diorex
Dedas

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım - Yahya Kemal Beyatlı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kimin eseri? Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabının yazarı kimdir? Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım konusu ve anafikri nedir? Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabı ne anlatıyor? Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım PDF indirme linki var mı? Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabının yazarı Yahya Kemal Beyatlı kimdir? İşte Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 20.04.2022 14:00
Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım - Yahya Kemal Beyatlı Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Yahya Kemal Beyatlı

Yayın Evi: İstanbul Fetih Cemiyeti Yayınları

İSBN: 9789757618300

Sayfa Sayısı: 250

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

“1884 kânûn-i evvelinin 2’sinde, Üsküp’te İshâkıye Mahallesi’nde; büyük vâlidem Âdile Hanım’ın konağında, bu evin cepheye doğru sağ tarafındaki arka odada, sabaha karşı doğmuşum. Sali günü imiş. Üsküp’e o gün nâdir görülür bir kar yağmış.”

Yahya Kemal, hâtıra yazmak konusunda çok hassastır. Ona göre hâtıra edebiyatı başkalarına söylenecek değerde sözler barındırmalı; mühim, faydalı ve çok doğru olmalıdır. Hâtıra yazarı, söylenmesi fikir, sanat ve tarih dünyasını aydınlatacak, acı ve tatlı hakikatleri, bütün doğruluğu, siyahlığı ve beyazlığıyla kaleme almak mecburiyetindedir. Bu sebeple de Yahya Kemal, hâtıralarını derin bir itinayla yazmış ve bu hâtıralarında şiirimiz, sanatımız, millî ve sosyal hayatımız ve yakın tarihimiz için çok aydınlatıcı bilgiler vermiştir.

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım Alıntıları - Sözleri

  • "Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna'dır, dağ varsa Balkan'dır."
  • "Balık,suyu idrak etmediği gibi Üsküp de Türklüğünü idrak etmiyordu,bütün Türk şehirler gibi kendine sadece Müslüman diyordu."
  • Şâir doğmuş olanlar bile nazmetmek kaabliyetini yavaş yavaş edinirler.Şâirin şâir olarak doğduğuna dâir eski bir îtikad vardır ki doğrudur;hiçbir edebî terbiyeye muhtâc olmaksızın yetişebileceğini iddia edenlerin sözleri ise efsânedir.
  • “Bir Türk gönlünde nehir varsa Tuna’dır dağ varsa Balkan’dır.”
  • Cehalet gözüme esaretten bin kat feci göründü.
  • Ötmekte fecre karşı horozlar birer birer; Geçtikçe her dakika belirmektedir seher. Bilmem kaçıncı fecri vatan toprağında, biz, Görmekle şimdi bir yaşatan vecd içindeyiz. Etrafı okşuyor mayısın tâze rüzgârı Karşımda köhne Üsküdâr’ın dost ışıkları... Kimlersiniz? Ya bağrı yanık kimselersiniz! Yâhut da her sabah uyanık kimselersiniz.! Dünyâ yüzünde, bir sefer olsun, tanışmadan Öz çehrenizle sizleri görmekteyim bu an. Sizlersiniz bu ân'ı ışıklarla Türk eden! Eksilmesin şu mutlu şafaklar bu ülkeden. ! Gönlüm, dilim, kanım ve mizâcımla sizden'im; Dünya ve âhirette vatandaşlarım benim…
  • Dünyada her milletin vatanı diğer bir milletin mirasıdır. Milletlerin tevarüs ettiği eserler kendi milliyetlerine mal olmuş eserlerdir. Toprak üzerinden nişaneleri kaldırmak ilim karşısında maziyi unutturmaz.
  • Kendi annesinden rencide, hemşirelerinden müteneffir(tiksinti), kocasından meyûs(üzgün) olan zavallı annem dünyada yegâne tesellisi olarak beni görmek istiyordu. Halbuki ben sürekli bir afacanlıkla ve çığırtkanlıkla koşuşup duruyordum. Yalnız arada sırada anneme dâir endişeleri hissediyordum. O zaman gidip bir köşede ağlıyor ve annemin ölümünden korktuğumu söylüyordum.
  • Lâkin tabîatin ne kadar garip bir kanûnu vardır. Hâtırat kadar az inandıran nevî de yok gibidir. Jean Jacques gibi, hâtıratını kendi aleyhinde yazan bir muharrire kaari’ler(okuyucular) derhal inanır da, kendini temiz, güzîde gösterene inanmaz, hele böbürlenene, “şöyle demiştim, böyle yapmıştım…” diyene burun büker.
  • Bu kalabalık bana hem ürküntü hem de üzüntü veriyordu.
  • Hâtırat yazmak kimin hâtırından geçmemiştir ?
  • -Tabiatın hangi nadir madeninden yaratılmıştı?
  • Yer yüzünde onu tanımasaydım insanlık hakkinda bedbîn bir fikir taşıyarak hayattan geçecektim.
  • Samîmî bir eserin ne yaman bir kudreti vardır.

