Defterimde Kuş Sesleri - Erdal Öz Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Defterimde Kuş Sesleri kimin eseri? Defterimde Kuş Sesleri kitabının yazarı kimdir? Defterimde Kuş Sesleri konusu ve anafikri nedir? Defterimde Kuş Sesleri kitabı ne anlatıyor? Defterimde Kuş Sesleri kitabının yazarı Erdal Öz kimdir? İşte Defterimde Kuş Sesleri kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Erdal Öz
Yayın Evi: Can Yayınları
İSBN: 9789750702228
Sayfa Sayısı: 384
Defterimde Kuş Sesleri Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
12 Mart Askerî Darbesi, '68 Kuşağı' diye anılan bir gençlik kesimini yok etmek amacıyla yapılmış bir baskın hareketiydi. 1971, 1972 yıllarında iki kez tutuklanıp cezaevine girdim. Orada sık sık -gizlice- günlük tuttum. Bunu yaparken, bir yandan da dışarıya durmadan mektuplar yazıyordum. O günlük notlarda, mektuplarda yazamadığım pek çok ayrıntıyı, kafama, yüreğime kazıdım. Tuttuğum gizli günlük notlarımdan kurtarabildiklerimi, dışarıya yazdığım mektuplardan bulabildiklerimi belleğimde kalanlarla buluşturunca ortaya Defterimde Kuş Sesleri çıktı. Bu kitabı, daha önce yazdığım Gülünün Solduğu Akşam'ın devamı gibi de okuyabilirsiniz.
ERDAL ÖZ
Defterimde Kuş Sesleri Alıntıları - Sözleri
- "Üzgünüm, bütün akılları omuzlarında olan bu adamlar, her türlü düşünceyi karşılarında hazır ol durumuna getirmek istiyorlar. Ama bir gün onlar da üzerimizdeki güneşi göreceklerdir."
- Bir ülkede hukuk yoksa, yalnızca yasalar varsa, vay o ülkenin insanlarına, vay o ülkenin aydınlarına.
- Yalnızlardan söz etmemiz, insanlardan, fazla anlayış beklemektir. İnsanlar neden söz ettiğimizi anlarlar sanıyoruz. Hayır, anlamazlar. İnsanlar, onu tüketen komşular olmuşlardır.
- "Büyük özlemlerin içinde daima bir yorulmuşluk, bir korku gizlidir."
- Hepimiz okumuş adamlarmışız. Doğru söylüyorlar; öyleyiz. Ama okumuş olmak bir işe yaramıyor. Sanırım bu yüzden, okumamışlar bizi eğitiyorlar şimdi.
- "Üzgünüm, bütün akılları omuzlarında olan bu adamlar, her türlü düşünceyi karşılarında hazır ol durumuna getirmek istiyorlar. Ama onlar da bir gün üzerimizdeki güneşi göreceklerdir."
- Niye bilmem, Rilke'nin bir sözü geliyor aklıma: Benimse, Tanrım, benimse, üzerimde çatı yok, yağmur gözlerimin içine yağıyor.
- "Ulan it oğlu itler," dedi. "Var mıydı ölmek yani? O cezaevinden kaçmayı başardınız. Ulan ne diye mahalle aralarında dolaşıp saklanırsınız. Ulan bok herifler, burada Ahmet abiniz ne güne duruyor? Gelecektiniz, bulacaktınız Ahmet abinizi, sonrası kolaydı. Ahmet abiniz atacaktı sizi takasına, ver elini Karadeniz. Ne asker yakalardı sizi ne polis. Kurtulacaktınız. Ne diye o apartman aralarında kabadayılık yaptınız? İyi bok yediniz! Takır takır taradılar hepinizi! Yazık değil mi ulan bizlere? İçimiz kan ağlıyor şimdi." Ahmet abinin gözlerinde beliren iki damla yaşı hiç unutmadım.
- Gelmiyor içimizden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar.
- "Ben bütün kötülüklere karşı dayanıklıyım. Yeter ki dostlar gül atmasınlar. Seni seviyorum,"
- Aydınlıkçılar birer birer getiriliyorlar. Oral Çalışlar geldi, Gün Zileli geldi. Daha sonra da Doğu Perinçek.
- İnanç, sanırım özgür düşüncenin karşısındaki en büyük tehlike. Dünya görüşü tamam, ama düşünceler inanç haline geldi mi, artık tartışma kabul etmiyor. İnanç, kendisiyle birlikte birtakım yasaklar da getiriyor. Soru sorma, yanıt verme ortamı kayboluyor. Bizim solcularda da var bu, tıpkı dincilerde, milliyetçilerde olduğu gibi. Oysa Marksizmin en güzel yanı "diyalektik" denilen o güzel mantığı, "tez-antitez-sentez" yöntemini getirmesidir. Sürekli gelişme, sürekli evrim.
