diorex
life
Dedas

Deli - Refik Halid Karay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Deli kimin eseri? Deli kitabının yazarı kimdir? Deli konusu ve anafikri nedir? Deli kitabı ne anlatıyor? Deli PDF indirme linki var mı? Deli kitabının yazarı Refik Halid Karay kimdir? İşte Deli kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 19.03.2022 00:00
Deli - Refik Halid Karay Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Refik Halid Karay

Yayın Evi: İnkılap Kitabevi

İSBN: 9789751031181

Sayfa Sayısı: 190

Deli Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Bence, Refik Halit'in affı kararı üzerinde bu içli yazılarının tesiri büyük olmuştur. Atatürk'ün bunları okuyup duygulandığını yakından biliyorum. Fakat, birkaç zamandır gönlünde beslemekte olduğu bu af arzusunun nihayet kanuni bir şekilde uygulanmasına yol açan yazı -buna bir eser de diyebiliriz- öyle sanıyorum ki, Refik Halit'in Deli adlı küçük bir komedya kitabıdır.Atatürk, hiçbirimizin görmediği bilmediği bu eserciği nereden bulmuştu ve ona kim göndermişti hatırlayamıyorum. Yalnız, dün geçmiş bir olay gibi noktası noktasına hatırladığım şudur: Bir akşam, Atatürk, sofraya oturduğumuz sırada "Çocuklar," demişti, "size bu akşam tadına doyum olmaz bir 'ziyafet-i edebiye' çekeceğim" ve elinde tuttuğu cep dergisi kıtasında bir kitabı göstererek: "Bu" diye ilave etmişti, "Refik Halit'in, yirmi yıllık bir akıl hastasının, şuuru yerine gelip kendini baştan başa değişmiş bir Türkiye içinde bulunca, tekrar dirilişini gösteren bir tiyatro piyesidir." Ve gözlüğünü takarak bizzat kendisi okumağa başlamıştı. (Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Gençlik ve Edebiyat Hatıraları, 71-72) Refik Halid Karay, güncel olaylara getirdiği mizahi yaklaşımın bir örneği olan Deli'de, cumhuriyet sonrası modernleşme sürecinde değişen hayat şartlarını ve hayata dahil olan yenilikleri eskiyle kıyaslayıp okuyucusunu gülümsetirken, Ankara ve Karacaoğlan hakkındaki detaylı anlatımı ile de dönemin Ankara'sına ve büyük ozana ışık tutuyor. (Tanıtım Bülteninden)

