diorex
life

Boğaziçi Yalıları - Abdülhak Şinasi Hisar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Boğaziçi Yalıları kimin eseri? Boğaziçi Yalıları kitabının yazarı kimdir? Boğaziçi Yalıları konusu ve anafikri nedir? Boğaziçi Yalıları kitabı ne anlatıyor? Boğaziçi Yalıları PDF indirme linki var mı? Boğaziçi Yalıları kitabının yazarı Abdülhak Şinasi Hisar kimdir? İşte Boğaziçi Yalıları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 17.07.2022 03:00
Boğaziçi Yalıları - Abdülhak Şinasi Hisar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Abdülhak Şinasi Hisar

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750811098

Sayfa Sayısı: 95

Boğaziçi Yalıları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bütün yapıtları YKY tarafından yayımlanan Abdülhak Şinasi Hisar’ın iki kitabı daha yayımlandı: Boğaziçi Mehtapları ve Boğaziçi Yalıları. İstanbul'u dinlemek ve duymak için mutlaka okunması gereken bu iki kitap, İstanbul üzerine yazılmış sayılı şaheserlerden. Hisar, Boğaziçi'ni mevsim mevsim, saat saat yaşatmayı başarıyor; geçmiş zaman cennetinde görülen bir medeniyet rüyasına götürüyor okurunu.

Boğaziçi Yalıları Alıntıları - Sözleri

  • "Çocukluğun geçtiği yerler muhakkak insanın cennetidir."
  • "Aşk bize sevgilinin verdiği değil, ruhumuzun yarattığı bir ihtiyaçtır."
  • "Her şey kayar, akardı. Sular, rüzgârlar, bulutlar ve bilhassa zamanlar. Zaman ki baş döndürücü akışını bu saf, bu berrak havada ruh daha çok duyar."
  • Çocukluğun geçtiği yerler muhakkak insanın cennetidir.
  • Hayat ancak akan, mahvolan, muhteşem bir şelale, hayat, bu geçen şey, demin tekmil ve şim­di bozulan bu şekil ve şimdi mevcut fakat uçan bu koku, solan bu renk, dağılan bu saatmiş!
  • Zira yazık ki her bir zevki intihap daima bir diğerini feda etmek bahasınadır!
  • Zira dünya ve hayatın tadını duyduğumuz za­manlar bunu dile getirmek için şair, güzelliğini gördüğümüz zamanlar bunu tasvir için ressam ve ahengini dinlediğimiz za­manlar bunu duyurmak için musikişinas olmak ister ve bildiği­miz şairlerin, ressamların ve musikişinasların acizlerine ve sü­kûtlarına şaşarız.
  • Şimdi Boğaziçi'nin o his bakımından dolu günlerini hatır­ladıkça, bunlarla mukayese ile, şehir hayatının işleri ve zahmet­leriyle çabucak solup giden günlerimizin, birer göç arabası gibi her çeşit yüklerle tıklım tıklım dolu geçen günlerimizin duygu­dan yana fakirliğine acıyorum. Hislerimizin hiçbirini doya do­ya duymaya, işlemeye vaktimiz kalmıyor.
  • Geçmiş nice günler ve akşamlar, nice mevsimler ve seneler, nice gönüller ve nesiller hüzünlerini bu eski aynalara akset­tirmiş, kim bilir nice zamanlar onlara kâh yanan kâh ıslanan gözlerle bakmış ve belki kendilerinden bile gizlemek istedik­leri sırları onlara aksetmiş olacaktı.
  • Aşk bize sevgilinin verdiği değil, ruhumuzun yarattığı bir ihti­yaçtır.
  • Arzular ve hülyalarla dolu bir hayat, ne olmuşsa, şimdi, teneffüs ettiğim hava gibi, ruhumu sarıyor. Faniliğimi içimde duyarak, yarasını bilen bir mahluk gibi gidiyorum. Kendime, sıhhatime, menfaatime bir yabancı kadar kayıtsız, mazime abanmış, gidiyorum. Gönlümü, baştan başa dolduran, kutsi bir hatıradır. İçimde nice zamandan kalma bir arzu var. Bugün bu eski emelimi yerine getirmek istiyorum. Unuttuğum, unutmadığım; bildiğim, bilmediğim bir yeri, bir mezarlığı ziyarete gidiyorum. Kanlıca'daki yalıdan ayrılalı yıllar geçtikten sonra hafızamla kalanı karşılaştırmak için yerini ziyarete gidiyorum.
  • "Her şey kayar, akardı. Sular, rüzgârlar, bulutlar ve bilhassa zamanlar. Zaman ki baş döndürücü akışını bu saf, bu berrak havada ruh daha çok duyar."
  • "Mezarlıklarda dindar ve ulvi serviler vardı. Bunlar, sanki hiçbir adiliği görmemek için, hep göğe ve yüksekliklere bakar gibiydiler. Bazen de güya bir manevi teessürle başlarını bir tarafa eğerlerdi."
  • Bütün medeniyetler de, mezarlardaki insanlar gibi fanidir. Ve biz, ölmüşlerimizin olduğu kadar, devirlerini tamamlamış medeniyetlerin de geri dönmeyeceklerini biliriz.
  • Bu yaz günü denize bir konup bir kalkan martılar yüksekten avlarına bakarak haykırışırlar. Seslerinin çiğ çiğ dökülüşü, güneş ışığıyla adeta madeni gibi parlayışı, size güya eski bir mevsimin sesi ve seslenişi gibi gelir. Bu ses sanki geçen zamanın bir kılıfını yırtmış gibi, onun içindeki lezzetli, nazlı sırlar ve daha gelecek günlerin tatları, bir sepetten boşa­lan çiçekler ve meyveler tarzında dökülüyor zannedersiniz. Kendinizi ta eskiden yaşamış olduğunuz bir günün içinde sanırsınız. O kadar her şeyde değişmemiş ve tadılmış bir hal var­dır. İşte ben de, sihirli bir kapıdan eski bir âleme geçmiş gibi, kendimi birdenbire eski zamanımın içinde ve hatıraları arasın­da buldum.

