diorex

Çamlıca'daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çamlıca'daki Eniştemiz kimin eseri? Çamlıca'daki Eniştemiz kitabının yazarı kimdir? Çamlıca'daki Eniştemiz konusu ve anafikri nedir? Çamlıca'daki Eniştemiz kitabı ne anlatıyor? Çamlıca'daki Eniştemiz PDF indirme linki var mı? Çamlıca'daki Eniştemiz kitabının yazarı Abdülhak Şinasi Hisar kimdir? İşte Çamlıca'daki Eniştemiz kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 17.07.2022 03:00
Çamlıca'daki Eniştemiz - Abdülhak Şinasi Hisar Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Abdülhak Şinasi Hisar

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9750809910

Sayfa Sayısı: 223

Çamlıca'daki Eniştemiz Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Abdülhak Şinasi’yi okurken, nesrin yazı olduğunu, konuşma olmadığını tekrar hatırladım. Abdülhak Şinasi, nesre son zamanlarda unutur gibi olduğumuz bu mevkiini iade eden

muharrirlerimizdendir" diyor Ahmet Hamdi Tanpınar.

Eski baskıları arasındaki farklar gözetilerek, yazarın dili ve imlası korunarak hazırlanan bu kitap, Hisar’ın edebiyatımızdaki yerini belgeler nitelikte

Çamlıca'daki Eniştemiz Alıntıları - Sözleri

  • Hatırlayınız! Hiç şaşmayan bir intizam ile işlediğini gördüğümüz beşerî bir kanun vardır: Nerede zekâ umarsak orada ahmaklıkla karşılaşırız.
  • Nice geceler hayatımızın yeni bir devrini, başka bir faslını açacak! Yaşlana yaşlana gözlerimizden nice perdeler kalkacak. Sönmesi bütün kâinatımızı söndürdüğünü ve bizi ebedî karanlıklara batırdığını sandığımız büyük bir aşkın yıllar süren gecesinden sonra yeniden duyacağımız başka bir aşkın güneşi doğacak ve geçirdiğimiz karanlıkta aklımızla gönlümüzü donduran buzları eritecek. Uzaklardan, muhabbet dolu kutular gibi mektuplar gelecek ve bunların birer cümlesi, eski vefalı zamanlarda duyduğumuz çalgıların bir havası ve eski gönüllü bestelerin bir nakaratı gibi, artık hâfızamızda işleyecek. Saadetimiz için kurulmuş bütün oyuncakları, söz dinlemez ve uslanmaz çocuklar gibi, içlerindekini görmek için daima kıracak, sonra, kırılacak ve ağlıyacağız. Gündüz hülyalar ve gece rûyalar imdadımıza yetişecek.
  • ...o zamanlarda bizim yıldızlarımız yalnız gökyüzününkilerden ibaret değildi.
  • Her dakikamız yapabildiğimiz şeyler için bir miattır. Hayat bir hesap cetveli değil mütemadi bir doğuş,oluş ve küçük küçük ölüşlerdir.Hayat yapabildiğimiz şeylerdir. Nasıl ki her saniye doğanlar ve ölenler vardır. Ne hayatı ne de ölümü münasip gördüğünüz bir miada ayar edemezsiniz. Mademki ölüm bizi her anımızda yakalayabilir, ölümden kaçırdığımız her an mühim bir hayat saniyesi demektir ve biz bu anımızda yapabileceğimizin fırsatını yani her saniyemizi yaşamak fırsatını kaçırmamalıyız
  • Herkesin cehaleti, bilmediği şeyler kadar da bildiğini sandığı şeylerden doğar. Hattâ, bir cehaletin en korkunç tarafı bilmediği şeylerden ziyade bildiğini iddia ettiği şeylerden hâsıl olur. İnsanların tehlikesi de, çok kere, bilmedikleri şeylerden ziyade, yanlış bildikleri şeylerden gelir.
  • "Hatırlayınız! Hiç şaşmayan bir intizam ile işlediğini gördüğümüz beşeri bir kanun vardır: Nerede zeka umarsak orada ahmaklıkla karşılaşırız. Nerede sadakat beklersek, orada bayağılığa rastlarız. Kime dostluk gösterirsek ondan sadakatsizlik görürüz."
  • Bizce asıl parlayan ışıklar, mutlaka böyle gönlümüzün içinde yanarak tatlarının içimizi aydınlatırken biraz da yaktığını duyduklarımız olur.
  • "Zira biz de, mahkemeler gibi, insanları çok kere adam yerine koyarız. Sanırız ki düşünürsek düşüncemizi takdir edecekler; söylersek, sözümüzü anlayacaklar; bilirsek, ilmimize inanacaklar; doğru hareket edersek, lehimize şahadet edeceklerdir. Aldanırız! "
  • Tembeller ve işsizler daha çok yorulurlar. Gece erkenden yatmışken sabahları insan kendini zorlamaz, gözlerini yorgun bir uykudan birer birer açar, fakat yine uykusu gelmiş gibi esner, gerinir, yavaş yavaş perde açılır(...)
  • Deli eniştemiz, daima birtakım malûmat vererek, dil dökerek ve lûgat paralayarak âlim görünmek isterdi.
  • Yavaş yavaş, parça parça ölen bizler, ölülerin birdenbire ne kadar ölmüş olduklarına bir türlü akıl erdiremiyoruz.
  • İnsanları öldüren başkalarının gözlerine görünemeyecek kadar küçük birtakım nezaketsizliklerdir.
  • Bazı geceler herkes ortalıktan çekildikten sonra, ağaçlar arasında kalmış bir rüzgar, kendi kendine uğuldardı.
  • Gündüzleri kendini avutmak için okumanın ilacını kullanmıyor ve geceleri uyumak için okumanın afyonunu yutmuyordu.
  • Herkesin cehaleti bilmediği şeyler kadar da bildiğini sandığı şeylerden doğar.