Deli Alıntıları - Sözleri

  • Bizler buna, yani, yazı namına içinden çıkılması en zor biçime alıştığımızdan yeni harflerin kolaylığına, rahatına, ilk zamanlar ısınamadıktı. Yeni Türk harflerinin dışında sadelik, içinde güneş, akar su, konfor var. Biz kafes ardından sezmeye, dar cumba penceresinden görmeye, oyma ve nakışlar içinde sakınarak yürümeye alışmıştık.
  • Edebiyatta orijinal olmayı acayipliği ile başkalarına benzememek manasına almamalıyız. Orijinal muharrirlik kimsenin gittiği yola gitmemek değildir, kimsenin taklit edemeyeceği adam orijinaldir.
  • HERKES- (Bağrışırlar) Olur! Olur! İstibdat bitti, İrtica yok! Kahrolsun taassup!
  • Kırk yaşına bastığım seneydi; iyice hatırlıyorum. (Sevimsiz bir bahse girdiğimin ben de farkındayım: Kırk yaş derken soğuk teması kırkayak gibi sanki belimde kıvrana kıvrana yürüyor!)
  • Mevsimin ilk yağmuru iri, badem biçiminde yabancı bir halkın üzerine ağır ağır dökülürken yaşınız kaç olursa olsun ruhunuzu bir öksüz çocuk melali kaplar; yalnızlığınızı açıkta, dağda, çıplak kalmış kadar duyarsınız.
  • Bu eser hakkında: "İnkılabımızı hicvetmiyor, tebarüz ettiriyor," diyen lütfunun minnettart olduğum "Atatürk "tür. (Refik Halit Karay)
  • Ankara öyle bir Ankara idi; insan parasıyla sefil olurdu. Öyle olmakla beraber benim tek emelim bu kasvetli kasaba­ da barınıp kalmaktı: Hastanesi, doktoru, demiryolu vardı; bayat da olsa ilaç bulunuyor, candan da olmasa ahbap çıka­biliyordu.
  • Zamanıma rastlayan dört Ankara'dan ikisini biliyorum: Meşrutiyet ve Cumhuriyet Ankara'larını... İstibdat ve Büyük Millet Meclisi Ankara'larını göremedimdi. Meşruti­yet Ankara'sı, yani büyük harp içinde benim- Çorum'dan Bilecik'e gidinceye kadar- üç ay kaldığım Ankara, tanıdığım Anadolu kasabalarının en kurusu, en karası, en darı ve en durgunuydu.
  • İnsanın hem fen, hem sanat çerçevesine girebilen en büyük icadı hangisidir? Evvela bunu bulalım.
  • Arabacı: ''Tii, Engürü şuncağız!" demişti. Halk dilinde kasabanın adı böyle anılırdı. Biz de "Engürü armudu" derdik. Fakat nedense -dil meselelerinin hikmetinden sual olunmaz- sıra bala, kediye ve keçiye gelince Ankara kelimesini kullanırdık: Ankara balı, Ankara kedisi, Ankara keçisi!
  • İlk adı: Velosipet idi.Velos,Latince çabuk giden manasındadır;ötesini iyi bilmiyorum amma İtalyanca ayak manasında kullanılan kelimeden alınmış olsa gerektir;meraklıları asri bir isim olan (pedikür) e müracaat buyursunlar.Maamafih işbu aletin zebanzedi: Velespit,filispit ve lakabı ise:Şeytan arabası idi.
  • "Evvelleri sakin bir deliydi; bu sefer azılı."
  • İstanbul'da ilk sinemanın adı, işte, bu beni düşündüren, hülyalara sürükleyen acayip terkipti: Canlı fotoğraf ... Onu, evela bir Fransız ressam memlekete sokmuştu.Büyük kardeşimin Paris'ten tanıdığı didon sakallı bir ressam! ... Biz de ona yardım ediyorduk, ismin Türkçesini uydurmuş şimdi de levhasını yazıyorduk.
  • Yaşasın ordu! Yaşasın Türk askeri!
  • Mumun icadı da yeni sayılır.Zaten mum nedir?Çanağı kendinden,fitilini bağırsak gibi içine sıkıştırılmış daha terbiyeli,eli yüzü akça pakça bir endamlı kandil değil mi?Mum hantal kandile göre bir Çerkes halayıktır.Karşımızda elpençe divan durur,fakat ayrıldığı yurdu ve kaybettiği hürriyeti için gözyaşı döker.

