Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt - Peyami Safa Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt kimin eseri? Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt kitabının yazarı kimdir? Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt konusu ve anafikri nedir? Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt kitabı ne anlatıyor? Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt kitabının yazarı Peyami Safa kimdir? İşte Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Peyami Safa
Yayın Evi: Ötüken Neşriyat
İSBN: 9786051557724
Sayfa Sayısı: 157
Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
“Bu dünya dalavere dünyasıdır. Herkes birbirini aldatmaya, dolandırmaya, kazıklamaya, hatta uçuruma atmaya çalışıyor. Kim çaktırmadan en iyi yalan söylerse, kim karşısındakini tuzağa düşürürse o kazanıyor. Herkes aktör. Hayat sahnesinde hiç kimse kendi hakiki hüviyetiyle görünmüyor.”
Cingöz Recai külliyatının son romanı olan Sağdan Üçüncü Söğüt, Havadis gazetesinde 21 Temmuz 1960 – 13 Ekim 1960 yılları arasında 71 sayı boyunca tefrika edilmiştir. Peyami Safa’nın sağlığında kitaplaştırılmamış olan tefrika, ilk defa Ötüken Neşriyat tarafından polisiye edebiyat tarihinin önemli ismi Prof. Dr. Seval Şahin’in notları ve Nezih Erdoğan’ın sunuşuyla okuyucunun karşısına çıkıyor. Kibar serserimiz bu macerasında bir taraftan eksik evrakların düğümlediği kırk milyonluk bir servet için Efdal çetesiyle, diğer taraftan yeni polis müfettişi Cemil Can’la çekişiyor.
Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt Alıntıları - Sözleri
- Ben çocukluğumdan beri harikulade şeylere bayılırım. Sizinle birlikte bir macera yaşamak zevktir benim için.
- Bence mücadelenin de bir ahlakı vardır.
- Hayat güzeldir
- Merhamet ilahi bir histir
- Jale: Senin ömrün hep müsabaka imtihanına girmekle mi geçecek? Üstatların üstadı değil misin? Cingöz: Sen de güzellerin güzelisin ama makyajını ihmal etmiyorsun.
- Her plan iyidir. Yeter ki iyi tatbik edilsin.
- Ben bu hayatta iki şeye doyamam. Biri sana, biri de habislerle mücadeleye.
- Bu dünya dalavere dünyasıdır. Herkes birbirini aldatmaya, dolandırmaya, kazıklamaya hatta uçuruma atmaya çalışıyor. Kim çaktırmadan en iyi yalan söylerse, kim karşısındakini tuzağa düşürürse o kazanıyor. Herkes aktör. Hayat sahnesinde hiç kimse kendi hakiki hüviyetiyle görünmüyor.
Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Peyami Safa, Türk edebiyatının en başarılı romancılarından birisi olmakla beraber, geçimini kalemiyle sağlayan bir yazı emekçisiydi. Sağlığında yayımladığı kitaplarını iki grupta toplayabiliriz. Bunlardan ilki Peyami Safa adıyla çıkan Yalnızız, Fatih-Harbiye, Şimşek, Canan gibi edebi seviyesi çok üst düzeyde olan romanlar. İkincisi ise Server Bedi müstear adıyla yazdığı kitaplar. Cumba’dan Rumba’ya, Selma ve Gölgesi ve Deli Gönlüm bu sınıftaki romanları. ( Ancak bu romanlar bile bence çok başarılı eserlerdi. Selma ve Gölgesi’nin filmi çekildi mesela. Şahane bir gerilim romanıdır. ) Üçüncü kategoride ise yine yine Server Bedi adıyla yazdığı polisiye-suç romanları vardır. Aslında bunlar romandan öte, tefrikalardır. Yani günlük gazetelerde çıkan ve birkaç ay süren yayınlar… İşte bu Cingöz Recai, Peyami Safa’nın ürettiği bir karakterdir. Edebiyat endişesi taşımayan, aksiyonlu ve suç dünyasını anlatan hikayelerdir bunlar. Arsen Lupen ve Sherlock Holmes’un Türkiye uyarlamaları gibi de düşünülebilirler. Safa, çok yönlü bir entelektüel olarak geçimini sağlamak amacıyla günlük köşe yazıları da yazmak zorunda kalmıştır. Alkım Yayınevi bundan on yıl kadar önce Cingöz Recai’nin pek çok macerasını ayrı ayrı kitaplaştırmıştı. Bu sefer