diorex
life

Dalgalar - Virginia Woolf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Dalgalar kimin eseri? Dalgalar kitabının yazarı kimdir? Dalgalar konusu ve anafikri nedir? Dalgalar kitabı ne anlatıyor? Dalgalar kitabının yazarı Virginia Woolf kimdir? İşte Dalgalar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 09.03.2022 02:00
Dalgalar - Virginia Woolf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Virginia Woolf

Çevirmen: Tülin Cansunar

Orijinal Adı: The Waves

Yayın Evi: Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

İSBN: 9786053328605

Sayfa Sayısı: 256

Dalgalar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Woolf 1920’lerin ortalarında Dalgalar’ı tasarlarken ortaya çıkacak romanın benzeri görülmemiş bir “melez” olacağından emindi. Şiirin coşkunluğuyla nesrin sıradanlığını kaynaştıran soyut ve gizemli bir yapıt, bir “oyunşiir”, olay örgüsü yerine ritimle yazılmış “yepyeni türde bir kitap” vardı aklında. Birçok kişi tarafından yazarın en büyük başarısı olarak görülen Dalgalar, altı arkadaşın çocukluktan orta yaşa dek yaşamlarının; onları kuşatan dünyayı algılayışlarının ve kim olduklarını keşfedişlerinin izini sürer. Romanda bilinç akışı tekniğine yoğunlaşan Woolf’un lirik ve duyarlı diliyle dünyevi ve gündelik olan, yepyeni bir boyut kazanır.

Modern kentin bir kaleydoskobu andıran görüntülerine ve gürültüsüne uzak geçmişe ait imge ve sesler karışır. Romanın her bir sayfasından yayılan akışkan ve her okuyuşta daha da derinleşen anlamlar, bizi hiç bitmeyecek bir okuma deneyimine davet eder.

VIRGINIA WOOLF (1882-1941): Roman türüne özgün katkılarda bulunmasının yanı sıra döneminin önemli eleştirmenlerinden biri olan Virginia Woolf, Londra’da doğdu. Eğitimini eleştirmen olan babası Sir Leslie Stephen’dan aldı. İki dünya savaşı arasındaki dönemde, Londra’nın edebi çevrelerinin yanı sıra İngiliz yazar, filozof ve sanatçılardan oluşan Bloomsbury grubunun üyeleri arasında da önemli bir şahsiyet haline geldi. 1912’de Leonard Woolf’la evlendi ve 1917’de birlikte Hogarth Yayınevi’ni kurdular. Mrs. Dalloway (1925) ve To the Lighthouse (1927; Deniz Feneri) gibi çığır açan romanların yazarı olan Woolf, daha sonra tarihsel bir fantezi olan Orlando’yu (1928) ve I. Elizabeth döneminden 1928’e değin İngiltere’deki edebiyat yaşamını konu aldığı uzun denemesi A Room of One’s Own’u (1929; Kendine Ait Bir Oda) yayımladı. 1931’de yayımlanan Dalgalar’ı daha geleneksel bir roman olan The Years (1937; Yıllar) izledi. Yazar son romanı Between the Acts’i (1941; Perdeler Arasında) bitirdikten sonra ruhsal bunalım sonucu kendini evinin yakınındaki bir ırmağa atarak yaşamına son verdi.