Boğaziçi Yalıları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Bu kadar duygu yoğunluğunun içinde nereden başlanır ki? Rastgele önüme çıkan bir eserdi. Abdülhak Şinasi Hisar diye bir yazarın varlığından dahi haberim yoktu ve ne çok şey kaçırmışım dedim. Türk Edebiyatı önerileri adı altında bir süre liste varken bunların hiçbirinde yazarın kitaplarının olmaması ne üzücü. O listelerde güzel eserler yok demiyorum ama tanınması gereken daha birçok yazarın bulunduğunu gözden kaçırmamalıyız. Bunu da iliştirmiş olayım. Herkesin içinde bir İstanbul sevgisi vardır diye düşünüyorum. Daha önce ne İstanbul' a gittim ne de yazarın yazdığı dönemde yaşadım. Buna rağmen nasıl oluyorsa İstanbul' un o tarih kokan dönemlerine ait bir özlem benim de içimi kasıp kavuruyor. Yazar öyle anlatmış ki, ben yazdıklarını okumadım da yaşadım sanki. Kimilerine abartılı gelecek cümleleri benim ruhumda hayat buldu. Yazılanları sadece Boğaziçi, Yalılar olarak da düşünmedim. Bence bütün evreni aynı o şekilde duymamız gerekli. Hissetmemiz gerekli. Güzel bakmalıyız her şeye; ağaca, çiçeğe, güneşe, denize, buluta, maviye... Bize anlatmak istediklerini dinlemeliyiz. Sonlara doğru her ne kadar hüzünle dolsam da içimi coşkuyla kaplayan bir eserdi. Herkes mutlaka okumalı, tadına vara vara. (Betül)

Zarif ve latif bir kişilik sahibi tarafından yazıldığı o kadar belli ki geçmiş zamana yolculuk ederken yazar gibi çelebi birinin size eşlik etmesinden mutlu olacaksınız. Yazarın “Boğaziçi Medeniyeti”ne olan düşkünlüğü ve ona muhabbetine hep hayran oldum. İyi ki doğdun Abdülhak Şinasi Hisar. (seasunsand)