Peyami Safa’nın yayın haklarını elinde bulunduran Ötüken Neşriyat bu işe girişmiş ve daha önce hiç kitap haline getirilmemiş maceraları tek kapakta toplamaya başlamış. Ticari bir hamle olduğu ortada tabii. Mesela Sağdan Üçüncü Söğüt, 1960 yılında yaklaşık üç ay süreyle Havadis Gazetesi’nde neşredilmiş. Esere gelirsek… Ben Cingöz Recai’yi Ayhan Işık’ın oynadığı 1969 yapımı filmde tanımıştım. Çok güzel bir filmdir; Youtube’da var, tavsiye ederim. Öyle ki, aynı Cingöz Recai, bu defa 2017 yılında Onur Ünlü tarafından yeniden uyarlandı ve çekildi. Kenan İmirzalıoğlu, Haluk Bilginer, Meryem Uzerli, Fatih Artman, Algı Eke, Serken Keskin gibi çok iyi bir kadroyu bir araya getirip de bu kadar kötü bir film çekmek ayrı bir fiyaskoydu doğrusu… Eğer Cingöz hayatta olsa Onur Ünlü’yü meşhur köşküne alıp, sıkı bir istintaktan geçirirdi bence! Bu hikayenin, yeni versiyon filminden daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Elbette güçlü bir edebi eser yok karşımızda. Bir Türkçe şaheseri yahut aforizmalar, sıkı tasvirler, karakter tahlilleri falan beklemeyin. Çünkü hiç yok. Sadece bir macera var. Cingöz Recai Sevenler Kulübü’ne üyeyseniz hoşunuza gidecek bir macera… Cingöz ve sevgilisi Jale, Mısır kökenli bir hazinenin peşindeler bu sefer… Sonuçta bu adamda, “Hücum edilmez bir vücut içinde, ölmez bir ruh var!” (Mehmet Y.)
Kitabın Yazarı Peyami Safa Kimdir?
Peyami Safa (d. 1899, İstanbul - ö. 15 Haziran 1961), Türk hikâye ve romancısı. Server Bedi takma ismini de kullanan yazar romanlarının yanı sıra, düşünsel yapıtları, polemikleri, köşe yazarlığı ve gazeteciliği ile de tanınır.
Servet-i Fünun dönemi şairlerinden İsmail Safa'nın oğludur. Sivas'a sürgüne gönderilen babasının orada ölmesi üzerine 1901 yılında iki yaşında yetim kalmış, bu yüzden "Yetim-i Safa" adıyla anılmıştır. Babasız büyümenin acılarının yanı sıra, sekiz dokuz yaşlarında yakalandığı bir kemik hastalığı dolayısıyla 17 yaşına kadar, bu hastalığın fiziksel ve ruhsal bunalımlarını yaşamıştır. Doktorlar kolunun kesilmesinde karar kılmış, fakat Safa bunu kabul etmemiştir. Daha sonraları bu günlerdeki tecrübelerini "9. Hariciye Koğuşu" adlı romanında okurlarıyla paylaşır. Hastalık ve savaşın yol açtığı maddi sıkıntılar dolayısıyla öğrenimini sürdürememiş, 13 yaşında hayatını kazanmak ve annesine bakmak için Vefa İdadisi'ndeki öğrenimini yarıda bırakmıştır. Karton Matbaası'nda bir süre çalışan Peyami Safa, Posta - Telgraf Nezareti'ne girmiş, I. Dünya Savaşı'nın başlamasına kadar orada çalışmıştır (1914). Daha sonra Boğaziçi'ndeki Rehber-i İttihat Mektebi'nde öğretmenlik yapmaya başlamıştır. Dört yıl çalıştığı bu okulda, hem öğretmiş, hem de kendi çabasıyla Fransızca'sını ilerletmiştir. Buradaki izlenim ve deneyimlerini "Biz İnsanlar" adlı eserinde kullanmıştır 1918 yılında ağabeyi İlhami Safa'nın isteğine uyarak öğretmenlikten ayrılmış ve birlikte çıkardıkları "20. Asır" adlı akşam gazetesinde "Asrın Hikâyeleri" başlığı altında yazdığı öykülerle gazetecilik yaşamına başlamıştır. İmzasız olarak yazdığı bu hikâyelerin tutulması üzerine Server Bedi takma adını kullanmaya başlayan Peyami Safa, daha sonra 1921'de Son Telgraf gazetesinde yazmış, oradan da Tasvir-i Efkâr'a geçmiştir. Daha sonra Cumhuriyet gazetesine geçmiş, 1940 yılına kadar bu gazetede fıkra ve makalelerinin yanı sıra, roman da tefrika etmiştir. 1960'lı yıllara kadar başta Milliyet olmak üzere birçok gazete ve dergide yazan Peyami Safa 27 Mayıs'tan sonra Son Havadis gazetesinde yazmaya başlamıştır (1961). Aynı yıl Erzurum'da yedek subaylığını yapmakta olan oğlu Merve'nin ölümü üzerine büyük bir sarsıntı geçiren Peyami Safa, iki üç ay sonra İstanbul'da vefat etmiştir.
