diorex
sampiyon

Doğu'nun Limanları - Amin Maalouf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Doğu'nun Limanları kimin eseri? Doğu'nun Limanları kitabının yazarı kimdir? Doğu'nun Limanları konusu ve anafikri nedir? Doğu'nun Limanları kitabı ne anlatıyor? Doğu'nun Limanları kitabının yazarı Amin Maalouf kimdir? İşte Doğu'nun Limanları kitabı özeti, sözleri, yorumları ve incelemesi...

  • 06.02.2022 02:45
Doğu'nun Limanları - Amin Maalouf Kitap özeti, konusu ve incelemesi

Kitap Künyesi

Yazar: Amin Maalouf

Çevirmen: Saadet Özen

Orijinal Adı: Les Échelles du Levant

Yayın Evi: Yapı Kredi Yayınları

İSBN: 9789750809777

Sayfa Sayısı: 184

Doğu'nun Limanları Ne Anlatıyor? Konusu, Ana Fikri, Özeti

"Adana'da ayaklanmalar olmuştu. Kalabalık, Ermeni mahallesini yağmalamıştı. Altı yıl sonra çok daha büyük çapta olacakların provası gibi bir şeydi. Ama bu bile dehşetti. Yüzlerce ölü. Belki de binlerce." Can çekişen Osmanlı İmparatorluğu ve Beyrut ile Fransa arasında yaşamı sürüklenen İsyan. "Doğunun Limanları" bu yüzyılın başını, bir insanın trajik tarihinin içinden anlatıyor.

Doğu'nun Limanları Alıntıları - Sözleri

  • Yarınlar ne kadar karanlıksa, yarından ötesi o kadar aydınlıktı.
  • Tiksindiğim bir şey varsa , o da ırkçılık , ayrımcılıktı.
  • Aşk ilk günkü gibi kalabilir, heyecan da öyle. Aylar da geçse, yıllar da geçse.
  • Ve sonra, alıp başımı gittim...
  • Bizi savaş birleştirmiş olsa da, onunla barış içinde yaşamak istiyordum.
  • -Ama derin bir isyan duyardı. +Neye karşı? -"Aptallığa, zevksizliğe,örümcek kafalara karşı."
  • Kandilin yağı bitmeden insan ölmez.