Çamlıca'daki Eniştemiz İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Abdülhak Şinasi Hisar, bireyin günlük yaşantısındaki küçük sıradanlıklardan veya sıradışılıklardan yola çıkarak, şimdinin içinde devam eden geçmişi göstermeye çalışmaktadır. Toplum içinde aykırı gibi görünen bu tuhaf tipler, geçmişi belirli yönleriyle ayakta tutan karakterlerdir. Hisar, bize: Evet, tuhaftık ama bir o kadar da saf ve iyiydik, demek istemektedir. (Yakup Delice)

Böylesine ahenkli, akıcı ve şiirsel bir dille yazılmış çok az kitap okudum. Bazı kitaplar için bunu söylüyorum. Okuma eyleminin kendisini zevk hâline getiriyor diye. Bu da onlardan. Türkçenin nasıl güzel bir dil olduğunu ispatlayan, göze ve kulağa inceliklerini hissettiren nefis bir anlatım. Üst düzey bir edebi üslup. Hani hiçbir şey anlatmasa da okumanın keyfi için elden düşürülmeyecek nitelikte. Hani bazı kitaplar vardır. Tam bir sanat eseridir. Ama okuyan altında ezilir; aciz kalır. Bu onlardan da değil. İnsanı ezmeyi bırak üstüne alıp gezdiriyor. Tıpkı bir atlıkarıncaya binmiş gibi hissettiriyor. Ancak tıpkı atlıkarınca gibi pek bir yere götürmüyor. Roman olduğu düşünülürse bu tarz bir kitabı sevmeyecekleri sıkabilecek yönleri de var. Bir kere kitap boyunca hiç diyalog yok. İnsanların sözlerine hiç yer verilmemiş. Hiçbir olayı canlı canlı yaşatmıyor. Heyecanı yok. Bu sıkıcı gelebilir. Tamamı ilâhi bakış açısıyla bir üst anlatıcı tarafından anlatılıyor. Bir anı şeklinde yazılmış. Anlatan kişinin anıları. Sürekli bir geçmiş hissi. Çok güçlü tasvirler var. Öyle bir manzara çiziyor ki kelimelerle, önünüze zamanın İstanbul' unu bir fotoğraf netliğiyle seriyor. Ve bu tasvirler sayfalarca sürüyor. Baş kahraman eniştenin kişiliğini, duygu ve düşüncelerini kitabın bütününe yedirerek, sanki onunla birlikte yaşayarak zamanla tanımışız hissini veriyor. Gerçek hayattaki gibi. Bu kadar uzun anlatımlardan sıkılmazsanız zevkle okursunuz. Yer yer anlatımdaki ahenge öyle kaptırdım ki kendimi, hikâye neydi, ne okuyordum unuttum gitti. Böyle kitaplar okuyunca artık Türkçe bilen kalmadığını düşünüyorum. Not: Okuduğum kopya 1956 basımı. Bu yüzden olsa gerek günümüzle bazı imla farklılıkları var. Noktalama işaretlerinin kullanımı, ayrı-birleşik yazılan kelimeler. Zamanın matbaa teknolojisinden kaynaklanan bazı basım hataları. (Levent Göven)