Edebî hayatı
İlk romanlarında sola yakın görüşler taşıyan Peyami Safa, bir hastanın psikolojisini anlattığı otobiyografik romanı Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nu (1931) Nazım Hikmet'e ithaf etmişti. Bu roman hariç, 1922-1939 yılları arasında yazdığı Mahşer (1924), Şimşek (1928), Fatih-Harbiye (1931) ve Biz İnsanlar (1939) adlı romanlarında Doğu-Batı sorunsalını karakterlerde somutlaştırarak işledi. Safa, bu romanlarında, ruh hallerini çözümlemede, kurguda, dilinin kıvraklığında, anlatım tekniklerindeki denemelerde başarılı bulunurken romanlarında düşünceyi öne çıkarması dolayısıyla eleştiriler aldı. II. Dünya Savaşı sırasında Nasyonal Sosyalistlere yakınlaşmasıyla dikkat çeken Safa'nın gerçekçi roman çizgisi Matmazel Noraliya'nın Koltuğu (1949) ile mistisizme yöneldi. İlk uzun hikâyesi "Gençliğimiz"i 1922 yılında neşreden Peyami Safa, para kazanmak amacıyla yazdığı kitaplarında, ilk defa ağabeyi İlhami Safa'nın takma ad olarak kullandığı, annesi Server Bedia Hanım'ın adından uyarladığı Server Bedi müstear adını kullanmış, bu takma adla yüzlerce eser vermiştir. Bunlar arasında en sevilenler Cingöz Recai macera romanları ile Cumbadan Rumbaya adlı romanı olmuştur. Peyami Safa, Türk kültür yaşamında yayımlandığı yıllarda hayli etkili olmuş Hafta, Kültür Haftası (1936, 21 sayı) ve Türk Düşüncesi (1953-1960, 63 sayı) dergilerini çıkarmıştır. Asıl ününü romancı olarak yapan Peyami Safa, bazı uzun öyküleri ile de dikkati çekmiş, yazar Batılı kaynakların bir "Zalim" olarak tanıttıkları hun hükümdarı Attila'yı aklamak amacıyla aynı adda bir de tarihsel roman yazmıştır. Tüm bu üretkenliğine rağmen yeterince tanınmamış ve tanıtılmamıştır.
Hakkında yapılan çalışmalar
Prof. Dr. Mehmet Tekin, Doç Dr. Mehmet Önal ve Dr. Nan a Lee Peyami Safa hakkında birer doktora tezi vermişlerdir. Beşir Ayvazoğlu'nun yazar (Peyami Safa) hakkında Ötüken Yayınları'ndan çıkmış, biyografik bir eseri bulunmaktadır. Zülfikar Uğur Yıkan, 2004 yılında Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü bünyesinde "Peyami Safa'nın Server Bedi İmzalı Romanları" konulu Yüksek Lisans tezini hazırlamıştır. Yazar-çevirmen Sabri Kaliç 2011 yılında Peyami Safa'nın "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu" romanını "Exterior Diseases - Ward: 9" adıyla İngilizceye çevirmiştir.
Ayrıca internet üzerinde Peyami Safa hakkındaki bilgilere ulaşabilceğiniz " www.peyamisafa.biz " şeklinde bir internet adresi mevcuttur.
