Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi - Talha Uğurluel Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kimin eseri? Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabının yazarı kimdir? Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi konusu ve anafikri nedir? Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabı ne anlatıyor? Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi PDF indirme linki var mı? Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabının yazarı Talha Uğurluel kimdir? İşte Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Talha Uğurluel
Yayın Evi: Kaynak
İSBN: 975-7388-99-8
Sayfa Sayısı: 400
Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
* Dünya devletlerini Çanakkale Savaşı'na hazırlayan sebepler...
* Savaşın aktörleri ve bu kişilerin icraatları.
* Deniz ve Kara Savaşları'nın tüm detayları.Ayrı katagoriler halinde ele alınmış savaş sahneleri.
* Savaştan yıllar sonra ortaya çıkan olağanüstü, sırlı olaylar.
* Herkesin rahatlıkla anlayabileceği bir üslup.
* Hepsi renkli ve kolay anlaşılır birçok harita. O günleri günümüze taşıyan, şimdiye kadar hiçbir yerde yayınlanmamış birçok savaş dönemi fotoğrafı.
Hepsi ve daha fazlası Talha Uğurluel'in kaleminden çıkan Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabında.
Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi Alıntıları - Sözleri
- "Efendiler! Türk askeri ender bulunan bir askerdir . Size bu konuda hala içimde taptaze, canlı duran bir hatırayı anlatmak isterim: Bir sabah günün, ilk ışıkları ile birlikte Türklerle süngü savaşma başlamıştık. Savaşta Türkler çok ama çok mahirdl. Kendileri ile başa çıkmak imkansızdı. Süngü çarpışmamız, fasılalı şekilde akşam geç vakte kadar devam etti. Ortalık kararınca Türklerle anlaşma yaptık. Harp sahasında gezecek ve yaralılarımızı toplayacaktık. Bizim askerler sedyelerle harp sahasına çıktıkları zaman ben de aralarına katılmıştım. Bir ara kucağındaki yaralıyı, gömleğinden yırttığı bez parçaları ile tedaviye çalışan bir Türk askerine rastladım. Akşamın karanlığında, değme bir ressamın fırçasından çıkmayacak bir tablo karşısında idim. Uzun müddet seyrettiğim bu tablodaki Türk askeri, kendi yaralarına yerden avuçla aldığı toprakları basıyordu. Kucağındaki yaralı için ise durmadan gömleğinden yırtmakla meşguldü. Tercüman yardımıyla ona bazı sorular sordum: - Niçin öldürmek istediğin askere şimdi yardım ediyorsun? Türk askeri takati tükenmiş bir halde cevap verdi: - Bu asker yaralanınca yanıma düştü. Cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Bir şeyler söyledi, anlamadım, ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. Istedim ki o kurtulsun, anasının yanına dönsün. Bu sözlerden sonra Fransız generali etrafındakilere döndü ve adeta bağırarak dedi ki: "Efendiler kendi yarasına toprak bastığı halde kucağındaki yaralı için gömleğinin parçalarını koparan bu kahraman asil askerin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz? Çevresinde meraklı gözlerle onu takip eden herkes pür dikkat bu sorunun devamında gelecek sözleri bekliyordu. Guro, göz kenarlannda birikmiş olan yaşların buruşuk derili elleri ile silerken; fısıltı halinde seslendi. Türk askerinin kucağındaki yaralı bir Fransız askeri idi efendiler! Bir Fransız askeri!.."
- Onları anma hatırlama ve onların ruhlarına bir şeyler gönderme adına hangi güzel davranışları sergiliyoruz...? İşte başımızı iki elimizin arasına alarak uzun uzun düşünmemizi sağlayacak güzel bir soru.
