Demir Bebek - Bekir Yıldız Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Demir Bebek kimin eseri? Demir Bebek kitabının yazarı kimdir? Demir Bebek konusu ve anafikri nedir? Demir Bebek kitabı ne anlatıyor? Demir Bebek PDF indirme linki var mı? Demir Bebek kitabının yazarı Bekir Yıldız kimdir? İşte Demir Bebek kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Bekir Yıldız
Yayın Evi: Everest Yayınları
İSBN: 9789752897113
Sayfa Sayısı: 72
Demir Bebek Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Hamişe Ana, kendisini tel örgülere atıp nasıl da bağırmıştı o gün... Suriye'nin bir köyü az ötesinde kıpır kıpırdı... Öksürülse duyulabilecek bir uzaklıktaydı kalabalık... Kalabalık ince uzundu... Kalabalığın taşıdığı tabut, Hamişe Ana'nın özbeöz oğlunun tabutu değil miydi sanki?.. Askerler nasıl da önüne durmuşlardı.
Kitapları ilk yayımlandığı günden başlayarak usta bir öykücü,
usta bir romancı olarak çağdaş Türk edebiyatının en önemli
isimlerinden biri olarak kabul edilen Bekir Yıldız tüm eserleriyle
Everest Yayınlarındaki yerini alıyor.
İş için göç etmek zorunda kalan insanları, töre ve namus cinayetlerini, tüm yönleriyle ağalık ve aşiret sistemini anlattığı yapıtlarıyla bu coğrafyanın hâlâ kanayan yaralarını en çarpıcı haliyle okura yansıtan Bekir Yıldız, yerel olanın anlatımında evrensel insanı yakalayabilen o güçlü yazarlar kuşağının bir üyesi.
Demir Bebek, Bekir Yıldız'ın en önemli öykü kitaplarından biri...
Demir Bebek Alıntıları - Sözleri
- ... şu çocuk açken, şu çocuk tokken, ölmüş diyecekti... Çocukların bile karınlarını küçücük karınlarını doyuramayan dünya...
- "Sanık ölmüş." "Suçlanan kitabın ismi neymiş?" "Yaşamak Güzel Şey Bekardeşim."
- Bir kürek kömürümüzü yakanlar, bir kazma vurmaz mı göçüktekiler uğruna?
- «Babamın ameliyatını yapacaksınız artık, değil mi doktor bey?» Dekanın kapısı önüne gelmişlerdi. Doktor paralari, kan sıçramış beyaz gömleğinin cebine sokuşturdu. Kapıyı açtı. İçeriye gireceği sıra, Beytullah'a döndü: «Az önce ameliyat ettiğim babandı,» dedi. «Başın sağolsun... »
- Çocukların bile karnını, küçücük karınlarını doyuramıyan dünya,...
- Bilip de bir şey yapmamak, bilmemekten daha acıdır...
- Devrim sırasında kolunun birisini kaybeden adam...Kopmayan sol kolu diye, nasıl da sevinmiş...Gözünün birisi de öyle...Giden sağ gözü olunca, üzülmek niye...
- Bilip de bir şey yapmamak, bilmekten daha acıdır.
- Çocukların bile karnını, küçücük karnını doyuramayan dünya,...
- Kendisini kandırmaya can atıyordu. Düşle gerçek arasındaydı. Çoğu kez, düşe yapışıp kalmayı yeğliyordu.
- Yenik düşeni, yaralı olanı, ötekiler nasıl da parçalar... Atalarından bildikleri böylesi çünkü. Ardını döneni, boş bulunanı, aynı kandan da gelseler parçalamak yasaları.
- Çocukların bile karnını, küçücük karınlarını doyuramayan dünya, diye beddualar edip belki de ilk kez tesbihini aramayacaktı!..