Abdülhak Şinasi Hisar'ı ilk Fahim Bey Ve Biz romanıyla tanıdım. Böyle güzel bir kalemin kitaplarının baskısının olmayışı insanı üzüyor. Keşke yeniden baskısı olsa ve daha çok okuyucuya ulaşabilse. Boğaziçi Yalıları'nı okurken yazar kendi gözünden bize geçmiş bir İstanbul panaroması sunuyor. Çocukluğunda yaşadığı o güzel Boğaziçi günlerini bize geçmişine duyduğu bir özlemle anlatıyor. Kitabın devamında ise o hatıraların yaşandığı yalıların birer birer yok oluşunun verdiği hüznü bize yansıtırken geçmişimize ve bizi biz yapan değerlerimize sahip çıkmamızı ve bunu nasıl yapmamız gerektiği ile ilgili bize önemli bilgiler veriyor. Bu kısa fakat dolu dolu eseri okumanızı tavsiye ederim. (nihalsldrn)

Boğaziçi Yalıları PDF indirme linki var mı?

Abdülhak Şinasi Hisar - Boğaziçi Yalıları kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Boğaziçi Yalıları PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Abdülhak Şinasi Hisar Kimdir?

Abdülhak Şinasi Hisar (İstanbul, 14 Mart 1887 - 3 Mayıs 1963) Çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca'da geçti. 1898'de Galatasaray Lisesi'ne girdi; 1905'te Fransa'ya kaçtı. Paris'te École Libre des Sciences Politiques'e devam etti. II. Meşrutiyet'in ilânından (1908) sonra Türkiye'ye döndü. Fransız ve Alman şirketlerinde, Osmanlı Bankası'nda, Reji İdaresi'nde, 1931'den sonra ise Ankara'ya yerleşerek Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı. 1948'de İstanbul'a döndü; Ayaspaşa'da Boğazı gören bir apartmana yerleşti. Bir süre Türk Yurdu dergisinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi (1954-57). Cihangir'deki evinde beyin kanamasından öldü.

Edebiyata, mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921'den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı; Ağaç, Varlık, Ülkü ve Türk Yurdu dergileri ile Milliyet, Hâkimiyet-i Milliye ve Dünya gazetelerinde yazdı. Cumhuriyet dönemi yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan Hisar'ın bütün yapıtları esas olarak "hatıra"ya dayalıdır. Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve Marcel Proust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.

1942 CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı'nda üçüncülük alan Fahim Bey ve Biz, Almancaya çevrildi (Unser Guter Fahim Bey, Çev.: Friedrich Von Rummel, 1956). Sermet Sami Uysal (Varlık Yayınları, 1961) ve Necmettin Türinay'ın (M.E.B., 1993) Abdülhak Şinasi Hisar adlı birer kitabı vardır.

Ölümünden sonra Abdülhak Şinasi Hisar: Seçmeler (Haz.: S. İleri, YKY, 1992), Geçmiş Zaman Edipleri (Haz.: T. Yıldırım, Selis, 2005) ve Kelime Kavgası: "Edebiyata ve Romana Dair" (Selis, 2005) adlı üç kitabı daha çıkmıştır.

Abdülhak Şinasi Hisar Kitapları - Eserleri

  • Fahim Bey ve Biz
  • Boğaziçi Mehtapları
  • Çamlıca'daki Eniştemiz
  • Boğaziçi Yalıları
  • Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği
  • Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
  • Geçmiş Zaman Köşkleri
  • Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı
  • Kelime Kavgası
  • Geçmiş Zaman Fıkraları
  • Yahya Kemal’e Veda
  • Türk Müzeciliği
  • Geçmiş Zaman Edipleri
  • İstanbul ve Pierre Loti
  • Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
  • Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963)
  • Boğaziçi Yalıları - Geçmiş Zaman Köşkleri
  • Kanlıca'daki Yengemiz
  • Kitaplar ve Muharrirler II - Edebiyat Üzerine Makaleler (1928-1936)
  • Kitaplar ve Muharrirler I - Mütareke Dönemi Edebiyat