- Çanakkale'de çarpışıyorduk. Siperlerde bulunduğumuz sıralarda düşman tarafından bir askerin sıçrayarak bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördük. Korkusuz bir delikanlıydı. Bizim taraftan onu görenler arka arkaya ateş ediyor, fakat bu askerin bize yaklaşmasına engel olamıyorlardı. Düşmanımız anlaşılan bize sokularak el bombası atacaktı. Arkadaşlarım birkaç el ateş ettiler isabet ettiremediler. Hemen silahımı doğrultarak nişan aldım ve ateş ettim. Vurularak yere düştü ve bir müddet debelendikten sonra hareketsiz kaldı. Sürünerek yanına gittiğimde ölmüş olduğunu gördüm. Bu Fransız üniformalı, zenci bir askerdi. Üzerini yokladım, iç cebinde bir şişlik vardı. Elimi, üniformasından içeri sokarak onu aldığımda donakaldım. O değil de ben vurulmuştum sanki. Elimde tuttuğum şey, sözde düşmanım olan o zencinin kanlarıyla ıslanmış bir Kur'an'dı. Ah sömürgeci lngilizler , ah o Fransızlar. Ahmet Halit Üngör , Fransız askeri üzerinde bulduğu Kur'an-ı Kerim'in -Bu Kur'an şu anda Abidealtı Müzesi'ndedir- kapağına şunları yazmıştı: "İş bu Kelâm-ı Kadim, Çanakkale Muharebesi'nde Kumkale'de ihraç edilen (karaya çıkarılan) Fransızlarla icra ettiğim 24 saatlik muharebeden sonra bir siyahi İslam askeri üzerinden çıkmıştır."
- Tayyar Paşa, yanına çağırdığı 50 civarında, sesleri birbirinden güzel gençlerimizden, en gür sedaları ile bir sabah ezanı okumalarını ister. Az sonra Osmanlı siperlerinin dört bir yanından Allahu Teala'nın adı yankılanmaya başlar. Tüm siperlerde derin bir sessizlik vardır. Sanki kainat soluğunu tutmuş bu ilahi sedayı dinlemektedir. Ezanın sonlarına doğru düşman siperlerinde kıpırdanmalar olur. Karşı siperlerden Osmanlı siperlerine küçük taşlara sarılı kağıtlar atılmaya başlanır. Osmanlı askerleri bu kağıtları açtıklarında şu yazılarla karşılaşırlar: Bizler Hindistanlı Müslüman askerleriz. İngilizler bize, Almanlara karşı Osmanlı'nın yanında savaşacağımızı söylediler. Biraz önce ezan sesi duyduk, siz kimsiniz? Mehmetçik okudukları karşısında şok olmuştur adeta. Kalleşliğin bu dereceye varacağını hesap etmemektedir zira. Aceleyle bu sorunun cevabı yazılır: Burası Osmanlı payitahtının kapısı, bizler de asakir-i Osmani'yiz. " Küçük bir taşa sarılan mesajlar düşman siperlerine fırlatılır. Az sonra karşı siperlerde bir patırtı kopar. Osmanlı askerine bir süre sonra haber gelir ki; Müslüman olan ve kiminle savaştıklarını öğrenen karşı cephedeki askerler isyan etmişler ve Ingilizler tarafından geriye çekilmişlerdir.
- Çanakkale Savaşı'nda düşmana ait hiçbir hastane gemisine bir tek Osmanlı kurşunu dahi atılmazken, cephenin en cehennemi ortamlarında düşmanın yaralılarına şefkatle yaklaşılırken, düşman sargı yerine acımasız bir saldırı gerçekleştirmiştir. Hem de kendi askerlerinin de orada tedavi olduğunu bile bile. Tarih 28 Haziran 1915. Saatler gece yarısını çoktan geçmişti. Sargı Yeri'ne çok yakın bir kıyıdan düşmana ait bir zırhlı, uzun menzilli topları ile burayı dövmeye başlamıştı. Tonlarca mermi, belki parmağını bile kıpırdatamayacak binlerce aciz askerin başına düşmekteydi. Hiçbirinin kaçacak ya da kendisini bir şekilde savunacak gücü kuvveti yoktu. Öylece ölümü bekler gibiydiler. Zaten kısa sürede bu daracık vadi ateşler içinde kalmıştı. Zavallı Mehmetçiklerimiz yavaş yavaş yanıyorlardı. Bu unutulamaz vahşetin sabahında vadiye gelenler, binlerce yanık insan cesedi ile karşılaştılar. Bir gecede 18.000 askerimizi kaybetmiştik.
