diorex
Dedas

Çingene - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çingene kimin eseri? Çingene kitabının yazarı kimdir? Çingene konusu ve anafikri nedir? Çingene kitabı ne anlatıyor? Çingene kitabının yazarı Ahmet Mithat kimdir? İşte Çingene kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 12.03.2022 12:00
Çingene - Ahmet Mithat Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Ahmet Mithat

Yayın Evi: İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786052958681

Sayfa Sayısı: 104

Çingene Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Ahmet Mithat Efendi Çingene adlı romanında genç bir beyzadenin güzel bir Çingene kızına aşkını anlatırken konuyu Tanzimat döneminin temel düşünsel eksenlerinden medeniyet ve medenileşme kavramları çerçevesinde ele alır. Eser Çingene sevgili dışında, Hintli bir öğretmen ve Ermeni bir ressamın da dahil olduğu, etnik açıdan heterojen bir çevre içinde kurgulanır. Genç ve zengin İstanbul beyefendisi ile güzel ve yoksul Çingene kızının toplumsal konumlarındaki zıtlık eğitimle, medenileşmek suretiyle aşılabilir mi tartışmaları sürerken o dönemde Çingeneler hakkındaki kimi yanlış önyargılar da yazar tarafından sorgulanır.

Çingene Alıntıları - Sözleri

  • Bir hatayı daha büyük bir hatayla düzeltmeye kalkışmak o hatadan daha korkunç neticelere yol açar.
  • Dünyanın hali böyledir. İnsan bir şeyde iyilik gör­meye çalışırsa mutlaka görülecek fenalıkları görmezlikten gelerek gözleri hep iyilikleri göreceği gibi, şayet bir şeyde fenalık bulmaya çalışacak olursa o şeydeki iyiliklerin hiç­ birisini göremez. Her ne görse hep fena olarak kabul eder.
  • Zira ben Kağıthane'yi tam manasıyla anlatmaya mecbur olursam bir cilt yazarım.
  • Zira bir ümide doğru giden adam ne kadar ağır yürüse yine hızlı yürür.
  • " Dünyanın hali böyledir. İnsan bir şeyde iyilik görmeye çalışırsa mutlaka görülecek fenalıkları görmezlikten gelerek gözleri hep iyilikleri göreceği gibi, şayet bir şeyde fenalık bulmaya çalışacak olursa o şeydeki iyiliklerin hiç birini göremez. Her ne görse hep fena olarak kabul eder."
  • Bir hatayı daha büyük bir hatayla düzeltmeye kalkışmak o hatadan daha korkunç neticelere yol açar.
  • “Zayıfları ezmek insanlığımızın en parlak şiarlarındandır. Bir adamı ezmek lazım gelince dünya kahraman kesilir.”
  • Dünyada nice olaylar vardır ki hiç de üstüne yüklenen adamların sebep oldukları şeyler değildirler. Başkaları kaş yapalım derken göz çıkarmak türünden o olayların meydana gelmesine sebep olmuşlardır.
  • " İnsanın dış görünüşlerinde olan bu farklılıklarına diyecek yoktur. Hatta bunun üzerine koca bir etnografya bilimi dahi kurulmuştur. Ama hepsi özleri itibariyle insan değil midir?"
  • Bir hatayı daha büyük bir hatayla düzeltmeye kalkışmak o hatadan daha korkunç neticelere yol açar.
  • Zira bir ümide doğru giden adam ne kadar ağır yürüse yine hızlı yürür.
  • Gönlümü bu sevdadan men etmeye kalkıştıkça gönlüm bana isyan ediyor.
  • Çünkü bence evlilik denilen şey ne bir gönül mecburiyetidir, ne de zevk, sefa! Belki mukaddes ve mühim bir vazifedir.
  • Bir adamı ezmek lazım gelince dünya kahraman kesilir.
  • Zayıfları ezmek insanlığımızın en parlak şiarlarındandır.
  • “Meşhur atasözüdür ki kocadığı, kuruduğu zaman eğilmeyen ağaç, tazeyken istenildiği şekilde eğilir derler.”
  • Bir hatayı daha büyük bir hatayla düzeltmeye kalkışmak o hatadan daha korkunç neticelere yol açar.

