diorex
sampiyon

Büyücü - John Fowles Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Büyücü kimin eseri? Büyücü kitabının yazarı kimdir? Büyücü konusu ve anafikri nedir? Büyücü kitabı ne anlatıyor? Büyücü kitabının yazarı John Fowles kimdir? İşte Büyücü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.03.2022 20:00
Büyücü - John Fowles Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: John Fowles

Çevirmen: Meram Arvas

Orijinal Adı: The Magus

Yayın Evi: Ayrıntı Yayınları

İSBN: 9789755393735

Sayfa Sayısı: 688

Büyücü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Mitolojik öğelere ve Shakespeare'in ünlü oyunu Fırtına'ya çeşitli göndermelerin yapıldığı hikâyede John Fowles, savaşın acımasızlığını, bir Akdeniz adasının dinginliğini, insan zihninin karmaşık yapısını, kadın-erkek ilişkisinin doğasını, Tanrı ve özgürlük kavramlarını ustaca anlatımıyla irdeliyor. Gerçek özgürlüğün ancak kendini tanımakla mümkün olabileceği savından yola çıkılarak hayallerle gerçek deneyimler arasındaki ilişkiler, Fowles'un Prospero'su Conchis tarafından bir dizi yanılsama, maske ve gösteriyle çarpıcı bir biçimde sahneye konuyor.

Büyücü'de, insanlığın karşı karşıya bulunduğu tehdit, Batı kültürünün duvarları arasına olduğu kadar insanın kendi bilincinin duvarları arasına da gizlenmiştir. Urfe gibi, içinde doğdukları kültürün sosyal yapılarınca dayatılan davranış kalıplarından uzak durma özgürlüğüne sahip olduklarını keşfeden bireylerin çabalarıyla varılabilecek yeni bir bilinç düzeyine yolculuktur bu. 

Random House'un 20. yüzyılda İngiliz dilinde yazılmış en iyi yüz yapıt listesinde yer alan Büyücü, kişisel özgürlüğe ulaşmanın ve insanın kendini keşfetmesinin zorluklarına dair bir edebiyat şöleni...

Büyücü Alıntıları - Sözleri

  • "Eğer bir insan zekiyse, o zaman elbette ya agnostik ya da ateisttir."
  • Geçmişte olan her şey şu anımızın sahibidir.
  • Yeni insanları tanımak bana zor geliyor. Bir sürü düğüm çözmek zorundasın…
  • Tabiri caizse, doğuştan miyoptu ve çevresi onu iyice körleştirmişti. Yolunu bulamamasına şaşmamak gerek.
  • "Yalan üstüne yalan." "Belki de bizim gerçeği söyleme şeklimiz budur."
  • Yaşamak, sonu gelmez bir şekilde daha fazlasını istemektir, en kaba saba bakkalından en yüce mistiğine kadar böyledir.
  • Ve gücenme sakın. Affetmek unutmaktır.
  • Görünüşe bakılırsa pek az dostu vardı, ki bu da kendi seçimiydi.
  • Yeni insanları tanımak bana zor geliyor. Bir sürü düğüm çözmek zorundasın...
  • Garip değil mi? Çekip gidiyorsun ve döndüğünde insanları değişmiş bulacağını sanıyorsun, ama onlar hiç değişmiyor.
  • "Esas trajedi buydu. Bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi.”
  • "Affetmek unutmaktır."
  • Ben yirmi beş yaşındaydım (...) Bence bu, en zor ve en sinir bozucu yaştır. Hem var olup hem de görmek. Kişi belli bir zekâya sahiptir ve ona her yönden bir yetişkin gibi davranılır. Ama bazı insanlar onu hâlâ ergenlik döneminde görürler, çünkü onları yalnızca tecrübe anlayıp içine sindirebilir.
  • Öyle durumlar vardır ki, teselli zamanın kurduğu dengeyi tehdit ettiğiyle kalır.
  • "Neden ben?" "Neden herhangi biri? Neden herhangi bir şey?"

