutur da, yıllar öncesi yaşanan bazı anılar renk ve canlılıklarından fazla bir şey kaybetmez.
  • İktidar tahtına bir kez oturan politikacıyı, kısa sürede kendi dışında doğru ve iyiyi bilen olmadığına inandıran nedir?
  • Birden bire kuş gibi Kanadından vurulmuş gibi Bir atlı yuvarlandı altından. Bağırmadı,giderleri geri çağırmadı. Yalnız dolu gözlerle baktı, uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına.

Bitmeyen Gece İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Eğitim Sistemi Üzerine: Bu ve bunun gibi birçok incelemeyi instagram: sinifcibirokur hesabımda bulabilirsiniz. https://www.instagram.com/sinifcibirokur Yazar Mitat Enç, 1909 yılında Gaziantep şehrinde doğup 1991 yılında Yalova’da hayata gözlerini yummuştur. Bu geçen 82 yıl içerisinde birçok başarılara imza atmıştır. Toplamda 14 farklı eseri bulunan yazar, eğitim ve bilim dalında Türkçe-İngilizce çeşitli makaleler yazmıştır. Eserlerini incelediğimde genellikle eğitim-psikoloji üzerine yoğunlaştığını gördüm. Bunların dışında “Selamlık Sohbetleri, Uzun Çarşının Uluları” adlı eserlerinde sohbet havasında, yaşadığı anılarını ve bulunduğu şehirlerdeki insanların davranışlarını içeren samimi, içten bir anlatımıyla bizlere sunuyor. Bitmeyen Gece kitabı ise yazarın kendi hayatında neler yaşadığını, gözlerinin rahatsızlığı nedeniyle yaşadığı zorlukları ve bunlarla nasıl başa çıktığını anlatan otobiyografik bir romandır. Mitat Enç, 1929 yılında İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi’ne yazılır. Burada geçirdiği ilk yılın sonunda gözlerinin rahatsızlığı nedeniyle okulunu bırakmak zorunda kalır ve hastalığının çaresi için Türkiye ve yurtdışındaki hastaneleri ziyaret etmeye başlar. Burada benim dikkatimi çeken bir nokta var. Türkiye’de ve yurtdışındaki ziyaretlerinde toplumun onu nasıl karşıladığı, oradaki hastaneler ve okullarda nasıl kabul göründüğünü kitabın içerisindeki bazı kesitlerde detaylıca görmüş oldum. Öncelikle yazar, gözü hakkında ilk şüphe duyduğu zaman Türkiye’de bir doktora göründüğünde, doktor pek fazla umursamadan adeta bir şeyi yokmuş gibi muayene ederek onu gönderiyor. Burada aslında erken teşhisin önemini görüyoruz. Doktor, muayenesini hakkıyla ve işini severek yapsaydı belki de hastalığı erken tanılayarak daha da ileri gitmesini önlemiş olacaktı. Zaten daha sonra Viyana’da gittiği doktorda sol göz için iş işten geçtiğini ve sağ gözün ameliyatla idare edilebilecek görme gücünü sağlayabileceğini söylüyor. İlk olarak aklıma eğitim sistemimizde öğrencilerin meslek seçimi geldi. Aile baskısı nedeniyle çocuklar kendi istedikleri meslekleri seçemiyorlar ve tüm hayatları boyunca sevmediği bir işte çalışmak zorunda kalıyorlar. Bu da bireyin, yaptığı işe yeterince odaklanamaması ve baştan savma yapması gerçeğini önümüze seriyor. Örneğin bu konuya kendimi katacak olursam, öğretmenlik mesleği asla sevmeden, isteksiz bir şekilde yapılacak bir meslek değil. Sevgi, saygı, hoşgörü olmadan öğrencilerin hayatına olumlu bir etki oluşturabilir miyiz? Ne demiş Doğan Cüceloğlu; “Öğretmen Olmak Bir Can’a Dokunmak”. Gerçekten de o Can’a dokunabilmek sevmeden, ilgi duymadan yapılabilecek bir mesele değil. Aksi takdirde okul hem öğretmene hem öğrenciye bir mapushane olmaktan ileriye gidemez. O dönemlere baktığımızda sınav ve okul derdinin öğrencileri sıktığını gördüm. Yazar; “on iki yıldır sınav ve okul derdi yüzünden şu baharın tadını doyasıya alamamıştık bir türlü.” cümlesiyle bizlere eğitimin sosyal yaşamı sınırlandırdığını ve öğrencilere bu sınav sürecinin işkence gibi geldiğini yansıtıyor. Mesela bu tarz kesitler, kitabı günlük hayatımızla ilişkilendirilebilir hale getiriyor. O zamandan bu zamana artan yoğun etkiyle beraber eğitim sistemimiz başarılıyı seçmek için öğrencilerde çok büyük streslere salık veriyor. Çevremizde o kadar çok örneği var ki sınav stresinden hastalanan, psikolojik olarak çöken, maddi olarak sıkıntıya giren ve daha niceleri. Geçmiş zamanda maddi olarak belki çok fazla harcaması yoktur ama şimdiki dönemde dershanesi, özel kursu, özel hocası derken öğrenciyi yetiştirmek için büyük bir servet harcanıyor. Tabi ki de yetişmek yanlış bir şey değil ama bu kadar fahiş fiyatlara öğrenci olmak sosyoekonomik durumu yetersiz aileler için çok zorlayıcı. Ama ne hikmetse bu kadar paralar harcanan çocuklar pek başarılı olamıyor, onların yerine maddi olarak harcama yapmamış ve sadece emek vererek bir şeyleri başarmaya çalışanlar en önlerde oluyor. Tabi ki burada stres