Dicle'nin Yakarışı - Mehmed Uzun Kitap özeti, konusu ve incelemesi
Dicle'nin Yakarışı kimin eseri? Dicle'nin Yakarışı kitabının yazarı kimdir? Dicle'nin Yakarışı konusu ve anafikri nedir? Dicle'nin Yakarışı kitabı ne anlatıyor? Dicle'nin Yakarışı kitabının yazarı Mehmed Uzun kimdir? İşte Dicle'nin Yakarışı kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

Kitap Künyesi
Yazar: Mehmed Uzun
Çevirmen: Muhsin Kızılkaya
Orijinal Adı: Hawara Dîcleyê - İ
Yayın Evi: İthaki Yayınları
İSBN: 9789752732285
Sayfa Sayısı: 328
Dicle'nin Yakarışı Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti
Uzun, Dicle'yle birlikte eski zamanlara, kuntlaşmış aşkların, barış içinde yaşayan çeşitli dinlerden kavimlerin diyarına götürüyor bizi. Kürtler, Yezidiler, Süryaniler, Araplar, Yahudiler, Ermeniler Türkler... Ester ve Biro'nun kırılmış, çaresiz aşkları.
Mezopotamya'da, Dicle'nin kıyısında yaşayan Mir Bedirhan'ın, 16 yaşında tahta çıkışından, sürgüne gidişine, oradan da ölümüne kadar geçen zamanları sese tutkun, sözü mekan bilmiş Biro'nun kelimeleriyle ve hafızasıyla aktarıyor. Biro kelime avcısıdır. Ders alınsın diye hep anlatır. Dinleyenler de başkalarına anlatsın diye.
"Siz istediniz ben de anlatacağım. Kandili yakın ve unutulmuşların sesine kulak verin."
Dicle'nin Yakarışı Alıntıları - Sözleri
- Xewna min, mirina min bû, min di xewna xwe de mirina xwe dît.
- Aqlê sivik barê girane
- Her şey ölebilir, her şey yok olabilirdi, bir tek ses ve söz hariç.
- Doğrudur, güzel söz yüreklere bahar getirir, ancak her baharın da bir kışı vardır, her bahar kıştan sonra gelir.
- Halkın ekonomik durumu düzeldiğinde, olan bitenler çok daha çabuk unutulur.
- Çûme Cizîrê, Cizîra Botan Şalûl û bilbil hev bûne cotan Wele wê rindê dilê min sotan Wele wê kewê dilê min sotan Gotina evinê hevre digotan Xizim winda bûn, lê, lê, lê Ez derime cem Mîrê Botan
- Yüreğimin kederle ağladığını ve her sessizliğin, anlatılmaz bir sesin işareti olduğunu kime anlatabilirdim?
- Sessizliğin sesi duyulmaz, hissedilir; kulaklar değil, ruh ve yürek duyar onu.
- Aqlê sivik barê giran e.
- Ses, gücünü doğanın uyanışından ve duyguların başkaldırısından alır.
- Tarih sürekli kendini tekrarlıyordu, sözler sürekli kendini tekrarlıyordu, belki de yeni duygularla, yeni sedalarla, yeni biçimlerle, yeni kurgularla.
- Nuh nebinin torunları, cennet ülkesinin sahibiydik.
- Aqil taca zêrîne, di serê her kesan de nîne.
- Bêdengî, west e, Heke ne west be, keser e, Heke ne keser be, hesret e, Heke ne hesret be, jan e, Heke ne jan be, bîr û heş e. Yan jî ev hemû ne..
