Büyük Yabancı - Michel Foucault Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Büyük Yabancı kimin eseri? Büyük Yabancı kitabının yazarı kimdir? Büyük Yabancı konusu ve anafikri nedir? Büyük Yabancı kitabı ne anlatıyor? Büyük Yabancı PDF indirme linki var mı? Büyük Yabancı kitabının yazarı Michel Foucault kimdir? İşte Büyük Yabancı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Michel Foucault
Çevirmen: Savaş Kılıç
Orijinal Adı: La grande étrangère: À propos de littérature
Yayın Evi: Metis Yayıncılık
İSBN: 9786053160106
Sayfa Sayısı: 160
Büyük Yabancı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Filozofların edebiyat üstüne düşünmeleri her zaman ufuk açıcı ve heyecan verici olmuştur. İyi bir edebiyat okuru olduğunu bildiğimiz, kitaplarında kullandığı kıvrak dil hemen fark edilen Foucault, yeni yayımlanan bu konuşma metinlerinde 1960'larda kafasını en çok meşgul eden meselelerden üçünü ele alıyor: dil, delilik ve edebiyat. Birinci konuşmada deliliğin dil ve edebiyatla kesişme noktası üstünde durduktan sonra, ikinci konuşmada edebiyatın ve edebiyat eserinin dille ilişkisini -yapısalcıların yönteminden esinlenen ama aynı zamanda ona eleştirel yaklaşan- felsefi bir yöntemle irdeliyor ve edebiyat eleştirisinin ufkunda araştırılmayı bekleyen konulara işaret ediyor. Üçüncü konuşmadaysa Sade'ın kurmaca metinlerindeki hakikat iddiasının temelini araştırdıktan sonra, eserlerinde teorik söylevler ile kurmaca sahneler arasındaki ilişkiyi odağa alıyor ve bu söylevlerin edebi ve felsefi işlevini inceliyor.Diğer kitaplarında olduğu gibi zekice fikirler, gözlemler, eleştirilerle dolu bu metinler hem Foucault okumayı sevenler için hem de edebiyata felsefeyle yaklaşma çabasını önemseyenler için zevkli bir okuma vaad ediyor.
(Tanıtım Bülteninden)
Büyük Yabancı Alıntıları - Sözleri
- Tanrı yoktur ve olmadığının kanıtı Tanrı'nın tamamen çelişkili olmasıdır. Tanrı'nın her şeye kâdir olduğu söylenir,peki o zaman nasıl oluyor da insanların iradesi sürekli onun iradesini dengeleyebiliyor? O halde Tanrı âcizdir. Tanrı'nın özgür olduğu söylenir ama aslında insanlar Tanrı'nın istediğini yapmama konusunda özgürdür; o halde Tanrı özgür değildir! Tanrı'nın iyi olduğu söylenir,ama Tanrı'nın iyi değil kötü olduğunu görmek için dünyada işlerin nasıl sürüp gittiğine bakmak yeter. O halde çelişkili olduğu için Tanrı'nın var olmadığı birinci saptamadır. Sade
- Bakın, kendisinin zıddı hakkında yargıya varması gerekince akıl ne kadar az ve öz konuşuyor, ayrıca ne kadar buyurgan.
- "Bana bunca iyilik yapan yüce Tanrı' ya şükürler olsun!...Artık şuuruma kavuştum;zihnim,iğrenç şövalye kitaplarını malesef sürekli okumam yüzünden üzerine inen cehaletin karanlık gölgelerinden kurtuldu,aydınlandı. Saçmalıklarını,yalanlarını açıkça görüyorum artık. Ölüme çok yaklaştığımı hissediyorum sevgili yeğenim;bu dünyada deli namı bırakacak kadar kötü bir hayat sürmediğimi gösterecek şekilde ölmek isterim;evet,deli olsun,ama ölürken deliliğimi teyid etmek istemem. Don Quijote
- "akıllı” denen insanlar maruz oldukları yasaklarla delilerden ayrılırlar.