- "Toprağın altından çıktım. Baktım ki, 13 arkadaşım şehit olmuş. Bir ben kalmışım, bir arkadaşım Niğdeli Ali, bir de batarya komutanı Yüzbaşı Hilmi Bey. Arkadaşlarımın bu şekilde gözlerimin önünde şehit edilmesini içime sindiremedim. Anamın bana öğrettiği duaları okudum. Size izahını yapamayacağım bir şeyler doldu içime. Merminin yanına koştum. Topun vinci de bozulmuştu. O mermiyi bir kez kaldırdım. Niğdeli Ali beni biraz destekledi. Basamakları çıkarken kemiklerimin çatırtısını duyuyordum. Mermiyi namluya sürdüm, patlattım, isabet ettiremedim. Aynı olayı üç kez tekrar ettim. Üçüncü mermiyle onların en büyük zırhlılarından Ocean zırhlısını dümen kısmından vurdum. Arkadaşım Ali ve diğer batar yadaki arkadaşlarım, "Vurdun onu Koca Seyit! Vurdun onu!" diye bağırıyorlar, arkasından sevinç çığlıkları atıyorlardı. Gerçekten, o anda zırhlı etrafında dönmeye başladı. Denizin ortasında tam bir panik yaşanıyordu." Allah'ın işine bakınız ki Seyit Onbaşı'nın tüm acizliği içinde elde ettiği bu başarı ile Ocean zırhlısı yön kabiliyetini kaybetmiş ve etrafını taraflamaya başlamıştı. Çevresinde bulunan tüm düşman gemileri onun etrafından kaçışmaya başladılar. Bu sırada hiç beklenmeyen bir şey daha oldu. Bir gece önce sırlı bir şekilde Cevat Paşa'ya karanlık limana dökmesi istenilen 26 Türk yapısı mayından biri Ocean'a çarptı. Ocean zırhlısı büyük bir hızla boğazın sularına gömülmekteydi. Düşman gemileri ne olduklarını anlayamadılar. Bu olay sadece bir zıhlının batırılması olayı değil, aynı zamanda kendini yenilmez ve batırılamaz ilan eden ve dünyanın en büyük donanması ilan edilen bir birliğin yüzüne vurulan sert bir tokattı. Çevreyi bombalamayı bir an kesen ve büyük bir şaşkınlığa düşen İtilaf kuvvetlerinin Çanakkale yenilgisi işte Seyit Onbaşı'nın bu atışı ile başlamıştı.
- Dur yolcu! Bilmeden gelip bastığın, Bu toprak, bir devrin battığı yerdir. Eğil de kulak ver, bu sessiz yığın, Bir vatan kalbinin attığı yerdir. Bu ıssız, gölgesiz yolun sonunda, Gördüğüm bu tümsek, Anadolu’nda, İstiklal uğrunda, namus yolunda, Can veren Mehmed’in yattığı yerdir. Bu tümsek, koparken büyük zelzele, Son vatan parçası geçerken ele, Mehmed’in düşmanı boğduğu sele, Mübarek kanını kattığı yerdir. Düşün ki, hasrolan kan, kemik, etin Yaptığı bu tümsek, amansız, çetin, Bir harbin sonunda, bütün milletin, Hürriyet zevkini tattığı yerdir. Necmettin Halil Onan
- Otto von Bismarck , Sultan II. Abdulhamid'i tanımlarken: Dünya siyaset dehasının yüzde 90’ı onda, yüzde 5’i bende, yüzde 5’i de diğer tüm dünya siyasetçilerine dağılmıştır.
- Çanakkale'de Namaz ... Ne , havada ıslık çalan ... ve düştüğü yerlere Kızgın çelik dahmelerle ölüm saçan gülleler... Ne , semada ifrit gibi, vızıldayan tayyare... Ne dünyalık bir düşünce, ne bir korku , ne keder Onun demir yüreğini oynatmaktan acizdi, Sanki toplar, şarapneller tehlikesiz... sessizdi! Potinleri yanındaydı... Onun büyük saygısı, Kunduralı ibadeti görmüyordu muvâfık. Böyle bir yüreğin bütün işi, kaygısı, Elbet Hakk'ın rızasına olmalıydı mutâbık ... Teşrîn-i sâni 331 Ahmed Nedim
- ... Bir akşam keşif koluna çıkardılar Mehmet'i. Karayürek deresinin yatağında geziniyordu. Çok susamıştı. Dere şırıldıyordu. Matarasını doldurup birkaç yudum içti. Fakat suyun tadı başkaydı. Avucuna su alıp baktı. Su değildi bu, kandı. Karayürek deresinden kan akıyordu. Karayürek deresi kan ağlıyordu. "
- Bir mücadele ki sergilenen, sadece insanlar değil savaşan. Binalar, müesseler, eşyalar, havadaki bulut, yerdeki ağaç bile bu mücadelenin içinde sanki. Sadece insanlar değil gazi olan.