yönetimi de çok önemli. Bir ürüne ne kadar çok para harcanırsa üzerindeki beklenti o kadar fazla oluyor. Öğrenciler bir ürünse tabii ki. Kitapta Türkiye ve yurtdışındaki eğitimi karşılaştırmak için o kadar müsait örnekler var ki biraz da onları inceleyerek mesleki ve entelektüel anlamda bana neler kattığını, dersimiz kapsamında nasıl yararlandığımı ve hangi noktalara katılmadığımdan bahsetmek istiyorum. Yazarın Amerika bursu alabilmek için denemeye gönderildiği İzmir’deki engelli okulunda karşılaştığı müdürün açıklamaları kitabı okurken benim çok zoruma gitti. "Öğretimin yeri sınıftır. Hem onları bugün omzunuza çıkarırsınız yarın da tepenize çıkmaya kalkarlar." Ne kadar geleneksel, baskıcı, otoriter, ilgisiz bir tutum. Ne yazık ki öğretim denilen kavram sadece dört tarafı duvarla kaplı, bir kapısı ve pencereleri olan, kara tahtanın olduğu yerden ibaret değildir. Öğretim aslında her yerdir, her yerdedir. Yolda yürürken birinden gördüğümüz davranış, bir kitap okurken edindiğimiz bilgiler, sosyal medyada karşılaştığımız durumlar vb. mekan ve ürünlerin hepsi bir öğretimdir aslında. Okulda da öğretim sadece sınıfla sınırlı kalmamalıdır, aksine öğrenciler doğa ile iç içe olmalı ve doğadan aldığı ilhamla yaparak-yaşayarak öğrenmelidir. Örneğin okulda öğrencilerle birlikte bir hobi bahçesi yapmak onlara sınıfın dışında çok büyük davranışlar kazandıracaktır. En basitinden eve gittiğinde yediği yemeğin önemini, onun hangi evrelerden geçip ne emeklerle üretildiğinin değerini anlayacaktır. Kıymet bilmeyi ve korumayı öğrenecektir. Ama üniversite hayatıma kadar yaşadığım 12 yıllık eğitim-öğretim sürecimde öğretmenlerim kitapta müdürün bahsettiği düşüncenin dışına çıkamadılar. Öğretimin hep sınıf içerisinde olması gerektiğini düşündüler. Ben bu tarz düşüncelerle karşılaşınca kendimde oluşan olumlu etkileriyle çok umutlanıyorum. Öğretmenlik hayatımda yapmayacağım en büyük yanlışlardan biri bu eğitim felsefesine sahip olmamak, aksine yapılandırmacı bir yaklaşımla öğrenci merkezli öğretim sergilemek olacağına inanıyorum. Bu örneğin bir diğer kısmı olarak da yazarın Boston’da karşılaştığı körler okulunun vizyonunu ele almak istiyorum. “Herkes birey ve insan olarak ötekilerle eşdeğerde olduğuna inanıyordu. Mevkii ve kimlikleri ne olursa olsun herkesin biri birinin dengiymiş gibi davranılmasıydı.” Ne kadar değerli bir görüş. İnsanı insan olarak görmek ve hiçbirini diğerinden ayırmadan önemsemek. Toplumumuzda ne yazık ki bu görüş hakim değil. Engelli birini gördüğümüzde ona acıyarak ve sanki bizden çok farklıymış gibi bakıyoruz. Aslında onlar da bizim gibi, hiçbir farkları yok. Onlara tek engel biziz. Bu düşünceyi aştığımız zaman daha yaşanılabilir bir toplum olabileceğimize inanıyorum. Bazı yerleri okurken ister istemez empati kurmaya çalıştım. Örneğin, iki gözü de işlevsiz hale geldiği zamanlarda bir sürü araç değiştirip kalabalığın arasında okula gitmeye çalışıyordu. Kendi doğup büyüdüğü ve gezdiği yerlerden geçerken biraz daha kolay oluyordu fakat hiç görmediği bir yerde yolunu bulmak gerçekten çok zor olsa gerek. Gözümü bağlayıp evde mutfağı bulmaya çalıştığımda birkaç yere çarparak eninde sonunda ulaşıyorum ama henüz hiç görmediğim bir evde yol bulmak sıkıntılı bir durum. Bu kitapla, hiçbir zaman yılmadan ve vazgeçmeden inandığımız yolda çok büyük adımlar atabileceğimize inandım. Öğretmen olduğumuzda belki müdürlerimiz belki öğretmen arkadaşlarımız, bazı hareketlerimizi takdir etmeyecek ve kısıtlamak isteyecekler. Sosyal medyada denk geldiğim zamanlarda harikalar oluşturan öğretmenlerin canlı yayınlarını görüyorum ve izliyorum. Orada sürekli birilerinin yapılandırmacı anlayışla yapmaya çalıştığı işlerini engellediklerini söylüyorlar. Ama başarılarının arkasında yatan gücün ise bu yıldırıcı sözlere kulak asmadıklarından ve kendi doğrularının üzerinden motive olarak gittiklerinden bahsediyorlar. Bu kitapta da tam olarak mücadeleyi gördüm. Mitat Enç, özgüvenini yüksek tutarak güzel işler başarmaya çalışıyordu. Ama karşılaştığı insanlar onu küçük görerek başaramayacağını düşündüler. Hatta yanlış hatırlamıyorsam bir yetkili müdürden okuldaki programı ve çalışmalarını yakından izlemek istediğini belirtmişti. Müdür ise şu cevabı verdi: “Bir süre izleyerek insan bakkal dükkanı bile açamaz. Burada çalışanların hepsi üniversitede ihtisas yapmış ve sonra da özel sınavlardan geçmiş kişiler." İnsana verdiğimiz değer bu kadar işte. Sürekli bir şevk kırma, önünü baltalama ve aman bu beni geçmesin