diorex
sampiyon

Çıkmaz Sokak - Uğur Mumcu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çıkmaz Sokak kimin eseri? Çıkmaz Sokak kitabının yazarı kimdir? Çıkmaz Sokak konusu ve anafikri nedir? Çıkmaz Sokak kitabı ne anlatıyor? Çıkmaz Sokak kitabının yazarı Uğur Mumcu kimdir? İşte Çıkmaz Sokak kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 03.03.2022 22:00
Çıkmaz Sokak - Uğur Mumcu Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Uğur Mumcu

Yayın Evi: Um:ag Yayınları

İSBN: 9789758084029

Sayfa Sayısı: 160

Çıkmaz Sokak Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Sosyalistler için tek yol vardır. O yol, silahla değil, namlu ucuyla değil, mermi çekirdeği ile değil düşünce ile inançla açılır. Bu yol düşüncelerle, inançlarla ışıldar ve kitlelere ulaşır. Sosyalizme inanmak, işçi sınıfına inanmak demektir. Kaynağını işçi sınıfında bulmayan düşünce ve eylemler, ancak ve ancak blankizm ve anarşizmin yol ve yöntemleri olur.... 12 Mart öncesi ve sonrası gençlik eylemlerinin önde gelen liderleri, cezaevinde birbirine yüz seksen derece ters görüşleri savunabiliyorlar. Ertuğrul Kürkçü, Yusuf Küpeli ve İlkay Demir aynı davada, aynı eylemlerden sorumlu tutularak yargılandılar; bugünse birbirleriyle çok ayrı çizgidedirler."Uğur Mumcu