Dalgalar Alıntıları - Sözleri

  • Belki de hayat, anlatmaya çalıştığımızda ona davrandığımız kadar duyarlı değildir.
  • Beklemek zorunda kalırsam, okurum; gece uyanırsam, rafın üzerinde el yordamıyla bir kitap ararım.
  • Kafamda, şişen, bitmek tükenmek bilmeden çoğalan, kaydedilmemiş şeylerden oluşan kocaman bir birikim var.
  • Gerçek olan, doyumunu tek kişide ya da sonsuzlukta bulanlardan biri olmadığım. Özel oda sıkıyor beni, gökyüzü de.
  • "Beni rahatsız etmemeniz için, sessizce, yalnız başıma oturup kalabilmek için gönül rızasıyla tüm paramı verirdim"
  • Kimileri batacak. Kimileri kayalarda parçalanacak. Bir tanesi yüzüyor tek başına. O benim gemim.
  • Hayat hiçbir zaman kusursuz olmamış, sonu gelmeyen bir cümledir.
  • Hiçbir şeye aldırmıyorum yeryüzünde. Hiç kimseye aldırmıyorum, bu adını bilmediğim adam dışında. Söyle Ay, biz onaylanmaya değer değil miyiz?
  • “Seviyorum” dedi, “Nefret de ediyorum.” “Ama birbirimize yakın oturduğumuzda, sözlerimizle birbirimizde eriyoruz. Bir pus çevremizi sarıyor. Hayali bir ortam yaratıyoruz.”
  • "Ve dünyanın ağırlığı, kaburgalarıma baskı uyguluyor"...
  • Beni ağlatan manzaralar görüyorum. Çünkü onları anlatamam. Yalnızlığımız bu yüzden; perişanlığımız bu yüzden.
  • Varoluş aynı bir ağaç gibi çemberler üretiyor. Bir ağaç gibi, düşüyor yapraklar.

Dalgalar İncelemesi - Şahsi Yorumlar

OKUYORUZ DEĞİL Mİ!: "Dalgaları okumayı düşünüyorsanız mutlaka ama mutlaka bu incelemeyi gözden geçirmenizde fayda olacağını düşünmekteyim" Bir kere Virginia Woolf'u (1882-1941) okumak başka bir şey diğer yazarları okumak daha ayrı bir şey! Woolf'un dünyasına girecekseniz, öncelikle hayatla boğuşmuş olmanız gerekir düzenden tiksinmiş olmanız gerekir, sevgiden darbeler almış olmanız gerekir, şeklin ötesine geçmiş olmanız gerekir, insanı bir haz makinası olarak görmemeniz gerekir, isminiz sorulduğunda biraz düşünerek cevap vermeniz gerekir -ne olabilir diye- yani kısaca hayatı sorgulamanızda en az normalin bir tık üstünde olmanız gerekir.... -olmazsak nolur? anlayamazsınız! ya yarıda bırakırsınız ya da söversiniz! azarlarsınız ve hiç hak etmediği ithamlarda bulunursunuz --ayy ne karamsar bir kadın yani bu neye benzer biliyor musunuz, denizi kıyısından ibaret zannetmeye benzer biri size denizin derinliklerinden bahsederse onu delilikle suçlamanıza benzer öYle Yaparız; genelde somutun ötesine geçen, geçerken de somutu hırpalayan soyutla sevişen kişilere deli deriz, o da öyle diyor ya; "Yeniden delirmekte olduğumdan şüphem yok" ve ekliyor; "sesler duymaya başlıyorum ve konsantre olamıyorum. bu yüzden yapmam gereken şeyi yapıyorum. " diyor ve cebindeki taşlarla nehrin suyunda soyutlaşmak, üstündeki beden yükünden kurtulmak için bir adım atıyor! "Ölüme hangi adı vereceğiz?"...... Virginia Woolf genel olarak eserlerinde ve özel olarak da bu kitabında "bilinç akışı" tekniğini kullanır bilinç akışı dediğimiz teknik kısaca karakterlerin iç seslerinin kendi ağızlarından bir olay örgüsü olmadan, mantıksal bağlantılar kurmadan zihninden geçen düşüncelerin olduğu gibi yansıtılmasıdır. Bu durum, ister istemez eserin okunmasını zorlaştırır bir de bunun üzerine Virginia Woolf'un gerçeğe yakın dünyası koyulunca bu zorlanma kat kat artabilir.... bütün bunlara "eywallah" diyorsanız eserin özeline geçelim Bu eserde bilinç akışı tekniği kullanılarak 3 kız, 3 erkek arkadaşın çocukluğundan gençliğine, gençliğinden ihtiyarlığına ve ölümüne giden bir yoldaki imgeler ve kendilerinde meydana gelen değişimleri içerir. Bütün ömür bir güne benzetilir, hayatlar gündoğumu ile başlar ve günbatımı ile son bulur günün ortasında her biri orta yaşlarındadır sonra yavaş yavaş batıma doğru yol alır. Hayat bir deniz ve ruhlardaki ritimler ise birer dalga olarak simgelenir. Ruhlardaki hareketler yükselip alçalarak bir dalga oluşturur... genç yaşta ölen Percival konuşturulmaz ancak ölümünden sık sık bahsedilir. Yazar bazen bu altı kişinin aslında bir kişi olabileceği izlemini de bizlere verir.. o da artık bizim düşünce dünyamızda şeklini bulur. Okurken belli noktalara odaklanmamanız için hislerimden bahsetmeyeceğim ama okumadan önce mutlaka dikkat etmeniz gerekenlerden ilki altı kişinin isimlerini genel özellikleriyle iyi belirlemeniz ve ikincisi ise konuşmaya başlayan kişiyi iyi bilmeniz gerekir çünkü yazar hangisine geçtiğinden bahsetmez kendinizi okumaya kaptırırsanız tam olarak kimden bahsettini kaçırabilirsiniz, bu da karışık olan durumu iyice karışık hale getirebilir ve gelen dalga ile boğulma tehlikesi geçirebilirsiniz... son olarak okuyun ya da okumayan önerisinde bulunmayacağım ancak eğer Virginia Woolf'u ilk kez okuyacaksanız bu eserden başlamayın.. derim... ..saygılarımla (RA)