Büyücü İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Yıldız Tilbe kafası ile yazılmış bir kitap okudum sanki ...: Öncelikle Ayrıntı Yayınlarına "karınca duası"puntolarla kitabı basıp, zor olan bir okumayı daha da zorlastirdiklari için burdan sukranlarimi iletiyorum. Yazar şizofren, siz şaşı yaptınız beni :D Çok önceden John Fowles'in "Mantissa" eserini okuyup begenmemistim ,bu yüzden de bu eserini yıllarca kitapligimda bekletip durdum. Sonra bir şans daha vermeyi düşündüm yazara ,ve iyi ki de vermişim. İnsanlar olmasa da kitaplar ikinci şansı hak ediyor:)) "Büyücü" upuzuuuuunnnn tasvirlerden dolayı geniş bir zamanımı almış olsa da ,hayata dair müthiş tespitlerinden dolayı ismi gibi beni büyülemeyi başardı. Oxford mezunu olan N.Urfe özel bir okulda öğretmenlik yapmak için bir Yunan adasına gider ve orada simyaci Candhis ile tanışır. Sonrasında..... Sonrasında oyun ve yalanlar . Gerçek ,yalan ,oyun bir birine öyle bir iç içe ki ,hangisi yalan ,hangisi oyun, hangisi doğru demekten kendimi şizofreni olmanın eşiğinde buldum. Tam "Lina taşları yerine oturtmayı başardın" diyorum ki Fowles o taşları darma duman etmeyi başarıyor. Benim için zor bir okuma oldu diyebilirim, yazar için de yazması zor olmuş olacak ki eseri bitirmesi 15 yılını almış. Herkesin seveceği tarzda bir kitap olmadığını düşünüyorum .Uzun tasvirleri bazen sıkıyor. Ben bazı cümleleri bir kaç okumak zorunda kaldım bu yüzden. Ama felsefe sevenlere gönül rahatlığı ile tavsiye edebilirim. (Lina)

Ne kadar özgürüz?: "Afallatıcı, hırslı ve muhteşem. Hiçbir kategoriye tam olarak uymuyor; aynı anda hem pitoresk bir savurganlık, hem vahşi ve komik bir maskaralık, hem gerilim ve korku, hem de son derece ciddi bir araştırma… Heyecan verici bir kovalamaca, alegorik bir romantizm, modern aşkın sofistike bir anlatımı, tüyleri diken diken edecek bir hayalet hikayesi… Kışkırtıcı ve inanılmaz derecede teatral - kendine rağmen inandırıcı." 1966 yılında, “Büyücü” ilk kez yayınlandığında, New York Times’ta yer alan bir incelemeden kopyaladığım bazı notlar bunlar. Çok beğendim; benim sayfalarca anlatmaya çalışacaklarımı birkaç cümlede özetleyivermiş sanki… Yine de kendimi tutamayıp, bir de ben, yorumlamaya çalışırsam…. Kahramanımız; uzak bir Yunan adasında İngilizce öğretmenliği yapmayı kabul eden Nicolas Urfe, hayata biraz yüksekten bakan, ukala tavrı ile daha romanın başında kadranımıza giriverir. Asker babasını evde yarattığı baskı ile hatırlayan, anne ve babası bir uçak kazasında aniden ölünce -üzüntü ile birlikte- bir rahatlama da hisseden, Oxford’lu bir İngiliz olmanın getirdiği -ya da gerektirdiği mi desem?- tüm o kendini beğenmişliği üzerinde taşıyan Urfe, bizi ikilemde bırakır: Onu bir taraftan benimseriz; zira aynı bizim gibi zihni çelişkilerle dolu, yaşam mücadelesini sürdürmeye çalışan sıradan bir orta sınıftır. Diğer taraftan itici buluruz; zira o ukalalığı, olduğundan daha değerli görünme çabası ve duygusuzluğu bizi rahatsız eder. Hele hayat dolu, doğal, içten, Avusturalyalı güzel Alison ile iniş-çıkışlı ilişkisi ve maço tavırları iyice kafamızı karıştırır. Hikayenin merkezinde, öğretmen olarak gittiği Yunan adasında yerel bir milyonerle, Maurice Conchis ile, arkadaş olur Urfe. Arkadaşlık çok geçmeden, gerçekliğin ve fantezinin kasıtlı olarak manipüle edildiği ölümcül bir oyuna dönüşür ve Urfe sadece akıl sağlığı için değil, aynı zamanda hayatta kalmak için de savaşması gerektiğini anlar. Fowles hikayesini son derece karmaşık şekilde, çok yönlü kurgular. Maurice Conchis’in Urfe için hazırladığı oyunlar; Antik Yunan tanrıları, Yunan tragedyaları ve Shakespeare’in “Fırtına”sı ile 1900lü yıllara damgasını vuran Freud’un psikanalizi, Jung’cu arketipler ve bilim-hümanizm tartışmalarına çok sayıda göndermeler içerir. Bir nevi, antik Yunan uygarlığını, geçmişin bu kadim bilgeliğini, günümüzün bilimine sarıp sarmalayıp önümüze koyar Fowles ve varoluşu, tüm boyutlarıyla, Urfe üzerinden, bizimle birlikte sorgular. Yol boyunca önüne atılan bir doz romantik aşkla gizli manevi alemlere itilen Nicholas Urfe, oyunlar sırasında birçok felsefi varsayımla yüzleşmek zorunda kalır: Ne kadar özgürüz? Kültürümüzün, tarihin ve çağımızdaki bilimsel gelişmelerin değerlerimiz üzerinde ne kadar etkisi var? Ahlak nedir? Evrensel bir ahlak anlayışlından bahsedebilir miyiz? Aşk, varoluşumuzu anlamlandırmak için tek başına yeterli midir? Hayatımız Sifios gibi bir dağın üzerine taş taşıyıp durmaktan mı ibarettir sadece? Bilim bize Tanrısız ve acısız bir çıkış yolu gösterir mi? Ve o çıkışı bulduğumuzda gerçekten özgür olabilir miyiz? Romanın sayfaları ilerledikçe romantik bir aşk hikayesi erotik görüntülerle bulanır, polisiye oyunlar silsilesi evrenin gizemleri ile karışırken biz de bu karmaşanın içinde, belki sıkılarak ama aynı zamanda hep bir sonraki oyunu merak ederek, sürükleniriz. Fowles son derece ilginç bir İngiliz yazar. Çok belirgin karakteristik özellikleri var; neredeyse her eserinde farklı tarzlar deniyor, kahramanlarını duygusal olarak hep çıkmazlarda, okuyucuyu da ikilemlerde bırakıyor ve “Tanrı” yazar rolüne bürünüp hikayesinin sonunu “bildirmeyi” reddediyor. Bu yüzden okuması meşakkatli, ama bir o kadar da keyifli. “Büyücü” yazarımızın ilk yazmaya başladığı ve defalarca tekrar tekrar ele alıp değiştirdiği bir roman; büyük bir çaba ve hatırı sayılır bir emeğin ürünü… Bu nedenle, “kitap/fransiz-tegmenin-kadini--1241” ve “kitap/koleksiyoncu--3469” ile karşılaştırdığımda, okuması çok daha zor; mitolojik ögelere ve Yunan tragedyalarına hakimiyet istiyor, zira göndermeler çoğu kez dipnotlarla verilenden daha derin anlamlar içeriyor… Kimi yerde dağınık, kafa karıştırıcı ve hatta provakatif; okuyucu olarak romanı elinizden atıvermek ve bu iç içe geçmiş, anlamsız bir labirente dönüşmüş tuhaf hikayeyi unutmak ve normal hayatınıza dönmek istiyorsunuz. Ancak Fowles’un polisiye dili aynı kahramanımız Urfe gibi sizi de bağladığından bir yere kıpırdayamıyorsunuz. Dolayısıyla beklediğimden çok daha uzun sürede, biraz da sürünerek okuduğum bir eser oldu “Büyücü”. Çok çarpıcı ve etkileyici; ancak benim için iş güçten arta kalan vakitlerde okunup kotarılabilecek bir eser olmaktan çok uzak. Güzel bir tatil döneminde okuma şansınız varsa, bence çok daha keyifli olacaktır. (AkilliBidik)