- Günümüzde artık siyasal özgürlüğe inanmıyoruz,ayrıca şu hayal,o ünlü yabancılaşmamış insan hayali artık gülünç görünüyor. E peki onca hayaletten geriye ne kaldı? Birkaç kelimenin külü. Biz günümüz insanları,olanaklımızı artık şeylere,insanlara,Tarih'e,kurumlara değil,göstergelere emanet ediyoruz.
- Delilik ile deliliğin bilinci, hayatla ölüm gibidir. Biri öbürünü öldürür.
- “Uğuldayın rüzgârlar uğuldayın! Çatlayıncaya kadar şişirin yanaklarınızı! Kudurun! Uçurun dünyayı! Seller, kasırgalar tepemize boşanın, Sulara gömün kuleleri rüzgâr horozlarına kadar! Düşünce hızıyla çakıp sönen kükürtlü alevler, Bir vuruşta meşeleri ikiye bölen yıldırımın öncüleri, Şu ak saçlı başımı alazlayın! Ve siz, ey evreni sarsan gök gürültüleri, Yamyassı edin şu semiz dünyayı o korkunç kükremenizle. Paramparça edin doğanın insan döken kalıplarını, Yokedin hemen nankör insan üreten tohumlarını!” William Sheakspera
- Platon'dan beri bireyin kimliğini,kendisinin bir parçasından vazgeçmesi üzerine temellendirerek tanımlamak söz konusuydu. Felsefi ve dinsel söylem Yunanlılar döneminden beri kabaca şöyle bir şeydi: "Kendinin bir parçasından vazgeçtiğin ölçüde ancak tam olarak kendin olacaksın. Ancak bu şekilde Tanrı tarafından takdir edilecek,onun tarafından adınla anılacak,çağrılacaksın,ebediyen seçilmiş olacaksın;ebediyet senin adını ancak dünyadan,bedenden,zamandan,arzudan vazgeçtiğin takdirde telaffuz edecek. Ya da (diyor ki yine Batı'nın bu dinsel ve felsefi söylemi) toplumda yerin olmayacak,herkes gibi biri olmayacaksın,bir ad,özel bir ad alamayacaksın,topluluk tarafından suçlu ve deli diye nitelenmekten kurtulabileceğin özel bir ad: ancak birey olarak var olduğun,dolayısıyla da ancak arzularından,öldürme isteğinden,fantazmalarından,bedeninden ve bedenin yasasından vazgeçtiğin ölçüde bir adın ve namın olacak.
- Suç yoktur. Nitekim suç ancak yasayla birlikte var olabilir;yasanın olmadığı yerde suç yoktur. Yasa bir şeyi yasaklamayınca,o şey suç olarak var olmaz. İyi de yasa birtakım bireylerin sırf kendi çıkarları için kararlaştırdığı bir şey değilse nedir? Yasa bazı bireylerin kendi çıkarları için kurduğu bir komplonun ifadesi değilse nedir; dolayısıyla,birilerinin iradesine,özellikle de ikiyüzlülüklerine ters düşüyor diye suçun kötü olduğu nasıl söylenebilir? Sade
- Ey söz nesin sen? Ben Pi'yim,yani kudret,Ar'ım yani arkaya dönen,Ol'um yani öne yürüyen. Ben her yönde sürekli hareketim,enginlerde devinen güneşlerin,küreler ve yıldızların suretiyim. Öne doğru yürürken arkaya dönerim. Gezegenlerde yaşayan insanların kraliçesi ve annesiyim. Evren benim sayemde tanır evreni.