- Sırtında Emile Zola'nın ünlü Germinali vardı. Dün de Kerbelâ Vakasını taşımıştı. Belki de yarın, Lenin'in bir kitabını taşıyacaktı. Ya öbürgün... Bir aşk romanı... Hasan Dayının sırtında, dünya edebiyatı gidiyor, geliyor... Vitrinler kitaplarla doludur. Vitrinlerde pırıl pırıl kapakların içinde yazarın emeği, matbaacının, dağıtımcının komisyonu... Her kitapta Hasan Dayıdan duyulmayan bin inilti. O taşır, o geri basar, o beli iki büklüm kitapların formasını sırtlar. Bazan zeka testleri, o çöker. Sonra insanlıktan bahseden binlerce kelime vurulur sırtına.
- <
> < > < > < > - Eldivenlerini çıkardı hemen. İlkbaharda buluttan kurtulan güneş gibiydi elleri şimdi.
Demir Bebek İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Bu kitabı okumak için uzun zaman yeniden basılmasını beklediğimi hatırlıyorum. Elime aldığımda kitabı bir çırpıda bitirdiğimi de... Mahsun Kırmızıgül'ün Güneşi Gördüm filmindeki gurbete göç etmek zorunda olan ailenin çocuklarının, anne babaları evde yokken bebek kardeşlerini yıkamak için çamaşır makinasına attıkları o sahne, Bekir Yıldız'ın bu kitabındaki bir öyküden esinlenilmiş. Kitapta kısa kısa öyküler var. Gurbete giden Türk ailelerinin yaşadığı zorluklar ve hayata bir şekilde tutunmaya çalışırken hayat tarafından itilen garip insanların hikayeleri. Bu kitapta okuyup da çok etkilendiğim bir hikayeden dolayı nerede görkemli bir apartman yahut rezidans görsem o yapının inşaatında çalışan işçilerden birinin Bekir Yıldız'ın anlattığı karakterlerden biri olduğu gelir aklıma. Taşıdığı her bir çimento çuvalı sayesinde bir evi olan insanların bazen o çuvalda taşıyanları nasıl da leblebi gibi ezdiğini hatırlarım. Kitaptaki kısa öykülerin bu kadar akılda kalıcı olmasının sebebi, üzücü ama bir o kadar da hayatın içinden, bizden öyküler olması. (Aylakmadam)
Bekir Yıldız uzun zamandır okuyacak olduğum yazarlar arasındaydı ama bir türlü denk getiremedim. Okunacak o kadar yazar ve kitap var ki bazılarına hep geç kalacağız. Bekir Yıldız'da öyle bir isim oldu benim için. Osman Şahin bir denemesinde Bekir Yıldız için hikâyelerinde Güneydoğu insanını çok iyi işlediğini belirtmiş ve Toplumcu Gerçekçi yönüne çok güzel bir vurgu yapmıştı. O denemeden sonra Bekir Yıldız'ı biraz daha öne almak istedim ve bugün ilk olarak Demir Bebek kitabıyla başladım. Okuduğum ilk kitaptan Bekir Yıldız'ın birilerinin sırtında yükselen medeniyetin temelini ele aldığını görüyorum ve diğer kitaplarında da bunun yer alacağı da gayet belli. Nedir o temel? Her yükü taşıyan ama yerin dibinde olan, her lüks binanın oluşumunu sağlayan ama kendisi hiç gözükmeyen, her fabrikanın, her makinanın başında olan ama oluşturduğu güzelliklere dışarıdan bakan temeldekiler işçiler, köylüler, kısaca ezilenler. "Çağdaş Medeniyet" ezilenlerin sayesinde ayakta durmaktadır. Ezilen insanların emeklerinin piramididir medeniyet ve ters yüz olmadığı sürece böyle kalmaya devam edecektir. Bu durum bana Brecht'in