- Gözlerimi bir binaya dikmiş bunları düşünüyorum. Bu bina "Mekteb-i Sultani". Cumhuriyetten sonra "Galatasaray Lisesi" adını aldı. Bu okul keşke dile gelse ve şahit olduğu manzaraları bizlere anlatabilse.
- Ne diyordu üstad, "Kim var !" denilince sağına soluna bakmadan, "Ben!" diyebilen bir gençlik.(Necip Fazıl Kısakürek)
- Muallim Bey, sevgili İstanbul elden giderse, sizin verdiğiniz eğitim ne işe yarar, söyler misiniz?
- Gündüz savaştığımız insanın gece söylediği müziği dinlemek ve ondan etkilenip duygulanmak, ne ilginç bir işti. Ama gerçekti.
Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Yazarın ilk okuduğum kitabıydı. Anlatımı olayları sanki yaşatıyordu. O devirleri yaşananları okudukça içim cız edip göz yaşlarıma hakim olamadım. Yabancıların 1930 yılında ölülerine sahip anıt yapmalarına rağmen bizim onca şehit vererek yoklukla sefaletle zafer kazanmamıza rağmen 1960 yılında ilk anıtı yapmış olmamızdan utanç duydum doğrusu. Ayrıca kendi topraklarımızda bizi yağmalamaya gelip kadın çoçuk hasta demeden bizi öldürenlere anıt yapma hakkı veren Lozan Anlaşmasının 129. maddesine lanet ettim. Onların 4 anıt 32 yabancı mezarlığı yapmasını hazmedemedim. Ben bunları düşünürken askerlerimizin savaşırken kendi yarasına çamur basarken düşman askerinin yarasına kendi gömleğinden koparıp sarmasını soranlara benim anam öldü. Onun anası yaşıyormuş o yaşasın anası evlat acısı çekmesin diyecek kadar yürekli şehitlerimizi okurken gururlanıp duygulandım. Bizden gizlenen ve hakkı verilmeyen ne gerçekler varmış. Asıl bu kitabın tarih derslerinde okutulması ve günümüz gençlerinin vatan millet aşkını öğrenmesi gerek. Mutlaka okunması gereken bir kitap... (ayse)
Çanakkale'yi anlamak isteyenlerin okuması gereken bir kitap. Titizlikle hazırlanmış. Kitabın ilk kısmında Çanakkale savaşlarıyla ilgili bilgi veriliyor, ardından kahramanlarımızdan bazılarının hikayelerine yer veriliyor (anzaklar başta olmak üzere düşman birliklerinin hatıralarına da yer verilmiş) son kısımda ise gezi rehberi var. İnşallah Çanakkale'ye gidip görmek nasip olursa bu kitabı muhakkak yanıma alacağım. Final haftası araya girdiğinden kitabı oldukça uzun bir sürede bitirdim. Yoksa kitap gayet akıcı:) Kitabı okurken savaşı ve savaşın tüm taraflar için daha doğrusu insanlık için ne kadar yıkıcı, yıpratıcı ve ilkel olduğunu anladım. Özellikle dünyanın çeşitli bölgelerinden getirilen Müslümanların ; Müslüman kardeşleriyle savaşması.. belki de çoğu neden orada olduğunu ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu. Aynı şekilde çatışma esnasında savaşıp, ateşkeste birbiriyle su ve yiyeceğini paylaşan insanlardan bahsediyoruz. Esasen yalın olarak insanı görüyoruz. Ne yazıkki bazı vahşilerin kan hırsına kurban olmuş insanı.. (Feyza)
Talha UĞURLUEL anlatımındaki akıclığını kitabına da yansıtmış tarihi anlama sevme adına büyük bir eser ortaya çıkarmış. Gelecek nesillere tarihi tanıtma sevme adına bu tip hatiplerin, yazarların artması son derece faydalı olacaktır. (Faik)
Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi PDF indirme linki var mı?