Deli İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Hadiseler 1930 senesinde İstanbul’da geçiyor. Sultan Hamid devrinde bir hastalığa yakalanan Maruf Bey 1930 senesinde iyileşir. Aradaki bu 21 sene boyunca gerçekleşen hiçbir şeyi hatırlamaz. Bu yıllar arasında yaşanan büyük değişikliklerden habersiz olan Maruf Bey için doktor, aileyi ikaz ederek “Her şeyi birden söylemeyin, alıştıra alıştıra anlatın. Aksi halde şoka girerek tekrar şuurunu kaybedebilir” der. Bunun için aile, Maruf Bey’i evden dışarı çıkarmamak kararı alır. Evde nekâhet (iyileşme) dönemini atlatması beklenecektir. Maruf Bey, kız torununun saçlarının kısa olmasından dolayı Tifoya yakalandığını zanneder, torunu ise tifoya yakalanmadığını, bugünkü beşeriyetin kadınla erkeğin arasında baştan taşkın bir alameti farika istemediğini anlatır. Bunun üzerine Maruf Bey erkeklerin artık sakal ve bıyıkları olup olmadığını sorar. Torunu ise bugünkü erkeklerin sakal bıyık bırakmadıklarını söyler ve damatlarını görüp görmediklerini sorar. Maruf Bey ise gördüğünü ama köse zannettiğini ifade eder. Yine torununa duvarı göstererek ”Matruş[traş olmuş], yakışıklı İngiliz”in fotoğrafının niçin asıldığını sorar. Torunu ise resimdekinin İngiliz olmadığını Büyük gazi, Gazi Paşa olduğunu söyler. Yine Maruf Bey erkek torunu Özdemir’in ne iş yaptığını sorar, sporcu olduğunu söylerler. Sporcu ne diye sorunca ise ”Sizin anlıyacağınız canbaz, pehlivan, yangın nöbetçisi, tulumbacı gibi birşey!” derler. Tiyatronun başka bir perdesinde torunu Özdemir sahneye gelir ve çok yorgun olduğunu, Yedikule’den buraya kadar 48 dakika 7.5 saniyede koştuğunu söyler. Dedesi ise şaşkın bir şekilde Yedikule’de yangın mı olduğunu sorar. Eski bir arkadaşı olan Yakub Hoca’nın şapka taktığını duyunca ”Şapka mı? Demek Yakup Hoca tanassur da etti [Hrıstiyan oldu]… Vay kafir vay!” der ve Fesle, sarıkla gezmek ayıp mı olduğunu sorar. Bunun üzerine Şebnur ”Ayıp değil, ·yasak! Adamı yakaladıkları gibi karakola tıkarlar, en aşağı üç ay hapis.” der. Bunu duyan Maruf Bey ilk başta Şebnur’un deli olduğunu düşünür, daha sonra ise kendinin deli olabileceği vehmine kapılır. Bir sahnede ise Torunu Özdemir Maruf Bey’e bir gazete uzatır, harf inkilabından haberi olmayan Maruf Bey gazeteye bakarak, ben Fransızca bilmem der, torunu ise gazetenin Fransızca olmadığını Türkçe olduğunu söyler. Maruf Bey ise torununun latife yaptığını düşünerek gazetede tek bir Türkçe kelimenin olmadığını söyler, torunu ise ”Ha sahi, siz bilmiyorsunuz, eski harflerin pabucu çoktan dama atıldı, artık Arapça hurufat kullanmak yasak! Latince! Latince!” der. Maruf Bey iyice fenalaşarak ”Şebnur! Şebnur! Vacit Bey, Vacit Bey! (Kendi kendisine) Hep yalan söylüyor, beni çıldırtmağa karar vermiş! Hepsi aleyhime ittifak etmişler! Şebnur! Vacit! (Büyük bir heyecan azameti gösterir) Neredesiniz? Nereye cehennem oldunuz?!” der. İyice bunalan Maruf Bey bir başka sahnede Şebnur’a sonraki gün Merkez Efendi tekkesine gitmeyi ve orada bir kurban kestirmeyi teklif eder. Şebnur ise Tekkelerin 3 senedir kapalı olduğunu söyler, ardından Maruf Bey, öyleyse Sultan Mahmud türbesine gider babamızın kabrini ziyaret ederiz der. Şebnur türbelerin de kapalı olduğunu söyler. Bunun üzerine Maruf Bey sinirlenerek medrese ve camiler de kapalı mı bari der. Şebnur medreseler de kapalı, camilerin ise sadece büyük olanları açık der. Buna benzer çok sayıda diyalog ve hadiseden sonra Maruf Bey gerçekten delirir, eve doktorlar çağrılır, Doktor ”Fena! Evvelleri sakin bir deli idi; bu sefer azılı!” der ve son sahne biter. Yukarıda az sayıda verdiğimiz misaller kitabın içinde ziyâdesiyle mevcuttur. Müellif ülkede olan bu ciddi değişimi usta bir mizahi üslupla okuyucunun önüne koymuştur.  Eseri okuyanlar 20 sene gibi kısa bir zamanda ülkede ne gibi farklılıklar olduğuna dâir fikir sahibi olurlar.u (Ömer Faruk Yücer)