Çıkmaz Sokak Alıntıları - Sözleri

  • Çünkü, cehenneme giden yol iyi niyet taşlarıyla döşenmiştir.
  • Bu devrimci faaliyetim sırasında hiç bir şey yitirmedim, tersine pek çok şey kazandım. Hepsinden önemlisi, bireysel çıkarları, toplumsal çıkara feda etmenin onurunu!
  • Bu gibi konularda tarihin hükmü, gelip geçici iktidarların kararlarından çok daha kalıcı ve onurludur.
  • Yoksa kişi olarak, daha önce de dediğim gibi, yıkılmasına bile gerek kalmamış, zaten yıkılmış bir kişi olduğu için tek başına eleştirilmeye bile değmez.
  • O SÖZLER Kİ O sözler ki acıdır mapusane avlularında demirli kırbaçlar gibi şaklar O sözler ki sırasında çiçek açmış bir nar ağacıdır dağ ufkunda vuran deniz aydınlığı sırasında gizemli bıçaklar O sözler ki imgelem sonsuzluğunun ateşten gülüdürler kelebek çırpıntılarıyla doğarlar ölürler O sözler ki kalbimizin üstünde dolu bir tabanca gibi ölüp, ölesiye taşırız O sözler ki bir kere çıkmıştır ağzımızdan uğruna asılırız. ATILLA ILHAN
  • "Toplumsal olgular, kışkırtıcı fertler ile avanak kitlelerin ilişkisi ile açıklanamaz."
  • Ve ozanımızın dediği gibi, ‘ Ve elbette ki, sevgilim, elbet/dolaşacaktır elini kolunu sallaya sallaya/dolaşacaktır en şanlı elbisesiyle: işçi tulumuyla/bu güzelim memlekette hürriyet..’
  • Kendimle birlikte -ki kişiliğim ben ne pozisyonda olursam olayım kamuoyu karşısında bu pisliklerin bir ölçüde simgesi haline gelmişti- bu pisliği, anarşist, trockist provakasyon hareketini, bireysel terörizmi, işçi sınıfına ihanet hareketini, faşist baskıların demagojik meşru mazereti haline gelen hareketi yerin dibine batırabilmek için bilinçli olarak, zevkle elimden geleni yaptım. Ve bu konuda en iyi işi yaptığıma da, en tutarlı davranışı gösterdiğime de beynimle ve yüreğimle sonuna dek inanıyorum.
  • ...Diş politikada süper devletler arasında sözde denge siyaseti izleyen, kuruluş felsefesinde Müdafay-ı Hukuk ruhu olan, fakat bunu canlandırmakta isteksiz görünen, Mustafa Kemal'in bağımsızlık bayrağına değil de süper devletlere teslimiyet bayrağına sarılan CHP ve Ecevit hükümeti, dışarıdaki bu politikasına bağlı olarak, ülke içinde de halka yararlı hiçbir girişimde bulunmamaktadır. Kontr-gerillanın üzerine cesaretle gidememektedir. Kontr-gerilla hükümetin yanıbaşında varlığını sürdürmektedir. Yurdun dörtbir tarafında tertip ve kışkırtmalarda bulunuyor. Devrimci gençlik önderi Mehmet Cetin, devrimci şair Gani Bozorslan, devrimci savcı Doğan Öz ve daha yüzlerce devrimci ve yurtseverin kanina girmiştir. Kont-gerilla. Halka güvenmeyen ve halkla beraber onların üzerine yürümeyen Ecevit hükümetinin, anarşiyle mücadele ettiğini nasıl söyleriz?.
  • Kasttan ibarettir. Failde umumi kastın aranması yeterlidir. Hususi kastın veya vatana ihanet gibi bir saikin aranmasına lüzum yoktur. Fail iradî bir hareketle belirli bir netice meydana getirmiş veya teşebbüs durumuna göre getirmek istemiş olacaktır. Bu neticenin Anayasaya aykırı olup olmadığı, failin subjektif durumunun dışında, objektif bir ölçü ile tesbit ve kıymetlendirilecektir. Subjektif olarak aranacak husus fallin seçtiği yolu hukuk dışı oluşu ve failin bu aykırılığı isteyişidir.
  • İnsanlar yanlış yaparak da ölebilirler.
  • İlyas Aydın'ın ajan olduğu yolunda dün kuşkularımız vardı, bugün de vardır. Fakat bu kuşkuları doğrulayacak kanıtları -maddi kanıtları elde edebilmiş değiliz...
  • << ..Ve sevda ve zulüm ve hayat Ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus ve kederli nehir yollarının, sürülmüş toprağın ve nehirlerin bahtı bir şafak vakti değişmiş olur, bir şafak vakti karanlığın kenarından Onlar ki ağır ve nasırlı ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman.. >> [ Nazım Hikmet ]
  • 12 Mart, hazırlanışı, gelişimi ve sonuçlarıyla, Türk Ceza Yasasının 146 nci maddesini tam anlamıyla çiğneyen suç niteliğindedir. İhtilâl girişimlerinde hukukun yasakladığı yollara başvurulur. Hiçbir hukuk düzeni, mantığı içinde ihtilâle dayanak sağlayıcı kural içeremez."Biz bunu Atatürkçü görüşle yaptık" gibi savunmalar, muhtıranın başvurduğu hukuk dışı yolları gizleyemez.
  • ''Hata yaptık! Ama neden yaptık?. Bir marksist hareket içinden gelmiyorduk. Gençlik çıkış yolu bulamıyordu. Türkiye'de yol gösteren bir marksist hareket yoktu. Bu neydi, nasıldı, özet olarak anlatabilirim: ama tek kelimeyle bu: Gençliğin çıkış yolu bulamaması O'nu umutsuzluğa itti. Ve gençlik hareketinden kopan gruplar bireysel terörizmin batağına saplandılar! Ondan sonra bu durumu bir kahramanlık edebiyatı içinde değerlendirmeye kalkarsak, bir daha aynı hatalara düşme veya yanlışa ödün verme durumuna gireriz ki, bu çıkış yolu değildir. Yalnız marksist hareket için değil, bütün ilerici demokrat hareket için, bütün barışçı güçler için, bütün demokrasiden yana güçler için bu aynıdır.''