Tahtatevalli şiirini hatırlatıyor daima "Bir tahterevalli tahtası, sistemin bütünü İki uçlu bir sallanma, birbirine bağlı, Yani alttakiler altta olduğu için, Ve ancak onlar altta kaldıkları sürece Üsttekiler hep üstte. Alttakiler yerinden kalkıp yükselse. Üsttekiler üstte olamaz artık, Demek ki üsttekiler Alttakilerin hep altta kalmasını ister. Ayrıca altta, üstten daha çok İnsan gerek. Denge değişir yoksa. Tahterevalli dedik ya." Bekir Yıldız'ın yoğun bir şekilde ele aldığı diğer konu göçmenlerin yaşadığı sorunlar. Kitaba ismini veren ve ilk öykü olan Demir Bebek Almanya'ya çalışmaya giden dört kişilik köylü ailesini ele alıyor. Merkezde ailenin kız çocuğu Narin var annenin adı geçmiyor Narin'in annesi diye geçiyor öyküde. Köy yaşamının yetersiz maddi koşullarından kurtulmak için refah ülkesi Almanya'ya göç eden Anadolu insanının trajik bir hikayesini ele alıyor öykü. Karı koca aynı fabrikada çalışmasına rağmen aralarında bir duvar ve ancak paydos zamanında görüşebilen evli İnsanlar bunlar kapitalizmin evli çiftleri fabrikanın mesai sonu düdüklerinde, o da gece saatlerinde oluyor işte o zaman Gündoğdusunda bulunan 6. Kapıda buluşup evde bıraktıkları Narin ve Davud'a gidecekler. "Görsün Alamanlar, pis mi olurmuş köylü çocukları?" Hikâyenin kilit cümlesi de bu. Kırsal kesimden gelen insanların hor görülmesi sonrasında bilinçaltına yerleşen "pis olma" hissinin küçük yaştaki göçmen köylü çocuklarının üzerindeki etkiyi de Narin'in hikayesini okuyunca öğreneceksiniz. Almanya'ya ilk göç dalgalarında insan yerine konmadan en ağır şartlarda nasıl çalıştırıldıklarını en iyi anlatan kitaplardan biri Günter Wallraff'ın kitap/en-alttakiler--19081 kitabıdır. Kendisi Alman bir gazeteci olan Wallraff 1980'li yılların başında sahte Türk İşçi kimliğinde yaklaşık iki yıl boyunca Türklerin çalıştığı yerlerde çalışmış, veri toplamıştır. O kitapta hatırladığım en trajik şey ise: Bir işçinin Çelik fabrikasında Yüksek ateşli fırına düşüp yok olmasıydı. Benzeri bir sürü kaza ve zor çalışma koşulları vardı. İşte incelemenin başında bahsettiğim "Çağdaş Medeniyet"in temeli burada yatıyor. Bu işçinin yok olan bedeninde mesela.. Önereceğim bir başka kitap ise Dursun Akçam'ın "Altta Kalanlar" kitabıdır. Akçam da çok iyi bir röportajcı ve gözlemcidir. Bu kitapta toplamda 10 öykü yer alıyor. Hepsi kısa ama çarpıcı öyküler. Amele adlı öyküde, Beytullah babasının ameliyat parasını toplamak için tam 86 bin ton inşaat harcı taşıyacaktır. O günün parası ile 2000 lira elde etmek için 86 bin ton harç. İşte bu durumu oturup düşünmek lazım ınsanların sağlığı üzerinden ticaret yapan bir sağlık sisteminin varlığı yüzünden çoğu kişi elde etmesi gereken parayı bir türlü bulamıyor. Doktorlarla pazarlıklar, yalvarmalar, ulaşabildiği her yere ulaşıp el ayak öpmeler... Her ne kadar şimdi sağlık sistemi çok daha iyi olsa da sınıf farkının kaynaklara ulaşımı ya da elde edişinin vaziyeti aynıdır. Bu bağlamda okuduğum en sarsıcı