Biliyorsunuz Refik Halid, sivri dilli ve üretken birçok yazar gibi ömrünü sürgün yıllarıyla tüketmiştir. Ve aynı zamanda yazmış olduğu her üründe bu sürgün yıllarındaki tanıklıklara başvurmuştur. • Geçen ay Yakup Kadri’nin kitap/genclik-ve-edebiyat-hatiralari--15505’nı okumuştum. Orada Refik Halid ve dostluğuna fazlaca değiniyordu. • Elinizdeki ‘Deli’ adlı eseriyle tanışmam orada gerçekleşmişti. Atatürk’ün, kalabalık bir ortamda Refik Halid’in eseri içerisinde yer alan Deli adlı piyesi eline alıp katıla katıla gülerek okuduğunu anlatıyor Yakup Kadri. Ve devamında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya “Yazık oldu şuna!” “Ne yapacaksak yapalım, onun bir an evvel memlekete dönmesinin çaresine bakalım” dediğini aktarır yine. • İçerisinde Refik Halid’in de yer aldığı ve tarihe ‘Yüzellilikler’ olarak kazınan grup 1938 yılında affedilip yurda döner. • Esere gelecek olursak. İlk sayfalarında kitaba da adını veren Deli adlı piyesle karşılıyor bizi yazar. Meşrutiyet yönetimi sonrası bilincini kaybedip bu bilinci Cumhuriyet sonrası Türkiye’de kazanan Maruf Bey’in durumu alaylı ve mizahi bir dille anlatılıyor. • Devamında büyük Ankara yangınına (1916) ve çeşitli icatların gelişimine değiniyor. • Karacaoğlan için özel bir başlık açıp onun kaleme aldıklarından alıntılarla iyi bir edebiyat tarihçisi olduğunu da gösteriyor. • Son olarak şu cümleleriyle: “Eli neye sürülse tahlilini yapmak isteyen bir kimyager farz ediniz; ben ona döndüm. Kalemime bir Türkçe kelime dolaştı mı ayıklamadan yapamıyorum; rahatım da kaçıyor.” anlatmış olduğu sözcüklere takıntılı halini farklı örneklerle pekiştirip sonlandırıyor kitabı. • Çok şey katacak. Buyurun. (Adem Kara)

Deli: Çok çook eğlendim! Kendine has mizahıyla Refik Halid'i çok sevdim. Osmanlı son demlerinde koskoca maliye veznedarıdır babası. Abisi de darphane müdürü. Kendi deyimiyle altınların gümüşlerin içinde oyunlar oynayarak büyümüş. Ama para tutkusu hiç olmamış. Osmanlı ve Cumhuriyet dönemlerinde muhalif kimliği sebebiyle sürgün yiyemiştir. Ankara yıllarından nefret eder, Anadolu sürgün yıllarını hep kötü anar. Bu kitabında Deli isimli bi tiyatro eseriyle güldürüp düşündürüyor. Osmanlı'nın son demlerini de Cumhuriyetin ilk yıllarını da görmüş biri olarak oldukça dramatik ama komik bi şekilde inkılapları aktarır. Ne hikmet ise onların muhalifi değilmiş :) Tiyatro eserinde 20 yıldır kendinde olmayan birinin döndüğünde neler yaşadığını anlatıyor. En son kaldığı devir ise Meşrutiyet yılları. Eh Cumhuriyet ilan edilmiş, üstüne şapka kanunları, yeni adetler, dans ve spor gelişmeleri eklenince adamcağızın ne yaşadığını az çok tahmin edebiliriz sanırım. Ya da edemeyiz... Zira başka hiçbir dönemde bu 20 yıldaki kadar değişim dönüşüm yaşanmamıştır diye düşünüyorum. Kitap daha sonra yine mizahın hep etkisini sürdüğünü şekilde anılarıyla devam ediyor, icatların kendi hayatındaki etkileriyle son buluyor. Tavsiye ederim okuyunuz. "Hacılıkla hafızlık insanı adından eden bir unvandı. O kadar yerleşirdi ki yüzde bir kişi bu Hacı Bey ve Hacı Efendi'nin isimlerini bilemezdi." (Ayşegül Ç.)