Fowles#1001kitap~~~KülliyatımdakiSonKitap: ***KişiselÖzgürlüğeUlaşma---İnsanınKendisiniKeşfettiğiKitaptırBüyücü*** """Büyücü""" 1001kitaptaki son Fowles kitabimdı zira bu kitabı çok seveceğimi düşünüp en sona bırakmıştım ki gerçekten de çok sevdim tüm kurduğu bağlantılarla, ama benim Fowles maceram henüz bitmedi zira ben yazarı çok severim ki tüm kitaplarını okuyacağım... Fowles seviyorsanız Shakespeare Fırtına sevmek zorundasınız kesinlikle tavsiye ederim onu da, çok etkileyici cümleler vardı ki Shakespeare in olmazsa olmaz kitabıdır bence başka 1cok kitaba da ilham olduğundan dolayı, önce onu okumanızı tavsiye ederim ki Fowles in Koleksiyoncu kitabı da yine Fırtına kitabıyla bağlantılıdır eğer sevmemişseniz Koleksiyoncu yu, önce Fırtınayı okuyup tekrardan okuyunuz lütfen sevilmeme ihtimali """0""" olan 1kitaptir bence :-))) yazarla da o kitapla tanışıp bağımlı olduğum unutulmazımdır... Kitap benim için 4ana bölümden oluşmaktadır kendimce ayırdığım kısımda 3.bolum beni en yoran kısımdı takip etmekte ve cümleleri yerine oturtmakta beni epeyce zorlandı ama yine de değerdi :-))) Oxford mezunu olan Nicholas Urfe ailesi kendisi ve aşka tutulduğu kısımdır ilk bölüm, benim için bu kısım heyecanla başladı ki ailesi içinde ve kendi içindeki durum ve tespitler özellikle orduda önemli 1göreve!!! sahip olan babası ve """kendi içimde sürdürdüğüm çifte yaşam""" dediği yer kendi bunalımının başladığı yerdi bence, burda verdiği savaş ve varoluş cümleleri çokça sevdiğim ve soluksuz okuduğum kısımlardı. 2.kisim kendi içindeki kasvet ve aşktan kaçmak!!! için Yunan adasına İngilizce öğretmeni olarak gittigi ve gizemli milyoner Conchis ile tanıştığı bölümdür, bu kısımdaki yine varoluş, içindeki bilinmezlik ve inanış, ölüm, hayattaki körlük durumları adına çok severek okudum. 3.bolum sisli1hava gibi olan kısımdı :-))) karakterler eklenmesiyle maskelerin havada uçuştuğu yalanlar, hayaller, gerçekler ki ben hayatımızdaki maskeleri anlatan kitaplari çok severim bu kısım kitabın en zorlayan takip etmekte en yoran kısmıydı ve burda mitolojik öğelerle Caliban bağlantısı, Shakespeare Fırtına nın oldugu bölümdür ve içimizdeki ötekiyle kendinizi 1labirent içinde 1ordan 1oraya savururken zihnimizi de darma duman ettiği bölüm olup kadın-erkek ilişkisi adına, Tanrı- özgürlük bağlantılarının da anlatıldığı kısımdır. 4.bolum başladığın yerdeki kişide olma, rollerin yer değiştirdiği, "herzaman başka 1i vardır, eğer arıyorsan" der ki bu kısımdaki diyaloglar, son bölüm cümlelerinin en etkileyici olduğu bölümdür ki bu bölümdeki tüm bağlantıları sevdim kendini keşfedip sevgiye ulaşmak durumunda olunan kısımdı benim için efsaneydi, sevsen de sevmesen de sonunda seveceksin ~~~Zira hiç1şey sevmiyorum diyen 1i bile """Hiç1şeyi sevmemeyi seviyordur"""~~~ """Büyücü""" ölmeden önce okunması gereken 1001kitaptan 1i olup iyiki en son bu kitabı bıraktım 1001külliyatinda :-))) diye düşündüm inceleme yazarken, çizdiğim yerleri okurken bile beni yine etkiledi ki 2.defa okumak istediğim kitaplar arasında yerini şimdiden almıştır. Herkese sağlıklı mutlu huzurlu keyifli okumalar... (Ayşe...)