Doğu'nun Limanları İncelemesi - Şahsi Yorumlar

KAPADOKYA BALONU DEGİL EDEBİYAT BALONU: YouTube kitap kanalımda Doğu'nun Limanları kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim : https://youtu.be/Rclj5apawe4 Balon : İçi boş olan bir şeyin de yükselebileceğini kanıtlayan cisim. Doğu'nun Limanları = Balon Amin Maalouf'u ilk kez okuyorum ve tekrar okumam gerektiği konusunda şüpheye düştüm. Sanırım hayatımda okuduğum en detaysız, en psikolojileri yadsınmış ve en sığ karakterler bu kitaptaydı. Kitap hakkında hiçbir eleştiri görememem de dikkatimi çeken ayrı bir konu. Karakterler Doğu'nun Limanları'nda sanki şekillenmemiş taşlar gibi. Yazar, heykelini şekillendirmesi gereken bir heykeltraştır. Kitabı ise onun heykelidir. Karakterler o kadar savaş, acı, sefalet zamanlarından geçiyorlar fakat bu olaylar karakterleri psikolojik açıdan şekillendiremiyor. Ayrıca Salem karakterinin kötü olmasını şişmanlıkla paralel kurgulamasına çok güldüm doğrusu. Niye bir insan şişman oldu diye kötü olsun yahu? Doğu'nun Limanları okurken kendimi bazen şişmanlıktan zayıflığa evrilen ünlülerin fotoğraflarını tıklama tuzağıyla birlikte yayınlayan magazin sitelerinde hissettim desem yalan olmaz. Olaylar o kadar çabuk geçiyor ki inanamazsınız. Işınlanma icat edilseydi sanırım tam da böyle olurdu. Hatta bilim adamları Amin Maalouf'tan bu icat hakkında fikir alabilirler. Karakterler bir Paris'te, bir Beyrut'ta, bir Hayfa'da. Kitap içerisinde tarihte önemli yer kaplayan pek çok savaş geçiyor fakat Maalouf'un savaş psikolojisi, savaş toplumları ve savaş mimarisinin insan psikolojisine etkimesi hakkında Victor Hugo, Aleksandr Puşkin ya da Heinrich Böll gibi isimlerden ders alması gerek acilen. Karakterler şekillenmemiş taşlar gibi dedik ya, baş karakter babasına karşı bir hayat sürecekken kendisini birden direniş grupları içerisinde buluyor. Yaptığı iş de evlere A101 market tanıtım kağıdı dağıtmak gibi bildiri kağıdı dağıtmak sadece. Aslında Naziler de medya propagandasını çok kullanırdı, bu yüzden bu da değerli ve üstünde durulması gereken bir konu. Fakat esas sıkıntı, kitapta bu o kadar abartılmış ki sonra sanki çok bir şey yapmış gibi ülkesine dönünce burnu bile kanamadığı halde kral misali bir adam ilan ediliyor. Bu konuda Maalouf'un Sefiller romanında geçen direniş ve barikat tasvirleri kısmını okumadığını düşünüyorum. Eğer Maalouf, Sefiller'i okusaydı yazdıklarının ne kadar mesnetsiz ve detaysız olduğunu anlardı. Savaşın yıkımıyla birlikte devinen karakterlerin yıkımının edebiyatını ben bu kitapta hiç ama hiç göremedim maalesef. Kitabın diğer başrol karakteri olan ve arada Slender Man gibi karşınızda beliren Clara ile karşılaşmalarına bir kısımda "Sadece oradan geçiyormuş." diye sebep bulunmuş, ben bu kısımda gerçekten sesli güldüm. "Aşk Tesadüfleri Sever" senaryosu mu bu? Savaş dönemi gibi ağır ve pek çok topluma mâl olmuş bir konu anlatılırken sadece oradan geçen bir insanla bir insanı karşılaştırmak okurla dalga geçmek değil mi? İşte bu, bir yazarın kurgusunu oluştururken ne kadar aceleye getirdiğinin bir kanıtıdır. Savaş zamanında ve faşizm gibi ataerkillik ve güçlü olanın kayırılmasının görüldüğü çağlarda, yani sevginin en az görüldüğü bir çağda derin bir aşka yöneltebileceğin iki karakteri "Sadece oradan geçiyormuş" diye bir nedenle karşılaştırmak nasıl bir derinliksizliktir Amin Maalouf? Bir ara yobaz ve el kol işaretleriyle secde eden bir adam diye nitelendirilip sonrasında Stefan Amca ile kadeh kaldıran karakter olan Mahmut diye biri var sonra, vallahi ben bu karakterin gerekliliğini hiç algılayamadım. Kitabın gidişatına hiçbir etkisi yok, ana karakterlerle olan bağı çok zayıf, neden böyle iki uçta bir hareket yapmış bir sebebi yok... Yok ulan yok. Delirdim. Bir kısımda savaştan dolayı ülkeler arası sınırlar kapanıyor ama sanırım PTT savaşlarda ek mesai yapıyor olacak ki bütün mektuplar, mesajlar hiçbir sıkıntı olmadan yerine gidip cevapları da tekrar yerine gönderebiliyor. Sanırım kargo şirketlerinin insanı evlerde bulabildiği ve ne hikmetse savaş olmasına rağmen aradaki sınırların bir silüetten ibaret olduğu bir çağda geçiyor bu kitap. Mekan tasvirlerinden hiç bahsetmeyeceğim, çünkü bu konuya girersem iyice çıldırırım. Bir yazar düşünün ve hiçbir mekandan bahsetmeyip dünyadaki her mekanı görmeye çalışan karakterler kurgulamış. İşte böyle bir kitap. Mahalleler, şehirler, ülkeler değişiyor ama hiçbir şekilde detay, tasvir, mahalle mimarisi, toplum düzeni, sosyolojik tespitler yapılmamış. Bir kısımda Osmanlı döneminden kalma geniş ve şahane bir ev var fakat bu ev sanki Osmanlılar uzaydan bir arazi satın almış da oraya yerleşmiş gibi bir algıda anlatılmış. Edebi kurguda mimari bir detay ve dönemden bahsedeceksek bu uzaydan bir araziye ev projesi çizilmiş gibi bahsedilmemeli. Osmanlı dönemi mimari tarzlarından bahsedeceksek o dönemde kullanılan detayların insan psikolojisine etkilerinden ve Osmanlı mimarisindeki hiçbir detayın boşuna olmadığından bahsetmeli. "Geniş ve şahane bir ev" Osmanlı mimarisini özetleyen bir betimlemedense mütevazı olmayan ve maske mimarlığını çağrıştıran bir mimariyi getiriyor akıllara. Rokoko ya da Ampir tarzı seçilebilirdi Osmanlı yerine. Kitabın iyi yönleri, insanın içindeki hastaya hasta gözüyle bakan ve bir gün onun iyileşmesi gerektiğini düşünen öteki ben ile güzel bir sorgulama yakalandığını düşündüm ama devamını getirmemiş. Getirseydi vereceğim puanı yükseltebilirdim. Başka bir iyi yön ise, insanın aşık olduğunda "Tanrım, o gün gökyüzü ne kadar maviydi!" diye bir farkındalığa ulaşması. Bu gerçekten hoşuma gitti. Zaten bunlardan dolayı kitaba 2 puan verdim. Fazlasını da hak etmiyor kanaatindeyim. Çocuklara kitap hediye etmek isterseniz kitap okuma alışkanlıklarını kazandırabilmek için ideal bir kitap olabilir. Bir kitabın akıcı olması o kitabı iyi yapmaz, edebi derinlik, betimleme ustalığı, üslup farklılığı, edebi dünyaya getirdiği yeni bir teknik, dönem hakkında önemli bilgiler verme gibi katkılar olmadan böyle kitapların iç boşluklarını, edebi eksikliklerini eleştirmeyip salt yüceltmekle kalırsak edebiyat geleceğine de bir eleştiri kültürü bırakmamış oluruz. Fakat tabii ki de benim en sevdiğim kitabı birisi hiç sevmeyebilir ya da benim en sevmediğim kitabı da birisi aşırı sevebilir, olur öyle şeyler. Edebiyatın güzelliği de burada zaten. (Oğuz Aktürk)