Talha Uğurluel - Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Talha Uğurluel Kimdir?
Manisa Demirci'li olan Talha Uğurluel, 1997 yılında Manisa Celal Bayar Üniversitesinin Tarih bölümünden mezun oldu. 8 yıl Özel Radyolarda tarih programları yaptı. Yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış birçok makalesi olup, Çanakkale Savaşları, Gelibolu Gezi Rehberi, Balkanların Başkenti Edirne, Varlık ve Yokluk Savaşımız, İstanbul'un Fethi, Peygamber Efendimiz'in İzinde Mekke-Medine, Önden Gelenler ve Mevlana adlı kitapların yazarıdır. Ayrıca Çanakkale, Edirne ve Mekke Medine tarihi ile ilgili cd çalışmaları mevcuttur. İki yıl İmaj kitap çalışmaları yapmış olup, Mukaddes Emanetler, Timur'un Tüzükatı, Barbaros Hayreddin Paşa'nın Hatıratı ve Harp Mecmuası kitapları, editörlüğünü yaptığı eserlerden birkaçıdır. Muhtelif Turizm Acentalarında AR-Ge Yönetmenliği yapan Uğurluel, yerli gruplar ile Türkiye'nin birçok yerine Kültür Gezileri düzenlemekte, kurum ve derneklerin eğitim programları dahilinde tarih seminerleri vermekte ve özel Televizyonların tarih programlarında danışmanlık yapmaktadır.
Talha Uğurluel Kitapları - Eserleri
- Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i Aksa
- Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han
- Mekânlar ve Olaylarıyla Hz. Muhammed'in Hayatı
- Tarih Tıbbı Konuşturdu
- Payitahtın Son Sahibi- II. Abdülhamid Han
- Dünyaya Hükmeden Sultan Kanuni
- Osmanlı'nın Kalbini Bekleyenler
- Dünyaya Hükmeden Sultan 2
- Sarayın Kutsalları - Asr-ı Saadet'ten Osmanlı'ya
- Tarih Tıbbı Konuşturdu 2
- Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi
- Taşlar Yerine Oturdu
- Dinlerin Başkenti Kudüs
- Osmanlı'nın Ustalık Eseri Edirne ve Gezi Rehberi
- Gelibolu Yarımadası Çanakkale Gezi Rehberi
- Eyüp
- Balkanların Başkenti Edirne
- Anadolu'nun Orta Yeri
- Fatih ve Fetih
- Varlık ve Yokluk Savaşımız Çanakkale Gezi Rehberi
Talha Uğurluel Alıntıları - Sözleri
- Mısır'da insan eli ile inşa edilmiş devasa yapılar denilince aklınıza ne geliyor? Piramitler dediğinizi. duyar gibi oluyorum. Peki eski Osmanlı kaynaklarında piramitler hangi isimle adlandırılıyordu? Cevap: Yusuf Ambarları. (Tarih Tıbbı Konuşturdu)
- Bugün takke denilince erkeklerin namaz kılarken başlarına geçirdikleri küçük külahımsı başlığı hatırlıyoruz ama o günlerde son derece önemli bir kıyafeti takkeler. O günün toplum yapısında bir erkeğin başı açık gezmesi en büyük ayıplardan biriydi. Aynen kadının tesettürü gibi erkeğin de başını bir serpuş ile örtmesi gerekiyordu. Başı açık gezmek, o kişinin cahilliğine, usul edep bilmezliğine verilir, böyle kişilere saygı duyulmazdı. (Taşlar Yerine Oturdu)
- Dostluk kurduğumuz nice Suriyeli'ye sormuşumdur: -" Kanlı meydan mitinglerinde binlerce insan Türkiye ve Osmanlı'yı lanetlerken meydanın tam ortasındaki ay yıldızlı armalı, Yıldız Camii maketli telgraf anıtına niye dokunmuyorsunuz?" Hepsinin cevabı aynıydı: - " Ama o anıt Hamid-i Sani'nin! " - " İyi ama o da bir Osmanlı padişahı. " - " Olsun , o Hamid- i Sâni " (Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han)
