Cereyanlar - Tanıl Bora Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Cereyanlar kimin eseri? Cereyanlar kitabının yazarı kimdir? Cereyanlar konusu ve anafikri nedir? Cereyanlar kitabı ne anlatıyor? Cereyanlar PDF indirme linki var mı? Cereyanlar kitabının yazarı Tanıl Bora kimdir? İşte Cereyanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Tanıl Bora
Yayın Evi: İletişim Yayıncılık
İSBN: 9789750521188
Sayfa Sayısı: 926
Cereyanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Cereyanlar, Türkiye’de siyasî ideolojilerin özelliklerini; birbirlerini etkileme ve birbirlerinden etkilenme süreçlerini; cereyanlar içindeki figürlerin ideolojik seyahatlerini; muarız bellediklerine dair kurguladıkları dili; ideolojileri popülerleştirme tekniklerini ve siyasî ideolojilerin gündelik hayatta nasıl karşımıza çıktıklarını ustalıkla işlenmiş bir biçimde gözler önüne seriyor.
Tanıl Bora, “cereyanlar”ı şu başlıklar altında tartışıyor: Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslâmcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm ve Kürt Siyasal Hareketi. Sadece başı sonu belli metinlere değil, sözlere ve jestlere de bakıyor, “kimin söylediği”ne değil “ne söylediği”ne odaklanıyor. Böylece, siyasî düşünceleri sarmalayan ideolojik muhtevayı ve “iklim”i de ortaya koyuyor.
Cereyanlar’ı bir siyasal düşünceler kitabı olmanın ötesine taşıyan ve Türkiye’nin düşünsel ethosunu anlamamızı sağlayan heyecanlı bir metin haline getiren de bu: Olayları anlatmak ve analiz etmekle yetinmeyip bunların arkasındaki düşünce oluşumlarını ele alması. Son derece zor bir işin altından başarıyla kalkan bu kitabı okurlarımıza sunmaktan kıvanç duyuyoruz.
Cereyanlar Alıntıları - Sözleri
- "Sizde şu tuhaflık var ki siz kadına karşı, kendinize hak ve ahlak diye sokağı ve geceyi ayırdığınız için, kadın da sokak ve geceyi hak olarak kazanmaya çalışıyor. Belediye azalığını, doktorluğu, avukatlığı siz onlara Fransızlardan daha kolay veriyorsunuz. Fakat bir türlü kadınlığı vermiyorsunuz. "
- Diyanet İşleri Başkanlığı 'nın - 1950'den sonra gittikçe büyüyen-varlığı, dini kontrol etme ve 'kullanma' tercihini kurumlaştırıyordu.
- 1912'de Osmanlı kamuoyunda basın yoluyla kanaat önderliği yapan zümre, 11'i kadın olmak üzere takriben 175 kişiden ibarettir. Aydın profilinin otodidakt karakteri, bu tabloyu tamamlar. Çoğu, akademik eğitimden geçmemiş, el yordamıyla, kendi kendilerini yetiştirmişlerdi. Birçok fikir akımının önde gelen mümessilleri, edebiyatçılardı; fikir, şiirleşerek, romanlaşarak, yani düz anlamıyla romantize edilerek taşınıyordu. Türkçülüğü ilmileştirmesi ve sosyolojiyi 'getirmesiyle' bilinen Ziya Gökalp (1876- 1924) Mülkiye eğitimini yarım bırakmış bir baytar mektebi mezunuydu.
- Geç Osmanlı döneminin pozitivist ve agnostik [reybi] aydınları dahi, örneğin Haeckel'in kaba materyalist monizmini, "vahdeti vücut mesleğinin daha maddi, daha fenni bir şekle sokulmasından ibaret" (Baha Tevfik - Ahmed Nebil, 1911 ) diye sunarak İslamiyet'le telif etmeyi denemişlerdi. İlla zındıklık damgasından kaçınma kaygısına bağlamak gerekmez bunu; belki tam da agnostik tereddütlerinin, ama bir yandan da kesinlikle din bahsine mahsus olmayan eklektisizmlerinin ifadesidir.