Dicle'nin Yakarışı İncelemesi - Şahsi Yorumlar
Diclenin yakarış: Slav hevalno Min pirtukê tirki xwend lê xwastim bi kurdî vekolîn bikim. bi rêz Mehmed Uzun dîsa pirtukek bêhampa nivîsandîye, Gava mirov vî pirtukê dixwîne dibêje qe qehremanê pirtukê bi xwe ye û her tiştê qehremanê pirtukê bi xwe dijî, dibîne, hês dike û difikire. Ewqas kî mirov xwe xwendin da wenda dike:) . Em Kurd qelemperî ji Dîroka xwe, Çanda xwe, wêja xwe û mixabin zimanê xwe dûrin û bê xeberin . ! Lê Drêj Mehmed wûsa mirovek bi agahdare kî pirtukê xwe da jî daye nîşan , mirov dibe nava wî dîrokê , nava wan insanê dîrokê , dibe nava jîyana wan , zihniyeta wan û îdeolojîya wan bo wî jî mirov çiqas nezan be jî piştê xwendina van pirtukan xwe zana dikare bibîne:) . Pirtuk rastîya me Kurda pir xweş anîtîye ser ziman, Êşa me, nezanî bû na me ( mixabin) Ji hevdû ra neyartîya me , bêbextiya me û çawa herdem em hatine xapandinê anîtîye ziman û daye ber çava. Bi rastî jî em ji dîrokê heta vî demê qe baqil bû ne nizanim lê pir tişt neguherîye ber çavê min!. Ez dixwazim herkes pirtukê Drêj Mehmed bixwîne, bila em kurd wan gotinan da xelet û rastîyê xwe bibînin.( Gere em bikaribin xwe rexne bikin kî rastîyê pêşî ya xwe bibînin. Em bixwînin û rastîyê xwe bibînin. (MORÎ)
Dengbej Bırodan kadim seslere kulak verin.: Dengbej Bıro, yetim Bıro, kör Bıro’nun sesiyle anlatımıyla Cizra Botan miri Mir Bedirhanın dönemini anlatıyor, bu kitaptan sonra ne kadar çok tarihimizden, kültürümüzden kopuk olduğumuzu kavrayacaz. Mutlaka okuyun Mehmed Uzun Kürt romanı, tarihi, kültürü için çok değerli bir yazar. Ve bu kitabıda harika. yazar/mehmed-uzun (Civan Ahmet Enveroğulları)
Dicle Türküsünün Sesi Mezopotamya’yım ben; Damarlarım su ve nehir, Hayatım kavga, mevzum kan, Dilim edebi, sözüm ebedi. Her zaman bir şairin, bir vakanüvisin sözünden çok Gılgamış’ın dudaklarında bir zaman, kadim nehrin kenarında Nemrud’un zihninde, Yunus’un ruhunda, Tufan ülkesinde İbrahim’in yüreğinde. Açın mukaddes kitapların sayfalarını, Açın yaşayan ruhların kapısını, Oralardayım ben, Orada yankılanıyor sesim. Dinleyin beni, Güneşten ve felaketlerden kavrulan toprağın sesini dinleyin. Tohumum, doğumum, açan tomurcuğum, saadetim, arzuyum, sevdayım, hepsiyim ben. Ateşim, yangınım, yıkılışım, nefretim, düşmanlığım, hepsiyim ben. Bütün köklerimde, yanık toprağın bütün derinliklerinde, Her şey benimle başlar, benimle söner her şey. (sf. 216) İşte Dicle'nin sesi bu, binlerce yıldır süren üstünlük uğraşlarının ayakta kalan tek şahididir o Dicle... Mezopotamya'da medeniyetin temellerini atan Sami'lere de şahit oldu onları yıkıp hüküm süren Babil, Ninova, Asur gibi kentleri inşa eden Keldaniler zamanına da şahitlik etti Dicle... Daha sonra kuzeyden gelerek taş üstünde taş bırakmayan, coğrafyayı bir harabeye çeviren Medler ve Perslerin akıttığı kanı taşıyıp uzaklaştıran yine Dicle... Sonra Sasanileri, Emevileri, Abbasileri.... Sonra yine her yeri talan eden akıttığı kan kadar mürekkebi de akıtan Moğolları, Hülagü ve süvarilerine şahit olan tek kişi Dicle tek ağıt yakan kişi de Dicle.. Sonra Timur - Tatar hakimiyeti, sonrasında Osmanlı en son olarak Türkiye kaç medeniyet kaç devlet yıkılıp inşa edildi ayakta kalan tek bir şey var Doğa