Buzul Çağının Virüsü - Vüs'at O. Bener Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Buzul Çağının Virüsü kimin eseri? Buzul Çağının Virüsü kitabının yazarı kimdir? Buzul Çağının Virüsü konusu ve anafikri nedir? Buzul Çağının Virüsü kitabı ne anlatıyor? Buzul Çağının Virüsü kitabının yazarı Vüs'at O. Bener kimdir? İşte Buzul Çağının Virüsü kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Vüs'at O. Bener
Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları
İSBN: 9789750807995
Sayfa Sayısı: 226
Buzul Çağının Virüsü Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
'Buzul Çağının Virüsü'nde Bener'in ustalığının yeni bir aşamasına tanık oluyoruz. Yazar bu yapıtında alışılmış anlatım kalıplarını kırarak yaşamayı kısıtlayan bütün koşullara ve olgulara karşı dilin coşkunluğunu ve yoğunluğla meydan okumaktadır. Bener'in ince alaycılığı da anlatımın şiirselliğine ayrı bir boyut kazandırmaktadır. Buzul Çağının Virüsü'nün Türk edebiyatında seçkin bir yeri olacağına inanıyorum.'
- Cevat Çapan-
'Faulkner'ın söz kurpiyeliği çağrıştıran örtük bir kurgulama ile 'öykü'lerini dağıtıyor, topluyor Bener bu romanda. İmbikten geçirilmiş, eleyerek kayda geçirilmiş bozbulanık, bir o kadar da saydam bir panorama getiriyor Buzul Çağının Virüsü: Son 40 yılın Tükiyesi, taşra(lar), kırık umutlar, deccal, direniş, yayı gevşetilmiş tutkular, kırık yaylar, tam bir hüzün konçertosu. Bu zorlu romanın konfeksiyon tipi okuru terleteceği açıktır. Ama, yazınımızın en usta işi örneklerinden birini, hele bir de güzelim bir aşk romanıysa bu , geri dönene okumak da yabana atılacak bir keyif değildir.'
- Enis Batur-
Buzul Çağının Virüsü Alıntıları - Sözleri
- Çözüldük... Çabuk ısınıp soğuyor insanların iletkenliği...
- ‘Kurtar beni bu bataktan, boğuluyorum!’
- “Hakkın yoktu bu kadar zalim olmaya.”
- Kırıl, kop, dağıl ne çıkar!
- Ben yokum bu oyunda, çirkin gururum var!
- Bırakılmazsam, bırakamıyorum.
- “İçin karmakarışık. Boş ver. Usta, çek bir istavrit tava daha! Oh be! Yaşamak güzel! Biraz da şaka. Ben de dut gibi âşıkım epeyidir, ne sandın. Biz de odundan yaratılmadık ya!"
- Üçüncü kadehten sonra birkaç damla gözyaşı anlayışla karşılanıyordu.
- Kestim ağlamayı. Oyun da kendiliğinden sona erdi. Gene de yıkıla yıkıla... bacaklarımı karnıma toplayarak hıçkırdığımı anımsıyorum. Olmasın mı o kadar?
- Gözbağcılar, falcılar, büyücüler, cadılar, soytarılar da gerekli değil mi topluma ?
- Umut arsızlığının bu kadarına pes doğrusu.
- “Hiç. Şimdiki aklım olsaydı diye düşündüm de! Ne oldu? Ee, ne yapalım, hayat böyle işte!” “Mahsus yapıyorsunuz. Ne olur, siz bari yıkmayın hayallerimi.”
- Alışmaya alışacağız çaresiz.
- Seni seviyorum. Ben de seni sevmek işçisiyim!