- Peyami Safa, sağ düşüncenin bütün temel uzuvlarının maketini yapmış, kalemi cevval bir otodidakttı: anti-komünist milliyetçi, maneviyatçı... Milliyetçi-muhafazakar edebiyat kuramcısı Faruk Timurtaş'ın deyişiyle: "Ruh adamı".
- 'Buralarda' aydın olmanın, aydınların da eksikli olmasından ötürü, 'doğal' seçkin konumunun getirdiğinden daha fazla bir ayrıksılığı, daha ağır bir yalnızlık kaderini ördüğü hissine kapılmak, kolaydı. Eksikliğin fazlalığa dönüştüğü bir malüliyet. . . Düşünsel geleneklerin, ekollerin yokluğu, referans alınan kaynakların dağınıklığı, ayrışıklığı ve temassızlığı, övgüyü-yergiyi aşan bir eleştirinin, verimli bir tartışma ortamının kurulamaması, düşünenlerin yalnızlık algısına -ve melankolisine- olan meylini pekiştirecektir. Ta 1970'lerde romancı Oğuz Atay, "yalnızlık dini" tabiriyle ironisini yapacaktır bunun.
- "Zaten bu arada hümanist sıfatı, popüler dilde 'iyi niyetli, naif, saf' İn eş anlamlısına dönüşmüştür(1970lerde)-galiba hala da öyledir."
- Sinizm kavramını, gerçekliğe -kendi gerçekliğine de- eleştirel Bir mesafeyle bakan ve onu kavrayan, fakat bu kavrayıştan çıkardığı sonucun icabını yapamayan, yapmaya muktedir olmayan, yapamamanın da mutsuzluğunu taşıyan bilincin ifadesi olarak kullanıyorum.
- Geç Osmanlı ideologları, Yeni'ye el atarken de eklektiktirler. Bağlılık duydukları, yararlandıkları, esinlendikleri bütün sistemleri ve kaynakları lalettayin kesip yapıştırmaya yatkınlıklarıyla eleştirilmişlerdir. Abdullah Cevdet'e takılan lakaplardan biri olan fikir çapkını, birçok çağdaşına uygun düşer.
- Recep Peker 1946'da başbakan sıfatıyla, komünizm tehlikesine karşı okullara din dersi konması talebine, bir "içtimai zehirden korumak için" bünyeye "laakal" [en azından] onun kadar öldürücü bir [başka] zehir zerk edilemeyeceğini söyleyerek karşı çıkmıştır!
- Osmanlı toplum düzeninde dini toplulukları tanımlayan millet kavramı, milliyetçiliğin modern milli cemaat tahayyülüne intibakı hem kolaylaştırıyor hem bir muğlaklık yaratıyordu - çünkü dini kimliğin kutsiyetini ve anlam yükünü de sırtında taşımaktaydı. Bu geçişlilik ve çift anlamlılık, bir dip akıntısı olarak, Türk milliyetçiliğinin dinden 'arınan' kollarına bile sızmaya devam edecektir.
- Prens Sabahattin'in ifadesiyle: ''En büyük düşmanımız doğrudan doğruya kendimiziz.''
- Osmanlı'nın gerileme devrinde sorunları geçiştirmeye de yarayan bir üstünlük kompleksine dönüşebilen kayıtsızlık, 19.yüzyılda artık sürdürülemez hale gelir. Gerileme hızlanıp beka kaygısı baş gösterdikçe, okuryazarlar, seçkinler arasında bu defa dünya bilgisine karşı acilci ve faydacı-araçsalcı bir ilgi infilakı olacak; üstünlük kompleksinden de aşağılık kompleksi doğacaktır. Osmanlı'nın son on yıllarının düşünce dünyası, bir merak infilakıyla beraber, bu telaş ve karmaşaya boğulmuştur.