Çingene İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Türk Edebiyatı klasiklerine hep bayılmışımdır. Her ay bir tane okumaya çalışacağım inşallah. Gelelim bu kısacık ve bir o kadar tatlı , güzel kitabımıza. 1887 yılında yazılan bu kitap beni mest etti. O zamanlara gitmeyi çok istedim. Kitap bize, sınıf ayrımcılığını reddeden, Şems Hikmet Bey’in küçük, çingene bir kızı görüp çok beğenmesini, onu yanına alarak bir hanımefendi olarak yetiştirmesini, bir yandan da bu duruma sert tepkili olanlara karşı, yaptığının doğru olduğunu savunarak vermiş olduğu mücadelesini , akıcı bir dille anlatmış. Kitabın sonu biraz şaşırttı, fakat genel olarak vermiş olduğu mesajlar ve ikili diyaloglar çok hoşuma gitti. Çok severim ve de merak ederim; şu zamanda bile yaşanan bazı durum ve olayların çooookk eski zamanlarda bile yaşandığı zaman neler olduğunu. O zamandaki insanların neler düşündüğü, neler yaptığı ve nasıl sonuçlandığı … bir çoğu hala aynı zihniyet. Fakat yazar kitabın bir yerinde şöyle diyor : “Bizim bu romanımız birkaç bin sene sonra okunsa hiç şüphesiz Şems Hikmet’i takdir ederek Rakım Efendi’yi fikir darlığıyla , yanlış düşünmekle suçlarlar. Çünkü o zamanlar insanoğlu tümüyle yeknesak bir medeniyete tabi olacak ve insanlar arasında ne kavmiyetçe ne medeniyetçe hiçbir fark kalmayacak kadar medeniyet yaygınlaşacaktır.” Sizce peki ? Bir çırpıda okunası bir kitap daha hadi :) (Pınar Atış)

Hâli vakti yerinde, kültürlü ve görgülü biri olan Şems Hikmet, kendisi gibi kültürlü ve arlarında öğretmen ve şairlerin de olduğu arkadaş grubuyla birlikte, Kâğıthane'ye eğlenceye giderler. Gittikleri bu yerde çingeneler gruplar halinde gezerek para karşılığında gelenleri şarkılarla, danslarla eğlendirirler. Böyle bir çingene grubu Şems Hikmet'in ve arkadaşlarının yanına gelir ve eğlence ikiye katlanır. Bu grubun içerisinde bir çingene kızı vardır ki hem yüz güzelliği hem de sesinin güzelliğiyle herkesi etkiler. O zamanın insanlarının arasında yaygın olan çingeneleri dışlama durumundan ötürü, gerekli terbiyeyi alamamış olan bu çingene kızının adı Ziba'dır. Şems Hikmet, Ziba'yı gördüğü ilk anda ona tutulmuştur ancak ailesinin ve çevresinin verecekleri tepkilerden korktuğu için duygularını kendine bile itiraf edemez. Ziba'yı eğitip bir hanımefendi yapmayı kendisine görev bilir ve bütün olanlar bu görevi tamamlamak için attığı ilk adımlarla başlar. Öncelikle Ahmet Mithat Efendi'nin kalemiyle daha önce hiç tanışmadığım için bu kitaba okumaya korkarak başladım. Belki de günümüz türkçesine uyarlanmış olmasından, çok rahat ve severek okudum. Yazarın çağının ötesinde bir yazar olduğunu düşünüyorum. Dönemin katı ırkçı düşüncelerini böylesi bir hikayeyle yansıtması da insanı daha fazla etkiliyor. Çingenelerin müslüman sayılmamaları, konuşmalarından ve ten renklerinden dolayı dışlanmaları Şems Hikmet'i rahatsız etse de çevresindeki insanların düşüncelerini değiştirememesi, insanların ırkçılık konusunda nasıl acımasız olabileceklerini gözler önüne seriyor. Şems Hikmet ve öğretmeni olan Hint kökenli Hoca Selimcan'ın bu konuyla ilgili tartışmaları takdire şayan gerçekten. Şems Hikmet'in savunup kanıtlamaya çalıştığı şey, kişilerin kökenine göre sınıflandırılmaması gerektiği, insanların insan olarak değerli olduğudur. İşte bunu da sırf çingene olduğu için dışlanan bir kızı, bir hanımefendiye dönüştürerek yapmaya çalışır. Aslında bunu başarır da ama.......... Amadan sonrasını okuyarak öğrenmelisiniz. Söylersem sürprizi kaçar. Sadece şunu söylemek istiyorum. İnsanlar önyargılarının kurbanı olan bir mahlûkattır. Kitabın yazıldığı devirde de böyleymiş günümüzde de hâlen böyle ne yazık ki. Keyifli okumalar... (Zeynep Aksümer)