Çıkmaz Sokak İncelemesi - Şahsi Yorumlar

12 Mart 1971’de verilen muhtıranın hemen ardından Deniz Gezmiş ve arkadaşları yakalanmıştı. Yakalandıktan sonra da 1 sene içerisinde idamlarına karar verilmişti. Mahir Çayan ve arkadaşları da Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın idamlarını engellemek için 27 Mart 1972’de Ordu’nun Ünye ilçesindeki NATO üssünden ikisi İngiliz, biri Kanadalı üç kişiyi kaçırmıştı. Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde kendilerini bekleyen arkadaşları ile buluşan Mahir Çayan ve arkadaşları, muhtarın evine yerleşmişti. 30 Mart 1972 tarihinde düzenlenen bir operasyon ile Mahir Çayan ve arkadaşları ile üs görevlileri hayatlarını kaybetmişti, bir kişi dışında: Ertuğrul Kürkçü. Ertuğrul Kürkçü, çatışmadan sağ kurtulan tek kişidir ve olayın tek canlı tanığıdır. Yakalanması da ilginç bir tesadüf sonucu olmuştur. Oğlunun öldüğünü düşünen babası, tabutla beraber gelmiştir, ancak kendisine gösterilen ceset oğlunun değil, bir başkasının, Nihat Yılmaz’ın cesedidir. Kürkçü’nün babası başı tahrip olmuş cesedin oğluna ait olmadığını, çünkü oğlunun parmak yapısının kendisine benzediğini söyler. Böylece tekrar yapılan arama sonucunda samanlıkta saklanırken teslim olunca yakalanmıştır. Kitap bu olayın resmi belgeleriyle ve Ertuğrul Kürkçü’nün cezaevindeki röportajıyla başlıyor. Ardından Fikir Kulüpleri Federasyonu’nun başkanlığını yapmış olan Yusuf Küpeli ve Milli Demokratik Devrim fikrinin öncüsü Mihri Belli’nin tartışmasıyla devam ediyor. Mihri Belli, Yusuf Küpeli’yi “Abdülhamidçilik” ve “Demirelcilik” yapmakla ve unutulmaktan korkmakla suçluyor; Yusuf Küpeli de, Mihri Belli’yi gerçeklerden kaçmak, demagoji yapmak ve unutulmaktan korkma sorununun asıl Mihri Belli’nin kendisinde olduğuyla. “Aydınlıkçı” olarak bilinen grubun adına İlkay Demir’in dedikleri oldukça ilgi çekici. Özetle, İlkay Demir dönemin Ecevit Hükümeti’ni Sovyetlere yanaşmakla suçluyor, Amerika kadar Sovyetlerden de uzak durmamız gerektiğini söylüyor. 70’lerin başındaki Maceracılıktan uzak durmamız gerektiğini, 12 Mart döneminde Amerika’ya selam duranların, artık Sovyetler Birliği’ne selam durduğunu anlatıyor. Burada da eleştirilerin gittiği yer de yine Yusuf Küpeli oluyor tabii. Kitapta bu üstte bahsettiğim isimlerin haricinde daha pek çok solcu ismin de anlattıkları var. Zaman geçtikçe bazı isimler eskiden beraberce yürüdükleri yollarda farklı yollara sapmışlar. Temelde aynı şeyleri, taban tabana zıt düşünceler ve 180 derece ters bir şekilde ters ideolojiyle savunmak da herhalde solculuğun fraksiyonlara bölünmesi ile ilgili. Fraksiyon nedir peki? Fraksiyon kelimesi, frak+siyon kelimelerinin birleşiminden meydana geliyor. Frak, erkeklerin resmi törenlerde giydiği yırtmaçlı bir cekete sahip takım elbise. Siyon da, mecâzi anlamıyla İsrail halkı için kullanılıyor. Yani fraksiyon, frak giymiş Yahudi demek… Değil tabii. Fraksiyon, asıl anlamıyla bölünme demek. Otu ve de botu Yahudi lobisine, Amerikalılara bağlayan tatlı su solcuları (bunu mu demek istediniz: lümpen) için küçük bir şaka ekledim buraya. Gerçi bu gözler nasyonal sosyalistleri solcu sananları da gördü, Hitler’in Türkleri sevdiğini bu yüzden Türkiye’ye dokunmadığını düşünenleri de. (Kaynak: Hitler’in sığınağındaki çaycı.) Hatta liberal (neo-liberal) ve kapitalist görüşleri olduğu hâlde kendisini sosyalist zannedenleri de. Neyse, kafalar karışık olabilir tabii. Konuyu dağıttık, geriye toplayalım. Sol neden fraksiyonlara bölünüyor? Büyük ölçüde emperyalizmin ve kapitalizmin işine bu geldiği için. Çünkü sol ne kadar fazla bölünürse, o kadar küçük lokma olur ve yutması da o kadar kolay olur. Bunu başarmak için, sol kesimin içine yerleştirilen üç beş demagog, bu işleri fazlası ile görür. Bana göre de bu işi fazlasıyla yapan bir isim var bu ülkede. İsim vermeden şöyle bir şey yazmam yeterli olacaktır: 70’lerde Maocu, 80’lerde Apocu, 90’larda Kemalist, 2000’lerde Ulusalcı, 2010’larda Tayyipçi olan biri. Aklınıza gelen ilk isim, muhtemelen doğru isim de olacaktır. Hâlâ kim bu diyenler için incelemenin sonuna bir video ekleyeceğim. O videodaki 4 isimden biri olacak. Konuya geri dönelim yine, sol bizim ülkemizdeki kadar kaç ülkede bu kadar bölünmüştür, anlamak mümkün değil. Binde sıfır virgül bilmem kaç oy alarak on yıllardır iktidar olma hesabı yapan sol partiler var bu ülkede. Temelde aynı şeyleri savunup (Emperyalizme ve kapitalizme karşı çıkmak, işçi-köylü-emekçi birliği, tam bağımsız Türkiye vs. vs.), neden bu kadar parçalandığına ben akıl erdiremiyorum. Şu linkten kaça bölündüğünü anlayabilirsiniz: http://www.fikirkarargahi.com/turkiyede-faal-sol-orgutler-icin-anahtar-liste/ İşte bu kadar çok bölünen bir ideolojinin, kendisinden katbekat güçlü ideolojiler karşısında ne gibi bir şansı olacaktır? Cevabı, yıllardır aldıkları o binde sıfır virgül bilmem kaçlık oyda gizli. Ve son olarak efsane(!) bir tartışmanın geçtiği ve solun neden bu halde olduğunun kısa özeti niteliğinde link: https://youtu.be/vZuEDp1YW6Y (Fox Mulder)