Doğu’nun Limanları, Amin Maalouf’tan okuduğum ikinci kitap. İlki semerkanttı. Yazarın kalemini ve masalsı anlatımını çokca sevmiştim. İkinci kitabıyla birlikte sevdiğim yazarlardan biri olarak yerini aldı diyebiliriz. Kitabın konusu, paris sokaklarında dolaşan İsyan’ın yabancı birine hikayesini anlatmasını konu alıyor. Babaannesi Osmanlı padişahı Abdülaziz’in kızı İffet. Genç, güzeller güzeli İffet tahtan indirilen babasının ölümüne dayanamayıp ruhsal çöküntü içine girer. Durumun daha kötüye gitmesini engellemek için Doktoru bütün sorumluluğunu üstlenerek Adana’ya götürüp bir yuva kurar. İffet doktorla evlenir ve yeni bir hayata kapılarını açar. İffet, anne olur ve dönem o kadar zorludur ki ırkçılık mahalle mahalle ateş misali sarmaya başlar. Yakılan, yıkılan evler yok edilen aileler.. Buna rağmen bir ışık gibidir Kitabdar’ın evi. En yakın dostları Ermeni, en sevdikleri eğlenceleri fotoğrafçılık.. Böyle sevgi dolu bir evde doğdu isyan. Adı isyan’dı.. Babası isyankar olsun istedi, devrimci olsun, savaşsın istedi. Oysa o annesi Ermeni olmasından dolayı Yahudi babası tarafından Müslüman. Her iki taraftan soylarını devam ettirmek zorunda kalsa da o doktor olmak isteyen bir gençti sadece.. Fakat hayat biz planlar yaparken başımıza gelenlerdir. İsyan’ın hayatı tam da tıp okumak için gittiği Paris’te başlıyor. Ortadoğu yangın yeri, Filistin sömürülüyor, bombalar her yerde.. İsyan sunun farkına çok sonradan vardı; geleceği ve kaderi çoktan isyanın alnına yazılmıştı ve bundan kaçamazdı. Kaçamadı da.. Yürek burkan bir hikaye, hayal ürünü mü gerçek mi anlamak çok zor (Sinem)

Kitabın Yazarı Amin Maalouf Kimdir?