Büyük Yabancı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Foucault' un dil, delilik ve edebiyat üzerine yaptığı radyo programlarından alınmış içeriği zengin ve edebiyatı felsefi kuramlara göre inceleyen bu kitabın kapağından bahsetmekle başlıyorum. Bir ceket fakat sadece bir ceket değil. Agnes'ın ceketi.. bir akıl hastanesinde yatan Agnes Ritcher'ın kendisi için diktiği ve işlediği deliliğin ceketi. Üzerinde işlenen kelimelerin çoğu hiçbir şekilde anlamlandırılamamış, eski bir tarz Almanca stili ile yazılmıştır. Kapaktan başlayarak "delilik" kavramı yoğun biçimde ele alınmış bu eser, Foucault'un benimsediği, Blanchot'un ortaya attığı dışarının düşüncesi minvalinde toplumların delilik üzerine ortaya koyduğu edebi saptamaları felsefi bir bağdaşım ile anlatıyor. Kitap üç ana bölümden oluşuyor; Dil ve Delilik Edebiyat ve Dil Sade Üzerine Konferanslar Foucault; dilin deliliği söz konusu ise zamanla onu anlayacak kulakların da oluşacağını ve bunun dil içinde dile karşı bir yeraltı hareketi ile olacağını savunuyor. Delirmiş bir dil kullanan her yazarı eserleri ve gördükleri genel kanı ile ele alıyor, bunların başını çeken ve benim de büyük keyifle okuduğum dili bozguna uğratan, dili zihnine giydirenlerden biri Antonin Artaud. Düşüncenin ve kuramların dil ile ifade edildiği gibi, dil ile yok edileceğini savunan Artaud edebiyattaki deli kimliğini dili ile ölümsüzleştirenlerden. Bunun yanı sıra Sade, Diderot ve Marcel Proust' ta eserlerinden yola çıkılarak örnekleniyor. Dil ve delilik arasındaki bağıntının kesişen noktalarını; dil, edebiyat ve eserin birbirinden ayrımını bu kitapta keyifle okuyabilirsiniz. Edebiyat ve Dil konferansları bölümünde ortaya koyduğu "her dil; eser yahut edebiyat değildir" savı ise oldukça güzel işlenmiş. Dil deliliğin başlıca kanıtı olduğuna göre Foucault'un ""valla" diyerek söze girmesi de çevirmenin deliliğinden olsa gerek :) Burada deliliğin tarihi; https://youtu.be/iM69A8gdFho Burada da kitapta yine bahsettiği Don Quijote ' un deliliği üzerine kısa söyleşisi; https://youtu.be/xScrGxQym3k Keyifli okumalar.. (â.)
Dili biraz tarz dışı olan Foucault' nun radyo programlarında veya derslerinde alenen talaffuz etmiş olduğu, daktiloya çekilmiş sözü esas almakta ve mümkün olduğunca sadık bir biçimini sunuyor. 1963 te ulusal yayın yapan Fransa Radyo Televizyon Kurumu Fransa III Radyosu'nun sunduğu 'Sözün Kullanımı programında deliliğin dilleri üzerine beş bölüm hazırlar. Kitapta; Delilerin Sessizliği Dil ve Delilik Delirmiş Dil bölümleri yer alıyor. 2.Bölüm de, Edebiyat ve Dil adlı 1964 Brüksel tarihli konferansın iki oturumu var. Son bölüm ise 1970 yılında verdiği "Sade Üzerine Konferanslar" iki oturum özenle hazırlanmış. “Büyük Yabancı” kaçak bir yolcuymuş meğer. Keyifli okumalar. (DeliBilge)
Kısacık bir hazine. Delilik, dil ve edebiyat üzerine tartışıyor Foucault. Ve bana kalırsa bu adam bu işin piri. Sade'in açık seçik dilinden, Proust'un mekansal anlatımına, Diderot'dan Flaubert'e, Ulyyses'e kadar başta Fransız olmak üzere pek çok yazar ve edebiyatı tartışıyor. Özellikle Fransız edebiyatı üzerinden gitmesi ekstra hoşuma gitti çünkü çok seviyorum. Ağır aksak, sindire sindire okunması gerektiğini düşündüğüm ve tekrar tekrar başvurulabilecek bir eser. (Beyza Yavuzcan)
Büyük Yabancı PDF indirme linki var mı?
Michel Foucault - Büyük Yabancı kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Büyük Yabancı PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Michel Foucault Kimdir?