- Osmanlıcada "merak" kelimesi, 19. yüzyılın son çeyreğinde hala malihulya, yani melankoli anlamında, marazi bir durumu anlatmak için de kullanılıyordu. Tarihçi Ahmet Yaşar Ocak (doğ. 1945), 2014'te yayımlanan nehir söyleşi kitabında, Osmanlı'nın parlak çağında Hıristiyan rahipler İslam hakkında ayrıntılı bilgi ve ilgi sahibi iken, Müslüman ulemanın Hıristiyan dünyasına karşı "batıl dindir, bilmeye gerek yok" kayıtsızlığı içinde bulunduğunu söyler. Ancak Ocak, Osmanlı ulemasının, kendi ülkesindeki Hıristiyan ve Yahudiler hakkında da meraksız olduğunu ekler. İslam içi bir dava olarak, on yıllarca savaş halinde bulunulan İran'ın Şiiliği üzerine de az sayıda polemik risalesinden fazlası yoktur. İslam felsefesinin Eski Yunan'la Rönesans ve Aydınlanma arasında köprü kuran "altın çağının" eserleri de alaka dışıdır. Sistemli bir ilgisizlikle, ferah gönüllü bir meraksızlıkla karşı karşıyayızdır. Parlak zamanlarda, muzafferiyet ve üstünlük 'şuuruna' yorulabilecek bir kayıtsızlık. . .
- Genç Osmanlı fikriyatı, yetişmeye çalışılan Batı'dan her ne öğrenilecekse, İslam'ın yozlaştırılması yüzünden, İslam'dan uzaklaşmak yüzünden kurumuş olan öz kaynağı canlandırarak da öğrenilebileceğini vaz'etmekteydi.
Cereyanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Cereyanlar, Osmanlı’nın son dönemlerinden günümüze kadar Türkiye’de zuhur eden siyasi ideolojileri anlatır. On bir farklı alt başlık taşıyan kitap; Türkiye’deki farklı siyasi ideolojilerin formasyonlarını, konjonktüre bağlı olarak değişim ve gelişimlerini, birbirlerini etkileme süreçlerini, ideolojilerin fikir sahiplerinin düşüncelerini anlatır. Olabildiğince objektif bir yorum perspektifi çerçevesinde tartışılmış, panoramik bir ‘prospektüs’ niteliği taşır. Cereyanlar, olayları anlatmak ve analiz etmekten ziyade konuya kısaca değinerek olayların düşünsel arka planını derinlemesine inceleyen, söz ve düşünce odaklı bir ideoloji tarihi kitabıdır. Dolayısıyla okuyucuya siyasi olaylardan ziyade düşünsel arka planına odaklanmasını sağlayarak, okuyucuyu siyasi olaylarda sıklıkla rastlanılan ‘fantazmagori’den kurtarmaya çalışır. . Politik konular her ne kadar bıçak sırtı ise ve de popülarizasyona elverişli ise de Tanıl Bora’nın objektifliğini elden bırakmaması takdire şayandır. Tanıl Bora’nın entelektüel bilgi birikiminin açıkça göze çarptığı bu kitap, okunmaya ve üzerinde düşünmeye değerdir. İlgilisi için eşine az rastlanır bir eser. (Fırat SAÇMA)
Belli bir görüşe mensup olabilmek veya savunuculuğunu yapabilmek için farklı kişi ve kaynaklardan çokça okuma yapmak gerekir. Tanıl Bora’nın “Cereyanlar, Türkiye’de Siyasi İdeolojiler” adlı kitabı, Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihinde yer alan; Geç Osmanlı Zihniyet Dünyası, Batıcılık, Kemalizm, Milliyetçilik, Türkçülük ve Ülkücülük, Muhafazakârlık, İslâmcılık, Liberalizm, Sol, Feminizm ve Kürt Siyasal Hareketi başlıklarıyla incelemek isteyenlere rehberlik edecek, titizlik ve özenle yazılmış nadide bir eser. (bukitaptanevar)