Abdülhak Şinasi Hisar Alıntıları - Sözleri

  • Neşât-ı hâtır-ı âlem elindedir sâkî Bu gamları yine bir câmdır sürûr edecek Halkın gönlünü şenlendirmek elindedir saki, Bu gamları yine bir kadehtir sevince çevirecek. (Aşk İmiş Her Ne Var Alemde)
  • "Her şey kayar, akardı. Sular, rüzgârlar, bulutlar ve bilhassa zamanlar. Zaman ki baş döndürücü akışını bu saf, bu berrak havada ruh daha çok duyar." (Boğaziçi Yalıları)
  • Geçmiş nice günler ve akşamlar, nice mevsimler ve seneler, nice gönüller ve nesiller hüzünlerini bu eski aynalara akset­tirmiş, kim bilir nice zamanlar onlara kâh yanan kâh ıslanan gözlerle bakmış ve belki kendilerinden bile gizlemek istedik­leri sırları onlara aksetmiş olacaktı. (Boğaziçi Yalıları)
  • . Kadınların yüzlerine sürdüğü boya olmasaydı, göz nasıl boyanırdı? . (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
  • “vefa yerine ihanet görmeye, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramaya, haksızlığın kurbanı olmaya razıyız. Fakat derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi dinleyecek bir can kulağı bulunsun. (…) En büyük teselli dinlenilmek ve anlaşılmış gibi cevap almaktır.” (Fahim Bey ve Biz)
  • Baudelaire: "ilham çalışmaktır." (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • Bize gelenlerin kim olduklarını, çaldıkları tokmağın çıkardığı seslerden duyar ve anlarız. Kimi sert, kimi munis, kimi ümitli, kimi meyus çalar... Herkes, çıkardığı seste; biz dinlersek, kendi sesini duyurur; biz duyarsak, kendini söyler. (Türk Müzeciliği)
  • Bu yaz günü denize bir konup bir kalkan martılar yüksekten avlarına bakarak haykırışırlar. Seslerinin çiğ çiğ dökülüşü, güneş ışığıyla adeta madeni gibi parlayışı, size güya eski bir mevsimin sesi ve seslenişi gibi gelir. Bu ses sanki geçen zamanın bir kılıfını yırtmış gibi, onun içindeki lezzetli, nazlı sırlar ve daha gelecek günlerin tatları, bir sepetten boşa­lan çiçekler ve meyveler tarzında dökülüyor zannedersiniz. Kendinizi ta eskiden yaşamış olduğunuz bir günün içinde sanırsınız. O kadar her şeyde değişmemiş ve tadılmış bir hal var­dır. İşte ben de, sihirli bir kapıdan eski bir âleme geçmiş gibi, kendimi birdenbire eski zamanımın içinde ve hatıraları arasın­da buldum. (Boğaziçi Yalıları)
  • Mesela yeni bir aşk bütün ruhumuzu kaplar. Ve bütün mevcudiyetimizde öyle bir hamle duyarız ki eriştiğimiz bu lezzet, bu vuslat karşısında o zamana kadar yerlere sürünür gibi geçmiş bütün zamanlarımızın iklimleri, seneleri, mevsimleri bize hep birden nafile yere geçmiş gözükür ve, "Eyvah! Şimdiye kadar geçen ömrümü hep ziyan ve tebah etmişim!" deriz. Yahut mesela bir ölüyü ilk defa olarak öyle bir katiyetle görürüz ve o, ölümü bize o kadar tekzip kabul etmez bir tarzda temsil eder ki onun karşısında artık ahirete hiçbir itikat ve itimadımız kalmaz. Kendi faniliğimizi kendi gözlerimizle görmüş gibi oluruz. "Ya? Bir tek ömrümü ben böyle mi geçirecektim?" deriz. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
  • Maksud eserse mısra-i berceste kâfîdir. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile. (Yahya Kemal’e Veda)
