Demokrasi Yolunda - Ali Fuad Başgil Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Demokrasi Yolunda kimin eseri? Demokrasi Yolunda kitabının yazarı kimdir? Demokrasi Yolunda konusu ve anafikri nedir? Demokrasi Yolunda kitabı ne anlatıyor? Demokrasi Yolunda PDF indirme linki var mı? Demokrasi Yolunda kitabının yazarı Ali Fuad Başgil kimdir? İşte Demokrasi Yolunda kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Ali Fuad Başgil
Yayın Evi: Yağmur Yayınları
İSBN: 9789756444337
Sayfa Sayısı: 357
Demokrasi Yolunda Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Demokrasi terbiyesinin ahlâki formülü şudur:
İyiliği ve adaleti sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Yalnız ve adaleti sevecek, kötülükten ve zulümden nefret edeceksin. Muktedir isen elin, kolunla, değilsen sözlerin ve yazılarınla buna da muktedir değilsen kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selam vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücadele edeceksin…
Bahtiyar o memlekettir ki, vatandaşları bu terbiye ile bezenmiştir…
Demokrasi Yolunda Alıntıları - Sözleri
- "Fakat zulmeden, hükümet veya kanunun bizzat kendisi olursa kimden kime şikayet edip başvuracağım?"
- "Tarih, yalnız dekoru ve aktörleri değişen ebedi bir dramdır!"
- "Önce hakkı ve hakikati bil ki, hak ve hakikat ehli kimdir bilesin..."
- "Fikir ve vicdan hürriyetinin ötedenberi yaman bir düşmanı vardır: Taassup."
- "...Yalnız şu kadar diyeceğim ki, eski devirlerin din maskesi altındaki taassubu, modern devirde ve bilhassa Birinci Dünya Harbinden sonra laik renge bürünmüş! İnsan zekasını ve vicdanını din namına cendereye sokan eski engizisyonların yerini bu devirde millet ve vatan gibi mukaddesat namına kurulan, daha feci engizisyonlar almıştır. Buna şaşmam: Tarih, yalnız dekoru ve aktörleri değişen ebedi bir dramdır!"
- "...Acı da olsa söylemek bir vazifedir ki, süsü ve sayısı ile öğündüğümüz mekteplerimiz talim ve tedriste kuru bir garp taklitçiliğine, kopyacılığına ve tercümeciliğine; terbiye bahsinde ise dar ve anlayışsız bir zümre taassubuna ve geri bir otoritarizme saplanmıştır."
- "İyiliği, adaleti sevecek, kötülükten, zulümden nefret edeceksin. Yalnız nefret edip durmayacaksın, hem de onunla mücadele edeceksin. Muktedirsen elinle, kolunla, değilsen sözlerin ve yazılarınla buna da muktedir değilsen kötülük ve zulüm yapanlardan yüz çevirip onlara selam vermemek ve merhaba dememek suretiyle mücadele edeceksin!"
Demokrasi Yolunda İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Demokrasi Yolunda PDF indirme linki var mı?
Ali Fuad Başgil - Demokrasi Yolunda kitabı için internette en çok yapılan aramalardan birisi de Demokrasi Yolunda PDF linkidir. İnternette ücretli olarak satılan çoğu kitabın PDFleri bulunmaktadır. Ancak bu PDF'leri yasal olmayan yollarla indirmek ve kullanmak hem yasalara hem de ahlaka aykırıdır. Yayın evlerinin sitesinden PDF satılıyorsa indirebilirsiniz.
Kitabın Yazarı Ali Fuad Başgil Kimdir?
Ord. Prof. Dr. Ali Fuat Başgil, (d. 1899 Çarşamba, Samsun - ö. 17 Nisan 1967 İstanbul), Türk Hukukçu ve siyaset adamı. Babası Halis Şükrü Efendi, annesi Makbule Hanımdır. Dedesi Sölükbaşoğullargilden Hafız İbrahim Efendidir. İlkokulu Çarşamba'da okudu. Lise öğrenimine İstanbul'da başladı ve Paris'te tamamladı. İstanbul'da okurken I. Dünya Savaşı'nın çıkmasıyla beraber eğitimini yarıda kesip 4 yıldan fazla süre Kafkas Cephesinde subay olarak görev yaptı. İstanbul'a döndükten sonra bir müddet ticaret ile uğraşdıktan sonra eğitimini tamamlamak için Paris'e gitti. Paris'te önce Saint-Barbe Lisesi sonra Buffon Lisesinde gitti ve burada lise eğitimini tamamladı. Grenoble Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra doktorasını Paris Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde tamamladı. Daha sonra Paris Edebiyat Fakültesi felsefe bölümü ile Paris Siyasi İlimler Merkezi'ni de bitirdi. Başgil ayrıca Lahey Devletler Hukuku Akademisi'nin derslerine devam edip, buradan da mezun oldu. Yani 36 yaşında yurda üç fakülte ve bir yüksek okul diplomalı hukukçu olarak döndü. Hatay'ın bağımsızlığa kavuşmasından sonra 1937'de Hatay Cumhuriyeti'nin anayasasını hazırladı.
