diorex
Dedas

Din Üzerine - Arthur Schopenhauer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Din Üzerine kimin eseri? Din Üzerine kitabının yazarı kimdir? Din Üzerine konusu ve anafikri nedir? Din Üzerine kitabı ne anlatıyor? Din Üzerine kitabının yazarı Arthur Schopenhauer kimdir? İşte Din Üzerine kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 01.03.2022 10:00
Din Üzerine - Arthur Schopenhauer Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Arthur Schopenhauer

Çevirmen: Ahmet Aydoğan

Yayın Evi: Say Yayınları

İSBN: 9789754688313

Sayfa Sayısı: 184

Din Üzerine Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

Felsefe ve Din: Bu ikisinin bir diğeri karşısındaki konumu nedir? Her ikisi de hakikat arayışı içinde insana yardımcı olma iddiasında olduğuna göre nasıl oluyor da biri diğerini ortadan kaldırmaya çalışıyor ya da beriki öbürünü susturmaya kalkışıyor? Kalabalıkları felsefi olarak aydınlatmak mümkün müdür? Mecaz ihtiyacı böyle bir aydınlatma imkânsızlığından mı kaynaklanmaktadır? O halde aradaki fark, birinin saf hakikat, diğerinin o hakikatin mecaza büründürülmüş ifadesi olmasından mı ibarettir? Eğer böyle ise avamın dilinde mecazın hakikate inkılâp etmesi ne anlama gelir? Bu durumda dinin her türlü hukuk ve düzenin vazgeçilmez temeli olma iddiası ne ölçüde savunulabilir?.. Schopenhauer Kitaplığının bu yedinci kitabı Din Üzerinede daha önceki kitaplardan sözünü sakınmazlığıyla tanıdığınız filozofun, içinde bulunduğumuz şartlar açısından da ilgisiz olduğu söylenemeyecek bu soruları yine aynı doğrudanlık ve sakınmazlıkla cevapladığını görecek ve yoğun bir düşünce metni olmakla birlikte bunu da yine bir solukta okuyacaksınız.

Din Üzerine Alıntıları - Sözleri

  • Başkalarının kalın kafalılığından dolayı yalanlara ve sahtekarlıklara neden saygı duymam gerektiğini anlamıyorum. Her yerde haki­kate saygı duyarım ve bu sebepten ötürü ona karşı olan hiçbir şeye saygı duyamam.
  • İnanca yatkınlığın en güçlü olduğu dönem çocukluktur; bu yüzden insanlar öncelikle ve en fazla bu nazik dönemi ele geçirmek için her yolu denerler.
  • Din kalabalıkların metafiziğidir.
  • Bir avuç gerici ile hiçbir şey yapılamaz; bugün bunlar bize hırsızlık yapmak için ışıkları söndürenlere benzer görünür.
  • Onun düstur ve dogmaları her kafaya en erken yaşlarda öy­lesine büyük bir gayretle, öylesine derin ve sağlam bir şekilde kazınmaktadır ki o kafa, mucizevi bir esnekli­ğe sahip olmadıkça, bir daha ömür boyu bunların etki­sinden kurtulamamaktadır. Bu şekilde her sağlıklı ak­lın temeli bir daha iflah olmamak üzere bozulup alt üst edilmektedir.
  • İnanç aşk gibidir; zora gelmez. Bu yüzden devlet ön­lemleriyle onu bir yere sokmaya ya da orada yerleştir­meye kalkmak tehlikeli bir iştir. Çünkü nasıl ki aşkı zorlama çabası nefreti doğurursa, inancı zorla (benimset­me) girişimi de tam bir inançsızlıkla sonuçlanır.
  • insanlar saf ve yalın haliyle hakikate asla tahammül edemezler.
  • Din insanlığa tıpkı çocukluk elbiseleri gibi küçuk geliyor; onu durdurmanın yolu yoktur; elbiseler sökülüp patlamaktadır.
  • "Kalabalıkları felsefi olarak aydınlatmak imkansızdır." - Platon
  • Müslümanların üç kitadaki korkunç ve kanlı fetihlerini düşünün. Sonra Amerika'daki ve Küba'daki Hıristiyanlan düşünün; ilkinin yerrlilerini büyük ölçüde yok ettiler, ikincisininkinin kokünü kazıdılar.
  • ...erken yaşlarda beliekiere kazınmış olan dini dogmaların gücü o kadar çoktur ki vicdanı ve sonunda her türlü merhamet ve insani duyguyu boğup yok edebilir.
  • Hakikati kaba ve cahil halleriyle kalabalıkların kafasına sokmak mutlak olarak imkansızdır; onların payına ancak onun mecaz, teşbih ve mitoslarla bezeli yansıması düşebilir ve bu haliyle onları aydınlatabilir.
  • Hakiki ahlak ve ahlaklılik dine bağlı bir şey değildir, her ne kadar her din bunları yaptırım gücüyle pekiştirip güçlendiriyorsa da.
  • Dinler cehaletin çocuklarıdır ve analarından uzun ömürlü olmaları beklenemez.
  • Dinler cehaletin çocuklaridır ve analrından uzun ömürlü olmalari beklenemez. lskenderiye kütüphanesini yaktırdığın- da Halife Ömer aslında bunu anlamıştı ve o zaman bunun icin şu savunmayı yapmıştı: kitapların içindekiler ya Kuran'da zaten mevcuttur ve dolayısıyla fuzulidirler, ya yoktur, bu sefer de luzumsuzdur.