çabaları. O hep ilerlemek istedi, asla geriye dönüp kendini rencide edici düşüncelere kapılmadı. Fakat toplumda onun gibiler sürekli arka plana atılarak önemsenmedi. "Hele şu normal olanları bir okutalım da, sıra sakatlara gelsin!" Bu cümle o kadar yüreğime oturdu ki. Hem düşünce çok yanlış hem kullanılan kelimeler. Böyle düşünen insana ne kadar doğruyu göstermeye çalışsan hiçbirine kulak asmıyor. Aksine senin deli veya düşüncesiz olduğunu düşünüyor. Engelli olmak bir tercih değil. Ne olursa olsun o da bir can sonuçta. Neden toplum içerisinde kabul görülmüyorlar anlamıyorum açıkçası. Bizim burada (Adapazarı/Sakarya) “Engelsiz Kafe” diye bir işletme var ve burada sadece özel gereksinimli bireyler çalışıyor. O kadar hoş bir düşünce ki, onların da bizden farklı olmadığını gösterebilmek, onların da bizler kadar başarılı olabileceğini hissettirebilmek. Ama biz ne yapıyoruz? Bana dokunmaya yılan bin yaşasın. Veya birkaç damla göz yaşı dökerek durumu geçiştiriyoruz. Aslında her şeyin anahtarı sevgiden geliyor. İnsanları sevip onlara karşı güvenimizi sağlamalıyız. Gerisi bence o kadar da önemli değil. Bu ders kapsamında yorumlamak istediğim bir başka konu da yetkililerin eğitimle ilgili sorunlara bakış açısı. Çoğu yerde yazarın uğraşıp nedenleriyle sorgulamak istediği konuları yetkililer görmezden gelerek adeta “hasır altı” ederek unutmaya yüz tutuyorlar. Yani bence bir sorun varsa gerekli önlemleri almak çok zor olmamalı. Sürekli araştıran ve okuyan bir toplum olmanın baş düşmanı sorunları önemsememek. İlla ki o sorun ileride başımıza büyük dertler açabilir. O yüzden sağlam adımlarla işin başında gerekli müdahaleler yapılırsa tıpkı ilk başta dediğimiz gibi erken teşhisle çok daha emin yollar kat edebiliriz. Kitapta bahsettiği bir yerde politikacının kızı başarı gösteremediği için kaydı silinmiş. Daha sonra kızın kaydının yenilenmesini istemişler. Yürütme kuruluna gelen inandırıcı olmayan sebeplerden bir rapor dekanlık kuruluna havale edilmiş. Dekanlık kurulu da yönetmeliğe uygun kararı reddetmiş. İlerleyen günlerde dekanların görevlerine son verilmiş, eğitim fakültesi de kapatılarak temel bilimler fakültesine bağlanmış. İşte bizim sistemimizde sorunları çözmek bir şeyi yakıp yıkmak ve onu etkisiz hale getirmekten öteye geçemiyor. Halbuki hatayı görüp, hatanın bizde olduğunu kabul etmeli, çözüm yollarını araştırmalıyız. Kitap genel olarak bana çok şey kattı. Her zaman mücadele etmemiz gereken bu yolda dostu düşmanı ayırt edebilmeyi öğrendim. 10 tane arkadaşın olacağına 1 tane sağlam, kapı gibi dostun olsun diye boşuna demiyorlar. İnsanın arkasında birkaç sağlam destekçisinin olması çok önemli. Örneğin yazarın eşi Sabahat Enç. Kitabın başında da “kırk yıldır her adımımın desteği değerli eşim” diye bahsederek kitabı ona ithaf ediyor. Yazarın 60’lı yaşlarında akademik kariyere adım atması da bu destekçilerin verdiği kuvvetten doğmuş olsa gerek. Bizim kültürümüzde su küçüğün, söz büyüğün derler. Aslında burada söz anlamında sofra büyüğün kasdediliyor fakat çoğu kişi bunun yanlış anlamını biliyor. Şimdi durum böyle olunca bireyler aile içerisinde önemli kararlarda çocuğu unutuyor ve onun görüşlerini önemsemiyor. Kitapta geçen bir noktada yabancılarda yaşı ne olursa olsun çocuğa yetişkin muamelesi yapıldığını ve görüş, tercihlerinin önemsendiğinden bahsediyor. Bu da son derece önemli. Yine Doğan Cüceloğlu’nun Geliştiren Anne-Baba kitabında sıkça bahsettiği bu tutumlar gelecekte güzel bir aile inşa etmemizin perdelerini aralıyor. Hepimiz birer engelli adayıyız, bunu unutmadan yaşamalıyız. Yarın veya öbür gün ne olacağını bilemediğimiz için bir gün bu durumları yaşayacak hale gelebiliriz. Bizim bu insanlardan ne farkımız var ki onlara bu kadar acımasızca davranalım. Herkesin kendi çapında “sorun” olarak nitelediği dertleri vardır illaki. Kimisi bu dertlerden kaçmaya çalışır kimisi ise üstüne giderek onu çözmeye ve düzeltmeye uğraşır. Mitat Enç’i düşünelim. İki gözü de işlevsiz hale geldiğinde memleketi Gaziantep’e dönüp oradaki yakınlarının ona acımayla bakışlarını, feryatlarını dinlemeyi mi tercih etti yoksa kendinde cesaret bulup topluma faydalı olmak için mi çalıştı? Asla kendine olan güvenini kaybetmeden dik durabilmeyi başardı. Türkiye’ye Özel Eğitim dalında çalışmaların başlamasına imza attı. İlla ki bazı noktalarda içine büyük sıkıntılar oturmuş olabilir. Vazgeçmek istemiş olabilir. Ama önemli olan bu noktada ayakta kalıp inandığımız şeyleri başarabilmek. (Samet)