ve Dicle... Dicle Türkiye'de doğup birçok kola sahip olan ve Irak topraklarına geçip orada Fırat'la Şattüparap'ta birleşerek Basra Körfezine dökülen nehirdir Dicle. Dicle Cizre ilçesinde Suriye ile 40 km bir sınır hattının koludur aynı zamanda. Dünyada bilinen adı da Tigris'tir.. Giriş şiirimizi daha anlamlı okuyabilmek adına Dicle'nin kim olduğuna bilmemiz lazımdı.. Mehmed Uzun kitaplarının ilkini okuyorum ben ve romanda bahsi geçen coğrafya olan Cizre memleketinden bir arkadaştan ödünç aldığım kitaplarla kalemiyle tanışmak ayrı bir güzel oldu haliyle.. Mehmed Uzun adını sık duyduğum bir yazardı bu kitabını okumaya başlayınca hakkında yazılan biyografik bir yazıdan şunları öğrendim; uzun zaman (30 yıl) Türkiye dışında İsveç'de yaşayan ve edebi üretkenliğini orada oluşturan Modern Kürt Edebiyatının en büyük temsilcisi. Bir yanı Kurmanç bir yanı Zaza kalabalık bir ailede yetişen bve aile büyüklerinin anlattığı sözlü edebiyat ürünleri ile dağarcığını geliştiren bir yazar bu şimdiki eser için önemli çünkü bu eserde baş kahramanımız bir Dengbej (Ozan) dir. İncelemeye başlamadan önce şunu belirtmek isterim kitap da siyasi olaylar, Kürtler için öz eleştiriler geçmekte lakin çok aşırı milliyetçi bir çizgi kesinlikle yer almıyor edebi olarak epey tat veren bir eser insanların ön yargılarını sadece özgürlük kirabilir biz neyi okuyacsk kadar özgürüz soralım kendimize. Günümüzde ön yargıların kuşatmasından sıyrılabilen insan sayısı o kadar az ki acınacak bir haldeyiz. Hep kavga ve gürültü. Hep kin ve nefret birbirimizden hiçbir farkımız olmamasına rağmen... ve burada Selçuk Baran'a yer verip kitaba geçmek istiyorum: "Bize ne öğretmişlerdi ki.. Yığınla aptallık. Öyle ki, onlara başkaldırmakla bile bir yere varamıyordu insan." (Bir Solgun Adam, Selçuk Baran) Kitapta zamanlar arası geçiş sık görülüyor anlatıcı Bıro çocukluk günlerini anlatırken şimdiki haline dönüş yapabilir ve ileriye doğru okuyucunun merakını diri tutacak ipuçları ile ya sevdiği kadının sadece adını verip sabırla bekleyiş içine girmenizi ister ya da alt yapıda bahsettiği gerilimin ne zaman doruk noktasına çıkacağı hakkında bilgi vermeden sizi akışın içinde tutar bu konuda çok başarılı buldum bunu belirtmek isterim. İkinci olarak Cizre ve etrafını ve 19. Yüzyılı anlatır yazar benim tavsiyem coğrafyaya uzak biriyseniz not alın ya da önünüzde internet varsa hemen açın bakın kalabalık sayılacak derecede uzak olabileceğimiz tarihi olaylar, mekanlar ve şahıslar var ama notlar alıp araştırırsanız ilk yüz sayfadan sonrasında sıkıntı çekmeyeceksiniz ki çok akıcı bir kitap, kuşbakışı bir Mezopotamya... Kültürler arası bir serüven okunması gereken bir kitap... İki ciltten oluştuğu için bu incelemeyi de bir hazırlık incelemesi olarak baz alabilirsiniz uzun olacaktır ikinci kitaba inceleme yapar mıyım bilmiyorum lakin yazıyorken kısmak istemiyorum, buraya kadarı da size bir fikir verebilir sonrasını daha ayrıntılı bir içerik merakına düşenler okusunlar lütfen... Dicle'nin Sesi I "Siz istediniz ben de anlatacağım. Kandili yakın ve unutulmuş karın sesine kulak verin" Dengbej Biro böyle başlayacak kitaba hikâyeyi kime anlattığını bu ciltte bilemiyoruz ikinci ciltte cevabı gelebilir belki de... Dengbej