hikayelerinden biri Fakir Baykurt'un Can Parası adlı kitabında geçiyordu. Kitap şuan yanımda değil öykünün ismini hatırlamıyorum "Can Parası" olabilir. Kızının ameliyat parasını bulamayan bir babanın trajik öyküsü. Şimdi ücretli tedavi masraflarını karşılamak için Sivil toplum kuruluşlarına, Haluk Levent'e ulaşıyor insanlar. En üzücü olan durum ise herkesin Twitter'a umut bağlaması orada gündem olup yardım elinin oradan kendine uzanmasını beklemesidir. Ülkeyi yöneten siyasiler bu durumu hiç düşünmüyor mu acaba? Son olarak değinmek istediğim öykü: "Kömür" Madem ocağında göçüğün altında kalan üç işçinin ölümü bekleme anlarını ele alan bir öykü. Ali, Rasim ve Kerim adlı üç işçi yardımın mı daha önce geleceğini yoksa ölümün mü daha önce geleceğini tam kestiremeden kömür yığınlarının altında kapkaranlık saatleri geçirecekler. Bazen onlara bu "çalışma olanağını" sağlayan ultra zengin maden ocağı sahiplerinden medet umarak kurtulabiliriz diyecekler bazen de kendi aralarında tartışma yaşayacaklar: "Köpekler gel-mi-ye-cek!... Sese doğru yürüdü Kerim. Ikinci adımını tamamlıyamadan başını kömüre çarptı. Döndü. «Gelecekler, de.. Gel-me-ye-cek-Ier! Ses bacakları dibindeydi. Sustalısını batırdı. Kömürü bıçaklamıştı. Düştü. Ali bağırdı. «Öldürdün mü yoksa?» «Gel-mi-ye-cek-ler!...." Yerin yüzlerce metre altında kömür madeni işçilerinin maruz kaldığı "kaderi" okuyacaksınız bu öyküde. Son olarak birkaç ek yapayım: Tarık Akan ve Cüneyt Arkın'ın başrolde olduğu ve Zonguldak Madeninde çalışan işçilerin zorlu koşullarını anlatan "Maden" filmini: https://youtu.be/euVC-8z7BhI Soma Madeninde yaşanan kazadan görüntüleri aktaran BBC haberini: https://youtu.be/Xm2hjYHAsCQ Türkiye'de her türlü işçi grubunun yanında duran onlar adına Türküler söyleyen ağıtlar yakan gerçekleri müzikle buluşturan Grup Yorum'un "Madenciden" parçası: "İndim maden ocağına kara elmas diyarına Yeryüzü sıcak olsun diye dost Yıllar boyu kazma salladım suskunca bu zindanda Çocuklarım gülsün diye dost Oysa bizim evde gülen yok" https://youtu.be/qzDBD7XKYuQ (Adem Yüce)
Demir Bebek PDF indirme linki var mı?
Bekir Yıldız - Demir Bebek kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Demir Bebek PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Bekir Yıldız Kimdir?
Bekir Yıldız (d. 1933 - ö. 8 Ağustos 1998), Türk öykü ve roman yazarı.
1933 yılında Urfa'da dünyaya geldi. Matbaa'cılık okulunu bitirerek, işçi olarak Almanya'da çalışmaya gitti. Yurda döndüğü zaman, Asya Matbaası'nı açan Bekir Yıldız, hikâyelerinde Güney Doğu insanlarının yaşamlarını anlattı. Hikâyelerinden bazıları senaryolaştırıldı ve filme alındı. May, Halkın Dostları, Yeni a, Yazko Edebiyat dergilerinde görev aldı. Birçok yazısı "Zaman İçinden" adlı kitapta toplanmıştır.1971 yılında Kaçakçı Şahan eseri ile Sait Faik Hikâye Armağanı'nı aldı. 11 Ağustos 1998 yılında geçirdiği kalp krizi sonucunda hayatını kaybetti. Karacaahmet Mezarlığı'nda defnedilmiştir.