Abdülhak Şinasi Hisar, Sami Uysal'ın yaptığı söyleşide, "Bütün yazdıklarım hâtıradır. Hâtıralarımı yazarken roman aklıma gelmiyor” diyerek romanlarının çıkış noktasının yaşanmışlıklar olduğunu belirtir. Edebiyat tarihçileri ve eleştirmenler Abdülhak Şinasi Hisar'ın eserlerini türlere ayırmakta zorluk çekmiş.Çamlıcadaki Eniştemiz geleneksel anlatı özelliklerini taşısa da roman olarak nitelendirilmiş.Çamlıcadaki Eniştemiz romanındaki anlatıcı, kitabın başında çocukken sonlarına doğru yetişkinliğe geçer.Kitabın ana karakterlerinden biridir anlatıcı. Onun gözünden geçmiş ve şimdiki zaman (anlatıcının şimdiki zamanı) arasında tarihsel bir yolculuk yaparken, Çamlıcadaki enişte "Hacı Vamık Bey" ya da "Deli Enişte"nin yaşamından kesitler sunuyor. Kullanılan dil pek çok eleştirmen tarafından eski bulunmuş olsa da anlattığı dönemin ruhunu vermesi açısından başarılı bulunmuş.Ancak diyalogların bulunmaması, dolaylı anlatımın tercih edilmesi nedeniyle sözlü kültüre ve geleneksel anlatıya yakın durduğu belirtilmiş. Geçen yıl Abdülhak Şinasi Hisar'dan Ali Nizami Bey'in Alafrangalığı Ve Şeyhliği'ni okumuştum. Son zamanlarda hayatım Çamlıca'da geçiyor.Abdülhak Şinasi Hisar'dan eski Çamlıca'yı okumak ayrı bir zevk yaşattı bana.Bulabilirseniz okuyun derim, bulması oldukça güç maalesef.️ (Özlem Akbaş)

Çamlıca'daki Eniştemiz PDF indirme linki var mı?

Abdülhak Şinasi Hisar - Çamlıca'daki Eniştemiz kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çamlıca'daki Eniştemiz PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Abdülhak Şinasi Hisar Kimdir?

Abdülhak Şinasi Hisar (İstanbul, 14 Mart 1887 - 3 Mayıs 1963) Çocukluğu, Rumelihisarı, Büyükada ve Çamlıca'da geçti. 1898'de Galatasaray Lisesi'ne girdi; 1905'te Fransa'ya kaçtı. Paris'te École Libre des Sciences Politiques'e devam etti. II. Meşrutiyet'in ilânından (1908) sonra Türkiye'ye döndü. Fransız ve Alman şirketlerinde, Osmanlı Bankası'nda, Reji İdaresi'nde, 1931'den sonra ise Ankara'ya yerleşerek Dışişleri Bakanlığı'nda çalıştı. 1948'de İstanbul'a döndü; Ayaspaşa'da Boğazı gören bir apartmana yerleşti. Bir süre Türk Yurdu dergisinin genel yayın müdürlüğünü üstlendi (1954-57). Cihangir'deki evinde beyin kanamasından öldü.