Peyami Safa Kitapları - Eserleri
- Dokuzuncu Hariciye Koğuşu
- Fatih Harbiye
- Yalnızız
- Sözde Kızlar
- Matmazel Noraliya'nın Koltuğu
- Bir Tereddüdün Romanı
- Cânân
- Selma ve Gölgesi
- Biz İnsanlar
- Mahşer
- Şimşek
- Bir Akşamdı
- Cingöz Recai - Esrarlı Köşk
- Attila
- Cumbadan Rumbaya
- Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da
- Cingöz Recai - Elmaslar İçinde
- Cingöz Recai - Mişon'un Definesi
- Eğitim - Gençlik - Üniversite
- Cingöz Recai - Zeyrek Cinayeti
- Cingöz Recai - Cingöz Kafeste
- Cingöz Recai - Tiyatro Baskını
- Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı
- Havaya Uçan At
- Cingöz Recai - Sherlock Holmes İstanbul'da
- Cingöz Recai - Şeytani Tuzak
- Türk İnkılabına Bakışlar
- Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları
- Cingöz Recai - Kaybolan Adam
- Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri
- Kadın, Aşk, Aile
- Din, İnkılap, İrtica
- Osmanlıca, Türkçe, Uydurmaca
- Sosyalizm, Marksizm, Komünizm
- İstanbul Hikayeleri
- Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikulade Sergüzeştleri
- Kartal Pençesinde
- Amerika'da Bir Türk Çocuğu
- Ah Minel Aşk
- Deli Gönlüm
- Kağıthane Faciası
- Göztepe Soygunu
- Cingöz Recai - Kibar Serseri
- Sanat, Edebiyat, Tenkit
- Cingöz Recai - Kral Faruk'un Elmasları 2
- 20. Asır Avrupa ve Biz
- Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar
- Sherlock Holmes'e Karşı Cingöz Recai
- Son Şarkı
- Cingöz Recai - Sağdan Üçüncü Söğüt
- Cesur Çocuklar
- Hikayeler
- Kızıl Çocuğa Mektuplar
- Cingöz Recai - Cingöz Recai'nin Harikalı Sergüzeştleri
- Bir Varmış Bir Yokmuş
- Gün Doğuyor
- Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm
- Polis Hafiyesi Kartal İhsan’ın Maceraları
- Seçmeler
- Tilki Leman'ın Harikulade Maceraları
- Mistisizm
- Cingöz Recai - Beyaz Cehennem
- Doğu Batı Sentezi
- Çekirge Zehra'nın Harikaları
- Millet ve İnsan
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 1
- Korkuyorum
- Küçük Alp'in Yıldızı
- Kızlar ve Yıldızlar
- Zıpçıktılar
- Bir Akşamdı
- Cingöz Recai - Madam Çiviciyan'ın Gerdanlığı
- Kavga Yazıları
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 2
- Gençliğimiz
- Deniz Kızı
- İki Öksüz Arkadaş
- Cingöz Merih’te
- Zümrüdüanka Kuşu
- Sosyalizm
- Milli Mücadele'nin Üç Kahramanı 3
- Ramazan Geceleri
- Allo... Allo... Yetişiniz!
- Edebi Akımlar ve Fikir Cereyanları
- Karım ve Metresim
- Mahutlar
- Çılgın Akşamlar
- Kavga Yazıları
- Şeytana Uyanlar
- İçimdeki Yangın
- BİZ İNSANLAR
- Paşa Kızı ile Köylü Çocuğu
- Yürekli Çocuklar
Peyami Safa Alıntıları - Sözleri
- Protoplazmadan insan şuuruna ve oradan da medeniyetlerin tarihine çıkınca önümüzde yığılan harikalar, Allah’a inanmayı bırakıp da tesadüf maymununa iman etmeyi maskara edecek bir zenginliğe varıyor. Hemen ilave edeyim: Allah’ın ispatı bu kadar kolay değil.Fakat,bu kadarcık bir düşünme bile, Allah’ın mevcut olmadığını ispat etmenin imkansız derecede zor olduğunu hissettirmeye kafi. Aziz okuyucular,bu dar sütundan daha fazlasını beklemezler sanırım. Şu kısa okuyucu mektubu göründüğü kadar ehemmiyetsiz değildir: “Koca Peyami, Şu Allah, Allahçı lafları senin ağzına yakışmıyor.