Kitabı okumam neredeyse bir yıl sürmüş. Kitabı sindire sindire parça parça okudum çünkü kısa bir süre içinde bitirip yeni bir kitaba başlarsam bahsedilen konular üzerinde yeterli bir düşünme ve çözümleme etkinliği yapamayacağımı düşünüyordum. Bu tabi ki öznel bir çıkarım başka insanlar on günde bitirip bütün bu söylediklerimi başarıyla yapabilirler de. İçeriğe gelecek olursak eserin hatırı sayılır bir emek ve zaman ürünü olduğu yadsınamaz. Türkiyede vücut bulmuş 'cereyanlar' hakkında zihnimizde genel bir çerçeve çizmek ve bu çerçeveyi elbette tamamen olmasa bile kısmen doldurmak bu eserin ulaştığı hedeftir bence. Neden tamamen dolduramadığı hususunda da ideolojilerin her birinin başlı başına kapladığı geniş alan ve barındırdığı külliyat elbette ki dokuz yüz küsur sayfaya sığdırılamaz. Ancak tüm bu ideolojileri bu kadar derli toplu ve sistemli bir şekilde tek kaynakta birleştirip inceleyen ender eserlerden birisi olması bakımından da içeriği bakımından da son derece kıymetli bir akademik çalışmadır bana göre. Getirmek istediğim bir eleştiri de var ki o da yazarın bazı yerlerde objektifliğini yitirip çok radikal olmamakla beraber hafif yanlı bir tavır hissettirmiş olması. Politik konular pek tabii ki bıçak sırtıdır ve tarafsız kalmak oldukça zordur ama yine de kendi adıma en azından biraz daha tarafsız olabilirdi diye düşündüm. Tüm bunlar toplamında kitaptan çok yüksek bir verim aldığıma ve alınabileceğine inanıyorum. Bu alana ilgi duyanların okumasını şiddetle tavsiye ederim. (Aslı)
Cereyanlar PDF indirme linki var mı?
Tanıl Bora - Cereyanlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Cereyanlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Tanıl Bora Kimdir?
1963'te Ankara'da doğdu. İstanbul Erkek Lisesi'nin ardından 1984'de Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. 1984-87'de Yeni Gündem'de gazetecilik yaptı. 1988-89'da Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi'nin yayın kurulunda yeraldı. Birikim dergisinde editörlük; Toplum ve Bilim dergisinde yayın yönetmenliği yaptı.
1988'den beri İletişim Yayınları'nda araştırma-inceleme dizisi editörlüğünü yürütmekte, üç aylık sosyal bilimler dergisiToplum ve Bilim dergisinin yayın yönetmeninliğini yapmakta, Birikim dergisinde yazmaktadır. Ek olarak, Radikal Gazetesi'nde haftalık futbol yazıları yazmaktadır.
Tanıl Bora Kitapları - Eserleri
- Cereyanlar
- Türkiye'nin Linç Rejimi
- Zamanın Kelimeleri
- Türk Sağının Üç Hali
- Taşraya Bakmak
- "Boşuna mı Okuduk?"
- Kârhanede Romantizm
- Yugoslavya
- Devlet, Ocak, Dergâh
- Medeniyet Kaybı
- Hasan Âli Yücel
- Sol, Sinizm, Pragmatizm
- Milliyetçiliğin Kara Baharı
- Yeni Dünya Düzeni'nin Av Sahası Bosna-Hersek
- Takımdan Ayrı Düz Koşu
- Tren Bir Hayattır
- Devlet ve Kuzgun
- Sayfiye
- Çizgi Açığı
- Ankara Rüzgarı / Gençlerbirliği Tarihi
- Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi
- İnşaat Ya Resulullah
Tanıl Bora Alıntıları - Sözleri
- Çelişkiler keskinleşsin diye Böyle mi geçsin ömrüm (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
- ...işsizlik ve işsizlerin işsizliği yaşama biçimleri sorunu son kertede siyasal bir sorundur. ("Boşuna mı Okuduk?")