- "Siz neden hep başka kitaplar okursunuz? Niye din kitapları okumazsınız?" “Din kitapları da okuruz, başka kitaplar da okuruz," demişti çocuk. "Peki, siz neden yalnızca din kitapları okursunuz da başka kitaplar okumazsınız?"
- İnsanı korkutmak, onu korku içinde yaşatmak kadar aşağılık bir başka tavır da düşünemiyorum.
- "İnsan, bir güzel yüze rastlamak için kaç sokak değiştirmelidir ?"
Defterimde Kuş Sesleri İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Okuma listemden: 12 Mart Askeri Darbesi sonrasında iki kez tutuklanıp, cezaevine giren Erdal Öz'ün kaleminden 68 kuşağının hapishane ve işkence günlükleri. Okurken insanlığınızdan utanacaksınız. (Sıtkı Öztürk)
Erdal Öz'ün Hapishane Anıları: kitap/gulunun-soldugu-aksam--1352 kitabını bir solukta bitirdiğim zaman biraz fikir edinmiştim yazar hakkında. Sağ olsun bir dostumdan ödünç aldığım "Deniz Gezmiş Anlatıyor" kitabını da okumuştum. Defterimde Kuş Sesleri kitabının Gülün Solduğu Akşam'ın devamı olduğunu duyduğum anda almış bir köşeye ayırmıştım. Kitap Öz'ün 1971 ve 1972 de iki kez hapse girdiği dönemi anlatıyor. Günlük tadında aslında, bir yerden sonra tamamen günlük ve mektuplaşmalarını içeriyor. İlk girdiği dönem, kitabın birinci kısmı diyelim; çoğunlukla Gülün Solduğu Akşam'ın yazılış hikayesi ile ilgili. Öz Sergi Kitapevinde kullandıkları ambalaj kağıdından dolayı içeri alınıyor, haliyle de çıkmak için elinden geleni yapıyor. Kader kısmet denir ya Öz hayatının teklifini alıyor içerden çıkmadan önceki son haftalarında. Düşünsenize dönemin en popüler şahsiyetleri yan koğuşta, siz bir yazarsınız ve size teklif geliyor "Gel arkadaş yaz bizi, bizim romanımızı yaz" diyor Gezmiş. Ve siz tam ilerleme kaydetmeye başlarken salıveriliyorsunuz. Çok içine oturmuş olmalı Öz'ün, çıkmak için onca didindiği yerden çıkarken sevinemedim bile diyor. İlk kısmı tekrar tekrar anlatmış eserlerinde. Kuşkusuz yakın tarihimizdeki ciddi tramvalardan birisi de (malesef başkaları da var, her darbe birkaç darağacı ile eşleşti) Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasıdır. Yazar belki de borçlu hissediyor Gezmiş'e karşı, verilmiş bir söz var, tutulamamış bir söz var (zehir meselesi). Ama bence Öz asıl kitabın ikinci kısmında açılmış. Öz ve arkadaşları asılma kararının bozulması için imza toplarken yani yasal bir çıkış ararken, başka bir grup uçak kaçırıyor. "Tarih 3 Mayıs 1972. Türkiye'de ilk kez bir uçak kaçırıldı. Ankara-İstanbul seferini yapan "Boğaziçi" adlı uçak zorla Sofya'ya götürüldü. Uçağı kaçıranlar Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamını durdurmak istemişti." Bu işi planlayanlar arasında Erdal Öz'de gösterilerek içeri alınıyor. İşte bu günleri sadece kendi gözlemleri anıları ve yazışmaları ile anlatmış ki ben burada tavlandım. Herşeyi açık açık anlatan, duru, sade, insanın içini açan bir kalemi var Öz'ün. İlk erkeklik anılarına kadar anlatmış aklından, gönlünden geçenleri. Eşiyle arkadaşıyla yazışmaları var, okuduğu kitaplardan alıntılar, yorumları var çok çok beğendim kitabı. Hemen yazarın kitap/yarin-nasil-bir-gun-olacaksin--58808 kitabının da siparişini verdim. Bir başka kitapta buluşmak dileğiyle. (Van Der Decken)
Defterindeki kuş seslerini bize duyurduğu için yazara minnettarım. Erdal Öz'e sonsuz teşekkürler... O günleri yaşamayı yürekten isteyenler için yaşanılmış kadar net anılar bırakmış. (İrem Karataş)
Kitabın Yazarı Erdal Öz Kimdir?