Edebiyata, mütareke yıllarında Dergâh ve Yarın dergilerindeki şiir, kitap tanıtma ve eleştiri yazılarıyla başladı. 1921'den itibaren İleri ve Medeniyet gazetelerindeki yazılarıyla tanındı; Ağaç, Varlık, Ülkü ve Türk Yurdu dergileri ile Milliyet, Hâkimiyet-i Milliye ve Dünya gazetelerinde yazdı. Cumhuriyet dönemi yazarı olmasına rağmen dil ve üslup açısından Meşrutiyet kuşağına bağlı kalan Hisar'ın bütün yapıtları esas olarak "hatıra"ya dayalıdır. Romanlarında Maurice Barrés, Anatole France ve Marcel Proust gibi yazarların edebiyat anlayışlarını benimsemiştir.

1942 CHP Hikâye ve Roman Mükâfatı'nda üçüncülük alan Fahim Bey ve Biz, Almancaya çevrildi (Unser Guter Fahim Bey, Çev.: Friedrich Von Rummel, 1956). Sermet Sami Uysal (Varlık Yayınları, 1961) ve Necmettin Türinay'ın (M.E.B., 1993) Abdülhak Şinasi Hisar adlı birer kitabı vardır.

Ölümünden sonra Abdülhak Şinasi Hisar: Seçmeler (Haz.: S. İleri, YKY, 1992), Geçmiş Zaman Edipleri (Haz.: T. Yıldırım, Selis, 2005) ve Kelime Kavgası: "Edebiyata ve Romana Dair" (Selis, 2005) adlı üç kitabı daha çıkmıştır.

Abdülhak Şinasi Hisar Kitapları - Eserleri

  • Fahim Bey ve Biz
  • Boğaziçi Mehtapları
  • Çamlıca'daki Eniştemiz
  • Boğaziçi Yalıları
  • Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği
  • Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
  • Geçmiş Zaman Köşkleri
  • Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı
  • Kelime Kavgası
  • Geçmiş Zaman Fıkraları
  • Yahya Kemal’e Veda
  • Türk Müzeciliği
  • Geçmiş Zaman Edipleri
  • İstanbul ve Pierre Loti
  • Aşk İmiş Her Ne Var Alemde
  • Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963)
  • Boğaziçi Yalıları - Geçmiş Zaman Köşkleri
  • Kanlıca'daki Yengemiz
  • Kitaplar ve Muharrirler II - Edebiyat Üzerine Makaleler (1928-1936)
  • Kitaplar ve Muharrirler I - Mütareke Dönemi Edebiyat

