Dar Zamanlar - Adalet Ağaoğlu Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dar Zamanlar kimin eseri? Dar Zamanlar kitabının yazarı kimdir? Dar Zamanlar konusu ve anafikri nedir? Dar Zamanlar kitabı ne anlatıyor? Dar Zamanlar PDF indirme linki var mı? Dar Zamanlar kitabının yazarı Adalet Ağaoğlu kimdir? İşte Dar Zamanlar kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Adalet Ağaoğlu
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9786051418421
Sayfa Sayısı: 1000
Dar Zamanlar Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Türk edebiyatının başyapıtlarından Dar Zamanlar üçlemesi, ilk kez tek ciltte okurlarıyla buluşuyor.
“Ağaoğlu, Ölmeye Yatmak romanının başkişisi olan Aysel tipinde, eğitim düzeyinde ortaya konan Batıcı Cumhuriyet ideolojisi ile aile düzeyinde ortaya konan geleneksel ideolojiyi karşı karşıya getiriyor.”
-Hilmi Yavuz
“Oğuz Atay’ın Tutunamayanlar’ı ile aydınların iç dünyasına açılan pencere, Adalet Ağaoğlu’nun o nefis yapıtı Bir Düğün Gecesi ile Tanpınar’ın Huzur’unun bir uzantısı niteliğine bürünmektedir.”
-Vedat Günyol
“Adalet Ağaoğlu, yalnızca Hayır…’ın son halkasını oluşturduğu üçlemesiyle, bütün romanlarıyla kimi sorunsalların peşinde bir yazar kimliğindedir. Romanlarında en öne çıkan yan, düşünsel içeriktir. Hayır… onun bu özelliğinin belki de en yoğun biçimde alımlanabileceği bir roman…”
-Füsun Akatlı
Dar Zamanlar Alıntıları - Sözleri
- ”Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor...”
- ”ama şuramda bir bulantı. gitmiyor, geçmiyor...” dar zamanlar - adalet ağaoğlu
- Dürüst olunca, kırıcı olmak da kaçınılmaz.
- “Sanki temelde bir suç varmış gibi, mahkeme sonucuna ‘aklanma' deniyor. Aklanma! Suç peşinen kabul ediliyor, sonra temizleniyor... Yüzlerce insan sanki pismiş de, davaları süresince çamaşır makinesine atılıp tertemiz edilmişler!.."
- ”Ama şurada bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım… Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda… Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak.Her gün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek…”
- Kitaplar eksik de yaşam eksik değil mi? Ne sanıyor bunlar? Yoo, bir tek şey kesin ama: Şimdi durduğum yer, şimdiye dek koşturduğum yerlerden daha gerçek.
- ”ama şuramda bir bulantı. gitmiyor, geçmiyor...”
- Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım... Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda veya bu anlamda... Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak. Hergün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek...
- "Bence bütün insanların, doğum ve ölüm gibi, çok ortak yanları daha var; hiçbir koşulun farklı kılamadığı bir yanları. Tarihte hiçbirimizin gerçek bir başkaldırısı olmadı. Özgürlükler hep belli sınırlar içinde arandı. Özgürlük diye, din değiştirildi, tarikat değiştirildi, tiran değiştirildi. Bu sınırlar içinde ileri geri oynamalar uygarlık-ilkellik, kölelik-özgürlük sayıldı. Bu sınırın dışına çıkanlar, kendilerini gerçekten özgür kılanlar yalnızca sanatçılar ve deliler . Onlar dışında kimse, yönetenin dayattığı sürü hayatlarının güvencesinden yoksun kalmak istemiyor. Yönetilmek rahat. Bu kolayımıza gidiyor." Bakışlarında gitgide bir şeytansılık: “Bugünkü hayatlarımızın Ortaçağ hayatından hiçbir farkı yok. Yine rahipler, yine tilmizler, yine cinayetler... Farklı olan yalnızca araçlar ve gereçler... Özgürlük bilinci denen bilincin çok yükseldiğini sanıyoruz. O kadar yükselmiş bu bilinç, nasıl oluyor da, hem de bu kez seve isteye, yani gerçekten kendi isteğiyleymiş gibi, kendini şu rezil para ve tüketim dünyasına prangalatıyor? Ha, bana çıkar ilişkilerinden söz açacaksınız. Bu ilişkileri kuranlar mı özgür sizce? Herkes kendine bir efendi seçiyor. Kendisi, yalnız kendisi olmaktan korkuyor. Özgürlüğü salt yaratıcılara ve delilere özgü olduğunu söyleyen doktor, bir deli mi yoksa? Her deli gibi, söylediklerinin kimisinde gerçek payı var elbet, ama bu kadar bir reddediş, böylesi bir hiçseyiş... "Size katılmam olanaksız. Doğanın kölesi ilkel insandan, doğaya egemen insana geldik. Dünyaya, hiçbir şey değişmemiş gibi nasıl bakarsınız?” “Doğanın da, kendimizin de tepesine yeni efendiler diktik. Özde değişen bir şey yok.”