- “Havasından mıdır suyundan mıdır pek bilinmez bura insanlarının inat sürdürmede üzerine yoktur alimallah. Büyük bir olasılıkla dikkafalılıkta birinciliği hiç kimseye kaptırmayız. Politika yapması gereken birinci adamlarımızda bu huy sıkça görülmektedir. Bu güzelim ülkenin Arap saçına dönüştürülmesinde ve burada yaşayan ulus ile azınlıkların nerede ise birbirlerine girmesinde inat denilen faktörün aslan payı geçmiştir" Şerafettin Ömer Tan (Priştine), 22 Haziran 1991 (Yugoslavya)
- "Zaten bu arada hümanist sıfatı, popüler dilde 'iyi niyetli, naif, saf' İn eş anlamlısına dönüşmüştür(1970lerde)-galiba hala da öyledir." (Cereyanlar)
- Demiryolcuların çalışma koşullarında ise hiçbir değişiklik olmamıştı. Eskiden yabancı şirketlerde nasıl çalışılıyorsa devlet şirketinde de aynı yorucu çalışma değişmeden devam ediyordu. Makinist ve ateşçiler yazın sıcağında kazan karşısında terlerken kışın ayazında açık markizlerde üşüyor, gardıfren denilen vagon memurları daracık kabinlerde görev yapmaya çalışıyor, makascçılar ve manevracılar her türlü hava koşulunda hâlâ ağır maaks topuzlarıyla kumanda edilen makasları yönetiyor, özetle yetersiz insan gücü ve teknolojik gerilik ile mücadele ediliyordu. Şüphesiz zorluklar demiryolcunun alnına yazılmıştı. (Tren Bir Hayattır)
- Ezcümle, parti-devlet eliti içinde, 'ayakla- rın baş olmasını' istemeyenlerin hoşnutsuzluğu barizdir. (Hasan Âli Yücel)
- Türkiye kapitalizminin ve modernleşmesinin bilinen "lümpen karakteri, Türkiye toplumunda bu krizin bilhassa ağır yaşanmasına yol açıyor. Her şeyden önce, kitleselleşen ve geleneksel koruma- kollama mekanizmalarını da yitiren büyük bir yoksulluk var. Bunun ötesinde, toplumsal ve ekonomik pers-pektifsizlik, "değer" kaybı büyüyor. Dünyayı ve kendini açıklamaya, anlamlandırmaya dönük ezberler bozuluyor. (Medeniyet Kaybı)
- Sinizm kavramı felsefi düzlemde, yapay ihtiyaçlardan arınarak gerçek erdeme erişmeyi savunan çileci bir Aristotelesçi okulun hayat görüşünü tanımlıyor. (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
- Rifkin'e göre, işsizliği yapısallaştıran temel etken, ekonominin artık istihdam yaratmadan, tersine istihdamı azaltarak büyümesidir. Büyümenin temel etkeninin teknolojik gelişme olduğu koşullarda "üretkenlik artışı=istihdam artışı" denklemi geçerliliğini yitirmiştir. ("Boşuna mı Okuduk?")
- ‘Nisan, ayların en zalimi’ T.S. Eliot’ın meşhur dizesini bütün bahara teşmil etmeli. Baharın zalim yüzünü unutmamalı. Ahir kışın ve peşin yazın gafil avlayışını, faniliği hatırlatan nisan yağmurunu, polen alerjisini falan kastediyor değilim. İlkbahar provokatiftir ve sadece olumlu anlamda değildir onun tahriki. Şımarık kışkırtısıyla peydahladığı umutlara hudutlarını gösterir hemen. İnfilak eden arzularla aczler arasındaki gergin ipte bir cambazdır ilkbahar. Ergenin kendini evinde hissettiği mevsimdir - ve ergenlik biraz da evden gitmek istemektir. Şüphesiz ilkbahar aynı zamanda bu güzel havada okula gitmek zorunda olmanın saçmalığı demektir. (Çizgi Açığı)
- Iranlı yazar Macit Rahnema, kendisini yoksulluk davasına adamış bir eylemci-uzmanin su sözünü aktariyor: " Birşeyler paylaşacağınız kimse kalmadığı zaman yoksulsunuz demektir." Uzmanın anlattığı bir izah olmaktan öte, Kuzey Kanadalı Kizilderillilerin yoksulluğu, yoksulluklarini nasıl algıladıklarını ve tanımladıklarını dile getiriyor bu söz (Sol, Sinizm, Pragmatizm)