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Güçlü betimlemeleri sayesinde gitmediğim topraklara gitmiş gibi oldum. Kitabı elimden bıraktığımda hakkında daha fazla bilgi edinmek istedim ve belgeseller baktım. Kitabın dili çok ağır değildi. Günümüzde kullanılmayan kelimeler alt bilgi olarak verilmişti. Bu da kitap okurken ilgimizi başka bir yöne kaydırmamızı engellemekteydi. Yayınlanmamak üzere yazıldığı için içindeki bilgilerin süslenmemesi, tarihi bir kaynak niteliği de taşımaktadır. O dönemde yaşanan sıkıntıları, insanların neler düşündüklerini, firar edenlerin neler yaptıklarını, Jöntürkleri, gelenekleri, eski beraberliği, dağılışı vb. anlatmıştır. Kitabı sevdim ve Yahya Kemal Beyatlı’yı yakından tanıma fırsatı yakaladığım için mutlu oldum. (Esra)

Kitap Hakkında: Yazar Çocukluğum, Gençliğim kısmında o devirde yaşadığı, gezdiği yerleri, o devrin insanlarını ve ailesi tarafından nasıl yetiştirildiğini anlatmaktadır. Daha sonra senelerce ayrı kaldığı Balkan topraklarını gezip Osmanlı Devletinin nihâyetinden sonra o toprakların ne hâle geldiğinden haber vermektedir. Siyasi ve Edebi hatıralarında ise son devirde Osmanlı’nın ve İstanbul’un ahvâlini, devlet ricâlinin Osmanlı’ya nasıl zarar verdiğini, husûsi ile Jöntürkler’in içinde bulunması hasebiyle onların yurt dışında nasıl faâliyetler yaptıklarını ve iç yüzlerini anlatmaktadır. (Mevlüt Çalışkan)