Abdülhak Şinasi Hisar Alıntıları - Sözleri

  • Neşât-ı hâtır-ı âlem elindedir sâkî Bu gamları yine bir câmdır sürûr edecek Halkın gönlünü şenlendirmek elindedir saki, Bu gamları yine bir kadehtir sevince çevirecek. (Aşk İmiş Her Ne Var Alemde)
  • "Her şey kayar, akardı. Sular, rüzgârlar, bulutlar ve bilhassa zamanlar. Zaman ki baş döndürücü akışını bu saf, bu berrak havada ruh daha çok duyar." (Boğaziçi Yalıları)
  • Geçmiş nice günler ve akşamlar, nice mevsimler ve seneler, nice gönüller ve nesiller hüzünlerini bu eski aynalara akset­tirmiş, kim bilir nice zamanlar onlara kâh yanan kâh ıslanan gözlerle bakmış ve belki kendilerinden bile gizlemek istedik­leri sırları onlara aksetmiş olacaktı. (Boğaziçi Yalıları)
  • . Kadınların yüzlerine sürdüğü boya olmasaydı, göz nasıl boyanırdı? . (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
  • “vefa yerine ihanet görmeye, hakikati bulmak yerine iftiraya uğramaya, haksızlığın kurbanı olmaya razıyız. Fakat derdimizi dökecek bir dert ortağı, başımıza gelenlerden şikâyetimizi dinleyecek bir can kulağı bulunsun. (…) En büyük teselli dinlenilmek ve anlaşılmış gibi cevap almaktır.” (Fahim Bey ve Biz)
  • Baudelaire: "ilham çalışmaktır." (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • Bize gelenlerin kim olduklarını, çaldıkları tokmağın çıkardığı seslerden duyar ve anlarız. Kimi sert, kimi munis, kimi ümitli, kimi meyus çalar... Herkes, çıkardığı seste; biz dinlersek, kendi sesini duyurur; biz duyarsak, kendini söyler. (Türk Müzeciliği)
  • Bu yaz günü denize bir konup bir kalkan martılar yüksekten avlarına bakarak haykırışırlar. Seslerinin çiğ çiğ dökülüşü, güneş ışığıyla adeta madeni gibi parlayışı, size güya eski bir mevsimin sesi ve seslenişi gibi gelir. Bu ses sanki geçen zamanın bir kılıfını yırtmış gibi, onun içindeki lezzetli, nazlı sırlar ve daha gelecek günlerin tatları, bir sepetten boşa­lan çiçekler ve meyveler tarzında dökülüyor zannedersiniz. Kendinizi ta eskiden yaşamış olduğunuz bir günün içinde sanırsınız. O kadar her şeyde değişmemiş ve tadılmış bir hal var­dır. İşte ben de, sihirli bir kapıdan eski bir âleme geçmiş gibi, kendimi birdenbire eski zamanımın içinde ve hatıraları arasın­da buldum. (Boğaziçi Yalıları)
  • Mesela yeni bir aşk bütün ruhumuzu kaplar. Ve bütün mevcudiyetimizde öyle bir hamle duyarız ki eriştiğimiz bu lezzet, bu vuslat karşısında o zamana kadar yerlere sürünür gibi geçmiş bütün zamanlarımızın iklimleri, seneleri, mevsimleri bize hep birden nafile yere geçmiş gözükür ve, "Eyvah! Şimdiye kadar geçen ömrümü hep ziyan ve tebah etmişim!" deriz. Yahut mesela bir ölüyü ilk defa olarak öyle bir katiyetle görürüz ve o, ölümü bize o kadar tekzip kabul etmez bir tarzda temsil eder ki onun karşısında artık ahirete hiçbir itikat ve itimadımız kalmaz. Kendi faniliğimizi kendi gözlerimizle görmüş gibi oluruz. "Ya? Bir tek ömrümü ben böyle mi geçirecektim?" deriz. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
  • Maksud eserse mısra-i berceste kâfîdir. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • Ölmek kaderde var, bize ürküntü vermiyor; Lâkin vatandan ayrılışın ıztırâbı zor. Hiç dönmemek ölüm gecesinden bu sâhile, Bitmez bir özleyiştir, ölümden beter bile. (Yahya Kemal’e Veda)