DALGANIN RİTMİ: Bugün günlerden Çarşamba, yarın Perşembe. Bir dalga vuruyor sahile düzenli aralıklarla. Dalgalarda usta bir yazarın dokunuşları gibi bir ahenk var. Sahile bir şey olmuyor sular vurdukça veya oluyorsa da ne olduğu önemli değil. Dalganın düzenli ve dinlendirici sesi kalıyor sadece kulaklarda. Ölmek en iyi dinlenme şeklidir, dalganın biteceğinin farkında ve umurunda olmadan! Edebiyat dünyasında önemli yapıtlarda bir erkek ağırlığı göze batar belirgin şekilde. Elbette bunun farklı edebi türlerde istisnaları vardır. Ama hem edebiyat teorisi, hem farklı biçemsel denemeler, hem de öykü yönüyle edebiyata vurulan kadın imzası Virgina Woolf’a aittir sanırım. Bu nedenle 3. Woolf okumamı yapmış bulunuyorum, diğerleri rafta sırasını bekliyor. İlk okuduğum Mrs. Dalloway , ikincisi ise öyküler kitabıydı. Okuma zorluğuna sıkça vurgu yapılan bu kitapta en belirgin olan neydi peki? Tek kelimeyle ritim! Edebiyat dersi verecek kadar belirgin bir şekilde ritim ustalığı baştan sona göze çarpıyordu. Kitabı okumadan önce herhangi bir incelemeye göz atmadan kitabın beni nereye götüreceğini görmek istedim. Kitapta 6 çocukluk arkadaşının hayat yolculuğu beraber işleniyor. Bu 6 arkadaşın kimler olduğu hatta hangilerinin kız ismi hangilerinin erkek ismi olduğuna bile dikkat etmedim. Kitabın sonunda yazar bu 6 karakterden hangisi olduğunu bilmediğini söyleyerek bu belirsizliğe vurgu yapsa da, karakterler arasındaki anlatı geçişleri rahatsız etmedi beni. Bunları birbirinden ayırmaya da çalışmadım bu yüzden. Hayat bu 6 karakterin etrafında akmaya devam ederken yazar bütün detayları anlatsa bile bunların ne kadar gereksiz olduğuna ve ilgilenmediğine de vurgu yapar aslında. O ilgili değilse ben karakterlerin hayatını neden merak edeyim ki! Ben hep o dalga sesini aradım kelimeler arasında… Her bölüm başında güneşin doğuşu ve batışıyla başlayan ikişer sayfalık şiirsel anlatım ayrı bir lezzet katmıştı kitaba. Her bölümde bu güneşle başlayan anlatım kitap boyunca devam eden dalgalarla finalde bir araya gelerek ritmini tamamlar. Özellikle ilk bölümdeki başlangıç için şöyle bir not almışım: “Ne zaman kelimelerim tükense geri dönüp dilimin çözülmesini istediğimde tekrar tekrar okumam gereken bir giriş bu.” Yazar, satır aralarında kendi öykü ve şiir anlayışına dair notlar aktarırken, “Yazarken ritim en başta gelen özelliktir,” diyor. Peki yazar bu iki ayrı sembolü finalde buluşturmanın dışında ritim için neler yapar başka? 1. Bugün pazartesi der önce, bunu açar anlatır. Birkaç paragraf sonra pazartesi, salıyı birlikte işler. Yine anlatır, anlatır. Çarşambayı ekler bu ritme. Dalgalar sahile vurmaya devam etmektedir. Sayfalar sonra Perşembe gelir satırların arasına. Anlarsınız ki ritim dersi devam ediyor. 2. Belli olayları düzenli aralıklarla hatırlatır bizlere (Bahçe sahnesi, restaurant, Percival’in gelişi). Bu tekrara düşmek değil aksine bir beklenti oluşturur okurda. 3. Aylara ve zamana vurgu yapar belirli aralıklarla. Hayat akıp gitmektedir, tüm karakterler için ayrı bir yol vardır. Kimi ölür, sağ kalır bazısı. Ölen belki kalmak isterdi, belki kalan ölmek… 4. Tık tık tık gibi ikilemeler kullanarak. (Bir tek dalganın gerçek sesiydi eksik kalan…) Bunların dışında yazarın kullanmış olduğu benzetmelerden bahsetmezsek eksik bir yazı olacağını düşünüyorum. Satır aralarında notlar alıp biriktirdiğinden de bahsederken bu emeğinin satır aralarına nasıl serpiştirildiğinden bahsetmek isterim. - “Hala doymamış küçük bir kuş gibi ağzımı açık tutuyorum - Bir çavlanın üstünden usulca kayan bir kütük gibiyim. - Çok yaşlı bir meşe direğin odunun içinde yüyerek yolunu bulan bir kurt gibiyim. - Muhteşem bir hayvanın yan tarafındaki bir kabuk muşuz gibi, - Şimdi bu kokunun ve görkemli ısıtıcının içinde dolanmış yaprakları açılan bir eğrelti otu gibi…” Daha fazlası da vardı ama sıkmamak için alıntı olarak da paylaştığım şu benzetmeyi yazmasam olmaz! “Alay bandosunun peşi sıra yol boyunca tırıs giden, ansızın bir ağaç gövdesini, kahverengi bir lekeyi koklamak için duran, derken kırma bir sokak köpeğinin peşinden karşıya bir koşu tutturan, sonra da kasaptan gelen büyüleyici et kokusunu koklarken bir patisi havada kalan küçük bir köpek gibiyim.” Bu benzetmeyi yazabilmek için nasıl bir gözlem yaptığını merak ettim gerçekten… Son olarak sondan bahsetmeliyim, hayır kitabın değil, yazarın sonundan. Son cümlesinde ölüme meydan okuyan yazar, şöyle seslenir kitabın içinden bizlere: “Yenilmeden ve boyun eğmeden, kendimi sana doğru savuracağım, Ey Ölüm!” Bu ilk dalgadır. Satır aralarında “öldüğümü varsayalım,” der. “Size kesinlikle söyleyebilirim ki, bu, isteğim dışında olmayacak.” S.172. Bu ikinci dalgadır. Sonra bu ölümün nasıl olacağını da söyler bize detaylarıyla. “Dalgalı suların üstünde gideceğim ve beni kurtaracak kimse olmaksızın batacağım.” S. 134. Bu da son dalgadır. Sonra dalga sesleri kesilir birden, duyulmaz olur. https://youtu.be/0pwjnLMpE28 Ha! Bir de ritmi yakalamak için fonda dalga sesleri dinledim yazarken, aylardan aralık, günlerden Çarşamba… İncelemenin tam metni için, http://www.kitaphaber.com.tr/dalganin-ritmi-woolfa-bir-degini-k3890.html (Resul Bulama)