Kitapta yalnızca çingelerin ötekileştirilmesini değil yazarın toplumsal normlara inceden inceden nasıl da kafa tuttuğunu gördüm ben. Altmış dördüncü sayfaya kadar gayet monoton giden kitabımız birden hız kazanıyor ve bir çırpıda bitiyor. Konu çok güzel,verilmek istenen mesajlar çok güzel, yazarın o akıcı, masal tadındaki üslubu hepsinden güzel.. Sonlardaki akıcılık başlarda da olsaydı muhtemelen kalbimi bıraktığım bir kitap olacaktı kendisi ama başların gereksiz uzatıldığı yönündeki düşüncelerimin sizi yanıltmaması ve kafanızda bir ön yargı oluşturmamasını da belirtmek isterim. Spoiler vermeden hemmen; o fel fecir enişte nasıl da doldurdu ana kızı görüyor musunuz? Düşman başına :') Tam bir yılan! Gıcık oldum.. Hem eniştesine hem de annesine.. Yine de çok sevdim. Sınırlar koyan, orada sıkışıp kalmamızı sağlayan tüm o normların bazen aslında kocaman bir çöp olduğunu en masalsı şekilde okudum kitapta. Sonunu daha çok sevdim.. Çünkü malumunuz mutsuz sonlar kalp ben :) (Yıldız)

Çingene PDF indirme linki var mı?

Ahmet Mithat - Çingene kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çingene PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Ahmet Mithat Kimdir?

Ahmet Mithat (d. 1844; Tophane, İstanbul - ö. 28 Aralık 1912, İstanbul), Türk yazar, gazeteci ve yayıncı. Tanzimat dönemi yazarlarındandır. Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. 1878'de çıkarmaya başladığı ve yayın hayatını 1921'e kadar sürdürmüş olan Tercüman-ı Hakikat gazetesi Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından biri olmuştur.

Yaşamı

1844 yılında İstanbul’un Tophane semtinde dünyaya geldi. Babası Bezci Süleyman Ağa, annesi bekar çamaşırı diken Nefise Hanım idi.[1] Annesinin ilk evliliğinden olma Hafız İbrahim adlı bir ağabeyi ve Halime, Şerife, İsmet ve Şerife adlı kardeşleri vardır.

6-7 yaşlarında iken babasını kaybetti ve ailesi büyük geçim zorluğuna düştü. Ailesi ile beraber ağabeyi Hafız Ağa’nın kaza müdürü olarak görev yaptığı Vidin’e gitti ve bir mahalle mektebinde öğrenim görmeye başladı. Ertesi yıl İstanbul’a dönerek öğrenimine Tophane Sıbyan Mektebi’nde devam etti. 1857-1861 yıllarında Mısır Çarşısı’nda bir aktar dükkânında çırak olarak çalıştı.