Erdal Öz, 26 Mart 1935'te Sivas, Yıldızeli'nde doğdu. Devlet memuru olan babasıyla birlikte Türkiye'nin değişik yerlerini dolaştı. Tokat Lisesi'ni bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi'nde başladığı Hukuk eğitimini, Ankara Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Türk Dil Kurumu Yayın Kolu'nda, Türk Sinematek Derneği Ankara Şubesi'nde çalıştı. Sergi Kitabevi'ni kurdu. 12 Mart 1971 müdahalesiyle başlayan ara rejim döneminde siyasal görüşlerinden dolayı üç kez tutuklandı ama yargılanma sonucunda aklandı. İstanbul'da üniversite çevresindeki arkadaşlarıyla a dergisini çıkardı. İlk öykü kitabı Yorgunlar'a (1960) dergisi yayınları arasında çıktı. İlk romanı Odalarda, aynı yıl Varlık Yayınları'nca yayımlandı. 1975-1981 yılları arasında Cem Yayınevi'nin Arkadaş Kitaplar adlı çocuk edebiyatı dizisini yönetti. 1981'de Can Yayınları'nı kurdu. Çok sayıda yazarı Türk edebiyatına kazandırmanın yanı sıra dünya edebiyatını saygın yazarlarının kitaplarını yayımladı.
Edebiyat yaşamına şiirle başlayan Erdal Öz'ün Rasgele başlıklı şiiri, Kaynak dergisinde çıktı (1952). Yağmurlu Hikâye adlı öyküsü, Seçilmiş Hikâyeler dergisinde yayımlandı (1954). Varlık, Yenilik, Yeditepe, Pazar Postası, a, Değişim, Emek, Cumhuriyet gibi dergi ve gazetelerde çeşitli öykü ve eleştirileri çıktı.
Erdal Öz, yapıtlarında toplum yaşamının bireyin iç dünyasındaki etkilerini duygusal bir üslupla dile getirdi. 1970 sonrasında toplumsal gerçekçi çizgiye yöneldi. 1970'lerde ve 80'lerde yayımladığı yapıtlarında 12 Mart döneminin hukuk dışı uygulamaları ve baskılarıyla karşılaşan tutukluların yaşantılarından kesitler verdi. Bireyin baskı, korku ve acı karşısındaki yalnızlığını, ezikliğini, direncini, umudunu etkin bir duyarlılık çerçevesinde işledi. Bunun başarılı bir örneği olan Yaralısın (1974) adlı romanıyla Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazandı. Kanayan (1973) adlı öykü kitabında; Deniz Gezmiş Anlatıyor (1976) ve Gülünün Solduğu Akşam (1986) adlı anı-romanlarında Deniz Gezmiş ile arkadaşlarının idam kararı öncesi ve sonrasını, kendi izlenimlerini de katarak anlattı. Gülünün Solduğu Akşam'a girmeyen notlar ve izlenimlerini 2003'te Defterimde Kuş Sesleri kitabında topladı. SSCB gezisini içeren Allı Turnam (1977), 1998'de Bir Gün Yine Allı Turnam adıyla yeniden yayımlandı. Dedem Korkut Öyküleri (1979), Beyaz Yele (1981), Alçacıktan Kar Yağar (1982) ve Babam Resim Yaptı (2003) adlı çocuk kitaplarını çıkardı. Havada Kar Sesi Var adlı öykü kitabı, 1987'de basıldı. Sular Ne Güzelse adlı kitabıyla 1998 Sait Faik Hikâye Armağanı'nı, Cam Kırıkları adlı yapıtıyla 2001 Sedat Simavi Öykü Ödülü'nü aldı.
Erdal Öz'ü 6 Mayıs 2006'da yitirdik.
Erdal Öz Kitapları - Eserleri
- Gülünün Solduğu Akşam
- Yaralısın
- Deniz Gezmiş Anlatıyor
- Kanayan
- Defterimde Kuş Sesleri
- Cam Kırıkları
- Odalarda
- Havada Kar Sesi Var
- Sular Ne Güzelse
- Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!
- Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?
- Yorgunlar
- Kırmızı Balon
- Bir Gün Yine Allı Turnam
- Allı Turnam
- Babam Resim Yaptı
- Dedem Korkut Öyküleri
- Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!
- Alçacıktan Kar Yağar
- İki Deniz Öyküsü
- Gülünün Solduğu Akşam
- Sığırcıklar
Erdal Öz Alıntıları - Sözleri
- Bu dört duvar arasında en büyük düşmanının duygu olduğunu çok iyi biliyordu artık; ama onsuz, duygusuz kalmayı başaramamıştı hâlâ. (Kanayan)
- Aydınlıkçılar birer birer getiriliyorlar. Oral Çalışlar geldi, Gün Zileli geldi. Daha sonra da Doğu Perinçek. (Defterimde Kuş Sesleri)
- Küçük insanların umutlanışı büyük oluyor. (Yarın, Nasıl Bir Gün Olacaksın?)