Din Üzerine İncelemesi - Şahsi Yorumlar

Schopenhauer gerçekten çok zeki bir filozof ve her cümlesinde bunu bana hissettirdi. Aklın ve mantığın ışığında yürüyerek ele aldığı konuları sorgulamış ve cevaplamış sorularını. Bu kitabıyla tanıştım kendisiyle ve muhabbeti sardı. Kitapta birkaç yerde " bu tür hikayeler benim üzerimde Yahudi ziftinin ve foetor judaieusun(Yahudi kokusu) bıraktığına benzer bir etki bırakır." gibi cümleler kurarak Yahudilere karşı olan ırkçı düşüncelerini alenen sergilerken, " hayvanlara merhamet değil, adalet borçluyuz." gibi cümlelerle hayvanlara karşı tutumunu da tam aksi yönde göstererek hayvan haklarını savunmuştur. Hayvan deneylerinin gaddarliğına ve gereksizliğine değiniyor. Dinin nerelerde nasıl kullanıldığına değinmiş ve o dönemde ne gördüyse şu an aynı şeyler yaşanıyor, geçmişte de yaşanmıştı. Dinler hakkında kayda değer tespitlerde bulunarak altı çizilecek cümleler kurduğu aşikardır. Kitabın sonundaki makaleyle daha da hakim olabilirsiniz yazarın anlatmak istediklerine. Okuduğunuzda farklı şekillerde aydınlanmalar yaşayabileceğiniz, her sayfasından istifade edebileceğiniz bir eser. "Bilimler geliştikçe dinler etkisinin yitirir" düşüncesinde ve şahsen katılıyorum. Ben keyif aldım size de keyifli okumalar. (Sezer)