Bıro eski zaman insanıdır, işi gücü seslerdir. Bize Mezopotamya coğrafyasının kaderinin yarattığı yankılı sesleri aktaracak.. Kendisi kılıç darbesiyle yüzü yarılan, bir gözü kör, yüreği kırık ve ailesinin tamamını kaybetmiş bir Yezididir... Unutulmuşların anlatısıdır bize sunacağı kim bu unutulanlar peki? Biro'ya göre onlar; Yezidiler, Süryaniler, Ermeniler, Nasturiler, Keldaniler ve bunların yanında Cizira Botan, Hakkari, Van, Serhat ülkelerinin ahalisidir.. Bir çoban olan Ape Xelef'in ve yaşıtları olan çocukları Heme, Gulizer'in yanında büyür Bıro.. Kitap da bir önemli kişi daha var o da Mam Sefo'dur asıl adı Stefan Monalgiyon Ermeni asıllı ve Mir'in başdanışmanı seçkin bir kütüphanesi olan yedi sekiz dil bilen alım bir insandır. Olaylar 1817 yılında bir Newroz gününde başlar o gün Mir Bedirhan abisi Mir Salih'ten tahtı devralacak ve o günün sabahı Mam Sefo Ape Xelef ve çocuklarını kahvaltıya davet eder Bıro da eşlik eder çocuklar yıkatılır onlara temiz elbiseler giydirilir çünkü o gün çok önemli bir bayram günüdür ve herkes en güzel hali ile Mir'in kasrına doğru hareket eder. Ape Xelef Cizre coğrafyasında ünlü bir çobandır çünkü aynı zamanda Ozan ve doğaçlama Türkü yakma konusunda ustadır da ondan bu meziyetleri kapan Bıro Mir'in geçişi sırasında ve herkesin konuşmayı bıraktığı esnada Dicle üzerine bir dörtlük okumaktadır Mir Bedirhan sesini beğenir ve terbiye edilmesi için onun Medresa Sor'a gönderilmesini emreder.. "Medresa Sor" Mir'in ataları tarafından 1500'lü yılların başında kurulan Cizre coğrafyasının en büyük medresesidir. Arap dili, İslam felsefesi, Coğrafya, Astroloji, Edebiyat, Ermenice, Latince, Kürtçe... Öğretimi olmak üzere çok çeşitli bir eğitim ile donanımlı öğrenciler yetiştiren bir medrese Bıro yine sözlü edebiyatın temsilcisi olmak da ısrarcı o yüzden kitapların sesini öğrenmek için bir araç olarak kullanır medreseyi ve oradan mezun olduğu zaman içinde bir boşluk hisseder yeni keşifler yeni sesler duymak yeni medeniyetler tanımak istediğini yakın çevresine açar ve şöyle dillendirir bu isteğini: "Dicle'nin ardına düşelim ve denize ulaştığı yere kadar onunla birlikte her yeri gezelim. O ülkeleri, oraların dağlarını, insanlarını, hayvanlarını tanıyalım, duymadığımız seslerini duyalım, sularından içelim, yemediğimiz ekmeklerinden yiyelim." Bu yolculuğun başlaması için en büyük desteği Mam Sefo verecek maddi imkanları ve yanlarına rehberi de kendi bulacaktır. Bu yolculuğa en yakın arkadaşı ve sonuna kadar yanında olacak olan Mam Sefo'nun oğlu Mıgo bir diğer yakın arkadaşı Heme rehber Ape Yakup başta olmak üzere yedi kişi ve rehberin köpeği Gurzo ile ekip sala atlayıp Dicle üzerinde yolculuğa başlar... Yolculuğun ikinci günü bazı aksilikler anlaşmazlıklar olur ekibin yarısı geri döner rehber onun oğlu ve iki yakın arkadaş olan Bıro ve mıgo yola devam eder... İlk olarak rehber Ape Yakup'un bildiği bir köyde kavurucu yaz geçene kadar üç dört ay kalırlar bu köyden sonra Van'dan Bağdat'a gitmekte olan bir Ermeni Kervanına katıldılar. Musul ikinci durak yeri, arada Dicle akıyor karşıda Ninova Kenti. . Keldani Kilisesine misafir olur Tanrı misafiri her yerde Tanrı misafiridir din, dil, ırk farkı da olsa... Musul sokaklarında