Deli PDF indirme linki var mı?

Refik Halid Karay - Deli kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Deli PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.

Kitabın Yazarı Refik Halid Karay Kimdir?

Bolu Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halid Bey'in oğlu olarak 15 Mart 1888’de İstanbul’da doğdu. Galatasaray Sultanisi'nde ve Hukuk Mektebi'nde okudu. Maliye Nezareti'nde (Hazine ve Maliye Bakanlığı) memur olarak çalıştı.

II. Meşrutiyet'in ilanından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı. 1909 yılında girdiği Tercüman-ı Hakikat gazetesinde mütercimlik ve muhabirlik yaptı.

Fecriâtî topluluğuna katıldı ve "Kirpi" imzasıyla mizah dergisi Kalem'e yazılar yazmaya başladı.

Yazıları yüzünden 1913'te önce Sinop'a sürüldü. Daha sonra Çorum, Ankara, ve Bilecik'e gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Robert Kolej'de Türkçe öğretmenliği yaptı. Posta-Telgraf Umum Müdürlüğü'ne atandı. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu, Aydede adlı siyasi mizah dergisini çıkarmaya başladı.

İstiklal Savaşı aleyhine yazdığı yazılardan ötürü vatan hainliğiyle suçlandı, Yüzellilikler listesine alındı. Uzun süre yurt dışında, Beyrut ve Halep'te sürgün yaşadı. Mustafa Kemal Atatürk'e yazdığı şiir ve mektuplarla, Yüzellilikler listesindekilerin affedilmesinde önemli rol oynadı. 16 senelik sürgün hayatının ardından 1938 yılının Temmuz ayında yurda döndü. 1948 yılında, Aydede dergisini tekrar yayımlamaya başladı.

18 Temmuz 1965’te İstanbul’da vefat eden Karay, Zincirlikuyu Mezarlığı'na defnedildi.

Türk Edebiyatındaki Yeri

Refik Halid, Türk edebiyatında ilk defa Anadolu'yu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de üne kavuşmuştur. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, portreler ve benzetmeler kullanarak sade, akıcı dili ve güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. İstanbul'u bütün renk ve çizgileriyle yansıtarak Türkçeyi ustalıkla kullanan Refik Halid, Türk edebiyatına birçok eser kazandırmıştır.

Seyit Kemal Karaalioğlu onu şöyle tarif eder: Refik Halit Karay; «Yeni Lisan» akımının tutunmasında önemli payı bulu­nan, konuşma dilini yazılarında büyük bir ustalıkla uygulayan bir yazardır. Hikâyeleriyle romanlarında renkli bir görgü ve gözlem zenginliği göze çarpar. Ro­manlarında, çoğunlukla aile üstünde durur. Hiçbir belli teze bağlanmaksızın, sağlam bir teknikle, başarılı çevre tasvirleri içerisinde nefis bir üslupla olayları anlatır. Ağır fikre, derin çözümlemelere, tezli saplantılara girmeden, «ak rea­lizm» diyebileceğimiz bir görüşle yazardır.