Bugün dünyamızın geldiği noktaya bakınca, gelecekten umutla söz etmenin ne kadar da manasız olacağını düşünüyorum. Tamam kabul, dinler olmasaydı da insanlar yine birbirlerini öldürürlerdi. Ama elinizi vicdanınıza koyun ve lütfen tarihe bir bakın. İçerisinde dinlerin yer almadığı kaç tane savaş bulabileceksiniz! Suç dinlerde mi? Elbette değil, dinlerin ne suçu olabilir ki? Suç tamamen bizde. Dinlerin taraftarları olan, dinlerin sahibinin sözlerine uymayan bizlerde. Hani güzel bir şarkı sözü var ya, “aşkımı inkar edersen Allah’tan bulasın!” diye. Tanrı’nın böyle bir söz deme gibi bir ihtimali var mı? Doğal olarak olamaz, çünkü Tanrı bizzat kendisi. Müslümanlar, Hıristiyanlara ve sair diğer din mensuplarına karşı acımasızlıkta sınır tanımıyor. Hatta Müslümanlar, Müslümanlara daha da acımasız davranıyorlar. Hıristiyanlar; Müslümanlara, Hindulara, Amerika yerlilerine ve sair din mensuplarına karşı müthiş bir sömürgecilik yarışındalar ve verecekleri acı pek de umurlarında değil. Yahudiler, kendilerini Tanrı’nın seçilmiş çocukları ilan etmişler, tüm dünyaya karşı nefretlerini kusuyorlar. Ve bu diğer tüm dinler için de geçerli. Göksel ya da göksel olmayan... Hepsi ama hepsinin mensupları en nihayetinde kendilerinden olmayanlara karşı her suçu işleme hakkını kendilerinde görebiliyorlar. Bu işte ne Tanrı’nın bir suçu var ne de dinlerin. Aksine hemen hemen hepsi barışı, kardeşliği, iyiliği ve adaleti emrediyor. Evet, belki Tevrat’ta öldür diyor birkaç yerde, ve belki Kur’an’da da... Ama hepsi meşru müdafaa kapsamında öldür diyor. Kendinizi ne kadar hümanist olarak tanımlasanız da biri sizi öldürmeyi amaçlamışsa, buna elbette aynı şekilde karşılık vermeyi istersiniz. Ama biz dinleri anlayamadık. Biz din siyaset, din hukuk, din toplum ekseninde hareket ettik. Dini, o kadar çok kirli işe bulaştırdık ki dini değersizleştirdik. Din bize para kazandırdı, kirlettik. Din bize güç kazandırdı, kirlettik. Din bize iktidar getirdi, kirlettik. Din bize kutsallık atfetti, kirlettik. Eeee doğal olarak da bunun bir sonucu olmalıydı, oldu da. Sadece ülkemizde değil tüm dünyada müthiş bir deizm patlaması meydana geldi. İnsanlar artık dinin adını duymak istemez oldu. Dine olan inanç sarsıldı, din itibarsız hale geldi. İnsanlar, yine de Tanrı’dan vazgeçmedi, vazgeçemedi. Hala bir yaratıcının olduğu ve bir gün o vaat ettiği adaleti getireceği inancıyla sabırla bekliyorlar. Dinler her ne kadar soyutsal idealar olarak ortada duruyor olsalar da getirdikleri yasalarla birer sosyal fenomen haline geldiler. Tarihe bakınız. Tarihte dinsiz bir topluma rastlanmamıştır. En ilkelinden en gelişmişine kadar dinler hep var olmuştur. En çarpıcı biçimde gözümüzün önünde duran net örnek olarak Göbeklitepe’yi baz alabiliriz. Kıymetli bir mirasın üzerinde yaşıyoruz, çünkü 19.yüzyıl hatta 18.yüzyılla birlikte dünyada başlayan dünya kültür ve tarihi araştırmalarında en büyük kanıtlar bizim topraklarımızda ortaya çıktı. 12 bin yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan Göbeklitepe, ortaya çıkışıyla birlikte bir anda her şeyi değiştirdi. İnsan topluluklarının tarımla birlikte topluluklar oluşturduğunu ve yerleşik düzene geçtiği düşünürsek, o tarihlerde henüz avcı toplumların olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalıyoruz. Yani avcılık ve göçebelikle yaşanılan bir dönem ve Avrupa’nın çoğu buzullar altında. Ama yine de insanlar inançlarının gereğini yapabilecekleri bir yapı inşa etmişler. Daha iyi kavranması açısından o dönem henüz Mısır piramitleri ya da Stonehengeyok. Bugün hiçbir insan kendi inandığı din dışında diğer dinleri kabul etmiyor. Kendi inancı dışındaki inanç biçimlerini batıl olarak adlandırıyor. Ya da onların bozulduğunu, tahrip edildiğini iddia ediyor. Bizim dinimiz yani İslam dini açısından bakılıdığındayse evet, İslam da ilk ortaya çıktığı zaman diğer dinlerle karşı karşıya kalmıştır. Ancak İslam, hiçbir zaman Hıristiyanlık ya da Museviliği reddetmemiş, aksine onların devamı ve en sonuncusu olduğu iddiasında olmuştur. “Sizin dininiz size, benim dinim bana” anlayışı, İslam’ın diğer dinler karşısında herhangi bir endişe duymamasına neden olmuştur. İslamiyet, diğer dinlerin iyi yanlarını ortaya koymuş, ancak bundan olumsuz anlamda da etkilenme gibi bir endişe taşımamıştır. Hıristiyanlıkta ise kilise, kendi otoritesinin sarsılması endişesiyle diğer dinler karşısındaki konumunu çok keskin bir biçimde belirtmiştir. Bugün gelinin dünyada ise Kilise, bunun çok yanlış bir strateji olduğunun farkındadır. Bu yüzden kendi içerisindeki suçlarla mücadele etmeye başlamıştır. Örneğin geçmişte reddettiği bilimden özür dilemiş, çocuk istismarcısı kardinalleriyle hesaplaşıp yargı önünde cezalandırılmalarına izin vermiş ve hatta Papa, evrim teorisinin gerçek olabileceğini dahi söylemiştir. Nasıl ki İslamiyet, diğer dinler içerisindeki güzellikleri ve doğruluğu göstermenin kendisi açısından zarardan çok fayda getireceğini görmüşse, Kilise de bugün bunu yapmaktadır. Hatta dinler arası diyalog adı altında diğer dinler içerisine girerek, kendisinin ne kadar şeffaf olduğu gerçeğiyle! hareket ederek taraftar toplamaya çalışıyordur. Hem de kendisi karşısındaki en büyük rakiplerinden. Yani bir şeyi ne kadar ötekileştirir ve görmezden gelirseniz o şey, bir gün sizin kadar güçlü bir şekilde karşınıza dikilir. Ancak onu ne kadar çok kabul eder ve onun iyi yanlarını gösterirseniz, insanlar o güzelliklerin aslında sizde olduğuna inanarak size katılacaklardır. Yine de bugün dinler karşısında çok daha güçlü bir düşman var; deizm. Dinlerin müritlerinin sunmuş olduğu günahkar, yalancı, adaletsiz anlayış çoğaldıkça, o dinler taraftarlarını bir bir kaybetmeye başladılar. İnsanlar, dinlerden bıkıp usandılar ve dinin, sosyal yaşamı kısıtladığı düşüncesi özellikle gençler arasında egemen olmaya başladı. Bu noktada Tanrı, asla terkedilmiyor. Tanrı’ya olan bağ ne olursa olsun koparılmıyor. Ancak bilinmelidir ki deizmin sonraki aşaması ateizm, yani tanrıtanımazlıktır. Evrende her şey düzenden düzensizliğe doğru gidiyor. Zamanın oku, geçmiş ve gelecek arasında bir asimetri oluşturuyor. İnsanlar, inandıkları dinlerinin geçmişine yani ilk çıktığı zamanlara özlem duyuyorlar. Mensubu oldukları dinlerin en saf ve kirletilmemiş halinin o dönemlerde yaşandığına inanıyor ve şimdiki din zaten o zamanki din değil, o halde neden inanç gereği duyayım ki düşüncesine kapılıyorlar. Dinde öze dönülebilir mi bilmiyorum. Kırılan bir aynayı eski haline getirmek mümkün değildir. Zaman her daim ileriye doğru gitmektedir. Bu noktada bize ya yeni bir din gerekiyor ya da var olan dinin, öze döndürülmesinin bir yolunu bulmak gerekiyor. Ama bunun için de dinin siyasetten, hukuktan, devlet içinde kadrolaşılmasından arındırılması gerekiyor. İslama göre bundan sonrası için yeni bir din yok. Son ve hak din İslam’dır. Yani Tanrı’dan yeni bir din bekleyemezsiniz. Ama insanlık fenomeninde birleşebilirsiniz. Bunun için de yine dinlerin özüne döndürülmesi gerekiyor ki bu da, aynanın eski haline getirilmesi demek oluyor. Aynayı eski haline getirmek mümkün değildir ama süreci eski haline getirebiliriz. Yani gelecek bizim etrafımızda dönüyor. İyi olanı yapmalıyız. İnsanlık ve Dünya için... (Anıl Haznedar)