- Yolunu burada benden ayirmasi. Ne yazık! Yollarımızın burada birbirinden ayrılması, ne yazık!
- Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım... Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda... Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak. Her gün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek...
- Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım... Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda... Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak. Her gün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek...
- ”ama şuramda bir bulantı. gitmiyor, geçmiyor...”
- Ama şuramda bir bulantı. Gitmiyor, geçmiyor. İnsanlar arasında durmadan mikrop gibi yayılan bir hastalığın bulantısı bu. Kuşku ve güvensizlik. Bunları böyle böyle düşünmek zorunda kalışım... Yoklaya yoklaya yaklaşmak herkese. Şu anlamda ya da bu anlamda... Adımları hesaplı atmak. Yürekleri hesaplı açmak. Açık olamamak. Her gün biraz daha kapanmak. Her gün biraz daha köstebekleşmek, tilkileşmek, böcekleşmek...
Dar Zamanlar İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Ölmüşüm gibi sevme,yaşıyorum: An’ları anlatma kaygısını Dar Zamanlar adını verdiği üçlemesinde hissettirmeye çalışmış yazarımız.. Bu üçlemeyi neden okumalı bir okur? Tarihin akışı içinde (1940-1980’ler Türkiyesi) gerçekleşen olayların birey ve toplumun duygu ve düşünce dünyasındaki yansımalarını neye benzediğini anlama kaygısı taşıyorsanız okuyun.. Ben bu kitapları okurken huzursuzluk duygusunu çokça hissettim.Kitabın adı gibi gerçekten dar zamanlar o zamanlar..İdealistlik çok güzel tamam ama tepelerine inecek tüm odunları önceden sezebilme yetileri çok güdük kalmış kendilerini koruma refleksleri için hiç egzersiz yapmamışlar .. Bu incelemeyi yazmadan önce Adalet Ağaoğlu röportajları izledim kendisi çağdaşımız ve yeni kaybettiğimiz bir edebiyatçımız yazılı ve görsel basın -yayınlarda kendi ağzından kalemine dair aydınlatıcı ve bu incelemeye yol gösterici birçok özgün sözleri var.. Kendisi ‘Halimin annesi’(kayınvalidesi için)diye bahsederek söze giriyor.Hayır romanını kaleme aldığı daktilo Halimin annesinin kendisine hediye edilen daktilosu..Kayınvalide bir avukat bu arada..Adalet Ağaoğlu’nun yazar olacam demesinden hoşlanmamış ilk oyununu yazınca ne kazandın bundan diye sorunca cevaptan tatmin olmuş al bu daktiloyla yaz bundan sonra demiş:)))) Ne kayınvalideler var gelinine daktilo hediye edip yaz kızım diyen..Bize de bayram ziyaretine gelen akrabasına 38.kişi olarak aynı soruyu(Nasılsınız ?) diye sormadım diye annesi tarafından iyi terbiye edilmemiş gelin lafları söylenmiş..Bu laflara kırılmakla geçmiş dar zamanlarımız..Adalet Ağaoğlu’na burda imrendim yanlış anlaşılmasın kıskanmadım ammavelakin nasıl aileler içinde yeşermeye çalıştığımızda malum.