“Hâtırat yazmak kimin hâtırından geçmemiştir.” • Yahya Kemal Beyatlı: Geçen hafta derste Yahya Kemal'i işlerken hocamızın, Y.Kemal'in hatıra kitabındaki "annem" kısmından duygu dolu cümlelerle bahsetmesi beni hemen bu kitabı okumaya sevk etti. Sahiden de Y.Kemal'in hatıralarına başlarken ilk anlatmaya başladığı "annem" bölümü, beni acıya gark ettirdi. Henüz 13 yaşında bir çocuğun daha o yaşta annesiz kalışını bu kadar acı dolu yaşaması, okuyana ızdırap vermeye yetiyor. Kitabın genel hatlarına geçelim. Yazar çocukluk hatıralarında, doğup büyüdüğü Üsküp, okuduğu mektepler, evlerindeki hizmetliler, daha sonra Selanik'e taşınmaları ve bir süre sonra tekrar Üsküp'e avdet etmeleri gibi konuları aktarıyor. Gençlik hatıralarında da 18 yaşında iken okumak için önce İstanbul'a ancak sonrasında bazı sıkıntılardan dolayı ailesinden habersiz Fransa'ya giderek bir yılda iyi bir şekilde Fransızca öğrenip orada eğitimini tamamlaması ve 9 yıl orada kalması gibi olayları anlatıyor. Edebî hatıraları ise üzerinde en az durduğu kısım yazarın. Fransa'da iken geliştirdiği edebiyat dünyasını, daha sonraları kaleme aldığı şiirlerini ve o dönemlerini anlatıyor. Siyasi hatıralarına dair ilk hatırladığı şeyin babasının arkadaşlarıyla bulunduğu dost meclislerinde kulağına çarpan cümleler olduğunu söylüyor müellifimiz. Daha sonra Fransa'ya gittiğinde adlarını, sanlarını o zamana kadar çok duyduğu Jön Türklerle tanışıyor ve o bünyedeki isimlerle yakın ilişki kuruyor. Bu ilişkiler hemen hemen yurda dönene kadar sürüyor. Bunun yanında yer yer İttihat ve Terakki'den ve içindeki kimi kişilerden de söz ediyor. Genel olarak Y.Kemal, Cumhuriyet devrinden önceki hatıralarını kaleme almış bu eserinde. Kitabın ilk yarısında da Balkanlar'dan oldukça fazla bahsediliyor. Sonuç olarak Yahya Kemal'i ve Fransa'daki Jön Türklerin ahvalini, dışarıdan bir üçüncü göz nazarıyla görmek isteyenlerin okuyabileceği bir kitap düşüncesindeyim. (MertcanG)

Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım PDF indirme linki var mı?

Yahya Kemal Beyatlı - Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Yahya Kemal Beyatlı Kimdir?

Yahya Kemal Beyatlı (d. 2 Aralık 1884, Üsküp - ö. 2 Kasım 1958, İstanbul), Türk şair, yazar, siyasetçi, diplomat. Doğum adı Ahmed Agâh'tır.

Cumhuriyet dönemi Türk şiirinin en büyük temsilcilerinden biridir. Türk edebiyatı tarihi içinde "Dört Aruzcular"'dan biri olarak kabul edilir (Diğerleri Tevfik Fikret, Mehmet Akif Ersoy ve Ahmet Haşim'dir). Sağlığında Türk edebiyatının baş aktörleri arasında kabul edilmiş ancak hiç kitap yayınlamamış bir şairdir.

Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nde milletvekilliği ve bürokratlık gibi siyasi görevler üstlenmiştir.

1884 yılında Üsküp'te dünyaya geldi. Annesi; ünlü divan şairi Leskofçalı Galip'in yeğeni Nakiye Hanım; babası dönemin Üsküp Belediye Başkanı İbrahim Naci Bey'dir. Asıl adı Ahmed Agâh'tır.

İlköğrenimini Üsküp'te gördü. 1897 yılında ailesiyle Selanik'e yerleşti. Annesinin veremden ölümü onu çok etkiledi. Babasının tekrar evlenmesi üzerine ailesinin yanından ayrılıp Üsküp'e döndüyse de kısa süre sonra Selanik'e geri döndü. "Esrar" takma adı ile şiirler yazdı. "Orta öğrenimine devam etmek üzere 1902 yılında İstanbul'a gönderildi. Galatasaray İdadisi veya Robert Kolej'de okuma imkanı bulamayınca Vefa Lisesi'ne kaydoldu ve 1902 kışını İstanbul'daki akrabalarının yanında geçirdi. Serveti Fünuncu "İrtika" ve "Malumat" adlı dergilerde, "Agah Kemal" mahlasıyla şiirler yazmaya başladı.

Okuduğu Fransızca romanların etkisi ve ve Jön Türkler'e duyduğu ilginin etkisiyle 1903 yılında II. Abdülhamit baskısı altındaki İstanbul'dan kaçarak Paris'e gitti. İstanbul'a 1912'de geri döndü.

