Deli Gömleği - Güray Süngü Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Deli Gömleği kimin eseri? Deli Gömleği kitabının yazarı kimdir? Deli Gömleği konusu ve anafikri nedir? Deli Gömleği kitabı ne anlatıyor? Deli Gömleği kitabının yazarı Güray Süngü kimdir? İşte Deli Gömleği kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Güray Süngü
Yayın Evi: İz Yayıncılık
İSBN: 9786053260462
Sayfa Sayısı: 200
Deli Gömleği Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
İnsan durduğu yerde sürekli delirmekte midir? Delirmek, modern dünya tarafından insana sunulan ve tek şıklı hayata direnmenin bir yöntemi midir? İnsan, kendi aklının kuyusundan çıkabilmek için çaba gösterdikçe daha da derinlere mi sürüklenir? Sanat insanı delirmekten alıkoyan bir şey midir? Yoksa sanat, edebiyat, öykü delirmekte olan insanlara kendilerine ve diğerlerine zarar vermesinler diye giydirilen birer deli gömleği midir? Güray Süngü, Deli Gömleği'nde bu soruları doğuracak öyküler kuruyor. Cevapların değil, soruların önemli olduğunun altını çizen öyküler...
Deli Gömleği Alıntıları - Sözleri
- İnsanın kendi gözünden düşmesi, insanın kendi gözünde bir anda değerinin sarsılması acı, çok acı bir tecrübe.
- Vakit geçmiyordu. Zaman ağırdı, akşam olmuyordu bir türlü. Uyuyarak kurtuluyordu insan.
- "Uyursan her şey bitecek. Uyanıncaya, her şey yeniden başlayıncaya kadar da olsa..."
- Gün görmüş adamlar usulünce istemeyi iyi bilirler.
- Birisi yanacaksa, yanan ben olmalıyım
- Uyursan her şey bitecek. Uyanıncaya, her şey yeniden başlayıncaya kadar da olsa...
- İnsan küçük şoklarla hayatını gözden geçirmiyor nitekim.
- Belki bir nota seçmeliydim kendime. Tamamlanır ya da tamamlanmaz hikayesi. Gerçi her son, bir tamamlanma değil midir?
- Hayatla aram hoş değil.Ne demek istediğimi bazen kendim bile anlamıyorum.İnsanlarla aram açık.
Deli Gömleği İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Güray Süngü, uzun zamandır merak ettiğim bir yazardı. Deli Gömleği, gerek ismiyle gerekse kapak tasarımı ile beni kendisine çekti. Çok da iyi yaptı. Deli Gömleği, birbirinden sert, gerçek, melankolik 12 öyküden oluşmakta. Beni derinden sarsan birkaç öyküden daha detaylı bahsetmeye çalışayım: Kaçacak Yer Yok; hayatın sıradanlığının içinde nefes almak için çaba gösteren bir adamın yaşam dürtüsünün kendini ve çevresini imhaya götürüşü anlatılıyor. Umudumsunuz ; bitmeyen bir bekleyişin insanı çürüten yanını, ıssız bir istasyonda anlatıyor. Ölüm, soğuk, bekleyiş insanın canını acıtacak kadar var oluyor. Bir Zamanlar Samatya'da; geçmişindeki bir olayda takılı kalan yaşlı bir yazarın, kendini inzivaya çektiği bir dönemde genç bir kadınla tanışması sonrası yaşadığı hayatı gözden geçirmesi ele alınırken uzaktan bir gözle biz de tüm yaşanlara daha doğrusu yaşanamayanlara ortak oluyoruz. Değindiğim birkaç öyküden anlaşılacağı üzere neredeyse öykülerin hepsine yalnızlık, acı, ölüm, pişmanlık, anlamsızlık, sıkıntılı ruh hali hakim. Tüm bunları üst üste okumak benim için pek mümkün olmadı. Okuduklarımı sindirmek için zamana ihtiyaç duymama rağmen, unutamayacağım öyküler oldu. Öykü severlere ve ruh hali bu tarz öyküleri kaldırabileceklere mutlaka tavsiye ederim. İyi okumalar. (Merve)