(kaç sene geçmiş ve bir inceleme içine dahi sızmış saçma kısımlar bunlar hızla geçin) Benim için daha önce hiç karşılaşmadığım bir yazın diliyle kitaplarını kaleme almış bir yazar okudum gibi hissettmedim ben..Bilinç akışı,tamamen bağımsız iç konuşmalar gibi anlatım şekillerine okumayı sevdiğim başka yazarlardan aşinayım zaten… Ama ülkemde yaşayan orta halli okuryazar kesimin duygu ve düşüncelerine dair betimlemelerini çok başarılı buldum diyebilirim.Tek başımızayken her şey hakkındaki düşüncelerimiz bir de insanların yanındaki kendimiz olamayışımızın verdiği bozuluşlar…Kimi yüzeysel yaşamayı yani hayatın üstündeki akışta olmayı tercih edenler için bu farklılık ayırt edilebilir olamıyor ama kendisiyle uğraşmayı en organiğinden yaşam tarzı benimsemiş olanlar için bu büyük uyumsuzluk dert olabiliyor..Hızla değişen teknolojik araç gereçlere uyum sağlayacak çok da uyumlu bir geleneğimiz,kültürümüz ve felsefemiz olmamasının çoğumuzu sersemletmesi nerde duracağımızı nasıl değerlendireceğimizi bilemememiz ve biz insanın kendini arayışının neresindeyiz sorusunda daha çok yüzeyinde olduğumuzu görmenin sarsıcı gerçekliği.. Bu üçlemede beni en çok ne etkiledi diye tam adlandıramadığımı düşünürken bir cümleye rastladım ve işte bu benim bir okur olarak bu kitabı değerli bulmamı sağlayan ifade şekli şu;Yazar kendine hiçbir şeyi saklamadan her şeyi kalemiyle dökmüş..Zaten Adalet Ağaoğlu’nun bu kitabı yazarken en büyük kaygısı an’ları yakalamak ve an’ları anlatmaya niyetlenmek..Bakın mesela Aysel intihar ediyor farklı kurgularda..Bedenini bulduklarında boynu bükük ,etleri sarkmış,MEMELERİ yere doğru yatmış:))))-burda koptum -yazar olarak kendine hiçbir şey saklamamış ve o an’daki karşıdan gören için düşünülebilecek şeyleri yakalamayı başarmış::) Etkileyiciydi.. Yazar karakter olarak da gerçek yaşamında da an’ları yakalama derdinde.Mesela şunu dert ediyor 3000 ‘ne yakın kitap,mektuplar,dergiler ben öldükten sonra ne olacak,yakınlarımın başına bela olacak böyle düşünüyor ve Boğaziçi üniversitesi ile irtibata geçiyor yazar odası oluşturuyor daha hayattayken kendi kitapları,daktilosu,çalışma masası filan..Bir kısmını yaşarken bağışlıyor geri kalanları öldükten sonra alın diye vasiyet ediyor..Ölümünden sonra kendi izlerini organize eden bir yazar.. Üçlemenin son kitabı Hayır özellikle yaşlılık konusunda uzun anlatımlara yer vermiş..Yaşlılığın ne menem bişey olduğunu nasıl bir duygu verdiğini iliklerinize kadar hissediyorsunuz.. Ara verilmeden ve sırasıyla okunması anlayışınızı yükseltir Keyifli okumalar.. (Umay Han Atayurtta)
Sonunda Ağaoğlu'nun basyapitini bitirebildigim icin cok mutluyum. Eser bir üçleme. İlk kitap, Ölmeye Yatmak; Cumhuriyet sonrasi toplumda, sosyolojik yapida yasanan degisiklere bireylerin adapte olma çabasını iceriyor. Her ne kadar bu kazanimlari sevinçle karşılasalarda cekirdek aile içinde henüz kabullenilmedigi goruluyor. Biz bunlari Aysel'in agzindan dinliyoruz. Onun buyume surecinde yasadiklari dönemin panaromasını cikariyor. Yazar anlatimini bilinc akışı ile Aysel'in ölmeye yattığı otel odasindan aktariyor. Aysel aile icinde geleneksel tabular icinde, eğitim hayatinda batıya dönük bir ortamda yetisen bir aydın. Ve bu aydın kadinin ulkesinde kadin olarak ayakta kalmasinin sancilari... İkinci kitap, Bir Düğün Gecesi; Sanki bu eseri farkli bir yazar yazmış hissi uyandirdi. Icsellestiremedigim, akmayan