Dalgalar: Öncelikle kitabı uzun sürede okudum çünkü hem çok yoğundum hem de kitap sindirerek okunması gereken bir kitaptı (ileride dönüp 252 sayfalık şeyi 2 haftada mı bitirdin diye kendime kızmamak için açıklamamı yazıyorum) İncelemeleri okuyarak başlamıştım kitaba o yüzden okunması zor bir kitap olacağını biliyordum ve ilk kitabımdı Virginia Woolf'tan okuduğum (çoğu kişi ilk kitap olarak bunu seçmemeyi söylemiş ama çok geçti ) Karakterlerin iç dünyasının bu kadar açık ve gerçekçi bir şekilde aktarıldığı başka kitap zor bulurum gerçekten evet çok zordu okuması benim için her cümlenin anlamını iki kere düşündüm hatta ilk bazı yerleri anlayamadım sonradan oturttum herneyse bu 6 arkadaşın (Susan, Bernard, Jinny, Neville, Louis, Rhode) düşüncelerini ve çocukluktan yaşlılığa kadar geçen zamandaki davranışlarını teker teker izleyip takip etmek çok güzeldi ve o kadar iyi betimlemiş ki diyecek söz bulamıyorum kitabı 5 sene sonra tekrar okuyup tekrar değerlendiricem büyük ihtimalle çünkü hala hakkını veremediğimi düşünüyorum (berra)