- Zaten, linç sözcüğünün refakatinde linç hukuku kavramıyla beraber zuhur etmiş olması, bizi irkiltmeli. Kavramın adından türetildiği söylenen -farklı kaynaklara göre- dört kişiden üçü yargıçtır zaten. 1493’te İrlanda’nın Galway kasabasında cinayet zanlısı oğlunu mahkûm ettikten sonra evinin penceresinden sarkıtarak bizzat asan, gaddarlığıyla ünlü yargıç James Lynch... Amerikan bağımsızlık savaşında gerek İngiltere’ye sadık kalan “düşmanları” gerekse her adi suç zanlısını mahkemeye çıkarmadan, çoğunlukla kırbaçlatarak, cezalandırtan yargıç Charles Lynch... 16. yüzyıl sonlarında Kuzey Carolina’da olağanüstü sertliğiyle nam salmış bir yargıç, John Lynch... Linçin isim babası adaylarından yargıç olmayan, yalnızca William Lynch: 18. yüzyıl sonu/19. yüzyıl başlarında Pittsylvania kentinde bir haydut çetesini bizzat cezalandırmak üzere milis örgütleyen bir adam... (Türkiye'nin Linç Rejimi)
- İllirya, Arnavutların ataları olduğu savlanan bir kadim Güney Avrupa ırkının ülkesinin adıydı. (Yugoslavya)
- Kelime, 13 Mayıs 2014'te Soma'da 301 madencinin ölümüyle sonuçlanan korkunç "kaza"nın ardından, Başbakan -o zaman öyleydi- Recep Tayyip Erdoğan'ın sözleriyle meşhur oldu: "Arkadaşlar yani biz bir defa bu tür ocaklarında, kömür ocaklarında bu olanları, lütfen buralarda bu olaylar hiç olmaz diye yorumlamayalım. Bunlar olağan şeylerdir. Literatürde iş kazası denilen bir olay vardır. Bunun yapısında fıtratında bunlar var." (Zamanın Kelimeleri)
- "Devlette bir uzuv olabilmek için şuurlu bir surette onun hareketlerile ilgili olmak, ona tam bir sadakatle yardım etmek, onun inkışaf ve terakkisine çalışmak lazımdır. Asiler, mücrimler ve alâkasızlar da devletin tebaasıdırlar, fakat azası değildirler." (Türk Sağının Üç Hali)
- Lyonlu dokumacılar Bourgneuf, Saint-Jean, Saint Georges ve Croix-Rousse mahallelerinde yoğunlaşmışlardı. Dar yollar, karanlık ve uzun avlular, sağlıksız, rutubetli ve ağır bir hava, harabeleri andıran eski binalar, loş lamba ışıklarının aydınlattığı perdesiz evler bu mahallenin başlıca görüntüsüydü. Lamartine’in “Avrupalı parya kabilesi” olarak adlandırdığı işçi yığınları, bu pis ve hastalıkların kol gezdiği yerlerde yaşamlarını sürdürürken, işsiz kaldıklarında yollarda şarkı söyleyerek dileniyorlardı. Lyonlu işçilerin sefalete karşı buldukları bu “çözüm”, sonraki yıllarda yaygınlaşarak sokak şarkıcılığının kaynağını teşkil edecekti. (Sosyalizm ve Toplumsal Mücadeleler Ansiklopedisi)
- 19.yüzyılda Türkiye'de demiryolu büyük oranda II.Abdülhamid'in nüfus politikasının bir parçası olarak görev yapmıştır. Bu kapsamda demiryollarının etrafına farklı etnik kökende göçmenler yerleştirilmiştir. Bunlar genellikle istasyonun karşı kıyısında yerleştirilmiştir... Bu planlama süreci kapsamında göçmen yerleşimlerine padişahların isimleri verilmiştir. Demiryollarının çevresinde ismi Hamidiye, Mecidiye, Mahmudiye olan sayısız göçmen yerleşimi bulunmaktadır. (Tren Bir Hayattır)
- Prens Sabahattin'in ifadesiyle: ''En büyük düşmanımız doğrudan doğruya kendimiziz.'' (Cereyanlar)
- Önsöz - Ömer Laçiner Millet, kapitalizmle birlikte ortaya çıkan, ama onun doğrudan, özdeş mantıklı ürünü olmayan bir toplumsallık çerçevesidir. (Yugoslavya)
- İnsan ölçüsünde mütevazı binalar tercihi, beşeri ebedilik yanılsamasına karşı fanilik bilincinin ifadesidir. (İnşaat Ya Resulullah)