Kitapta, tek tanrılı dinler, aslında birbirinin içinden doğduğu gözlemine dayanılarak eleştirel bir bakışla anlatılıyor. Hıristiyanlık ve yahudiliğin tek bir inanışın değişik görünümleri olduğuna dair yorum ve tespitleri olan yazarın, özellikle ortadoğu kökenli tek tanrılı dinlerin hayvanlara olan zalimce tutumunu eleştirmesi hayvan özgürlüğünü savunan biri olarak benim için önemliydi. Yazar ayrıca, hayvan deneylerinin bilimsel bilgiye katkı sağlamasına da şüpheyle yaklaşması ve bu konuda güçlü argümanlar ileri sürmesi, günümüzde hâlâ süren hayvan deneylerinin gereksizliğini anlamak açısından önemli savlar içeriyor. Bu nedenle, modern hayvan özgürlüğü hareketinin ilk önemli düşünsel çabalarının nasıl ortaya çıktığını anlaşılması açısından da bu kitap okunabilir. Kitabın dili sade, çeviri kolay anlaşılıyor. Kitabın önsözü bence önemli. Ama aceleci bir okur doğrudan Schopenhauer'in metnine başlayabilir. Bu konuda, bir okur olarak, çevirmen Ahmet Aydoğan'a teşekkür ederim. (Fikret Erdeniz)

Kitabın Yazarı Arthur Schopenhauer Kimdir?