Dalgalar PDF indirme linki var mı?

Virginia Woolf - Dalgalar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dalgalar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Virginia Woolf Kimdir?

Virginia Woolf (25 Ocak 1882 - 28 Mart 1941) İngiliz feminist, yazar, romancı ve eleştirmen.

1882'de Londra'da dünyaya gelen Virginia Woolf, Victoria devri'nin tanınmış yazarlarından Sir Leslie Stephen'ın kızıydı. Annesi ve babası daha önce başkalarıyla evlenmişler, dul kaldıktan sonra ise bir araya gelmişlerdi. Her ikisinin de ilk eşlerinden çocukları vardı. Sir Leslie Stephen'ın ilk eşi, ünlü romancı William Makepeace Thackeray'nın kızıydı. Thackeray'nın eşi akıl hastası olduğundan, Leslie Stephen'ın bu kadından olan kızı Laura, anneannesine çekmiş, yirmi yaşında bir akıl hastahanesine kapatılmıştı. Virginia'nın annesi Julia Duckworth ile Leslie Stephen'ın beş çocukları oldu. Yaş sırasıyla Vanessa, Julian, Thoby, Virginia ve Adrian. Virginia on üç yaşındayken annesi ansızın ölmüştür. Woolf, o yıllarda kadınların ikinci planda kalması nedeni ile okula gönderilememiş fakat babası yardımı ile kendini geliştirmiştir.

Kızkardeşi Vanessa Bell daha küçük bir yaşta iken bir ressam olmaya, Virginia Woolf ise bir yazar olmaya karar verir. Kendisini babasının kütüphanesinde geliştiren Virginia Woolf, 1895'de bir gazetede kısa hikâyelerini yayınlatır.

Özellikle, Viktorya tarzı yaşamaya karşı olan Virginia Woolf, yazılarında da bundan bahseder.

Bloomsbury Grubu

1904'te babasının ölümünden sonra kardeşleriyle Bloomsbury'ye taşınması ise hayatında ciddi bir dönüm noktası olmuştur. Bloomsbury grubu içinde birçok ünlü edebiyatçıyı barındıran ve cinsel konulardaki özgürlükçü tavırlarıyla tanınan bir grup entelektüelden oluşuyordu. Grupta bulunan birçok kişi eşcinsel ya da biseksüeldi. İnsanlar onları etik bir grup olarak görüyorlardı. Grupta John Maynard Keynes, E. M. Forster, Roger Fry, Duncan Grant ve Lytton Strachey gibi ünlü kişiler vardı. Woolf, 1909'da bir süreliğine Lytton Strachey ile nişanlanmıştır.

Evliliği

Virginia Woolf 1912 yılında Leonard Woolf ile evlenmiştir. Evlilikleri cinsel açıdan yeterli olmasa da, Virginia Woolf için çok önemli olmuştur. Leonard Woolf eşi için bir basımevi kurmuştu ve bu da Virginia Woolf'un yazdığı kitapları yayımlatması için bir fırsat olmuştu.