Michel Foucault Fransız düşünür, sosyal teorist, tarihçi, edebiyat eleştirmeni, antropolog ve sosyolog. 15 Ekim 1926’da Poitiers'de doğdu. Babası, oğlunun kendi kariyerini takip etmesini isteyen bir cerrahtı. Foucault, Saint-Stanislas Okulunu bitirdikten sonra, saygın bir okul olan Paris’teki 4. Henry Lisesi’ne girdi. 1946’da, daha önce sınavlarında başarısız olduğu École Normale Supérieure’e kabul edilen dördüncü öğrenciydi. İkinci Dünya Savaşı sırasında Poitiers, Alman ordularının işgali altında kaldı.
Maurice Merleau-Ponty ile felsefe çalıştı. 1948’de felsefe diplomasını, 1950’de psikoloji diplomasını aldı ve 1952’de psikopatoloji diplomasıyla ödüllendirildi. 1950-1953 yılları arasında Fransa Komünist Partisi'nde yer almıştır. Partiye girişi Louis Althusser aracılığıyla olmuştur. Ancak Stalin'in Sovyetler Birliği'nde izlediği politikalar onu partiden soğutmuş ve bir süre sonra partiden ayrılmıştır.
1954’ten itibaren dört yıl İsveç’te Uppsala Üniversitesi’nde doktora tezini yazdı. Zamanın Uppsala Üniversitesinin pozitivist damarı Foucault'un tezini bilimsel bulmayıp kabul etmedi. Birer yıl da Varşova ve Hamburg Üniversitelerinde Fransızca öğretti. 1960’da Fransaya Clermont-Ferrand Üniversitesine felsefe bölüm başkanı olarak döndü. "Delilik ve Medeniyet" (Folie et déraison. Histoire de la folie à l'âge classique) kitabındaki teziyle doktorayla ödüllendirildi. Aynı yıl Foucault, kendinden on yaş küçük olan felsefe öğrencisi Daniel Defert’la tanıştı. Defert’ın politik aktivizmi çalışmalarında ona yol gösterdi. Foucault, Defert’la aralarındaki ilişki için çok sonraları bunun zaman zaman da aşka benzeyen uzun soluklu bir tutku ilişkisi olduğunu söyledi.
Foucault’nun ikinci önemli eseri "Kelimeler ve Şeyler" (Les mots et les choses) 1966’da yayımlanan karşılaştırmalı bir ekonomi, doğa ve dil bilimleri çalışmasıydı. Çok satan bu kitap Foucault’nun adının tanınmasında büyük rol oynadı.
1966-1968 arasında Defert’la birlikte Tunus’a gitti ve birlikte tekrar Paris’e döndüler. Foucault, Vicennes’deki Paris-VIII Üniversitesi’nde Felsefe bölüm başkanı oldu, Defert da sosyoloji bölümünde ders vermeye başladı. 1968 öğrenci hareketinden oldukça etkilendiler. Aynı yıl Foucault başka aydınlarla beraber Hapishane Bilgilendirme Grubu’nu (Groupe d'information sur les prisons) kurdu.
1969’da "Bilginin Arkeolojisi"’ni (Archéologie du savoir) yayımladı. 1970’de en önemli araştırma enstitülerinden biri olan Fransa Koleji’ne Düşünce Sistemleri Tarihi profesörü olarak seçildi. 1975’te belki de en etkili kitabı olan "Hapishanenin Doğuşu"’nu (La naissance de la prison) yayımladı.
Ömrünün kalan yıllarında kendini "Cinselliğin Tarihi" (Histoire de la sexualité) çalışmasına adadı. 1976’da ilk cildini yayımladı, çalışmasını tam bitirememiş olsa da ikinci ve üçüncü ciltler 1984’teki ölümünden hemen sonra yayımlandı.