gezerek tarihi yerlerin seslerini iştirek geçer günleri ve bazı akşamüstleri Arapça, Türkmence,İbranice ve Kürtçe seslerin iç içe yankılandığı mekanlarda nargile dumanlarını havaya savururlardı. Birgün elindeki incirleri satmak için yola koyulan Yezidi bir satıcıyı görürler ve etrafında en az on tane çocuk onu rahatsız ediyordur çünkü Yezidiler şeytanın çocukları olarak adlandırılıyor ve sevilmiyorlardı... Bıro ve arkadaşı Mıgo bir koşu çocukları uzaklaştırır satıcıya çay içirmek için bir yere otururlar asıl keşif şimdi başlayacaktır çünkü başta söylediğim gibi Bıro bir Yezidi ve bu satıcı onun kanından, hakkında hiçbir şey bilmediği atalarından bir parçadır ona sürekli sorular sorar anavatanının olduğu Laleş'i Şengal dağlarını yaklaşmakta olan kutsal Şesıms Bayramını sorar fakat adam var olan baskı ve zulümlerin doğal bir sonucu olarak kaçamak ya da yarım cevaplar verir Bıro'nun hedefi de artık bellidir kutsal bayram gününde atalarının toplanma alanı ve hac yeri olan topraklara gitmektir şimdi yüzyılların sürgünleri Yezidilere de göz atalım... Yezidiler... "Yezidilerin hayatları ve tarihleri, her zaman kan, acı, hüzün, korku ve çaresizlikle doluydu. Her zaman yurtlarından, köylerinden kaçmışlardı, her zaman kılıçların gazabından korunmak için dağların yükseltilerine sığınmışlardı." Sf 185 Onlar ibadet şekilleri nedeniyle güneşin, yazılı gelenekleri az olduğu için de sözün çocukları diye anılır. Henüz Türkiye, Irak, Suriye sınırlarının çizilmediği tarihlerden beri bu coğrafyanın yaşayan insanlarıdır... Her devlet onlara zulüm gösterdi herkes onları inançları yüzünden sürdü. Yarı göçebe bir hayat ile daima yollarda oldular, daima kaçtılar... En son 2014 IŞİD sürgününde olduğu gibi sozde İslami savunup sözde Hristiyanlığı savunup sürdüler Yezidileri halbuki onlar kimsenin inancına müdahil olmadı kimseye savaş açmadı onlar. hep ata mirası geleneklerine sahip çıkmak istedi asimile olmamak için direndi inancını ve sözlü edebiyatının mirasçısı oldu... Geleneksel hac yerleri olan Laleş artan saldırıların sonucu sığınma alanları olmuştur bu dünyada bir topluluğun sığınacak tek yeri kutsal ibadet yerleri olsun Şengal dağının 300 km kuzeydoğusunda yer alan Laleş Tapınağı Ezidilerin sığınmak için dünyadaki tek yerleri oldu çünkü insanoğlunun kustuğu kin ve nefret hiçbir coğrafyada sona ermiyor Mehmed Uzun kitabının bir bölümünü Ezidi halkına ayırdı unutulanların sesini duyacaksınız derken en çarpıcı kısım bu oldu benim açımdan.. Bıro kendi topraklarına geldi Şeyh Adi'nin türbesinde kendi halkını gözlemliyor Dengbejlerin yaktıkları türküleri, ağıtları dinliyordu, geleneksel danslarını ve her şeyin merkezine güneşin nasıl alındığını izliyordu, hem güneşin doğuşunda hem batısında Ezidiler yüzleri güneşe dönük şekilde kaviller okuyor sayıları binleri bulan o biçare ve ezik insanlar elleri semaya doğru açık, hep birlikte öyle bir manzara oluşturuyor ki yeryüzünde hiç kimse bu manzara ile karşılaşmazdı Bıro'ya göre... Bu ziyareti sırasında ona arkadaşlık eden ve ömür boyu kardeş olacakları vaadini birbirlerine verdikleri Keke Zerdeşt ona bir hediye vermiştir Ezidilerin kutsal sembolü Meleke Tawus'un kolyesi... Yolculuğun bir sonraki durağı Bağdat olacaktur