1861’de ağabeyinin yeniden Vidin Kasabası’na atanmasıyla Vidin’e, Mithat Paşa’nın ağabeyini yanına aldırması üzerine Niş kasabasına gitti ve 1864 yılında üç yıllık Niş Rüştiyesini bitirdi.

Memuriyet Yaşamı

Mithat Paşa’nın Tuna Valisi olarak atanıp ağabeyini vilayet merkezi Rusçuk’a getirtmesinden sonra kendisi de Rusçuk’ta bir devlet dairesine memur olarak atandı. Memuriyetini sürdürürken bir yandan da Arapça, Farsça ve Fransızcasını ilerlettiği için kendisini takdir eden Mithat Paşa ona kendi ismini verdi. Böylece asıl adı olan “Ahmet”'in yanına “Mithat” da eklenerek, bu şekilde anılmaya başladı.

Bu dönemde memuriyet görevlerine ilave olarak Teşkilat Kanunu gereği çıkartılan Tuna Gazetesi’nin yazıişlerinde yardımcılık yapmaktaydı.

1866’da ağabeyinin yanında tercümanlık göreviyle gittiği Sofya'da ailesinin isteği üzerine evlendirildi. Kısa süre sonra Rusçuk’a dönerek çeşitli işlerde çalıştı. 1868’de Tuna Gazetesi’nde yazar olarak göreve başladı, gazetenin başyazarı oldu. Bu dönemde tanıştığı Muhacirin Komisyonu (Göçmen Komisyonu) başkanlığını yapmakta olan Şakir Bey’in evinde uzun süre konuk olan Ahmet Mithat, onun zengin kitaplığından yararlandı, Şakir Bey’in Romanyalı bir müzisyen olan eşi sayesinde ilk defa Batı sanatı ile tanıştı.

Bağdat yılları

Şura-yı Devlet Reisi olan Mithat Paşa 1869 yılında Bağdat Valiliği'ne tayin olduğunda Şakir Paşa’yı da merkez mutasarrıfı olarak Bağdat’ta görevlendirmesi üzerine Ahmet Mithat, onunla birlikte Bağdat’a gitmek istedi. Bu isteğini kabul eden Mithat Paşa kendisini bir matbaa kurmakla görevlendirdi ve çıkartılacak olan “Zevra” adlı gazetenin başına geçirdi.

Bağdat yolculuğu sırasında ressam Osman Hamdi Bey ile tanışmıştı. Osman Hamdi ile dostluğu sayesinde Batı kültürünü tanımaya başladı. Bağdat’ta bulunduğu sırada Muhammed Zuhavi ve yarı derviş bir kişi olan Şirazlı Muhammed Bakır Can Muattar ile tanışıklığı onun kültürünü genişletti, öğrenme hırsını kamçıladı.

Bağdat'ta hem gazete yönetmenliği yaparken hem de sanat okulu öğrencileri için fen bilgileri kitabı hazırladı. Kitabı Maarif Nezareti’nin yarışmasında ödül kazanıp ders kitabı olarak okutuldu. Devrin Maarif Nazırı Saffet Paşa ile yazışmaları onda İstanbul’a dönme isteği doğurdu.

Yayıncılık ve yazarlık

Basra mutasarrıfı (valisi) olan ağabeyi Hafız İbrahim’in ölümü üzerine 1871 yılında görevinden istifa eden Ahmet Mithat, İstanbul'a dönüp ailesinin geçim yükünü üstlendi. “Ceride-i Askeriye” ve “Basiret” Gazetelerinde çalıştı gibi matbaahanesini de kurup eserlerini bastı. İlk önce kendi evinin altında kurduğu matbaayı kısa süre sonra Eminönü’nde kiraladığı bir odaya taşıdı.[1] Edebiyatımızın ilk hikâye koleksiyonu olan “Letaif-i Rivayat” adlı eseri kaleme aldı. “Letâif-i Rivayat”, “Kıssadan Hisse” ve “Hace-i Evvel” isimli eserlerini kaleme aldı, bu eserlerin satışıyla geçimini temine çalıştı İlk sayıda kapatılan “Devir” ve 13. Sayıda kapatılan “Bedir” Gazetelerinin ardından “Dağarcık” adlı dergiyi çıkardı.