Okuduğum ilk Uğur Mumcu kitabıydı. Dönemi iyi anlatan Uğur Mumcu'nun da ne kadar iyi bir araştırmacı gazeteci olduğunu yansıtan bir kitap. Kitaptaki herkesin ortak düşüncesi, düşüncelerin silahlı mücadeleden daha etkili olduğu.. Tavsiye ederim. (muhendistanbul)

Dikkat spoiler içerir. Mahir Çayan ve ekibinin 3 İngiliz askeri kaçırdıktan sonra Kızıldere'de kuşatılması ve çıkan çatışmada hepsinin ölü ele geçirilmesi ile sonuçlanan olayı önce devletin yani jandarmanın ağzından sonrasında da o olaydan tek sağ kurtulan isim olan Mahir Çayan'ın ekibinden Ertuğrul Kürkçü'den dinleyerek kitaba başlıyoruz. Sonrasında 12 Mart ve öncesinde Türk solunun durumu, gruplar arasındaki çatışmalar, sol olarak neyi beceremedikleri vb konular konuşuluyor. Yazarın yaptığı röportajlarda Yusuf Küpeli ile Mihri Belli arasındaki ideolojik çatışmalar, Mustafa Yalçıner'in yakalanmadan önce ve sonrasında Türk soluna bakış açısı, çıkan af yasası ve doğurduğu sakıncalı durumlar vb pek çok konu göz önüne seriliyor. Kızıldere olayındaki otopsi ve tespit raporlarına da yer verilen bu kitap her ne kadar yoğun hukuki terimler içerse de bir solukta okunan bir kitap. (Serdar Poirot)

Kitabın Yazarı Uğur Mumcu Kimdir?

Uğur Mumcu (d. 22 Ağustos 1942, Kırşehir - ö. 24 Ocak 1993, Ankara), Türk gazeteci, araştırmacı ve yazar. 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konulan bombanın patlaması sonucu suikasta kurban giderek yaşamını yitirmiştir.

Ailesi

Annesi Nadire Hanım, babası Tapu Kadastro memuru Hakkı Şinasi Bey idi. Uğur Mumcu, 22 Ağustos 1942 tarihinde, Kırşehir'de, dört kardeşin üçüncüsü olarak doğdu.

Eşi Şükran Güldal Mumcu (Homan) ile olan evliliğinden bir oğlu (Özgür) ve bir kızı (Özge) olmuştur.

Uğur Mumcu anısına ailesi tarafından Ekim 1994'te Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı adında bir vakıf kurulmuştur.

Eşi Şükran Güldal Mumcu, 23. Dönem TBMM'ye İzmir Milletvekili olarak girmiş ve halen TBMM Başkanvekilliği görevini yürütmektedir.

Ağabeyi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Av. Ceyhan Mumcu'nun Uğur Mumcu ile ilgili röportajlarının bir kısmı Kardeşim Uğur Mumcu adıyla bir kitapta toplanmıştır.

Eğitim yaşamı

İlk ve orta okulları Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'nde okuyan Mumcu çok aktif bir öğrenciydi. 1961'de başladığı üniversite eğitimini avukat olmak üzere başladığı Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde 1965'te tamamladı. Henüz öğrenciyken 26 Ağustos 1962'de Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle Yunus Nadi Ödülü'nü aldı. 1963'te fakültede öğrenci derneği başkanı seçildi. 1969-1972 yılları arasında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde İdare Hukuku Profesörü Tahsin Bekir Balta'nın asistanı olarak çalıştı.