  • Öleceğini duyan, düşünen, anlayan ve kendi ölümüne bakan, iki seneden fazla can çekişen bir insan!.. Bu facia sanki hangi insani günahın kefareti olabilir? Bu büyük trajedinin fecaatini söylemek için bulunacak hiçbir söz yetişmiyor. Hatıra gelen bütün sözler nafile geliyor. Bunu ifade için yalnız göz yaşları, ancak dinin ve musikinin bildiği birtakım matem sesleri ve bir nevi musiki işaretlerinin kaydedeceği ağlamalar ve haykırışlar isterdi. (Geçmiş Zaman Edipleri)
  • Mesut bir ömür, hiçbir yangın felâketini görmemeliydi. Muhteşem bir ömür, okunmuş kitaplarının bir tanesini kaybetmemeliydi. Eski kitaplarımızın hepsi yanımızda kalmalıydılar. Dostlarımız, kendilerine okunmak üzere verdiğimiz kitapları iade etmeliydiler.Kütüphanemizin bütün kitapları muhafaza edilmeliydi. (Kelime Kavgası)
  • "Yaşmaklanma tarzı, saraylılarınkine benzerdi. Sapsarı saçları, o zaman hanımlar arasında "firizen" denilen, maşayla yapılma kıvrımlarla, lüle lüle yüzünün yanlarından aşağı sarkardı. Böylece yarı Bektaşi, yarı saraylı, yarı genç ve yarı yaşlı, her durumda iddialı bir baş olarak herkesin dikkatini çekerdi." (Kanlıca'daki Yengemiz)
  • En evvel başkalarının sandığı gibi olmadığını göstermeye çalış! Kendin gibi ol kendin fakat bil ki buna hiç muvaffak olamazsın. Sonra kendini olduğun gibi göstermeye alış! Fakat bil ki buna büsbütün muvaffak olamazsın. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • O iyi bir ana babadan doğmuş olduğu için, ruhu vücudunun cürufundan kurtulunca, asıl mayası meydana çıkmıştı. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
  • Bir Acem bahçesi, bir seccâde, Dolduran havzı ateşten bâde... Ne kadar gamlı bu akşam vakti... Bakışın benzemiyor mu'tade. Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, Dalmış üstündeki kuşlar yâda; Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda! (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
  • Ve ben onu; ölümlülüğün yitmek, yok olmak tehlikesini duyurmuş olduğu anlar içinde görüyor gibi oluyorum." (Kanlıca'daki Yengemiz)
  • 1504 senesi (Hicri 910) İkinci Bayezid zamanında Enderun hazinesi hakkında tanzim edilmiş bir defter bulunmuştur. Ata tarihinin verdiği izahata göre, Yavuz Sultan Selim zamanında hazinenin mevcudu Enderun ve Harem hazinelerine sığamayarak, bunların bir kısmı Yedikule mahzenlerinde hıfzedilmeye başlanmıştı. Üçüncü Sultan Murad'a kadar Yedikule hisarında böyle bir hazinenin muhafaza edildiğini ve ancak onun zamanında Topkapı Sarayı'na naklolunduğunu da, yirmi sene kadar Üçüncü Murad'ın sarayında hekim başılığı eden Dominicos isimli Kudüslü âlim bir Musevi'nin kitaplarından öğreniyoruz. Osmanlı padişahlarının o zamandan beri bu hazinelerinde topladıkları mücevherat, tezyini sanatlara ait ve nadide eşya, silahlar ve Çin porselenleri, hâlâ daha hayretimizi mucip kılacak de eşya, silah recede zengin ve kıymetlidir. İşte bu "hazine" bizde, bir müzenin nüvesi, taslağı ve başlangıcıdır. Nasıl ki Cumhuriyet sayesinde bu “hazine"nin, 3 Nisan 1924'ten beri, bir müze olarak açılmış bulunduğunu da aşağıda göreceğiz. (Türk Müzeciliği)
  • 1873’te asar-ı atikanın Çinili Köşk’e naklolunmasına karar verdiren Suphi Paşa, 1874’te de bizde otuz altı maddelik ilk bir Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlayarak neşrettiriyor. (Türk Müzeciliği)

Yorum Yaz