Ölümü

Perde Arası romanını yazdığı sıralarda artık kendini yeterince yetenekli hissetmiyor, yeteneğini kaybettiğini düşünüyordu. Her gün savaş korkusu ve yeteneğini kaybetmenin vermiş olduğu stres, dehşet ve korku sonucu ruhsal bunalıma girmiş, 28 Mart 1941'de içinde bulunduğu duruma daha fazla dayanamayıp evlerinin yakınlarında bulunan Ouse nehrine ceplerine taşlar doldurarak atlayıp intihar etmiştir. Virginia Woolf, geride iki intihar mektubu bırakmıştır. Birisi kardeşi Vanessa Bell'e diğeri ise kocası Leonard Woolf'a.

"Sevgilim, yine çıldırmak üzere olduğumu hissediyorum. O korkunç yeniden yaşayamayacağımı hissediyorum. Ve ben bu kez iyileşemeyeceğim. Sesler duymaya başladım. Odaklanamıyorum. Bu yüzden yapılacak en iyi şey olarak gördüğüm şeyi yapıyorum. Sen bana olabilecek en büyük mutluluğu verdin. Benim için her şey oldun. Bu korkunç hastalık beni bulmadan önce birlikte bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemezdim. Artık savaşacak gücüm kalmadı. Hayatını mahvettiğimin farkındayım ve ben olmazsam, rahatça çalışabileceğini de biliyorum. Bunu sen de göreceksin. Görüyorsun ya, bunu düzgün yazmayı bile beceremiyorum. Söylemek istediğim şey şu ki, yaşadığım tüm mutluluğu sana borçluyum. Bana karşı daima sabırlı ve çok iyiydin. Demek istediğim, bunları herkes biliyor. Eğer biri beni kurtarabilseydi, o kişi sen olurdun. Artık benim için her şey bitti. Sadece sana bir iyilik yapabilirim. Hayatını daha fazla mahvedemem. Bizim kadar mutlu olabilecek iki insan daha düşünemiyorum."

Virginia Woolf Kitapları - Eserleri

  • Kendine Ait Bir Oda
  • Dalgalar
  • Deniz Feneri
  • Yıllar
  • Mrs. Dalloway
  • Yaşlı Kadın ve Papağan
  • Flush
  • Dışa Yolculuk
  • Bir Okur Olarak
  • Granit ve Gökkuşağı
  • Üç Gine
  • Bir Yazarın Günlüğü
  • Gece ve Gündüz
  • Jacob'un Odası
  • Virginia Woolf&Vita Sackville - West Mektuplaşmaları
  • Güvenin Ölümü
  • Bütün Öyküleri
  • Kitap Nasıl Okunmalı? - Bir Okur Olarak 2
  • Dadının Perdesi
  • Perde Arası
  • Varolma Anları
  • Bir Hava Taarruzu Sırasında Barış Üzerine Düşünceler
  • A Haunted House
  • Benlik Üzerine Denemeler
  • Kew Gardens
  • Orlando
  • Hasta Olmaya Dair - Hasta Odalarından Notlar
  • Kadının Toplumsal İşlevi
  • Pazartesi ya da Salı
  • Londra Manzaraları
  • Yorum Yorar
  • Aforizmalar
  • Romanları Tekrar Okuma Üzerine
  • The Mark on the Wall
  • The Shooting Party
  • An Unwritten Novel
  • Mr. Bennett and Mrs. Brown
  • Yazınsal Ustalık

Virginia Woolf Alıntıları - Sözleri

  • Hayır, dünya yüzünde istediği tek şey vardı; temiz su. (Flush)
  • Life's what you see in people's eyes (A Haunted House)
  • Şimdi bana söyler misin, şiir nereye gidiyor, yoksa artık öldü mü? (Yazınsal Ustalık)
  • "İnsanın kusurlarını itiraf etmesi kolay iş. Ama hangi akşam karanlığı, insanın erdemlerini saklayacak kadar koyudur? (Bütün Öyküleri)
  • ...she spent most of her time in the London Library, reading. (A Haunted House)
  • Ama bu adamın yıpranmış yüz çizgilerinden her keresinde gizem duymuştu, suskunluğunaysa, tutku. (Perde Arası)