bölümü oldu... Kitapta Aysel arka planda kaliyor, daha çok eşi Ömer, kardeşi Tezel ve yeğeni Ayşen etrafinda bir düğün gecesinden baslayan geriye dönük olarak donemini inceliyoruz yani 12 Mart sonrası sağ cikan insanlarin ayakta kalma savasini. Güzeldi fakat sürükleyiciligi yoktu. Üçüncü kitap, Hayır; Uclemenin en guzel kitabiydi. Olaydan cok durum agirlikli olmasina karşın oldukça sürükleyiciydi. Hayran kaldim. Alt metinleri dolu dolu, iliklerine kadar yalnızlık kokan bir son nokta olmuş. Kitapta Aysel artik yaslilik surecine girmiş, hayatin getirdiklerinden götürdüklerinden payini almis bir aydin kadin. Donem olarak 80 sonrasi isleniyor. Yine bilinc akışı teknigi hakim. Genel olarak Aysel'in intiharlar uzerine yaptigi calismalari konu alsa da hayatindaki insanlarin akibeti aralarda belirtiliyor. Ve beklenmedik bir son... Dar Zamanlar uclemesinin yazar tarafindan yillar sonra cikan dördüncü kitabi da var. Ama bu haliyle de cok guzel bir yolculuk sagladi. Mutlaka okumanizi tavsiye ederim. (karakarga)
Yalnızlıktan İçi Kazınan İnsanlar: "İnsanın düşünsel faaliyeti derinleştikçe, başkaldırı sesinin de derinlerden, boğuklaşmış olarak gelmesinden daha doğal ne var? Haykırmalar, savsözler ancak yüzeyden yüzenlerin kulak yırtan gürültüsünden başka bir şey değil." Türkiye'nin 1930'lu yıllardan başlayarak 80 ihtilali sonrasına kadar geçirdiği sosyal ve siyasal çalkantıları, güç odaklarıyla aydın ilişkilerini, Türk aydının sonu gelmez siyasal baskı darbe muhtıra dönemlerinde yaşadığı sıkıntıları anlatan ve birbirini takip eden üçleme..İlk roman Ölmeye yatmak, Aysel ana karakterinin gözünden 1930-60 Türkiyesini, ikinci roman Bir Düğün Gecesi Aysel'in eşi Ömer'in bakış açısından,1970 Muhtrası öncesi solcu eğilimler ve sonrasının korku ve baskı dönemini, son olarak Hayır yine Aysel karakteri üzerinden, biraz daha postmodern bir dille, çağdaş insana olan özlemi anlatır.Süreç içerisinde savrulup giden,sesin kendisine susayan insanların hayatlarına dokunurken buluruz kendimizi.Esen kalın. (Gökçe Erdem)
Dar Zamanlar PDF indirme linki var mı?
Adalet Ağaoğlu - Dar Zamanlar kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Dar Zamanlar PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Adalet Ağaoğlu Kimdir?
Adalet Ağaoğlu (d. Nallıhan, Ankara 1929) romanlarıyla ünlü Türk yazar.
20. yüzyıl Türk edebiyatının en önemli romancılarından biridir. Türkiye'nin değişik dönemlerini ve bu dönemlerin insan hayatlarına etkisini inceleyen eserler vermiştir. Romanları dışında hikaye, oyun, deneme, anı türünde eserler verir.
13 Ekim 1929'da Nallıhan'da dünyaya geldi. Babası, kumaş tüccarı Hafız Mustafa Sümer'dir. Dört çocuklu bir ailenin ikinci çocuğu ve tek kızıdır. Kardeşleri Dr. Cazip Sümer (1925-1975), oyun yazarı, oyuncu Güner Sümer (1936-1977) ve işadamı Ayhan Sümer (1930)'dir.
İlköğrenimini Nallıhan'da tamamladıktan sonra 1938'de ailesi ile birlikte Ankara'ya yerleşti[2] . Ortaöğrenimini Ankara Kız Lisesi'nde tamamladıktan sonra 1950 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi'nin Fransız Dili ve Edebiyatı bölümünden mezun oldu.