Türkiye'de İstanbul Üniversitesinde uzun yıllar Teşkilat-ı Esasiye Hukuku (Anayasa) dersleri verdi. 1939 yılında ordinaryüs profesör unvanını aldı. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi tarafından çeşitli üniversitelerden demokrasiye inandıkları için uzaklaştırılan 147'ler listesinde yer aldı. Bir yıl sonra (1961) MBK'nın, 147'lerin tekrar üniversiteye belki dönebileceklerine dair özel kanun çıkarmasına rağmen bunu kabul etmedi ve Adalet Partisi hareketi içerisinde siyasete atıldı.
15 Ekim 1961 seçimlerinde AP listesinden bağımsız Samsun Senatörü seçildi. Cumhurbaşkanlığı'na adaylığını koyması, Em. Org. Cemal Gürsel'in cumhurbaşkanlığında ısrar eden askeri kesimden gelen yoğun tepkilerle karşılaştı. 24 Ekim 1961 gecesi Fahri Özdilek ve Sıtkı Ulay tarafından götürüldüğü Başbakanlık'a bazı Milli Birlik Komitesi üyesi subaylarınca "hayatınızı garanti edemeyiz" denilerek tehdit edildikten sonra Cumhurbaşkanlığı adaylığından çekildi ve Cumhuriyet Senatosu üyeliğinden de istifa ederek yurt dışına çıktı. [1] Bunu izleyen yıllarda Cenevre Üniversitesi'nde ders verdi, aynı üniversitede Türk Dili ve Türk Tarihi Kürsüleri'ne başkanlık yaptı. Adalet Partisi'nin %52 oy oranıyla tek başına kazandığı 1965 seçimlerinden sonra Türkiye'ye dönen Prof. Ali Fuat Başgil, 17 Nisan 1967 tarihinde İstanbul'da vefat etti. Kabri Karacaahmet Mezarlığı'ndadır...
Ali Fuad Başgil Kitapları - Eserleri
- Gençlerle Başbaşa
- Din ve Laiklik
- Türkçe Meselesi
- 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri
- Hâtıralar
- İlmin Işığında Günün Meseleleri
- Demokrasi Yolunda
- Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları
- Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil'den Mektuplar
- Ali Fuat Başgil'in Hatıraları
- Konferanslar
- Together with young
- 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri
Ali Fuad Başgil Alıntıları - Sözleri
- Şehirlerde olduğu gibi köylerde de fotoğraf çekmek yasaktı. İstanbul ile Ankara arasında fotoğraf makinesi taşımak yasak edilmişti. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- "Tarih, yalnız dekoru ve aktörleri değişen ebedi bir dramdır!" (Demokrasi Yolunda)
- Varlığımız, alnımızın kristalleşmiş teri ve emeğimizin helal meyvesidir. Helâl kazançlara göz diken komünist ruhlu insanlardan hiç değiliz. Çünkü, hamdolsun, "İnsan için hak ve meşru olan, yalnız emeğinin mahsulüdür diyen bir yüksek dinin mensuplarıyız. (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- Kadınlara hürmet et. Düşün ki kadınlık insanlığın anasıdır. (Gençlerle Başbaşa)
- "Millet hayatında ilerilik, inanç ve idealleri inkar edip madde mabuduna tapmakta değildir; bilakis inanç ve ideal yaratmakta ve bu manevi kuvvetleri korumaktadır." (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- “ Ademoğulları ayni vücudun azalarıdır, çünkü hepsi aynı cevherden yaratılmıştır. Eğer bunlardan biri acı duyarsa bütün diğerleri de bu acıyı duymalıdırlar”. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- Bir su değirmeni, bir kağnı arabası... Bunları önceden hesaplayarak, bir plâna göre yapıp meydana getiren bir ustanın varlığına delildir. Bu hakikati görüp dururken, en yüksek zekâ ve en ince bir sanat eseri olan hayat ve kâinatın maddeden istihale edip, kendiliğinden var olduğuna inanmak için, insanın sırf münkirlik inadına kapılmış olması lâzımdır. (Din ve Laiklik)