Bu dönemde Genç Osmanlılar ile ilişki kuran Ahmet Mithat, Ebüzziya Tevfik aracılığıyla Namık Kemal ile tanıştı. Kendi bastığı eserlerinin yanı sıra gazetelerde de yazıları yayımlandı. Namık Kemal'in yayınlamaya başladığı "İbret" gazetesinin sürekli yazarları arasına girdi. 1873 yılında kendine ait Dağarcık mecmuasında yazdığı yazılar ve Yeni Osmanlılar'la yakınlığı nedeni ile tepki çekti. Özellikle mecmuanın 4. Sayısında yayınladığı “Duvardan Bir Seda” adlı makalesi nedeniyle dinsizlikle suçlandı. Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre oyununun yarattığı hava içinde Gedikpaşa Tiyatrosu’nda iken 6 Nisan 1873’te Ebüzziya Tevfik ile birlikte Rodos'a sürüldü.

Rodos sürgünü

38 ay süren sürgün sırasında çok sayıda eser yayınladı, Rodoslu çocuklara ders verdi, “Medreseyi Süleymaniye” adlı bir ilkokul açtı. En üretken dönemlerinden birini yaşayan yazar, “Hasan Mellah”, “Hüseyin Fellah” ve “Dünyaya Yeniden Geliş ya da İstanbul’da Neler Olmuş” gibi önemli eserlerini burada yazdı. İstanbul’da çıkan “Kırkambar” dergisi’ne yazılar gönderdi. Abdülaziz'in vefat etmesi ve V. Murat ’ın başa geçmesiyle çıkan genel af sonucu İstanbul'a geri dönmesine izin verildi.

Sürgün sonrası

İstanbul’a döndükten sonra gazetecilik, yayıncılık ve romancılığa ağırlık verdi. İstanbul’a dönüşünden 15 gün sonra “İttihad” adlı gazeteyi çıkardı. Vakit gazetesinde yazar (1877), Takvim-i Vakayi'de müdür oldu (1878). Bu dönemde yazdığı ve sürgüne kadarki hayatı ile sürgün yıllarını anlattığı “Menfa” adlı eserinde Yeni Osmanlılar'ı eleştirdi; “Üss-i İnkılab” adlı eserinde de II.Abdülhamid'in siyasetini överek yeni sultanın gözüne girdi.

Tercüman-ı Hakikat Gazetesi

27 Haziran 1878'de Osmanlı sarayının desteği ile Tercüman-ı Hakikat gazetesini yayımlamaya başladı; gazete, Osmanlı basın tarihinin en uzun ömürlü ve etkili yayınlarından birisi oldu. Başlangıçta gazetenin tüm yazılarını kendisi yazıyordu. Zamanla gazetenin yazarları arasına giren Ahmet Cevdet, Hüseyin Rahmi, Ahmet Rasim gibi isimler, bu gazetenin sütunlarında meşhur oldular. 1879’da Matbaayı Amire’ye müdür olarak tayin edildi.

Şair Fitnat Hanım ile aşkı

Rodos sürgününden döndükten sonra Kabataş’ta yeni bir eve taşınan Ahmet Mithat Efendi, burada şair Fıtnat Hanım ile komşu olmuştu. Annesi Nefise Hanım’ın kardeşinin kızı olan Fıtnat Hanım ile aralarında doğan aşk, mektuplarla sürdürüldü. Mektuplaşmaları 1944 yılında kitaplaştı.