Kitabın Yazarı John Fowles Kimdir?

John Robert Fowles, (d. 31 Mart 1926, Essex - ö. 5 Kasım 2005, Lyme Regis) İngiliz roman ve deneme yazarı.

Londra yakınlarındaki Essex, Leigh-on-Sea'de doğdu. Oxford Ünivesitesi'nde gördüğü Fransızca eğitiminin ardından Fransa ve Yunanistan'da öğretmenlik yaptı. İlk romanı olan Koleksiyoncu'nun başarı kazanmasının ardından kendini tamamen yazarlığa adadı.

1968 yılından başlarak İngiltere'nin güneyinde küçük bir liman kasabası olan Lyme Regis'te yaşamını sürdüren ve 1979'da Lyme Regis Müzesi'ne küratör olarak atanan Fowles, 5 Kasım 2005'te ölmüştür.

Postmodern romancıların öncülerinden biri olarak kabul edilen Fowles, yayımlanan ilk eseri The Collector (Koleksiyoncu) ile büyük üne kavuşmuş ve ticari başarı kazanmıştır. Aslında Koleksiyoncu, Fowles'un üzerinde çalışmaya başladığı ilk romanı değildir. 1950'li yılların başında yazımına başladığı Büyücü adlı eseri, Fowles'un üzerinde çalıştığı ilk romandır ve ancak 1965 yılında basılabilmiştir.

Mitolojik öğelere ve Shakespeare'in ünlü oyunu Fırtına'ya çeşitli göndermelerin bulunduğu metafizik bir eğlence treni olarak nitelendirilen Büyücü, Fransız Teğmenin Kadını ile birlikte yazarın en önemli eseri olarak kabul edilir. Fransız Teğmenin Kadını, Harold Pinter'in yazdığı senaryo ile filme de çekilmiş, Karel Reisz yönetimindeki filmin başrollerinde Jeremy Irons ve Meryl Streep oynamıştır. Bu filmin dışında The Collector (1965), The Magus (1968) ve televizyon için The Ebony Tower (1984) adlı eserleri de sinemaya uyarlanmıştır.