Edebiyata ilgisi lise yaşamında şiirlerle başladı, kısa bir süre sonra oyun yazarlığına yöneldi. İlk defa 1946'da Ulus gazetesinde tiyatro eleştirileri yayımlayarak yazarlığa başladı. 1948-50 arasında Kaynak Dergisi'nde şiirleri yayımlandı.
1951-1970 yılları arasında TRTde çeşitli görevlerde bulundu. Ankara Radyosu'nda göreve başladığı yıl ilk radyo oyunu olan "Aşk Şarkısı'nı" yazdı. Raddyo'da görev yaparken tiyatro oyuncusu ve yönetmen dört arkadaşı (Kartal Tibet, Üner İlsever, Çetin Köroğlu, Nur Sabuncu) ile birlikte Ankara'nın ilk özel tiyatrosu olan "Meydan Sahnesi"'ni kurdu[1]. Meydan Sahne Dergisi'ni çıkardı. 1953 yılında tiyatro konusunda görgü ve bilgisin arttırmak üzere Paris'e gitti[1]. 1953'te Sevim Uzungören'le birlikte yazdığı "Bir Piyes Yazalım" tiyatro oyunu aynı yıl Ankara'da sahnelendi. 1954 yılında mühendis Halim Ağaoğlu ile evlenen sanatçı, ilk romanını yazana kadar oyun yazarlığını sürdürdü. Üst üste yazdığı oyunlarla altmışlı ve yetmişli yılların önde gelen oyun yazarlarından oldu. TRT'nin özerkliğine el konulması gerekçesiyle TRT Radyo Dairesi Başkanlığı'ndan 1970 'te istifa eden sanatçı o tarihten bu yana yazarlıktan başka bir işle uğraşmadı. Edebiyat yaşamının bazı dönemlerinde "Remüs Tealada" ve "Parker Quinck" gibi takma adlar kullanmıştır.
İlk romanı Ölmeye Yatmak, 1973'te yayımlandı. Bu ilk romanından itibaren tüm eserleri yoğun tartışmalara konu oldu. Ölmeye Yatmak, daha sonra yazdığı Bir Düğün Gecesi(1979) ve Hayır (1989) adlı romanlarla bir üçleme oluşturdu ve birçok ödül kazandı. Bir Düğün Gecesi ve Hayır romanları yayınlanır yayınlanmaz, ikinci romanı olan Fikrimin İnce Gülü, dördüncü basımında toplatıldı[3]. "Fikrimin İnce Gülü" romanı hakkında, "askeri kuvvetleri tahkir ve tezyif (küçük düşürmek)" suçlamasıyla hakkında 1981 yılında dava açılan Ağaoğlu, iki yıl süren davanın ardından aklandı. "Düğün Gecesi" ise soruşturma aşamasında kaldı[4]. Dönemin üç önemli roman ödülüne layık görülmüş olan Bir Düğün Gecesi adlı roman için ayrıca Aldous Huxley'den aşırma olduğu suçlaması ortaya atıldı ve uzun tartışmalara sebep oldu.
Öykü kitapları, denemeler, anı-roman türünde eserler de yayımlayan Ağaoğlu 1991 yılında Çok Uzak Fazla Yakın'la oyun yazarlığına döndü. 1983 yılından beri İstanbul'da yaşayan Ağaoğlu, halen yazmayı sürdürüyor.
Adalet Ağaoğlu'ile ilgili yazıları bir araya getiren arşiv eşi Halim Ağaoğlu tarafından hazırlanmış ve 2003'te Adalet Ağaoğlu'nun yazarlığının 55. yılı anısına Herkes Kendi Kitabının İçini Tanır adı ile basıldı.
1996'da ciddi bir trafik kazası geçiren ve iki yıl hastande yatan Adalet Ağaoğlu[6] için Can Yücel'insöylediği "Sen Türkiye'nin en güzel kazasısın" sözü [kaynak belirtilmeli], Feridun Andaç'ın Adalet Ağaoğlu ile yaptığı nehir söyleşi tarzında bir kitabın adı oldu. Kitap, 2006'da basıldı.
Ağaoğlu, 1986'da kurulan İnsan Hakları Derneği'nin kurucuları arasında yer almış ancak Temmuz 2005'de İHD'nin tek yanlı ırkçı-milliyetçi bir tutum takındığını belirterek ve "PKK yanlısı politika izliyorlar" diyerek istifa etti. Son olarak Ermenilerden özür dileme kampanyasına katılmıştır.