Bu inceleme yazısını lütfen dikkatle okuyunuz! Gençlik döneminde bir göz rahatsızlığı geçirip gözlerini kaybeden Mitat Enç’in hayatını, yaşadıklarını anlatan bir eser. Görme engelli birinin kaleminden kendi hayatını okumak o kadar farklı ki… Bu kitabı okuyunca görme veya işitme engelli kişilere karşı farkında olmadan ne kadar yanlış tutumlar sergilediğimizi farkettim. Türkiye’de özel eğitim çalışmalarının ilk tohumları muhtemelen Mitan Enç’in kitapta da yer yer bahsettiği Avusturya, İngiltere ve Amerika’da aldığı eğitimler sayesinde atılmış. Kitabı uzun uzadıya anlatmayacağım. Fakat bilhassa engelli kardeşlerimizin yaşadıkları ve yaşamları boyunca içinde bulundukları hâlet-i rûhiyenin anlaşılması için bu kitabın muhakkak okunması gerektiği kanaatindeyim. Okuyanların görüşlerini de samimi bir şekilde bekliyorum. (Hâmûş)

'Otobiyografi tarzı kitapları okuyacağım kitapların arasına koymayı pek sevmezdim,hatta otobiyografi tarzı cümleleri cımbızla ayırmaya çalışırdım,diğer sözlere karışmasın diye.. Bu kitap biraz daha farklı gelmişti bana. (Umudu bekleyen bir çift gözün penceresinden bakar gibiydim,gözlerim satırlarda gezinirken.) Bazı sayfalardaki yazılar makale türüyle örtüşüyordu. Okurken makale veya paragraf sorularını okuyormuşum gibi hissettim. Yazarın;eğitim, toplum,hayat ve kültür üzerine öngörerek yazdığı tespitlerinde ki tutum etkileyiciydi. Kitapta olaylar hızlı akıp geçtiği için o konuda biraz zorluk çekmedim değil. Kendi hayatını arada sıkmadan sanatsı dille anlatımıyla,duygu ve düşüncelerini güzel aktardığını düşünüyorum. (Mutlaka okunması gereken kitaplar arasında yer alıyor.) ~İyi okumalar,sevgi okuyucular~ (Nida..)