- "Bir insan olarak, karşındaki insanın insanlıktan bunca uzaklaşmasını şaşkınlıkla izliyorsun. Duygu muygu hiç yok." (Gülünün Solduğu Akşam)
- Denizleri hep sevdim ben, suları hep sevdim; seni denizler, sular gibi sevdim; sular ne güzelse seni öyle sevdim. (Sular Ne Güzelse)
- imam falan gelirse dua mua etmek için, siktir edeceğim. (Deniz Gezmiş Anlatıyor)
- İşte açıkça söylüyorum: Ülkemin bugün içinde bulunduğu durumdan utanç duyuyorum. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Ancak şunu belirtmekte yarar var: Sovyetler Birliği’nde bütün kitaplar kapışılıyor. Kitap yetişmiyor. Yayımlanacak kitaplar bir, birbuçuk yıl öncesinden duyuruluyor. Okurlar, kitabevlerine gidip adlarını yazdırıyorlar, kitabı almak için sıraya giriyorlar. Böyle önceden sıraya girmedikçe, yeni çıkan bir kitabı edinmek oldukça güç oluyor. Kitaplar öylesine ucuz ki. Herkes, okumaya öylesine düşkün ki. (Allı Turnam)
- Burada ölen yalnızca benim bedenimdir, ki zaten ölümlüydü, ölecekti.. (Gülünün Solduğu Akşam)
- Hiç sevmemiştim hukuku. Bu ülkede hukukun yürümediğini, yaşadığım sıkıntılı dönemlerde, hukukun üstünlüğünün değil, hukukun nasıl alçakça kullanıldığının yakın tanığı olmuştum. (Cam Kırıkları)
- Bu kere gülüyordun. Ama niçin bu kadar güzel gülüyordun? Sen kocaman bir yasaksın.. (Yorgunlar)
- Nedir sanatçı? Bir büyük sancıyı içinde duyan insandır. (Yaşamayı Nasıl Özledim Bilsen!)
- Benim o yaralı, ulu ozanımı barındıran bu ülkede, şimdi de bu salonda, bir başka büyük Türk yazarı için düzenlenmiş bir yaşgünü törenine tanık oluyorum. Çok heyecanlıyım. Bağışlayın. Çünkü ilk kez Nâzım Hikmet’in bu kadar yakınında oldum. İlk kez Aziz Nesin için konuşuyorum. Ve bunları, devrim yapmış bir büyük ülkenin başkentinde yapıyorum. Nâzım Hikmet, Aziz Nesin ve devrim. Bu üç adın, bu üç büyük kavramın bir araya gelmiş olması, bir raslantı değildir.» (Allı Turnam)
- "Suratında, kitapları kavrayan elinde, elini cebine sokuşunda, duruşunda, kendine güvenen ama hiç de rahat olmayan kıvançsız bir diklik, öyle bakıyor gözlük camlarındaki koyu yeşil akşama." (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Yazmak korkutuyor beni. Çünkü herkesin olabiliyor sözcükler. (Yıl 1959. "Sözcük" diyor Adnan. Demek "kelime" karşılığı olarak gelip oturmuş yazı diline "sözcük") Yalnız benim olabilmeleri için ne yapmalıyım, bilemiyorum. Elbette herkes gibi ben de onları yığının içinden avuçlayacağım. Bu avuçlamaya kadar her şey yolunda gider her zaman. Bütün iş, avucunun içindekileri ortaya döküp sıraya koymaya, eğitmeye başladığında olup bitiyor. Bu öyle bir sıraya koyuş, öylesine bir eğitim olmalı ki, o bir avuç, bir daha eski, ortadaki yığına dönememeli. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)
- Yorgunsun...Yaralısın da... (Yaralısın)
- Bütün bu insanların içlerinde, eksilen, yok olan, yiten bir şey vardı. Balonlarla birlikte uçup giden bir şey. (Kırmızı Balon)
- Altı aşçı dükkânı Üstü horhor çeşmesi (Alçacıktan Kar Yağar)
- Parasını aldı mı doğruca sinemanın üstündeki kitapçıya gider, borcunu öderdi. Tek düşkün olduğu şey kitaptı. Eve gelir gelmez odasına kapanır, okurdu. (Kanayan)
- Demokrasiyi yakalamış ve gelişmiş ülkelerin karşısında, ezik, boynu bükük, ilkel bir topluluğun üyeleri olmaktan sıkıldık. Dünyanın karşısına, başı dik, ülkesiyle, devletiyle övünen insanlar olarak çıkmak istiyoruz artık. Bu ülkeyi, çocuklarımıza, bir bütün olarak, güzelliklerle, insan haklarıyla, özgürlüklerle donatılmış, demokrat, uygar, örnek bir ülke olarak bırakmak istiyoruz. (Düşünüyorum da, Müthiş Bir Şey!)