Güray Süngü'nün sıradışı bir tarzı var. Yazarlık yeteneğim olmamasına rağmen bir Güray Süngü yazısı okurken nedense, "bunu ben yazmış olmalıydım" ya da "bir kitabı, yazarı değil de ben yazmış olsam o kitap bu kitap olurdu" gibi şeyler düşünmekten kendimi alamıyorum. (Kim bilir belki de zamanın doğrusal olmayan bir yerlerinde ben anlatmışımdır ilk) Kelimeleri özenle seçmek belki bir deneme, kısa bir öykü için kolay olabilir fakat şimdiye kadar okuduğum hiçbir kitabında ya da yazısında laf kalabalığı denilecek türden bir cümleye rastlamadım. İnsan zihninde (zihnin karanlık arka sokakları dahil) bir şehrin yüz yıllık sakini gibi rahatça dolaşması heyecan verici. Nitekim Deli Gömleği de bildiğimiz bir Güray Süngü eseri. (Seyyah-ı Avâre)
Bu saatte inceleme yazılır mı, bilmiyorum aslında. Ben pek sevmem, kafam da çok yoğun zaten. Ama bitiremedim kitabı gece, 110 sayfa okumuşken 30 sayfa daha okuyup kitabı bitirmek biraz yorucu geldi çünkü. Hele de, kitaba ismini veren öyküye gelmişken sıra: Deli Gömleği. Biraz incelemeli, biraz anılı, biraz da alıntılı kitap incelememiz başlasın o zaman.. Öncelikle perdelerini çek Mona Roza seni görmemeliyim, hiçbirinizi görmemeliyim. Görürsem anlatamam, nasıl tek başına karanlıklarda, yalnızlığımda okuduysam bu kitabı öyle de yazacağım. Bir rica efendim, lütfen kabul edin... Öncelikle Güray Süngü'ye teşekkür ederim böyle bir kitabı edebiyatımıza kazandırdığı için sonra da Necip Fazıl Kısakürek ödülünü bu kitaba layık görenlere.. Güray Süngü'nün de dediği gibi bizde biraz edebiyat ödüllerle canlanır eğer bu ödül olmasaydı belki de diğer kitapları da çıkmayacaktı belki de bu kadar bile tanınmayacaktı -ne yazık ama-. Aslında lafı uzatmaya gerek yok öncelikler sırasında aşağıda kalmış gibi görünse de benim en büyük teşekkürüm Burak'a. İmzalı bir kitaba başka türlü nasıl kavuşabilirdim ki -gelmediçünküizmite- hem de bir buçuk ay öncesinden bir doğum günü hediyesi olarak geldi bana. E iyi ki de geldi tabi. Ben de sonra dedim ki Gökçe sen bu kitabı oku ama doğum gününde oku ve bitir. İncelemen de hatta teşekkürün de hem belki böyle bir incelikle güzel hâle bürünür -kabalık olmamıştır inşallah- Evet evet şimdi biraz pat diye söylemiş oldum ama bugün o gün yani şey işte doğum günü denilen şey. Neyse lafı uzatmayacağım kitap imzalı, hediye falan daha ne olsun değil mi? Çünkü Güray Süngü eminim yani kitap güzel. Başlamadan önce de "vay be ne kifap yazmıştır" idi, başladım bitirdim "vay be yine ne kitap yazmış ama" diyorum. Çünkü bazı şeyler değişmezdir. Kitabımızda yazılması özellikle son zamanlarda son derece olağanlaşan, yazarı havalı bir duruma sokan konular var: Delilik, yalnızlık, sıradışılık, pasiflik, intihar etme hâlinde olmak, toplumun dışında yaşamak vb. psikolojik, sosyolojik konular.. Fakat iş Güray Süngü'ye kalınca öyle herkesteki gibi eğreti veya sıradan durmuyor. Mesela aşkı anlatıyor en olağan şekliyle ama bir şey sizin yakanızı tutuyor orada. Veya bir insan oluyor ana karakterde diyorsun ki bu başka kitapta geçmez bile. Aykut Ertuğrul'a göre kitabı sıradanlıktan kurtaran şey Süngü'nün dili. Öyle bir iç monolog ve diyolog oluşturuyor ki içeride hayran kalıyorsunuz. "Kitaptaki öyküleri okurken ilk gözümüze çarpan hususlardan biri iyi bir romancının kurgu hassasiyetinin, yazdığı öykülere de mükemmelen yansımış olması. Her öykünün, kelime kelime, karakter karakter incelikle ve sıkıca örüldüğünü anlamak için dâhi olmaya gerek yok." diyor bir de blogundaki yazısında Aykut Ertuğrul. Bence daha fazla anlatmaya pek gerek yok ama birkaç ayrıntı da vermekte fayda görüyorum. Kitabımız 12 öyküden oluşuyor. 