- Hiçbir Osmanlı padişahı karşıma Abdülhamid Han kadar sık çıkmamıştır. Bugün Türkiye'nin birçok il ve ilçesinde ya kaymakamlık ya belediye binası ya prestijli bir okul ya bir cami, han, hamam onun eseridir. Toplumun kılcallarına bu derece ustaca inebilmek kolay olmasa gerek. (Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han)
- Her sene Kâbe Örtüsü İstanbul'da dokunur ve hac mevsiminde Sürre Alayları ile Mekke'ye gönderilirdi. Kâbe Örtüsü'nü taşıyan bu kervana Sürre (Kese) Alayı denmesinin sebebi geçilen yerlerdeki ahaliye keseler içinde hediyeler dağıtılıyor olmasıydı. (Taşlar Yerine Oturdu)
- İngilizlerin sinsi faaliyetlerini sezen Sultan, Arap vilayetlerine özel statüler veriyor, Arap liderlerini taltif ediyordu. Bu topraklara yönelik en mühim faaliyeti ise hiç şüphesi HİCAZ DEMİR YOLLARI projesi'ydi. Bu proje tamamen bir Osmanlı teşebbüsü olup, Osmanlı mühendis ve teknisyenleri tarafından gerçekleştirilmiș, masraflarının tamamı İslam dünyasından toplanan yardımlarla karşılanmıștı. Hindistan, İran, Tunus, Cezayir, Fas, Türkistan, Sumatra, Java ve Malezya Müslümanları açılan yardım kampanyalarına katılmışlar, bilhassa Afganistan Sultanı Amir Han en büyük yardımı yapan kişi olmuştu. Hicaz Demir yolu projesiyle bu topraklardaki Osmanlı nüfuzunun artacağı endişesine kapılan İngiltere, Osmanlı Devleti'nin açtığı demir yoluna yardım kampanyalarını engellemeye çalışmıștır. Bu baltalamak hareketini Rüştü Paşa şöyle anlatır: "Bu hat başladığı zaman İngilizler bizde, bu hattı inşa edebilecek kabiliyeti görmeyerek, Hindistan'da ve Mısır'da yayınlanan gazeteleriyle, Türklerin yardım bahanesiyle Müslümanları soymak için yeni bir tertipte bulunduklarını, Türklerde bu iktidarın olmadığını ve beyhude yere aldanıp para vermemelerini ilandan çekinmemișlerdir." (Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han)
- Sana bunu yapmayı Allah mı emrediyor? Evet der Hz. İbrahim. Öyleyse O bizi zâyi etmeyecektir, diye teslimiyetini gösterir Hz.Hacer... (Mekânlar ve Olaylarıyla Hz. Muhammed'in Hayatı)
- Çanakkale'de çarpışıyorduk. Siperlerde bulunduğumuz sıralarda düşman tarafından bir askerin sıçrayarak bize doğru yaklaşmakta olduğunu gördük. Korkusuz bir delikanlıydı. Bizim taraftan onu görenler arka arkaya ateş ediyor, fakat bu askerin bize yaklaşmasına engel olamıyorlardı. Düşmanımız anlaşılan bize sokularak el bombası atacaktı. Arkadaşlarım birkaç el ateş ettiler isabet ettiremediler. Hemen silahımı doğrultarak nişan aldım ve ateş ettim. Vurularak yere düştü ve bir müddet debelendikten sonra hareketsiz kaldı. Sürünerek yanına gittiğimde ölmüş olduğunu gördüm. Bu Fransız üniformalı, zenci bir askerdi. Üzerini yokladım, iç cebinde bir şişlik vardı. Elimi, üniformasından içeri sokarak onu aldığımda donakaldım. O değil de ben vurulmuştum sanki. Elimde tuttuğum şey, sözde düşmanım olan o zencinin kanlarıyla ıslanmış bir Kur'an'dı. Ah sömürgeci lngilizler , ah o Fransızlar. Ahmet Halit Üngör , Fransız askeri üzerinde bulduğu Kur'an-ı Kerim'in -Bu Kur'an şu anda Abidealtı Müzesi'ndedir- kapağına şunları yazmıştı: "İş bu Kelâm-ı Kadim, Çanakkale Muharebesi'nde Kumkale'de ihraç edilen (karaya çıkarılan) Fransızlarla icra ettiğim 24 saatlik muharebeden sonra bir siyahi İslam askeri üzerinden çıkmıştır." (Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi)