Kaynak: https://tr.wikipedia.org/wiki/Refik_Halit_Karay

Refik Halid Karay Kitapları - Eserleri

  • Memleket Hikayeleri
  • Gurbet Hikayeleri - Yeraltında Dünya Var
  • Gurbet Hikayeleri
  • Bugünün Saraylısı
  • Sürgün
  • Yezidin Kızı
  • İstanbul'un Bir Yüzü
  • Üç Nesil Üç Hayat
  • Anahtar
  • Guguklu Saat
  • Nilgün
  • Kadınlar Tekkesi
  • Deli
  • Dört Yapraklı Yonca
  • 2000 Yılın Sevgilisi
  • Karlı Dağdaki Ateş
  • Bu Bizim Hayatımız
  • Çete
  • Sakın Aldanma, İnanma, Kanma
  • Ago Paşa`nın Hatıratı
  • Kirpinin Dedikleri
  • Dişi Örümcek
  • Bir Avuç Saçma
  • Bir İçim Su
  • Tanıdıklarım
  • Ay Peşinde
  • Yüzen Bahçe
  • Ayın On Dördü
  • Bir Ömür Boyunca
  • Ekmek Elden Su Gölden
  • Ağaç ve Ahlak
  • Minelbab İlelmihrab
  • İki Cisimli Kadın
  • Sonuncu Kadeh
  • İlk Adım
  • Kırk Yıl Evvel Kırk Yıl Sonra Anadolu'da
  • Hep İstanbul
  • Makyajlı Kadın
  • Gurbet Hikayeleri
  • Tanrı`ya Şikayet
  • Yerini Seven Fidan
  • Mutfak Zevkinin Son Günleri
  • Türkçenin Tadı ve Ahengi
  • Karga Bana Dedi ki: Mizah Yazıları
  • Edebiyatı Öldüren Rejim
  • Yeraltında Dünya Var
  • Taklitten Adete Gündelik Hayat
  • Pek İyi Hatırlarım
  • Yer Altında Dünya Var
  • Gurbet Hikayeleri
  • İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri
  • Bir Denizden Bir Denize
  • Ankara
  • Elli Yıl Önceki
  • Aydede 1922 - 1
  • Atatürk’e Eğilen Bir Sürgün
  • Sonuncu Kadeh
  • Aydede 1948 - 2
  • Doğuştan Kadıncıl
  • Sulhte Cimri Harpte Müsrif
  • Bu Bizim Hayatımız
  • Bu Gazeteciler
  • Güzel Sanat Suçları
  • Cihangir Dalkavuğu Tarih
  • Sarıbal
  • Aydede 1949 - 3