Paris yıllarında Ahmet Rıza, Sami Paşazade Sezai, Mustafa Fazıl Paşa, Prens Sabahattin, Abdullah Cevdet, Abdülhak Şinasi Hisar gibi Jön Türklerle tanıştı. Hiç dil bilmeden gittiği bu kentte hızlı bir şekilde Fransızca öğrendi. 1904 yılında Sorbonne Üniversitesi'nin Siyaset Bilimi bölümüne kaydoldu. Okulda ders veren tarihçi Albert Sorel'den etkilendi.

Okul hayatı boyunca derslerinin yanı sıra tiyatro ile ilgilendi; kütüphanelerde tarih hakkında araştırmalar yaptı; Fransız şairlerin kitaplarını inceledi. Tarih alanındaki incelemeleri sonucu 1071 yılındaki Malazgirt Savaşı'nın Türk tarihinin başlangıcı sayılması gerektiği görüşüne vardı. Araştırmaları ve sosyal etkinlikleri derslere zaman ayırmasını ve sınavlarda başarılı olmasını engelleyince bölüm değiştirerek Edebiyat Fakültesi'ne geçti ancak bu bölümden de mezun olamadı. Paris'te geçirdiği dokuz yılda tarih bakışı, şairliği, kişiliği gelişti.

1913 yılında İstanbul'a döndü. Darüşşafaka İdadisi'nde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı; bir süre Medresetü'l-Vaizin'de uygarlık tarihi dersi verdi. Bu yıllarda Üsküp ve Rumeli'nin Osmanlı Devleti'nin elinden çıkması onu derinden üzdü.

Ziya Gökalp, Tevfik Fikret, Yakup Kadri gibi şahsiyetlerle tanıştı. 1916'da Ziya Gökalp'in tavsiyesi ile Darülfünun'a Medeniyet Tarihi müderrisi olarak girdi. Sonraki yıllarda Garp Edebiyatı Tarihi, Türk Edebiyatı Tarihi derslerini de okuttu. Hayatının sonuna kadar çok yakın dostu olarak kalan Ahmet Hamdi Tanpınar, onun Darülfünun'da öğrencisi oldu.

Bir yandan da yazın faaliyetlerini sürdüren Yahya Kemal; Türk dili, Türk tarihi konularında gazete ve dergilerde yazılar yazdı. Peyam gazetesinde, "Süleyman Nadi" mahlasıyla, "Çamlar Altında Muhasebe" başlığı altında yazılar kaleme aldı. 1910'dan beri yazmakta olduğu şiirlerini ilk defa 1918 yılında "Yeni Mecmua" adlı dergide yayımladı; Türk edebiyatının baş aktörleri arasına girdi.

Mondros Mütarekesi'nin ardından gençleri etrafında toplayarak "Dergâh" adlı bir dergi kurdu. Dergi kadrosunda Ahmet Hamdi Tanpınar, Nurullah Ataç, Ahmet Kutsi Tecer, Abdülhak Şinasi Hisar gibi isimler yer almıştır. Yahya Kemal'in yakından ilgilendiği bu dergide yayınlanan tek şiiri "Ses Manzumesi"dir. Ancak dergi için pek çok düzyazı kaleme alan yazar; bu yazılarla Anadolu'da devam eden Milli Mücadele'ye destek vermiş ve İstanbul'da Kuvay-ı Milliye ruhunu canlı tutmaya çalışmıştır. Benzer yazıları İleri ve Tevhid-i Efkar gazetelerinde de sürekli yayınlandı.

Yahya Kemal, Kurtuluş Savaşı'nın Türklerin zaferi ile sonuçlanmasının ardından İzmir'den Bursa'ya gelen Mustafa Kemal'i tebrik için Darülfünun tarafından gönderilen heyette yer almıştı. Bursa'dan Ankara'ya giderken Mustafa Kemal'e eşlik etti; ondan Ankara'ya gelmesi için davet aldı.

19 Eylül 1922'de Darülfünun Edebiyat Medresesi'nin müderrisler toplantısında Mustafa Kemal'e fahri doktorluk unvanı verilmesini teklif eden Yahya Kemal'in bu teklifi oybirliği ile kabul edildi.