Bıro şöyle diyecek Bağdat için: "Avrupa'nın bütün yolları Roma'ya çıkar, Doğu'nun bütün yolları da Bağdat'a.." Şehrazat'ın sesini duyma vakti, Hanefi, Şafii, Şii camilerinin olduğu kent Bağdat Ortodoks ve Katolik kiliselerinin olduğu kent Bağdat, Aşağı Mezopotamya ve bütün yöre Musevilerinin havralarının olduğu kent Bağdat... Fars, Arap, Kürt, Çerkez, Moğol ve Afganlardan oluşan müslüman mahallelerinin olduğu kent Bağdat'ın hoşgörü ve medeniyet seslerini duyduktan sonra geri dönüş zamanı gelmiştirduymak istediği kadar sesi de duydu Cizre'ye doğru yola koyulma zamanı Bıro için.... Döndüğü vakit bıraktığı huzurlu coğrafya yok olmuştur Osmanlı seferleri artmış Mir Bedirhan'dan başka güçlü bir Kürt aşireti olan Sait Bey aşiretini ortadan kaldırmak için süregelen seferlere Osmanlı'nın yanında saf alan Mir'in katılımı ile Sait toprakları işgal edilecek barış coğrafyası yerini kargaşa savaşa bırakmıştır burada Mehmed Uzun Kürt aşiretlerine sert bir eleştiri getirmiştir; kitapta şu cümle öne çıkmaktadır: "Düşmanlık Kürtleri öldürmüş, kıskançlık dağıtmış, dağınıklık canlarını almış." Yedi sekiz kola ayrılan ve vergi karşılığı özerk yonetim kuran bu aşiretlerin bazılarının Mir Bedirhan gibi Osmanlı safını tutmaları ve birbirlerine saldırmaları eleştirinin odak noktasıdır. Kitabın başından sevdiği kızdan söz edip bizi meraklandırır demiştim ya henüz kızdan bahsetmedik farkındaysanız çünkü sadece adını biliyor Bıro o yüzden henüz ona gelmedik.. Sait aşiretinden sonra şimdi de Hakkari de hem mire hem Osmanlıya vergi verme karşılığında Özerk olan Keldaniler'e gelmişti sıra hatta aralarında Bıro'nun arkadaşı Heme'nin de olduğu radikal bir örgüt yapılanması Keldaniler'e tehditleri savuruyor son zamanlarda aksayan vergi ödemeleri onları hedef tahtasına oturtuyor ve Keldaniler'e doğru da bir işgal hareketi başlıyor bu sıralarda Bıro Cizre'de onunla yolculuğa çıkan Ape Yakup Musul'da alım ve en büyük destekcisi Mem Sefo ondan Hakkari'de işgalin ortasında kalan Ape Yakup'un eşi ve kızlarını kurtarmasını ister hazırlık yapar ve gider yetiştiği zaman savaş meydanını en ince ayrıntılarına kadar anlatacak ve burada karşılaşacak onunla Ester'le... (Adem Yüce)
Kitabın Yazarı Mehmed Uzun Kimdir?
1953 yılında, Viranşehir kökenli bir aşiret ailesinin çocuğu olarak Siverek'te doğdu. Anne tarafı Zaza, baba tarafı Kürt kökenlidir. Babası koyun tüccarı olan Mehmed'in, beş kardeşi daha vardı. Küçük yaşlarında ailesinden duyduğu sözlü anlatım örnekleri, edebi sanatının temelini oluşturmuştur. İlerde yazacağı romanların kökü, bu çocukluk anılarından beslenmiştir.
Kürt dilinin yasak olduğu bir dönemde, birçok Kürt yazarın aksine egemen dilde değil anadilinde yazmayı tercih etmiştir. Özellikle, zayıf olan Kürtçe yazı dilini geliştirmek, ortak bir edebi dil oluşturmak ve Kürt hikâye anlatım geleneğini canlandırmaya yönelik yaptığı çalışmalarla modern Kürt edebiyatında kurucu bir role sahiptir.
26 Ağustos 1977'de, sahte Tunus pasaportuyla Suriye üzerinden gittiği İsveç'e yerleşti. Kurmanci, Türkçe ve İsveççe yazdığı kitapları yirmiye yakın dilde yayınlandı. Hakkında, Türkiye'de çok sayıda dava açıldı. 1981'de Türk vatandaşlığından atıldı ve 1992 yılına kadar Türkiye'ye gelemedi.