Buzul Çağının Virüsü İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Vüs'at O. Bener: ''Çünkü Çok Duyguluydu O.'': Buzul Çağının Virüsü nihayete ereli çok oldu elbette. Ama bendeki duyuşu hala kaybolmayan, henüz hissedişlerimde izleri bozulmayan bazı satırları, ifadeleri var ki onlara biraz olsun değinmeden yapamayacağım. (Bu sebeple bu yazı, tipik bir incelemeden daha farklı bir hal alacak.) Çünkü Vüs'at, tarzıyla diğer emsallerinden biraz daha farklıdır gözümde. Çünkü rastladığım hiçbir insan, zor yaşantıları yüzünden onun kadar kendisine acımasız davranmamış, diğerleri bu sıkıntılarının sebebini dış faktörlerde ararken; o en zehirli, en öldürücü okları kendisine yollamakta bir an bile tereddüt yaşamamıştır. Bu kitabında da aynen böyledir kendisi. Osman'ı anlatır belki görünürde; fakat ne çok izler yükler kendi yaşamından ona. Kim bilir, Osman'ın topallaması da belki bundandır romanda... Ve unutmaz kitabında güzel dostunu: 'Oğuz Atay'ın anısına...' diyerek başlar kitabına. Ölümünden sadece birkaç yıl geçmiştir ki; varlığının o rakik,nazik renkleri gözlerinde solmaz, boşluğu henüz dolmaz, acısı öyle derindir ki hala kaleminde tazedir. Ve bir anışları vardır ki hissettirmek istemez; ama bazı yerlerde de, belki de istemsizce açığa çıkarır sitemini: Onun beynini büyütmesine izin verdiği 'tümör'e yapılan. ''Duyuyor musun Oğuz Atay! Çınar elli, kızdı mı kezzap gibi bakan, oysa iri çağla gözlü, kapılardan sığmaz, güzel adamım! O zamanlar pek ayırdında değildin sanırım 'tutunamadığının'. ... Canımlarım, katılırdı gülmekten. Oturduğun salıncaklı koltuk yıllardır soğumadı. Ne vardı beynini büyütecek o kadar? Suçlusun!'' Evet, suçlusun, hatta suçlusunuz güzel insanlar. Çünkü sen de masum değilsin Vüs'at. Çünkü dediğim gibi, sen de öldürücü bir hırsla acımasızdın kendine. Hatırla Muannit Sahtegi imzasıyla yazdığın zehirden notlarını: ‘’Derseniz ki, başka kapıya, alışığım, inini kendin bul… Tamam canlar. Soyu Sahtegi, muannittir ve tepeden tırnağa ittir, def olur gider, mağarası bol bir yerlere, gidemese de gittiğini var sayar. Canına kıyamaz, o kesin…’’ Ve bu kitabında da vazgeçmedi bundan. Kendi yaşantısına yaptığı yergileri, ama bunu yaparken ne de hoyrattır, saldırgandır evrende işgal ettiği savruk mevcudiyetine. Sanki kendisine yüklendikçe alır intikamını hayattan, sanki kendisini eksilttikçe tamamlanır. Ve kendisini eksiltenlere mutlu olma şansı vermez belki de böylece, umursamaz bir iflah olmazdır çünkü bu bohem adam, umarsız bir derbeder azizimdir o benim. Benim hassas azizim, benim kasvetler yaratmada cömert ilahım, benim renk renk, çiçek çiçek hüzünler var etmede kudreti bol üstadım. Nasıl bir duyuşla yazdın, yazabildin bu satırları... Ben okurken bile bu kadar eksilirken, senin için bu satırları yazıya dökmenin bedeli çok ağır olmadı mı? ''Bir ölü dölüt doğurdu karım, hınk demiş, burnumdan düşmüş, bildiğim kadarıyla yedi aylıktan gün alamamış, can borcunu peşin ödemiş bir bebek. Kıyameti kopardı, erkekliğimi suçladı, tırmaladı yırttı, yüzümü gözümü. Dövüştük, vuruştuk kıyasıya. İstersen çileden çıkabiliyorsun. Oysa ben doğal karşılamıştım olayı. Ölü doğmayı yeğler benim çocuğum. Çok duyguluydu o.'' İşte burası, belki de bana en çok tesir eden bölüm olmuştur. Belki de kendi çocuğuna yazdığı için, yitirdiği yaşam ve nice yaşamlar için ya da kendisi için. Adını tam koyamıyorum, tanımlamak çok mümkün değil. Çünkü der ki sonra: ''Dağılan cam kırıklarının doluştuğu yatağına uzandı gün ağarırken, boynu vuruldu, düştü başı giyotin sepetine.'' İşte böyle yazılmış bu kitap da. Anlattım; ama yine de eksik söyledim. Fazlasını anlatacak duyuş yok bende. Çünkü ancak böylesini yeğler Vüs'at'ım... Çünkü çok duyguluydu o. (Batuhan)