Beykoz’a Yerleşmesi

1880 yılında Beykoz bir çiftlik satın aldı. Ona ait araziden kaynayan suya “Sırmakeş” adını verdi ve şişeleyerek içme suyu satışı başlattı. Beykoz kıyısında bir yalı satın alarak sanat ve edebiyat çevrelerinden pek çok kişiyi bu yalıda ağırladı.

1884’te büyük kızı Mediha’yı Muallim Naci ile evlendirdi. Damadı Muallim Naci, 1883’te Tercüman-ı Hakikat’in edebiyat sayfasının yönetimini üstlendi. Ne var ki Ahmet Mithad eski edebiyat alışkanlıklarını savunan damadı ile görüş ayrılığına düştüğü için 2 yıl sonra onu gazeteden kovdu.

1888’de “Gümüş İmtiyaz Madalyası”, 1889’da “Bâlâ Rütbesi” ve ikinci dereceden “Mecidî” aldı. 1888’de Türkiye temsilcisi olarak Stockholm’daki VIII. Müsteşrikler Kongresi (Doğu Bilimleri Kongresi)’ne katıldı. Dönünce gözlemlerinden yola çıkarak “Avrupa’da Bir Cevelan” kitabını yayımladı.

1908’e kadar Tercüman-ı Hakikat’te roman, hikaye ve makaleler yazmayı sürdürdü.

Emekliliği

Yazar, II. Meşrutiyet döneminde yaş haddi nedeniyle emekliye ayrıldı. Yazıları eskisi gibi rağbet görmediği için yazı hayatından da çekildi[1]; Bakanlar Kurulu’nun özel kararıyla Darülfünun’da genel tarih, felsefe tarihi; Darülmuallimat’ta tarih ve eğitimbilim dersleri; Medreset-ül-Vaizin’de dinler tarihi dersleri verdi; ayrıca Darüşşafaka’da gönüllü olarak öğretmenlik yaptı. 28 Aralık 1912 tarihinde Darüşşafaka’da nöbetçi olduğu bir sırada kalp durmasından hayatını kaybetti. Fatih Camii Mezarlığı’na defnedildi.

Eserleri hakkında

Ölümüne dek ikiyüzden fazla eser yayımlayan Ahmet Mithat, Türk edebiyatının gerçek anlamda ilk popüler yazarıdır. En büyük arzusu kitap okuyan bir toplum yaratmak idi. Çoğunluğa hitap etmek, dertlerine tercüman olmak kaygısıyla çok sayıda eser verdi “kırk beygir gücünde yazı makinesi” olarak tanındı.

Eserlerinde Avrupa'nın bilim, sanayi ve çalışkanlığını överken Osmanlı toplumunun ahlaki değerlerinin korunması gerektiğini vurguladı. Genç yazarlara destek verdi, dilde sadeleşmeyi savundu, devlete ve dine itaatsizliği, tembelliği, müsrifliği, özentiliği eleştirdi. Ürünlerini daha çok öykü ve roman türünde vermiştir. Romancılığı ve öykücülüğü, halk öykücülüğünden Batı tarzı öykü ve romancılığına geçiş olarak kabul edilebilir. Ayrıca tiyatro alanında da çalışmalar yapmış, “Açıkbaş, Ahz-i Sar, Ziba” adlı kitaplarıyla dram ve operet türlerinde ürünler vermiştir.

Fransızca’dan yaptığı roman çevirileri, Batı yazınının ilk çeviri örneklerini oluşturur. Romanları, Namık Kemal, Şemseddin Sami ve Samipaşazade Sezai ile birlikte onu ilk Türk romancılar kuşağının bir üyesi yaptı.

Gazeteciliğin dışında tarih, coğrafya ve felsefeye ilgi duymuş; çoğunlukla Batı kaynaklarından yararlanarak kaleme aldığı bu eserleri hem kitap oylumunda, hem de fasikül olarak çıkarmıştır.