  • Okuma sürecinin ikinci aşaması olan, yargılamanın, okumanın kendisi gibi basit bir işlem olduğunu düşünmek ahmaklık olur, kitabı zihninin içinde tartışmayı, kitabı bıraktığında bile onu okumaya devam etmeyi ve bir kitabı diğeri ile uygun bir şekilde karşılaştırabilecek kadar okumuş olmak, işte bu zordur. Bundan daha zor olan şey ise "Sadece bu tarz bir kitap değil, aynı zamanda bu değerdedir, burada yetersiz; burada yeterli olur, burası kötü; burası iyi," demek. Okur, bunu yapabilmek için bilgi, iç görü ve hayal gücü sahibi olan biri olmalıdır. (Romanları Tekrar Okuma Üzerine)
  • Hayata ne ile başlarsan başka elinde çok az şey kalıyor. Gurur ve aptallık... Kaç kez yaşadığımız anın değerini bilmediğimiz için geleceği reddetmişizdir, kaç kez kıymetini anlayamadığımız bir anda yaşadığımızdan çok parlak olabilecek bir geleceği elimizden kaçırmışızdır. Halbuki her şeyi istemiştik değil mi? (Aforizmalar)
  • Başkalarının gözleri bizim için birer hapishane ; düşünceleri de kafeslerimiz. (Pazartesi ya da Salı)
  • "Bak, uyuyormuş gibi dudaklarında aşk var" (Romanları Tekrar Okuma Üzerine)
  • Ah! Aman Tanrım, yaşamın gizemi bu; düşüncenin doğruluktan sapması! (Bütün Öyküleri)
  • . Kırdaki tepelerin üzerinden hızla geçen rüzgar, yeniden yeşile dönen geniş gölge halkaları savurdu. Ama Londra'da sokaklar bulutları daralttı; Doğu Yakası'nda nehir kıyısında yoğun bir sis asılıydı. 'Satılacak eski bir demir, herhangi bir eski demir' diye bağıran adamların seslerini uzaktan geliyordu; ve banliyölerde organlar susturuldu. Rüzgar dumanı savurdu çünkü hala son birkaç sardunyayı barındıran sarmaşıklarla kaplı duvarın köşesindeki her arka bahçede yapraklar yığılmıştı; keskin sivri alevler onları yiyordu sokağa, sabahları salonda açık duran pencerelere. Çünkü yılın doğum günü olan Ekim ayıydı. ... (Yıllar)
  • Hiçbir yazar kendi sefil kişiliğini sırlarını ve kötü huylarını okuyucuya yansıtmak istemez herhalde (Bir Hava Taarruzu Sırasında Barış Üzerine Düşünceler)

  • Oh, is this your buried treasure? The light in the heart. (A Haunted House)
  • Evet, toplum dışı biriydi kendisi. Doğa ne yapmışsa yapmış, onu türdeşlerinden ayrı bir yere koymuştu. (Perde Arası)
  • Bir silah sesi kulaklarda patlar: Romantizmin devri kapandı. Realizmin devri başladı. (Yazınsal Ustalık)
  • Tansley bir çekiç kaldırıp olanca hızıyla havada salladı; ama aşağı doğru indirmeye başladığı anda, böyle bir aletle bu kelebeği ezmenin elinden gelmeyeceğini anlayarak, sadece, ömründe kendisini hiç deniz tutmadığını söyledi. (Deniz Feneri)
  • baska bir sey düsünen kisinin yarı bilincli-yarı bilincsiz tekrar tekrar baktıgı herhangi bir cisim, düsüncelerin malzemesiyle öyle ic ice gecer ki, asıl bicimini kaybeder, biraz farklı, ideal bir bicim alarak yeniden olusur ve hic beklemedigimiz bir anda beynimize girer. (Pazartesi ya da Salı)
  •  I want to think quietly, calmly, spaciously, never to be interrupted never to have to rise from my chair, to slip easily from one thing to another, without any sense of hostility, or obstacle. (A Haunted House)
  • Biz ki çöl nesliyiz. Biz, yani daha özgür daha eşit bir dünyayı düşlemeden yaşamayı beceremeyen yetimler. Çaresiz bir yandan özgürlüğün ve eşitliğin vahasına ulaşıncaya değil çölde başıboş dolaşıyoruz (Yorum Yorar)

Yorum Yaz