Eserlerin birçoğu Türkçe'ye de çevrilmiştir. Roman ve denemelerinin dışında, şiirleri (Poem, 1973), çevirileri (Cinderella, Charles Perrault, 1974), senaryoları, adaptasyonları (Lorenzaccio, 1983--Alfred de Musset'nin bir oyunu) ve editörlük yaptığı çalışmalar (Thomas Hardy's England, Jo Draper) da vardır. Ayrıca yazar hakkında yazılmış eserler de mevcuttur.

John Fowles Kitapları - Eserleri

  • Fransız Teğmenin Kadını
  • Büyücü
  • Koleksiyoncu
  • Mantissa
  • Abanoz Kule
  • Daniel Martin

  • Zaman Tüneli
  • Yaratık
  • Aristos
  • Ağaçlar
  • The French Lieutenant’s Woman

John Fowles Alıntıları - Sözleri

  • İnsan neyse odur aynı zamanda ne giyerse de odur. (Mantissa)
  • payandayla desteklenmiş kırık parçaların ne kadar değerli olduklarını bilmek istiyorsan harabeye sor." (Daniel Martin)
  • Fakirleri hiçbir şey havadan gelen para kadar sarsmaz. (Fransız Teğmenin Kadını)
  • Geçmişte olan her şey şu anımızın sahibidir. (Büyücü)
  • “Neden romana daldım? Çünkü, Wittgenstein’ın dediği gibi, roman şu son elli yıldır yaşamın, her ne ise, dışına çıktı. Bu çıkışı koşullar dayattı. Romancıların suçu değil bu. Roman, on sekizinci ve on dokuzuncu yüzyıllarda yaşamdan zaten bir adım uzaklaşmıştı. Ama filmin, televizyonun ve ses kaydının gelmesinden sonra iki adım daha uzaklaşıyor. Bugün roman genel olarak, başka sanat biçimlerinin çok daha iyi betimlediği şeylerle ve konularla ilgilidir.” (Zaman Tüneli)
  • "Benim daima, her gün bir şey yazmam gerek." (Zaman Tüneli)

  • Seni niçin hor gördüklerini söyleyeyim mi sana? Çünkü karşılığında sen onları hor görmüyorsun. (Yaratık)
  • Biz-ler ödün verme dehamızla övünürüz ki ödün vermek aslında seçimi reddetmektir ve sırası gelince bu büyük ölçüde korkaklık, hissizlik ve bencil bir tembellik içerir. (Daniel Martin)
  • Ben kitaplardan fırlama bir şey değilim. Ben fevkalade ölçülerde gerçeğim. (Mantissa)
  • Bir erkek için sorgusuz sualsiz itaat edilmesi önemlidir ve bir kadın sorgusuz sualsiz itaati kendi nihai zaferinin bir aracı haline getirebilmelidir.. (Fransız Teğmenin Kadını)
  • "Affetmek unutmaktır." (Büyücü)
  • Kimse “bir romancı”nın gerçekten söylemek istediği ya da hissettiği şeyi söylediğini düşünemez; onun neyi kastettiği ya da neyi hissettiği bile pek anlaşılmaz... (Zaman Tüneli)
  • Görmek istemediklerine gözlerini kapatabilirsin ama hissetmek istediklerine kalbini kapatamazsın. (Zaman Tüneli)

  • ... insanlar nedense başkalarını, kendilerine yakın olanlardan daha iyi tanırdı. (Abanoz Kule)
  • “Yazarlar için en büyük sorun, elindeki malzemesi için en doğru ‘ses’i bulmaktır; ‘ses’le, yarattığı şeyin ardındaki yaratıcıdan alınacak genel izlenimi kastediyorum.” (Zaman Tüneli)
  • “Peki geleceğin bir yardımı olmaz mıydı?” “O ulaşılamaz bir şey. Şimdiki zamana zincirlenip kalıyorsun. Neysen ona. (Abanoz Kule)
  • Yazmak, yemek yemek ya da sevişmek gibidir: Yapay değil, doğal bir işlemdir. (Zaman Tüneli)
  • Kısa yaşamımız bir kez yanıp kül olunca, ölüm sonu gelmeyen bir uykudur.. (Aristos)
  • "Esas trajedi buydu. Bir adamın kötü olmaya cesaret etmesi değil, milyonlarca insanın iyi olmaya cesaret edememesiydi.” (Büyücü)
  • İnsanların unutmadığı şeyler çözülmeyen şeylerdir. Hiçbir şey bir gizem kadar güçlü olamaz. (Abanoz Kule)

Yorum Yaz