Askerlik dönemi

Askerliğini yapmaya hazırlandığı sırada 12 Mart döneminde bir yazısında kullandığı "ordu uyanık olmalı" sözleriyle, "orduya hakaret etmek" ve "sosyal bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü kurmak" suçunu işlediği iddiasıyla gözaltına alındı. Mamak Askeri Cezaevi'nde pek çok aydınla birlikte bir yıla yakın kalan Mumcu, bu davadan dolayı 7 yıl hapse mahkum edildi. Fakat bu karar Yargıtay tarafından bozuldu ve Mumcu serbest bırakıldı. Bu olaydan sonra askerliğini yedek subay olarak yapması gerektiği halde, 1972-1974 yılları arasında Ağrı'nın Patnos ilçesinde, resmi tanımıyla "sakıncalı piyade eri" olarak tamamladı. Patnos'ta, ağır koşullar altında askerliğini yaparken, zaten uzun zamandan beri var olan ülseri yüzünden mide kanaması geçirdi.

Gazetecilik dönemi

Yeni Ortam gazetesinde köşe yazarlığı yapan Uğur Mumcu, 1975'ten itibaren Cumhuriyet'te 'Gözlem' başlıklı köşesinde düzenli olarak yazmaya başladı. Aynı zamanda Anka Ajansı'nda çalışmaktaydı. 1975'te Mart dönemini sergilediği makalelerinden oluşan Suçlular ve Güçlüler adlı kitabını yayınladı. Aynı yıl, Altan Öymen' le birlikte hazırladıkları, Süleyman Demirel'in yeğeniYahya Demirel'in hayali mobilya ihracatını konu edinen, Mobilya Dosyası adlı kitabı yayınlandı.

1977 yılından sonra sadece Cumhuriyet için yazmaya başladı. "Gözlem" başlıklı köşesinde 1991 yılının Kasım ayına kadar aralıksız olarak yazdı. 1977'de Sakıncalı Piyade ve Bir Pulsuz Dilekçekitapları yayımlandı. Ertesi yıl, Sakıncalı Piyade adlı yapıtını Rutkay Aziz ile birlikte tiyatroya uyarladı. Oyunu Ankara Sanat Tiyatrosu tam 700 kere sahneledi. 1978'de, ünlünün yaşam öykülerini, siyasal geçmişlerini, bir güldürü zenginliğiyle anlattığı kitabı Büyüklerimiz yayımlandı.

1981'de terörün silah kaçaklığıyla ilgisini ortaya koymak ve kamuoyunu bu konuda uyarmak için yazdığı Silah Kaçakçılığı ve Terör yayımlandı. Aynı yıl, Mehmet Ali Ağca'nın Papa'yı öldürme girişiminden sonra Ağca üzerine inceleme ve araştırmalarını yoğunlaştırdı.

Türkiye'de terör olaylarının artması nedeniyle 1979 yılında 12 Mart dönemi öncesi ve sonrası gençlik liderlerinin yaşadıklarını kendi ağızlarından yansıttığı ve silahlı eylemlerle bir yere varılamayacağına dikkat çektiği kitabı Çıkmaz Sokak'ı yayımladı. 1982'de Ağca Dosyası, ardından Terörsüz Özgürlük adlı makale derlemesi yayımlandı. 1983 yılında Ağca ile cezaevinde röportaj yaptı. 1984 yılında Aziz Nesin öncülüğünde bir grup tarafından Cumhurbaşkanlığı ve TBMM Başkanlığına sunulan, ancak Kenan Evren'in imzalayanları "vatan hainliği" ile suçlayarak dava açtığı Aydınlar Dilekçesi'nin hazırlanmasına katıldı; 12 Eylül döneminde aydınlara yapılan işkenceyi anlatan Sakıncasız adlı oyunu yazdı; Papa-Mafya-Ağca kitabını yayımladı.

1987'de araştırmacı gazetecilik açısından büyük bir başarı kabul edilen Rabıta ve 12 Eylül adlı kitapları; 1991'de en önemli araştırmalarından biri olan Kürt-İslam Ayaklanması 1919-1925yayımlandı.

1991 yılında İlhan Selçuk ve yaklaşık seksen Cumhuriyet gazetesi çalışanı ile birlikte gazeteden ayrıldı. Bir süre işsiz kaldı. 1 Şubat - 3 Mayıs 1992 tarihleri arasında Milliyet Gazetesi'nde yazan Mumcu, Cumhuriyet Gazetesindeki yönetim değişikliği üzerine 7 Mayıs 1992'de Cumhuriyet'e döndü.

Mumcu, 7 Ocak 1993 tarihinde "Mossad ve Barzani" isimli bir yazı yazdı. Bu yazısında Barzani, CIA ve Mossad arasındaki bağlantılara değindi ve yazısını şöyle bitirdi:

"Kürtler sömürgeciliğe karşı bağımsızlık savaşı yapıyorlarsa ne işi var CIA ve MOSSAD'ın Kürtler arasında?" "Yoksa CIA ve MOSSAD, anti-emperyalist savaş veriyorlar da dünya bu savaşın farkında değil mi?"