Eserleri
Tiyatro ve Radyo Oyunları
Yaşamak - 1955
Evcilik Oyunu - 1964
Sınırlarda Aşk - 1965
Çatıdaki Çatlak - 1965
Tombala - 1967
Çatıdaki Çatlak 1967
Sınırlarda Aşk-Kış-Barış 1970
Üç Oyun: Bir Kahramanın Ölümü, Çıkış, Kozalar 1973
Kendini Yazan Şarkı 1976
Çok Uzak - Fazla Yakın 1991
Duvar Öyküsü - Çocuklar ve Büyükler için Müzikli Danslı Oyun 1992
Çağımızın Tellalı 2011
Roman
Ölmeye Yatmak 1973
Fikrimin İnce Gülü 1976
Bir Düğün Gecesi 1979
Yazsonu 1980
Üç Beş Kişi 1984
Hayır... 1987
Ruh Üşümesi 1991
Romantik Bir Viyana Yazı 1993
Öykü
Yüksek Gerilim (1974)
Sessizliğin İlk Sesi 1978
Hadi Gidelim 1982
Hayatı Savunma Biçimleri 1997
Deneme
Geçerken 1986
Karşılaşmalar 1993
Başka Karşılaşmalar 1996
Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar 2002
Yeni Karşılaşmalar 2011
Mektup [değiştir]
Mektuplaşmalar (Mehmet Baydur ile birlikte) 2005
Anı
Göç Temizliği 1985
Gece Hayatım 1991
Günlük - Günce [değiştir]
Damla Damla Günler 2004
Damla Damla Günler I-II-III 2007
Ödülleri
1974- TDK Tiyatro Ödülü
1975- Sait Faik Hikaye Armağanı, Yüksek Gerilim ile
1979- Sedat Simavi Edebiyat Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1980- Orhan Kemal Roman Armağanı Bir Düğün Gecesi ile
1980- Madaralı Roman Ödülü, Bir Düğün Gecesi ile
1991- Türkiye İş Bankası Büyük Ödülü, Çok Uzak Çok Yakın ile
1997- Aydın Doğan Roman Ödülü, Romantik Bir Viyana Yazı ile
Adalet Ağaoğlu Kitapları - Eserleri
- Ölmeye Yatmak
- Bir Düğün Gecesi
- Fikrimin İnce Gülü
- Hayır...
- Ruh Üşümesi
- Üç Beş Kişi
- Yüksek Gerilim
- Yazsonu
- Romantik
- Sessizliğin İlk Sesi
- Dar Zamanlar
- Düşme Korkusu
- Dert Dinleme Uzmanı
- Hadi Gidelim
- Göç Temizliği
- Hayatı Savunma Biçimleri
- Gece Hayatım
- Damla Damla Günler I
- Damla Damla Günler
- Karşılaşmalar
- Çok Uzak Fazla Yakın
- Geçerken
- Başka Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar-2
- Duvarların Dışında
- Toplu Oyunlar - 1
- Yeni Karşılaşmalar
- Kendini Yazan Şarkı - Evcilik Oyunu
- Duvar Öyküsü
- Damla Damla Günler 2
- Çağımızın Tellalı
- Sessiz Bir Adam
- Öyle Kargaşada Böyle Karşılaşmalar
- Toplu Oyunlar 3
- Damla Damla Günler 3
- 'An'ların Uzun Soluklu Yazarı
- Halim'e İthaflar
- Damla Damla Günler 1 / 2
- Damla Damla Günler 4
- Mektuplaşmalar
- Okurunun Yazarı
- Toplu Oyunlar
- Gece Hayatım
- Sessizliğin İlk Sesi
- Toplu Öyküler 2
- Toplu Öyküler 1
- Şiir ve Sinek
- Damla Damla Günler - 3
- Göç Temizliği
Adalet Ağaoğlu Alıntıları - Sözleri
- Sevinç, yaratıcı değildir. Acı, dürter. (Geçerken)
- Şöyle üç gün üç gece, yerimden kıpırdamadan uyumak istiyorum. Kendimi öyle yorgun hissediyorum ki.. (Çağımızın Tellalı)
- İnsan özlemdir. Kavuşmak için bir aranıştır. Bu yüzden, kendi varlığını tanır tanımaz kişi, bir eş ya da dosttan yoksun kaldığını anlar... (Üç Beş Kişi)
- İnsan kendisinin yabancısıdır. (Damla Damla Günler)