- haçlılar Kudüs'e girince haftalarca insan keser. Sokaklarda akmakta olan kanın seviyesi atların dizlerine kadar gelmiştir. (Dinlerin Başkenti Kudüs)
- Günümüzde maden kazalarıyla ilgili ülkeler arası bir kıyaslama yapacak olursak; dünyanın beşinci büyük kömür üreticisi Avustralya'nın kömür üretiminin Türkiye'den 8 kat fazla olduğunu, buna karşı hem kömür hem de diğer tüm maden ocaklarındaki toplam kazalarda ölü sayısının ülkemizden az oldugunu, ayrıca bu ölümlerin çoğunun nedeninin yer üstündeki çarpma kazalardan kaynaklamdığını görürüz. (Tarih Tıbbı Konuşturdu 2)
- Devletin bekâsı söz konusu olduğunda devletin en kıymetli devlet adamına, bir padişahın gözbebeği evladına, bir padişaha da kıyılabilmektedir. (Dünyaya Hükmeden Sultan 2)
- "...Yahudiler bu şehre Yeruşelayim, Hristiyanlar Jarusselam, Müslümanlar ise Darü's-Selam derler. Yani her üç dinde de şehrin adı "Dostluk Şehri" anlamına gelir..." (Arzın Kapısı Kudüs - Mescid-i Aksa)
- Çay hasta olunca içilir, siz Osmanlı torunu değil misiniz? Gerçek Osmanlılar kahve içer. (Dünyaya Hükmeden Sultan 2)
- Abdulhamid Han vefat eder ve tam yüzü kapatılacakken vasiyeti aklına gelir Sultan: Vefatımdan sonra ağzımın üzerine kabe örtüsünden bu parçayı kapatırsınız,yüzümede destimâl... Herkesin gözü yaşlıdır Ayasofya camii önünden omuzlara alınmış Abdulhamid hanın tabutu divan yolu üzerinde ilerlerken evlerinin pencerelerinden sarkmış insanlar gözyaşları içinde; "Bizi bolluk içinde yaşatan ekmeği eti beş kuruşa yediren Padişahım bizleri yetim bırakıp nereye gidiyorsun...! (Payitahtın Son Sahibi- II. Abdülhamid Han)
- Osmanlı toplumunda her meslek erbabının bir piri vardır.Demircilerin piri Davut Peygamber, berberlerin piri Selman-ı Farisi gibi. Osmanlı ordusunun da piri, kahramanlığı ve bilgeliği ile Hz. Ali'dir. (Tarih Tıbbı Konuşturdu 2)
- Abdülhamid Han tahttan indirilmiş, Selanik'e sürgün edilmiştir. Hazırlanması için kendisine bir gün bile süre verilmemiştir. Onun ayrılmasıyla birlikte, arkasından iş çevirenler Yıldız Sarayı'nı acımasızca yağmalarlar. Yıllardır padişahın ikametgahıyla alakalı nice yalan söz sarf edilmekte, sarayla ilgili asılsız iddialar havalarda uçmaktadır. Duvarının altın kaplama olduğu, dolaplarını açınca insanın üzerine mücevher yığınlarının aktığı ve daha neler neler.. Ancak bu aşağılık yağma sırasında çapulcuların arasındaki paşalar, beyler şaşırıp kalacaktır. Hatta şu itirafı yapmak zorunda kalırlar: "Bizim en mütevazi paşamızın konağı, bundan daha şatafatlıdır." (Bir Dehanın İzleri: II.Abdülhamid Han)
- Bursa Ulu Camii'nin ortasındaki havuz bir Selçuklu geleneğidir. (Taşlar Yerine Oturdu)
- Gündüz savaştığımız insanın gece söylediği müziği dinlemek ve ondan etkilenip duygulanmak, ne ilginç bir işti. Ama gerçekti. (Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi)
- Aslını bilmeyen başkasına tabi olur. (Dinlerin Başkenti Kudüs)
- Dünya bir imtihan yeridir. Devamlı ikbale, koltuğa, para ve makama talip olanlar kalitesiz ve satılmaya müsait kişilerdir. Halbuki sabredenler, "Bunda da bir hayır vardır," deyip itaat etmesini bilenler her zaman başarılı olmuşlardır. (Osmanlı'nın Kalbini Bekleyenler)