Emin Maluf (Arapça: أمين معلوف‎ Fransızca Amin Maalouf) 25 Şubat 1949 doğumlu, yapıtlarını Fransızca veren Lübnanlı yazar.

1949'da Beyrut, Lübnan'da doğdu. Ekonomi ve toplumbilim okuduktan sonra gazeteciliğe başladı. Lübnan'da iç savaşın çıktığı 1975'e kadar Lübnan'da gazetecilik yaptı. Bu tarihte Paris'e göç etti. Yazar halen Paris'te yaşamaktadır. Çeşitli yayın organlarında yöneticilik ve köşe yazarlığı yapmış olan Maalouf, bugün vaktinin çoğunu kitaplarını yazmaya ayırmaktadır.

Yapıtlarında çok iyi bildiği Asya ve Akdeniz çevresi kültürlerinin söylencelerini başarıyla işleyen Maalouf, 1983 yılında yayımlanan ilk kitabı Arapların Gözüyle Haçlılar (Les Croisades vues par les Arabes) ile tanındı. Bu kitap, çevrildiği dillerde de büyük bir başarı kazandı. 1986'da yayımlanan ve aynı yıl Fransız - Arap Dostluk Ödülü'nü kazanan ikinci kitabı ve ilk romanı Afrikalı Leo (Léon l'Africain) bugün bir "klasik" olarak kabul edilmektedir.

Maalouf'un 1988'de yayımlanan ikinci romanı Semerkant (Samarcande) da coşkuyla karşılandı ve pek çok dile çevrildi. Maalouf'un sonraki kitapları da yine roman tarzındaydı: 1991'de yayımlanan Işık Bahçeleri (Les Jardins de Lumiére) ve 1992'de yayımlanan Beatrice'den Sonra Birinci Yüzyıl (Le premier siècle après Béatrice).

Emin Maluf, 1993'te yayımlanan romanı Tanios Kayası (Le Rocher de Tanios) ile Goncourt Akademisi Edebiyat Ödülü'nü kazandı. 1996'da Doğunun Limanları (Les Echelles du Levant) adlı romanı ve 1998'de ise Ölümcül Kimlikler (Les Identités Meurtrières) adlı deneme kitabı piyasaya çıktı. Maalouf 2000'de Yüzüncü Ad - "Baldassare'nin Yolculuğu" (Le Périple de Baldassare) adlı romanını yayımladı.

Ayrıca 2002'de opera için yazdığı ve Finlandiyalı müzisyen Kaija Saariaho'nun bestelediği Uzaktan Aşk (L'Amour de loin) Maalouf'un ilk librettosudur. 2004'de yayımlanan Yolların Başlangıcı (Origines) adlı romanından sonra, 2006 yılında Adriana Mater adlı ikinci librettosunu yayınladı.

Kitaplarında genellikle doğuya ait öğeleri çok iyi işlemektedir. Doğuya ait gelenek ve görenekleri kitaplarında mutlaka tanıtır. Bir çok kitabında Osmanlı-Türkiye üzerine yorumlara da rastlanmaktadır. Osmanlı ve Yavuz Sultan Selimin Kahire seferinde 8000 kişiyi katletme derecesinde öldürdüğünü Afrikalı Leo kitabında iddia etmiştir. Kitaplarında doğu halklarının neden geri kalmış olduğu konusunda sürekli analizler ve tespitler yapmaktadır. Doğu halkları ile ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken kitaplardır bunlar. Kitapları roman tarzında yazılmış da olsa sosyolojik temalar kitaplarında sürekli olarak işlenir.

Kitaplarının Türkçe çevirileri YKY tarafından yayımlanmaktadır.