Çünkü kafan işliyor ve mantığın sağlamdır. Yoksa sende de mi öte dünya korkuları başladı?..” İmza yerinde de şu cümle " Komünist filan değil.Sadece Allahsız:Sahir kafalı bir okuyucun” Diyen koca kafalı, dünyanın Eflatun'dan,Farabi'ye, İbn-i Sina'ya, Mevlana'ya,Newton'a,Hegel'e,Einstein'a,Bergson'a ve bugün hayatta bulunan doğulu, batılı meşhur ilim adamları ve filozoflara varıncaya kadar “Kafası işleyen” ve “Mantıkları sağlam” yüzbinlerce dahi ve mütefekkir Allah’a inanırlar. Kafası dalavereden başka bir şeye işlemeyen karaborsacılar,vurguncular,düzenbazlar ve çeşit çeşit günahkarlar arasında Allah’a inanmayanlar pek çoktur. Allah’ı körü körüne inkar etmek kolaydır ve çok kârlı görünür: İnsanı hesap vermekten,mes’uliyetten,vicdan azabından,ceza korkusundan kurtarır.Fakat Allah’ı metafizik felsefi ve ilmi delillerle inkâr etmek, ispat etmekten daha zordur.Allah fikri öyle bir güneştir ki,onsuz her izah karanlıkta kalır. Allahsız filozoflar bile hedefini şaşırmayan karanlık bir tabiat şuuruna inanmışlardır.Arada,bir kelime ve derece farkından başka bir şey kalmaz.Mahiyet aynıdır. Ben Allah’a öteki dünya düşüncesinden en uzak olduğum çocukluk çağımda inanmaya başladım.Bütün ömrüm bu inancımı kontrol etmekle geçti.Mizacım bakımından,inanmaktan ziyade şüphe etmeye meylim vardır.Boşuna inanmaktan ve boşuna şüphe etmekten çok sakınırım.Bence şüphe edilecek şeyden şüphe etmek,ahmaklıktır.Benim imanım şüpheye karşı adım adım kazanılmış bir dikkat,inceleme,tenkid ve bilgi zaferidir. Allah,kendisini kabul ettirmek için insana yeter derecede bilgi imkanı vermiştir.Fakat gizli bir varlığın (hele Allah’ın) yokluğunu isbat etmek için her şeyi bilmek lazımdır.Hiç kimse bu külli bilgiye sahip olduğunu iddia edemez.Allah’a inanmak değil,inanmamak insanın boyunu aşar.Unutma ki insanlar arasında Allah’a inanan dehalar ve büyük zekâlar pek çoktur,eşekler arasında hiç yoktur!” :) 22 Eylül 1958 Milliyet (Kavga Yazıları)
- — Odur, o melun! Demek hâlâ yalının etrafında dolaşıyormuş! Ah, edepsiz, rezil... (Cingöz Recai - Mişon'un Definesi)
- Hakikaten, insan sevdiklerinin kadrini yokluklarında anlıyor. (Sözde Kızlar)
- Sherlock Holmes çok az konuşan, çok az gülen, daime düşünen ve tetkik eden bir adam olduğu malûmdu. (Cingöz Recai - Kaybolan Adam)
- Bana evlenmekten bahsetme, hayatımda yangından, zelzeleden, fırtınadan, yıldırımdan, hastalıktan ziyade evlenmekten korkarım. (İstanbul Hikayeleri)
- Biri size: "Niçin böyle düşünüyorsunuz?" diye sorsa verilecek hiçbir cevap bulamaz, fakat öyle düşünmekten de kendinizi alamazsınız. (Cingöz Recai - Arsen Lüpen İstanbul'da)
- Tecrübe ile hasıl olmuş bir istikşaf, bir seziş hassam vardır. (Korkuyorum)
- Devrimbazın inkılâptan ve medeniyetten hiçbir şey anlamadığı, 36 senedenberi bu mefhumları hiçbir derlitoplu eserle anlatmaya çalışmamasından bellidir. (Doğu Batı Sentezi)
- Allahtan korkmayanların hükümettten, kanundan, nizamdan korkacaklarını sanmak boşunadır. Onların iblis zekası en belli ahlak suçunu bile kitaba uydurmasını bilir. (Kavga Yazıları)
- Canın sıkıldıkça kitaplara sarıl. (Cingöz Recai - Cingöz'ün Esrarı)
- Erkeklere galebe eden insan, kadınlara mağlûb olur. (Attila)
- Anlaşılmayan ruhlara deli demek adettir, (Selma ve Gölgesi)
- İki millet döğüşmezse, bu, onların seviştiğini değil, fakat birinin ötekini yeneceğinden emin olmadığını gösterir. (Nasyonalizm Sosyalizm Mistisizm)
- "Zira, para kolay kazanılır ama hayat insana iki defa gelmez " (Cingöz Recai - Elmaslar İçinde)
- “ Önü çirkin ve arkası güzel bir mahluk gibi yalan, başkasından bize doğru geldiği zaman iğrenç, bizden başkasına gittiği zaman sevimli bir şeydi. “ (Bir Akşamdı)
- "İstanbul'da 'sosyete' dedikleri şeyin bir lâhana turşusu gibi karışık olduğunu bilmiyordu." (Mahşer)
- Hakikati aramak günah değildir... (Cingöz Recai - Sultan Aziz'in Mücevherleri)
- " Uykuyu taklit edelim.. " . (Attila)
- İnsan yaptığını çeker, bunu bilesin.. (Yalnızız)
- “Bir insanı tamamıyla tanımak için bazen asırlar bile yetişmez; kâfi derecede tanımak için bazen bir an bile yetişir.” (Bir Tereddüdün Romanı)