- Tarihe sorulsa çiğ ve çok atılgan elektrik ışığının bir aydınlık körlüğüne yol açtığını da söyleyebilir bize. Öyle olmasa, Batı Uygarlığı 2000'e artık sadece yedi yılın kaldığı günümüzde din ve ırk kavgalarını görmezlenir miydi? (Başka Karşılaşmalar)
- Hem sürekli unutulmak, hem sürekli göz önünde tutulmak. (Üç Beş Kişi)
- "Geçmişin kokusu yoktur. Geçmiş erir; kan ve alınteri buharlaşır, havaya karışır gider. Elle tutulur, gözle görülür biçimde geriye kalacak olan sadece taşlardır. Yoksullara seyirlik bir cennet sunmak için zenginlerin yaptırdığı işte bu taştan, mermerden saraylar, duvarlar, heykeller, kiliseler, manastırlar, surlar ve kalelerdir." (Romantik)
- Genç Kadın: Ölmek mi? Niçin ölmek? İnsanca yaşamak ve yarınların daha güzel olacağına inanırken ölümü düşünmek niye? Ressam: Geçmiş artık çekici değil. Gelecekten de bir şey umulamaz. Her şey gülünç, çirkin, kaba ve budalaca. (Sessiz Bir Adam)
- Hak var, hukuk yok. Hukuk var, hak yok. Yazar var, kitap yok. Kitap var, yazar yok. Satış var, okur yok. Okur var, satış yok. (Geçerken)
- Gece hayatı gerçek bir yalnızlıktır. Kimse elinden tutamaz, sen kimsenin elinden tutamazsın; asıl yalnızlık gece hayatlarının yalnızlığıdır... (Gece Hayatım)
- Yaşam, onun cebinde, hiç bozdurulmamış paralar gibi bütün bütün, yepyeni duruyordu. (Hadi Gidelim)
- Yarın bu düzen değişince, ülkenin yine ekonomistlere, mühendislere, mimarlara, yargıçlara gereksinimi olacak. Ama siz bu alanları size karşı olanların eline bırakmak niyetindesiniz. Gerçekçi bir tutum değil bu. (Bir Düğün Gecesi)
- Özgürlük yolu bitmez ve çok pahalı. (Yeni Karşılaşmalar)
- Ben de roman yazıyordum ve bu arada kurup kaldırdığım sofraları, ocakta unutup yaktığım yemek tencerelerini; günlük hayatla yaratı sancıları arasında açılan uçurumu bile düşünmüyordum. Romanlık bir rüya sahnesine romanlık bir final arıyordum ve hep gökte arıyordum. (Gece Hayatım)
- "Kadını özgür olmayan ülkenin erkeği de özgür değildir" (Ölmeye Yatmak)
- "İnsanları sevindirmek, onları biraz gülümsetmek, onların kaygılı yaşamlarını ta içten, yürekten patlayan gülüşlere dönüştürmek isterdim," diyor. "Ama çiçeklerimiz bir demet hüzünken..." (Sessizliğin İlk Sesi)
- Düşünüyorum da, çok değil, ama bize gerekli üç beş sağlam değer ölçüsünden giderek yoksun kalan toplumumuzda, yani “her şeyin bunca belirsizleştiği, temel değerlerin üstünü yoğun bir sisin kapladığı” şu ortamda bizim de kurcalamamız gereken nice sorun, üstünden örtüsünü kaldırmamız gereken ne kadar çok hayat var... Ve ölüm... (Geçerken)
- "Derin sessizlik. Kuyu gibi. Şimdi beni artık bu sessizlik korkutmakta." (Gece Hayatım)
- Bir fikri olmakla bir fikir olmanın hiç de aynı şey demeye gelmediğini anlatan fırsatlar... (Ölmeye Yatmak)
- Ne oluyorsa benim içimde oluyordu.Dışımdaki hiçbir şeye egemen değildim.. (Yazsonu)