1978'li yıllarda İran'da Şah karşıtı gösteriler ayyuka çıktığında Foucault, Corriere della Sera ve Le Nouvel Observateur dergilerine muhabirlik yapmış, İran'ı ziyaret etmiştir. Paris'te Ayetullah Humeyni ile görüşmüş, İran'daki muhalefet liderleri ve gösteriye katılan insanlarla mülakatlar gerçekleştirmiştir. İran'a ilişkin "Ruhsuz dünyanın ruhu" gibi yazdığı makaleler ve kullandığı "siyasi ruhanilik" kavramı ilginçtir. Bu makaleler İngilizceye çok sonradan tercüme edilmiş, özellikle 11 Eylül saldırılarının ardından ilgi görmüş; siyasal İslam, İran-Batı ilişkileri bağlamında incelenen metinler olmuştur.
Michel Foucault, daha çok toplumdaki daimi doğruları inceleyen bir filozoftu. Nietzsche ve Heidegger’in düşüncelerinden oldukça etkilenen Foucault, çalışmalarında çoğunlukla Karl Marx ve Sigmund Freud’un fikirleriyle mücadele etti. Hapishaneler, polis, sigorta, delilik, eşcinsellik ve sosyal haklar konularında çalıştı. Bütün çalışmalarını modernitenin bireyler üstündeki etkisi ve getirdiği yeni iktidar ilişkileri üstüne kurdu. Öte yandan Gerard Raul'a verdiği röportajda post-modernist yahut post-yapısalcı olarak tasnif edilmeyi reddettiğini söylemiştir.
25 Haziran 1984'te Paris'te yakalandığı AIDS hastalığı nedeniyle vefat etmiştir.
Foucault' un felsefi yönünün anlaşılması, bir sosyal bilimler öğrencisi için aşılması ayrıcalık getirecek bir eşiktir. Foucault toplumdaki daimi doğruların oluşum sürecini modernist bir bakış açısı olarak görür ve kökten reddeder. Postmodernite kendini genel geçer doğruların aksine hareket eden bireylerde ve düşünüşlerde bulur. Bu nedenledir ki Foucault deliler üzerinde araştırmalar yapmıştır. Deliler ona göre toplumun daimi doğrularına uygun hareket edemeyen bireylerdir. Toplumun genelini bir oda içerisinde gören Faucault bütün düşüncelerin, hareketlerin bu daimi doğrular çerçevesinde yahut kıskacı altında ortaya çıktığını iddia eder. Gay, lezbiyen, transseksüel, biseksüel oryantasyonlar daimi doğrulardan ayrı doğrular çerçevesinde oluştukları için postmodernitenin varoluşunu ve moderniteden çıkıldığını gösterir (modernite bu kavramları asla kabul edemezdi). Foucault kendi çalışmalarının bile genel geçer daimi doğrulardan olmaması gerektiğine inanır ve çalışmalarının kullanıldıktan sonra atılmasını öğütler.
Michel Foucault Kitapları - Eserleri
- Bu Bir Pipo Değildir
- Hapishanenin Doğuşu
- Deliliğin Tarihi
- Cinselliğin Tarihi
- Doğruyu Söylemek
- Kelimeler ve Şeyler
- Akıl Hastalığı ve Psikoloji
- Bir Aile Cinayeti
- Güzel Tehlike
- Büyük Yabancı
- Bilginin Arkeolojisi
- Özne ve İktidar
- İktidarın Gözü
- Toplumu Savunmak Gerekir
- Entelektüelin Siyasi İşlevi
- Büyük Kapatılma
- Hermenötiğin Kökeni
- Kliniğin Doğuşu
- Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık
- Rezil İnsanların Yaşamı
- Söylemin Düzeni
- Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü
- Psikoloji ve Ruhsal Hastalık
- Deliliğin Tarihine Giriş
- Sonsuza Giden Dil
- Felsefe Sahnesi
- Raymond Roussel: Ölüm ve Labirent
- Biyopolitikanın Doğuşu