8 Ocak 1993 tarihli Cumhuriyet Gazetesindeki Ültimatom başlıklı yazısında ise yakında yayınlayacağı kitabında istihbarat örgütleri ile Kürt milliyetçileri arasındaki bağlantıları açıklayacağını yazmıştı. Kardeşi İşçi Partisi Genel Başkan Yardımcısı Ceyhan Mumcu, cinayetten önce Uğur Mumcu'nun İsrail elçisiyle görüşme yaptığını basına gönderdiği açıklamada yazmıştı. Gazetecilik hayatı başarılarla dolu olan Mumcu 24 Ocak 1993 tarihinde uğradığı bombalı saldırı sonucu hayatını kaybetmeden önce polis-mafya-siyaset ağının derin boyutlarını araştırmaktaydı. Öldürülme sebebi olarak Abdullah Öcalan'ın bir müddet MİT için çalıştığını araştırması iddia edilmektedir.

Suikast

Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te Ankara'da Karlı Sokak'taki evinin önünde, arabasına konan C-4 tipi plastik bombanın patlaması sonucu suikaste kurban giderek yaşamını yitirdi. Suikastın hemen ardından olay yerinde inceleme yapan uzmanların hiçbir delil bulamadığı, patlamayla etrafa dağılan ve cımbızla toplanması gereken delillerin ise süpürgeyle süpürüldüğü iddia edilmiştir.

Suikasti; İslami Hareket, İBDA-C, Hizbullah, PKK gibi örgütler üstlendi. Suikastin arkasında Mossad'ın ve kontrgerilla'nın olduğu da iddia edilmiştir. Ergenekon Davası sanıklarından Ümit Oğuztan, iddianamede yer alan ifadesinde, Mumcu'nun seri numarası silinmiş ve şu an Irak Devlet Başkanı olan Kürdistan Demokratik Partisi lideri Celal Talabani'ye götürülen silahlarla ilgili araştırması nedeniyle öldürüldüğünü iddia etti. Ayrıca ağabeyi Ceyhan Mumcu kendi yaptığı araştırmada ölümüne yakın bir süre içerisinde Mossad ve Barzani ilişkisi ortaya çıkınca İsrail büyükelçisinin ısrarla kardeşi Mumcu'yla birebir olarak görüşmek istediği, ancak Uğur'un tek görüşmeyi kabul etmemesine rağmen görüşmenin yapıldığını belirtmiştir.

Mumcu'nun eşi Güldal Mumcu'yu ziyaretleri sırasında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü ve İçişleri Bakanı İsmet Sezgin, "cinayeti çözmenin, devletin namus borcu olduğu"nu belirterek adeta namus sözü verdiler (1993). Suikastın failleri yakalanamamıştır.

Ödülleri

1962 Yunus Nadi Ödülü ("Türk Sosyalizmi" başlıklı makalesiyle)

1979 Türk Hukuk Kurumu Yılın Hukukçusu Ödülü

1979 Çağdaş Gazeteciler Derneği Yılın Gazetecisi Ödülü

1980 & 1987 Sedat Simavi Vakfı Kitle Haberleşme ve Gazetecilik Ödülü

1980, 1982 & 1992 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (inceleme dalında)

1983 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (röportaj ve seri röportaj dalında)

1984, 1985 & 1987 Nokta Dergisi Yılın Doruktaki Gazetecisi Ödülü

1987 İstanbul Gazeteciler Cemiyeti Ödülü (güncel yazılar dalında)

1987 Cumhuriyet Gazetesi Örnek Gazeteci Ödülü (Rabıta Olayı dolayısıyla)

1988 Cumhuriyet Gazetesi Bülent Dikmener Haber Ödülü

1993 Nokta Dergisi Doruktakiler Basın Onur Ödülü

1993 Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü

Uğur Mumcu Kitapları - Eserleri

  • Sakıncalı Piyade
  • Kürt Dosyası
  • Tarikat-Siyaset-Ticaret
  • Kazım Karabekir Anlatıyor
  • Liberal Çiftlik
  • Rabıta

  • 12 Eylül Adaleti
  • Söz Meclisten İçeri...
  • Gazi Paşa'ya Suikast
  • Kürt-İslam Ayaklanması
  • Tüfek İcat Oldu...
  • Papa-Mafya-Ağca
  • 40'ların Cadı Kazanı

  • Çıkmaz Sokak
  • Devrimci ve Demokrat
  • Büyüklerimiz
  • Silah Kaçakçılığı ve Terör
  • Bir Pulsuz Dilekçe
  • Suçlular ve Güçlüler
  • Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi

  • Bir Uzun Yürüyüş
  • Terörsüz Özgürlük
  • İsterler ki Susalım
  • Ağca Dosyası
  • Uyan Gazi Kemal
  • Aybar ile Söyleşi
  • Saklı Devletin Güncesi " Çatlı vs. "

  • Dersim
  • İnkılap Mektupları
  • Katiller Demokrasisi Hırsızlar Düzeni
  • Sahte Atatürkçülük
  • Kontrgerilla Öğretileri
  • Devlet, Silah, Adalet
  • Suçlular ve Güçlüler

  • Çağın Suçu
  • Yolsuzluk, Şiddet, Bağımlılık
  • Laiklik Ruhuna Fatiha
  • Bomba Davası Ve İlaç Dosyası
  • Söze Nereden Başlasam
  • Sağcı Düşünce
  • Söz Meclisten İçeri

  • Hukuk, Devlet, Aşiret
  • Amerika Küsmesin
  • Ata’m İzindeyiz
  • Milliyetçilik A.Ş.
  • Modern Türban
  • 12 Eylül ve Şeriat
  • Namuslu Olma Cesareti

  • Engelli Demokrasi
  • Bu Düzen Böyle Mi Gidecek
  • Kurtar Bizi Baba
  • Bağımsızlık Gülü
  • Son Yazılar
  • Demirel ve Çankaya
  • Alaturka Kapitalizm

  • Ermeni Mandacılar
  • Bir Devlet Arıyoruz.
  • Polemikler
  • 24 Ocak Anayasası
  • Esir Teşebbüs
  • Ortadoğu'da Amerikan Bilardosu
  • Dost Yüzlerde Zaman

  • Eğilmeden Bükülmeden
  • Quisling Cephesi
  • Devlet Modası: Tek Yol Özal
  • Kuvvayı Ticariye Ruhu
  • Batı Kulübünde Dans
  • Paşa Tasarrufları
  • Ortadirek Türküleri

  • Sistem
  • Türkiye'nin Yapısal Özellikleri ve Anayasal Düzeni
  • Türk Memet Nöbete
  • Haram Düzeni
  • Askeri Marksizmden Demokratik Sosyalizme
  • Kemalizm Sendromu ve Pax-Amerikan
  • Yabancılaşma, Kenanizm, Özalizm

  • Örs ve Çekiç
  • Tohum ve Toprak
  • Kır Çiçekleri
  • Petrol Bekçisi
  • Serbest Piyasa Ve Kemalizm
  • Tüfek İcad Oldu
  • Büyüklerimiz

  • Sevr mi Lozan mı?
  • Kazım Karabekir Anlatıyor
  • Arap Siyaseti

Uğur Mumcu Alıntıları - Sözleri

  • Günler akıp gidiyordu. Siyasal iktidar diktatörlük yolunu açmak için zorluyordu. Adaletsiz bir sömürü düzeni yalnız çıkarcıları koruyordu. Halk, korkunç biçimde geçim derdine düşmüştü. (İnkılap Mektupları)
  • Ama bizler, Osmanlı İmparatorluğu'nun «Padişahım çok yaşa» diye bağırtılan «tebası» değil, Atatürk Cumhuriyeti'nin özgür düşünceli yurttaşlarıyız. Bu yüzden, yurttaş olmanın verdiği hak ve özgürlükle, hiçbir korkuya ve hiçbir komplekse kapılmadan görüşlerimizi açıklamak isteriz. (Terörsüz Özgürlük)
  • Geleceğimiz ne kadar kararırsa, geçmişe dönüp kahramanlık türküleri söyleyeceğiz. Halkımız da böyle ninnilerle uyutulacak: - Bin atlı akınlarda çocuklar gibi şendik. Evet öyleydik amma, şimdi ne haldeyiz? (Kontrgerilla Öğretileri)
  • Devletin temeline dinamit koymak... işte devletin temeline dinamit koymak budur. Devleti sadece iktidar partilerinin çevresinde oluşan bir güç sanmak. (Devlet, Silah, Adalet)
  • Bu gergin ortamda Hergün bir olay bekliyoruz. Çünkü artık kaba kuvvet bütün ülkede egemenliğini ilan etmiştir. Bu ortamda saldırganların amaçlarından biri de, ilerici basını susturmaktır. (Cumhuriyet 22 Mart 1977) (Kontrgerilla Öğretileri)
  • Şiddetin geçer akçe olduğu bir toplumda son sözü en güçlü şiddet araçlarına sahip olanlar söyler. Bu bir evrensel kuraldır. (Suçlular ve Güçlüler)