Amin Maalouf Kitapları - Eserleri

  • Tanios Kayası
  • Semerkant
  • Adriana Mater
  • Beatrice'ten Sonra Birinci Yüzyıl
  • Çivisi Çıkmış Dünya
  • Doğu'nun Limanları

  • Yolların Başlangıcı
  • Işık Bahçeleri
  • Ölümcül Kimlikler
  • Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri
  • Yüzüncü Ad
  • Afrikalı Leo
  • Doğu'dan Uzakta

  • Uzaktan Aşk
  • Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı
  • 29 Numaralı Koltuğun Hikâyesi
  • Uygarlıkların Batışı
  • Empedokles'in Dostları

Amin Maalouf Alıntıları - Sözleri

  • Yaşamda neşe ve karışıklık birbirini tamamlar. (Afrikalı Leo)
  • biz aynı yalnızlığı yaşamıyoruz (Empedokles'in Dostları)
  • "Doğulular, Batı'nın onları geçmiş olduğunu gördüler, ama bunun nedenini bir türlü anlamadılar. Bir gün, yakasına çiçek iliştirmiş bir Batılı gördüler. Demek buymuş, dediler kendi kendilerine, bunların ileri olmasının nedeni! Biz de yakalarımıza çiçekler takarsak, onları yakalarız!" (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)
  • Her şeyin başka türlü olmasını nasıl da isterdim! (Adriana Mater)
  • Çoğunluk zorunlu ihtiyaç maddelerinden yoksun yaşarken bir avuç insanın gereksiz şeyler bolluğu içinde yüzmesi doğa kanununa açıkça aykırıdır. (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)
  • İnsanların kim oldukları sade adlarından mı anlaşılır sanıyorsun? Bakışlarından, yürüyüşlerinden, konuşma biçimlerinden de anlaşılır. (Semerkant)

  • Cehalet öldürür , ilerleme kurtarır . (Empedokles'in Dostları)
  • Tanrı güzelliği size vermiş kontes, Ama başkalarının gözleri için. (Uzaktan Aşk)
  • Sonra da hiçbir şey avutmadı gönlümü. Kendi sürgünlüğümü anımsatıyor şimdi Ne zaman bir gemi yanaşsa rıhtıma Ve bir bırakılmışlık duygusu salıyor içime. Kıyıdan uzaklaşıp giden her yelkenli. (Uzaktan Aşk)
  • İnsanın bilmek istemeyeceği o kadar çok şey var ki!.. (Adriana Mater)
  • Bizi savaş birleştirmiş olsa da, onunla barış içinde yaşamak istiyordum. (Doğu'nun Limanları)
  • Siyasette, dinin kendisi bir amaç değildir, düşüncelerden biridir yalnızca; meşruiyet en inançlı olana değil, mücadelesi halkınkiyle aynı olana verilir. (Çivisi Çıkmış Dünya)
  • Nefrete son vermeli, ırkları, dinleri, kökenleri aşmalı. (Fransız Akademisi'ne Kabul Konuşması ve Jean-Christophe Rufin'in Yanıtı)

  • Rüzgârın, yağmurun altında kalmak, bana neredeyse bir tür avuntu veriyordu. (Yolların Başlangıcı)
  • …çok yaşayan, çok görür!.. (Tanios Kayası)
  • “Yiyecekleri pis, temiz diye ayırmak hurafedir; insanları pis, temiz diye ayırmak aptallıktır, her şeyde, her birimizin içinde aydınlık ve karanlık yan yanadır.” (Işık Bahçeleri)
  • Arzuladığım kadın öyle uzak, öyle uzakta ki Hiçbir zaman sarılmaya yetmez kollarım. (Uzaktan Aşk)
  • Bu yüzyıl daha genç ama daha şimdiden insanların bu yüzyılda dinle yollarını yitirebilecekleri biliniyor, tıpkı onsuz da yollarını yitirebilecekleri gibi. (Çivisi Çıkmış Dünya)
  • Tiksindiğim bir şey varsa , o da ırkçılık , ayrımcılıktı. (Doğu'nun Limanları)
  • Ben asıl, sözlerim insanların kulağına yastıktaki tüyler kadar yumuşak geldiğinde telaşlanacağım. (Işık Bahçeleri)

Yorum Yaz