Bitmeyen Gece PDF indirme linki var mı?

Mitat Enç - Bitmeyen Gece kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Bitmeyen Gece PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Mitat Enç Kimdir?

Mitat Enç, (d. 1909 Gaziantep - ö. 1991 Yalova) Türk Doçent Doktor ve pedagogdur.

Dedesi Mehmet Mazlum efendi Antep'in önde gelen avukatlarından, babası Emin Mazım Enç ise tanınmış iş adamlarındandır. Annesi Zeliha Hanım, kent belediye başkanı Lütfi Güceyli'nin büyük kızıydı. Antep Savaşı yüzünden kesintiye uğrayan ilköğretimini 1923'de bitirmiş, ortaöğretim için İstanbul Erkek Lisesi'ne yatılı olarak girmiştir. 1929 yılında lise öğrenimini tamamlayıp İstanbul Darülfünun Hukuk Fakültesi'ne yazılmıştır.

Birinci sınıfın sonunda sınavlara hazırlanırken gözlerinden hastalanmış ve öğrenimini bırakmak zorunda kalmıştır. Üç yıldan fazla İstanbul ve Viyana Sağlık kurumlarında şifa aradıktan sonra sakatlığını kabullenmek zorunda kalmış ikinci kez Viyana'da iken Viyana Yüksek Pedagoji Enstitüsü'nde özürlü çocukların eğitimi konusunda yeniden eğitime başlamış ve iki yıl sonra da T.C. Sağlık Bakanlığı'na bırakılan bir burstan faydalanarak, öğrenimini sürdürmek içim ABD'ye gitmiştir. Colombia Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nden 1936'da lisans, 1939'da ise yüksek lisans diplomasını alarak Türkiye'ye dönmüştür.