Ahmet Mithat Kitapları - Eserleri

  • Felatun Bey ile Rakım Efendi
  • Dolaptan Temaşa
  • Çingene
  • Şeytankaya Tılsımı
  • Henüz 17 Yaşında
  • Dürdane Hanım
  • Esrâr-ı Cinâyât
  • Müşahedat
  • Çengi
  • Jöntürk
  • Ölüm Allah’ın Emri
  • Hüseyin Fellah
  • Felsefe-i Zenan
  • Hasan Mellah
  • Letaif-i Rivayat
  • Kıssadan Hisse
  • Beşir Fuad
  • Musullu Süleyman
  • Bahtiyarlık
  • Fatma Aliye
  • Acaib-i Alem
  • Ben Neyim?
  • Cellat
  • Yeniçeriler
  • Esaret
  • Paris'te Bir Türk
  • Avrupa'da Bir Cevelan
  • Schopenhauer'in Hikmet-i Cedidesi
  • Demir Bey
  • Beliyat-ı Mudhike
  • Ahbar-ı Asara Tamim-i Enzar
  • Diplomalı Kız
  • Cinli Han - Taaffüf - Gönüllü
  • Durub-ı Emsal-i Osmaniye: Şinasi Hikemiyatının Ahkamı
  • Karnaval
  • Daniş Çelebi ve Çengi Sümbül
  • Peder Olmak Sanatı
  • Kafkas
  • Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi
  • Altın Aşıkları
  • Beliyat-ı Mudhike ve Karı Koca Masalı
  • Menfa
  • Aleksandr Stradella
  • Karnaval - Vah
  • Berlin'de Üç Gün
  • Üss-i İnkılap
  • Hikmet-i Peder
  • Avrupa Adab-ı Muaşereti Yahut Alafranga
  • Vah
  • Sevda'yı Sa'y ü Amel
  • Denizci Hasan
  • Arnavutlar Solyotlar
  • Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi
  • Amiral Byng
  • Sait Beyefendi Hazretlerine Cevap
  • Evlilik
  • Karı Koca Masalı
  • Musahabat-ı Leyliye
  • Kadınların Felsefesi - Felsefe-i Zenan
  • Cinli Han
  • Sayyadane Bir Cevelan
  • Yeryüzünde Bir Melek
  • Zeyl-i Hasan Mellah Yahut Sır İçinde Esrar
  • Edebiyat Yazıları 1
  • Çerkes Özdenleri
  • Paris’te Otuz Bin Budist
  • Arnavutlar Solyotlar / Demir Bey Yahut İnkişaf -ı Esrar / Fenni Bir Roman Yahut Amerika Doktorları
  • Çocuk Melekat-ı Uzviye ve Ruhiyesi
  • Fatma Aliye Hanım
  • Süleyman Muslî
  • Karı Koca Masalı ve Ahmet Mithat Bibliyografyası
  • Alayın Kraliçesi - Alayın Kraliçesi’ne Zeyl
  • Üss-i İnkilap 2 / II.Abdülhamid Han'ın Cülüsundan Birinci Seneye Kadar
  • Ahmet Midhat Efendi Bütün Eserleri
  • Kamere Âşık
  • Ahmet Metin ve Şirzat
  • Gönüllü
  • Muhaberat ve Muhaverat
  • Çalışma Sevdası
  • Hace-i Evvel
  • Felsefe Metinleri
  • Obur ve Kambur
  • Haydut Montari
  • Müdafaa - 1.Cilt
  • İstibşar
  • İlhamlar ve Ayartmalar
  • Edebiyat Yazıları 2
  • Zübdetü'l-Hakayık 93 Harbi'nin Arka Planı
  • İktisat Metinleri
  • Fazıl ve Feylesof Kızım
  • Her Peygamber’in Müjdesi Son Peygamber