  • "Anayasaya bakarsanız, yasa önünde herkes eşittir. Uygulamaya göz atarsanız, insanlar çeşit çeşittir." (Milliyetçilik A.Ş.)
  • Kaç kişi öldürüldü bu güne kadar? Yetmedi mi? Vicdanlarınızın pansumanını bu kanlı kefenle mi yapıyorsunuz? (Tüfek İcat Oldu...)
  • ‘Evet ne olursa olsun ben, Patnos dağlarında halk çocuklarıyla er olarak askerlik yapmayı, emekli olduktan sonra, siyasal iktidarın uzattığı yönetim kurullarında, onbinlerce lira para alan orgeneral olmaya değişmem!’ (Sakıncalı Piyade)
  • ne İslamcıdır ne de lâik.., Ya nedir? Ülkücüdür.... (Tarikat-Siyaset-Ticaret)
  • Aşiret ağalarının ellerinden topraklarını alıp yoksul köylülere dağıtmak bir toprak devrimidir! (Kürt Dosyası)
  • "Komutan ülkücülerde yakalanan silahları hiç önemsemez, ama solcu, bir pankart astı mı, savcılığı da herkesi de ayağa kaldırırdı." (12 Eylül Adaleti)
  • Bir başka gün, Dışişleri Bakanı kürsüde konuşurken, bu sayın üye "hür parlamenter rejimde" sık sık rastladığımız şu "zoolojik" yaklaşımla uyarıda bulunuyor: Eşşekleri susturun sayın başkan... (Söz Meclisten İçeri)

  • Ben diyorum ki, "tartışalım", bütün konuları tartışalım. Tartışmaya, bu tartışma uygarca olduğu sürece, hiçbir sınır, hiçbir yasak getirilmemeli; getirilmemeli ki, bu insanlık mirasından, özgürce ve eşitçe yararlanalım! (Söz Meclisten İçeri)
  • Sağcısı ve solcusu ile bu ülke bizim ülkemizdir. Yaşanan olay ise açıkça bölücülüktür. Ulusal barışı ve bütünlüğü sarsan her olaya nereden ve kimden gelirse gelsin yurttaşlık ve tarih bilinci ile karşı koymak zorundayız. Bölücülüğe karşı sağcının da solcunun da elbirliği yapması gereklidir. (Dersim)
  • Unutmayalım ki «cesur bir kez, korkak bin kez ölür». Önemli olan, insanın, böyle bir toplumda bir «mezar taşı» gibi suskunluk simgesi olmamasıdır. (Suçlular ve Güçlüler)
  • "Ne Amerikan emperyalizminin işbirlikçiliği, ne Sovyet güdümü, ne de Tanzimat batıcılığı... Ulusallık içinde devrimcilik, özgürlük ve bağımsızlık: Devrimci siyaset işte budur." (Devrimci ve Demokrat)
  • Mustafa Kemal, Ocak ayında çıktığı yurt gezisinde, İzmit’te, Musul sorununu gazetecilere şöyle anlatmıştı: Musul sorununa gelince… Biz bu ili eski sınırı ile ulusal sınırlarınız içine almıştık. Bu sorunda İsmet Paşa, Lord Curzon ile karşı karşıya geldi. Curzon diyor ki; “Musul, Irak’ın ayrılmaz parçasıdır. Musul, Irak için gereklidir. Bunu vermeyeceğiz. İsterseniz sizi petrollere ortak edelim.” Oysa Musul, bizim için petrol değil memleket sorunudur. En son aşama budur. Ve Musul sorununun Boğazlarla Adalar sorunu görüşüleceği zaman halledileceğini söyledi. Sorun da bu noktada kaldı. Musul sorunu nazım çözülecekti? Gazi Paşa, ne gibi bir çözüm düşünüyordu? Önce İngilizlerle görüşmelerde bir çözüm yolu aranacaktı. Olmazsa? Olmazsa savaş! Musul’u alacak komutan bile kafasında hazırdı: Kazım Karabekir! (Kürt-İslam Ayaklanması)
  • Bir hükumet düşünün ki, hırsızdır. Soyuyor memleketi. Meb'ussunuz, biliyorsunuz. Gelmişsiniz bu kürsüye, "arkadaşlar" diyorsunuz, "böyle bir hükumet bir saniye başta tutulmamalidir. (Söz Meclisten İçeri...)
  • Kürtler ve Ermeniler anlaşmışlardı. Ermeniler, büyük bir kısmı Kürtlerin devlet kurmak istedikleri topraklar üzerindeki haklarından vazgeçecekler ve Amerika ve Avrupa'da Kürtler lehine propaganda yapacaklardı. (Kürt Dosyası)

Yorum Yaz