1922'de Ankara'ya giden Yahya Kemal, Hakimiyet-i Milliye gazetesinde başyazarlık yaptı. O yıl, Lozan görüşmelerinde Türk heyetine danışman atandı. 1923'te Lozan'dan döndükten sonra II. Dönem TBMM'ye Urfa milletvekili olarak seçildi. Milletvekilliği 1926'ya kadar devam etti.

1926'da İbrahim Tali Öngören'in yerine Varşova'ya elçi olarak atandı. 1930'da Lizbon büyükelçisi olarak Portekiz'e gitti. İspanya Orta Elçiliği görevi de kendisine verildi. Madrid'de görev yapan ikinci edebiyatçı sefir oldu (ilk, Samipaşazade Sezai'dir). İspanya Kralı XIII. Alfonso ile yakın dostluk kurdu. 1932'de Madrid elçiliğindeki görevine son verildi.

İlk defa 1923-1926 arasında Urfa milletvekili olarak görev yapan Yahya Kemal, 1933 yılında Madrid'deki diplomatik görevinden döndükten sonra milletvekili seçimlerine girdi. 1934 yılında Yozgat milletvekili oldu. O yıl çıkan Soyadı Kanunu'ndan sonra "Beyatlı" soyadını aldı. Ertesi seçim döneminde Tekirdağ milletvekili olarak meclise girdi. 1943'te İstanbul'dan milletvekili seçildi. Milletvekilliği döneminde Ankara Palas'ta yaşadı.

Yahya Kemal, 1946 seçimlerinde meclise giremedi ve bağımsızlığını yeni ilan etmiş Pakistan'a 1947'de büyükelçi olarak atandı. Yaş haddinden emekli oluncaya kadar Karaçi'de elçilik görevini sürdürdü. 1949'da yurda döndü.

Emekli olduktan sonra İzmir, Bursa, Kayseri, Malatya, Adana, Mersin ve civarını ziyaret etti. Atina, Kahire, Beyrut, Şam, Trablus gezilerine çıktı İstanbul'da Park Otel'e yerleşti ve ömrünün sonuna kadar bu otelde yaşadı. 1949'da kendisine "İnönü Armağanı" verildi. 1956 yılında Hürriyet gazetesi her hafta bir şiirine yer vererek tüm şiirlerini yayımlamaya başladı.

Yakalandığı bir çeşit bağırsak iltihabı nedeniyle tedavi için 1957'de Paris'e gitti. Bir yıl sonra 2 Kasım 1958'de Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Cenazesi Aşiyan Mezarlığı'na defnedildi.

Yahya Kemal'in sağlığında hiçbir kitabı yayımlanmamıştır, onun vefatından sonra açılan 'Yahya Kemal Enstitüsü; şairin, edebiyat tarihçisi Nihad Sami Banarlı tarafından derlenen eserlerini yayınlamıştır.

1961 yılında Çarşıkapı'da Karamustafapaşa Medresesi'nde Yahya Kemal Müzesi açıldı.

1968 yılında Hüseyin Gezer tarafından yapılan bir heykeli İstanbul'daki Maçka Parkı'na yerleştirildi.

Yahya Kemal Beyatlı Kitapları - Eserleri

  • Eğil Dağlar
  • Kendi Gök Kubbemiz
  • Siyasi ve Edebi Portreler
  • Aziz İstanbul
  • Tarih Musahabeleri
  • Eski Şiirin Rüzgârıyle
  • Edebiyata Dair
  • Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş
  • Süleymaniye'de Bayram Sabahı
  • Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım
  • Siyasi Hikâyeler
  • Mektuplar Makaleler
  • Bitmemiş Şiirler
  • Eğil Dağlar
  • Yahya Kemal
  • Rubâiler
  • Rubâiler + Hayyam rubâilerini Türkçe söyleyişlerle
  • Rubâiler+ Hayyam rubâilerini Türkçe söyleyişlerle
  • 24 Şiir ve Leyla