Uzun yıllar İsveç Yazarlar Birliği yönetim kurulu üyeliği yaptı. Ayrıca İsveç Pen Kulübü ve Uluslararası Pen Kulüp'te aktif çalıştı. İsveç ve Dünya Gazeteciler Birliği'nin de üyesi olan Uzun'un bugüne kadar çok sayıda Kürtçe roman yazdı.
Mehmed Uzun, "Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık" romanı ve "Nar Çiçekleri" adlı deneme kitabı ile ilgili olarak 2001 baharında yargılandı.
Yakalandığı mide kanseri nedeniyle uzun süre tedavi gören ünlü edebiyatçı, 11 Ekim 2007 günü Diyarbakır'da yaşamını yitirdi.
13 Ekim günü Diyarbakır Ulucami'de kılınan cenaze namazı ardından, cami önündeki kalabalığa sırasıyla Yaşar Kemal, Şerafettin Elçi, Ahmet Türk ve Osman Baydemir'in yaptığı konuşmaların ardından Mardinkapı Mezarlığı'na defnedildi.
Mehmed Uzun Kitapları - Eserleri
- Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Cep Boy)
- Yitik Bir Aşkın Gölgesinde
- Sen
- Yaşlı Rind'in Ölümü
- Nar Çiçekleri
- Kader Kuyusu
- Dicle'nin Yakarışı
- Abdalın Bir Günü
- Dicle'nin Sürgünleri
- Dengbejlerim
- Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler
- Kürt Edebiyatına Giriş
- Ruhun Gökkuşağı
- Bir Dil Yaratmak
- Ölüm Meleğiyle Randevu
- Kürt Edebiyatı Antolojisi
- Dicle'nin Sesi
- Bir Romanın Hatıra Defteri
- Küllerinden Doğan Dil ve Roman
- Mirina Egidekî
- Hez û Bedewiya Pânûsi
Mehmed Uzun Alıntıları - Sözleri
- “İnsan neden böyle? Neden çabuk alışıyor bir şeylere? (Sen)
- Dengbêjlik, bir gelenek olarak, şimdiye kadar, Kürt edebiyatı, sanatı ve müziğinin atar damarı olmuştur. Tüm baskı ve şiddete, asimilasyon ve yok etme kampanyalarına rağmen Kürt dili edebiyatı ve müziği hâlâ canlılığını koruyabiliyorsa bunda dengbêjlik geleneğinin payı büyüktür. Yüzyıllardan beri süren bu vefakar geleneğe çok şey borçluyuz. (Bir Dil Yaratmak)
- "Xwîn bi xwînê nayê şuştin." (Kan kanla yıkanmaz.) Kan, ancak adalet duygusu, insani ve vicdani yaklaşımla yıkanabilir, temizlenebilir. Adalet anlayışının, insani ve vicdani duyguların kaynağı da edebiyattır. (Nar Çiçekleri)
- ... Usul usul, hayatımın ve Ruhumun en derin yerlerinde kök saldı. ... (Kader Kuyusu)
- "Hevalno, ji bîr mekin Em pênç hezar dil Pênç hezar efsaneyên li ser lêvan Pênç hezar destanên li ser kaxizan in Pênç hezar sterkên ronî yên Kurdan in..." (Mirina Egidekî)
- Türkiye'de öğretmen okulunda okudum. Öğretmen okulunda şoven ve asimilasyonun temelde olduğu bir eğitim sistemiyle öğrenim gördük... Kürtleri kötülüyorlardı... (Mahmut Baksi) (Kürt Edebiyatı Antolojisi)
- Ben de destan ve stranlarımız¹ gibi eskiyim. Düne aidim,bugüne değil. Bugünle hiçbir ilişkim yok. 1: Kürt halk ezgisi. (Yaşlı Rind'in Ölümü)
- Kendimi o kadar çok geliştirmek zorundayım ki, öğrenmek zorunda olduğum öyle çok şey var ki. (Bir Dil Yaratmak)
- Eğer dizelerin kamaştırıcı incilerini istiyorsan, Mela'nın şiirine bak, Şirazi'ye ne gerek? (Kürt Edebiyatına Giriş)