1940 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Gazi Eğitim Enstitüsü'ne "Marazi Ruhiyat" okutmak üzere atanmıştır. 1942'de İngilizce Öğretmeni Sabahat Enç ie evlenmiştir. 1950'de özürlü çocuklar için okul açmakla görevlendirilmiş, Ankara Körler Okulu'nun kurucu müdürlüğünü üstlenmiştir. Aynı yılın başında Altınokta Körler Eğitim ve Kalkındırma Derneği'ni (ANKEK)kurmuştur. 1952 yılında bu alana personel yetiştirmek için Gazi Eğitim'de "Özel Eğitim" bölümünü kurmuş ve üç yıl bölüm başkanlığı yapmıştır.

1956'da Ford Vakfı bursundan faydalanarak doktora yapmak üzere ABD'de Illinoise Üniversitesi'ne gitmiş ve 1958'de çalışmalarını tamamlayarak tekrar Türkiye'ye dönmüştür. 1958-60 arasında Ortadoğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi'nin kurucu dekanlığına atanmıştır. 1960'da MEB Talim Terbiye Kurulu üyeliğine tayin edilmiştir.

1965'te Ankara Üniversitesi'nde kurulan Eğitim Fakültesi'ne geçerek Özel Öğretim Bölümü'nü kurmuştur. 1977'de emekli oluncaya kadar bu bölümün başkanlığını üstlenmiştir.

Doç. Dr. Mitat Enç 1909 yılında Gaziantep’te doğmuş ve ilköğrenimini burada bitirmiştir. 1923 yılında İstanbul Erkek Lisesi’ne yazılmış ve 1929 yılında buradan mezun olarak İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girmiştir. Birinci ders yılı sonunda, sınavlara hazırlanırken tutulduğu göz hastalığı yüzünden öğrenimine ara vermiştir. Üç yıl süre ile İstanbul ve Viyana’da tedavi çaresi aramış; sonuç alamayınca, Viyana Yüksek Pedagoji Enstitüsü’nde özel eğitim öğrenimine başlamıştır. 1936’da bir bursla A.B.D.’lerine gitmiş ve bir yıl Harvard Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde eğitim görmüştür. Daha sonra kaydını Columbia Üniversitesi Eğitim Fakültesi’ne naklederek 1938 yılında özel eğitimde lisans, 1939’da ise yüksek lisans diplomasını almıştır. Aynı yıl ülkeye dönen Enç, Gazi Eğitim Enstitüsü Pedagoji Bölümü’ne “Marazi Ruhiyet” dersini okutmak üzere atanmış, daha sonra ise, programa eklenen “Özel Eğitim” ve “Ruh Sağlığı” gibi dersleri de okutmuştur.

1950’de Ankara Körler Okulu’nu, 1952’de Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Özel Eğitim Bölümü’nü kurmakla görevlendirilmiş ve 1956 yılına kadar Ankara Körler Okulu’nun müdürlüğünü ve Özel Eğitim Bölümü’nün başkanlığını birlikte yürütmüştür. Bu süre içinde Özel Eğitim Bölümü’ndeki çalışma arkadaşlarıyla birlikte ülkenin çeşitli yerlerinde “körler, sağırlar okulları, ağır öğrenenler için alt özel sınıflar ve rehberlik araştırma merkezlerinin” açılmasını sağlamıştır.