Okuduğum 600. Kitap Biter: Uzun zamandan sonra Vüs'at O. Bener eseri okumuş bulundum. Buzul Çağının Virüsü okuduğum altıncı kitabı oldu yazarın. Okuduğum 5 hikayeden sonra yazarın tek romanı da sonunda bitti. Vüs'at O. Bener okuyanlar bilir ki yazarın kitaplarını okumak kolay iş değildir. Yine öyle eser ile karşı karşıyaydım. Bener'in sevdiğim yanı dilin zor olması, okuyucu hareket geçirmesi ve okuru zorlamasıdır. Buzul Çağının Virüsü'nde Demokrat Parti'nin kuruluş ve kapatılışı dönemi anlatılmış. Bol bol siyasi olaylı bir kırık aşk romanı okuyorsunuz. Zaman zaman zorlasa da yine çok beğendim bu eserini de. Vüs'at O. Bener sayesinde daha nitelikli bir okur oldum. Kitabı okuyacaklar mutlaka boş kafa ile ara vermeden okusun muhakkak. İncelememi kitaptan bir alıntı ile bitiriyorum: "Yorgunluğun, bıkmanın da kendine özgü, tadı, kokusu vardır. Yaşayamamak da yaşamaktır." (Gülhan)
Öncelikle kullanılan dil (kısa ve devrik cümleler ile argonun yepyeni örnekleri), uygulanan falshback'lere örülü iç monologlara dayalı Bilinç Akışı tekniğiyle kolay bir eser değil. Ara vermeye gelmiyor ama yapmazsanız ağırlığı yoruyor. Konu; Topal Osman lakaplı ve edebiyata meraklı mal müdürünün arkadaşının eşine (Şukufe/viola) aşık oluşu, siyasi sebepler yüzünden tutuklanması, şehir değiştirmesi ve aralarda buluşulan bir aşk. Ülke özelinde Demokrat Parti'nin kuruluş ve darbe ile kapatılışına hatta 80'lere kadar uzanan bu sürede yaşanan tüm siyasi ortam ve politize halk da ayrıntılı betimlenmiş. Eser; yazar tarafından erken yaşta kaybettiğimiz yakın dostu Oğuz Atay'a ithaf edilmiş ki Atay da başyapıtı #tutunamayanlar 'ı ilk ona göndermişti. Kitap üzerine yazılan bunca makale ve tezden öğrenilebileceği üzere, benzer dönemi yaşayan yazarın (Edermit'te arkadaşının eşine aşk ve Ankaraya kaçış, memuriyet) otobiyografik olduğu açıktır. Gerek eserde yapılan göndermeler (başta #oğuzatay ve pek çok yazar,filozof, düşünce ) gerekse yazarın orijinal kelime üretim (duayen:aksakal, otobüs: çok otturgaçlı götürgeç) cümle kalıpları bu romanı oldukça farklı bir yere koyuyor, inanın. (Hayat Bu)
Kitabın Yazarı Vüs'at O. Bener Kimdir?
Vüs`at O. Bener, (d. 1922 - ö. 2005) Türk yazar ve şair. Yazar Erhan Bener'in kardeşi, Yiğit Bener'in amcasıdır.
Hayatı
Tam adı, Vüs'at Orhan Bener. 1922'de Samsun’da doğdu. İlk, orta öğrenimini Anadolu’nun çeşitli kentlerinde tamamladı. 1941'de Harbiye Mektebi'ni, 1957'de Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Ticaret Bakanlığı'nda raportör, Karayolları Genel Müdürlüğü'nde hukuk müşaviri olarak çalıştı. Ayşe Bener`le evlendi. Bir sendikanın danışmanlığını yürüttü. Emekliye ayrılıp yazarlıkla geçindi.
1950'de New York Herald Tribune gazetesi ile Yeni İstanbul gazetesinin birlikte düzenlediği öykü yarışmasında "Dost" isimli öyküsüyle üçüncülük kazandı. Bu başarı tanınmasını sağladı. Seçilmiş Hikayeler, Varlık, Yeditepe dergilerinde yayınlanan şiir ve öyküleriyle dikkat çekti.
1 haziran 2005`te hayatın yitirdi.
Eserlerinin Özellikleri
Vüs'at O. Bener, eserleri içinde daha çok özyaşamöyküsel nitelik taşıyan öyküleriyle bilinir. Bener, ham gerçekliği edebi bir temele oturtarak ele aldı. Gündelik olaylarla, bilinçaltında birikmiş yaşam parçalarını birleştirdi. Sürekli yeni anlatım biçimleri arayan yazar, bu yönüyle zaman zaman şematizme düşmekle, dış gerçekleri yanlış yerlere koymakla, hatta bozmakla eleştirildi. Bener'in eserlerinde ölüm izleği önemli bir yer tutar. Bunda yazarın genç yaşta doğum sırasında kaybettiği ilk eşi ve doğumdan sonra yaşatılamayan çocuğunun da etkisi vardır. Bu evlilikten sonra tekrar başından evlilikler geçmesine rağmen Vüs'at O. Bener'in çocuğu olmadı. Okurdan çaba isteyen, ayrıksı bir dili olan Bener'in kişilerinin gündelik hayatın ikiyüzlülüklerini dışavuran bilinçakışlarını, Virgül dergisindeki yazısında, Orhan Koçak "iç konferans tekniği" olarak adlandırmıştır. Öykülerinin yanı sıra Vüs'at O. Bener'in şiirleri, kısa dizelerden oluşan, esprili, ironik ve şaşırtıcıdır.
Ödülleri
Ihlamur Ağacı ile 1963 Türk Dil Kurumu Tiyatro Armağanı
İpin Ucu oyunuyla 1980 Abdi İpekçi Armağanı (paylaştı)
2005 İstanbul Kitap Fuarı Onur Yazarı (Vefatı nedeniyle eşi Ayşe Bener tarafından kabul edildi.)