- “İnançları farklı, dilleri farklı, kimlikleri farklı diye insanlar birbirine düşman olmamalı. İnsan bir kimliğe, bir dine, bir dile sahip olarak dünyaya geliyor ve bunlarla büyüyüp yaşıyor. Bunda insanın günahı, suçu ne?” (Aşk Gibi Aydınlık Ölüm Gibi Karanlık (Cep Boy))
- Ben sözün gücüne çok inanıyorum. Kürtçeyi yasaklayanlar, yasaklamalarla bu dilin yok olacağını, gücünü yitireceğini sanıyorlardı. Bunun ne kadar yanlış olduğu ve insanlıkdışı bir anlayış olduğu Diyarbakır' da 2000 yılının Ocak ayında bir kez daha anlaşıldı. Yasaklanmış bir söze saygınlık, bir güzellik ve bir güç vermek, işte ömrümün en kısa özeti... (Bir Dil Yaratmak)
- Annesini günlerce görmemiş bir çocuk sevgisiyle küçülmüştün göğsümde 1000Kitap (Kürt Edebiyatına Giriş)
- Aşk sözcüğü mesela neyi ifade ediyor, hiçbir şeyi. Ama Kürtçe evin çok şey ifade ediyor ve kutsal bir sözcük. O da aşk. (Bir Dil Yaratmak)
- Barış, insanlığın yarattığı en önemli, en erdemli eserdir. (Ölüm Meleğiyle Randevu)
- "Dayan, diren, sabırlı ol; günü birlik düşünme; zaman, sadece bir andan oluşmuyor, zamanı hiç bitmeyecek bir ayin gibi düşün ve yaşa; kine, nefrete, haset ve kıskançlıklara kulak verecek, onları kendine yaklaştıracak kadar küçülme; çile çekmeden insan ve insanlığı mutlu edebilecek hiçbir şeyin yaratılamayacağını unutma; acı ve hüzünden insanı mutlu edebilecek bir eser yaratmanın hünerini öğren, bu güneşin ustası ol; derin yalnızlığımı, yaratacağım eserle, herkesin ortak olabileceği bir mutluluk haline getir." (Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler)
- İmdat, insan ve insanlık için imdat! (Bir Romanın Hatıra Defteri)
- Kurdistan. Di çapkirina ve pirtûka heja û tarîxî de alîkarîya bavê tejî pir bû. Di pirtûke de, şehîden me yen neteweyî li pey hev, di nav rûpelan de, rezbûyî ne. Şêx Seîd, Seyid Ebdulqadir, Xalide Cibirî, Yada Axa, Dr. Fuad Beg, Bave Tûjo, Seyid Riza, Qadî Mihemed û gelekên din têde ne... Ma tu dizanî, bavê te di bin sûretê Bave Tûjo de çi nivisiye?.. "Çehremane mezin" ... Wî weha nivîsîye... Çehremane mezin... Serdile, kezizere, Bave te hevale qehremanen mezin bû... (Hez û Bedewiya Pânûsi)
- Ez bawer im di vî warî de ê sedem esasî ne. bi kurtî 1- Gele kurd ne xwedî dewlet û müessese netewî ne ku devlet û müessen netewî bikaribin li seran serê Kurdistane xwendinê bi re xînin. Bi xebatên pêwîst bikaribin problemên zimanê kurdî hal bikin, çap kirin û vveşandina kovar, rojname û pirtûkan bikin. (Hez û Bedewiya Pânûsi)
- Ve zamanla ,yitirdiklerimize ilişkin ,şu duygu egemen hale gelir ;kendileri artık yitip gitmiştir ,bir tek ,yüreğimiz ve ruhumuzda onların kıpırdayan gölgeleri ,silikleşen sesleri ve belirsiz renkleri kalmıştır . (Nar Çiçekleri)
- Stêra'min, yıldızlara bak... Onlar anlamaz mı ahvalimizden, niçin gelmiyorlar yardımımıza, niçin yaralarımıza merhem sürmüyorlar? Niçin bu zulme, bu cehalete, bu kin ve nefrete bir cevap bulmuyorlar? (Dicle'nin Sesi)
Editör: Nasrettin Güneş