Yahya Kemal Beyatlı Alıntıları - Sözleri

  • Dönülmez akşamın ufkundayız. Vakit çok geç; Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç! Cihana bir daha gelmek hayal edilse bile, Avunmak istemeyiz öyle bir teselliyle. Geniş kanatları boşlukta simsiyah açılan Ve arkasında güneş doğmayan büyük kapıdan Geçince başlayacak bitmeyen sükûnlu gece. Guruba karşı bu son bahçelerde, keyfince, Ya şevk içinde harab ol, ya aşk içinde gönül! Ya lale açmalıdır göğsümüzde yahud gül. (Yahya Kemal)
  • Dünyâda ne ikbâl ne servet dileriz Hattâ ne de ukbâda saâdet dileriz Aşkın gül açan bülbül öten vaktinde Yâranla tarab yâr ile vuslat dileriz (Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş)
  • Dünyada her şey gibi, yalanın da bir haddi vardır. (Eğil Dağlar)
  • Ölmek kaderde var yaşayıp köhnemek hazin Bir çâre yok mudur buna yâ Rabbe'l-âlemîn (Eski Şiirin Rüzgârıyle)
  • Eskiden İstanbul semtlerinde görülen tenevvü, rûhaniyetten, hayat şevklerine kadar, derece dereceydi. Eyüb, Kocamustâpaşa, Üsküdar'ın bazı köşeleri uhreviydi; buraları, Maurice Barres'in: "Bazı semtlerde rûh eser!" diye tasvir ettiği yerlerdi. (Aziz İstanbul)
  • ¶ Hâlet Efendi, Sultan Mahmud'un dâima başvurduğu gizli bir müşaviri iken zamanla devletin başında, mutlak bir nüfuz kazanmış, dilediği gibi azil ve nasbettirir, sevmediklerini taşralara sürdürür, îdam hükmü verdirir, devlet idaresini korku ve şüphe içinde yaşatır; belki pâdişahtan daha kudretli bir adam olmuştu. ¶ Şem'i Molla'nın konaği gerek İstanbullu gerek taşralı devlet düş künlerinin ekseriya uğradığı, şikâyetlerini yükselttiği bir yerdi; kendileri kadar devirden ve devrandan memnun olmayan Molla da onlara yüz veriyordu. Bazen pek yukarılara kadar çıkan keskin târizleri iş başında olanların kulaklarına kadar mutlaka giderdi. Böyle iken bu zata, menfà yolu görünmek şöyle dursun, bir serzeniş bile edilmiyordu. Allah, Allah! Bu ne kadar garip bir şeydi. ¶ Berrîzâde Atâullah Efendi zamanında sönmüş bir hânedan olan Berrîzâdelerin namını tekrar parlatan Şem'î Molla'dır. Bu da başka bir hikâyedir, anlatılmaya değer. ¶Şem'i Molla sözü Hünkar'a ve bana getirir; der ki: "İşi iyi bilmeyenler, Hünkâr'ı çok cesur, celadetli bir padişah bilirler, hâlbuki her dakika şüphe içinde yaşayan korkağın biridir; en mânâsız ve aslı astarı olmayan kötü bir haber alsa korkusundan tir tir titrer. Velinimetimiz Hålet Efendi, Ocak'ı elinde tutmakla, çok iyi hareket ediyorlar. Hünkâr, Ocak'tan yıldığı kadar bir şeyden yılmaz, Allah'tan bile o derece korkusu yoktur. "Kul" kazan kaldırır diye her an endişe içindedir. Hâlet Efendi'miz "Kul"u okşamakla, kendine taraftar kılmakla en isabetli tedbirde bulunmaktadırlar." °¶° Evet, emniyetlerine ve itimatlarına mazhar olurlar çünkü işin başına fırlayan bir kimsede ilk peyda olan his, nefsinin ve mevkiinin muhafazası kaygısıdır. Uğramak üzere olduğu yâhut uğrayabileceği tehlikeleri hemen öğrenmek ister. İşte Şem'î Molla gibi üstatlar bu anda pek lâzımdırlar; onların bütün kabahatleri affolunur, hoş görülür, bütün şenaatlerine