Arthur Schopenhauer (d. 22 Şubat 1788, Danzig - 21 Eylül 1860, Frankfurt), Alman filozof, yazar ve eğitmendir. Aynı zamanda Immanuel Kant'ın en çok değer verdiği öğrencisiydi. Schopenhauer, Alman felsefe dünyasındaki ilklerdendir ve dünyanın anlaşılmaz, akılsız prensipler üzerine kurulu nedenselliklerinin olduğunu söyleyerek dikkatleri çekmiştir.Ayrıca Schopenhauer, Nietzsche'nin ilk akıl hocasıdır.

Arthur Schopenhauer Kitapları - Eserleri

  • Bilmek ve İstemek
  • Düşüncenin Çağrısı
  • Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
  • İnsan Doğası Üzerine
  • Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine
  • Bilim ve Bilgelik

  • Felsefe Tarihinden Kesitler
  • Hayatın Anlamı
  • Aşkın Metafiziği
  • Fikirlerin Bilgisi Üzerine
  • Eristik Diyalektik
  • Akıl Sağlığı
  • Ölümün Anlamı

  • Din Üzerine
  • İdeal ve Gerçek
  • Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine
  • Güzelin Metafiziği
  • Okumaya ve Okumuşlara Dair
  • Ölüm ve İçsel Doğamızın Yok Edilemezliği ile Olan İlişkisi
  • İstencin Özgürlüğü Üzerine

  • Merhamet
  • Üniversiteler ve Felsefe
  • Hiçliğin Mutlu Sessizliği - Aforizmalar
  • Arthur Schopenhauer - Bir Filozofun Huzurunda
  • Hukuk, Ahlak ve Siyaset Üzerine
  • Hayatın Bilgeliği
  • İsteme ve Tasarım Olarak Dünya

  • Okumak Yazmak ve Düşünmek Üzerine
  • Akıl Zayıflığı
  • Varolmanın Acısı
  • Aşk ve Cinnet
  • Mantıksal Düşünce Doktrini
  • Edebiyat Dersleri
  • Parerga ile Paralipomena

  • Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 2
  • Arthur Schopenhauer - Toplu Eserler 1
  • Kişilik Oluşumu ve Sorunları
  • Yaşamın Bilgece Deneyimleri
  • Aforizmalar
  • Ruh Görme Üzerine
  • Dünyanın Istırabı Üzerine

  • İrade Felsefesi
  • Mutlu Olma Sanatı
  • Kötümserlik Üzerine
  • Fikir Mimarları Dizisi 19
  • On Women
  • Müxtəlif Predmetlər Haqqında Düşüncələr
  • The Horrors and Absurdities of Religion

  • Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine
  • Studies in Pessimism
  • Parerga ve Paralipomena 2
  • Seçme Yazılar
  • Mutluluk Kendi Kendine Yetenlerindir
  • Düşünceler
  • Kadınlar ve Diğer Konular

  • The Art of Literature
  • Aklın Yolu
  • Writings Of Schopenhauer On Various Themes, Vol. 1
  • Aşkın Metafiziği
  • Həyat Müdrikliyi Aforizmləri
  • Cinsel Aşkın Metafiziği
  • Metafizik İhtiyacı

  • Doğadaki İsteme Üzerine
  • Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar
  • Kant Felsefesi Eleştirisi