- Güvenlik, Toprak, Nüfus
- Yedinci Meleğe Dair Yedi Bahis
- Manet
- Kliniğin Doğuşu
- Marx'tan Sonra
- Ders Özetleri
- Öznenin Yorumbilgisi
- Bilme İstenci Üzerine Dersler
- Öznellik ve Hakikat
- Dostluğa Dair
- Nietzsche, Freud, Marx
- Of Other Spaces, Heterotopias
- Özgürlük ve Bilgi
- Hakikat Cesareti Kendinin ve Başkalarının Yönetimi 2
- Kliniğin Doğuşu
- Söylem ve Hakikat
- Religion and Culture
- Language, Madness, and Desire
- Kelimeler ve Şeyler İnsan Bilimlerinin Bir Arkeolojisi
- İqtidar. Nəzarət. Cəmiyyət
- Dream and Existence
- The Order of Things
Michel Foucault Alıntıları - Sözleri
- ''[...] Psikanalizin size öğretebileceği tek şey, sizin bir efendi aradığınızdır.'' (Felsefe Sahnesi)
- Geleneksel biçimi içinde tarih,geçmişin anıtlarını "belleğine yerleştirmek",onları doküman haline dönüştürmek ve çoğunlukla kendiliğinden sözlü olmayan ya da sessizce söylediği,söylediklerinden başka olan bu izleri konuşturmak girişiminde bulunuyordu;tarih,günümüzde dokümanları anıtlar haline dönüştürürken,insanlar tarafından bırakılmış izlerin çözüldüğü ve bulundukları oyukta tanınmaya çalışıldıkları yerde,ayırımın,gruplandırmanın,anlamlı kılmanın,ilişkiye sokmanın,birlikler oluşturmanın söz konusu olduğu bir öğeler yığınını gösterir. Tarih,dilsiz anıtların,cansız izlerin,bağlantısız nesnelerin ve geçmişe terk edilmiş şeylerin disiplinli olarak,arkeolojinin tarihe yöneldiği ve ancak tarihsel bir söylemin yeniden kurulmasıyla anlam kazandığı bir zamandı;kelimeler üzerinde biraz oynamak suretiyle denilebilir ki günümüzde,tarih arkeolojiye,anıtın esas tanımına yönelir. (Bilginin Arkeolojisi)
- Hastalık, doğanın karşısında değildir, tersine çevrilmiş bir süreçte, doğanın ta kendisidir. (Akıl Hastalığı ve Psikoloji)
- Sıradan olanı oluşturan her şey, önemsiz detaylar, siliklikler, görkemsiz günler, o bildik yaşam anlatılabilirdir ve anlatılmalıdır, hatta daha iyisi, yazıya geçirilmelidir. (Rezil İnsanların Yaşamı)
- bilgi faydaya karşıttır,zira onaylamaya ve itiraza yer verilmesi gereken bir oyundur. (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
- "Birbirimizi yorumlamaktan başka bir şey yapmıyoruz" (Kelimeler ve Şeyler)
- Yaşamın ta kendisinin siyasi stratejilerde ortaya sürülmesi Foucault’ya göre bir toplumun “modernliğe girme eşiği”dir. “İnsan, binlerce yıl boyunca Aristoteles için neyse o olmuştur, yani yaşayan ve buna ek olarak siyasal bir varlık olma yeteneğine sahip olan bir hayvan; modem insan, bir canlı varlık olarak yaşamını kendi siyaseti dahilinde söz konusu eden bir hayvandır." (Özne ve İktidar)
- ''Tırtıklanmış bir söylemin göbeğinde yaşıyoruz.'' (Felsefe Sahnesi)