3 romanından sonra ortaya çıkan ilk öykü kitabı. Ve ilk öykü kitabıyla da yazarın öykü hayatının nasıl olacağını, nasıl izleyeceğini anlıyorsunuz. Muhayyel serisinin başında neden Güray Süngü var farkediyorsunuz mesela. Daha sonra 'Sizi Görmeliydim' öyküsü bu kitaptan çıkıp sonra Mehmet'i Sakatlayan Serçe Parmağı romanına dönüşüyor ki iyi ki diyorsunuz, iyi ki bu kadarla yetinmemiş Güray Süngü beyefendi. Kitapta beklemek fiili çok göz önünde. Herkes bir şeyleri bekliyor, birisini bekliyor. Bana sorarsanız ölümü bekliyorlar, yoksa o insanların hangi biri bu hayatta bizim mutlu olduğumuz şeylerle mutlu olabilir ki? Bir tren kasabasına beklemek uğruna giden adam mı, aşkı çok uzun zaman önce kaybetmiş bir yazar mı, tutkuları uğruna her şeyini feda etmiş tiyatrocu mu, sevdiğini öldüren adam mı, delirenler mi, hangisi anlayabilir sadece onların avı çekmediğini, oysa ki bizimde içimizde fırtınaların koptuğunu, modern dünyanın bunalımına düştüğümüzü. Tamam biliyorum bizimki çok da havalı olmadı, çünkü biz isteye isteye geldik buralara. "Bir çok kitap okumuştum ve hayatım değişmemişti; üniversiteye de başlamıştım ve hayatım değişmemişti; bir çok insan da tanımıştım ve hala hayatım değişmemişti (tabii ki her normal insan gibi her geçen gün değişmekteydim, ne kadar anormal hissetsem de kendimi, ama bir kırılmadan bahsediyorum). Hayat sürüyordu ve hiçbir şey olmuyordu." Galiba asıl sorun da buydu, hiçbir şey olmuyordu hayatımda. Bir sürü kitap okuyordum her geçen gün, ve yakında mezun da olacaktım, denilebilirse sosyolog olacaktım, zaman da geçiyordu yaş alıyordum mesela ama bazen iç sıkıntıma cevap verecek bir şey bulamıyordum ve sanki bütün okuduğum kitaplar boşa gidiyordu. Fakat Güray Süngü'nün cümleleriyle devam edecek olursam: "Mezun olunca muhtemelen hiçbir şey olamayacağım. Bir şeyler olmak gibi bir arzum var mı? Aslında yok. Belki huzurlu olmak denilebilir. Uçuk bir arzu. Bazen öyle hissederim, huzurlu olsam iyi olacakmış gibi." Bu sıralar böyleyim işte, galiba bir kitap okuyup hayatım değişmedi ama yine ruhsal dönemime karşılık gelen kitabıma yine tevafuken rastladım. Okuyunuz. Güray Süngü okumak iyi gelir çünkü. (Gökçe)
Kitabın Yazarı Güray Süngü Kimdir?
1976 yılında İstanbul’un sur içi mahallelerinden Kadırga’da doğdu. İlk öğretime Kadırga İlkokulunda başladı. Çocukluğu Ayasofya ve Sultanahmette geçti. Gedikpaşa’da esnaf olan babası sayesinde çalışma hayatını erken yaşta tanıdı. Üniversiteden mezun olana kadar bütün tatillerini Kapalıçarşı’da geçirdi. Farklı milletlerden, meşreplerden, dinlerden insanların arasında büyüdü. Üniversite eğitimini Uludağ Üniversitesi’nde aldı. İktisat fakültesinde okudu. Mezuniyetinden sonra özel sektörde çalışmaya başladı. 2009 yılına kadar çeşitli sektörlerde görev aldıktan sonra, yayın sektörüne geçti.
Güray Süngü yazmaya Bursa yıllarında başladı. İlk öyküsü 1998 yılında Hece dergisinde yayınlandı. Bugüne dek, Hece, Hece Öykü, E-edebiyat, Ada, Özgür Edebiyat, İtibar, İzdiham, Cafcaf, Hacamat, CF, Edebi Müdahale, Post Öykü, Cins, Muhayyel gibi dergilerde öyküler ve yazılar yayınladı. Öğrenciyken yazdığı ilk romanı Dördüncü Tekil Şahıs 2006 yılında okuyucuyla buluştu.
Düş Kesiği adlı romanıyla 2010 Oğuz Atay Roman Ödülü’ne, Kış Bahçesi adlı romanıyla 2011 Türkiye Yazarlar Birliği Roman Ödülü’ne layık görüldü. 2014 yılında Deli Gömleği ve Hiçbir şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi kitapları ile Necip Fazıl Hikaye Ödülü’nü kazandı.