Arthur Schopenhauer Alıntıları - Sözleri

  • les grandes pensées viennent du coeur* Büyük düşünceler kalpten gelir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)
  • “Her şeyin niçin olduğunun bir temeli vardır.” (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
  • Güzelin nadiren yararlı olanla birleştiğini görürüz. Uzun ve narin ağaçlar meyve vermez, meyve ağaçları ufak tefek, bodur ve çirkindir... En güzel binalar, kullanışlı, işe yarar binalar değildir; bir tapınak barınacak bir mesken değildir. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
  • Hafıza düşünülmüş bir şeyi düşünür. (Düşüncenin Çağrısı)
  • Okumaksızın geçen boş zaman bir tür ölüm, insanın canlı canlı gömülmesidir(Seneca, 82) (Okumak, Yazmak ve Yaşamak Üzerine)
  • Bir düşüncenin esas yaşamı sadece kelimelerin sınır noktasına varıncaya kadar sürer. Orada taşa dönüşür, donakalır ve hayatı sona erer, fakat hayvan ve bitki fosilleri gibi ölümsüzdürler. Geçirdikleri kısa yaşamları bir kristalin kesilme anına benzer. Çünkü düşüncemiz kelimeleri bulduğu andan itibaren içtenliğini kaybettiği gibi ciddi olmaktan da çıkar. Başkaları için varolmaya başladığı andan itibaren içimizde yaşamaya devam etmesi son bulur, tıpkı bir bebeğin annesinden kopup kendi benliğine adım atmaya başlaması gibi. Şairin de dediği gibi: "Beni itirazla şaşırtmayın! İnsan konuşmaya başladığı anda yanılmaya da başlar." (Edebiyat Dersleri)

  • Dünya cehennemin ta kendisidir ve insanlar da bir yandan zulüm gören ruhlar, öte yandan cehennemdeki şeytanlardır (Dünyanın Istırabı Üzerine)
  • Dar kafalılık ve ahmaklık her zaman ve her yerde, bütün durum ve koşullarda, anlayıştan, zekâdan ve yetenekten nefret ettiği kadar şu dünyada başka hiçbir şeyden böylesine içten ve yürekten nefret etmez. (Üniversiteler ve Felsefe)
  • Kendisinin görgül karakterine dair edindiği kesin bilgi kişiye edinilmiş karakter denilen şeyi sağlar. O kişi iyi ya da kötü kendi özelliklerini ve bu yüzden kendisine ne için inanıp inanamayacağı ya da kendisinden ne beklenip beklenemeyeceğini kesinlikle bilir. Görgül karakteri sayesinde önceden sadece doğallıkla oynadığı rolünü artık artistik ve yöntemli bir şekilde ciddiyet ve kayrayla, söylendiği gibi karakterine hiç vefasızlık etmeden oynar. Kişi ne zaman karakterine sadık kalmazsa kendisi hakkında yanılır. (İstencin Özgürlüğü Üzerine)
  • Doyum dilenciye atılan sadaka gibidir, sadaka onu bugün canlı tutar, böylece onun sefaleti yarına uzatılabilir. (İsteme ve Tasarım Olarak Dünya)
  • “Yaptığımız her eylemde ilk önce “İnsanlar ne der?” diye düşünmekteyiz. Hayat sıkıntılarının neredeyse yarısı sırf bu yüzden oluşmaktadır.” (Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizmalar)
  • Keder içerisinde neşe, neşe içerisinde keder. (Seçkinlik ve Sıradanlık Üzerine)
  • Hayat. hayat ismiyle anılır, ama gerçekte ölümdür o. (Hayatın Anlamı)

  • Voltaire “Saadet sadece bir rüyadan ibarettir.” der ve ekler:Sinekler örümcekler tarafından,insanlarsa acılar tarafından yenilmek üzere vardırlar. (Merhamet)
  • Kavrayışı bir suç, doğumu bir ceza, yaşamı bir iş ve ölümü de bir gereklilik olan bir insan, kendi­siyle nasıl gurur duyabilir ki? (İnsan Doğası Üzerine)
  • Çünkü her nesne gölge verir; her cisim kesinlikle özgül ağırlığına karşılık gelen bir ağırlıkla düşer... (Ruh Görme Üzerine)
  • Hayal gücü mahsulü olan her eser işkenceler içerisindeki insan yüreğinin kasılmalarını ve çırpınmalarını seyrettiğimiz bir gösteri kutusudur. (Hayatın Anlamı)
  • Zihinsel bir uğraşı içermeyen boş zaman ölümdür ve diri diri gömülmektir." (Aforizmalar)
  • Felsefe, sığınılacak bir limandan çok çıkılan bir yolculuğa benzer. (Yeterli Temel İlkesinin Dörtlü Kökü Üzerine)
  • Bu sıkılma hali varoluşun kendi içinde değersiz olduğunun dolaysız bir kanıtıdır, çünkü sıkılma hali varoluşun boşluğunu algılamaktan başka bir şey değildir. (Dünyanın Istırabı Üzerine)

Yorum Yaz