- Düşüncelerin tarihi,... başlangıçların ve bitimlerin disiplini, belirsiz sürekliliklerin ve geri dönüşlerin betimlenmesi, tarihin çizgisel biçiminin içindeki gelişmelerin yeniden kuruluşudur. Fakat düşüncelerin tarihi aynı zamanda her alandaki bütün karşılıklı ilişkiler ve aracılar oyununu betimleyebilir: o bilimsel bilginin nasıl yayıldığını, felsefî kavramlara nasıl yer verdiğini, ve muhtemelen edebî eserlerde nasıl biçim kazandığını gösterir; problemlerin, kavramların, temaların dile getirildikleri felsefî alandan bilimsel ya da siyasal söyleme doğru nasıl yer değiştirebildiklerini gösterir; eserleri kuramlarla, alışkanlıklarla ya da sosyal davranışlarla, tekniklerle, ihtiyaçlarla ve sessiz pratiklerle ilişkiye sokar; söylemin en çok özümsenmiş biçimlerini, somut görünüm içinde, onların doğuşunu görmüş olan büyüme ve gelişme ortamında, yeniden canlandırmaya çalışır. Bu durumda düşüncelerin tarihi birbirinin içine girmelerin disiplini, eserleri çevreleyen, onları belirginleştiren, yeniden birbirlerine bağlayan ve kendileri olmayan her şeyin içine onları yerleştiren aynı merkezli dairelerin betimlenmesi olmaktadır. (Bilginin Arkeolojisi)
- “Dünya özü itibarıyla her noktada farklıdır; tüm noktalar üzerinde ağırlığa sahiptir, tüm noktalar direnç gösterir ve sonuç olarak ortaya çıkanlar her durumda birbirleriyle mükemmel bir uyumsuzluk halindedir.” (Bilme İstenci Üzerine Dersler)
- Nihayetinde eleştiri ,kendinden başka bir şeyle ilişki içinde var olur ancak .Bilmeyeceği ve olmayacağı bir gelecek ya da hakikat için bir araç bir vasıtadır polislik yapmak istediği ama yasa yapma kudretinin olmadığı bir alanda gözetmenliktir. (Eleştiri Nedir? - Kendilik Kültürü)
- Sağlık, ahiret mutluluğunun yerini alıyor, diyordu Guardia. (Kliniğin Doğuşu)
- ... hakikate erişmek üzere işleme konan bilgi biçimleri gibi, ortaya çıkan bilgi içerikleri ve özneleşme etkileri de her çağda farklıdır. Demek ki genel ve evrensel bir özne tarihi yapılamaz: Kişinin kendisiyle ve hakikatle kurduğu ilişkinin biçimine bağlı olarak, ortaya çıkacak özne de değişecektir. (Öznellik ve Hakikat)
- Mutluluk, hayatta insanın kendisini ne kadar güzel oyalabildiği ile doğru orantılıdır. Mutlu hissediyorsanız siz bu işi güzel yapıyorsunuz demektir. (Deliliğin Tarihi)
- Ölmek için acele ediyorum (Bir Aile Cinayeti)
- Günümüzün dünyası şizofreniyi mümkün kılmaktadır, bu dünyanın, olayları yoluyla insani olmayan ve soyut olmasından dolayı değil, aksine kültürümüzün bu dünyayı, onun içinde insanın artık bizzat kendisini tanıyamaması şeklinde okumasından dolayıdır. (Psikoloji ve Ruhsal Hastalık)
- “Ben iktidar mekanizmasını düşündüğümde, iktidarın bireylerin tohumuna kadar ulaştığı, bedenlerine eriştiği, hâl ve tavırlarına, söylemlerine, öğrenimlerine, gündelik yaşamlarına sindiği kılcal var olma biçimini düşünüyorum.” (İktidarın Gözü)
- Akıl bilgiyi defalarca ve defalarca ikiye ayırdı. (Yapısalcılık ve Post Yapısalcılık)
- Kopuk olayların ortaya çıktığı alanı saflığı içinde göstermek, onu hiçbir şeyin üstesinden gelemeyeceği bir yalnızlığın içine yeniden yerleştirmeye girişmek değildir. Bu onu yeniden kendi üzerine kapatmak değildir; bu kendisinde ve kendisindeki ilişki oyunlarını betimlemek için kendini serbest bırakmaktır. (Bilginin Arkeolojisi)
- Bir fikrin kendi kendine bir iktidara sahip olmadığının doğal olduğunu düşünmüyor musunuz? (Hermenötiğin Kökeni)