2018 yılında 14. Kristal Lale ödüllerinde yılın edebiyatçısı seçildi.
Kitapları;
Dördüncü Tekil Şahıs-Roman, 2006
Pencereden-Roman, 2006
Düş Kesiği-Roman, 2010
Deli Gömleği-Öykü, 2010
Kış Bahçesi-Roman, 2011
Hiçbir şey Anlatmayan Hikâyelerin İkincisi-Öykü, 2012
Köşe Başında Suret Bulan Tek Kişilik Aşk-Öykü, 2014
Mehmet’i Sakatlayan Serçe Parmağı-Roman, 2015
İnsanın Acayip Kısa Tarihi-Uzun Hikaye, 2016
Vicdan Sızlar-Öykü, 2016
İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır, 2018
Güray Süngü Kitapları - Eserleri
- Deli Gömleği
- İnsanın Acayip Kısa Tarihi
- Düş Kesiği
- Vicdan Sızlar
- Kış Bahçesi
- Mehmet'i Sakatlayan Serçe Parmağı
- Sayıklar Bir Dilde
- İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır
- Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi
- Köşe Başında Suret Bulan Tek Kişilik Aşk
- Pencere'DEN
- Az Kalan Gölge
- Pencereden
- Dördüncü Tekil Şahıs
- Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi
Güray Süngü Alıntıları - Sözleri
- Yürümüştüm. Bitmişti... İmza; ölümlü. (Dördüncü Tekil Şahıs)
- Beni herkes anlıyor. Sen yağmuru anlamaya çalış.. (Dördüncü Tekil Şahıs)
- Sen benim hiçbir şeyimsin. Al sana bir yara daha. Görmezsem yoksun. (İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır)
- yaşam tüm unsurlarıyla ayakta durup bana sırıtıyor gibi geldi. (Kış Bahçesi)
- bir şeye benzemeye benzemeye insan bir şey olduğunu bir şey olmadığını anlamazmış. böyle sürermiş. (Vicdan Sızlar)
- Gün görmüş adamlar usulünce istemeyi iyi bilirler. (Deli Gömleği)
- İnsan çok leş bir yaratık türü. Atlatamadığı şey yok... (Az Kalan Gölge)
- Güzel neymiş? Güzel, gördüğümüş. Hayır “güzel gördüğün” değilmiş güzel, gördüğümüş. (Sayıklar Bir Dilde)
- Kafan duman olmuş, şöyle sağa sola doğru salla biraz da kulaklarından çıksın duman. Olmaz böyle. Net olacak kafa. Freş hava. Oh mis. (İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır)
- Ne demiştin sen; sana kalbimi göstersem yaralarıma hayran olursun... (Düş Kesiği)
- İnsan kibirli, artist, gösteriş budalası ve mal mülk düşkünüdür. İnsan düşkünse düşüktür. Düşükse düşmüştür. Düşmüşse düşenin dostu olmaz, seyircisi olur. İnsan seyredicidir. İnsan adeta insan değildir. (İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır)
- Hayat daha zor artık. (Pencereden)
- Bir gamlı hazanın seherinde Israra ne hacet, yine bülbül? (Sayıklar Bir Dilde)
- İnsanca diye bir dil var, kimseler konuşamıyor. (İbrahim’in Kaybettiğini Bulmasıdır)
- Belki de ben delirdim. Belki de ben delirmedim, zaten deliydim. (İnsanın Acayip Kısa Tarihi)
- Bu garip. Allahın garibi. -Bütün garipler Allah'ındır. Hamdolsun. (Vicdan Sızlar)
- "Müziği duymayanlar, dans edenleri deli sanmaya devam ediyordu." (İnsanın Acayip Kısa Tarihi)
- Haddini bilmeyene haddi bildirilir de kendini bilmeyene ne bildireceksiniz... (İnsanın Acayip Kısa Tarihi)
- Bende bakılacak bir şey varsa o da kusurdur,bakılacaksa ona bakılsın. (Köşe Başında Suret Bulan Tek Kişilik Aşk)
- Çünkü ne öncesinde ne sonrasında hiçbir günüm değil, hiç bir anım o an kadar güzel olmadı. Bir insanın hüznü, hüznüyle gögelenmiş yüzü, bir diğerinin cenneti olabiliyordu demek. (Hiçbir Şey Anlatmayan Hikayelerin İkincisi)