Görme engellilerin eğitimi konusunda sivil inisiyatifi harekete geçirmek ve toplumsal bir baskı grubu oluşturmak amacıyla 1950 yılı başında Altınokta Körler Eğitim ve Kalkındırma Derneğini (ANKEK) kuran Enç, kısa sürede derneğin İstanbul ve Gaziantep Şubelerinin kuruluşunu da gerçekleştirmiş; 1958 yılında bakanlar kurulu kararıyla derneği kamu yararına statüsüne kavuşturmuştur. ANKEK aracılığı ile 1961 Anayasasında engellilerle ilgili hükümlerin yer almasını sağlayan ENÇ, rehabilitasyon çalışmalarının gereğine dikkat çekerek, rehabilitasyon merkezleri kurmak üzere 1970’li yıllarda “Altınokta Körler Vakfı’nı”, 1980’li yıllarda da “Türkiye Körler Vakfı’nı” kurmuştur. Bu vakıflar Altınokta Körler Eğitim ve Kalkındırma Derneği’nin yürüttüğü kampanya ile elde edilen gelirlerle bugün İstanbul Emirgan’da ve Ankara Yenimahalle’de bulunan rehabilitasyon merkezlerini açarak SHÇEK’e devretmiştir. Daha sonra Kısaca “Altınokta Körler Derneği” adını alan dernek bugün 33 ildeki şubeleri ve altıbinin üzerinde görme engelli üyesiyle çalışmalarını etkin bir şekilde sürdürmektedir.

1956–58 arasında bir bursla A.B.D.’de İllinoise Üniversitesi’nde doktora çalışmasını sonuçlandırarak yeniden yurda dönmüştür. ABD’den döndükten sonra Orta Doğu Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde kuruculuk ve dekanlık, Ankara Yüksek Öğretmen Okulu, Sosyal Hizmetler Akademisi, Hacettepe Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi’nde öğretim üyeliği yapmış ve beş yıl süreyle MEB Talim ve Terbiye Kurulu üyeliğinde bulunmuştur. Daha sonra ise, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde öğretim üyesi ve Özel Eğitim Bölümü başkanı olarak çalışmıştır.

1980 yılında Türk Eğitim Vakfı’nın Eğitim Bilimi Ödülü’nü kazanmıştır. Doç. Dr. Mitat Enç’in meslek hayatı süresince ve emeklilik yıllarında çeşitli gazete ve meslek dergilerinde çıkan makalelerinden başka telif eserleri şunlardır;

“Ruh Sağlığı Bilgisi”,

“Körlerin Psikoloji ve Eğitimleri”,

“Üstün Beyin Gücü-Gelişim, Uyum ve Eğitimleri”,

“Görme Özürlüler-Gelişim, Uyum ve Eğitimleri”,

“Ruhbilim Terimler Sözlüğü”,

“Çocuklarda Yemek Yeme Sorunları”,

“Selamlık Sohbetleri (çocukluk ve gençlik anıları)”,

“Bitmeyen Gece (otobiyografi)”

“Uzun Çarşının Uluları (Gaziantep öyküleri)”,

“Özel Eğitime Giriş (ortak yazar)”,

“Eğitim Psikolojisi” (ortak yazar)”,

“Tenasül Psikolojisi (Çeviri-S. Freud)”,

“Allaha Ismarladık Mr. Chips” (çeviri-J. Hilton),

“Mikrop Avcıları (çeviri-P.de Kruif)”.

1942 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü İngilizce öğretmenliğinden emekli olan eşi Sabahat Enç’le evlenmiştir. Biri kız, biri erkek iki çocuğu ve üç torunu bulunmaktadır.

1985 yılında hayat arkadaşı Sabahat Enç’i bir trafik kazasında kaybeden Doç. Dr. Mitat Enç, emekli olduktan sonra Yalova’ya yerleşmiştir. Hocamız 1991 yılında kurduklarını, yaptıklarını ve yaşattıklarını özel eğitim camiasına emanet ederek aramızdan ayrılmıştır.

Mitat Enç Kitapları - Eserleri

  • Bitmeyen Gece
  • Uzun Çarşının Uluları
  • Selamlık Sohbetleri
  • Üstün Beyin Gücü
  • Ruhbilim Terimleri Sözlüğü
  • Görme Özürlüler