Bekir Yıldız Kitapları - Eserleri
- Evlilik Şirketi
- Kaçakçı Şahan
- Halkalı Köle
- Reşo Ağa
- ve Zalim ve İnanmış ve Kerbela
- Kara Vagon
- Harran
- Beyaz Türkü
- Arılar Ordusu
- Demir Bebek
- Alman Ekmeği
- Sahipsizler
- Dünyadan Bir Atlı Geçti
- Darbe
- Aile Savaşları
- Mahşerin İnsanları
- Sahipsizler - Dünyadan Bir Atlı Geçti
- İnsan Posası Güneydoğu Zındanı
- Bozkır Gelini
- Türkler Almanya'da
- Ölümsüz Kavak
- Kör Güvercin
- Yaman Göç
- Düz Adam
- Seçilmiş Öyküler
- Röportajlar
- Şahinler Vadisi
- Yargılayan Zaman İçinden
- Sahipsizler
Bekir Yıldız Alıntıları - Sözleri
- Bir çuval buğday karşılığı çalışmak, ağanın gölgesinde yalanmak, Gaffar'ın babasını yatağa vurmuştu..Toprak, şimdi, yıllardan beri kendisini deşen, dölleyen bu adamı cezalandırıp altına almak sabırsızlanıyordu adeta. (Kaçakçı Şahan)
- "Yanıp kül olsaydın, bundan iyi miydi?" dedim kendi kendime. "Çocuklar için kağıt olacaksın ya, hey şımarık kavak. Daha ne isteyeceksin?" (Ölümsüz Kavak)
- Hele babanızın polisliğinin ilk günleri var ki... Bak sen nerden nereye... Utandıydı ilk günler sokağa çıkmaya. Ben de utandıydım ilk mantoyu giydiğimde... İşte o zaman bildiydim utanmak nedir, ne değildir. (Aile Savaşları)
- Bizim toplumumuzda, çocuk kaç yaşına gelirse gelsin, anne babalar için büyümemiş süt kuzularıdırlar. (Yaman Göç)
- Çağımızda başarının ilk koşulu, birlik olabilmektir. Bir elin nesi var, iki elin sesi var. (Arılar Ordusu)
- Büyük kentlerde hatalar ve günahlar kalabalığın arasında kaybolup giderken, burada her hata ve günah kurşunla bastırılıyordu. (Reşo Ağa)
- "Fırında insan...Mahşeri bir fırında...Ateş,yakıcı, kavurucu değilken, birilerini sırtına almak gösterisinde insan.Ama ısı artınca, ayaklar yanınca, insan, sırtındakini ateşe atıp attığının sırtına binme yarışında.... (Mahşerin İnsanları)
- Sanki sömürü biçimi değişince, sömürü ortadan kalkıyor! (Harran)
- Neydi sevgi? Nasıl bir şeydi aile? Sevgi uğruna adanan hayatlar, giderek nasıl da unutulup yeni adanmalara dönüşüveriyordu. (Darbe)
- Bir zamanlar kılıçlarıyla saldıran Türkler, bu defa pasaportlarıyla sızıyorlardı Avrupa'ya... (Reşo Ağa)
- " İnsansız kent başkadır,insanların olup da,dışarı çıkamadıkları bir kentse bambaşkadır. ' (Mahşerin İnsanları)
- Bilip de bir şey yapmamak, bilmekten daha acıdır. (Demir Bebek)
- Tanrı insanoğlunu en olağanüstü nitelikte, hem de maliyeti sıfır denecek bir ucuzlukta yaratıyordu. Oysa ki, doğanın hışmına uğrayan insanoğluna uzatılan her doktorun eli, büyük ve obur pençeliydi.. (Reşo Ağa)
- "Hasretiz biz," dedi. "Suya hasret bitki gibi, hasretiz Türkçe konuşmaya. Hanım işe gider, göremezsin. Sokaklarda yürürken, korkarsın çoluk çocuğunla Türkçe konuşmaya. Oh... Oh be ne rahatmış meğer, ana diliyle konuşması insanın..." (Yaman Göç)
- Bir çuvalın içine doldurulmuş kediler gibi, birbirimizi parçalamak yerine, bizleri çuvala dolduranlar üzerine konuşabilsek... (Darbe)
- Emekçinin Türkü Almanı olur mu sanıyorsun? (Alman Ekmeği)
- Düşünmek istiyordu Ali. Düşünmek, yaşamak demekti gene de. Yaşamak da; dünle, bugünle, hatta gelecekle hesaplaşmaktı. (Darbe)
- Seviniyor kimi altta kalanlar. Gaz fırınlarında ölmenin sırası altta kalanlara üç beş saniye sonra geliyor çünkü. (Dünyadan Bir Atlı Geçti)
- Çünkü ölümsüzdür kitaplar, yazılmışsa eğer. (Beyaz Türkü)
- Damgalanan insanlar, çirkinleşen insanlar, Tanrı'ya açılan umutlarıyla kümeleştiler. (Kara Vagon)