  • Öleceğini duyan, düşünen, anlayan ve kendi ölümüne bakan, iki seneden fazla can çekişen bir insan!.. Bu facia sanki hangi insani günahın kefareti olabilir? Bu büyük trajedinin fecaatini söylemek için bulunacak hiçbir söz yetişmiyor. Hatıra gelen bütün sözler nafile geliyor. Bunu ifade için yalnız göz yaşları, ancak dinin ve musikinin bildiği birtakım matem sesleri ve bir nevi musiki işaretlerinin kaydedeceği ağlamalar ve haykırışlar isterdi. (Geçmiş Zaman Edipleri)
  • Mesut bir ömür, hiçbir yangın felâketini görmemeliydi. Muhteşem bir ömür, okunmuş kitaplarının bir tanesini kaybetmemeliydi. Eski kitaplarımızın hepsi yanımızda kalmalıydılar. Dostlarımız, kendilerine okunmak üzere verdiğimiz kitapları iade etmeliydiler.Kütüphanemizin bütün kitapları muhafaza edilmeliydi. (Kelime Kavgası)
  • "Yaşmaklanma tarzı, saraylılarınkine benzerdi. Sapsarı saçları, o zaman hanımlar arasında "firizen" denilen, maşayla yapılma kıvrımlarla, lüle lüle yüzünün yanlarından aşağı sarkardı. Böylece yarı Bektaşi, yarı saraylı, yarı genç ve yarı yaşlı, her durumda iddialı bir baş olarak herkesin dikkatini çekerdi." (Kanlıca'daki Yengemiz)
  • En evvel başkalarının sandığı gibi olmadığını göstermeye çalış! Kendin gibi ol kendin fakat bil ki buna hiç muvaffak olamazsın. Sonra kendini olduğun gibi göstermeye alış! Fakat bil ki buna büsbütün muvaffak olamazsın. (Kitaplar ve Muharrirler III - Romana Dair Bazı Hakikatler (1943-1963))
  • O iyi bir ana babadan doğmuş olduğu için, ruhu vücudunun cürufundan kurtulunca, asıl mayası meydana çıkmıştı. (Ali Nizami Beyin Alafrangalığı ve Şeyhliği)
  • Bir Acem bahçesi, bir seccâde, Dolduran havzı ateşten bâde... Ne kadar gamlı bu akşam vakti... Bakışın benzemiyor mu'tade. Gök yeşil, yer sarı, mercân dallar, Dalmış üstündeki kuşlar yâda; Bize bir zevk-i tahattur kaldı Bu sönen, gölgelenen dünyâda! (Ahmet Haşim: Şiiri ve Hayatı)
  • Ve ben onu; ölümlülüğün yitmek, yok olmak tehlikesini duyurmuş olduğu anlar içinde görüyor gibi oluyorum." (Kanlıca'daki Yengemiz)
  • 1504 senesi (Hicri 910) İkinci Bayezid zamanında Enderun hazinesi hakkında tanzim edilmiş bir defter bulunmuştur. Ata tarihinin verdiği izahata göre, Yavuz Sultan Selim zamanında hazinenin mevcudu Enderun ve Harem hazinelerine sığamayarak, bunların bir kısmı Yedikule mahzenlerinde hıfzedilmeye başlanmıştı. Üçüncü Sultan Murad'a kadar Yedikule hisarında böyle bir hazinenin muhafaza edildiğini ve ancak onun zamanında Topkapı Sarayı'na naklolunduğunu da, yirmi sene kadar Üçüncü Murad'ın sarayında hekim başılığı eden Dominicos isimli Kudüslü âlim bir Musevi'nin kitaplarından öğreniyoruz. Osmanlı padişahlarının o zamandan beri bu hazinelerinde topladıkları mücevherat, tezyini sanatlara ait ve nadide eşya, silahlar ve Çin porselenleri, hâlâ daha hayretimizi mucip kılacak de eşya, silah recede zengin ve kıymetlidir. İşte bu "hazine" bizde, bir müzenin nüvesi, taslağı ve başlangıcıdır. Nasıl ki Cumhuriyet sayesinde bu “hazine"nin, 3 Nisan 1924'ten beri, bir müze olarak açılmış bulunduğunu da aşağıda göreceğiz. (Türk Müzeciliği)
  • 1873’te asar-ı atikanın Çinili Köşk’e naklolunmasına karar verdiren Suphi Paşa, 1874’te de bizde otuz altı maddelik ilk bir Asar-ı Atika Nizamnamesi’ni hazırlayarak neşrettiriyor. (Türk Müzeciliği)

Yorum Yaz