Mitat Enç Alıntıları - Sözleri

  • Karşınızdaki insanın adınızı hatırlayacak kadar size ilgi duyması, gönül kazanabilmenin ilk adımıdır. (Bitmeyen Gece)
  • Büyüğü deli, küçüğü deli, beşikteki başını sallar. (Uzun Çarşının Uluları)
  • Belli ki, bu insanların yiyip, içmek ve eğlenmekten öte tasaları yoktu. (Selamlık Sohbetleri)
  • Bilgi amaç değil, araçtır. Ve amacı gerçekleştirecek olan bilginin kendisi değil, onun öğretiliş yöntemleridir. (Selamlık Sohbetleri)
  • Günah da sevap da gizli olur. (Uzun Çarşının Uluları)
  • Bu kentte oldum olası evlenme, nişan, sünnet kutlamalarının şenlikleri yanında, doğum ve ölüm gibi doğa olaylarının da yemek, içmekle yaşanma zorunluğu vardı sanki. (Selamlık Sohbetleri)
  • Görünümüne ters düşen çocuksu, duru bir kişiliği vardı. (Bitmeyen Gece)
  • ...bazıları, giysinin insan ve toplum kişiliğinin sadece zarfı değil bir parçası, bir uzantısı olduğunu gözardı edenlerdi. (Selamlık Sohbetleri)
  • Sanki yıllardır sürüp giden düş kırıklıkları, kalebentler gibi karanlıkta emeklemenin verdiği acılarla önlerindeki barajı yıkıp geçmişti. (Bitmeyen Gece)
  • Nedense insan akşamı bulmadan öğleye ne yediğini unutur da, yıllar öncesi yaşanan bazı anılar renk ve canlılıklarından fazla bir şey kaybetmez. (Bitmeyen Gece)
  • Haram mal buğazın bir sokumundan geçse ötekine tıkanır kalır. (Uzun Çarşının Uluları)
  • İktidar tahtına bir kez oturan politikacıyı, kısa sürede kendi dışında doğru ve iyiyi bilen olmadığına inandıran nedir? (Bitmeyen Gece)
  • Kısacası, bir çoğumuzun insan sevmeyi, onunla yürekten ilgilenmeyi ve kendinden bir şeyler vererek başkalarının mutluluk ve güvenini sağlamayı öğrenmeye çok ihtiyacımız var. (Bitmeyen Gece)
  • Karşısındakinin ne demek istediğini anlayıp anlamayışının hiç önemi yoktu. Onunki konuşmaktan çok, düşüncelerine sesli olarak devam etmekti. (Uzun Çarşının Uluları)
  • Efendim beşeri hayvanattan ayıran akıldır, akıl. (Uzun Çarşının Uluları)
  • *Ben denizi her haliyle seviyorum.* Dilimden ve gönlümden onun kadar iyi anlayan, her zaman anladığım bir dille konuşan yok gibidir. (Bitmeyen Gece)
  • Şalgam ektim, turp bitti. (Uzun Çarşının Uluları)
  • " Ne kadar başarılı ve önemli bir kişi olursa olsun, insanın kendini kamuoyu önünde olduğu gibi sergilemesi olanaksız. Sanırım hemen herkes başkalarının karşısına çıkarken, aynayı önüne alıp kendine çeki düzen vermeye koyulur. Zira, hepimizin içinde tecrübeli bir işportacı kurnazlığı olduğu şüphesiz. Kendimizi piyasaya sürerken, gösterişli mostralıkları öne dizip, ham ve ezikleri onların arkasına gizlemeye özeniriz. Bu tür bir girişimin ürünü ise, ' yaşam öyküsünden' çok bir aldatmacaya , " övgüye" benzer. Dahası, farkında olmadan belleğinizin bize oynayacağı oyunlarda vardır. Yaşadıklarımızın hiçbir değişikliğe uğramadan, belleğin raflarında dizili öne çıkmak için bilinçten davet beklediği söylenemez. Onların acı veren, hoşa gitmeyen ve işimize de gelmeyen yanları üstünde belleğimiz türlü oyunlara girişmekte çok ustadır. Pilavlık pirinç ayıklarcasına onlara temizleyip bilinçaltının görülemeyecek yerlerine tıkmak onun marifetidir. Eline fırça ve çekici alarak anılarımızın çürük çarık ve çarpık yanlarını tamir ve badana yapıp, göz alıcı duruma getirmek de onun görevi... Bu yüzden anımsadıklarımız, gerçekten yaşadıklarımız olmaktan çok, yaşamış olmayı dilediklerimizin biçimini alır. " (Bitmeyen Gece)
  • Eh rabbim kullarının herbirini bir türlü yaratır. (Uzun Çarşının Uluları)
  • ...insanoğlunun mayası bozuk. Garnı doyunca ya sarılacak ya da boğuşacak birini arar,... (Selamlık Sohbetleri)

Yorum Yaz