sünger çekilir. Yalnız ve yalnız yeni sadakatleri makbuldür. °¶° "Şem'î Mollalar, onun tıynetinde olanlar, onun hizmetini görenler, devirler geçtikçe ayakta kalırlar; daima değilse bile ekseriya rahat döşeklerinde ölürler. Ben kaderin sevkiyle, bu devletin büyük işlerine karıştım. Şöyle böyle başta bulundum. Akıbetimin er geç ne olacağından eminim lâkin benim âkıbetim günü gelirse ve sen de yakın bir dostum olduğun için, benim yüzümden uzun yâhut kısa bir müddette bir tarafa nefyedilirsen emin ol ki felaketimizde Şem'i Molla'nın parmağı olur; bu şaşmaz bir käidedir!" (Siyasi Hikâyeler)
  • Şiirde lisan, zevk, fikir, mazmun, her şey eskidir, yalnız aşk eskimez her dem tazedir. (Edebiyata Dair)
  • Nice revnaklı şehirler görünür dünyâda, Lâkin Efsunlu güzellikleri sensin yaratan. (Aziz İstanbul)
  • Kavi olan, yenilmeyen yalnız azimdir. (Eğil Dağlar)
  • Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol. Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli, Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli, Biçare gönüller! Ne giden son gemidir bu! Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu. Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler; Bilmez ki giden sevgililer dönmeyecekler. Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden, Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden. (Yahya Kemal)
  • Her zevkin değiştiği bir merhale vardır. (Eğil Dağlar)
  • İzmir’e Yunanlılar çıktığı günlerde nasıl perişan, çaresiz, kimsesizdik, Paraskevopulos Bursa’ya, Zımbarakakis Edirne’ye saldırdıkları günlerde nasıl ancak Allah’tan imdat umuyorduk, bütün o hazin günleri kalp ve zekâ sahibi Türkler daima tahattur edecek, daima o günlerde yaşıyor gibi yaşayacaktır. İstikbalin kuvveti bu hatıralardadır. (Eğil Dağlar)
  • "Balık,suyu idrak etmediği gibi Üsküp de Türklüğünü idrak etmiyordu,bütün Türk şehirler gibi kendine sadece Müslüman diyordu." (Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım)
  • Her sâhib-i hâl kendi zevkinde yaşar Dünyânın güft ü gûsu fevkinde yaşar Bir zirveye konmayan hümâdır ki gönül Âzâdeliğin hevâ-yı şevkinde yaşar (Rubailer ve Hayyam Rubailerini Türkçe Söyleyiş)
  • « Âlemde hiç gülen mi olur ağlayan kadar?» Abdülhak Hâmid Bey, Rûhlar (Edebiyata Dair)
  • Ölmek değildir ömrümüzün en fecî işi, Müşkül budur ki ölmeden evvel ölür kişi. (Kendi Gök Kubbemiz)
  • Gül solmayı, mehtap azalıp bitmeği bilmez. (Kendi Gök Kubbemiz)
  • Vatanın değeri, kendisinden ayrı düşüldüğü zaman anlaşılır. (Süleymaniye'de Bayram Sabahı)
  • Kendi annesinden rencide, hemşirelerinden müteneffir(tiksinti), kocasından meyûs(üzgün) olan zavallı annem dünyada yegâne tesellisi olarak beni görmek istiyordu. Halbuki ben sürekli bir afacanlıkla ve çığırtkanlıkla koşuşup duruyordum. Yalnız arada sırada anneme dâir endişeleri hissediyordum. O zaman gidip bir köşede ağlıyor ve annemin ölümünden korktuğumu söylüyordum. (Çocukluğum, Gençliğim, Siyasi ve Edebi Hatıralarım)
  • Bu son fasıldır ey ömrüm nasıl geçersen geç! (Bitmemiş Şiirler)

Yorum Yaz