Refik Halid Karay Alıntıları - Sözleri

  • Memur sayısını elbette azaltmalıyız; lakin mevcut memurları lüzumlu işlerde çalıştırmaya daha ziyade ehemmiyet vermeliyiz. (Aydede 1948 - 2)
  • O akşam vezicebaşını kulüpte yemeğe davet etmişler di:masa başındaydılar, dört kişi... İki hanım n:Fergün ve anası Ferda, erkek olarak da onun genç kocası İnayetve bir de Süha.. (Kadınlar Tekkesi)
  • Ne tuhaf şu dünya! (Bugünün Saraylısı)
  • Güzellik ,tabiatın bağışladığı bir ayrıcalıktır. (Çete)
  • Üşümeyi, aşağı yukarı hepiniz bilirsiniz: Titremek, içi katılmak, buz kesmek... Hayır, asıl üşümek onlar değildir. Üşümek bir nevi yanmaktır. Hiç bir uzvumu duymuyordum, ne ellerimi, ne ayaklarımı... Bedenim kalmamıştı, yoktu, Yalnız içimi hissediyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, galiba, yüreğimdi. Benliğim yanan bir kalpten ibaret kalmıştı; kar içinde tutuşmuş bir kalbin tek başına depreştiğini biliyordum, o kadar.. (Yer Altında Dünya Var)
  • Aldanmaktan daha büyük teselli vardır: Unutmak! (Pek İyi Hatırlarım)
  • Bütçe komisyonu sadece eski arkadaşlarının bugün ne vazifede bulunduklarını araştırsa başka hiçbir tahkika lüzum kalmadan ilgası lâzım fuzulî memuriyetler kendiliğinden anlaşılır. Himaye edilemez hale gelenleri kendi akıbetlerine veya şahsî teşebbüslerine bırakmak daha iyidir. Zaten böyle küçük himayelerle onların ne minnettarlığı kazanılır, ne alâkaları devam ettirilir. Daima eski parlak günlerin hasretini çekerler ve sinsi birer muhalif kesilirler. (Aydede 1949 - 3)
  • "Bir kızım var, gelen öper, giden öper," bu hoş olanlardan bir tanesidir; bilmiyorsanız ve merak ediyorsanız söyleyeyim: Bardak. (İlk Adım)
  • ...bıçkıdan geçen bir çam tahtasının ıtırı, o sıcak, mahrem ve kuvvet arttırıcı esans niçin nadide pa­fönler arasında satılamaz diye şaşarım! (Makyajlı Kadın)
  • Siz ıstırap kuşlarının başınız üzerinde uçmalarına mani olamazsınız ama, saçlarınızın arasına yuva yapmasını önleyebilirsiniz. (Karlı Dağdaki Ateş)
  • Aşk hatırlamalarla yaşar, unutmalarla ölür. (Nilgün)
  • " Ben romantik eserleri daima sevdim. Hayali esirleştiren, saf heyecanlar verip melankolik düşüncelere sevk eden romanları.." (Çete)
  • Bedenim kalmamıştı, yoktu. Yalnız içimi duyuyordum ve içimde yanarak tükenen bir yerimi! Bu, sanırım yüreğimdi. (Gurbet Hikayeleri)
  • " İçmişim içtiğimin farkında değilim... Yemişim, ama ne ? Gezmişim, acaba nerede? Konuşmuşum, neye dair? Bu dört günden aklıma bir güzel söz, bir çift latif göz, bir dakika huzur, bir lahza zevk kalmamış! Buna mı yaşamak diyoruz? Yarın da mı bu böyle? Bu mu hayat? Yazık bize ! " (Aydede 1922 - 1)
  • Yeni nesil mesela süpürge tohumundan ekmek yemedi; biz yedik. Yine onlar İspanyol nezlesinden bazı evlerin büsbütün kapandığını ve sıra sıra yangınlarla İstanbul semtinin dörtte ikiye, eski Ankara'nın dörtte bire indiğini bilmezler. (Bir Ömür Boyunca)
  • Aman Yarabbi! Tebessüm ne büyük kuvvetmiş. (Nilgün)
  • Rabbim her lisanı böyle uydurmalıklardan muhafaza buyursun. (Türkçenin Tadı ve Ahengi)
  • Hasis, paraya kıymet veren adamdır; cimri paraya tapan; pinti para için her zillete katlanan; nekes, başkasına parayı yakıştıramıyan; tamahkâr bire beş yüz kâr elde etmek maksadını güdüp neticede zarara uğrıyan... Hasis, mesela kunduralarını kendi aldığı Amerikan mamulâtiyle evinde boyar veya boyatır; cimri son haddine varıncaya kadar bir bezle eski boyasını tazelemiye çabalar; pinti bu işe hiç yanaşmaz; nekes, ara sıra boyatır, çokça boyatanlara öfkelenir; tamahkâr, pazarlık ederek bir köşebaşı lostracısına kontrolü altında boyatır, fakat boyanın âdi cinsten olduğunu hesaba katmadığı cihetle derinin çatlaması yüzünden zarara girer! (İnsanlık Halleri Huy Arabeskleri)
  • Hayhuy-ı ehl-i dünya bitmeden dünya biter Dünya bitecek bu işler bitmeyecek, galiba! (Aydede 1948 - 2)
  • Tek taraflı aşk, tek kürekli kayık gibidir; bulunduğun yerde dönüp durursun, engine açılamazsın. (Bugünün Saraylısı)

Yorum Yaz