- Biz Türkler hayvani cesaret ve reaksiyon kabiliyetimiz çok yüksek, fakat medeni cesaret ve insani reaksiyonumuz sıfır insanlarız. Ammeye ait bir kötülüğe karşı harekete geçmek ve reaksiyon göstermek medeni cesarettir. İşte bu, bizde olmayan bir meziyettir. Fakat bir milleti millet yapan ve yaşatan da bu meziyettir. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- "Vicdan hürriyeti, ferdin dilediği ve beğendiği herhangi bir dinî, felsefî, ahlâkî, iktisadî kanaati taşıması serbestliğidir." (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- İnönü iktidâra gelince, o da Atatürkvâri işler yapmak istedi. Fakat yapılacak işler yapılmıştı. Bir nevî aşağılık duygusuyla, büyük iş başarmak sevdâsına kapılan İnönü dil meselesine sarıldı ve bu meseleyi yeniden ele aldı. Atatürk'ün bu işi başaramamış olduğunu sanarak, atalar mîrası dilimizi harap ve perişan bir hâle koydu. Dilde yok yere ihdas edilen bugünkü anarşi, en az yüz sene sürer, sanırım. Yâni Türk tefekkür hayatı yüz seneden evvel yoluna girmez. İnönü'nün bu tahrip yolundaki maşası maâlesef Hasan Âli Yücel oldu. (Türkçe Meselesi)
- Bilindiği gibi Fransızca; Latince, Grekçe kelimelerle eski Frank kelime elemanlarından mürekkep bir lisandır. Fakat, hiçbir Fransızın, yabancıdır diye, bu kelimeleri atmak ve yerlerine kelime uydurmak, hayalinden bile geçmez. Ya şu muazzam Anglo-Amerikan dünyasına ne dersiniz? İngilizce; bir yarısı Fransız, öbür yarısı Alman kelimelerinden teşekkül etmiştir. Fakat, Anglo-Amerikan milleti içinden hiç kimsenin ve hiçbir zümrenin çıkıp da, bunlar yabancıdır diye Fransız ve Alman kelime elemanlarını dillerinden atmak, aklından geçmiyor. Çünkü, bu milletler, biliyorlar ki, bütün lisanlar, tarihen mürekkep elemanlı olarak teşekkül etmiştir. Ve bugün, İngilizce, Fransızca gibi dünyanın en zengin dilleri, muhtelif elemanlı mürekkep dillerdir. Bize gelince; senelerden beri, ardı arkası gelmeyen diktoriyal idareler, tutturdular: Hayır sen, en az bin senelik bir tarih içinde, aheste beste teşekkül etmiş, her devirde biraz daha teşekkül ederek bugünkü güzelliğini, ahengini ve emsalsiz zevkini bulmuş olan milli dilini bırakacak ve benim beğendiğim dil ile konuşacak ve yazacaksın, dediler. Niçin? Çünkü, senin bin senelik dediğin dil, saltanat devrinin dilidir. Tarihe karışan saltanatla beraber dilinin de tarih olması, Arapça, Farsça kelime elamanlarının geldikleri yerlere gitmesi lâzımdır... Fakat, saltanat, sırf siyasi bir kadrodur, dil ise içtimai ve milli bir müessesedir. Saltanat yıkılır, yerine Cumhuriyet gelir, bununla milli bünye değişmediği gibi, milli dilin de değişmemesi lâzım gelmez mi? Birbirinden ayrı olan bu iki şeyi, hangi mantıkla biribirine bağlıyorsunuz? Netice ne oldu? Evvela, yıkılan dil ile birlikte ilim ve fikir hayatı da yıkıldı. En az yüz seheden önce, bu memlekette ilmin ve ilmi tefekkürün dirilmesine imkân yoktur. Çünkü, ilmin yarısı fikir, yarısı da lisandır. Fransızların dediği gibi, “Mükemmel bir ilim, mükemmel bir lisandır.” Netice, bundan ibaret de değildir: Bugün Türkiye halkı ikiye bölünmüş durumdadır. Bir tarafta milli dilciler, öbür tarafta uydurmacılar. Birbirini anlamayan, hatta biribirine düşman gibi bakan iki zümre. Gençler, Üniversitede hocalarının, hocalar gençlerin, evde ana babaları çocuklarının dilini anlamaz oldular. Bu keşmekeş içinde, bu memlekette ilim adamı yetişmemesine değil, yetişmesine hayret edilir. İlmin ifade vasıtası, lisandır. Türkiye'de, bugün kararını bulmuş bir lisan var mıdır ki, ilim olsun? Ruhun şad olsun Şinasi: “Bed-baht ana derler kim elinde cühelanın, Kahrolmak için kesbi kemal'ü hüner eyler.” (Türkçe Meselesi)