Ahmet Mithat Alıntıları - Sözleri

  • "Tevekkeli her akşam yarım litre rakı içmeksiniz gözlerime uyku girmiyor. Benim rüyalarımı teşkil edecek vukuat neden ibaret olur? Bir kızın aşkıyla suzan olarak kalbimde eser-i aşk yok ki rüyamda muaşakalarla mütelezziz olayım. Tüccar değilim ki rüyamda kendimi zengin mağazalar içinde bulayım. Her kimin işi neyse rüyası o olur. Kah rüyamda o gayretli çilingirle uğraşırım kah katil İtalyan'la boğaz boğaza gelirim. Yarım litre rakı tesiriyle dahi uyuyamayarak uykudan uyandığım ve sabaha kadar uyanık bulunduğum geceler pek çoktur. " (Cellat)
  • Gerçi şu “konak yavrusu” tabiri bugünkü günde âdeta unutulmuş bir tabir hükmüne girdi. “Konak” kalmadı ki yavrusu olsun. (Jöntürk)
  • Fakat dert ne kadar müthiş olursa devası da o kadar güç olur. (Ahmet Metin ve Şirzat)
  • Zira ben Kağıthane'yi tam manasıyla anlatmaya mecbur olursam bir cilt yazarım. (Çingene)
  • Herkes bir ümide hizmet eder. (Dolaptan Temaşa)
  • Söylediğiniz sözleri öyle sert söylüyorsunuz ki kurşun gibi ciğerime işliyor. (Çengi)

  • Parlak bir elmasın üzerine ne kadar toz konsa yine elmastır. (Cellat)
  • Bize derlerdi vakt-i mazide Senden ednaya bak da şükreyle Şimdi aks-i kaziyedir alem Senden âlâya bak da şükreyle (Kıssadan Hisse)
  • Bizi birbirimize birleştirse birleştirse ölüm birleştirecekti.. (Ölüm Allah’ın Emri)
  • Birçok ahvale göre insan adeta çocukluktan çıkamaz. Büyür, ihtiyar da olur, fakat tab'ında hala çocukluk baki kalır. (Diplomalı Kız)
  • Bir de zarif Çerkez süvarisine dikkat ediniz.Hayvanı eşkin yürüttüğü zaman üzerinde o kadar doğru durur ki insan yaya yürüdüğü zaman bile bu kadar doğru durarak bu derece latif bir hırama muktedir olamaz. (Kafkas)
  • “(D)ünyada saadet denilen şey bir nevi hülyadan ibarettir. Hatta dünya dediğin şey bile bir rüyadır.” (Felsefe-i Zenan)
  • İnsan, sevdiği bir kızın aşkından bütün bütün vazgeçebilir mi? (Denizci Hasan)

  • "Kimseye bir ziyanı olmayan meraka hürmet etmeye herkes terbiyeten mecburdur." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)
  • Aşk denilen şey hissiyat-ı fikriye ve kalbiyenin bir nokta üzerinde ya'ni ma'şuk hakkında içtima' etmesinden ibaret olmakla beraber evvel be-evvel (her şeyden önce) hissiyat-ı mezkureyi o nokta üzerine celb ve da'vet eyleyecek bir vasıta ve vesileye ihtiyac-ı zaruri vardır. (Sevda'yı Sa'y ü Amel)
  • İnsanoğlu gerçek mutluluğu tatmak için yaratılmamıştır.Biri geçtikçe diğeri gelen üzüntüler içinde ezilmek için yaratılmıştır. (Hüseyin Fellah)
  • ... âdem evladının istidad-ı mahsusu medeniyetten ziyade bedeviyettedir. (Rikalda yahut Amerika’da Vahşet Alemi)
  • "Düşündüm taşındım, sana hediye olarak yine senden başkasını bulamadım." (Fatma Aliye Hanım)
  • Alemin çarkının ekseni evliliktir ve evlenmenin alemde en büyük bir saadet olduğunu inkar edemem. (Evlilik)
  • "Çocuklarımız ciğerparelerimizdir." (Ana Babanın Evlat Üzerindeki Hukuk ve Vezaifi)

Yorum Yaz