Vüs'at O. Bener Kitapları - Eserleri
- Kapan
- Siyah-Beyaz
- Bay Muannit Sahtegi'nin Notları
- Havva
- Dost Yaşamasız
- Buzul Çağının Virüsü
- Manzumeler
- Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren
- Dost
- Ihlamur Ağacı - İpin Ucu
- Kara Tren
- Canım Tavşancığım
- Mızıkalı Yürüyüş
- Kurmacasız Bir Yaşam
- Bir Tuhaf Yalvaç
Vüs'at O. Bener Alıntıları - Sözleri
- Çay, sıcak, ağız yakan! Hepsi bu. Bir bardak. Kimsesizler mezarlığına gömdüm imgelerimi. İpileyen sarımsı ışık pırpırlandı, sönmek üzere, sönünce kurtulacağım kendimden –acınası avuntu!–, ödeşeceğiz, kristal yüreklerine sırt çevirdiklerimle. (Havva)
- Ölmek istiyorum Leyla’cığım. Fakat ümit işte. Ümit olmasa. Çoktaaan.. (Dost Yaşamasız)
- Eskiden böyle değildim. Mezarlık korkuturdu. İnsan ölmekten değil ölümden korkarmış. Daha doğrusu unutulmaktan. (Dost)
- Yaşam, bir deha işi değil. Bir sürgün, köle düzeni... (Kapan)
- Önemsemiyorum.Sanki düşünen ben değilim. Düşünmüşsün, düşünmemişsin ne olacak? (Dost Yaşamasız)
- Kattı önüne beni Bir muhalif rüzigâr" (Manzumeler)
- ‘Kurtar beni bu bataktan, boğuluyorum!’ (Buzul Çağının Virüsü)
- Anlamış olmalıydılar yaşamasızlığımı. (Havva)
- -Baba! -Efendim oğlum? -Yaşamak istiyorum ben.(şiddetle aksırır.) -Çok yaşa oğlum. (Bir Tuhaf Yalvaç)
- "Feryad ki feryâdıma imdâd edecek yok Efsus ki gamdan beni âzâd edecek yok." (Manzumeler)
- Oysa, nasıl hala BUDALACA, “BÜTÜNLÜK” peşindeyim! Tam bir ŞEY’E yaklaştığımı sanırken —nasıl çarçabuk!— kendi düşüme, oyunuma geldiğimi, yenilgiye, duymaya ÖYKÜNDÜĞÜMÜ GÖRÜYORUM! (Canım Tavşancığım)
- Saçma korkum, ama korkularım dur durak bilmez hale geldi, en basit olumsuzluk belirtisi, olasılığı, oluşumu yüreğimi daraltmaya yetiyor. Otobüs devrilse de bitse işkence. Oysa ölüm gelmeyebilir, kolum bacağım kopabilir, tekerlekli iskemleye mıhlanabilirim. Örneğin kıçımı kim temizleyecek? (Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren)
- Tümünü tükettin de, kala kala bir ben mi, “yaşama çağını” yora yora tamamlamış bir ben mi, dahası “o çağda” bile “yaşamı duyma” yeteneğinin —yoksunluğu demiyeyim insafsızlaşıp— yetersizliğinden kıvranıp durmuş bir ben mi kaldım ortada, ARADIĞINI verebilecek?! Hem dur bakalım, aramağa ne zaman başladın sen? Tanrım! Yaşama’ya yeni yeni başlayan bu çocuk çıldırmış! “Mutluluk” çağrılarını, şarkılarını hatırlamak neye yarar? O çağrılara kendiliğinden koşma dileği, o şarkıları zorlanmadan söyleme isteği olmalı değil mi insanın içinde, kanında? Sende var bunlar işte! HEM NASIL VAR! (Canım Tavşancığım)
- Efendim, benim de hayatım roman, daha doğrusu gülmece. Neden öyle küçümser bakışlar yerleşti gözlerinize? (Bir Tuhaf Yalvaç)
- "Bugüne değin yapageldiklerimi, yapamadıklarımı, yapmaktan kaçındıklarımı süzgeçten geçirdikçe geriye acınası toz yığını kalıyor." (Kapan)
- İnsan, insanın kurdudur. (Dost)
- bir şey dokunamayacağım kadar bana yakın... (Mızıkalı Yürüyüş - Kara Tren)
- Yanıltacağım onu. Ben yokum bu oyunda, çirkin gururum var! (Bir Tuhaf Yalvaç)
- Kemirgenliğin içimi tüketiyor artık. (Kara Tren)
- Ne yapalım? Bu dünyada yüreksizlerin de yaşadığını kabul et. (Dost Yaşamasız)