- Gençlik ümit ve arzularıyla, ihtiyarlık hatıralarıyla yaşar. (Hâtıralar)
- Fakat hükümetler politika keşmekeşinden sıyrılıp ihtiyacı karşılayacak tedb ir almakta geç kalmıştır. Bu se bep le mekteplerde, normal mevcudu aşan sınıflarda, hocalar çocuklar ile lâzım geldiği gibi meşgul olamıyor. Bütün bunlara kifayetsiz hoca, kışkırtıcı sinama, uygunsuz neşriyat ve kötü örnek ebeveynlerini de ilâve ediniz.. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- Savaş sonrası Avrupa'sının demokratik ülkelerinde her kanun, devlet ve toplum hayatının ihtiyaçlarından doğar, dolayısıyla varlık sebebi de uygulaması da bu ihtiyaçlara bağlı olur. Türkiye'de ise kural bambaşkadır. Genellikle kanunlar Türkiye'de sadece büroları ve kitaplıkları süslemeye yarar. Uygulamaları, sadece iktidarı elinde bulunduran ve keyifleri kriter yerine geçen kimselerin menfaatlerine cevap verip veremediklerine bağlıdır. (27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri)
- Türkiye'de din aleyhinde istenildiği gibi yazılabilir ve din adamlarına istenildiği gibi hakaret edilebilir. Fakat din lehine? Hayır. (Din ve Laiklik)
- “Dile kelime sokmak, dilden kelime söküp çıkarmak dilcinin ve dilcilerden mürekkep bir heyetin hatta, daha ileriye gideceğim, bir dil akademisinin işi değildir.” (Türkçe Meselesi)
- .....Halkımız mümkündür ki, günün birinde eskiyi arayacak ve bugün tapındığı demokrasiden yüz çevirip eskiye dönecektir. (İlmin Işığında Günün Meseleleri)
- Milyar sene evvelki hilkat bahsinde “kendiliğinden var olma” kanaatini hangi tecrübe ve müşâhededen elde ettiniz? Tecrübe ve müşâhedeler, bilakis, bu kanaatin zıddını ispat eder görünüyor. Zîra hiç bir şey, hiçten çıkıp var olmuyor. (Din ve Laiklik)
- Biz, türkler böyleyiz: oturur, konuşur, üzülürüz, acı acı çekiştirir, tenkid ederiz… …Sonra da kalkar, dağılır, unuturuz. Şahsımıza dokunan en küçük bir zarara ve kötülüğe tahammül gösteremeyiz. Bir arşın toprak için, hatta beş on kuruş için adam öldürürüz. Fakat ammeye ve camiaya dokunan en büyük bir zarar ve kötülük karşısında hareket ve reaksiyon kabiliyetimiz hemen hemen sıfırdır. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın der, geçeriz. Ben bu ruh halimizi tahlil ediyor ve şu neticeye varıyorum: biz türkler hayvani cesaret ve reaksiyon kabiliyetimiz çok yüksek, fakat medeni cesaret ve insani reaksiyonumuz sıfır insanlarız. Ammeye ait bir kötülüğe karşı harekete geçmek ve reaksiyon göstermek medeni cesarettir. İşte bu, bizde olmayan bir meziyettir. Fakat bir milleti millet yapan ve yaşatan da bu meziyettir. (Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları)
- If you are lazy and your laziness don't come from a physical illness but it is like a psychological slackness, indolence, sloth, flightiness and dissoluteness, you can defeat this enemy of your success by your will. (Together with young)